MUĞNİ’L-MUHTAC

AKİDDE MUHAYYERLİK

 

1. İSTEĞE BAĞLI MUHAYYERLİKLER

 

A. MECLİS MUHAYYERLİĞİ

B. ŞART MUHAYYERLİĞİ

 

A. MECLİS MUHAYYERLİĞİ

 

Meclis muhayyerliği şu tür satımlarda olur: Sarf, yiyecek ile yiyeceğin karşılıklı satımı, selem, tevliye, ortak kılma, bedelli sulh akdi.

 

Kişi, satın aldığında doğrudan azat olacak bir köle satın almış olsa; "muhayyerlik esnasında mal satıcıya aittir veya mevkOftur [askıdadır]" görüşünü kabul edersek her iki tarafın da muhayyerliği vardır. Şayet "muhayyerlik esnasında malın mülkiyeti müşteriye aittir" görüşünü kabul edersek müşteri değil yalnızca satıcı muhayyer olur.

 

1. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLDUĞU SATIM TÜRLERİ

2. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLMADIĞI SATIM TÜRLERİ

3. MECLİS MUHAYYERLİĞİNE SAHİP OLAN KİMDİR?

4. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİ ORTADAN KALDIRARAK ALIM-SATIM YAPMAK

5. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLMADIĞI, SATIM AKDİ DIŞINDAKİ AKİTLER

6. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN SONA ERDİĞİ DURUMLAR

7. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN İNTİKALİ

8. MECLİS MUHAYYERLİĞİ KONUSUNDA TARAFLARIN İHTİLAFI

 

1. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLDUĞU SATIM TÜRLERİ

 

Satım akdinin farklı türlerinde meclis muhayyerliği sabit olur.

 

[*] - Çünkü Buhari ve Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Alım-satım yapan iki kişi birbirinden ayrılmadığı yahut biri diğerine "[akdin bağlayıcı olması konusunda] tercihte bulun" demediği sürece muhayyerlik hakkına sahiptir. (Buhari, Buyu', 2111; Müslim, Buyu', 3831)

 

Nevevi el-Mecmu 'da şöyle demiştir: Hadisteki -ev yekulu- ifadesi ya -ev- "veya" atıf harfi sebebiyle mansubtur. Anlamı da "şöyle söylemedikçe", "şöyle söyleyinceye kadar muhayyerlik hakkına sahiptir." Şeklindedir. Şayet bu kelime ["yeteferreka''' ifadesine] atfedilmiş olsaydı "ev yekul" şeklinde cezimli olurdu.

 

Nevevi daha sonra satım türlerini açıklayarak şöyle demiştir: Sarf, yiyecek ile yiyeceğin karşılıklı satımı, selem, tevliye, ortak kılma, bedelli sulh akdi gibi.

 

Bunun delili yukarıda geçen hadisin zahirinden anlaşılan anlamdır. Çünkü "satım" sözcüğü bunların tümünü kapsamına alır.

 

"Bedelli sulh akdi" ifadesi, "hakkından vazgeçme yoluyla olan sulh akdi"ni dışarıda bırakmakta olup o akitte muhayyerlik yoktur; çünkü o sulh akdi şayet bir alacak üzerine d oluyorsa ibra, bir mal üzerinde oluyorsa hibe olur. Her ikisinde de muhayyerlik yoktur.

Nevevi'nin ifadesi "menfaat üzerinde sulh yapma" meselesini kapsar. Bununla birlikte daha doğru görüşe göre o akitte muhayyerlik yoktur; çünkü kişi buna onay vermiştir. Nevevi daha sonra o akitte muhayyerlik olmadığını belirtmiştir.

 

Muhayyerlik "babanın akdin iki tarafının velayetini de üstlenmesi" meselesinde de sabittir; çünkü baba, akdin sahih olması konusunda iki şahıs gibi kabul edildiğine göre muhayyerlik meselesinde de böyledir.

 

Hadiste yer alan ifade yaygın uygulama dikkate alındığından bu şekilde gelmiştir.

 

 

2. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLMADIĞI SATIM TÜRLERİ

 

Nevevi'nin "satım türleri içinde" ifadesinin kapsamından bazı durumlar istisna edilir, o durumlarda muhayyerlik yoktur.

 

> Bunlardan biri havaledir. Havale her ne kadar bedelli bile olsa, normalde bedelli akitlerin kurallarına göre işlemez.

 

Burada şu da söylenebilir: "Nevevi'nin ifadesi malların satımı ile ilgili olduğu için havale ile ilgili hususun istisna edilmesine gerek yoktur; çünkü havale alacağın borç karşılığında satılmasıdır."

 

> Kölenin kendisini satın almasında da muhayyerlik yoktur; çünkü bu akdin amacı -tıpkı efendiyle yapılan özgürlük sözleşmesi / kitabet akdi meselesinde olduğU gibi- özgürlüğe kavuşmaktır. Eş-Şerhu's-sağir ve el-Mecmu'da bu görüş tercih edilmiştir. İtimad edilecek olan görüş budur. Oysa Zerkeşı şöyle demiştir: "Bu, yalnızca köle açısından böyledir; çünkü bu akit efendi açısından satım akdi olsa bile köle açısından bakıldığında fidye ödemek gibidir. Bu şuna benzer: Kişi hür olduğunu ikrar ettiği bir kişiyi köle olarak satın aldığında köle için değil satıcı için muhayyerlik sabit olur."

 

> İfraz ve ta' dıl taksiminde de muhayyerlik yoktur. Bu taksim ister zorla [yani hakim zoruyla] isterse karşılıklı rızayla yapılmış olsun hüküm böyledir. "Bu taksim karşılıklı rıza ile yapıldığında satımdır" [dediğimizde de hüküm böyledir]; çünkü ortak, taksimden kaçınsa bu taksimi yapmaya zorlanır. Zorlanmak ise muhayyerliğe aykırıdır. Ezrai "Kadı

Hüseyin ve Ebu't-Tayyib bu taksimde muhayyerliğin sabit olduğunu tek görüş olarak belirtmişlerdir" demiş olsa da hüküm böyledir.

 

Red taksiminde ise muhayyerlik söz konusudur; çünkü o taksimde zorlama söz konusu değildir.

 

Bir kimse buz satın alsa, buzun eriyebileceği kadar şiddetli sıcağın olduğu bir hava bile olsa muhayyerlik hakkı söz konusudur.

 

İzz b. Abdüsselam sarf akdinde muhayyerliğin bulunmasını problemli görmüştür; çünkü sarf akdinin amacı, kendisi için daha faziletli olan parayı elde etmeye çalışmaktır. Faizin söz konusu olduğu mallarda eşitlik şartı bulunmaktadır. Şu halde iki durum birbirine eşittir.

 

Ortada muhayyerliğin gerekçesinin bulunmadığı kesin olarak bilindiği halde muhayyerlik nasıl sabit olabilir?

 

İzz b. Abdüsselam'ın belirttiği husus, faize tabi olan bir malı kendi cinsi dışındaki bir malla satma meselesinde söz konusu olmayıp kendi cinsi karşılığında satma durumunda söz konusudur. Muhtemelen o da bunu kastetmiştir. Nitekim "denklik şarttır" ifadesi de bunu göstermektedir.

 

Oysa muhayyerliğin gerekçesi İzz b. Abdüsselam'ın belirttiğinden ibaret olmayıp bu, akde uymama veya başka bir sebeple olabilir.

 

 

3. MECLİS MUHAYYERLİĞİNE SAHİP OLAN KİMDİR?

 

[Bir kimse, ana-baba gibi üst soy hısımlanndan [usulünden] veya oğul-kız, torun gibi alt soy hısımlanndan [furuundan] olan bir köleyi satın aldığında köle doğrudan doğruya azat olur.

İşte bu akitte olduğu gibi] doğrudan doğruya azat olmanın söz konusu olduğu bir satım işleminde muhayyerlik mülkiyetin hilafına dayanmaktadır.

 

"Muhayyerlik esnasında malın mülkiyeti satıcıda kalır" şeklindeki zayıf görüşü yahut "malın mülkiyeti askıdadır [mevkuftur]" şeklindeki güçlü görüşü tercih ettiğimizde hem alıcı hem de satıcı muhayyer olur; çünkü ortada bir engel söz konusu olmaksızın muhayyerliği gerektiren bir durum bulunmaktadır.

 

"Muhayyerlik esnasında malın mülkiyeti müşteride olur" şeklindeki zayıf görüşü kabul edersek bu durumda yalnızca satıcı muhayyerlik hakkına sahip olur. Bunun gerekçesini belirtmiştik. Müşterinin muhayyerlik hakkına sahip olmamasının sebebi şudur: Malın onun mülkiyetinde olması, onun mal üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırma imkanına sahip olmamasıdır.

 

Akit bağlayıcı oluncaya dek bu şekilde satın alınan kölenin azat olduğuna hükmedilmez. Akit bağlayıcı hale geldiğinde kölenin akit anından itibaren azat olmuş olduğu kabul edilir.

 

 

4. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİ ORTADAN KALDIRARAK ALIM-SATIM YAPMAK

 

[Akdin taraflarından herhangi biri] meclis muhayyerliğinin bulunmamasını şart koşsa satım akdi sahih olmaz; çünkü bu şart, akdin gereğine aykırıdır. Bu "malı teslim etmeme şartıyla satım yapma" şartına benzemektedir.

 

Kişi kölesine "seni sattığımda hürsün" dese ve "meclis muhayyerliğini kaldırma şartıyla" kölesini satsa, satım akdi sahih olmadığında köle özgürlüğüne kavuşamaz. Böyle bir şart koşmamış olduğunda ise köle azat olur; çünkü köleyi satan şahsın muhayyerlik esnasında köleyi azat etme işlemi geçerlidir.

 

 

5. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN OLMADIĞI, SATIM AKDİ DIŞINDAKİ AKİTLER

 

a. Muhayyerliğin Olmadığı İttifakla Kabul Edilen Akitler

 

İbra, nikah ve karşılıksız olarak yapılan hibede muhayyerlik yoktur.

 

İbra, nikah ve karşılıksız olarak yapılan hibede muhayyerlik yoktur.

 

"Karşılıksız olarak yapılan hibe",

 

a) bir karşılık istenmediği açık olarak ifade edilen b) veya herhangi bir şey söylenmeksizin yapılan ve bizim de "herhangi bir şey yapılmaksızın yapılan hibe, karşılık vermeyi gerektirmez" görüşünü kabul ettiğimiz -ki terciMe şayan olan görüş budur- hibedir.

 

Bunlarda muhayyerlik yoktur; çünkü bu üç tasarrufun hiçbiri hakkında "satım" sözcüğü kullanılmaz.

 

Vakıf, köle azadı, boşama ve her iki taraf açısından da bağlayıcı olmayan "mudarebe", "şirket" ve "vekalet" akitleri veya bir taraf açısından bağlayıcı olmayan "kitabet" ve "rehin" akitlerinde de muhayyerlik yoktur.

 

b. Daha Doğru Görüşe Göre Muhayyerliğin Olmadığı Akitler

 

Daha doğru olan görüşe göre "karşılık alınarak yapılan hibe", "şuf'a", "kira akdi", "müsakat" ve "mehir"de de muhayyerlik yoktur.

 

1. Daha doğru görüşe göre karşılık alınan hibede muhayyerlik yoktur.

 

Rafii ve Nevevi bunun gerekçesini "buna satım akdi denilmez" diyerek belirtmişlerdir. Onlar bu bölümde bu ifadeyi kullanmışlar, hibe bölümünde ise "daha doğru görüşe göre bu, satım [hükmünde] olduğundan onda muhayyerlik vardır" demişlerdir.

 

İsnevi el-Mühimmat'ta bunu bir çelişki olarak kabul etmiştir. Bazıları buradaki ifadeyi "hibe, belirli bir karşılık vermekle kayıtlansa bile hibedir" diyen görüşe yormuş, diğer bölümdeki ifadeyi ise "belirli bir karşılıkla kayıtlanan hibe satım akdidir" diyen görüşe yormuştur.

Nitekim Rafii ve Nevevi'nin burada gerekçeyi "buna satım akdi denmez" diyerek ortaya koymaları da bunu desteklemektedir.

 

Ezrai'nin de belirttiği üzere doğru olan görüş, "hibe" bölümünde ifade edilen görüştür ki o görüş buradaki "daha doğru görüş"ün karşısında yer almaktadır. Kadı Ebu't-Tayyib, Mehamill, Şeyh Ebu Hamid ve başkaları bunu tek görüş olarak kabul etmişlerdir.

 

2. Daha doğru görüşe göre şuf'a'da da muhayyerlik yoktur.

 

Çünkü muhayyerlik kişinin kendi isteğiyle sahip olduğu şeyde olur; zorla elde edilen şeyde muhayyerliğin olmasının bir anlamı yoktur.

 

Daha doğru görüşün karşısında yer alan görüşe göre şuf' a' da muhayyerlik vardır; çünkü "şuf'a ile alınan malda kusur çıktığında geri verebilme" durumunun da gösterdiği üzere şuf'a yoluyla malı almak "bedelli akitler" kapsamında değerlendirilir. Rafii her iki şerhinde de bu görüşü doğru kabul etmiş, Nevevi er-Ravda'da bunu düzelterek birinci görüşü doğru bulmuş ve o görüşü de alimlerin çoğunluğundan aktarmıştır.

 

3. Daha dOğru görüşe göre kira akdinde de muhayyerlik yoktur; çünkü bu ihtimale dayalı, yani [var olup olmayacağı] bilinmeyen bir şey [yani maldan elde edilecek menfaat veya çalıştırılacak kişiden elde edilecek menfaat] üzerinde yapılan bir akittir. Muhayyerliğin kendisi de bir ihtimaldir. İhtimallerin biri diğerine eklenemez.

 

Daha doğru görüşün karşısında yer alan görüşe göre kira akdinde muhayyerlik söz konusu olur; çünkü kira akdi, bedelli bir akittir.

 

Kaffal ve bir grup alim şöyle demiştir: Buradaki görüş ayrılığı belirli bir şahsın işi yapması için ücretle tutulması durumunda geçerlidir. Bir işin yapılmasını üstlenme şeklindeki kira akdinde ise tıpkı selem akdinde olduğu gibi muhayyerlik söz konusu olur.

 

İtimad edilecek olan görüş burada mutlak olarak muhayyerliğin olmadığıdır. Bu akitle selem arasında şöyle bir ayrım yapılabilir: Kira akdi "satım" sözcüğü ile ifade edilemez.

[Oysa selem akdi satım sözcüğüyle ifade edilebilir.]

 

Muhayyerlik konusunda itimad edilecek olan görüş "satım" sözcüğü kapsamına girip girmemenin dikkate alınmasıdır. Ayrıca selemde menfaat [kira akdine göre] daha güçlüdür.

 

[Zayıf] bir görüşe göre "bir süreyle sınırlı kira akdinde de muhayyerlik olur". Nevevi Tashihü't-Tenbih adlı eserde bu görüşü doğru bulmuşsa da meşhur görüş buna aykırıdır.

 

4. Daha doğru olan görüşe göre müsakat [bahçe - emek ortak~ lığı] akdinde de muhayyerlik yoktur. Müsakat akdi bu konuda hem hüküm hem de [muhayyerliğin olmayışı gerekçersi] açısından kira akdine benzer.

 

5. Yine mehirde de muhayyerlik yoktur.

 

Nevevi'nin "daha doğru olan görüşe" ifadesi yukandaki beş meselenin tümü ile ilgilidir.

 

Mehirde muhayyerliğin olmama gerekçesi şudur; nikah akdinde mal doğrudan amaçlanan [aslı] bir unsur değil yan unsurdur. Mehirde muhayyerliğin olduğunu kabul eden görüşün gerekçesi ise mehrin nikahtan bağımsız olmasıdır. Hulu' bedeli de bu mesele açısından mehir gibidir.

 

 

6. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN SONA ERDİĞİ DURUMLAR

 

Meclis muhayyerliği;

 

> İki tarafın da akdin bağlayıcı olmasını tercih etmesiyle sona erer. Taraftardan birisi akdin bağlayıcı olmasını tercih ederse onun [akdi iptal etme] hakkı ortadan kalkar, diğerinin hakkı devam eder.

 

> Tarafların bedenen birbirinden aynlmasıyla da sona erer. Şayet iki tarafın akit meclisinde kalışı uzasa veya ikisi de birlikte kalkıp menziller boyunca birlikte yürüseler muhayyerlik hakları devam eder. Ayrılma[nın gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme] konusunda örf dikkate alınır.

 

a. İki Tarafın da Akdin Bağlayıcı Olmasını Tercih Etmesi

 

[1] - Meclis muhayyerliği akdin iki tarafının da akdin bağlayıcı olmasını tercih etmesiyle sona erer. Bunu "ihtiyar ettik", "tercih ettik" gibi sözcüklerle ifade edebilecekleri gibi "akdi geçerli kıldık", "bağlayıcı kıldık", "onay verdik", "muhayyerliği ortadan kaldırdık", "muhayyerliği bozduk" gibi ifadelerle de yapabilirler. Çünkü meclis muhayyerliği -aynen şart muhayyerliği gibi- onların hakkıdır, onların haklarından feragat etmesiyle ortadan kalkar.

 

[2] - Taraflardan biri akdin bağlayıcı olmasını tercih ederse [diğerinin muhayyerliği ortadan kalkar mı? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Şart muhayyerliğinde olduğu gibi burada da onun muhayyerlik hakkı ortadan kalkar, diğerinin hakkı devam eder.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise diğerinin hakkı da devam etmez; çünkü meclis muhayyerliği ne var olma ne de ortadan kalkma bakımından bölünebilir.

 

Şu var ki ilk görüşe göre bir kimse, satın alması halinde otomatik olarak azat olacak olan bir köle satın alsa ve satıcı akdin bağlayıcı olmasını tercih etse -satılan kölenin azat olması hükmü sebebiylemüşterinin muhayyerliği de ortadan kalkar. Bunu Hocamız Zekeriya el-En sarı Şerhu'l-Behce adlı eserinde belirtmiştir.

 

[3] - Taraflardan biri diğerine "akdin bağlayıcı olmasını tercih et" dese, karşı taraf akdin bağlayıcı olmasınıtercih etmese bile bunu söyleyen kişinin muhayyerliği ortadan kalkar; çünkü bu ifade akdin bağlayıcı olması anlamını taşımaktadır.

 

Nevevi "taraflardan biri akdin bağlayıcı olmasını isterse" ifadesiyle "taraflardan birinin akdi feshetmeyi tercih etmesi" durumunu dışarıda bırakmıştır; çünkü bu durumda diğer taraf akdin bağlayıcı olmasını istese bile akit kendiliğinden fesholur. Çünkü muhayyerliğin var olmasının yegane amacı akdi onaylama değil feshetme imkanına sahip olmaktır. Zira akdin onaylanması zaten asıldır.

 

[4] - Akitteki her iki bedel faizin söz konusu olduğu mallardan bile olsa, tarafların bu bedelleri teslim aldıktan sonra bedeller üzerinde ikinci bir defa alım-satım yapmaları ilk satımı onaylama anlamına gelir; çünkü bu, akdin bağlayıcı olmasına razı olmaktır. İkinci akit sahih olur ve o akitte de muhayyerlik sabit olur.

 

[5] - İtimad edilen görüşe göre, faize tabi mallarda taraflardan biri karşılıklı teslim öncesinde akdin bağlayıcı olmasını onaylasa, -taraflar birbirinden ayrılmadan önce malı karşılıklı olarak teslim almış olsalar bile- meclis muhayyerliği ortadan kalkar.

 

b. İki Tarafın Akit Meclisinden Bedenen Ayrılması

 

[1] - Konuyla ilgili hadis sebebiyle meclis muhayyerliği, iki tarafın, akit meclisinden bedene n ayrılmalarıyla da geçersiz hale gelir.

 

[2] - İki tarafın akit meclisinde kalması uzun sürse veya iki taraf birlikte kalkıp menziller boyunca birlikte yürüseler muhayyerlikleri devam eder. Bunun süresi üç günden fazla olsa bile veya taraflar akit meclisinde akitle ilgili işleri bırakıp başka şeylere geçseler bile hüküm böyledir.

 

[3] - Buna göre birbirine yapışık iki kişi [mesela yapışık ikizler] karşılıklı alım-satım yapsalar, ikisi birden veya yalnızca biri akdin bağlayıcı olmasını tercih etmedikleri sürece muhayyerlikleri devam eder. Buna aykırı olarak bir baba [kendi malını, velayeti altındaki] oğluna satsa veya [velayeti altındaki oğlunun malını] ondan satın alsa, daha sonra akit meclisinden ayrılsa muhayyerlik sona erer; çünkü o, [gerçekte] tek bir şahıs olduğu halde iki ayrı şahıs gibi değerlendiril~ miştir. Birbirine yapışık olan iki kişi ise bundan farklıdır; çünkü onlar gerçekten farklı iki kişidir; nitekim bu iki kişinin annenin mirastaki payını üçte birden altıda bire indirmesi de bunu [yani onların tek bir kişi olarak değil iki farklı kişi olarak değerlendirildiklerini] göstermektedir.

 

[4] - Ayrılma, tarafların birinin diğerini akit meclisinde terk ederek ayrılması suretiyle olur. Bu ayrılma unutarak veya bilmeksizin gerçekleşse bile ve bu esnada diğer kişi mecliste bulunmaya devam etse bile hüküm böyledir. Çünkü tarafların akdin bağlayıcılığını tercih etmesi meselesinden farklı olarak tarafların birbirinden ayrılması bölünmeye müsait olmayan bir durumdur.

 

[*] - Ayrıca konuyla ilgili hadisi rivayet eden İbn Ömer, Buharı'nin rivayet ettiğine göre bir şey satın aldığında [satım akdi kesinleşsin diye] satıcının yanından ayrılırdı. (Buhari, Buyu', Ta'likan. )

 

[*] - Müslim de şunu rivayet etmiştir: İbn Ömer [alım-satım yaptığında, akdin kesinleşmesi için] kısa bir süre yürür daha sonra tekrar geri dönerdi. (Müslim, Buyu', 3831)

 

Şu sorulabilir: Bu hadislerden şu anlam çıkmaktadır: Kişinin, diğer tarafın akdi bozmasından korkarak onun yanından ayrılması helaldir.

 

[*] - Oysa TirmizI'nin rivayet ettiği ve hasen olduğuna hükmettiği bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Alıcı ile satıcı birbirinden ayrılmadıkları sürece [akdi bozup bozmama konusunda] muhayyerdirler. Ancak tarafların akdi bağlayıcı kıldığı bir akit ise o bundan müstesna. Kişinin, akdi bozacağından korkarak arkadaşından ayrılması helal olmaz.(Tirmizi, Buyu', 1247)

 

Bu hadise şu şekilde cevap verilmiştir: Hadisteki helallik "iki tarafı eşit olan mübahlık" anlamında yorumlanır,

 

[5] - Akdi yapan iki kişiden birisi başkası tarafından taşınmak suretiyle zorla ve haksız yere akit meclisinden çıkarılsa muhayyer•lik hakkı sona ermez; çünkü kendisi herhangi bir şey yapmamıştır. Yine, ağzı kapatılmasa bile çıkmaya zorlandığında muhayyerlik hakkı SAna ermez; çünkü zorlama altında kalan kişinin fiili hiç yok hükmündedir. Feshetttiğini bildirmemesi -tıpkı mecliste olduğu gibimuhayyerliği SAna erdirmez.

 

[Soru]  Daha Önce geçtiğine göre unutarak veya hükmü bilmeyerek akit meclisinden ayrılan kişinin muhayyerlik hakkı Sona erer, Oysa bu ikisi, fıkhın pekçok konusunda ikrah altında olan kişiyle aynı hükümlere tabidir.

 

[Cevap]  Bu meselede unutan ve bilmeyen kimse, ikrah altında kalan kimsenin aksine kusurlu davranmış kabul edilir.

 

[6] - Kişi akit meclisinde iken zorlama ortadan kalksa meclisi terk edinceye kadar muhayyerliği devam eder. Şayet akit meclisinden geçerken zorlama ortadan kalkarsa ikrahın Sona erdiği mekanı terk edinceye kadar muhayyerliği devam eder. Akdin diğer tarafı ise şayet zorlama altında kalan şahısla birlikte akit meclisini terk etmemişse muhayyerliği sona erer. Ancak OnUn da dışarı çıkılmasına engel olunmuşsa SAna ermez.

 

[7] - Akdin taraflarından biri akit meclisinden kaçsa, diğer taraf onu takip etmese, -diğerini yakalama imkanına sahip olmasa bilekaçan kimsenin muhayyerliği geçersiz hale geleceği gibi kalan tarafın muhayyerliği de geçersiz hale gelir; çünkü sözlü olarak akdi feshetme imkanına sahipti. Ayrıca kaçan kişi kendi isteğiyle akit meclisini terk etmiştir. Bundan farklı olarak zorlanan kimse ise kendi fiili olmaksızın terk etmiştir.

 

İlk gerekçeden şu anlaşılır: Geride kalan kişinin akdi sözlü olarak feshetme imkanına sahip olmaması durumunda buna imkan buluncaya kadar muhayyerliği devam eder.

 

[Soru]  Alimler "yeminler" konusunda şöyle söylemişlerdir: Kişi kendisine borcu olan şahsı terk etmeyeceğine dair yemin etse, borçlu kendisini terk etse yemin eden kişinin onu takip etme imkanı bulunsa bile yemin bozulmuş olmaz.

 

Bu, hükmün burada da böyle olmasını gerektirir.

 

[Cevap]  Burada hüküm tarafların birbirinden ayrılmasına bağlıdır. Bu ise her birinin ayrılmasıyla yerine gelmektedir. Diğer meselede ise hüküm yemin eden kişinin ayrılmasına bağlıdır. Bununla birlikte kişi yemin ederken "vallahi birbirimizden ayrılmayacağız" diye yemin etmiş olsaydı o zaman hüküm burada olduğu gibi olurdu.

 

[8] - Şayet terk etmeyen kişi diğerinin peşinden giderse, bunlar birbirinden uzaklaşmadıkları sürece muhayyerliği devam eder. Nevevi bunu el-Mecmu'da

Mütevelli'den nakletmiş ve onaylamıştır. Bu uzaklaşmanın ne olduğunu el-Vasft'teki şu ifade ortaya koymaktadır: "Örf-adete göre iki kişi arasında ayrılmanın gerçekleşeceği bir mesafeye kadar uzaklaşmadan önce bir taraf diğerine yetişirse muhayyerlik devam eder, bundan sonra yetişirse yetişmesinin bir etkisi yoktur."

 

el-Kifaye adlı eserde Kadı Hüseyin'den aktarılan "iki saf mesafesi" şeklindeki sınırlama da bu şekilde yorumlanır. Bu durumda bu ibareler aynı anlama gelmiş olur.

 

[9] - Ayrılma[nın meydana gelip gelmediğini belirleme] konusunda örf dikkate alınır. İnsanların ayrılma olarak gördükleri mesafe[ye akdi yapan taraflardan biri gittiğinde] akit bağlayıcı olur, bu şekilde olmayan bir mesafede akit bağlayıcı olmaz. Çünkü dinde ve dilde bir şey hakkında kesin sınır konulmamışsa onu belirlemede örfe müracaat edilir.

 

Buna göre iki kişi büyük bir evde akit yapmışlarsa odadan koridora çıkmak veya koridordan avluya yahut odaya geçmek ayrılma sayılır.

 

Taraflar çarşıda veya çölde yahut son derece geniş bir evde akit yapmışlarsa birinin diğerine sırtını çevirerek bir miktar uzaklaşması durumunda -diğeri bağırdığında duyulabilecek bir mesafede bile olsaakit kesinleşmiş olur.

 

[10] - İki kişi akdi bir gemide veya küçük bir evde yahut küçük bir mescitte yapıyarlarsa taraflardan birinin oradan çıkması veya güverteye / çatıya / terasa çıkmasıyla akit kesinleşir.

 

[11] - Araya duvar örmek suretiyle bile olsa engel koyma yoluyla tarafların birbirinden ayrılması gerçekleşmiş olmaz; çünkü meclis devam etmektedir.

 

Alimlerin sözünün zahirinden bu duvarı ikisinin örmesi yahut onların emriyle başkasının örmesi arasında fark olmadığı anlaşılmaktadır ki Ruyanl'nin babasının doğru kabul ettiği ve

Hocam Remll'nin de esas aldığı üzere dOğru olan budur. Oysa Gazatı bu durumda ayrılmanın gerçekleşeceğini söylemiştir. Ezrai de "bunun uygun görüş" olduğunu belirtmiştir.

 

[12] - Birbirine uzak olan iki kişi uzak mesafeden bağırmak yoluyla alım-satım yapsalar onların da muhayyerlik hakları vardır ve bu hak, taraflardan biri bulunduğu yerden ayrılınadıkça devam eder. Şayet biri, bulunduğu yeri terk edip, "diğer şahıs onunla birlikte akit meclisinde olsaydı ayrılma olarak kabul edilebilecek kadar bir mesafeye" giderse her iki şahsın muhayyerliği de sona erer. İbnü'r-

 

Rif'a'nın "bu, taraflardan biri diğerinin yanına gitmeyi kastetmediğinde geçerlidir. Şayet amacı diğerinin yanına gitmezse bana göre muhayyerlik kesinlikle devam eder" görüşü güçlü bir görüş değildir.

 

[13] - Alım-satım bahsinin başında iki kişinin yazı yazmak suretiyle alım-satım yapmasının hükmü geçmişti.

 

 

7. MECLİS MUHAYYERLİĞİNİN İNTİKALİ

 

Taraflardan biri akit meclisinde ölür veya delirirse, daha doğru olan görüşe göre muhayyerlik hakkı mirasçılara ve veliye intikal eder.

 

[1] - [Akdin taraflarından] biri akit meclisinde ölse veya delirse yahut bayılsa [muhayyerlik hakkı ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru olan görüşe göre muhayyerlik hakkı birinci meselede [yani hak sahibinin ölmesi durumunda] mirasçılara, ikinci ve üçüncü meselede [yani delirme ve bayılma durumunda] veliye geçer. Bu veli hakim ve bir başka kişi olabilir. Vekilin ölmesi durumunda müvekkile, kitabet akdi yapmış kölenin ölmesi durumunda efendiye, tİCaret için izin verilen kölenin ölmesi durumunda izin veren efendiye geçer. Bu, tıpkı şart ve kusur muhayyerliği gibidir. Bu konuda faizin söz konusu olduğu ve olmadığı akitler aynıdır.

 

Şayet ölenin mirasçısı çocuksa veya deliyse yahut sefihliği sebebiyle kısıtlama altına alınmış ise hakim maslahata uygun bir şekilde akdi feshedecek veya onay verecek bir kişiyi tayin eder.

 

Kitabet akdi [özgürlük sözleşmesi] yapmış kölenin, sözleşmede anlaşılan bedeli ödeyemeyecek duruma gelmesi, el-Mecmu'da belirtildiğine göre ölmesi gibidir.

 

Zikredilen kişiler akit meclisinde iseler akdi yapan diğer kişiyle birlikte muhayyerlik onun için sabit olur ve tarafların birbirinden ayrılmasına veya akdi kesinleştirmelerine kadar devam eder. Şayet akit meclisinde yoksa ve akde ilişkin haber kendisine ulaşmışsa muhayyediği haberi aldığı meclis bitinceye kadar sürer; çünkü o kendisine miras bırakan kişinin yerini almıştır.

 

[İkinci görüş]

 

Muhayyerlik sona erer; çünkü kişinin hayattan ayrılması [ölmesi], akit meclisinden ayrılmasından daha da öte bir durumdur.

 

Akit yapmaktan ayrılmak da aynı özelliğe sahiptir. [2] - ilk görüşe göre [akdi yapan] kişi öldüğünde;

 

[a] - Mirasçıları akit meclisinde iseler onların bir kısmının meclisten ayrılmasıyla muhayyerlikleri sona ermez, tümü meclisi terk edinceye kadar muhayyerlikleri devam eder. Çünkü onlar miras bırakan şahıs konumundadır. Onun muhayyerliği ancak bedeninin bütünüyle akit meclisini terk ettiğinde sona ermektedir. [Mirasçıların muhayyerli ği de onların bütününün meclisi terk etmesiyle sona erer.]

 

[b] - Mirasçılar mecliste değilse tek bir yerde toplanmasalar bile onların muhayyerlikleri sabit olur. Bu, er-Ravd'ın kimi nüshalarında yer alan görüş olup itimada şayandır. Diğer bazı nüshalarda yer aldığına göre ise mirasçılar bir mecliste toplanmışsa onların muhayyerlik hakkı olur.

 

[3] - Akit meclisinde bulunmayan mirasçı ister tek bir kişi ister birden fazla olsun hayatta kalan tarafın muhayyerliği akit meclisi devam ettiği sürece devam eder.

 

[4] - Mirasçılardan biri akit meclisini terk ettiğinde -sonraki bazılarının görüşlerinin aksine- diğerinin muhayyerlik hakkı ortadan kalkmaz.

 

[5] - Mirasçılardan birinin kendi payı için veya akde konu olan şeyin bütünü için akdi feshetmesi halinde diğer mirasçılar akde onay ~ verse bile akit kendiliğinden fesholur. Bu, onların mirasçı olduğu ~ şahsın akdin bir kısmını feshedip bir kısmını onaylaması gibidir. Akdin bölünmesi hayatta kalan tarafa zarar vereceğinden akdin feshi bölünemez.

 

[Soru]  Miras bırakan kişi öldükten sonra mirasçıları satınaldıkları malda bir kusur tespit etseler, onların bir kısmının akdi feshetmesiyle akdin herhangi bir bölümü fesholmuş olmaz; çünkü mirasçı miras bırakan kişinin yerini alır. Miras bırakan kişinin de akdin bir kısmını feshetme hakkı yoktur. Bizim meselemizde de hüküm böyle olmalıydı.

 

[Cevap]  Diğer meselede zararı telafi eden bir durum -yani noksandan dolayı tazmin- bulunmaktadır, oysa burada zararı telafi eden bir durum yoktur.

 

[6] - Mirasçı, miras bırakanın ölüp ölmediğini bilmeden önce akdi onaylasa veya feshetse bu, geçerli olur. Bu "miras bırakanın hayatta olduğunu zannederek onun malını satan kişinin satım i geçerli olur" görüşüne dayalı bir hükümdür. Oysa Cüveynı "bu kişinin onayının değil feshinin geçerli olması uygun görüştür" demiştir.

 

[7] - Akdi yapan iki kişiden birinin dili tutulsa ve işaretle ne anlatmak istediği anlaşılmadığı gibi yazı yazmayı da bilemese, meclisi terk etmek suretiyle akdi onaylaması mümkün olsa bile hakim -tıpkı delirmesi durumunda olduğu gibi- ona bir vekil tayin eder. Bu kişi kısıtlama altında değildir, sadece onun sözlü olarak yapması mümkün olmayan bir konuda hakim onun yerini almıştır. Ancak bu kişinin işareti anlaşılabiliyorsa veya yazı yazmayı biliyorsa muhayyerliği devam eder.

 

[8] - Veli, çocuğu için bir şey satın alsa ve daha akit meclisini terk etmeden önce çocuk buluğ çağına erişse, -el-Bahr adlı eserde belirtildiği üzere- muhayyerlik [babadan] çocuğa intikal etmez. El-Bahr'de aktarılan ve "şart muhayyerliği konusunda" işletilen iki gö-

rüşten daha uygun olanına göre muhayyerlik hakkı veliye ait olmaya devam eder.

 

 

8. MECLİS MUHAYYERLİĞİ KONUSUNDA TARAFLARIN İHTİLAFI

 

Akdi yapan taraflar rakit meclisinden] aynlmanın gerçekleşip gerçekleşmediği veya ayrılma öncesinde feshin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda anlaşmazlığa düşseler, bunların olmadığını söyleyen kişinin sözü kabul edilir.

 

> Akdi yapan iki kişi ayrılmanın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda ihtilaf etseler, yani birlikte gelerek ve birisi "ayrıldık" derken diğeri bunu reddederek akdi feshetmek istese,

 

> Yahut da ayrılma öncesinde akdin feshedilip edilmediği konusunda ihtilaf etseler, yani ayrılmanın meydana geldiği konusunda ittifak etmekle birlikte taraflardan biri "ben akdi ayrılma öncesinde feshetmiştim" dese, diğeri bunu inkar etse

 

[Bu durumlarda] yeminle birlikte bunların olmadığını söyleyen kişinin sözü kabul edilir; çünkü aslolan, birlikteliğin devam etmesi feshin olmamasıdır.

 

İki taraf ayrılmanın olmadığı konusunda ittifak etmekle birlikte taraflardan birisi akdi feshetttiğini iddia etse onun bunu iddia etmesi ve fesih olur.

 

 

B. ŞART MUHAYYERLİĞİ

 

Nevevi, [meclis muhayyerliği konusunu bitirdikten] sonra ilk muhayyerlik türü içinden ikincisini ele almaya başlamıştır.

 

 

1. ŞART MUHAYYERLİĞİNE İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER

2. ŞART MUHAYYERLİĞİNDE AKDİN ONAYLANMASI VEYA FESHEDİLMESİ NASIL GERÇEKLEŞİR?

 

1. ŞART MUHAYYERLİĞİNE İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER

 

[Akdi yapanlann] her ikisi ve biri için satım türlerinde şart muhayyerliği vardır. Ancak taraflar faize tabi mallar ile selem satımında olduğu gibi mecliste teslimi şart koşmuşlarsa şart muhayyerliği yoktur.

 

Şart muhayyerliği üç günden az olan bilinir bir zaman süresince geçerlidir.

 

Bu süre akdin yapıldığı andan itibaren hesap edilir. [Zayıf] bir görüşe göre ise aynlma anından itibaren hesap edilir.

 

Daha güçlü görüşe göre şayet muhayyerlik satıcıya ait ise satılan malın mülkiyeti de ona aittir. Muhayyerlik müşteriye aitse malın mülkiyeti de ona ait olur. Muhayyerlik her ikisine de ait ise malın mülkiyeti mevkuftur / askıdadır. Satım akdi tamamlandığında bu mülkün akit anından itibaren müşteriye ait olmuş olduğu anlaşılır. Şayet satım akdi tamamlanmazsa malın mülkiyeti satıcıya aittir.

 

Fesih ve onaylama bu ikisini gösteren "satım akdini feshettim", "satım akdini ortadan kaldırdım", "sattığım malı geri aldım", onaylama durumunda "onayladım", "geçerli kıldım" ifadeleriyle olur.

 

Satıcının [sattığı] cariye ile ilişkide bulunması veya onu azat etmesi akdi feshetmek sayılır.

Yine daha doğru olan görüşe göre onun malı satması, kiraya vermesi ve [cariyeyi / köleyi] evlendirmesi de böyledir.

 

Daha doğru görüşe göre müşterinin bu tasarruflan yapması onaylama sayılır.

 

Satıma arz etmek ve bunun için vekil tutmak ne satıcının satım ı feshetmesi ve ne de müşteri tarafından onay vermedir.

 

1. Akdin iki tarafından her biri veya sadece biri lehine diğeri üzerine onun kabulü ile birazdan belirtilecek süre boyunca şart muhayyerliği hakkı vardır. Bu konuda icma vardır. (65)

 

Şayet satın almanın peşinden kölenin azat olması sonucu doğuyorsa; örneğin kişi, satın aldığında otomatik olarak azat olacak bir köleyi satın almışsa ve şart muhayyerliği de yalnızca kendisine ait ise kölenin doğrudan azat olması sebebiyle bu caiz değildir. Burada şart muhayyerliğinin varlığı var olmamasını gerektirir.

 

2. Şart muhayyerliğinde taraflar süre bakımından birbirinden farklı süreyle muhayyer olabilirler; örneğin bir taraf kendisi için bir günlük düşünme hakkı şart koştuğu halde diğeri iki veya üç günlük düşünme hakkı isteyebilir.

 

3. Kişi, bir gün boyunca düşünme payı şart koştuktan sonra, muhayyerlik devam ederken taraflardan birisi ölse, ölenin mirasçısı diğer kişiye bir gün muhayyerlik eklese bu caiz olur.

 

Ruyam şöyle demiştir: Akdi yapan kişinin düşünme payını [şart muhayyerliğini] kendisi için veya bir başkası için yahut satılan köle için şart koşması caizdir; çünkü diğer bir kişinin satılan malı daha iyi bilmesi sebebiyle böyle bir şartı koşmaya ihtiyaç duyulabilir. Kişi muhayyerliği üçüncü şahıs veya satılan köle lehine şart koştuğunda, şartıyla yetinilir ve bu muhayyerlik kendisi için sabit olmaz.

 

Zerkeş! şöyle demiştir: Doğruya en yakın görüş, kendisi lehine şart muhayyerliği koşulan üçüncü şahsın reşid olması değil buluğa ermesinin şart olduğu görüşüdür.

 

4. Şart muhayyerliğinin kendisi lehine talep edildiği üçüncü şahıs öldüğünde bu muhayyerlik, şartı koşan kimse lehine sabit olur.

 

5. Satım veya alım konusunda vekil tayin edilen kişi, müvekkili için veya -müvekkilden izin almaksızın bile olsa- kendisi için şart muhayyerliği talep etse bu sahih olur; çünkü bu şartın müvekkile bir zararı yoktur.

 

6. Akdi yapan iki kişiden birinin vekili diğeri lehine bunu şart koşamaz, şayet şart koşarsa akit batılolur. Vekil, müvekkilin izniyle üçüncü bir şahıs için şart muhayyerliği talep edebilir.

 

7. Muhayyerlik kimin için şart koşulmuşsa onun dışındaki birine geçmez; buna göre vekil bunu şart koşsa müvekkili bu hakka sahip olamadığı gibi müvekkil şart koştuğunda da vekil bu hakka sahip olamaz.

 

8. Müvekkil, "benim için" veya "senin için" gibi bir ifade kullanmayarak genel bir biçimde şart muhayyerliğini talep etme konusunda vekile izin verse ve vekil de herhangi bir kayıt kullanmadan şart muhayyerliği talep etse bu muhayyerlik yalnızca kendisi için olup müvekkil için sabit olmaz; çünkü akdin hükümlerinin çoğunluğu yalnızca vekille ilgilidir.

Bu durumda akit, müvekkilin akde razı olmasıyla bağlayıcı hale gelmez; çünkü muhayyerlik vekilin rızasına bağlı kılınmıştır.

 

9. Müslüman bir kimse müslüman bir kölesini müslüman bir şah sa satarken bir kafir lehine şart muhayyerliği talep etse,

 

Veya ihramlı olmayan bir kimse ihramlı olmayan bir başka kişiye bir av hayvanı satsa ve bu konuda ihramlı olan bir kimse lehine muhayyerlik talep etse,

 

Ruyani'nin babasına aykırı olarak ortaya koyduğu görüşe göre her iki durumda da akit sahih olur. Çünkü burada muhayyerlik hakkını kullanan kişi için ne mülkiyet ne de velayet söz konusudur.

 

10. Vekil lehine muhayyerlik şart koşulduğunda vekil ancak müvekkil için yararlı olacak şekilde hareket edebilir; çünkü ve kil "kendisine güvenilen kimse" konumundadır. Yabancı bir şahıs lehine muhayyerlik şart koşulduğunda ise onun, şart koşan lehine hareket etmesi gerekmez.

 

11. Müvekkil vekilini meclis muhayyerliği esnasında azlettiğinde veya vekil öldüğünde satım akdi geçersiz hale gelmez. Yine -Ruyanı karşı çıkmış olmakla birlikte- müvekkilin akit meclisinde ölmesiyle de akit batılalmaz.

 

Not:  Nevevi'nin "her ikisi veya biri için muhayyyerliği şart koşarsa" ifadesi taraflardan yalnızca birinin şart koşmasının caiz olduğunu göstermekte ise de bu kastedilmemiştir. Aksine bu konuda iki tarafın da anlaşması gerekir. Bu yüzden ben "diğer tarafın onaylamasıyla" diye açıkladım.

 

Nevevi, İsneVı'nin de belirttiği üzere şart koşan kimsenin kim olduğunu açıklamamıştır, çünkü bu zaten açıktır. Zira bu, akdin iki tarafı dışında birisi olamaz.

 

Nevevi şartın kimin lehine koşulduğu konusunu açıklamak istemişse de kullandığı ibare bunu açıklamaya yeterli değildir. Şayet "akdin iki tarafı, her ikisi için veya birisi için muhayyerliği şart koşabilir" demiş olsa, amacı ifade etmiş olurdu. Bununla birlikte Veliyyü'I-lraki'nin belirttiği üzere "her ikisi veya birisi için" ifadesini "muhayyerlik şartı" ifadesinin haberi kabul etmek suretiyle Nevevi'nin ibaresini doğru bir şekilde anlamak mümkündür. Oysa ibaredeki "her ikisi veya birisi için" ifadesi muhayyerliğe bağlı olup haber de "satım türleri içinde" ifadesidir. Bunun anlamı şu şekildedir: "İkisi veya birisi için söz konusu olan muhayyerliği şart koşmak, satım türleri içinde sabittir." Bununla birlikte Nevevi'nin ifadesi sanki muhayyerlik şartını akdin tarafları dışında bir kimse için talep etmenin caiz olmadığı, satıcının vekilinin müşteri için muhayyerliği şart koşmasının caiz olduğu, müşterinin vekilinin satıcı için muhayyerliği şart koşmasının caiz olduğu gibi anlamları çağrıştırmaktaysa da -geçen açıklamalardan anlaşıldığı üzere- bu, kastedilmemiştir.

 

Nevevi'nin "satım akdi" ifadesi ile koyduğu kayıttan; "fesihler", "köle azadı", "ibra", "nikah", "kira akdi" gibi diğer tasarruflarda şart muhayyerliğinin meşru olmadığı anlaşılmaktadır ki bu doğrudur.

 

12. "Faize tabi malların karşılıklı satımı" ve "selem akdi" gibi mecliste teslimin şart olduğu akitlerde taraflarından hiçbiri için muhayyerliği şart koşma hakkı söz konusu olmaz; çünkü bu akitler vadeli olmaya elverişli değildir, muhayyerlik ise vadeli olmaktan daha öte bir belirsizliktir. Çünkü muhayyerlik mülkiyetin gerçekleşmesine veya bağlayıcı olmasına engelolmaktadır.

 

Not:  Nevevi "her iki tarafın mecliste teslim almasının şart koşulduğu" akde örnek olarak faize tabi malların karşılıklı satımını, "bir tarafın teslim almasının şart koşulduğu" akde örnek olarak selem akdini iki örnek olarak zikretmek suretiyle arada bir fark olmadığını belirtmek istemiştir.

 

Nevevi'nin bu sınırlandırmasına itiraz olarak bazı hususlar zikredilmiştir:

 

> Zımnı satım,

> Havale (bunu satım gibi kabul ettiğimizde),

> Satın alındığında otomatik olarak azat olacak kölenin satın alınması,

> Hayvanı süt!ü görünsün diye sağmadan satmak: Bu durumda satıcı için üç gün muhayyer olma şartını koşmak caiz değildir; çünkü bu, hayvanı sağmaya engelolmaktadır. Hayvanı sağmayı terk etmek ise hayvana zarar verir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Sütlü görünsün diye sağılmamış olsa bile bu hükmün sağılan bütün hayvanlarda geçerli olması gerekir. Çünkü -sütlü görülsün diye hayvanı sağmamanın zararı daha büyük olsa bile- üç gün boyunca hayvanı sağmamanın hayvana zarar vereceğinde şüphe yoktur.

 

Şu sorulabilir: Muhayyerlik hakkı satıcıda olduğunda satıcının hayvanı sağmasını engelleyen durum nedir? Çünkü o durumda mülkiyet satıcıya aittir. Muhayyerlik esnasında da hayvanın sütü mülkiyet kime ait ise ona aittir.

 

Buna şu şekilde cevap verilir: Satım esnasında hayvanda bulunan süt de satıma tabidir. Bu, hamile hayvanı satma sırasında hayvanın karnında bulunan yavrunun akde dahil olmasına benzer. İşte satıcının bu sebeple hayvanı sağması yasaktır. Satıcı ancak ve ancak satım tam olarak gerçekleştiğinde akit sonrasında meydana gelen sütü almaya hak kazanır. Bu, akit sonrasında doğan yavruya hak kazanmasına benzer.

 

> Katir olan bir kimse müslüman olan kölesini muhayyer olmak şartıyla satsa, daha sonra akdi feshetse sonra tekrar satsa ve muhayyerliği şart koşsa sonra tekrar feshetse -Mütevelll'nin belirttiğine göre- bu durumda hakim onu köleyi kesin bir şekilde satmaya zorlar. Bu, "katir bir kimseye müslüman köleyi satma konusunda baştan muhayyerlik tanımanın caiz olduğu" anlamına gelir. Bu, Nevevi'nin el-Mecmu'da Kadı Hüseyin'den aktarıp kabul ettiği bir hükümdür.

 

Şu sorulabilir: Nevevi metinde "faize tabi malların satımı ve selem gibi" ifadesinde "gibi" sözcüğünü kullanmıştır. Bu, bizim mezhebimizde bu ikisi dışında bedelin akit meclisinde tesliminin şart olduğu başka akitlerin bulunduğunu göstermektedir. Oysa bizim mezhebimizde böyle bir şey yoktur.

 

Buna şöyle cevap verilir: Bu kabul edilemez; çünkü zimmette olan bir iş için ücretle adam tutmada ücreti akit meclisinde teslim almak gerekir.

 

13. Muhayyerliği şart koşmak ancak, bunun şart koşulduğu ~~ akde bitişik olarak, üç günden fazla olmayacak şekilde belirli bir süreliğine olabilir. Çünkü aslolan satım akdinin yapısına aykırı olduğu için muhayyerliğin olmamasıdır; Zira muhayyerlik mülkiyetin intikal etmesini ve akdin bağlayıcı olmasını engellemektedir.

 

[*] - Muhayyerliğin üç gün boyunca olabilmesi Buharı ve Müslim'in İbn Ömer'den rivayet ettiği şu hadisle sabittir: Ensardan bir adam, yaptığı alım-satımlarda sürekli aldanıyordu. Durumunu Resulullah (s.a.v.)'a şikayet edince Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Alım-satım yaptığında karşıdakine "aldatmak yok!" de!"(Buhari, Buyu', 2117; Müslim, Buyu', 3838)

 

Bir başka rivayete göre ise şöyle buyurdu: "Karşıdakine "aldatma yok!!" de. Sen yaptığın bütün alışverişlerde üç gün düşünme hakkına sahipsin,(Müsned, 2, 44)

 

Şu halde müşterinin muhayyerlik hakkı bu nass ile sabit olmaktadır. Satıcı da ona kıyasla aynı hükme tabi kılınmıştır. Üç günün üzerindeki zaman ise aslolan prensibe bağlı olarak [yasak olma halinde] kalmıştır.

 

Bu sözcük dini terminolojide üç gün boyunca muhayyerliği şart koşma hakkında kullanılır. Taraflar bunun anlamını bildiklerinde muhayyerliği şart koşmak üç günü açık olarak ifade etmek gibidir. Şayet taraflar bunun üç gün olduğunu bilmiyorsa veya tarafların biri bunu bilmiyorsa muhayyerlik sabit olmaz.

 

[*] - Abdürrezzak'ın Musannefinde Enes'ten şu rivayet edilmiştir: Bir adam bir kişiden bir deve satın aldı ve dört gün boyunca muhayyer olmayı şart koştu. Resulullah (s.a.v.) bu satımın batıl olduğuna hükmetli ve "muhayyerlik üç gündür" buyurdu.(Abdürrezzak, Musannef, 8, 89)

 

Ayrıca ihtiyaç üç günlük süreyle karşılanmaktadır. Muhayyerlik bu süreden daha fazla olursa akit batıl olur.

 

Burada fas id bir şart olduğundan bu mesele, "akdin bölünmesi" konusuna kıyas yoluyla çözülemez. Çünkü fasid şart akdi batıl kılar. Şöyleki; şart genellikle malın satım bedelinin [olduğundan] daha fazla veya az olmasını gerektirir. Şart geçersiz olduğunda bu durum fasid şarta karşılık gelen bedelin bilinememesi sebebiyle satım bedelinin bilinememesi sonucunu doğurur. Bu yüzden satım bedeli fasid olur. İşte bu durumda üç günlük şart batıl olmakta, onun üzerindeki kısım da batıl olmaktadır. Akdin bölünmesi meselesinden bahsederken bunun istisna edildiği ne işaret etmiştim.

 

Şayet kişi üç günlük muhayyerliğin akdin ertesi günü başlamasını veya üç günün farklı zamanlara dağıtılmasını şart koşarsa akit sahih olmaz; çünkü akit bağlayıcı hale geldikten sonra "bozulabilir" hale dönüşmez.

 

14. EI-Mecmu'da belirtildiğine göre muhayyerliğin şart koşulduğu günlerin kapsamına zorunlu olarak geceler de girer. İsnevı'nin belirttiği üzere bu gerekçe şunu gerektirir: Akit sabah namazı yapılmışsa muhayyerlik üçüncü günün gecesinde sabit olmaz. Benzer durumda mestler üzerine meshte ise üçüncü günün gecesi mesih sabit olur. Buna göre kişi gündüzün ortasında bir gün muhayyer olma şartıyla alışveriş yapsa muhayyerlik ikinci günün yarısına kadar sabit olur. Mütevelli ve başka alimlerin belirttiğine göre -zorunluluk sebebiyle- gece de gündüz hükmüne girer.

 

15. [Muhayyerlik için] şart koşulan süre [ne zaman başlar? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Bu süre, şartın içinde bulunduğu akdin yapıldığı andan itibaren başlar. Süre, bu açıdan vadeye benzer. Nitekim vadenin başlangıcı da akit anıdır. Bu süre tarafların birbirinden ayrılmasından sonra başlamaz; çünkü süre başlangıcı tarafların birbirinden ayrılması anından hesap edilirse muhayyerliğin başlangıç anı bilinemez olur; çünkü tarafların birbirinden ne zaman ayrılacağı bilinemez.

 

[İkinci görüş]

 

Bu süre, tarafların birbirinden ayrılmasından yahut da tarafların akdi kesinleştirmeye karar vermesinden sonra başlar. Maverdı bu görüşü çoğunluğa nispet etmiştir. Bunun sebebi şudur: Zahir olan duruma göre şartı koşan kimse bu şartla meclis muhayyerliğinin ifade ettiği muhayyerliğin ötesinde bir şey kastetmektedir.

 

İkinci görüşe şu şekilde karşı çıkılmıştır: Tarafların birbirinden ne zaman ayrılacağı bilinemez, bunu dikkate almak sürenin başlangıcını bilmemeye yol açar.

 

Muhayyerlik, akitten sonra meclis devam ederken şart koşulsa ve biz bunun sabit olacağı görüşünü kabul edersek -ki daha doğru olan budur- ikinci görüşe göre hüküm değişmez.

Ancak ilk görüşe göre bu süre şart koşma anından itibaren hesap edilir, akit anından itibaren hesap edilmez.

 

Nevevi "akit anından itibaren" demek yerine "şart koşma anından" demiş olsa, burada zikredilen konu da hükme dahil olurdu.

 

16. Taraflar akit meclisinde iken muhayyerlik için şart koşulan süre dolsa, yalnızca şart muhayyerliği devam eder. Şayet muhayyerlik süresi devam ederken taraflar birbirinden ayrılmış olsa hüküm bunun aksi olur.

 

17. İki tarafın veya yalnızca birinin muhayyerliğini düşürmek caizdir. Şayet mutlak olarak muhayyerliğin düşmesinden bahsederlerse her iki muhayyerlik de düşer.

 

18. [Şart muhayyerliğinde] iki taraftan biri, diğeri yokken ve hakimin de izni olmaksızın akdi feshedebilir; çünkü [evlilikte] cinsel iktidarsızlıktan dolayı akdin feshedilmesi meselesinin aksine bu fesih ittifakla benimsenen bir fesihtir.

 

19. Harezml'nin belirttiğine göre anlaşmazlığa sebep olmamak için muhayyerlik talebinde bulunurken şahit tutmak sünnettir.

 

20. [Muhayyerlik durumunda malın mülkiyetinin kimde olacağı konusunda İmam Şafiı (r.a.)'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre;

 

[a] - Meclis muhayyerliğinde,

[b] - veya satıcı için muhayyerliğin şart koşulduğu şart muhayyerliğinde,

 

Satılan malın mülkiyeti ve ona bağlı şeyler -örneğin süt, mehir, meyve, kazanç, azat etme işleminin geçerli olması, muhayyerlik süresince cinsel ilişkinin helal olması vb. - satıcıya aittir.

 

[c] - Şart muhayyerliği müşteri lehine koşulmuşsa malın mülkiyeti müşteriye aittir.

 

Çünkü iki taraftan kim muhayyerlik hakkına sahipse malda tasarrufta bulunma hakkı da yalnızca ona aittir. Tasarrufun geçerli olması, onun mala malik olduğunun delilidir.

 

[d] - Şayet muhayyerlik her ikisi için ise malın mülkiyeti mevkuftur / askıdadır. Çünkü taraflardan birisi diğerine göre daha öncelikli olmadığından bu konuda kesin bir karar veremeyiz.

 

Satım akdi tamamlanırsa yukarıda belirtilen durumlarda malın mülkiyetinin akit anından itibaren müşteriye ait olduğu anlaşılmış olur. Şayet akit tamamlanmazsa mülkiyetin satıcıya ait olduğu, onun mülkiyetinden hiç çıkmamış olduğu anlaşılmış olur.

 

[İkinci görüş]

 

İcap ve kabul ile satım akdi tamamlanmış olduğundan malın mülkiyeti her halükarda müşteriye ait olur.

 

[Üçüncü görüş]

 

Malın mülkiyeti mutlak olarak satıcıda olur.

 

21. Yukarıdaki görüş ayrılığı şu meselelerde de geçerlidir:

 

[a] - Daha önce geçtiği üzere meclis muhayyerliği konusunda,

[b] - Taraflardan birinin akdin bağlayıcı olmasını tercih etmesi durumunda olduğu gibi muhayyerliğin taraflardan birine ait olması konusunda.

 

22. Malın mülkiyetinin taraflardan birine ait olduğuna hükmedildiği durumda satım bedelinin de diğer tarafa ait olduğuna hükmedilir. Malın mülkiyetinin askıda olduğu durumda satım bedelinin mülkiyeti de askıdadır.

 

23. Muhayyerlik [akdin iki tarafı dışında] üçüncü bir şahıs için şart koşulduğunda [hüküm ne olur?]

 

İbnü'n-Naklb şöyle demiştir: Bu durumda malın mülkiyetinin kime ait olacağı konusuna temas eden hiçkimseyi görmedim.

 

O, buna dair görüş ayrılıkları da nakletmiştir. Veliyyü'l-Irakı ise onun bu ifadesinin itiraza açık olduğunu belirtmiştir. O, özetle şunları söylemiştir: Muhayyerlik hakkı akdin taraflarından biri lehine üçüncü bir şahıs için şart koşulmuşsa malın mülkiyeti ona aittir. Şayet akdin her iki tarafı lehine üçüncü bir şahıs için şart koşulmuşsa malın mülkiyeti askıdadır.

 

24. Meclis muhayyerliği ve şart muhayyerliği akdin taraflarından birine ait olduğunda;

 

[a] - Birincisi [meclis muhayyerliği] diğerine [şart muhayyerliğine] baskın gelip malın mülkiyeti askıda mı olur?

 

[b] - Yoksa ikincisi diğerine baskın gelip malın mülkiyeti o kişiye mi ait olur?

 

Zahir olan -Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre alimlerin görüşlerinden çıkan sonuç da budur- birincisidir. Çünkü meclis muhayyerliği -Rafii ve Nevevi'nin de belirttiği gibi- daha çabuk sona erer ve şart muhayyerliğine göre sabit olmaya daha uygundur; çünkü genellikle daha kısadır. Zerkeşı ise bundan farklı olarak "zahir olan ikincisidir" demiş ve bunun gerekçesini de "şart muhayyerliği icma ile sabittir" sözleriyle ortaya koymuştur.

 

25. Bunun bir benzeri de şudur: Taraflardan yalnız birisi meclis muhayyerliği hakkına sahip olsa, mesela diğeri satım akdini bağlayıcı kılsa, şart muhayyerliği de diğer tarafa ait olsa, satım akdi esnasında ana karnında bulunan yavru tıpkı anne gibi akde dahil olur, satım bedelinden bir miktarı da ona karşılık gelir. Muhayyerlik esnasında meydana gelen fazlalık ise akde dahil olmaz. Fazlalığın muhayyerlik esnasında meydana gelmesi akit esnasında meydana gelmesi durumundan farklıdır; çünkü o, sonradan meydana gelen fazlalıklardandır.

 

26. Muhayyerlik hakkına tek başına sahip olan taraflardan hangisi [satıma konu olan] cariye ile ilişkide bulunsa, bu fiili helalolur; çünkü cariye üzerindeki tasarrufu geçerlidir.

 

Şu sorulabilir: Müşterinin, satın aldığı cariye ile ilişkide bulunmasının helalolması için cariyenin bir adet dönemi beklemesi gerekir. Daha doğru görüşe göre ise bu süre muhayerlik zamanından hesap edilmez.

 

Buna şöyle cevap verilir: "İlişkinin helal olması" ile kastedilen "mülkiyete dayalı helallik" olup "cariyenin adet görmesi", "adetten temiz olması", "ihramlı olmaması" vb. diğer hususlara bağlı helallik değildir. Üstelik kişi, başkasının mülkiyetinde cariye olan karısını satın almış olması gibi bir durumda cariyenin bir adet dönemi beklemesi de gerekmez. Bu durumda bu kişinin cariye ile muhayyerlik esnasında ilişkide bulunması "adet görme açısından" haram olmaz.

 

27. Bir kimse, "muhayyerlik şartıyla" [başkasının mülkiyetinde cariye olarak bulunan] karısını satın alsa, daha sonra muhayyerlik esnasında karısını boşasa [boşamanın gerçekleşip gerçekleşmemesi açısından birkaç ihtimal söz konusu olur:]

 

[Birinci ihtimal]:

 

Şayet muhayyerlik satıcıya ait ise mülkiyet satıcıda bulunduğundan boşama gerçekleşir.

 

[İkinci ihtimal]:

 

Aynı şekilde her iki taraf muhayyer olduğunda da boşama gerçekleşir. Bu durumda satıcının cariye üzerindeki mülkiyetinin devam ettiği anlaşıldığından satım akdi fesholur.

Ancak satım akdi tamamlanırsa boşama gerçekleşmez; çünkü bu durumda kadının müşterinin mülkü olduğu ortaya çıkmış olur.

 

[Üçüncü ihtimal]:

 

Muhayyerlik müşteriye ait olup satım akdi tamamlanmış olursa boşama gerçekleşmez; çünkü kadın artık onun mülkü olmuştur.

 

[Dördüncü ihtimal]:

 

Şayet satım akdi fesholursa "fesh işlemi akdi fesih anından itibaren mi yoksa tamamen mi ortadan kaldırır?" konusundaki görüş ayrılığına binaen [boşamanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda] mezhep içinde iki görüş vardır. Daha doğru olan görüş birincisi [yani akdin fesih anından itibaren ortadan kalkacağı görüşü] olup bu durumda boşama gerçekleşmez.

 

Müşteri muhayyerliğe tek başına sahip ise onun muhayyerlik esnasında cariye ile ilişkide bulunması haramdır; çünkü bu durumda ilişkide bulunmasının hangi sebeple olduğu, mülkiyetten dolayı mı yoksa evlilikten dolayı mı olduğu bilinemez. Cinsel ilişki sebebi farklı olunca, "cinsel konularda ihtiyata riayet" prensibi gereğince tevakkuf etmek [beklemek] gerekli olur.

 

Şayet muhayyerlik satıcıya ait ise veya her ikisine ait ise, evlilik devam ettiğinden kişinin bu sebeple ilişkide bulunması helal olur.

 

 

2. ŞART MUHAYYERLİĞİNDE AKDİN ONAYLANMASI VEYA FESHEDİLMESİ NASIL GERÇEKLEŞİR?

 

[Şart Muhayyerliğinde akdin] feshedilmesi veya onaylanması bu ikisini gösteren lafızlarla olur:

 

[Örneğin akdin feshi şu gibi lafızlarla olur:] "Satım akdini feshettim" , "kaldırdım", "satılan malı geri aldım".

 

Akdin onaylanması da "akdi onayladım", "geçerli kıldım" gibi ifadelerle olur.

 

Satıcının sattığı cariye ile ilişkide bulunması ve azat etmesi akdi feshetmektir.

 

Yine malı başkasına satmak, kiraya vermek ve evlendirmek de daha doğru görüşe göre akdi feshetmektir.

 

Daha doğru görüşe göre bu tasarruflan müşteri yaparsa [bu hareketi] akdi onaylamaktır.

 

Muhayyerlik esnasında malı satıma arz etmek ve bunun için birini vekil kılmak şayet satıcı tarafından yapılırsa akdin feshi, alıcı tarafından yapılırsa müşteri tarafından akdin onaylanması olarak kabul edilmez.

 

[Muhayyerlik esnasında akdin feshedilmesi ve onaylanması bir kaç şekilde olur. Bunlardan birisi sözlü ifadeler, diğeri de feshi veya ~ onaylamayı ifade eden fiillerdir.]

 

a. Satım Akdinin Sözlü İfadelerle Onaylanması veya Feshedilmesi

 

Akdin feshedilmesi veya onaylanması bu ikisinden birini gösteren ifadelerle olur.

 

Mesela akdin feshi "satım akdini feshettim", "satım akdini kaldırdım", "sattığım malı geri aldım / verdim", "satım bedelini geri aldım / verdim" gibi ifadelerle olabilir.

 

Akdin onaylanması da "akdi onayladım", "akdi geçerli kıldım", "akdi bağlayıcı kıldım" vb. ifadelerle olabilir.

 

Bu lafızlar, [fesih ve onaylama için kullanılan] sarih / açık anlamlı lafızlardır.

 

Satım akdinin feshi veya onaylanması kinaye / kapalı anlatımlı lafızlarla da olabilir. Nevevi el-Mecmu'da şöyle demiştir: Muhayyerlik yoluyla akdi feshetmek akdi temelinden ortadan kaldırır mı yoksa fesih anından itibaren mi akit ortadan kalkmış sayılır? "Kusur sebebiyle akdin feshedilmesi" konusunda zikredilecek görüş aynlığı aynen burada da geçerlidir. Bu konuda daha doğru olan görüş -daha önce de işaret edildiği üzere- ikincisidir.

 

b. Satım Akdinin Fiillerle Onaylanması veya Feshedilmesi

 

[1] - Satıcının, kendisi lehine veya hem kendisi hem alıcı lehine şart koşulan muhayyerlik dönemi esnasında satılan cariye ile cinsel ilişkide bulunması ve satılan köleyi! cariyeyi azat etmesi satım akdinin feshedilmesidir, yani bu fiil zımnen fesih anlamını içinde barındırmaktadır. Azat işlemi zaten fesih anlamı barındırmaktadır. Cinsel ilişki ise kişinin cariyeyi elinde tutmak istediğini hissettirmektedir.

 

[Soru]  Buna kıyasla, "boşamadan dönme işlemi de cinsel ilişkiyle olur"

denilebilir.

 

[Cevap]  "Boşamadan dönmek" [boşama ile eksik duruma gelmiş olan] nikahı telafi etmek içindir. Nikah başlangıçta fiille yapılamadığı gibi sonradan telafi edilmesi de fiille olmaz. Burada ise akdin feshi mülkiyetin telafisi içindir. Bunun başlangıcı sözle olabildiği gibi, savaşta esir alma, sahipsiz odunu toplama vb. fiillerle de olabilir. Başlangıcı olabildiği gibi telafisi de böyle olabilir.

 

[2] - Şehvetle dokunmak ve öpmek gibi cinsel ilişkinin başlangıcında yapılan fiiller, tıpkı kölenin çalıştırılması, hayvana binilmesi durumunda olduğu gibi fesih sayılmaz. Oysa el-Matlab adlı eserde şu söylenmiştir: "Bunun fesih olması daha mantıklı görünmektedir."

 

[3] - [Şart muhayyerliği ile cariye satıldığında] taraflardan hangisi cariye ile cinsel ilişkide bulunmuş olursa olsun ona kesin olarak had cezası uygulanmaz.

 

[4] - Muhayyerlik satıcıya veya her ikisine aitse satıcının cariyeyi ümmü veled yapması geçerli olur.

 

[5] - Yalnızca satıcı muhayyerken müşteri satıcıdan izin almaksızın cariye ile ilişkide bulunsa, daha sonra satım işlemi kesinleşse bile müşterinin mehir ödemesi gerekir; çünkü o, başkasının cariyesi ile şüphe yoluyla [yani ilişkide bulunmasının helal olup olmadığı konusunda şüphe varken] ilişkide bulunmuştur.

 

Yine muhayyerlik hakkı her ikisine ait iken, fesih gerçekleşmesi sebebiyle satım akdi kesinleşmemiş olsa, muhayyerlik esnasında müşteri ilişkide bulunduğunda yine mehir ödemesi gerekir. Çünkü bu durumda mülkiyet askıdadır.

 

Yukarıdaki durumların tümünde bu ilişkiden dOğan çocuk neseben ilişkide bulunan kişiye ait olup hürdür. İlişkide bulunan kişiye mehrin gerekli olduğu durumda -cinsel ilişki sonrasında kişi cariyeye sahip olsa bile- cariyeyi ümmü veled kılması söz konusu olamaz;

çünkü cariyenin hamile bırakılması esnasında kişinin cariye üzerinde t mülkiyeti bulunmamaktaydı. Bu durumda müşterinin çocuğun değerini satıcıya vermesi gerekir; çünkü çocuğun köle olma niteliğini satıcıya kaybettiren odur.

 

[6] - Muhayyerlik yalnızca müşteriye ait iken satıcı, cariye ile cinsel ilişkide bulunsa; mehir, ümmü veled kılma ve çocuğun değerini karşı tarafa tazmin gibi açılardan bu ilişkinin hükmü, muhayyerlik satıcıya ait iken müşterinin ilişkide bulunmasının hükmü gibidir.

 

[7] - Müşterinin muhayyer olduğu esnada satıcının ona "satım bedelini arttırmadıkça veya -vadeli satımda- peşin ödemedikçe sana bu malı satmam" demesi ve müşterinin bundan kaçınması akdin feshi anlamına gelir.

 

Yine müşterinin "bedeli indirmedikçe veya -peşin satımda- bedeli ertelemedikçe malı senden satın almam" demesi ve satıcının bundan kaçınması da akdin feshi anlamına gelir.

 

[8] -Satıcının, malı [başkasına] satması, kiraya vermesi, vakfetmesi, [satılan köle / cariyeyi] evlendirmesi, teslim aldığını [yani satım bedelini] rehin vermesi, hibe etmesi, [akdi feshetmek anlamına gelir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu işlemler [daha önce yapılmış olan] satım akdini feshetmek anlamına gelir; çünkü bu işlemler satıcının daha önceki akit üzerinde [akdi devam ettirme görüşünde] olmadığını hissettirmektedir. Yine satıcının yaptığı bu işlemler sahih olur. Daha önce "muhayyerlik kendisine ait olmadıkça satıcının sattığı cariye ile cinsel ilişkide bulunmasının caiz olmadığı" hükmü geçmişti.

 

[İkinci görüş]

 

Akdin feshi için bu fiillerle yetinilemez; çünkü akdin varlığını devam ettirmesi asıldır. Bu asıl, fesih açık bir şekilde belirtilinceye kadar hükmünü korur. Köle azadının akdi feshetme gibi kabul edilmesi, azadın güçlü bir tasarruf olması sebebiyledir.

 

[9] - [Bir satım akdinde] müşteri lehine veya tarafların her ikisi lehine şart koşulmuş bir muhayyerlik esnasında cinsel ilişki vb. [yukarıda zikredilen] fiiller müşteri tarafından yapılırsa [bu durum müşterinin akdi onaylaması anlamına gelir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu fiiller müşterinin akdi onayladığı anlamına gelir; çünkü bu fiiller müşterinin akdi devam ettirme fikrinde olduğunu gösterir.

 

[İkinci görüş]

 

Akdin onaylanması için bu fiiller ile yetinilemez.

 

Geçen ifadelerden anlaşıldığı üzere şayet muhayyerlik müşteriye ait ise onun cariye ile cinsel ilişkide bulunması helal, aksi takdirde haram olur.

 

İsnevi'nin "bu, şayet satıcı ilişkiye izin verirse helal olur" şeklindeki ifadesi "tasarrufa izin vermek doğrudan onayanlamına gelir" şeklindeki bir hükme dayalıdır. Oysa mezhebimizdeki nakil buna aykırıdır.

 

[10] - [Akdin bir tarafı olarak] çift cinsiyetli şahsın ilişkide bulunması veya [satıma konu olan] çift cinsiyetli şahıs ile ilişkide bulunmak yukarıdaki hükmün kapsamından istisna edilerek bu fiiller ne fesih ne de onaylama olarak görülür. İkinci durumda, kendisiyle ilişkide bulunulan kişi ilişki sonrasında "dişi cinsiyetinde olmayı" tercih ederse hüküm, daha önceki ilişkiye bağlanır. Bunu Nevevi el-Mecmu'da zikretmiştir.

 

Buna kıyasla şu sonuç elde edilir: Birinci durumda, hükmün daha önceki cinsel ilişkiye bağlanmasından sonra, ilişkide bulunan kişi "erkek cinsiyetinde olmayı" tercih ederse Ezral'nin belirttiğine göre zahir olan şudur: Cinsel ilişkinin fesih veya onaylama olarak kabul edileceği durum, cinsel ilişkide bulunan erkeğin, kadının satıma konu olan kişi olduğunu kesin bilmesi veya bu konuda zannının olmasına, onunla ilişkide bulunurken bu hususa inandığından dolayı zina etmeyi kastetmemiş olmasına bağlıdır.

 

[11] - Muhayyerliğe sahip olan müşterinin köleyi azat etmesi durumunda azat işlemi yürürlük kazanır.

 

Şayet muhayyerlik satıcıya veya her iki tarafa ait ise, satıcı azat işlemine onay verirse az at yürürlük kazanır ve bu durum satıcının da akdi onayladığı anlamına gelir.

 

Muhayyerliğin her iki tarafa da ait olduğu durumda satıcı azat işlemine onay vermezse azat işlemi askıda kalır: Satım işlemi kesinleştiğinde az at yürürlük kazanır, aksi takdirde geçersiz olur.

 

Muhayyerlik satıcıya ait olduğunda müşteri köleyi azat etse, sonradan satım işlemi kesinleşse bile önceki azat geçerli olmaz.

 

Muhayyerlik müşteriye ait iken [azat işlemi dışındaki] diğer işlemler geçerli olur. Yine muhayyerlik her ikisine ait iken veya satıcıya ait olduğu halde satıcı izin verdiğinde yahut da satıcı için satım yaptığında diğer tasarruflar geçerli olur, aksi takdirde geçerli olmaz.

Şarih Celaleddin el-Mahalli'nin "bu tasarruflar sahih değildir" ifadesi de bu anlama yorulur.

 

[12] - Muhayyerlik esnasında malı satıma arz etmek ve bunun için bir kişiyi vekil kılmak, malın teslimi söz konusu olmaksızın malı hibe etmek ve rehin vermek gibi tasarruflar satıcı tarafından yapıldığında akdin feshi, müşteri tarafından yapıldığında akdin onaylanması [anlamına gelir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu fiiller satıcı tarafından yapıldığında akit feshedilmiş olmadığı gibi müşteri tarafından yapıldığında da akit onaylanmış olmaz. Çünkü satıcının ve / veya müşterinin bunları yapması "akdi devam ettirme fikrinde olmadığını" göstermez. Zira kişi kar mı yoksa zarar mı ettiğini bilmek amacıyla malına kaçpara verileceğini görmek için satıma arz etmeyi kastetmiş olabilir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu fiiller [satıcı tarafından yapılırsa] fesih, [müşteri tarafından yapılırsa] onaylama olur.

 

[Soru]  Vasiyet edilen malda böyle bir tasarruf yapılmış olsa bu tasarruf vasiyetten dönme anlamına gelmektedir. Öyleyse niçin bu durum satım akdinin feshi anlamına gelmiyor?

 

[Cevap]  Vasiyet, zayıf bir tasarruftur; çünkü vasiyet eden kişi hayatta iken akdin yalnızca bir yönü bulunmaktadır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

2. SATIM AKDİNDEKİ ZORUNLU MUHAYYERLİK [NAKISA MUHAYYERLİĞİ]