MUĞNİ’L-MUHTAC

REHİN’İN BAĞLAYICI HALE GELMESİ...

 

6. REHİN VERİLEN MALIN TELEF OLMASI VEYA ZARAR GÖRMESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER

 

A. REHİN ALAN KİŞİNİN İDDİALARI

B. REHİN ALAN KİŞİNİN REHİN ALDlĞI CARİYE İLE İLİŞKİDE BULUNMASI

C. REHİN BIRAKILAN MALIN TELEF OLMASI SONUCU BEDELİNİN REHİN OLMASI

 

A. REHİN ALAN KİŞİNİN İDDİALARI

 

Rehin alan kişi rehnin telef olduğunu iddia etse, yeminle birlikte sözü kabul edilir.

 

Rehin alan kişi rehni geri verdiğini iddia etse, alimlerin çoğunluğuna göre sözü kabul edilmez.

 

1. Rehin alan kişi rehnin telef olduğunu iddia etse [bakılır:]

 

[a] - Teletin sebebini zikretmemişse yeminle birlikte sözü kabul edilir.

 

[b] - Telefin sebebini zikretmişse "emanet bırakılan mal" bölümünde gelecek ayrıntılı hükümler burada da geçerli olur.

 

Bu meselenin amacı rehin alan kişinin tazminle yükümlü olmadığını belirtmektir, Nevevi bunu açık olarak zikretmemiştir. Aksi takdirde gasp eden kişi gibi haksız fiilde bulunan kişinin sözü böyle bir durumda yeminle birlikte kabul edilir.

 

2. Rehin alan kişi malı rehin verene iade ettiğini iddia etse, alimlerin çoğunluğuna göre onun sözü kabul edilmez; çünkü -tıpkı ödünç alan kişinin durumunda olduğu gibi- malı kendi amacı için teslim almıştır. Bir malı kiralayan kişi malı sahibine geri verdiğini iddia ettiğinde işte bu sebeple onun sözü kabul edilmemektedir.

 

Bir grup alime göre ise tıpkı emanet alan kişinin durumunda olduğu gibi burada da rehin alanın sözü kabul edilir.

 

Genel Kural:

 

"Rehin alan" ve "kiracı" dışında, bir malı, kendisine güvenen kişiye geri verdiğini iddia eden kimselerin sözü yeminle birlikte kabul edilir.

 

 

B. REHİN ALAN KİŞİNİN REHİN ALDlĞI CARİYE İLE İLİŞKİDE BULUNMASI

 

Rehin alan kişi, rehin bırakılan cariye ile [cinsel ilişkiyi mübah kılan] herhangi bir şüphe söz konusu olmaksızın cinsel ilişkide bulunsa zina etmiş olur.

 

"Bunun haram olduğunu bilmiyordum" dese sözü kabul edilmez. Ancak yeni müslüman olmuşsa veya alimlerin bulunduğu bölgeden uzak yerlerde yetişmişse o zaman sözü kabul edilir.

 

Rehin alan kişi, rehin bırakılan cariye ile rehin bırakanın izniyle cinsel ilişkide bulunsa "bunun haramlığını bilmediğini" iddia ettiğinde daha doğru görüşe göre iddiası kabul edilir, dolayısıyla had gerekmez. Şayet cariyeyi ilişkiye zorlamışsa mehir gerekir. Bu ilişkiden doğacak çocuk hürdür, nesebi ilişkide bulunan kişiye bağlıdır. Bu durumda çocuğun değerini rehin veren kişiye ödemesi gerekir.

 

1. Rehin alan. kişi, rehin verenin izni bulunmaksızın [cinsel ilişkiyi mübah kılan] herhangi bir şüphe söz konusu olmadığı halde cinsel ilişkide bulunsa zina etmiş olur. Ona had cezasının uygulanması gerekir. Şayet cariyeyi ilişkiye zorlamışsa mehir ödemesi gerekir.

Ancak cariye kendi isteğiyle ilişkide bulunmuşsa had gerekmez.

 

2. Rehin alıp ilişkide bulunan kişi "ben bunun haram olduğunu bilmiyordum" dese onun sözü kabul edilmez. Ancak yeni müslüman olmuşsa veya alimlerin bulunduğu bölgeden uzak yerlerde yetişmişse o zaman onun sözü "had cezasının uygulanmaması" konusunda kabul edilir; çünkü bu durumda olan kişi başkalarının aksine bu hükmü bilmeyebilir. O zaman mehrin ödenmesi gerekir.

 

3. Rehnedilen cariye kişinin babasına veya annesine ait olsa ve rehin alan kişi de onunla cinsel ilişkide bulunmanın kendisine haram olduğunu bilmediğini iddia etse İmam Şafii (r.a.)'nin el-Ümm'de açık olarak belirttiği üzere bu durumda da aynı hükmün geçerli olması gerekir.

 

4. Nevevı "herhangi bir şüphe söz konusu olmadığı halde" ifadesini zikrederek, rehin alan kişinin kendi karısı veya cariyesi zannederek rehin aldığı cariye ile ilişkide bulunması durumunu dışarıda bırakmıştır; bu durumda had cezası gerekmez, mehir gerekir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Şayet alimler "yeni müslüman olmuş" derken harp ülkesinden gelmiş kişiyi kastediyorlarsa hüküm böyledir. Ancak İslam ülkesi vatandaşı gayri müslim müslüman olduğunda bunlar ile bizim sıradan halktan olup aklı [ilmı meselelere] ermeyenler arasında bir fark yoktur. Bu durumda onların sözü ya kabul edilir veya edilmez.

 

Alimlerin genel ifadesinin [herhangi bir ayrım yapmadan] kabul edilmesi daha uygundur.

 

5. Buradaki "bilmiyordum" ifadesiyle kastedilen, rehin bırakılan cariye ile cinsel ilişkide bulunmanın haramlığı hükmünün bilinmemesidir. Örneğin rehin alan kişinin "rehin almanın cinsel ilişkiyi mübah kıldığını zannediyordum" demesi gibidir. Aksi takdirde bu iddia, zinanın haram olduğunu bilmeme iddiası gibi kabul edilir.

 

[Arapça İfadeye İlişkin Bir Not]

 

Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir:

 

Nevevı'nin "zina etmiş olur" ifadesi, aynen el-Muharrer'de olduğu gibi "bu durumda o zina etmiş kişidir" anlamındadır. Arapça ifadede "lev" şart edatının cevabı "in" şart edatı gibi zamandan mücerrettir.

 

Bu, şuna cevap olarak zikredilmiştir: "Lev" edatı ile başlayan şart cümlesine "fa" ile cevap verilmez.

 

İşte Şarih Celaleddin el-Mahalli bu kurala "alimler lev şart edatını in gibi de kullanmışlardır" diyerek cevap vermiştir.

 

Mahalli "zamandan mücerrettir" demiştir; çünkü "lev" gelecek zamanı gerektirir.

 

Mahalli "bu durumda o zina etmiş kişidir" demiştir; çünkü "lev" şart edatının cevabı ancak cümle şeklinde olabilir.

 

6. Cariyenin rehin bırakıldığı kişi cariyenin sahibi olan rehin veren kişinin izniyle onunla cinsel ilişkide bulunsa, böyle bir durumda cariye ile ilişkide bulunmanın haram olduğunu bilmediğini iddia etse [bu iddiası kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre iddiası mutlak olarak kabul edilir; çün~ kü tabiun alimlerinden olduğu halde Ata ibn Ebı Rebah, izin verilmesi durumunda cinsel ilişkinin haram olduğu bilgisini bilmiyordu. Öyleyse sıradan bir insanın bunu bilmemesi normaldir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu iddia kabul edilmez; çünkü iddia ettiği şey uzak bir ihtimaldir. Ancak yeni müslüman olmuşsa veya alimlerin bulunduğu yerden uzak bir yerde yetişmişse o zaman iddiası kabul edilir.

 

Bu konudaki görüşü kabul edilirse kendisine had uygulanmaz.

 

Alimlerin ifadesinden "kişi bilmediğini iddia etmezse kendisine had cezası uygulanır" anlamı çıkmaktadır ki hüküm de böyledir.

 

7. Kişi cariyeyi cinsel ilişkiye zorlamışsa veya cariye yabancı ve aklı ermez bir kişi olup haramlığı bilmiyorsa rehin alan kişinin mehir vermesi gerekir.

 

Bu durumda;

 

[a] - Çocuk hür olur, nesebi ilişkide bulunan kişiye aittir. Yine daha önce geçen ve had cezasının uygulanmadığı iki durumda da böyledir. Çünkü şüphe cinsel ilişkiyi ortadan kaldırdığı gibi nesebi ve hürriyeti de sabit kılar.

 

[b] - Cariye ile ilişkide bulunan kişi rehin veren şahsa çocuğun değerini öder; çünkü efendinin çocuk üzerindeki mülkiyetini ilişkide bulunan kişi ortadan kaldırmıştır.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Cariyenin evlenmesi" konusunda geleceği üzere "çocuğun, rehin alan kişinin hesabından doğrudan azat olacağı durum" bundan istisna edilmelidir.

 

8. Rehin alan kişi [ilişkiden sonra] bu cariyeye sahip olsa cariye onun üm mü veledi olmaz; çünkü cariye onun mülkiyetinde değilken hamile kalmıştır. Ancak rehin alan kişi rehin verenin babası olsa -nikah bölümündeki ifadelerden anlaşılacağı üzere- cariye ümmü veled kılma yoluyla ümmü veled olur.

 

9. Kişi, cinsel ilişkiden sonra cariyenin kendi mülkü olduğunu iddia etse, rehin veren ise bunu reddetse, rehin alan kişi yemin etmekten kaçınsa çocuk da annesi gibi köle olur.

Rehin veren kişi yeminden kaçınır da rehin alan kişi yemin ederse veya rehin alan kişi cariyeye malik olursa cariye onun ümmü veledi olur, çocuk da hür olur. Çünkü ikrarda bulunmuştur. Bu şuna benzer: Bir kimse başkasının elinde bulunan bir kölenin hür olduğunu ikrar ettikten sonra o köleye sahip olsa köle azat olur. 

 

 

C. REHİN BIRAKILAN MALIN TELEF OLMASI SONUCU BEDELİNİN REHİN OLMASI

 

Rehin mal telef olur da onun bedeli teslim alınırsa bedeli rehin olur. Bedel konusunda dava açacak kişi rehin verendir. Şayet o dava açmazsa daha doğru görüşe göre rehin alan kişi dava açamaz.

 

1. Rehin olan mal telef edilse ve;

 

[a] - Bedeli teslim alınmış olsa,

[b] - veya er-Ravda'da belirtildiğine göre teslim alınmamış da olsa

 

Bedel rehin olur. Çünkü bedel rehin yerine geçer. Bu bedel asıl mal kimin elinde ise onun elinde bırakılır, yeni bir rehin akdi yapılmasına gerek yoktur.

 

Vakfedilmiş malın telef edilmesi meselesi bundan farklıdır; çünkü o durumda daha doğru görüşe göre bedelin yeniden vakfedilmesi gerekir.

 

Arada şu fark vardır: Rehnedilen malın değerinin rehin olması sahih olduğu halde \ vakfedilen malın bedelinin vakıf olması sahih değildir.

 

Nevevl'nin ifadesinden aksi anlaşılsa bile ikinci durumda bedelin henüz teslim alınmadan önce [telef edenin] zimmetinde alacak olarak bulunmasının bir zararı yoktur.

Çünkü zimmetteki alacağın ilk olarak rehnedilmesi yasaktır [ancak sonradan rehin kalması yasak değildir.] Nitekim "rehin malın şartı" konusunda buna işaret edilmişti.

 

2. Bedel konusunda davanın tarafı malın sahibi olan rehin veren kişi veya rehin malı ödünç veren kişidir; çünkü malın kendisine de yararına da sahip olan kişi odur.

 

3. Şayet mal sahibi bedel konusunda dava açmazsa rehin alan kişi bunun için davada taraf [olabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre, rehin alan kişinin hakkı telef edenin zimmetindeki alacağa ilişmiş olsa bile o bu konuda davada taraf olamaz; çünkü telef edilen malın sahibi değildir. Mal sahibi dava açtığında, rehin alanın hakkı malın bedeline iliştiğinden rehin alan kişi de davaya gelebilir.

 

[İkinci görüş]

 

Rehin alan kişi de davada taraf olabilir; çünkü karşı tarafın zimmetindeki alacakta rehin alanın hakkı bulunmaktadır.

 

Bu konudaki görüş ayrılığı "rehin verilen malın gasp edilmesi" meselesinde de geçerlidir.

 

Bu görüş ayrılığı "mal sahibi dava açabilecek durumda olduğunda" geçerlidir. Şayet mal sahibi rehin verdiği malını satmış olsa o zaman rehin alan kişi kesin olarak davada taraf olabilir. Bulkini bu şekilde fetva vermiş, İbn Şehbe de bu görüşü güçlü bulmuştur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

7. REHİN VERİLEN KÖLEYE KARŞI SUÇ İŞLENMESİ