KİŞİNİN BAŞKASI ADINA
HACCETMESİNİN CAİZ OLDUĞU DURUM
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.), vacip / farz hac hakkında kişinin başkası adına
haccetmesini emretmiştir. Bu sebeple kıyas yoluyla aşağıdaki şu iki ihtimal söz
konusu olur:
Birincisi: Yüce Allah,
insanlara iki türlü farz kılmıştır. Birisi beden üzerine farzdır. Diğeri malda
farzdır. Yüce Allah'ın bedenler üzerine kıldığı farzın bedenleri aşmaması söz
konusudur. Namaz, hadler, kısas ve diğerler... Hiçbir durumda bu farz, onlardan
başkasına tahvil edilmez. Hasta kişi, uygun gördüğü şekilde namaz kılarken aklı
başından gitmesi halinde üzerinden namaz farzı kalkar. Kadın ay hali olursa,
üzerinden namazın farzı kalkar. İşte aklın baştan gitmesi ve ay hali
zamanlarında durum böyledir. Aklı başından gitmiş bir kimseye aklı başında
değilken kıldığı bir namazın faydası olmaz. Ay hali kadının da aynı şekilde o
haliyle kıldığı namazının faydası olmaz. Her ikisinin adına da bu halde
bulunuyorlarken başkalarının onlar adına namaz kılmaları da kap etmez.
Rasulullah (s.a.v.),
kişiye başkası adına İslam'ın emrettiği şekilde haccetmeyi emrettiğine göre bu,
Rasulullah (s.a.v.)'ın İslamın emrettiği hac ve um re hakkında kişinin kendi
kendisine -her türlü vacip kılan yolla- vacip kıldığı hac ve umre hakkında
emrettiği gibi, söz konusudur. Bunun dışındaki tetavvu hac yahut tetavvu umreyi
kimsenin kimse adına haccetmesi de umre yapması da hayatta olsun, ölümünden
sonra olsun caiz değildir. Bununla birlikte böyle bir şeyi kabul edenin de bu
kanaati ihtimal dahilinde bir görüştür ve bunun kabul edenin şöyle demesi de
gerekir:
- Bir adama kendisi
yerine tetavvu hac yapmasını vasiyet etse, vasiyet batıldır. Tıpkı kendisinin
yerine namaz kılmasını vasiyet etmesi halinde vasiyetinin batıl oluşu gibi.
Yine bunu kabul edenin şunu da söylemesi gerekir: Vasiyete bağlı olarak biri
diğerinin yerine hac yapacak olursa bu, malının üçtebir (1/3) inde söz konusudur.
Bu maksatla kare de
fasittir. Bundan sonra ise, böyle bir kare karşılığında alınan ücret hakkında
kabul edilecek görüş, şu iki görüşten birisi olur:
Birincisine göre; o kişi
ecr-i misli / emsal iş ücretini hak eder ve buna karşılık aldığından fazlasını
geri öder. Eğer eksik gelirse eksiği tamamlanır. Tıpkı fasit her kare hakkında
söylediğimiz gibi. Diğerine göre; onun ücret hakkı yoktur, çünkü o, o işi
başkası adına değil kendisi adına yapmıştır.
İkincisi: Rasulullah
(s.a.v.), kişiye başkası adına vacip / farz haccı ifa etmesini emretmiş olması,
bedenler hakkındaki farzın iki türlü olmasına delildir:
a. Birisinde, kişi
başkası adına o ameli işleyemez, namaz gibi. Bu gibi yükümlülükleri başkası
adına kimse yüklenemez, hadler ve benzerleri gibi.
b. Diğerinde ise, hac ve
umredeki ibadetlerdir. Bu durumda kişi, bu işleri başkası adına tetavvu
(nafile) olarak da yapabilir yahut da haccedemeyecek bir hale gelmesi durumunda
onun üzerine vacip bir amel olarak da yapabilir. Fakat kendisi adına tetavvu olarak
yapılan kişi haccedebilecek durumda iken, başkasının onun adına bu tetavvuyu
yapmasına benzememektedir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'ın onun adına hac
yapılmasına izin verdiği hal, kişinin kendi adına haccedebilecek gücünün
bulunmadığı bir durumdur. Ayrıca haccedebilecek güçte olmakla birlikte, onun
adına tetavvu olarak yapılacak olursa, İslamın farz kıldığı haccın yerine -onun
adına-geçmez. Kendisi eğer kendi adına tetavvuda bulunmuş olsaydı, bu İslamın
em rettiği hac olurdu, onu niyet etmemiş olsa bile. Fakat başkasının yerine
tetavvu olarak yapmasının onun adına geçerliliği yoktur.
Ata'nın benimsediği bir
kanaat vardır ki, bu kanaati ile hac ya da umrenin bütün amellerini tetavvu
yoluyla yapacak olursa, onun adına geçerli olacağını -ister bunları yaparken
kendisi yapabilecek durumda olsun ister olmasın- kastetmiş olma ihtimalini
andırmaktadır.
[964] Çünkü Süfyan'ın
bize Atanın azadlısı Yezid'den haber verdiğine göre, o şöyle demiştir: Bazı
hallerde Ata, bana kendisi adına tavaf yapmamı emretmiş idi.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Sanki o, tavafı hac ve umrenin amellerinden kabul etmiş ve
kişinin hangi durumda olursa olsun, başkası adına yapabilmesinin yeterli
olacağını ima etmiş gibidir, ama biz bu kanaatte değiliz. Bizim görüşümüz şudur:
Kendisi adına amelin yapıldığı kişi; yaşlılığı yahut hiçbir durumda güç
yetirebileceği umulmayan bir hastalığı sebebiyle yapamayacak durumda olması
hali yahut ölümünden sonra olması dışında kimse kimsenin yerine böyle bir
amelde bulunamaz. Bu, açıkladığım şekilde, kendisi adına tetavvu olarak yapılan
kişi haccedebilecek güce sahip iken bir başkasının onun adına tetavvu olarak
yaptığı takdirde adına hac yapılan kişi için geçerli olmayacağı ile ilgili
açıkladığım sebeplerden ötürü sünnete daha yakın, akla daha yatkındır.
Dedi ki: Bir kimse,
herhangi bir eyer ve daha başka binilecek şey üzerinde duramayacak halde
kötürüm olarak doğsa yahut buluğu esnasında böyle bir hale maruz kalsa, ya da
köle iken azad edilse yahut kafirken İslama girse ve üzerinden bu duruma
gelinceye kadar haccedebileceği bir süre geçmese, bu kimsenin ücretli ya da
ücretsiz, kendi adına haccedecek bir kimse bulması ona vacip olur. Eğer bir
eyere yahut bir semere ya da daha başka bir şey üzerine binme imkanını bulursa,
o takdirde bedenen haccetmekle yükümlü olur. Deve ya da başka bir binek
üzerinde durabilecek gücü olmayıp ancak bir eyer yahut bir semer üzerinde
durabiliyor yahut da böyle bir binek üzerinde nasıl durabilecekse ve gücü hangi
bineğe yetiyorsa, bizzat kendisi onun üzerinde haccetmekle yükümlüdür, başka
türlüsü onun için geçerli değildir.
Dedi ki: Haccedebilecek
şekilde sağlıklı olup böyle bir durum ile karşı karşıya kalana kadar
haccetmeyen bir kimsenin kendisi adına haccedecek birisini gönderme hakkı
vardır. Artık o, Rasulullah (s.a.v.)'ın bu hale gelen kimseler için başkasını
hacca göndermesine izin verdiği bir hale gelmiş bulunuyor.
Dedi ki: İyileşmesi
umulan bir hastalığa yakalanmış ise, kendi adına haccetmek üzere birisini
gönderebileceği görüşünde değilim. Bizzat kendisi iyileşip kendi adına hac
yapar yahut oldukça ihtiyarlayınca başkası onun adına hac yapar, ya da ölürse,
ölümden sonra onun adına hac yapılır. Birisi dese ki:
- Ağır hasta ile oldukça
yaşlı, ihtiyar yahut kötürüm arasındaki fark nedir?
Ona şöyle denilir:
- Beraberinde başka
hastalığın bulunmadığı oldukça yaşlılıktan sonra herhangi bir kimsenin bineğe
binebilecek gücü elde edebileceği bir hale gelen bir kimse bilemiyorum.
Kötürümler hakkında çoğunlukla söz konusu olan da onların oldukça yaşlanmış kişi
gibi olduklarıdır. Hastalıklı kimselerin ise çoğunlukla tekrar sağlıklarına
kavuştuklarını görüyoruz. Dese ki:
- Bir kimse kötürüm bir
kişi yerine haccetse, sonra o kötürümlük hali gitse, sonra da kendisi adına
haccetmesi mümkün bir süre daha yaşasa, kendisi adına haccetmekle yükümlüdür.
Çünkü bizlerin ona izin verişimiz zahiren güç yetiremeyecek durumda oluşundan
dolayıdır. Artık haccedecek güce kavuştuktan sonra onu kendisi bedenen ifa
edebilme imkanına sahip iken onu terk etmesi mümkün değildir -elbette Allah en
iyi bilendir-. Dedi ki:
- Hasta birisi, kendisi
adına haccedecek bir adam gönderse, o da onun yerine haccettikten sonra bu kişi
iyileştikten sonra da haccedebilme imkanı bulacak bir süre yaşasa ve ölen e
kadar haccetmese üzerinde hac borcu olur. Kötürüm ve oldukça yaşlı kişinin
durumu da böyledir.
Dedi ki: Zemin ve
zimanet (kötürüm anlamını verdiğimiz lafız) iyileşmesi umulmayan ağır hastalık
demektir. Yaşlılık / ihtiyarlık da bu anlamdadır. Hasta kişi ise bunlardan
farklıdır. Bundan dolayı hasta kimseye yerine haccedecek birisini göndermesini
emretmediğimiz halde yaşlı ve kötürüme yerlerine haccedecek birisi
göndermelerini emrediyoruz. Bununla birlikte hasta kimse yerine haccedecek
birisini gönderdikten sonra ölene kadar iyileşmeyecek olursa bu hususta iki
görüş vardır:
Birinci görüş: Bu
gönderdiği kişinin haccının yerine geçerli olmayacağıdır.
Çünkü o, yerine
haccedecek olanı gönderme yetkisine sahip olmadığı bir halde iken göndermiştir.
Bu husustaki iki görüşün daha sahih olanı budur. Ben de bu görüşü kabul
ediyorum.
İkinci görüş: Bu hac,
onun için geçerlidir. Çünkü kendisi güç yetiremiyorken onun yerine hür ve baliğ
bir kişi haccetmiştir. Başkası onun adına haccettikten sonra da kendi adına
haccedebilecek hale gelmemiştir.
Sonraki için tıkla:
BAŞKASI ADINA
HACCEDEMEYEN KİMSELER