FERAİZ / MİRAS HESABI |
XI. MİRAS TAKSİMİNİN
BEKLETİLMESİ
Bir kimse esir edilse
veya kaybolsa ve kendisinden bir daha haber alınamasa öldüğüne dair kesin delil
bulununcaya veya artik bundan daha fazla yaşamayacağına dair bir zannı galip
oluşuncaya dek malı bekletilir. Hakim bu konuda ictihad ederek hüküm verir,
öldüğüne hükmeder sonra malını hüküm verme anında mirasçı olabilecek
durumdakilere verir.
Kayıp şahsın kendisine
mirasçı olabileceği kişi ölse onun payını bekletiriz ve mevcut olan mirasçılar
açısından daha kötü olan taksimi esas alırız.
Kişi ölüp de geride
kesin olarak veya ihtimale bağlı olarak mirasÇı olabilecek bir cenin bıraksa
gerek cenin gerekse başkaları açısından ihtiyata en uygun olacak şekilde
hareket edilir. Cenin, murisin öldüğü tarihte ana karnında olduğu bilinecek bir
zaman dilimi içinde dünyaya gelirse mirasçı olur, aksi takdirde mirasçı olamaz.
İhtiyata uygun hareket etmeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Cenin dışında bir
mirasçı yoksa veya ceninin mirastan hacbedebileceği bir mirasçı var ise ölen
şahsın malı bekletilir. Ceninin hacbedemeyeceği payı belirli bir mirasçı varsa,
avl mümkün ise onun payı avledilerek verilir. Örneğin bir kimse öldüğünde
geride hamile bir karısı, anne ve babası kalmış olsa karısı sekizde bir,
anne-babanın her biri de altıda biri avl yapılarak alırlar. Geride ölenin
çocukları gibi payı belirli bir mirasçı yok ise onlara mirastan verilmez.
[Zayıf] bir görüşe göre
bir batında bir kadın en fazla dört çocuk [dördü] doğurabilir. Bu durumda diğer
mirasçılara bu husus göz önünde bulundurularak en düşük pay verilir.
Cinsiyeti belirlenemeyen
kişinin mirası değişmiyorsa; örneğin bu şahıs kişinin anne-bir çocuğu veya azat
eden ise payı buna göre verilir, aksi takdirde onun ve başkasının hakkında
kesin bilinene göre hareket edilir [yani onlara en az pay verilir], şüpheli
kısım, durum netlik kazanıncaya kadar bekletilir.
Bir mirasçıda ashab-ı
feraiz ve asabe olma gibi iki yön birleşirse, örneğin geriye kalan kişi, öleni
azat eden ve sonra da onunla evlenen koca ise veya geride kalan kişi ölen
kadının amcaoğlu olan kocası ise her iki özelliği dikkate alınarak mirasçı
olur. Ben [Nevevi] derim ki: Mecusllerin nikahında veya şüphe yoluyla olan
cinsel ilişki sonucunda kişinin kızı ve kız kardeşi aynı kişi olsa bu kişi
yalnızca kızlık yönü ile mirasçı olur. [Zayıf] bir görüşe göre her iki
özelliğiyle mirasçı olur. Doğrusunu Allah bilir.
İki kişi asabelik yönü
bakımından ortak olsa, biri diğerinden başka bir akrabalığı yönünden daha öte
olsa, örneğin iki amcaoğlundan birisi ana-bir erkek kardeş olsa terikenin
altıda birini alır, kalan ise aralarında ortak olur. Bu ikisi ile birlikte
ölenin kızı bulunsa kız terikenin yarısını alır, kalan ise aralarında eşit
bölünür. [Zayıf] bir görüşe göre kalanı erkek kardeş tek başına alır.
Kendisinde iki açıdan
ashab-ı feraiz olma yönü bulunan kimse bunlardan daha güçlü olanı dikkate
alınarak mirasçı kılınır. Güçlülük bir yön ile diğerini hacbetmesi veya bir yön
ile hacbedilmesinin diğer yön ile hacbedilmesine göre daha az olmasıdır.
Birincisine örnek şudur: Bir kadın ölenin ana-bir kız kardeşi ve kızı olsa,
yani bir Mecusi [ensest ilişkide bulunarak] veya bir Müslüman şüphe yoluyla
annesiyle ilişkide bulunarak annesinden kızı olsa bu kız onun hem kızı hem de
kız kardeşi olmuş olur. ikinciye örnek ise baba-bir kız kardeş ve anne
olmasıdır. Bu da kişinin kendi kızıyla ilişkide bulunarak ondan kızının
olmasıdır. Üçüncüye örnek ise kişinin kız kardeşi durumunda olan anneannedir ki
bu da kişinin ikinci örnekte yer alan kız kardeşle ilişkide bulunması ve bu
ilişki sonucunda bir çocuğun doğmasıdır. ilki kişinin kız kardeşi durumunda
olan anneannesidir.
28. Nevevi, mirasçılık engelleri
konusunu bitirince terikenin derhal taksim edilmeyip bekletilmesini gerektiren
durumları zikretmiştir ki bunlar da dörttür:
A. Nesep Konusunda Şüphe
a. Nesep konusunda
şüphe: Nevevi bunu zikretmemiştir. Bu şöyle olur: iki kişi, nesebi bilinmeyen
küçük bir çocuğun veya delinin nesebinin kendilerine ait olduğunu iddia eder,
çocuk [veya deli] nesebi bunlardan birine bağlanmadan ölür. Bu durumda her
birinin ondan alacakları miras bekletilir. Anne hür ise ona mirastaki payı
verilir. iddiada bulunan iki şahıstan birisi ölürse çocuğun mirası bekletilir
ve çocuğun yakınları hakkında daha kötü olan şık hangisi ise o esas alınarak
miras dağıtılır.
[Miras taksiminin
bekletilmesini gerektiren diğer üç durum ise
şöyledir:]
b. Mirasçının var olup
olmadığı hakkında şüphe,
c. Cenin hakkında şüphe,
d. Mirasçının erkek olup
olmadığı hakkında şüphe.
B. Mirasçının Var Olup
Olmadığı Hakkında Şüphe
29. Nevevi bunların
birincisiyle konuya başlamıştır. Gerek kafirler gerekse başkaları tarafından
esir edilen veya kaybolan ve kendisinden haber alınamayan bir kimse geride mal
bırakmış da yakınları bu malın miras olarak dağıtılmasını istiyorsa, onun
öldüğüne dair şahitler ortaya çıkıncaya veya kayıp kişinin daha fazla
yaşamasının kesin olarak mümkün olmadığı veya ihtimal verilemeyeceği kadar bir
süre geçmesi söz konusu olduğunda malı taksim edilmez. Burada "bundan daha
fazla yaşamaz" denilebilmesi için yüzde yüz kesinlik şartı yoktur.
Belirtilen süre geçince hakim ictihadda bulunur ve kayıp şahsın öldüğüne hükmeder.
Çünkü aslolan hayatının devam ediyor olmasıdır. Kesin bir delil olmadan onun
malının miras olarak taksim edilmesi mümkün değildir. Şahitlerin ortaya
çıkmasından sonra hakimin ölüme hükmedeceği açıktır. Sürenin geçmesinden sonra
ölüme hükmetme ise süre geçmesinin şahit bulunması gibi kabul edilmesindendir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şunlar
anlaşılmaktadır:
1. "Bu sürenin
belirli bir sınırı yoktur."
Bu, doğru olan görüştür.
Bazı görüşlere göre bu süre 70, 80, 90, 100, 120 yıldır. Çünkü [bu görüşleri
ileri sürenlere göre bu süreler] doktorlara göre normal yaşam süresidir.
2. "Hakimin hükmünü
dikkate almak şarttır, ölüme hükmetmeksizin belirli bir sürenin geçmiş olması
yeterli değildir."
Rafii şunu ileri
sürmüştür: Taksim işlemi hakim tarafından yapıldığında bu, ölüme hükmetmeyi de
içerir.
Bundan anlaşıldığına
göre hakimin tasarrufu hükmetme yerine geçer, bunu nakzetmek caiz değildir.
Bu meselede bir
karışıklık söz konusudur. Subki "ölü arazilerin ihya edilmesi" konusunda
şöyle demiştir: Kadı Ebu'tTayyib'e uygun olarak benim sahih kabul ettiğim görüş
bu konuda bir şüphe olduğundan hakimin tasarrufu hüküm olarak kabul edilmez.
30. Nevevi daha sonra
hakimin hükmetmesinin etkisine şöyle işaret etmiştir:
"Hakim daha sonra
kayıp kişinin mallarını şahitlerin şahitlik ettiği veya ölüme hükmettiği anda
onun mirasçısı olabilecek olan kimselere taksim eder."
Hakimin hükmünün etkisi
budur. Bundan kısa bir süre önce bile olsa ölen kişi kayıp şahsa mirasçı
olamaz; çünkü kayıp şahsın da diğerinin öldüğü anda ölmüş olması mümkündür.
Nevevi'nin
"şahitlerin şahitlik ettiği veya ölüme hükmettiği anda" ifadesi hem
Rafii hem de Nevevi tarafından tek görüş olarak aktarılmıştır. EI-Basit'te
"hükmün hemen öncesinde" denilmiştir. Subki şöyle demiştir:
Burada gerçek anlamda
bir görüş ayrılığı olduğu söylenemez; çünkü hüküm bir şeyi ortaya koymaktadır.
Bu yüzden kayıp kişinin hüküm anından hemen önce öldüğü varsayılır. Rafii ve
Nevevi'nin "hüküm anından hemen önce ölmüş bile olsa ölen kişi kayıp şahsa
mirasçı olamaz" ifadeleri yukarıda söylediğimizle çelişmez; çünkü
aralarında zaman olarak bir fark yoksa bile bu durum ikisinin aynı anda ölmesi
gibi düşünülür.
Yukarıdaki hüküm,
hakimin hüküm verirken mutlak olarak hükmetmesi halinde söz konusudur. Şayet
hakim, sürenin kişinin yaşayabileceği düşünülenden daha uzun olması sebebiyle
ölüme hükmetmeyi hüküm tarihinden daha önceki bir vakte dayandırırsa, hükümden
önce bile olsa o esnada kayıp olan şahsa mirasçı olanlara mirastan verilmesi
gerekir. Alimler bunu açık olarak ifade etmemişlerse bile onların bunu
kastetmiş olmaları muhtemeldir.
Bu konuda şahitlik de
hüküm gibidir, hatta ondan da önceliklidir.
Hakim, kayıp şahsın
malından herhangi bir şeyi hiç kimseye vermez, ancak hiçbir durumda kesinlikle
düşmeyen ashab-ı feraizden olan ana-baba, koca veya karıya verebilir.
Not: Nevevi "zann-ı galip" ifadesiyle
bizzat zannın kendisini kastetmiştir . Nitekim bunu belirten muhakkik
alimlerden biri şöyle demiştir: "Alimler galipliğin bizzat zannın
kendisinden elde edildiğine dikkat çekmek üzere bu ifadeyi
kullanmışlardır."
31. Nevevi, kayıp şahsın
malına mirasçı olmanın hükmü konusunu bitirdikten sonra kayıp şahsın başkasına
mirasçı olması konusunu ele almaya başlamıştır.
Kayıp şahsın öldüğüne
dair şahitlerin şahitlik etmesinden veya hakimin bu konuda hüküm vermesinden
önce kayıp şahsın kendisine mirasçı olabileceği bir kimse ölse, ölen kişinin
kayıp şahıstan başka mirasçısı yoksa terikenin tümü bekletilir. Aksi takdirde
ölüm esnasında kayıp şahsın diri mi ölü mü olduğu kesin olarak belli oluncaya
kadar onun payı bekletilir.
Not: Nevevi'nin -benim açıklama esnasında yaptığım
gibi- "mirasına" ifadesine uygun olsun diye "ondan mirasçı
olan" ifadesini zikretme si uygun olurdu. Yahut şu da söylenebilir: Kayıp
şahsın mirası ya terikenin bütünü veya bir kısmıdır. Ancak bu yorum şu
aşağıdaki ifadelerle çelişir.
32. Mevcut şahıslar
açısından en kötü durum hangisi ise onu esas alarak uygulama yaparız. Buna
göre;
> Kayıp şahsın mevcudiyeti
halinde mirastan düşen kimselere -kayıp şahsın durumu kesinleşinceye kadar-
herhangi bir şey verilmez.
> Kayıp şahsın
hayatta veya ölü olması halinde payında bir azalma meydana gelenler hakkında
kayıp şahsın öldüğü varsayılır.
> Kayıp şahsın
hayatta veya ölü olması halinde payında değişiklik olmayanlara paylarını
veririz.
Yukarıda üç hal söz
konusudur:
Birincisine şunu örnek
verebiliriz: Bir kadın öldüğünde geride kayıp kocası, iki tane baba-bir kız
kardeşi ve amcası kalmış olsa; kayıp koca hayatta ise iki kız kardeşe 4/7
verilir, amca mirastan düşer. Kayıp koca ölmüş ise iki kız kardeş 2/3 miras
alır, kalanı amcası alır. Bu mirasçılar açısından kayıp şahıs hayattaymış gibi
kabul edilir.
İkincisine şunu örnek
verebiliriz: Bir kimse öldüğünde geride dedesi, ana-baba bir erkek kardeşi ve
kayıp baba-bir erkek kardeşi kala mış olsa, bu kayıp şahıs dede açısından
hayattaymış gibi kabul edilir ve dede üçte bir alır, ana-baba bir erkek kardeş
açısından ölmüş gibi kabul edilir o yarım alır, geriye 1/6 kalır. Kayıp şahsın
ölümü kesinleşirse bu pay dedeye ait olur, hayatta olduğu kesinleşirse erkek
kardeşe ait olur.
Üçüncüsüne şunu örnek
verebiliriz: Bir kimse öldüğünde geride bir tane kayıp oğlu, bir kızı, kocası
kalmış olsa koca her halükarda dörtte bir alır.
Not: Kayıp olan şahıs için ayrılan mal telef olsa,
daha sonra kayıp şahıs çıkıp gelse, mevcut olan şahıslara verilmiş mallar geri
alınıp bu mallar miras paylarına göre yeniden taksim edilir. Alimler bunu
benzer bir meselede açık olarak ifade etmişlerdir ki bu da ceninin sağ
olduğunun ve çift cinsiyetli şahsın erkek olduğunun ortaya çıkması meselesidir.
C. Cenin Hakkında Şüphe
33. Nevevi daha sonra
mirasın bekletilmesini gerektiren [ilk sebep dışındaki] ikinci sebebi
zikrederek konuya devam etmiştir ki bu da "cenin hakkında şüphe" dir.
34. Ölen kimse geride
"doğduktan sonra herhalükarda mirasçı olacak bir cenin" bıraksa veya
"mirasçı olması muhtemel bir cenin" bıraksa onun ve başkasının
hakkında ihtiyata uygun hareket edilir.
Herhalükarda mirasçı
olacak cenine örnek olarak kişinin öldükten sonra geride hamile olan karısının
karnındaki cenin gösterilebilir.
Bir durumda mirasçı olup
bir durumda olmayan cenine gelince;
> Ölen kişiyi erkek
olararak düşünecek olursak; kişi öldüğünde geride baba-bir erkek kardeşinin
veya baba-bir amcasının yahut kendisini azat eden eski efendisinin karısının
karnındaki çocuk kalsa her üç durumda da ana karnındaki çocuk erkek ise mirasçı
olmakta, erkek değilse mirasçı olmamaktadır.
> Ölen kişiyi dişi olarak
düşünecek olursak, örneğin bir kadın öldüğünde geride kocası, ana-baba bir kız
kardeşi ve babasına ait bir cenin bıraksa, bu ce nin erkek ise ashab-ı feraiz
malın bütününü aldığından herhangi bir şey alamamaktadır. Cenin kız ise
terikenin altıda birini almaktadır.
35. Yukarıdaki
durumlarda gerek ana karnındaki cenin gerekse diğer mirasçılar hakkında ceninin
doğumu öncesinde ihtiyata uygun hareket edilir.
36. Daha önce geçtiği
üzere cenin doğmadan önce mirasçı olur, ancak onun bu miras üzerindeki mülkiyetinin
kesinleşmesi için sağ olarak doğması şarttır. Nevevi bunu şu şekilde ifade
etmiştir: Ceninin (bütünü), murisin ölümü anında ana-karnında bulunduğu
bilinecek şekilde sağ olarak doğduğunda cenin mirasçı olur. Murisin ölümü
anında ceninin ana karnında olduğu şuradan bilinir:
> Şayet hamile kadın,
[kocası veya efendisinin] birlikte yatma hakkına sahip olduğu bir kadın ise,
murisin ölümünden altı ay geçmeden çocuğun doğmuş olması gerekir.
> Kadın, [kocası veya
efendisi ile] ilişkisini bitirmiş ise murisin ölümünün üzerinden hamileliğin en
uzun süresinden daha önce doğum yapmış olmalıdır.
37. [Yukarıdaki
durumlarda doğum gerçekleştiğinde] çocuğun nesebi sabit olduğundan mirasçı
olur.
38. çocuğun bir kısmı
sağ olarak doğduktan sonra ölse, mirasçılık ve diğer hükümler bakımından bu
çocuk ölü doğmuş kabul edilir. Ancak İsnevı'nin de belirttiği üzere şu iki
meselede sağ doğmuş kabul edilir:
> Çocuk doğduktan
sonra bağırmış veya çığlık atmış olup daha sonra ölmüşse onun namazı kılınır.
> Çocuk sağ olarak
doğmaktayken -Ezral'nin de belirttiği üzere- bir kimse onun kafasını kopartsa,
kısas şartları gerçekleşmişse kendisine kısas uygulanır veya diyete hükmedilir.
Bu konuyu ilgili bölümde
ele alacağız.
39. Çocukta hayatın var
olduğu ağlayarak bağırması, aksırması, esnemesi, meme araması vb.
hareketlerinden bilinir.
40. Ana karnındaki
cenin;
a. Kendiliğinden ölü
doğsa veya bir başkasının fiili sonucu ölü olarak düşse,
b. Sağ olarak doğmakla
birlikte bu hayat istikrar bulmuş olmasa,
c. İstikrar bulsa bile
murisin öldüğü esnada bu ceninin ana karnında olduğu bilinmese,
[Bu üç durumda] mirasçı
olamaz. Çünkü ilk durumda ce nin mevcut değildir. İkinci durumunda yok
hükmündedir. Üçüncü durumda ise ölü ile arasında nesep bağı yoktur.
41. Cenin konusunda
ihtiyata uygun hareket etmek şöyle söz konusu olur:
[Birinci durum]: Ortada
ana karnındaki ceninden başka mirasçı yoksa,
[İkinci durum]: Ceninin
kendisini hacbedebileceği bir mirasçı varsa
Bu iki durumda mal ve
mal hükmünde olan şeyler ihtiyaten ceninin doğumuna kadar bekletilir.
[Üçüncü durum]: Ortada
ana karnındaki ceninin hacbedeceği bir mirasçı olmayıp söz konusu mirasçının
belirli bir payı varsa bakılır: Bu meselede avl söz konusu oluyorsa o kişinin
payı avl yapılmış olarak kendisine teslim edilir. Örneğin:
> Bir kimse öldüğünde
geride hamile karısı ile ana-babası kalsa, kadın sekizde bir, ana-babanın her
biri altıda biri avl yaparak alırlar; çünkü ana karnında iki kız olma ihtimali
vardır. Bu meselede başlangıçtaki ortak payda 24'tür. Avl işlemi sonucunda
ortak payda 27 olur. Ölenin karısı 3/27, ana-baba toplam 8/27 alır. İki kız
çocuğu doğarsa onlar da kalanı [yani 16/27'yi] alır.
> Ana karnında bir
veya daha fazla erkek çocuk, yahut bir erkek bir veya daha fazla kız varsa,
ölenin karısının payı avl olmaksızın 1/8 olur, ölenin ana-babasıda toplam 2/6
alır, kalanı çocuklar alır. Bu meseleye Minberiyye adı verilir; çünkü Hz. Ali
minberde hutbe veriyordu. Hutbe verirken "Kesin olarak hak ile hükmeden,
her bir nefse karşılığını yaptığına göre veren Allah'a hamd olsun, dönüş de
onadır." dedi. O anda kendisine bir miras meselesi soruldu, o da irticai
en "kadının sekizde birlik payı dokuzda bire dönüşür" diye cevap
verip daha sonra hutbesine devam etti. Yani bu kadın aslında sekizde biri hak
ederken [avl işlemi sonucunda] dokuzda bir üzerinde hak sahibi olmuştur.
[Dördüncü durum]:
Ceninin hacbedebileceği kişinin belirli bir payı yoksa, örneğin bu kişiler
ölenin çocukları ise, onlara doğum gerçekleşmedikçe herhangi bir şey verilmez;
çünkü doğacak çocuğun [cinsiyet ve] sayısı belirli değildir. Doğru olan görüş
budur; çünkü bunu belirlemenin bir ölçüsü yoktur. Nitekim İmam Şafii'nin
naklettiğine göre bir batında beşiz doğum gerçekleşmiştir. Onun belirttiğine
göre Yemen'de yaşlı bir kişi karısının beş kere beş iz doğum yaptığını, bir
defasında ise on iki çocuk doğurduğunu söylemiştir.
Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: Maverdi'nin nakletliğine göre bir defada yediz doğuran vardır.
MaverdI'ye bunu aktaran kişinin belirttiğine göre bu şahıs bu çocuklardan biri
ile güreşe tutuşmuş ve çocuk kendisini yenmiş, daha sonra bu sebeple kendisiyle
"seni bir adamın yedide biri yendi" denilerek dalga
geçilmiştir.el-Matlab adlı eserde Kadı Hüseyin, Muhammed aracılığıyla
Heysem'den şunu nakletmiştir: Bağdatlı sultanlardan birinin karısı bir defada
kırk çocuk doğurdu, onlardan her biri parmak büyüklüğündeydi. Bu çocuklar
yaşamış ve babalarıyla birlikte Bağdat'ta ata binmişlerdir. Ezrai "bu
doğruluğu zor görünen bir olay" demiştir.
Bunda veya bundan da
garip olaylarda herhangi bir zorluk söz konusu değildir, zira Allah'ın
kudretini hiçbir şeyaciz bırakamaz.
42. [Zayıf] bir görüşe
göre bir defada en fazla dördüz doğum olur; çünkü bu görüşte olanlara göre dış
dünyada bu durum bizzat gözlenmiştir. Bu gibi konularda, tıpkı adet görme ile
ilgili meselelerde olduğu gibi dış dünyadaki reel durum esas alınır. Bu görüşte
olana göre de dış dünyada gözlemlenen de en fazla dördüz doğumdur. Bu durumda
geride kalan çocuklara kesin olarak bilinen kısım verilir, yani dört çocuk için
miras ayrılır, geriye kalan mal ise diğer mirasçılara dağıtılır. Bu dört çocuk
erkek olarak hesap edilir.
43. Bir kimse öldüğünde
geride bir oğlu ve hamile karısı kalsa kadın sekizde bir alır. İlk görüşe göre
geriye kalan oğla herhangi bir şey verilmez. İkinci görüşe göre ise kalanın
beşte biri verilir.
44. Payları kendilerine
verilmiş olan kimseler, iki görüş içinden daha doğru olanına göre bu payları
üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir, aksi takdirde bu payonlara
verilmezdi.
D. Ceninin Erkek Olup
Olmadığı Hakkında Şüphe
45. Nevevi daha sonra
[ilk sebep dışındaki] üçüncü sebebi ele almaya başlamıştır ki bu da ceninin
erkek olup olmadığı konusundaki şüphedir.
46. Cinsiyetini belirlemesi
problemli olan çift cinsiyetli şahsın (hünsa-i müşkil) mirasçılığı onun erkek
veya dişi olmasına göre farklılık göstermiyorsa; örneğin ana-bir kardeş veya
azat eden kimse gibi olursa bunun durumu açık olup kendisine pay verilir. Şayet
erkeklik ve dişilik durumuna göre mirası farklılık gösteriyorsa gerek çift
cinsiyetli şahsın kendisi hakkında gerekse diğer mirasçılar hakkında ihtiyata
uygun hareket edebilir. Buna göre hakkında şüphe bulunan pay, çift cinsiyetli
şahsın velev ki kendi ifadesiyle bile olsa durumu açıklığa kavuşuncaya kadar
bekletilir.
47. Şayet çift
cinsiyetli şahıs ilk türden olupta bedeninde bulunan delikten işemesi onun
cinsiyetini belirlemede yeterli olmuyorsa bu şahıs mükellef oluncaya ve hangi
cinsiyete meylettiği belirleninceye miras payı bekletilir. Bu görüşü Beğavi
ileri sürmüş, Nevevi de el-Mecmu' aslı eserinde bunu kendisinden nakletmiştir.
İsnedi şöyle demiştir:
Bu yalnızca hangi cinsiyete meylettiği sınırlı olmayıp adet görme, iki
cinsiyetten birine özgü bir şekilde kendisinden meni gelmesi v.b. yollarla da
bilinir.
48. Şayet çift
cinsiyetli şahıs ikinci türden olur ve hangi cinsel organından işediğine göre
cinsiyetini belirlemek mümkün olursa bakılır: Erkek organından işerse erkek,
kadın organından işerse kadın kabul edilir. Her iki organdan birlikte işerse
hangisinden önce işemişse cinsiyeti ona göre belirlenir. Her iki organdan aynı
anda işemeye başlamışsa en son hangi organ'dan işeme kesintiye uğramışsa
cinsiyet ona göre belirlenir, çok işeme, idrarın fırlayarak veya sıçrayarak
gelmesi v.b. özelliklere bakılmaz. Her iki organdan aynı anda işeyip aynı enda
işemesi sona ererse, bunlardan biri daha fazla ise yahud idrarı fırlayarak
geliyorsa yahutta sıçrayarak geliyorsa bunlarla cinsiyet belirlenmiş olmaz.
Bu şahsın cinsiyeti adet
görmek iki organdan birine layık bir şekilde meni gelmesiyle de bilinir.
Meni'nin tek bir organdan veya iki organdan birden gelmesi fark etmez, tekrar
etmesi şarttır.
49. Çift cinsiyetli
şahıs, erkeklik organından işese veya meni gelse, aynı zamanda dişilik
organından da adet görse, yahut birinden işediği halde diğerinden meni gelse bu
şahıs hünsa müşkil kabul edilir.
50. Çift cinsiyetli
şahsın cinsiyetini belirlemede kendisinden sakal çıkmasının, göğüslerinin
kabarmasının yahut kaburga kemiklerinin farklı olmasının bir etkisi yoktur.
51. Yukarıda belirtilen
alametlerin hiçbirisi bulunmadığında buluğa erip de aklı erdiğinde kendisi
sınanır; şayet kendisinin verdiği habere göre kadınlara meylediyorsa erkek
olarak kabul edilir, erkeklere meylediyorsa kadın olarak kabul edilir. Buluğa
erip de aklını başına almadan önce verdiği haber dikkate alınmayacağı gibi,
buluğa erip aklı erse bile yukarıda belirtilen alametlerden birinin görülmesi
halinde onun verdiği haber dikkate alınmaz; çünkü bu durumda onun cinsiyeti
duyu organlarıyla bilinmekte olup mevcuttur. Oysa onun hangi cinsiyete
meylettiği [kendisinin verdiği haber dışında] bilinemez. Bu kişinin verdiği
haberde yalan söylemesi de mümkündür.
52. Mirasçılar içinden
çift cinsiyetli olması düşünülebilecek kim-
selerin sayısı sekizdir:
1. Çocuk,
2. Çocuğun çocuğu,
3. Oğul,
4. Erkek kardeş,
5. Erkek kardeşin
çocuğu,
6. Amca,
7. Amcaçocuğu,
8. Azat eden efendi,
9. Azat eden efendinin
asabesi.
53. Saymerı şöyle
demiştir: "Kendisinden ilim nakledilen bütün alimlerin icmaına göre çift
cinsiyetli şahıs, nereden işiyorsa ona göre mirasçı kılınır. "(Sünen
Beyhaki, Feraiz, 6, 261; Musannef Abdirrezzak, Feraiz, 19204)
Bu söz Hz. Peygamber
(s.a.v.)'den merfu olarak da nakledilmekle birlikte zayıftır.
54. Çift cinsiyetli
şahıs, bir cinsiyette kabul edildiğinde mirasçı oluyor diğerinden kabul
edildiğinde mirasçı olamıyorsa kendisine terikeden herhangi bir şey verilmez,
mirasçı olabildiği duruma ilişkin payı bekletilir.
Buna göre;
Bir kadın öldükten sonra
geride kocası, babası ve çift cinsiyetli bir çocuğu kalsa koca dörtte bir, baba
altıda bir alır. Çift cinsiyetli şahsa terikenin yarısı verilir. Terikenin
kalan kısmı çift cinsiyetli şahıs ile ölenin babası arasında olmak üzere
bekletilir.
Kişi ölünce geride çift
cinsiyetli çocuğu ve erkek kardeş kalmış olsa, çocuğa malın yarısı verilir,
kalan kısmı bekletilir.
Geride çift cinsiyetli
şahıs, kız ve amca kalmış olsa, çift cinsiyetli şahıs ve kıza mirasın üçte
ikisi eşit olarak verilir. Kalan kısım çift cinsiyetli şahıs ile amca arasında
olmak üzere bekletilir.
55. Çift cinsiyetli
şahıs cinsiyeti belirlenemeden ölmüş olsa mirasçılar arasında sulh yapmaktan
başka çare kalmaz. Mal aralarında eşit veya farklı olarak bekletilen kimseler
ittifak ederlerse bu ittifak caiz olur. Ancak bu, aralarında kısıtlı bir şahıs
yoksa söz konusu olur. Şayet kısıtlı bir şahıs varsa hak ettiğinden daha azı
karşılığında sulh yapma yetkisi yoktur.
Cüveyni şöyle demiştir:
Bunlar arasında karşılıklı hibeleşmenin cereyan etmesi kaçınılmazdır. Aksi
takdirde mal, bekletilmeye devam eder. Bu karşılıklı hibeleşme ancak ve ancak
kesin bilginin bulunmaması haline (cehalete) dayalıdır. Bununla birlikte
zorunluluk sebebiyle buna katlanılır.
Mirasçıların bir kısmı
aradan çıksa ve durum bilinmeksizin kendisine bir şey verilse -Rafii ve
Nevevi'nin belirttiğine göre- bu caiz olur.
56. Bir kimsede
"ashab-ı feraiz" ve "asabelik" gibi iki mirasçılık yönü bir
arada bulunursa, örneğin mirasçı olan kişi, ölmüş olan karısını azat edip
onunla evlenmiş olan koca ise veya ölen kadının hem kocası hem de amcaoğlu ise
her iki yönü sebebiyle mirastan payalır. Buna göre hem koca olması hem de [ilk
durumda] az at eden mevla olması, [ikinci durumda da] amcaoğlu olması sebebiyle
mirasçı olur. Çünkü kişi iki farklı sebeb e bağlı olarak mirasçı olmaktadır.
Bu, iki farklı şahısta iki farklı akrabalık yönünün bulunması gibidir.
Nevevi "ashab-ı
feraiz" ifadesini zikretmek suretiyle babayı dışarıda bırakmıştır. Nitekim
baba hem ashab-ı feraiz hem de asabelik yönünden mirasçı olmakla birlikte bu,
iki yön değil yalnızca babalık olmak üzere tek yöndür.
Nevevi, Rafii'nin
eş-Şerhu'l-Kebir adlı eserden almak suretiyle
şöyle demiştir:
Mecusilerin nikahında veya
şüphe yoluyla gerçekleşen cinsel ilişkide bir kadın, kişinin hem kızı hem de
baba bir kız kardeşi olsa bu kız yalnızca ölen şahsın kızı olması itibarıyla
mirasçı olur. Zayıf bir görüşe göre ise hem kızı hem de kız kardeşi olması
itibarıyla mirasçı olur. Doğrusunu Allah bilir.
Her iki bakımdan mirasçı
olması halinde, tek başına bulunduğunda mirasın tümünü alır.
Buradaki zayıf görüş şu
şekilde reddedilmiştir: Ölenin kızı ve kız kardeşi olma özelliklerinden biri
tek başına olsa bu özelliklerden her biri ayrı ayrı ölene mirasçı olmayı
gerektirir. Bu özellikler bir arada bulunduğunda ise hangi yön daha güçlü ise o
yön itibarıyla mirasçılık olur. Bu iki özellik ana-baba bir kız kardeşin
durumuna benzer. Bilindiği üzere ana-baba bir kızkardeş, baba-bir olması
bakımından yarım, ana-bir olması bakımından da altıda bir mirasçı olmaz.
Nevevi'nin yukarıdaki
ifadesi, el-Muharrer'deki "ashab-ı feraiz ve asabelik yönlerinden her
ikisi sebebiyle mirasçı olur" şeklindeki ifadeyi telafi için söylenmiştir.
Bu yüzden Nevevi "baba-bir kız kardeş" deme gereği duymamıştır.
Bununla birlikte Nevevi'nin bu telafisi de telafiye muhtaçtır; çünkü belirtilen
durumda kız kardeşle birlikte herhangi bir kız yoktur ki kız kardeşo kızla
birlikte asabe olsun! Burada ölenin kız kardeşi aynı za;.rlimda ölenin kızı
olmaktadır, şu halde kişi kendisine nasıl asabe olabilir!
Not: Nevevi, el-Muharrer'deki ibareyi zikretseydi
bu fazlalık ifadeyi belirtmeye gerek olmayacaktı. Çünkü el-Muharrer'deki ifade
şu şekildedir: "Müslümanlıkta doğrudan bir arada bulunması mümkün olmayan
iki akrabalık yönü bir-kimsede bir arada bulunsa, bu kişi bu iki akrabalık
yönünün her biriyle mirasçı olamaz." El-Muharrer'in verdiği örnek her ne
kadar aşağıdaki ikinci yöne özgü olsa bile bu, kişide iki bakımdan ashab-ı
fera.izlik yönünün bir arada bulunmasını da, bir açıdan ashab-ı feraiz diğer
bir açıdan asabe olmayı da içermektedir. Buradaki "doğrudan" ifadesi
şüphe yoluyla olan ilişkiyi dışarıda bırakmaktadır. Zira şüphe yoluyla olan
ilişki sonucu doğan kişi her iki yönüyle birden mirasçı olabilir.
57. İki kişi asabelik
yönü bakımından ortak olmakla birlikte bunlardan biri başka bir akrabalığı
yönünden diğerinden daha yakın olsa, örneğin iki amcaoğlundan birisi ana-bir
erkek kardeş olsa terikenin altıda birini ashab-ı feraiz'den olması hasebiyle
alır. Kalan ise aralarında asabelik yönüyle eşit olarak dağıtılır.
Bu mesele şu şekilde
düşünülebilir: İki erkek kardeş aynı kadınla sırayla evlenir ve bu kadın her
birinden bir oğul doğurur. Bu erkek kardeşlerden birinin başka bir kadından
olma bir oğlu daha vardır. Bu iki oğul diğer çocuğun amcaoğlu olmakla birlikte
çocuklardan birisi aynı zamanda diğerinin ana-bir kardeşidir.
58. Yukarıda bahsi geçen
iki amcaoğluyla birlikte mirasçı olarak geride ölenin kızı kalmışsa, bu kız
terikenin yarısını alır. Geriye kalan kısım iki erkek arasında eşit bir şekilde
taksim edilir. Çünkü ana-bir erkek kardeşler, ölenin kızının hayatta olması
durumunda mirastan düşer. Zayıf bir görüşe göre terikenin kalan kısmı
-İbnü'l-Haddad'ın da belirttiği üzere- erkek kardeşe kalır. Çünkü ölenin kızı
anadan akrabalık sebebiyle mirasçı olmayı engellemektedir. Erkeklerden iki
özelliğe sahip olan kişi bu yönüyle miras alamadığında onun asabelik yönü ağır
basar. Bu tıpkı baba-bir erkek kardeşle bir arada bulunan ana-baba bir erkek
kardeşin durumu gibidir.
59. Kendisinde iki
açıdan ashab-ı feraiz olma yönü bulunan kimse bunlardan yalnızca daha güçlü
olanı dikkate alınarak mirasçı kılınır, her iki yönüyle mirasçı kılınmaz.
Güçlülük şu şekilde ortaya çıkar:
> Bu yönlerin biri
sebebiyle bir başka kimseyi tamamen mirastan mahrum bırakma (hacb-i hırman),
başkasının miras payını eksiltme (hacb-i noksan),
> -Nevevi'nin kendi
el yazısıyla belirtildiği üzere- mirastan hacbolmaması ile belirir. Burada
diğer mirasçılık yönü dikkate alındığında kişi hacbolmaktadır.
> Her iki yön dikkate
alındığında mirastaki payı hacbolmakla birlikte biri dikkate alındığında daha
az payı hacboluyarsa bu yön daha güçlüdür.
Bütün bu anlatılanlardan
üç durum ortaya çıkmaktadır:
Birinci durum:
Bu durum hacb-ı
hırman'dır. Örneğin bir kadın hem ölenin kızı hem de ana-bir kız kardeşi olarak
mirasçı olsa, örneğin Mecusi bir erkek annesiyle cinsel ilişkide bulunsa yahut Müslüman
bir erkek şüphe yoluyla anasıyla ilişkide bulunsa, bu ilişkiden bir kız çocuk
dünyaya gelse, bu kız çocuk babasına "kız" olma özelliğiyle mirasÇı
olur, "kız kardeş" olma özelliği sebebiyle mirasçı olmaz. Çünkü
ölenin kızı olma, ölenin ana-bir kız kardeşi olma özelliğini ortadan kaldırır.
Bu durum ancak ölen kimsenin erkek olması halinde söz konusu olur.
Hacb-ı noksan
türlerinden birisi şudur: Mecusi bir erkek kendi kızıyla evlense ve bu
evlilikten bir kız çocuk doğsa, ardından erkek ölse, geride iki kız bırakmış
olur, bunlardan birisi aynı zamanda kendi karısıdır. Bu iki kadın terikenin
üçte ikisini alır. Bunlardan birinin ölenin karısı olması özelliği dikkate
alınmaz; çünkü ölenin kızı, ölenin karısının mirastaki payını dörtte birden
sekizde bire indirir.
İkinci durum: Bu,
kişinin iki yönünden birinin hiçbir şekilde hacbolmamasıdır. Örneğin geride
kalan kadın ölenin annesi ve baba-bir kız kardeşi olsa, yani mesela -Mecusi bir
erkek veya Müslüman bir erkek şüphe yoluyla- kendi kızıyla ilişkide bulun sa ve
bu ilişkiden bir kız dünyaya geldikten sonra bu kız ölse, onu doğuran kadın
kendisine annelik yönü itibarıyla mirasçı olur, baba-bir kız kardeş olması
yönüyle mirasçı olamaz; çünkü anne mirasta hiçbir şekilde hacbolmaz, kız kardeş
ise hacbolur.
Üçüncü durum:
İki durumdan birine göre
mirastaki eksilmenin daha az olması durumudur. Örneğin bir kadın, ölen şahsın
aynı zamanda hem anneannesi hem de baba-bir kız kardeşi olsa, örneğin -Mecusi
bir erkek veya Müslüman bir erkek şüphe yoluyla- bir önceki meseledeki küçük
kızla ilişkide bulun sa ve bu ilişkiden bir çocuk dünyaya gelse, ilk kadın bu
dOğan çocuğun bir yandan anneannesi diğer yandan bababir kız kardeşidir. Çocuk
öldüğünde ilk kadın bu çocuğa nine olma yönüyle mirasçı olur, kız kardeşlik yönüyle
mirasçı olamaz; çünkü anneannenin mirastaki payı kız kardeşe göre daha az
hacbolur. Zira anneanneyi ancak anne hacbeder. Kız kardeşi ise daha önce
belirttiğimiz üzere çok sayıda kişi hacbeder.
Nevevi ve Rafil'nin bu
bölümde belirttikleri üzere kadın, ölenin eşi olması yönüyle kesinlikle miras
alamaz; çünkü bu evlilik batıldır. Ancak Rafii ve Nevevi, Beğavı'den
"nikah" bölümünde mirasçılık meselesinin onların nikahının sahih
görülüp görülmemesine bağlı olduğu yönündeki ifadesini nakletmişlerdir.
Not: Nevevi, bir kimsede iki asabelik yönünün bir
arada bulunması meselesinden bahsetmemiştir. Örneğin ölenin erkek kardeşi aynı
zamanda ölen şahsı azat eden efendisi ise burada iki asabelik söz konusudur.
Bunu, faydasının az olması sebebiyle zikretmemiştir. Zira iki yönden biri
diğerine gerek bırakmamaktadır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN