HAC / UMRE – GÜÇ YETİREBİLME |
1. HACCI KENDi FİİLİYLE
YAPMAYA GÜÇ YETİREBiLME
Hacca-umreye güç
yetirebilmenin iki türü vardır:
1. HACC VE UMREYİ KENDİ
FİİLİYLE YAPMAYA GÜÇ YETİREBİLME
Bunun da bazı şartları
vardır:
Birincisi: Azık, azığınm
kabı, gidip gelinceye kadar gerekli olan masrafı çıkaracak paranın bulunması.
[Zayıf] bir görüşe göre
kişinin yaşadığı beldede ailesi ve yakınları yoksa dönüş masraflannı
karşılayacak parasının bulunması şart değildir. Buna göre kişi her gün o günlük
yolculuğuna yetecek parayı kazanabiliyorsa, [bulunduğu bölgeden Mekke'ye
yapacağı] yolculuk uzun ise hac yapmakla yükümlü tutulmaz. Şayet yolculuk kısa
ise ve bir gün içinde birkaç günlük masrafına yetecek parayı kazanabiliyorsa
hac yapmakla yükümlü tutulur.
Hac ve umreye güç
yetirebilmenin iki türü vardır. Bunların birincisi hac ve umreyi bizzat
yapabilme imkanıdır. Bunun da yedi şartı vardır. Bu şartların büyük bir kısmı
metindeki ifadeden anlaşılmakla birlikte Nevevi şartların sayısını dört olarak
belirtmiştir:
a. Birinci Şart: Yiyecek
vb. masrafları karşılayabilecek maddi imkanının olması
Birinci şart hac ve
umreye gidecek kişinin;
[a] - Kendisine yetecek
kadar azığının,
[b] - Bu azığını
saklayacak -sofra da dahil olmak üzere- kabınının,
[c] - Mekke'ye gitme ve
daha sonra yaşadığı şehre -bu şehirde ailesi ve akrabaları bulunmasa bile-
dönme masraflarına yetecek kadar parasının bulunması gerekir. Zayıf bir görüşe
göre kişinin yaşadığı şehirde nafakasını vermekle yükümlü olduğu karısı ve
yakınlarıyla -anası tarafından bile olsa- aşireti bulunmasa bu kişinin dönüş
masrafını karşılayacak parasının bulunması şart değildir; çünkü bütün şehirler
bu kişi için birdir. Daha doğru olan görüş ise birincisidir; çünkü gurbette
yalnızlık vardır. Her iki görüş "dönüş için binek hayvanı şart
mıdır?" meselesinde de geçerlidir.
Not:
1. Kişinin hac-umre
yolculuğunda yapacağı harcamaların kapsamına aslında yiyecek ve onu saklamak
için bulunduracağı kapların masrafı da dahildir. Bu sebeple Nevevı yalnızca
"masrafı" zikretse diğer ikisini belirtmesine gerek olmazdı. Şu halde
gidiş-dönüş masrafları konusunda kullandığı ifade, "genel ifadenin,
kendisi kapsamında bulunan bazı fertlere atfedilmesi" türünden bir
ifadedir.
2. Nevevi er-Ravda'da
yaptığı gibi "ailesi veya yakınları" demiş olsa, benim yaptığım
açıklamaları yapmaya gerek olmazdı, bu ifade daha uygun olurdu. Çünkü
"geri dönüş nafakasına sahip olmanın tek görüş olarak şart kılınması"
için bunlardan birinin olması yeterlidir.
Görüş ayrılığı
"kişinin yaşadığı beldede bir evinin bulunmaması ve Hicaz bölgesinde
masraflarını karşılayacak bir meslek icra etmesinin mümkün olması"
durumunda söz konusudur. Aksi takdirde geri dönüş nafakasına sahip olmak
ihtilafsız olarak şart koşulur.
Nevevi "geri dönüş
masrafları" demiş olsa benim fazladan eklediğim ve onlara benzeyen diğer
durumları da kapsayan daha uygun bir ifade olurdu.
Alimler, kişinin
tanıdıklarının ve arkadaşlarının bulunması konusuna temas etmemişlerdir; çünkü
bunların değiştirilmesi kolaydır.
Kişi yukarıda bahsedilen
şeyleri bulamamakla birlikte yolculuk esnasında yiyeceğine yeterli olacak
miktarı kazanabiliyorsa [bakılır:]
[a] - [Bulunduğu şehir
ile Kabe arasında yapacağı] yolculuk uzun ise, yani iki merhale veya daha fazla
ise hac yapmakla yükümlü olmaz. Bu kişi bir günde birkaç gün yetecek kadar
kazansa bile hüküm böyledir. Çünkü beklenmeyen bir durum sebebiyle çalışıp
kazanması kesintiye uğrayabilir. Kesintiye uğraması söz konusu olmasa bile
yolculuğun yorgunluğuyla çalışıp kazanmanın yorgunluğunun bir arada bulunması
büyük bir zorluk doğurur.
[b] - [Bulunduğu şehirle
Kabe arasında yapacağı] yolculuk kısa ise; örneğin kişi Mekke' de ise veya
Mekke'ye iki merhaleden daha kısa olan bir mesafede bulunuyorsa [şu hususa
bakılır:]
[bal - Bir günde hac
günlerinde yetecek kadar kazanabiliyorsa hacca gitmekle yükümlü tutulur. Çünkü
bu durumda az bir zorluk söz konusudur.
[bb] - Buna karşılık
kişi bir günde yalnızca o günkü masraflarına yetecek kadar kazanabiliyorsa
hacca gitmekle yükümlü tutulmaz; çünkü hac günlerinde çalışıp kazanamayacak
durumda olabilir.
el-Mecmu'da "hac
günleri"nin sayısı Zilhicce'nin yedinci gunu öğleden sonra ile
Zilhicce'nin on üçüncü günü öğleden sonra arası şeklinde belirtilmiştir. Bu
[son iki günü de hacda geçiren] hemen dönmeyen kişi hakkındadır.
Kişinin yiyeceği yoksa
ve insanlardan istemeye muhtaç kalacaksa; şayet kendisinin çalışıp kazanması söz
konusu değilse insanlardan dilenmeye güvenerek hac yolculuğuna çıkması
mekruhtur. Ezrai'nin belirttiği üzere şayet çalışıp kazanabilecek durumda ise
dilenerek hac yolculuğu yapmasına engelolunur; çünkü çalışıp kazanabilecek
durumda olan bir kimsenin dilenmesi haramdır.
Bir kimse, yolculukta
değilken bir günlük çalışması sonucunda hem o gün hem de hac için yetecek kadar
kazanç sağlayabiliyorsa bu kişinin çalışması gerekir mi? İsnevi bu konuda fıkhı
bir çıkarımda bulunarak şöyle demiştir:
Yolculuk mesafesi kısa
ise bunu yapması gerekir; çünkü alimler yolculuk esnasında bile kişinin çalışıp
kazanç sağlamasını gerekli gördüklerine göre yolculukta değilken bunu yapmak
haydi haydi gerekir. Şayet mesafe uzunsa -ortada sakınılması gereken bir durum
bulunmadığından- kişinin bunu yapması yine gerekli olur.
Sonraki bir alimin de
belirttiği üzere uzun yolculuk konusunda uygun olan görüş bunun aksidir; çünkü
insanlara ait bir hakkın ödenmesi için bile kişinin çalışıp kazanç sağlaması
farz olmadığına göre Allah'a ait olan bir hakkın kişi üzerine gerekli olması
hatta kişinin
bunu yerine getirmesi
için çalışıp kazanç elde etmesi kesinlikle gerekli ~ değildir.
Kısa mesafenin bulunması
durumunda kişi üzerine gerekli olan şey çalışıp kazanmak değil hac yapmaktır.
Harezmi yiyecek ve binek
temin etmek için çalışıp kazanmanın zorunlu olmadığı konusunda icmS bulunduğunu
nakletmiştir.
Zahir olan, bu konuda
yolculuk ile yolculuk dışının aynı olması, uzun ve kısa yolculuk arasında fark
olmamasıdır.
b. İkinci Şart: Binek
Hayvanının Bulunması
Güç yetirebilmenin
ikinci şartı Mekke ile arasında iki merhale [veya daha faz[a] mesafe bulunan
kimsenin bineğinin bulunmasıdır.
Şayet binek üzerinde
gitmesi büyük bir zorluğa yol açıyorsa bineğin üzerinde mahmilin [taşıma bölmesinin]
olması da şarttır. Bu durumda diğer taşıma bölmesine oturacak bir ortağın da
bulunması şarttır.
Mekke ile arasında iki
merhaleden az mesafe olan ve yürüyebilecek güce sahip olan kişinin hac yapması
gerekir. Şayet yürüyecek durumda olmazsa onun hükmü uzakta olan kimselerin
hükmü gibidir.
Yiyecek ve bineğin,
kişinin borcundan ve gidiş-dönüş süresince nafakalarını vermekle yükümlü olduğu
kimselerin nafakasından artan kısımdan karşılanması şarttır.
Daha doğru görüşe göre;
[a] - [Yiyecek ve bineğin]
kişinin evinden ve hizmet etmesine ihtiyaç duyduğu kölesinden artan kısımdan
olması şarttır.
[b] - Kişinin ticaret
malını bu ikisini karşılamak üzere harcaması şarttır.
[1] - Güç yetirebilmenin
ikinci şartı Mekke ile arasındaki mesafe iki merhale veya daha fazla olan kişi
için -bu kişi Mekke'ye yürüyerek gidebilme gücüne sahip olsun ya da olmasın-
gerek emsal fiyatla satın alma gerekse emsal ücretle kiralama yoluyla olsun
kendisine uygun bir bineğin bulunmasıdır. [Buna sahip olmadığı halde] hacca yürüyerek
gidebilme gücüne sahip olan kişinin "böyle bir durumda hacca yürüyerek
gitmek farzdır" diyenlerin görüş ayrılığından kurtulmak için yürüyerek
gitmesi [farz olmamakla birlikte] müstehaptır.
[2] - ["Kadının
yürüyerek gitmesi" de müstehap mıdır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Rafii'nin sözünden
"yürüyerek gitmenin müstehap olması hükmü açısından kadın ile erkek
arasında fark olmadığı" anlaşılmaktadır. İsnevi el-Mühimmat'ta "bu
doğrudur" demiştir. İtimad edilecek olan görüş de budur.
[İkinci görüş]
Buna karşılık Kadı
Hüseyin şöyle demiştir: "Kadının yürüyerek hacca gitmesi müstehap
değıidir; çünkü kadın [bütünüyle] avrettir. Şayet yürüyerek hacca giderse
erkeklere görünmesi söz konusu olur".
İlk görüş esas
alındığında -et-Takrib adlı eserde belirtildiğine göre~ kadının velisi onun
hacca yürüyerek gitmesini engelleyebilir .
[3] - Rafii'den farklı
olarak Nevevi'ye göre;
[a] - Bineği bulunan
kişinin hacca gitmek üzere bineğine binmesi [yürüyerek gitmesinden] daha
faziletlidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle yapmıştır.
[b] - Devenin hörgücüne
üzerinde oturma bölmesi veya hevdec bulunmaksızın binrnek daha faziletlidir.
Muhibbü't-Taberi
"hac yolunda binek hayvanı olarak kullanılagelen at, katır, eşek gibi
bütün binek hayvanları da bu konuda deve ile aynı hükme tabidir" demiştir.
Alimler Mescid-i
Haram'da oturan kişinin temettu haccı yapması meselesinin aksine bu meselede
"namazların kısaltılabileceği kadarlık mesafe"yi kişinin yolculuğa
başladığı yer ile harem bölgesi arasında değil Mekke arasında hesap
etmişlerdir. Çünkü söz konusu durumda bir zorluk bulunmamaktadır.
[4] - Şayet kişi binek
hayvanına [oturma bölmesi veya hevdec olmaksızın] bindiğinde büyük bir zorlukla
karşılaşıyorsa, hayvanın üzerinde taşıma bölmesinin bulunması [yani kişinin bu
taşıma bölmesini alabilecek maddi imkanının da bulunmasını] şart koşmuşlardır.
Şeyh Ebu Hamid bu
zorluğun ölçüsünü "bunun zararı, binrnek ile yürümek arasındaki zarara
denk düşecek şekildeyse" şeklinde belirlemiştir.
Başkaları ise
"kişinin hasta olmaktan kor ka cağı ölçüde bir zarar" diyerek ifade
etmişlerdir.
Cüveyni
"kanaatirnce aralarında bir aykırılık bulunmadığından bu iki görüş
birbirine yakındır" demiştir.
Ezrai "Cüveynı'nin
bu ifadesinde, konuyu araştıran bir kimsenin duraksaması bulunmaktadır".
Şayet binek hayvanına
binen kişi bir kadınsa, oturma bölmesi olmaksızın bindiğinde büyük bir zorlukla
karşılaşmıyar olsa bile oturma bölmesini alabilecek güçte olması şarttır. Çift
cinsiyetli şahıs bu konuda kadınla aynı hükme tabidir.
[5] - [Develerin üzerine
oturmak üzere konulan ve] "mahrnil" adı verilen bölme, kişinin
yolculuk sırasında üzerine bindiği tahtadan yapılmış bölümdür. Bu bölme gerek
emsal fiyatla satın alma, gerekse emsal ücretle kiralanma yoluyla elde edilmiş
olsun [hayvan üzerinde normal şekilde bulamayan kimse] için şarttır. Bu hükmün
sebebi erkek hakkında [hac yolculuğundaki] zorluğu ortadan kaldırmaktır. Ayrıca
kadın açısından böyle bir bölmede yolculuk yapmak onun daha kapalı bir şekilde
olmasını sağlar. Çift cinsiyetli şahıs açısından da ihtiyata daha uygundur.
Ezrai şöyle demiştir:
Kadının hac yolculuğunda sahip olması gereken bölmenin ölçüsünün şu şekilde
belirlenmesi uygundur: "Dünyevı amaçlarla yapılan yolculukta kadının veya
kadınla aynı durumda olan kimselerin binmeyi adet edindiği türden bir bölme
olması". Bu konuda en büyük kolaylaştırma ibadet meselelerinde normal
şartlarda uygulanan durumların geçerli kabul edilmesidir. Bedevı, Kürt ve
Türkmen kadınların çoğunluğu yolculuk konusunda erkekler gibidirler. Onlardan
biri uzun yolculukta atlara hiçbir zorlukla karşılaşmaksızın binebilirler.
Bununla birlikte kadının
örtünmesi, din ce istenen bir durumdur.
Şayet bahsi geçen
kimselerin taşıma bölmesinde yolculuk yapmasında da bir zorluk olursa bu
durumda, taşıma bölmelerinin yan taraflarında yüksek tahta perdelerin ve bunun
üzerinde de kişiyi sıcak ve soğuğa karşı koruyan örtülerin bulunduğu bir
yapının olması şart koşulur.
[6] - Taşıma bölmesi
hayvanın iki tarafına konulduğundan ve diğer tarafa bir kimse binmediğinde tek
başına binrnek mümkün olmadığından, diğer tarafa oturacak bir ortağın da
bulunması gerekir. Şayet böyle bir kişi yoksa, taşıma bölmesinin bütününün
masraflarını karşılayabilecek maddı imkan bulunsa bile ve yine alimlerin
sözlerinin zahirinden anlaşıldığına göre taşıma bölmesinin diğer tarafına
ağırlıklar koyarak dengeleme konusunda bir adet bulunsa bile kişiye hac-umre
farz olmaz; çünkü bu durumda kişi zorlukla karşılaşır. Bazıları ise buna aykırı
görüş belirtmişlerdir.
[7] - Hac-umre yapmak
isteyen kişinin kendisine uygun, hayrı isteyen, şerri kötü gören, unuttuğunda
hatırlatan, hatırladığında yardımcı olan bir yol arkadaşı edinmesi sünnettir.
Arkadaşlardan her biri diğerinden gelecek sıkıntılara katlanır, diğerini kendisinden
fazilet ve saygınlık bakımından daha ileride görür.
Şayet kişinin yol
arkadaşı alim ve dindar olursa bundan daha büyük bir lütuf olamaz!
İbn Abdilber şunu
rivayet etmiştir: Yoldan önce yol arkadaşı edin. Başına bir durum gelirse sana
yardım eder, ona muhtaç olduğunda ihtiyacını giderir. (Zebidi,
İthafu's-sadeti'l-muttakin, 4, 324)
[8] - Mekkeyle arasında
iki merhaleden az bir mesafe bulunan ve Mekke'ye kadar yürüyebilecek güce sahip
olan kimsenin hac yapması gerekir. Çünkü onun yürümesinde bir zorluk
bulunmamaktadır. Onun hakkında "binek hayvanı" ve ona bağlı diğer
hususların mevcut olması şartı dikkate alınmaz.
Nevevi'nin
"yürümek" ifadesinden şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Kişinin
emeklerneye ve sürünmeye gücü yetse bile bu şekilde hacca umreye gitmesi
gerekmez. Bu, doğru bir hükümdür.
[9] - [Mekke'ye iki
merhaleden daha yakın olan] kişi yürüyemeyecek durumda olsa veya yürümesi
halinde açık bir zararla karşılaşması söz konusu olsa bu kişinin durumu
Mekke'den uzakta bulunan kimsenin durumu gibidir. Dolayısıyla onun hakkında da
binek hayvanı ve hayvana bağlı diğer şartların bulunması dikkate alınır.
[10] - Yukarıda
bahsedilen; "yiyecek", "binek", "hayvan üzerinde
oturma bölmesi", "oturma bölmesinin diğer tarafına oturacak ortak bir
yol arkadaşı" gibi şeyler için yapılacak masrafın;
[a] - Kişinin gerek
peşin gerekse veresiye olan borçlarından arta kalan malvarlığı içinden çıkması
gerekir. Bu borç ister bir insana isterse adak ve keffaret borçlarında olduğu
gibi Allah'a ait bir borç olsun fark etmez. Kişinin bir insanda alacağı
bulunsa, şayet alacağını derhal tahsil etme imkanı varsa bu alacak kişinin
elindeki para gibi kabul edilir. Şayet bu imkan yoksa o alacak yok hükmündedir.
[b] - Hac-umre için
yapılacak harcamanın, kişinin gidiş dönüş süresince nafakalarını vermekle
yükümlü olduğu kimselerin nafakasının da dışında olması gerekir. Şayet onların
nafakaları verilmezse bu kişiler zayi olur.
[*] - Hz. Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Kişinin, bakımını üstlendiği kimseleri zayi etmesi
günah olarak yeter. (Ebu Davud, Zekat, 1692)
[c] - Hac-umre için
yapılacak masrafın, kişiye yakışan / uygun olan giyeceğin de dışında olması
gerekir. Bu "kişinin borcunun ödenmesi"ne dair yukarıda geçen
meseleden anlaşılmaktadır. Çünkü insanın giyinmesi, borcunun ödenmesinden önce
gelir.
Not: Nevevi'nin "masraf" ifadesi nafaka,
giyecek, hizmet, barınma, babayı [evlendirmek suretiyle] iffetlendirme ücretini
kapsadığı gibi, doktor ücreti ve ilaçların bedellerini de kapsamaktadır. Çünkü
kişinin yakını ve kölesi buna ihtiyaç duymaktadır. Nevevi'nin ifadesi
el-Muharrer'deki "nafaka" ifadesinden daha iyidir. Ancak Nevevi'nin
"kişinin masraflarını üstlendiği şahıslar" ifadesini kullanması daha
iyi olurdu; çünkü kişi nafaka verme gücüne sahip olduğu halde akrabasına
vermesi gerekmeyebilir, yine [nafakayla birlikte] diğer masrafları karşılama
gücüne sahip olmadığı halde akrabasına nafaka vermek zorunda olabilir. Rafii ve
Nevevi'nin ifadesi "kişinin, nafaka vermekle yükümlü olduğu şahısların
[nafakayla birlikte] diğer masraflarını karşılama gücü bulunmadığı durumda
[bile] hac yapmanın caiz olduğu" anlamını çağrıştırabilir. Çünkü Rafii ve
Nevevi bunu hac-umrenin farz olmasının şartı kabul etmişlerdir.
İsnevi "oysa hüküm
böyle değildir. Aksine kişi gidiş dönüş nafakasını bıraksa bile hacca gitmesi
caiz olmaz. Aksi takdirde yakınlarını zayi etmiş olur". Bu, el-İstizkar ve
diğer eserlerde belirtilmiştir.
[11] - Yukarıda
geçenlerin bütününün kişinin ev ve kölesi dışında elinde bulunan parasından
olması [şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre bunların; kişinin ihtiyacını bütünüyle gören kendisine uygun bir ev ve
kendisine uygun, makamı sebebiyle veya aczi sebebiyle hizmetine ihtiyaç duyduğu
-örneğin keffaretle kullanmak üzere- köle için yapılacak masraf düşüldükten
sonra kişinin elinde bulunan paradan karşılanması gerekir.
Buna göre kişinin elinde
ev veya köle almada kullanacağı para bulunsa kişinin bunlar için harcama
yapmasına müsaade edilir.
[İkinci görüş]
Bu şart değildir. Aksine
kişinin nasıl ki borcunu ödemek için ev ve kölesi satılıyorsa hac-umre için de
bunlar satılır.
Görüş ayrılığı -benim
açıklamalarımda da anlaşıldığı üzere- "kişinin sahip olduğu ev onun bütün
ihtiyaçlarını giderecek şekilde olduğunda, kendisi konumunda bulunan birinin
oturmasına uygun bir ev olduğunda ve sahip olduğu köle de kendisine uygun bir
köle olduğunda söz konusudur" .
Buna karşın;
> Evin bir kısmını
-ev değerli olmasa bile- satarak hac masraflarını karşılamak mümkün olsa,
> Veya kişinin evi ve
kölesi değerli olmakla birlikte kendisi konumunda birine uygun olmasa,
kendisine uygun bir ev ve köleyle değiştiğinde aradaki fark kendisinin hac
yapmasına yetecek kadar olsa, bu ev ve köle kişinin alışık olduğu bir ev ve
köle olsa bile
Bu iki durumda kişinin
ev ve kölesini satması gerekir. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Aynı şahsın
keffaret ödemesi gerektiğinde ise ev ve kölesini satması gerekmez; çünkü keffaretin
bir bedeli bulunmaktadır.
Kişinin sahip olduğu
dıriye -kişi onunla ilişkide bulunuyor olsa bile- bu konuda köle ile aynı hükme
tabidir.
İsnevi şöyle demiştir:
Alimlerin ifadesi, kocası tarafından bir yere oturtulan ve kocası tarafından
hizmeti temin edilen kadını da kapsamaktadır [yani bu kadına da hac farz
değildir] ki uygun olan da budur. Çünkü evlilik ortadan kalkabilir ve kadın ev
ve hizmete ihtiyaç duyabilir. Medreselerin yurtlarında kalan fıkıh öğrencileri,
tekkelerdeki sufiler vb. şahıslar da böyledir.
Bu konuda en uygun görüş
İbnü'l-İmad'ın da belirttiği üzere söz ~ konusu şahısları "hacca güç
yetirebilen kimseler" kapsamında görmektir; çünkü bu kişiler içinde
bulundukları an itibarıyla hacca güç yetirebilir durumdadırlar. Dikkate alınması
gereken de zaten budur. Bu yüzden kişinin daha sonra kendisine yeterli olacak
eşyası [yiyecek vb.] bulunmasa bile bayram gecesinde kendisine yetecek
eşyasının bulunması halinde ona fitre farz olur.
Şu husus da bunu
desteklemektedir: Alimler, kişinin ihtiyaçlarından artan şeyi sadaka olarak
vermesinin müstehaplığından bahsederken Zerkeş! o meselede şöyle demiştir:
"Burada ihtiyaçla kastedilen, bir gün ve gecelik ihtiyaçtır. Gazall'nin
ihya'daki ifadesi de bunu gerektirmektedir. Alimler gelecek zamandaki ihtiyacı
dikkate almamışlardır" .
[12] - Kişiye haccın
farz olması için sahip olması gereken paranın, alimin kitaplarının dışında
kişide bulunması şarttır. Ancak kişinin aynı kitaptan iki nüshası varsa
bunlardan birisi hac-umre için satılır.
[13] - İbnü'l-Üstaz'ın
belirttiğine göre askerin atı ve silahının hükmü, fıkıhçının kitaplarının hükmü
gibidir.
Bu iki mesele fitre
konusunda da geçerlidir.
[14] - Kişinin evlenmeye
ihtiyacının olması hac-umrenin farz olmasını engellemez. Ancak evlenmediği takdirde
zor duruma [ve hatta belki zinaya] düşeceğinden korkan kimsenin öncelikle
evlenmesi daha faziletlidir. Böyle olmayan kimse için hac-umreyi önce yapmak
daha faziletlidir.
[15] - [Kişinin
hac-umreye gitmek için elindeki ticaret malını satması gerekir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre kişinin ticaret malını, yiyecek ve binek almak üzere harcaması gerekir.
Kişinin nafakasını elde ettiği gelirleri varsa, daha doğru görüşe göre nasıl ki
borcu olan kişinin borcunu ödemek için bunları satması gerekiyorsa bunları
satması ve belirtilen hac ihtiyaçlarını karşılamak için harcaması gerekir.
Ticaret malı, ev ve
köleden farklıdır; çünkü kişi ev ve köleye derhal ihtiyaç duyar. Bahsettiğimiz
malları ise gelecekte ihtiyaç duyduğunda harcamak üzere elinde
bulundurmaktadır.
[İkinci görüş]
Ticaret mallarını satmak
gerekmez; çünkü bu durumda kişi fakirler kapsamına dahil olur.
Nevevı ve diğer
alimlerin bu konuda genel ifade kullanmalarından "kişinin kazanç elde
edebilir bir durumda olmasıyla olmaması arasında fark olmadığı"
anlaşılmaktadır ki bu doğrudur. İsnevi ise bunun doğruya uzak bir görüş
olduğunu söylemiştir.
Gazali İhya' da şöyle
demiştir: Hacca güç yetirebildiği halde hacca gitmeyen ve iflas eden kimsenin
hac için yolculuğa çıkması gerekir. İflas etmiş olması sebebiyle aciz durumda
olsa bile yiyeceğini satın alabilecek parayı çalışıp kazanması gerekir. Şayet
bunu yapamazsa hac yolculuğuna çıkıp, insanlardan zekat ve sadaka isteyerek hac
yapması gerekir. Bunu yapmaksızın ölürse günahkar olarak ölmüş olur.
c. Üçüncü Şart: Yol
Güvenliğinin Olması
Hacca güç yetirebilmenin
üçüncü şartı yol güvenliğidir.
Buna göre kişi canı veya
malına yırtıcı bir hayvan, düşman veya yolu gözetleyen [yol kesici] bir
kimsenin saldırmasından korkarsa, şayet başka bir yol yoksa hacca gitmesi farz
değildir.
Daha güçlü görüşe göre,
[hacca yalnızca deniz yoluyla gitme imkanına sahip insanlar için] sağ-salim
yolculuk yapma yönü daha yaygın ise deniz yolculuğu yaparak hacca gitmek
farzdır. Bu durumda gemiyi korumaya alan öncü birliğin ücretini vermesi de
gerekli olur.
İnsanların taşınmasının
adet olduğu yerlerde [limanlarda] emsal fiyat karşılığında su ve yiyecek
bulunması da şarttır. Emsal fiyat, söz konusu zaman ve mekanda o yiyecek ve
içeceğe uygun olan fiyattır. Yine her bir merhalede binek hayvanının
yiyeceğinin de bulunması şarttır.
Kadının yanında
kocasının, evlenmesi haram olan bir yakınının veya güvenilir kadınların
bulunması gerekir. Daha doğru görüşe göre güvenilir kadınların yanında herhangi
birinin mahreminin bulunması şart değildir. Yine kadının mahremi ancak ücret
karşılığında kadının yanında hacca gidiyorsa kadının o ücreti ödeyebilecek
durumda olması da gerekir.
[1] - Hacca güç
yetirebilmenin üçüncü şartı her bir mekanda kişiye uygun olacak şekilde yol
güvenliğinin -zanna dayalı olsa bilebulunmasıdır.
Buna göre kişi yolda;
[a] - Canına, organına,
yanında bulunan can dokunul- ~ mazlığı bulunan bir şahsa veya o şahsın organına
yahut malına, yırtıcı hayvan, düşman veya yolu gözetleyip yoldan geçenlerin
mallarını alanlardan az da olsa bir zararın geleceğinden korkarsa,
[b] - Başka bir yol da
yoksa,
Zarar mevcut olduğu için
hac yapması gerekmez.
[2] - Yol güvenliğinden
kasıt genel güvenliktir. Şayet yolda yalnız belirli bir şahıs için korkulacak
bir durum söz konusu ise [ve kişi de bu yüzden hac yapamadan ölmüşse],
Bulkinl'nin Şafii'nin ifadelerinden aktardığına göre hac bedeli kişinin
malvarlığından ayrılarak ödenir. El-Kifaye'de tek görüş olarak belirtildiğine
göre yolda tek bir kişi veya sayısı az bir topluluk hakkında bir korku durumu
söz konusu ise bu korku haccın farz olmasını engellemez.
[3] - Korkuya sebep olan
şahısların müslümanlar ve kafirler olması arasında fark yoktur. Ancak korkuya
sebep olan şahıslar kafirler ise ve korku durumuyla karşılaşanların onlara
karşı direnme imkanları varsa hac-umre için yola çıkmaları ve savaş yapmaları
sünnet olur; böylece hem hac-umre hem de cihad etme sevabına nail olurlar.
Şayet korkuya sebep olan şahıslar müslümanlar ise hac-umre yolculuğuna çıkmak
ve onlarla savaşmak sünnet değildir.
[Soru] Kafirlerin sayısı bizim iki katımız kadar
veya daha az olduğunda "siyer" bölümünde açıkça ifade edildiği üzere
onlarla savaş yapmamız niçin gerekli görülmemiştir? Çünkü bahsedilen durumda
savaş halinde onlardan kaçmak haramdır?
[Cevap] Bu durum iki ordunun saflarının karşılaştığı
durumda söz konusudur; oysa bizim meselemiz bundan farklıdır.
Yoldan gelip geçenleri
gözetleyen kimselere -onlar müslüman da kafir de olsalar- herhangi bir mal
vermek mekruhtur; çünkü bu onların insanlara musallat olmasını teşvik eder.
[Soru] İhsar konusunda mekruhluğun yalnızca kafir
hakkında olduğunu belirtmek suretiyle alimler hükmü sınırlandırmışlardır.
[Cevap] Orada söz konusu durum ihramdan sonradır.
İhramlı olan kişinin malını vermesi müslümanlarla savaş yapmasından daha
kolaydır. Bizim meselemizde ise ihramdan önceki durum bahis konusudur. Burada
mal harcamayı gerektiren bir ihtiyaç söz konusu değildir. Diğer meselede
mekruhluğa kişinin ihrama devam etmesi muarız olmuştur.
[4] - Yolu gözetleyen
kişiye mal veren kişi devlet başkanı veya onun vekili ise hac yapmak farz olur.
Bunu Muhibbü't-Taberi, Cüveynl'den nakletmiştir. İsnevi el-Mühimmdt'ta
"Nevevı yabancı şahıstan bahsetmemiştir; kıyasa göre bu durumda -başkasına
minnet borcunun olmaması için- haccın farz olmaması gerekir" demiştir.
İbnü'l-İmad'ın görüşünün aksine zahir olan budur.
[5] - Şayet hacca gitmek
için başka güvenilir bir yol varsa, o yol ilk yoldan daha uzun olsa bile oradan
gidilmesi gereklidir.
[6] - [Denizden başka
yoldan hacca gidemeyenlerin deniz yoluyla hacca gitmeleri gerekli midir? Bu
konuda İmam Şafii (r.a.)'ye üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
-er-Ravda' da mezhepte esas alınan görüşe göre denilmiştir- deniz yolu dışında
bir yolla hacca gitmesi mümkün olmayan kişinin -bu kişi kadın bile olsa- şayet
deniz yoluyla gitti- (;:;\, ğinde sağ salim kurtulma ihtimali -tıpkı kara
yoluyla sağ-salim gitme durumunun yaygın olmasında olduuğu gibi- deniz yoluyla
gitmesi farzdır. Şayet deniz yoluyla yapılan yolculuklarda ölme ihtimali daha
fazla ise veya iki ihtimal eşit ise kişinin hacca gitmesi gerekmez, hatta ilk
durumda hacca gitmek haram olur. İkinci durumda ise Ziyadetü'Ravda ve
el-Mecmu'da "doğru" olarak kabul edilen görüşe göre gitmek haram
olur. Çünkü bu durumda yolculuk yapmak canı tehlikeye atmaktır.
[İkinci görüş]
Bu durumda yolculuk
mutlak olarak farz olmaz; çünkübu yolculukta korku, risk ve meydana gelen
beklenmedik durumları def etmenin zorluğu söz konusudur.
[Üçüncü görüş]
Konuyla ilgili
delillerin genel ifadeleri sebebiyle deniz yolculuğu yapmak farzdır.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu durumda kadına değil ama erkeğe yolculuğun farz olduğu söylenmiştir.
Bu durumda deniz
yolculuğunu farz kabul etmeyip dUz olarak görürsek, daha doğru görüşe göre
-kadının değil- erkeğin yolculuğa çıkması müstehaptır.
Kişinin bu durumda
yolculuğa çıkmasını caiz görmediğimiz halde kişi meydana gelen bir durum
sebebiyle deniz yolculuğuna çıkmış olsa, önünde geride bıraktığından daha uzun
bir yol varsa yurduna geri dönebilir. Önündeki yol daha kısaysa veya her iki
mesafeye eşit uzaklıkta ise geri dönemez, yola devam etmesi gerekir. Çünkü ilk
durumda amacına yaklaşmıştır. İkinci durumda da onun hakkında her iki yönde
birbirine eşit hale gelmiştir.
Bu, kişiyi düşman
kuşattığında ihramdan çıkmasının caiz olması meselesinden farklıdır. Çünkü
ihramdan çıkmak zorunda olan kişi hac-umreden alıkonmuştur. Hal böyleyken onun
ihramlı olarak sabretmesinde bir zorluk bulunmaktadır. Deniz yolculuğuna çıkan
kişi ise ~ böyle değildir. Ancak bu kişi ihramlı ise muhsar hükmünde olur.
[Soru] Hac ertelenebilir bir ibadet olduğu halde söz
konusu durumda kişinin yolculuğa çıkmasının farz, geri dönmesinin yasak
olduğunu söylemek nasıl doğru olabilir?
[Cevap] Söz konusu mesele, felç olmaktan korkan veya
hac için ihrama girip de vakti daralan yahut o sene hac yapmayı adayan kimse
hakkındadır. Yahut da bununla kastedilen farziyetin kişinin üzerine
yerleşmesidir.
Bu kişinin hac geçtikten
sonra hacca gitmek için güvenilir bir kara yolu bulması hakkında söz konusudur.
Aksi takdirde dönüşte deniz yolunu kullanma sebebiyle daha büyük bir risk
yüklenmek zorunda kalmasın diye kişinin geriye dönmesi caizdir.
Ezrai şöyle demiştir:
Alimlerin çokluk ve eşitlik konusunda zikrettiklerinden akla hemen mesafe
gelmektedir ki mesafenin tümünde korkunun eşit olması halinde doğru olan görüş
budur. Ancak korku durumu mesafenin bazı bölgelerinde farklı olsa korkulan
bölgeye ve diğerlerine bakılması gerekir: Önündeki mesafe daha az olmakla
birlikte daha korkutucu bir durum söz konusu ise yahut öndeki mesafede korku
söz konusu [olduğu halde arkadaki mesafede korku yok] ise kişinin yola devam
etmesi gerekmez. Şayet öndeki mesafe daha az olmakla birlikte güvenli, geride
bırakılan mesafe ise korkutucu ise yolculuğa devam etmek gerekir.
Bu, güzel bir
çıkarırndır.
Ceyhun, Seyhun ve Dicle
gibi büyük nehirlerde bir risk söz konusu olmadığından şayet kişinin
hacca-umreye gideceği tek yol bu nehirlerdeki yolculuktan geçiyorsa yolculuk
yapmak gerekli olur; çünkü buralarda kalmanın süresi uzun olmadığı gibi risk de
büyük değildir. Çünkü -denizin aksine- nehir kenarı yakın olduğundan tehlikeli
bir durumda hemen kıyıya çıkmak mümkün olur.
Ezrai şöyle demiştir: Bu
mesele, kişi nehri enine geçiyorsa söz konusu olur. Şayet nehrin uzunlamasına
yolculuk yapılıyorsa bu yolculuk zaman süresinin çoğu bakımından deniz yolculuğu
gibi hatta ondan da daha tehlikelidir.
Özellikle de Nil
nehrinin sularının kabardığı zamanlarda durum aynen Ezral'nin dediği gibidir.
Yüce Allah ayetinde "Allah din hususunda size güçlük kılmadı" [Hac,
78] buyurmuştur.
[7] - [Hacca giden kimselerin,
yolculuk sırasında kendilerini koruyan kimselerin ücretini ödeyebilecek durumda
olması da gerekir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre,
kişiye haccın farz olması için kişinin kendisini yolda koruyan kimselerin
ücretini de ödeyebilecek durumda olması gerekir. Çünkü bu ücret, bir hak
karşılığı alınan ve yolculuğa ilişkin hazırlıklardan biridir. Bu yüzden yolu
bilemeyen kişinin rehbere ödediği ücret ile aynı hükümdedir. Bununla, emsal
ücret karşılığında kişiyi koruyacak olan ve koruması durumunda çoğunlukla
kişinin güvende olduğu koruyucular kastedilmiştir. Er-Ravda ve diğer eserlerde
Cüveynl'den nakledildiğine göre -ki İbnü's-Salah bu görüşü doğru kabul
etmiştir- kişinin bu şekilde koruyucu bulması halinde ücretle onu tutması
gerekir. Subkı "alimlerin çoğunluğunun ifadesinden aksi anlaşılmakla
birlikte bu görüş, rehberle ilgili hükmü açısından güçlüdür" demiştir.
[İkinci görüş]
Kişinin bu ücreti
ödeyebilecek durumda olması gerekli değildir.
Bu görüşü Iraklılar ve
Kadı Hüseyin ileri sürmüş, et-Tenbih adlı eserde tek görüş olarak nakledilmiş,
Nevevı Tashihü't-Tenbih adlı eserde bu görüşü doğru olarak kabul etmiş,
İbnü'r-Rif'a ise bunu İmam Şafii (r.a.)'nin kendi ifadesi olarak aktarmıştır.
Bu görüşün delili şudur:
Bu ücret, haksızlığı gidermek için kişinin uğradığı bir kayıptır. Bu yönüyle
haksızlık yapan kişinin kendisine ödenen paraya benzemektedir. Şayet böyle bir
ücreti talep eden kimse
varsa [o ücretin talep edildiği kişiye] hac farz olmaz.
İlk görüş itim ad
edilecek olan görüştür.
***
Not: Nevevı bu konudaki görüş ayrılığını İmam
Şafii (r.a.)'nin iki görüşü arasında nakletme konusunda el-Muharrer'e tabi
olmuştur. El-Mecmu ve er-Ravda'da ise -tıpkı Aslü'r-Ravda'da olduğu gibi- görüş
ayrılığının mezhebimiz alimleri arasında olduğu zikredilmiştir.
***
[8] - Kişiye hac ve
umrenin farz olması için, [hacca giderken su ve yiyecek satın alınıp] taşınması
adet olan bölgede emsal bedel karşılığında su ve yiyeceğin bulunması şarttır.
Şayet her ikisi veya
birisi bulunmazsa, örneğin kıtlığın hüküm sürdüğü bir yılolur da bazı evlerde
halk bulunmazsa, yahut su tamamen kesilmiş olursa yahut da emsal ücretten daha
pahalıya satılıyorsa kişiye hac-umre farz olmaz. Çünkü kişi yolculuk sırasında
yanında yiyecek ve su götürmezse ölüm ihtimali söz konusudur. Şayet yukarıda
belirtilen gibi bir durumda yanında bunları götürmeye kalksa masraf [normalden]
çok fazla olacaktır. Ancak normalin biraz üzerinde olursa buna katlanılır.
"Abdest-gusül için
su satın alma" konusundaki görüş ayrılığı burada geçerli değildir; çünkü
hacdan farklı olarak abdest -guslün bir bedeli bulunmaktadır. Bu görüşü Demırı
belirtmiştir.
[9] - Emsal bedelozaman
ve mekanda -fiyatlar pahalı bile olsasatın alınan şeye uygun olan fiyattır.
Rafii şöyle demiştir:
Hac-umre yolculuğunda, su ve yiyeceği taşınması adet olduğu mesafe miktarınca
taşımak gerekir. Örneğin yiyeceği KOfe'den Mekke'ye kadar taşımak, suyu da
Mekke'ye iki veya üç merhale mesafeden taşımak adettir.
Ezrai şöyle demiştir:
[Rafiinin zikrettiği] bu durum Iraklıların yolculuklarında uygulayageldikleri
adetleridir. Şamlılar ise genellikle Tebük'teki kırsal alandan başlayarak
yiyeceklerini taşırlar ki bu, Iraklıların mesafesinin iki katıdır.
Aynı şekilde Mısır'lıların
adeti de bunu Akabe'ye kadar taşımaktır.
Bu konuda ölçü örftür.
Örfün bölgeden bölgeye değişeceği ise açıktır.
[10] - [Kişiye haccın
farz olması için] her bir merhalede hayvanının yiyeceğinin de bulunabilecek
durumda olması gerekir. Çünkü hayvanın yiyeceğini kişinin yanında götürmesi
durumunda masraf çoğalır.
Nevevi el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Su konusunda olduğu gibi hayvanın yiyeceği konusunda da örfün dikkate
alınması gerekir.
Ezrai ve başka bazıları
şöyle demiştir: Bu konuda tek seçenek budur, aksi takdirde harem bölgenin
dışında oturan kimseye hac hiçbir durumda farz olmaz.
[11] - Kişi yolculuğun
herhangi bir bölümünde yukarıda bahsi geçen şeylerden herhangi birini bulamazsa
geriye dönebilir.
[12] - Kişi yolda
herhangi bir engelin olup olmadığını bilmiyorsa, ortada daha önceden varlığı
bilinen bir durum mevcutsa o durumun varlığını koruduğuna hükmedilir. Şayet
daha önceden varlığı bilinen bir durum da yoksa kişinin hac yolculuğuna çıkması
gerekir.
[13] - et-Tenbih adlı
eserde belirtildiğine göre hac yolculuğuna çıkmak için, normal hızla seyahat
ettiğinde hacca yetişebileceği kadar 6 bir zamanın bulunması da şarttır.
Rafii'nin imamlardan naklettiği üzere itimad edilecek olan görüş. İbnü's-Salah
ise buna şöyle itiraz etmiştir: "Bu, haccın farz olması için değil
istikrarı [farziyetin kesinleşmesi] için şarttır". Nevevı, Rafii'nin
görüşünü doğru kabul etmiştir.
Subki "İmam Şafii
(r.a.)'nin kendi ifadeleri de bu görüşü desteklemektedir" demiştir.
[14] - Kişinin yaşadığı
bölgedeki insanların adetlerine göre hac yolculuğuna çıkma zamanında kişinin
yanında yol arkadaşlarının bulunması da şarttır. Yine adet olan hızda seyahat
etmek gerekir.
Şayet bölgedeki
insanlar;
[a] - Hacca her zaman
çıktıkları zamandan daha önce çıkarsa,
[b] - Veya mekke'ye
ancak her gün bir merhaleden daha fazla yolculuk yaparak ulaşabilecekleri bir
zaman dilimi kalıncaya kadar yolculuğa çıkmazlarsa,
[c] - Yahut normalden
daha hızlı yolculuk ederlerse,
Bu durumda kişinin hac
yolculuğuna çıkması gerekli olmaz.
Bu hüküm, kişinin hacca
giderken -yoldaki korku veren durumları def etmek üzere- yol arkadaşlarına
ihtiyaç duyması halinde söz konusudur. Şayet tek başına yolculuk yapan kişinin
bile korkmasının söz konusu olmayacağı şekilde yol güvenliği varsa kişinin
yolculuğa çıkması gerekir, yol arkadaşlarına ihtiyacı yoktur. Burada "tek
başına yolculuk yapan kişinin yalnızlık çekmesi" sebebiyle karşılaşılacak
zorluk dikkate alınmaz. Abdest-gusül için su aramak amacıyla arkadaşlardan
ayrılma meselesi ise bundan farklıdır; çünkü abdest -guslün bedeli olarak
teyemmüm vardır. Burada ise haccın bedeli yoktur.
[15] - Kadının Hac-Umre
Yolculuğuna İlişkin Bazı Ayrıntılar Kadının hac-umre yapması durumunda, erkek
için yukarıda gerekli olduğunu söylediğimiz şeylerin dışında ayrıca;
[a] - Yanında kocasının
bulunması,
[b] - veya nesep yahut
diğer sebeple evlenmesinin haram
olduğu bir yakınının
bulunması,
[c] - Yahut da güvenilir
kadınların bulunması da şarttır.
Çünkü bir yolcu grubuyla
[kafileyle] bile olsa kadının tek başına yolculuk yapması haramdır. Çünkü
[erkeklerin] kadını [kendilerine] meylettirmesi ve aldatması ihtimalinden
korkulur.
[*] - Ayrıca bu konuda
Buhari ve Müslim'de şu hadis yer almaktadır: Kadın iki günlük mesafeye yanında
kocası veya mahremi bulunmadan yolculuk yapamaz. (Buhari, Savm, 1995; Müslim,
Hac, 3248)
[*] - Aynı eserlerdeki
bir başka rivayet ise şöyledir: Kadın yalnızca yanında mahremi varken yolculuk
yapar. (Buhari, Savm, 1995; Müslim, Hac, 3248)
Alimler, kadının yanında
bulunması gereken kadınların güvenilir olmasını şart koştukları halde kocanın
ve mahremin güvenilir kimseler olmasını şart koşmamışlardır. Bu hükmün koca ile
ilgili olan bölümü izaha gerek olmayacak şekilde açıktır. Mahreme gelince, onun
güvenilir olmasını şart koşmamalarının sebebi el-Mühimmat'ta belirtildiğine
göre şudur: "İnsanı tabiatı gereği bir şeye yönlendiren eğilim dinı
eğilimden daha güçlüdür".
Kadının "güvenilir
olan kölesi" ve "yaratılıştan erkeklik organı bulunmayan" kölesi
de mahrem gibidir.
Abbadı, mahremin gözünün
görür olmasını şart koşmuştur. Diğer şahıslar da buna kıyas edilir.
Sonraki bazı alimlerin
de belirttiği üzere, kadının yanında mahrem olarak çocuğun bulunması yeterli değildir.
Çünkü çocuğun bulunması durumunda kadın için güven söz konusu değildir. Ancak
toplumda itibar sahibi olan, ergenlik çağına yaklaşmış bir erkek çocuk olursa
bu yeterli olur, çünkü insanlar ona saygı gösterir.
Nevevı'nin kadınlar
hakkında "güvenilir" kaydını getirmesinden;
[a] - "Güvenilir
olmayan kadınların yeterli olmadığı" anlaşılmaktadır. Mahremler
dışındakilerin güvenilir olmamasının yeterli olmayacağı açıktır, çünkü bu
durumda yol güvenliği sağlanmış olmaz.
[b] - Yine onun
ifadesinden anlaşıldığına göre kadınların ergenlik dönemini geçmiş olmaları
[yetişkin olmaları] dikkate alınır. Bu da anlaşılabilir bir hükümdür; çünkü
yolculuk tehlikeli bir durumdur. Ancak sonraki alimlerden birinin de
belirttiğine göre bayanlar ergenlik çağına yaklaşmışlarsa onların bulunması
yeterli olur.
[c] - Kadının yanında
kendisi dışında üç tane güvenilir kadının bulunması dikkate alınır. İsnevi
"bu [yani kadının kendisi dışında üç kişinin bulunması şartı], kabul
edilemez bir görüş olup anlamsızdır. Uygun olan çoğulun en azı olan üçün
yeterli olmasıdır".
Ezrai ise şöyle
demiştir: Alimlerin çoğunluğunun ifadesinden iki kadının yeterli olacağı, çünkü
kadının kendisi ile birlikte sayının üç olacağı anlaşılmaktadır. Yanlarında
hiçbirinin mahremi bulunmayan kadınların bir arada bulunmasını yeterli gören
alimler tarafından bunun yeterli görüldüğü açıktır. Nitekim daha doğru olan
görüş de budur.
Bu, güçlü bir görüştür.
Çünkü kadınlar bir arada bulunduğunda onlara yönelik kötü bir teşebbüste
bulunma isteği ortadan kalkar.
Kadının yanında
güvenilir bir tek kadın bulunduğunda hac için yolculuğa çıkması farz olmaz.
Not: Nevevi'nin tek görüş olarak zikrettiği
"kadınların bulunması şartı", kadına haccın farz olmasının şartıdır.
el-Mühezzeb ve Müslim Şerhi'nde sahih olarak belirtilen görüşe göre kadının
yanında güvenilir bir kadın bulunduğunda farz olan hac yolculuğuna çıkması caiz
olur.
İsnevi şöyle demiştir:
Bu ikisine dikkat etmek gerekir; çünkü bunlar [birbirinden ayrı] iki meseledir.
Birincisi kadına haccın farz olma şartı, diğeri ise farz haccı eda etmek için
yolculuğa çıkmasının caiz olma şartıdır. Pekçoğu bu iki mesel ey i birbirine
karıştırmış,
Nevevi'nin bu konudaki
açıklamalarının da birbiriyle çeliştiğini zannetmişlerdir.
Aynı şekilde, şayet
kadın kendini güvende hissederse tek başına da hac yolculuğuna çıkması caiz
olur. Kadının tek başına yolculuk yapmasının caiz olduğunu gösteren rivayetler
de böyle yorumlanır.
Nafile hac ve kadının
yapması zorunlu olmayan diğer yolculuklara gelince kadının yanında tek bir
kadınla veya sadece kadınlardan oluşan bir toplulukla böyle bir yolculuğa
çıkması caiz değildir. Nevevı bunu el-Mecmu'da belirtmiş, Aslü'r-Ravda adlı
eserde de bu doğru görüş olarak ortaya konmuştur. Ancak kadın nafile hac
yaparken yanında bulunan mahremi ölse, haccını tamamlayabilir. Bunu Ruyani
söylemiştir.
Kadının tek başına
kafirlerin yaşadığı ülkeden [İslam ülkesine] hicret etmesi caizdir.
Cinsiyeti belirsiz çift
cinsiyetli şahsın hac yolculuğuna çıkabilmesi için yanında erkeklerden veya kadınlardan
mahremlerinin bulunması şarttır, yabancı kadınların bulunması yeterli değildir.
Nevevı bu hükmü el-Mecmu'da abdesti bozan şeylerden bahsederken
Ebu'I-FutCıh'tan nakletmiştir. İsnevi şöyle demiştir: "Onun yabancı
kadınlar hakkında söylediği uygun değildir; meşhur ve doğru olan görüşe göre
bir erkek birden fazla yabancı kadınla bir ortamda bulunabilir. Nitekim Nevevi
bunu söz konusu bilgiden az önce doğru bir şekilde zikretmiştir." Ezrai
şöyle demiştir: "Yüz görüntüsü güzelolan ve yüzünde tüy bitmemiş olan
erkek, hac için yolculuğa çıktığında başına kötü bir durumun gelmesinden endişe
ederse, yanında akraba vb. güvenebileceği kimselerin bulunmasını şart koşmak
yerinde olur. Ben, alimlerimizden nakil olarak bu görüşü görmedim". Bu,
yerinde bir görüştür.
[Mesele]
[Birden fazla kadın
birlikte hac-umre yolculuğuna çıktığında bunlardan herhangi birinin kocası veya
mahreminin bulunması gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe göre
bu kadınlardan herhangi birinin mahreminin -ve el-Mecmu'da belirtildiğine göre
kocasınm- bulunması şart değildir.
[İkinci görüş]
Şarttır; çünkü başlarına
bir durum geldiğinde o erkekten destek alırlar.
[Mesele]
[Kadının yanında onunla
hacca giden mahreminin ücretini de vermesi gerekir mi? Bu konuda da mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre kadının mahremi ücret almadan kadınla birlikte hac yolculuğuna çıkmıyorsa
-şayet alacağı ücret emsal ücret ise- kadının bunu ödemesi de gerekir. Bu,
kişinin yoldaki koruyucu kimselere ödediği ücret gibidir. Hatta bu ücretin
ödenmesi daha da gereklidir; çünkü bu masrafın kadın tarafından yüklenilmesinin
sebebi kadında bulunan bir özelliktir. Bu açıdan söz konusu masraf, hac
yolculuğundaki kişinin ihtiyaç duyduğu yük masraflarına benzemiştir.
El-Havi's-sağir'de açık
olarak ifade edildiğine göre kocanın ücreti de mahreme ödenecek ücret gibi
kabul edilir.
Farz olan bir şeyi
yapmak için kadının yolculuğa gitmesi durumu da daha doğru görüşe göre
böyledir.
Kadının, hacca
gidebilmesi için yanında bulunması gereken güvenilir kadınların ücretini
vermesi gerekir mi? Bu konuda İsnevi'nin bazı değerlendirmeleri bulunmaktadır.
Uygun olanı bu kadınların da mahremler gibi değerlendirilmesidir.
Kadın, kocasından izin
almadıkça nafile hacca gidemez. Daha doğru olan görüşe göre [hac-umre dışında]
farz olan bir şeyi gerçekleştirme amacıyla yapılacak yolculuk da böyledir.
Kadının mahremi ücret
karşılığında bile olsa kadınla birlikte gitrnek istemezse -Rafii'nin zina haddi
konusunda ifade ettiğine görebunu yapmaya zorlanamaz. Ancak kadının kölesi,
aynı zamanda mahremi ise kadın kölesini buna zorlayabilir.
Kadının kocası da karısıyla
birlikte yolculuğa çıkmaya zorlanamaz. Ezrai şöyle demiştir: "Şayet koca,
[ihramlı olan karısıyla cinsel ilişkide bulunmak suretiyle] karısının haccını
bozmuşsa ve karısına hac yaptırması gerekiyorsa bu durumda ücretsiz olarak
karısıyla birlikte gitmesi zorunludur" .
[Soru] Hac, kadın üzerine "derhal yerine
getirilmesi gerekmeyen bir farz" şeklinde gerekli olduğuna göre kadının,
kendisiyle yolculuk yapacak kişinin ücretini ödeme yükümlülüğünün anlamı nedir?
[Cevap] Bunun anlamı şayet kadın hac yapmadan ölürse
[haccını ertelemiş olması sebebiyle] günaha girmiş olmasıdır. Bu durumda
kadın'ın geriye bıraktığı malvarlığından onun adına hac yapılır. Yahut da ~
kadın belirli bir senede hac yapmayı adamış da o yıl yolculuğunu
tamamlayamamaktan korkarsa [bakılır:] şayet hacca gidemeyecek durumda olursa
hac yapması gerekmez.
d. Dördüncü Şart: Binek
Üzerinde Durabilmek
Hacca güç yetirebilmenin
dördüncü şartı şiddetli zorlukla karşılaşmaksızın binek üzerinde durabilmektir.
Gözleri görmeyen kişi
şayet kendisini götürecek birini bulmuşsa hac yapması farz olur. Kör bir kimse
için ona rehberlik edecek şahıs kadın açısından mahrem şahıs gibidir.
Malında düzgün
tasarrufta bulunarnama [yani sefeh] sebebiyle malı tasarrufları kısıtlanan
şahıs [hac yükümlülüğü açısından] diğer şahıslar gibidir. Ancak hac için
harcanacak para ona verilmez, velisi veya velinin belirleyeceği bir şahıs
onunla birlikte hac yolculuğuna çıkar.
[1] - Hacca-umreye güç
yetirebilmenin dördüncü şartı -binek üzerindeki oturma bölmesinde bile olsa-
binek üzerinde şiddetli bir zorlukla karşılaşmaksızın durabilmektid. Binek
üzerinde hiçbir şekilde duramayan veya yaşlılık vb. bir sebeplhe binek üzerine
konan oturma bölmesinde büyük sıkıntı çekerek durabilen kişinin haccı
kendisinin yapabilme imkanı ortadan kalkmıştır. Normal şartlar altında kişinin
dayanabileceği miktardaki zorluğun [haccın farz olmasına] olumsuz bir etkisi
yoktur.
[2] - Kör bir kimse;
binekten indiğinde kendisini yönlendirecek ve doğru yolu gösterecek, bineğe
binmek istediğinde onu bineğe bindirecek bir rehber bulabilmişse kendisine hac
farz olur.
Kör kimse açısından
rehberin durumu, kadın açısından mahremin durumu gibidir. Dolayısıyla orada
zikredilen hükümler bu konuda da geçerlidir.
[3] - Organları kesilmiş
/ kopmuş olan bir şahıs, binek hayvanı üzerinde durabiliyorsa, kendisine yardım
eden birinin bulunması şartıyla hac yapması gerekir.
Bu konuda
"binek" derken kastedilen; gerek üzerinde oturma bölmesi yapılmış
olsun gerekse olmasın devedir. Önceki konuda binek ile kastedilen ise üzerinde
oturma bölmesi bulunmayan devedir.
[4] - Sefeh sebebiyle
[yani malında düzgün tasarrufta bulunamaması sebebiyle] malı tasarrufları
[mahkeme kararıy[a] kısıtlanmış olan kişi hac-umrenin kendisine farz olması
açısından diğer şahıslar gibidir. Çünkü bu kişi [ibadetlerle] yükümlü
olduğundan ihrama girmesi de sahih olur. Onun için gerekli harcama onun
malından yapılır. Ancak malını saçıp savurmaması için mal kendisine teslim
edilmez, bunun yerine velisi isterse hac yolculuğunda örfe uygun şekilde onun
için gerekli harcamaları yapmak üzere ya bizzat onunla birlikte hac yolculuğuna
çıkar yahut da vekalet etmek üzere -şayet karşılıksız giden birini bulursa onu,
böyle birini bulamazsa emsal ücret karşılığında bile olsa- güvenilir bir şahsı
tayin eder. O şahıs örfe uygun bir şekilde kısıtlı şahıs için harcamaları
yapar.
"Bu şahsın
ücretinin, kadının yanında hacca giden kişinin ücreti gibi olması" görüşü
zahir olan görüştür.
[Soru] Yolculuk mesafesi kısaysa sefih olan şahsa yolculuk
sırasında tüketeceği nafakanın verilmesi uygun olur. Çünkü alimler
"vasiyetler" konusunda ve başka meselelerde şöyle demiştir:
"Veli, kısıtlı şahsın nafakasını -şayet o şahıs nafakasını telef
etmiyorsa- haftalık olarak verır.
[Cevap] Veli, yolculuk dışında kısıtlı şahsı kendi
gözetimi altında tutar, şayet kısıtlı şahıs nafakasını telef etmişse ona
yeniden nafaka verir. Yolculuk durumu ise bundan farklıdır; çünkü kısıtlı kişi
nafakasını telef ettiğinde kendisine nafaka verecek bir kimseyi bulamayabilir,
bu sebeple ölüme bile maruz kalabilir.
Ezrai ve bazı başka
kimseler şöyle demiştir: Bu, kısıtlı şahsa onun kendi malından infak
edildiğinde söz konusu olur. Şayet veli kendisine ait maldan nafakayı karşılar
ve temlik etmeksizin kısıtlı şahsa bunu verirse, bunun yapılmasını engelleyen
bir durum söz konusu değildir.
Not: Haccın kişiye farz olması için yukarıda
zikredilen hususların "hacc vaktinde mevcut olması" göz önünde
bulundurulur. Buna göre kişi mesela ramazan ayında hacca güç yetirebilir durumda
iken Şevval ayında maddi durumu kötüleşse hacca güç yetiremez hale gelmiş olur.
Yine hacca gidiş-dönüşü göz önünde bulundurulan kimselerden hac yaptıktan sonra
henüz dönmeden önce fakir düşenler de böyledir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
2. HACCI BAŞKASI
ARACILlĞIYLA YAPMAYA GÜÇ YETİREBİLME