ŞAFİİ el-UMM

HAC

 

HACCA YOL BULABİLMEK NASIL OLUR?

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Yol bulabilme (istitaa) iki türlüdür:

Birincisi: Kişi bedene n güç yetirebilen ve kendisini hacca ulaştırabilecek kadar yeterince mal bulabilen birisi olursa, o zaman onun istitaası (yol bulabilmesi) tamdır. Bu durumdaki bir kimseye hac farzdır ve bu durumda olduğu sürece, haccı kendi adına bizzat kendisinin eda etmesinden başkası / başka şey onun için yeterli değildir.

 

İkincisi: Kişinin bedenen güçsüz ve zayıf olması, bir binek üzerinde duramayacak durumda olduğu için -hiçbir halde binek üzerinde haccedememesi,- fakat kendisi adına haccetmesini emrettiği takdirde, kendisine itaat edecek bir kimseyi bulabilecek güçte olması yahut da bir bölümünü ücretle tutacak bir kimse bulup ona malının bir kısmını vererek kendisi yerine haccedebilecek birisini temin edebilmesidir. Böylelikle bu kişi de tıpkı gücü yeten kimse gibi, hac farizasını yerine getirmekle yükümlü kimselerden olur.

 

Arap dilinde "istitaa / güç yetirebilmenin bedenen de olabileceği ve bedenin yerini tutan kimseler ile de olabileceği bilinen bir husustur. Buna örnek şudur: Kişi: Ben kendi evimi bina edebilecek güce sahibim. Bununla bizzat kendi eliyle yapmayı kastettiği gibi, ücretle evini bina edecek kimselere emir vermesi yahut da bu kimselerin bunu ona karşılıksız olarak bina etmesi suretiyle olacağım kasteder. Aym şekilde ben kendi elbisemi dikebilirim demek ve buna benzer şeyler; kişinin bizzat yaptığı şeyler ile başkasının kendisi için yapacağı şeyleri kastetmesi de böyledir. Birisi dese ki:

- Hac bedeni bir yükümlülüktür. Sen de bedeni ameller hakkında; onları o işi yapacak olan kişi bizzat eda eder dersin. Namaz, oruç gibi. Kişi ayakta namazını kılar, gücü yetmezse, oturarak kılar ya da yatarak kılar, ama başkası onun adına namaz kılmaz. Oruç tutmaya gücü yetmezse, gücü yettiği zaman kazasım yapar yahut kefaretini öder. Başkası onun adına oruç tutmaz, onun böyle yapması onun için yeterlidir.

 

Ona-yüce Allah'ın izniyle- şöyle cevap verilir:

- Şer'i hükümler bir anlamda ortak özelliktedir. Şanı yüce Allah'ın Kitabında ve Rasulü'nün (s.a.v.) dili ile aralarında fark gözettikleri diğer hususlarda farklılık gösterirler yahut da bu farklılık yüce Allah'ın hükümlerini bilmeyen kimsenin aralarında bulunmadığı genelolarak Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri ile ortaya çıkar. Dese ki:

- Yüce Allah'ın Kitabından yahut Rasulü'nün (s.a.v.) sünnetinden senin bu anlattıklarına bana bir örnek göster. Ona -inşallah- şöyle denilir:

 

[946] Bize Süfyan haber verip dedi ki: Ez-Zühri, Süleyman b. Yesar'dan tahdis ederken dinledim. O, İbn Abbas'dan rivayet ettiğine göre, Hasamlılardan bir kadın, Nebi (s.a.v.)'a sordu: Allah'ın, kullarına haccı farz etmesi, benim babama yaşlı bir ihtiyar iken yetişmiş oldu. O, bineği üzerinde kendisini tutamıyor. Böyle iken sence ben onun yerine haccedebilir miyim? deyince Nebi (s.a.v.), ona: "Evet" buyurdu.

 

Süfyan dedi ki: Bunu Zühri'den böylece belledim.

 

Bunu bana Amr b. Dinar da ez-Zühri'den haber verdi. O, Süleyman b. Yesar'dan o, İbn Abbas'dan o, Nebi (s.a.v.)'tan diye aymsını nakletti ve şunları ekledi: Kadın: Ey Allah'ın Rasulü! Bunun ona faydası olur mu? dedi. o: "Evet, tıpkı onun üzerindeki borcu sen ödediğin takdirde ona faydalı oluşu gibi.''

 

Buna göre, Süfyan'ın Zühriöen belledikleri arasında hac farizasının babasına erişme si sırasında, -binek üzerinde kendisini tutamayacak durumda olması, bu durumda- başkasının onun yerine haccetmesinin caiz olduğu da açıklanmaktadır. Bu kişi, çocuğu da olabilir, başkası da olabilir. Ayrıca kişinin kendisi için farz olduğundan bedenen eda edebilecek güçte olmadığı takdirde, hacda kendisine farz olan bir işi bir başkası da onun yerine eda edebilir. Eğer bunun yerine getirilmesi gerekmeseydi, RasuluHah (say) O kadına: "Senin, babanın üzerine böyle bir farz yoktur çünkü o, İslam'a girdiği vakit bedeni üzerinde tutunamayacak bir halde idi." Yine: "Kimse kimsenin yerine haccetmesin, çünkü kişi ancak kendisi adına amelini işleyebilir" derdi.

 

Sonra Süfyan, Amröan o, Zühri'den diye gelen hadisteki rivayetinde, anlayışı son derece kıt olan kimsenin dahi kalbinde bundan sonra hiçbir tereddüt bırakmayacak, - bir açıklamada bulunmaktadır. Hadiste şöyle demektedir: Kadın ona: Ey AHalı'ın Rasulü! Bunun ona bir faydası var mı? demiş, Rasulullah (say) da: "Evet, tıpkı senin babanın bir borcu olsaydı sen de onu ödediğin takdirde ona faydalı olması gibi" buyurdu.

 

Borçlu birisinin borcunu diri olsun, ölü olsun ödemek; aziz ve Allah'ın Kitabında, Nebisinin (say)'ın dili üzere ve Müslümanların İcmaı ile bir farzdır. Bu sebeple Rasulullah (say) kadına, babası adına hac farizasını eda etmesinin ona faydalı olacağını haber vermiştir. Tıpkı üzerinde borç varsa, onun adına bir borcunu ödemesinin ona fayda sağlayacağı gibi. Ona faydası ise onu günahtan kurtarması, farzın eda edilmesi, mükafatının onun için gerekmesidir. Nitekim böyle bir şey borçta da söz konusudur. Rasulullah (say)'ın bir araya getirdiklerinden (borç ve haccı birbirine benzetmesi) daha çok bir araya getirilmeye layık başka bir şey yoktur. Bizler ise, kıyas yolu ile bir bakıma benzerlikleri olan şeyleri -başka hususlarda ona muhalif olsa bile- bir araya getiririz. Bunu da onunla daha ileri derecede ortak özelliği bulunan bir şeyolmaması şartıyla yaparız. Böylelikle bu şekilde bir delilin alimler için bağlayıcı olduğunu görürüz. Rasulullah (s.a.v.), bir şey (ile bir başkası) arasında ortak noktayı bir araya getirecek olursa, o durumda farz olan Rasulullah (s.a.v.)'ın bir araya getirdiği şeyleri bir araya getirmektir.

 

Bu hususta bir başka fark daha vardır. Namazı aklen idrak eden bir kimseden namazı kılmadıkça ondan sakıt olmaz. Ayakta duramıyor ise oturarak yahut yatarak ya da ima yoluyla ve nasıl gücü yetiyorsa öyle kılar. Oruç tutacak gücü yoksa kazasını yapar. Onun kazasına gücü yetmezse, kefarette bulunur (fidye verir). Bedenler üzerindeki farz, belli bir halde yerine getirilmesi hususunda bir arada (tam olarak yerine getirilir), sonra Allah ve Rasulü'nün aralarında fark gözettikleri hallerde farklılık gösterir. Bundan sonra ise Nebi (s.a.v.)'ın ashabının yahut da onlardan daha aşağı mertebede olan bazı kimselerin gözettikleri şekilde aralarda fark doğabilir. Bize muhalif olup da bir kimsenin bir diğeri adına haccetmesini caiz görmeyen bir kimse, aynı zamanda şöyle bir iddiada bulunur:

- Bir kimse bir namazda unutarak konuşursa, namazı fas it olmaz. Ramazan ayında bir kimse unutarak yerse orucu fasit olur. Yine bu kişinin iddiasına göre, hac esnasında cima eden bir kimse bir kurban keser. Ramazan ayında cima eden bir kimse sadaka verir. Namazda iken cima ederse, ona bir şey düşmez. Böylelikle bu kişi sayılamayacak kadar çok farzlar arasında fark gözetir. Bunlar arasında fark gözetmesine dair gösterdiği gerekçe ise haber ve icmadır. Onun gerekçesi bu ise neden aynı durumda bunun delil alınmasını reddetmektedir.

 

[947] Şafii dedi ki: Bize Malik, İbn Şihab'dan haber verdi. O, Süleyman b. Yesar'dan o, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etti. El-Fadıl b. Abbas, Nebi (s.a.v.)'ın terkisinde idi. Hasamlılardan bir kadın ona fetva sormak üzere geldi. El-Fadıl kadına bakmaya kadın da ona bakmaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) da el-Fadıl'ın yüzünü diğer tarafa çevirmeye başladı. Kadın, ey Allanın Rasulü! Allah kullarına haccı farz kıldığında, babam yaşlı bir ihtiyar idi. Binek üzerinde kendisini tutamıyor. Ben onun adına haccedebilir miyim? Rasulullah (s.a.v.): "Evet" buyurdu. Bu Veda haccında olmuştu. 

 

[948] Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Bize Müslim b. Halid ez- Zenci, İbn Cüreyc'den şöyle dediğini haber verdi: İbn Şihab dedi ki: Bana Süleyman b. Yesar, Abdullah b. Abbas'dan tahdis etti. O, el-Fadıl b. Abbas'dan rivayet ettiğine göre, Hasamlılardan bir kadın dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Hac farizası babama oldukça yaşlı iken yetişmiş bulunuyor. Devesinin sırtı üzerinde doğrulacak gücü yok. Rasulullah (s.a.v.): "O halde sen onun adına haccet" buyurdu.

 

[949] Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Bize Amr b. Ebu Seleme, Abdülaziz b. Muhammed Deraverdi'den haber verdi. O, Abdurrahman b. el - Haris el-MahzumiÖen o, Zeyd b. Ali b. el-Huseyn b. Ali'den o, babasından o, Ubeydullah b. Ebu RafiÖen o, Ali b. Ebu Talip (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Mina'nın her yeri kurban kesilecek yerdir." Sonra Hasamdan bir kadın gelerek: Ey Allanın Rasulü! Babam oldukça yaşlı birisidir. Adeta bunamış gibi. Allanın kulları üzerindeki hac farizası ona yetişmiş olmakla birlikte onu eda edebilecek güce sahip değildir. Benim onun adına bu farizayı eda etmem onun için yeterli olur mu? demiş, o: "Evet"buyurmuştu.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Ali b. Ebu Talib'in Nebi (s.a.v.)'tan rivayet ettiği hadiste de gücü yettiği takdirde, haccı eda etmekle, yükümlü olduğuna dair bir açıklama vardır. Eğer gücü yetmiyorsa, onun adına (başkası) haccı eda eder. Onun adına o farizayı eda etmesi onun için yeterlidir. Eda ise ancak yerine getirilmesi gereken için söz konusu olur.

 

[950] Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Bize Said b. Salim, Hanzala b. Ebu Süfyan'dan şöyle dediğini haber verdi: Tavus'u şöyle derken dinledim:

Nebi (s.a.v.)'a bir kadın gelerek: Annem, üzerinde bir hac borcu olduğu halde vefat etti, demiş Rasulullah (s.a.v.): "Annenin yerine hac yap" buyurmuştur.

 

[951] Bize Müslim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Atadan şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (s.a.v.), bir adamın: Filan adına lebbeyk dediğini işitince şöyle buyurdu: "Eğer sen haccetmiş isen onun adına lebbeyk de. Aksi takdirde sen kendi adına haccet" buyurdu.

 

[952] Cafer b. Muhammed'den rivayete göre o, babasından şunu nakletmiştir: Ali b. Ebu Talip, (r.a.) haccetmemiş yaşlı bir zata dedi ki: Dilersen senin yerine haccedecek bir adamı (haccedebilmesi için) donatabilirsin, dedi.

 

Şafii dedi ki: Bu durumda olan bir kimse, bir adamı donatsa, o da onun yerine haccetse, sonra da hac için bineğe binme gücünü elde ettiği bir hal ile karşılaşıp haccetme imkanı da doğarsa, o yapılmış olan hac onun için yeterli olmaz, kendi adına haccetmekle yükümlü olur. Ölünceye kadar bunu yapmayacak olursa yahut da haccedemeyeceği bir hale gelirse, bu sefer bu hale geldiği yahut öldüğü takdirde kendisinin yerine haccedecek birisini göndermekle yükümlü olur. Çünkü başkasının onun yerine haccetmesi ancak oraya gitme yolunu (imkanını) bulamayan bir hale düşmesinden sonradır. Kendisi buna imkan bulduğu takdirde haccetmesi onun üzerine vaciptir. Kişi bu hale geldiği takdirde, kendi adına bedeni ile haccetmesi üzerine farz olanlardan birisi olur. Adak yahut hayır işlemek üzere kendisine haccetmeyi vacip kılan bir kimsenin bu durumu da tıpkı İslamın farz kıldığı hac ve umresi durumunda olup kendi adına haccetmesi gerekir ve bir başkası İslam'ın farz kıldığı haccı ve umreyi onun yerine eda etmesi caiz olduğu hallerde kendisi adına vacip kılması halinde de bu caiz olur.

 

Sonraki için tıkla:

 

ÖLMÜŞÜN YERİNE HACCIN HÜKMÜ HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI