CENAZELER |
1. KİŞİNİN ÖLÜME
HAZIRLANMASI
Kişi ölümü çokça
hatırlasın! [Yaptığı günahlardan] tövbe ederek ve [kul hakkı yeme sebebiyle] yaptığı
haksızlıkları sahiplerine geri vererek [onlarla helalleşerek] ölüme
hazırlansın.
Hasta kimse bunları daha
çok yapmalıdır.
A. ÖLÜMÜ ÇOKÇA ANMAK
B. TÖVBE ETMEK VE
ÜZERİNDEKİ HAKLARI SAHİPLERİNE VERMEK
C. HASTA ZİYARETİNİN
ADABI
A. ÖLÜMÜ ÇOKÇA ANMAK
Dinı hükümlerle yükümlü
olan kişi - sağlam olsun hasta olsun ölümü çokça hatırlasın! Çünkü, kişinin
günah işlemesine en çok engel olan ve insanı itaate en çok yönlendiren şey
budur.
[*] - Ayrıca Nebi
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Ağızların tadını bozan şeyi [yani ölümü] çokça
hatırlayın. (ibn Hibban, Cenaiz, 2992; Müstedrek, Rekaik, IV, 321. İbn Hibban
ve Hakim bu hadisin sahih olduğunu söylemiş, Hakim "bu hadisin Müslim'in
şartına uygun olduğunu" belirtmiştir)
Nesai yukarıdaki hadise
ek olarak şu ifadeleri de zikretmiştir: Çünkü ölüm çok olan bir şeyin içinde
zikredilse onu azaltır, az olan şeyin içinde zikredilse onu çoğaltır. (Nesai,
Cenaiz, 1823)
Yani ölüm çok olan
dünyayı [dünya sevgisini] azaltır, az olan ameli çoğaltır.
[*] - Tirmizi'nin hasen
bir senetle şunu rivayet etmiştir: Nebi {s.a.v.} ashabına "Allah'tan
hakkıyla haya edin!" buyurdu. Sahabe. "Ey Allah'ın elçisi! Allah'a
hamd olsun biz haya ediyoruz" dediler. Nebi {s.a.v.} bunun üzerine şöyle buyurdu:
Allah'tan hakkıyla haya etmek öyle olmaz. Allah'tan hakkıyla haya eden kişi
başını ve başının içindekileri [göz, ağız, burun ve kulağını], karnını ve
karnının içindekini [kalbini, midesini] korusun. Ölümü ve çürüyüp gitmeyi
ansın. Ahireti isteyen dünyanın süsünü [şatafatını, lüksünü] terk eder. Kim
bunu yaparsa Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur. (Tirmizi, 2458)
Nevevi el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Şeyh Ebu Hamid şöyle demiştir: Bu hadisi çokça zikretmek güzel bir
davranış olur.
Ölüm ruhun bedenden
ayrılmasıdır.
[Ruhun ne olduğu
konusunda Müslümanlar arasında farklı görüşler söz konusudur]
[Birinci görüş]
Kelamcıların çoğunluğuna
göre ruh latif bir cisim olup, suyun ye-
şil ağacın içine sinmesi
gibi bedene sinmiştir.
Ehl-i sünnete göre ruh
bakıdir, yok olmaz.
[*] - Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: Allah canlan ölümleri anında vefat ettirir. [Zümer, 42]
Bu ayetin anlamı
"Allah bedenlerin ölümü anında onların içindeki canları alır"
şeklindedir.
[ikinci görüş]
Kelamcıların bir
bölümüne göre ruh arazdır, yani kendisinin varlığı ile bedenin canlılık
kazandığı hayattır.
[Üçüncü görüş]
Sufilere ve filozoflara
göre ise ruh ne cisim ne de arazdır; mekanda yer kaplamayan mücerred bir
cevherdir, bedeni yönetecek şekilde bedenle ilişkisi vardır. Bedene
dahilolmadığı gibi onun dışında da değildir.
B. TÖVBE ETMEK VE
ÜZERİNDEKİ HAKLARI SAHİPLERİNE VERMEK
Kişi tövbe etmek ve
üzerinde bulunan başkalarına ait hakları sahiplerine vermek suretiyle ölüme hazırlık
yapmalıdır. Bunları yapmakta acele etmelidir, aksi takdirde ölüm geldikten
sonra bunları yapmaya fırsat bulamaz.
Nevevl'nin sözünün
zahirinden "tövbe etmek" ve "hakları sahiplerine geri
verme"nin müstehap olduğu anlaşılmaktadır zira bu ikisi, müstehap olan
"ölümü çokça hatırlama"ya atfedilmiştir. Daha sonraki "bu, hasta
açısından daha güçlü [bir hüküm]dür" ifadesi de bunu desteklemektedir.
-EI-İrşad'da Kamuli'ye tabi olarak açık bir şekilde ifade edilen de budur. -
Meşhur görüşe göre ise bu farzdır; çünkü tövbenin kapsamında derhal yerine
getirilmesi gereken hususlar da bulunmaktadır. Aynı şekilde geri verilmesi
mümkün olan hakların verilmesi de böyledir.
"Başkalarına ait
hakları sahiplerine geri vermek" de tövbe kapsamında yer aldığı halde Nevevi,
büyük bir öneme sahip olması sebebiyle ve -yağmur duası namazında da geçtiği
üzere- bundan gafil kalınmaması için onu ayrıca zikretmiştir.
Yukarıda sayılan
fiilleri yapmak hasta ıçın daha da önemlidir.
Yani yukarıda belirtilen
şeyleri sağlam kişinin yapmasından daha fazla hastanın yapması istenir; çünkü
ölümün emareleri kendisinde görülmeye başlamıştır.
Kişi hastalandığında
elinden geldiği kadar hastalığa sabretmek ve inlemeyi terk etmek suretiyle
ölüme hazırlanmalıdır. Bir grup alim inlemenin mekruh olduğunu açık olarak
belirtmiş olsalar da -elMecmu'da zikredildiği üzere- bu mekruh değildir.
Hastalıktan çokça
şikayette bulunmak mekruhtur. Çünkü bu kişinin kadere razı olmadığı gibi bir
izlenim uyandırır.
Nevevi el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Hasta olan kişiye bir doktor, bir yakını, arkadaşı vb. kimseler
durumunu sorduğunda çektiği sıkıntıyı sızlanmaksızın anlatmasında bir sakınca
yoktur.
[Hastalık ile ilgili
şunlar sünnettir]
[1. Hasta Yakınları]
Hastanın yakınlarının
ona yumuşak davranması ve [ondan gelecek bazı sıkıntılara] sabretmesi
sünnettir.
[2. Yabancıların]
Yabancıların hasta
yakınlarına hastaya iyi davranmayı ve ondan gelecek sıkıntılara sabretmelerini
tavsiye etmesi sünnettir.
[3. Hastanın]
> Hastanın da iyi
huylu davranması,
> Yakınları ile
dünyevı konularda didişip geçimsizlik göstermekten uzak durması,
> Karısı, komşuları
vb. gibi ilişkisi bulunan kimselerin kendisinden hoşnut olmalarını istemesi,
> Kendini Allah'ı
anmaya vermesi,
> Salih kimselerin
ölüm anındaki durumlarını düşünmesi,
> Ailesinin kendisine
sabretmesini tavsiye etmesi, ölürse ardından ağıt yakmak vb. cenazelerde
görülen bidatlardan uzak durmalarını istemesi sünnettir.
C. HASTA ZİYARETİNİN
ADABI
Hasta Müslüman ise hasta
dışındakilerin -hastalığın ilk gününde bile olsa- onu ziyaret etmeleri
sünnettir. Hasta zimmi olduğu halde kişinin yakını ise veya komşusu ise yahut
Müslüman olması ümit ediliyorsa akrabalık bağlarını sürdürmek ve komşuluk hakkı
sebebiyle onu ziyaret etmek müstehaptır.
[*] - Buhari, Enes'ten
şunu rivayet etmiştir: Nebi (s.a.v.)'e hizmet eden bir Yahudi çocuğu vardı,
hastalandı. Nebi (s.a.v.) onu ziyaret etmek üzere geldi ve başının ucuna
oturdu. çocuğa "Müslüman ol!" dedi. Çocuk yanında olan babasına
baktı. Babası "Ebu'l-Kasım'a itaat et" dedi. Bunun üzerine çocuk
Müslüman oldu. Nebi (s.a.v.) çocuğun yanından şunları söyleyerek çıktı:
"Onu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun!"(Buhari, Cenaiz, 1356)
Şayet zimmı hakkında
böyle bir durum söz konusu değilse onu ziyaret etmek [müstehap değil] caizdir.
E!-Mecmu'da şöyle
denilmiştir: Hasta ziyaretinin müstehap olması hükmü açısından hastanın gözünün
iltihaplı olup olmaması, kişinin arkadaşı olup olmaması, kişinin hastayı
tanıyıp tanımaması arasında fark yoktur; çünkü hasta ziyareti ile ilgili
rivayetler geneldir.
Ezrai şöyle demiştir:
Zahir olan görüşe göre müste'men (Islam ülkesine izinle giren başka ülke
vatandaşı olan gayri Müslim) de zimmı gibidir.
Kişinin kendisi ile
arasında akrabalık, komşuluk ilişkisi bulunmayan ve tövbe etmeleri de
umulmayan; münker olan bidatları işleyenleri, facirleri, halkı haraca
bağlayanları ziyaret etmeye gelince [bunun caiz olduğu hükmü] itiraza açıktır;
çünkü bizim onları terk etmemiz emredilmiştir.
Bu, güçlü bir görüştür.
Hasta ziyaretinin gün
aşırı olması uygundur. Kişinin hergün ziyaret etmemesi gerekir. Ancak hasta
kendinden geçmiş ise hergün ziyaret edilebilir. E!-Mecmu'da belirtildiğine göre
bu, "akrabalar, arkadaşlar vb. hastanın birlikte olmaktan hoşlandığı veya
bereket umduğu, yahut hergün görmediğinde sıkıntı yaptığı kimselerin
dışındakiler için geçerli bir hükümdür. Bu gibi kimselere gelince onların
ziyaret etmesi ile ilgili bir yasak söz konusu olmadığı sürece veya bunlar
hastanın ziyareti istemediğini bilmedikleri sürece hergün ziyaret edebilirler.
Hastayı ziyaret eden
kişi hastanın yanında kısa süreli kalır, uzun süreli kalması mekruhtur.
Hastayı ziyaret eden
kişi hastayı memnun edecek sözler söyler.
Şayet ölüm emarelerini üzerinde
görürse onu tövbe etmeye ve vasiyette bulunmaya teşvik eder. Onun için dua eder
ve ziyareti bitirir. Kişinin duasında şu ifadeyi yedi kere söylemesi sünnettir:
> Es'elullahe'l-azime
rabbe'l-arşi'l-azim en yeşfiyek.
[*] - Çünkü hadiste
şöyle bir ifade yer almaktadır: Bir kimse eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret
eder de bu duayı hastanın başında söylerse Allah ona bu hastalıktan afiyet
verir. (Tirmizi, Tıb, 2083. Tirmizi: hasendir)
Şayet ziyaret etmek
hastanın bedbaht olmasına yol açacaksa onu ziyaret etmek mekruh olur.
Hastadan dua talep etmek
sünnettir.
Hasta iyileştikten sonra
ona öğüt vermek ve daha önce Allah'a verdiği tövbe etme, hayır işleme gibi
sözleri hatırlatmak sünnettir.
İyileşen hastanın, hasta
iken Allah'a verdiği sözleri yerine getirmesi gerekir. Çünkü Allah teala
"Verdiğiniz sözü yerine getirin, çünkü verilen söz sorumluluğu
gerektirir" [İsra, 34] demiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
2. ÖLÜMÜ YAKLAŞAN
KİŞİYE YAPILMASI GEREKEN İŞLER