NAMAZ / YÜKÜMLÜLÜK VE KAZA |
II. NAMAZI KAZA ETME
YÜKÜMLÜLÜĞÜ AÇISINDAN İNSANLAR
Kafir, müslüman olduktan
sonra önceki namazlarını kaza etmez, ancak mürted [irtidat döneminde kılmadığı]
namazları kaza eder.
Çocuk [buluğa erdikten
sonra önceki namazları] kaza etmez.
Çocuk yedi yaşına
geldiğinde namaz kılması emredilir, on yaşına geldiğinde [kılması için]
dövülür.
Adet gören kadın, deli
ve baygın kimsenin namazları kaza etmesi gerekmez. Sarhoşluk durumunda ise
geçen namazlar kaza edilir.
A. KAFİR İKEN MÜSLÜMAN OLAN KİŞİ
B. MÜRTED İKEN İSLAMA DÖNEN KİŞİ
C. BULÜĞA EREN ÇOCUK
D. ADETİ SONA EREN KADIN
E. BAYGIN İKEN AYILAN, DELİ İKEN
AKILLANAN KİMSE
F. SARHOŞ İKEN AYILAN KİMSE
A. KAFİR İKEN MÜSLÜMAN
OLAN KİŞİ
Kafir iken Müslüman olan
kişi kafirlik döneminde kılmadığı namazları kaza etmez. Çünkü Allah (celle
celalühü) şöyle buyurmuştur: Kafirlere şayet vazgeçerlerse önceki günahların ın
bağışlanacağını söyle. [Enfal, 38]
Kafir iken Müslüman olan
kişiyi önceki namazları kaza etmekle yükümlü tutmak onun Müslümanlıktan
kaçmasına sebep olabilir. Bu yüzden Müslüman olmaya teşvik etme amacıyla bu
konuda hafifletme yapılmıştır.
Nevevİ el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Kafir Müslüman olduğunda, daha önceden yaptığı ve niyeti
gerektirmeyen sadaka, akraba ziyareti ve köle azadı gibi iyiliklerinin sevabım
alır.
B. MÜRTED İKEN İSLAMA
DÖNEN KİŞİ
Mürted iken İslam'a
dönen kişinin mürtedlik dönemindeki namazlarını kaza etmesi gerekir. Bu, ona
yönelik ağırlaştmlmış bir hükümdür. Ayrıca o Müslüman olmakla bu namazları
yüklenmiştir, sonradan dini inkar etmesi ile bu namazlar ondan düşmez. Bu,
insanlara ait haklar gibidir.
Kişi irtidat ettikten
sonra delirse sonra aklı başına gelip Müslüman olsa gerek irtidat ettikten
sonra aklının başında olduğu günleri gerekse deli olarak geçirdiği günleri kaza
etmekle yükümlü olur. Bu da ona yönelik bir ağırlaştırma hükmüdür. Ancak haksız
yere kendi ayağını kıran bir müslüman namazını oturarak kıldığında onun bu
namazı kaza etmesi gerekmez. Çünkü kırma fiilinin sona ermesi ile onun günahı
da sona ermektedir. Ayrıca kişi ayakta duramadığında onun bedeli olan oturma
fiilini yapmıştır.
Kişi günah bir yolla
sarhoş olsa sonra delirse, aklı başına geldikten sonra sarhoşluğunun devam
ettiği süredeki namazlarını kaza eder, ancak bundan sonraki delilik dönemindeki
namazlarını kaza etmez. Bu, mürted iken deliren kimseden farklıdır. Çünkü
mürted iken deliren kimse hükmı açıdan deliliği süresince de mürted olarak kabul
edilir. Sarhoş iken deliren kimse ise deliliği süresince sarhoş olarak kabul
edilmez.
Bir kadın irtidat
ettikten veya sarhoş olduktan sonra hayız görse yahut lohusa olsa -ilaç içmek
suretiyle adet dönemini çabuklaştırsa veya ilaç içme sonucu çocuğunu düşürerek
loğusa olsa bile- hayız veya lohusalık dönemindeki namazları kaza etmez.
Bununla sarhoş veya mürted olduktan sonra deliren kişi arasında şu fark vardır:
Adet gören veya lohusa olan kadından namaz borcunun düşmesi bir azimet
hükmüdür, çünkü bu durumda iken namazı terk etmekle yükümlüdür. Delinin namazı
terk etmesi ise ruhsat hükmüdür. Mürted ve sarhoş ruhsat hükmünden yararlanmaya
ehil değildir. El-Mecmu'da Nevevl'nin
"mürted kadının adet dönemindeki namazları da [Müslümanlığa döndükten
sonra] kaza etmesi gerektiği" şeklindeki ifadenin yanlışlıkla söylendiği
belirtilmiştir. (mürted kelimesine dair şirbini notu
için 2.cilt sf:267)
C. BULÜĞA EREN ÇOCUK
A. BULUĞA EREN ÇOCUĞUN
ÖNCEKİ NAMAZLARINI KAZA YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOKTUR
Buluğa eren çocuk, buluğ
öncesi namazları kaza etmez. Bunun gerekçesi yukarıda geçtiği üzeredir.
Nevevi "sabi"
sözcüğü yerine el-Havi'de olduğu gibi "tıfl" sözcüğünü kullansaydı
daha iyi olurdu; çünkü "tıfl" hem erkeği hem de kızı kapsar.
Nevevi el-Mecmu'da,
el-Mühezzeb yazarının [Şirazi'ye] yalnızca çocuğu zikretmekle yetinmesine şu
sözleriyle itiraz etmiştir:
"Sabi" ve
"sabiyye" deseydi daha iyi olurdu; çünkü bu ikisi arasında bu konuda
bir fark bulunmadığı ittifakla benimsenmiştir.
Ancak İbn Hazm,
"sabi" sözcüğünün dilde hem erkek hem de kız çocuğu için kullanıldığı
görüşünü nakletmiştir.
B. ÇOCUĞUN KÜÇÜKKEN
NAMAZA ALlŞTIRILMASI
Mümeyyiz küçüğe yedi
yaşından sonra namaz kılması emredilir.
Kılmadan geçirdiği
namazları kaza etmesi de söylenir.
Temyiz yaşı yedi yaşının
tamamlanmasından sonradır.
Çocuk on yaşına
geldiğinde namazı kılmaması halinde dövülür.
[*] - Bunun delili şu
hadistir: Çocuk yedi yaşına geldiğinde namaz kılmasını emredin. On yaşına
geldiğinde [kılmaması halinde] dövün.
Tirmizi ve diğer
hadisçiler bu hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. (Ebu Davud, Salat, 494;
Tirmizi, Salat, 407)
Alimlerin sözlerinin
zahirinden anlaşıldığına göre dövme için on yaşının tamamlanmış olması şarttır.
Ancak Saymeri'ye göre ve Nevevl'nin et-Tibyan'da belirttiğine göre on yaşın
içinde iken de dövülür. İsnevı bu görüşün doğru olduğunu söylemiş, İbnü'l-Mukrı
ise bunu tek görüş olarak zikretmiştir. Bu görüşün esas alınması gerekir; çünkü
on yaş buluğa ermenin muhtemelolduğu bir yaştır.
El-Mecmu'daki ifadeden
namazın emredilmesi için tek başına temyizin yeterli olmadığı bununla birlikte
yedi yaşın tamamlanması gerektiği anlaşılmaktadır. El-Kifaye'de bunun meşhur
görüş olduğu söylenmiştir.
Temyizin ölçüsü
konusunda ileri sürülen en güzel görüş çocuğun kendi başına yiyecek, içecek ve
tuvalet temizliğini yapabilecek çağa ulaşmasıdır.
[*] - Ebu Davud' da yer
alan bir rivayete göre Nebi (s.a.v.)'e çocuğun ne zaman namaz kılacağı soruldu,
O şöyle buyurdu: Sağını solundan ayırt ettiğinde. (Ebu Davud, Salat, 497)
Demiri bununla
kastedilen şeyin "çocuğun kendisine zarar ve fayda veren şeyleri
birbirinden ayırt edebilecek duruma gelmesi" olduğunu söylemiştir.
Nevevi el-Mecmu' da
şöyle denilmiştir: çocuğa namaz kılmasını emretmek ve kılmazsa dövmek çocuğun
velisi üzerine farzdır. Bu veli baba, dede, vas i veya hakim tarafından atanmış
kayyim olabilir.
el-Mühimmat'ta şöyle
denilmiştir: Köle sahibi de bu konuda çocuğun babası ile aynı durumdadır.
Yine bazılarının dediği
gibi kölenin emanet bırakıldığı veya ödünç verildiği kişiler de onlar gibidir.
Taberi şöyle demiştir:
Kişi sadece "namaz kıl" diye söylemekle yetinmez, bunun yanında
kılmaması halinde ceza vereceğini söyleyerek tehdit etmesi de gerekir.
Er-Ravda' da şöyle
demiştir: Ana-babaların çocuklarına taharet [abdest, gusül, teyemmüm], namaz ve
dini hükümleri öğretmeleri farzdır. Bu farzları öğretmek için öğretmen
tutulması halinde öğretmenin ücreti çocuğun malından ödenir. Şayet çocuğun malı
yoksa çocuğun nafakasını vermekle yükümlü kimse bunu karşılamak zorundadır.
Zevaidü'r-Ravda'da daha
doğru kabul edilen görüşe göre; Farzlar dışında çocuğa Kur' an öğretmek ve
ahlak eğitimi [edep] için yapılan harcamaların da çocuğun malından karşılanması
caizdir. Bunun gerekçesi bu eğitimin kalıcı olduğu ve çocuğun bundan sürekli
yarar gördüğüdür. Hac ise böyle değildir.
Çocuğun oturarak kıldığı
farz namazların sahih olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır.
Sonrakilerden bazıları çocuğun bu şekilde namaz kılamayacağı görüşünü tercih
etmiştir. Alimlerin genel ifadelerinden anlaşılan da budur. Bu iki farklı
görüş, iade edilen namaz konusunda da geçerlidir.
D. ADETİ SONA EREN
KADIN
Adetli kadının adeti
sona erdikten sonra -bu adet ilaç içme sonucu gerçekleşmiş olsa bile- adet
dönemindeki namazlarını kaza etmesi gerekmez. Bu mesele "hayız"
bahsinde geçmişti, burada tekrar edilmiştir.
Lohusa kadın da bu
konuda adet gören kadın gibidir.(169)
Adeti sona eren kadının
adet dönemindeki namazları kaza etmesi haram mıdır mekruh mudur? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş vardır. İkincisi [yani bunun mekruh olduğu görüşü] daha
güçlüdür.
E. BAYGIN İKEN AYILAN,
DELİ İKEN AKILLANAN KİMSE
Baygın ayılınca, deli
akıllanınca baygınlık ve delilik dönemindeki namazlarını kaza etmeleri gerekmez.
Zatülcenp hastalığına
yakalanan, bunayan ve günah olmayan yolla sarhoş olan kimselerin tümü bu konuda
baygın ve deli ile aynı hükme tabidir.
[*] - Bu hükmün delili
şu hadistir: Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğa erinceye kadar
çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, akıl sağlığına kavuşuncaya kadar deliden.
(Ebu Davud, Hudad, 398; Nesai, Talak, 3432; İbn Mace, Talak, 2041)
İbn Hibban ve Hakim bu
hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir.
Hadis deli ile ilgili
olmakla birlikte, mazur görülebilecek bir yolla aklı melekesini kaybeden herkes
-aklın baştan gittiği zaman süresi az olsun çok olsun- deliye kıyas edilmiştir.
(Kıyas)
Gündüz boyunca baygın
olan kimsenin orucunu kaza etmesi gerekli olduğu halde namazını kaza etmesi
gerekmez. Bunun sebebi namazı kaza etmede zorluk bulunmasıdır; çünkü bir gün
içindeki namazların sayısı çoktur. Oruç ise böyle değildir.
Hüküm böyle olmakla
birlikte deli, baygın ve onlar ile aynı durumda bulunan kimselerin özürleri
geçtikten sonra namazlarını kaza etmesi sünnettir.
Daha önce geçtiği üzere
delilik kişinin mürted olmasından sonra gerçekleşmişse, kişinin haksız fiili
sebebiyle, mürted iken geçen delilik zamanındaki namazların kaza edilmesi
gerekir. Yine geçtiği üzere, günah bir yolla sarhoş olan kişinin sarhoşluk
zamanında geçen namazlarını kaza etmesi de gerekir. Burada ele alınan konu
farklı bir durumla ilgilidir.
F. SARHOŞ İKEN AYILAN
KİMSE
Günah olan bir yolla
sarhoş olan, deliren veya bayılan kimseler ise -kendi haksız fiilleri ile bu
duruma düştüklerinden- yukarıdaki hükümden farklı olarak, akıllarının başında
olmadığı dönemdeki namazlarını kaza etmekle yükümlüdürler.
Kişi yediği içtiği bir
şeyin sarhoş edici olduğunu bilmiyorsa veya kendisine sarhoş edici bir şey
zorla yedirilip-içirilmişse, özrü bulunduğu için sarhoşluk dönemindeki
namazları kaza etmesi gerekmez.
Nevevİ şöyle demiştir:
Namazları kaza etmenin gerekli olması hükmü açısından haşhaş içmek de tıpkı
şarap içmek gibidir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN