MUĞNİ’L-MUHTAC

NİKAH RÜKÜNLERİ

 

C. ŞAHİTLİK

 

Nevevi, daha sonra nikah akdinin üçüncü rüknü olan şahitlik konusunu ele alarak şunları söylemiştir:

 

Nikah akdi ancak iki şahit huzurunda yapıldığında sahih olur. Şahitlerde hürriyet, erkek olma, adalet, duyma, görme şartlarının bulunması gerekir.

Gözleri görmeyen kimsenin de şahit olabileceği konusunda bir görüş bulunmaktadır.

 

Daha doğru görüşe göre evlenen erkek ve kadının iki oğlu veya düşmanı şahit olarak bulunsa akit kurulmuş olur.

 

Doğru görüşe göre adil olup olmadıkları bilinmeyen iki kişinin şahitliği ile nikah akdi kurulduğu halde Müslüman ve hür olduğu bilinmeyen iki kişinin şahitliğiyle akit kurulmuş olmaz.

 

Şahidin nikah akdi esnasında fasık olduğu ortaya çıksa, mezhepte esas alınan görüşe göre akit batıl olur. Şahidin fasık olduğu ancak başkalarının şahit1iği yahut karı-kocanın onun fasık olduğu konusunda ittifak etmesiyle anlaşılır. Şahitlerin "biz fasık idik" sözlerinin bir etkisi yoktur. Koca şahitlerin fasık olduğunu itiraf ettiği halde kadın bunu inkar etse karı-koca birbirinden ayrılır. Zifaf gerçekleşmemişse koca mehrin yarısını ödemekle yükümlü olur. Zifaf gerçekleşmişse koca mehrin tümünü ödemek zorundadır.

 

Kadının rızasının muteber olduğu durumda onun razı olduğuna dair şahit tutmak şart olmamakla birlikte müstehaptır.

 

Nikah akdinde şahit bulundurmanın hükmü

 

122. Nikah akdi, ancak iki şahidin huzurunda yapıldığında sahih olur.

 

Çünkü, İbn Hibban Sahih adlı eserinde Hz. Aişe'den (r.a.) şunu rivayet etmiştir: Veli ve adil iki şahit olmaksızın nikah akdi yoktur. Bunun dışında yapılan her türlü nikah batıldır. Veliler {kızı kiminle evlendirecekleri konusunda] anlaşmazlığa düşerse, velisi olmayanın velisi sultandır {idarecidir]. (Sahih-i Ibn Hibban, Nikah, 4075)

 

İbn Hibban, bu hadis dışında iki şah idi n zikredildiği başka bir sahih hadisin olmadığını belirtmiştir.

 

İki şahidin dikkate alınmasının aklı gerekçesi, cinsel konularda ihtiyata riayet etmek ve evliliğin inkarının önüne geçmektir.

 

Not:  Nevevi, "huzurunda" ifadesini zikrederek şahitlerin kasden gelmesi ile tesadüfen gelmeleri yahut da gelip de akdi işitmeleri arasında fark bulunmadığını belirtmek istemiştir.

Şahitler mehri işitmemiş olsalar bile akit sahihtir.

 

Nikah akdi esnasında yalnızca iki kişi ile yetinmeyip hayırlı ve dindar çok sayıda kimsenin bulunması sünnettir.

 

Rafii şöyle demiştir: "el-Vasıt'te belirtildiğine göre akitte şahitlerin bulunması şarttır.

Bununla birlikte Gazali bunun rükün olduğunu belirtmekle gevşek davranmıştır. "

 

Özetle söylemek gerekirse şahitlerin nikahta bulunması dikkate alınır. Bu yüzden Nevevi bunu "hazır olmaları" şeklinde ifade etmiştir.

 

Şahitlerde Bulunması Gereken Şartlar

 

A. HÜRRİYET

B. ERKEKLİK

C. ADALET

D. SAĞIR OLMAMAK

E. KÖR OLMAMAK

 

A. HÜRRİYET

 

123. Her iki şahidin de hür olması şarttır. Buna göre kendisinde kölelik bulunan kimsenin şahit olduğu nikah akdi kurulmuş olmaz; çünkü kendisinde kölelik olan kimse, şahitliğe ehil değildir.

 

124. Borcu malvarlığından fazla olup ölüm hastalığında bulunan bir kimse tarafından azat edilen bir kölenin huzurunda nikah akdi yapılsa bu nikah sahih olur mu olmaz mı?

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Bu azat işleminin geçerli olduğunu kabul etsek bile nikahın geçerli olması konusu tartışmaya açıktır; çünkü bu azat [ortadan kalkması muhtemelolup] istikrar kazanmış değildir.

 

Bu konuda Zerkeşi dışındakilerin ileri sürdüğü şu görüş daha doğrudur: "Azat işlemi geçersiz olmazsa nikah sahih olur, aksi takdirde geçerli olmaz." İleride zikredilecek şu hüküm de bunu desteklemektedir: "Şahidin cinsiyeti belirsiz olsa, daha sonra erkek olduğu ortaya çıksa onun önceki şahitliği yeterli görülür. "

 

 

B. ERKEKLİK

 

125. Şahidin erkek olması şarttır. Buna göre yalnız kadın şahitlerin bulunduğu veya bir erkek ile iki kadın şahidin bulunduğu nikah akdi kurulmuş olmaz; çünkü nikah akdi, kadınların sözleri ile sabit olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden şöyle bir anlam anlaşılmaktadır: "Daha sonra erkek oldukları anlaşılsa bile, akit esnasında cinsiyeti belirsiz olan iki şahsın şahitliği huzurunda yapılan nikah akdi kurulmuş olmaz."

 

Böyle bir anlam anlaşılmakla birlikte Nevevi er-Ravda'da daha sonra bunun sahih olduğu görüşünü doğru kabul etmiştir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Kişi, çift cinsiyetli bir kimse üzerine veya onun adına nikah akdi yapsa daha sonra ilk durumda onun dişi olduğu, ikinci durumda ise erkek olduğu anlaşılsa nikah akdi sahih olmaz."

 

Buna şöyle cevap verilir: "Nikah akdinde şahitlik, el-Basıt'te de belirtildiği üzere nikahın şartlarındandır. Şartın akit esnasında bulunması dikkate alınır, kesin gerçekleşmiş olması değiL. Akdin konusu ise bundan farklı olarak akdin rüknüdür. Rüknün akit esnasında hakikaten mevcut olması dikkate alınır. İleride gelecek şu hüküm de bunu desteklemektedir: "Kadının rızasının şart olduğu durumda kadının akde razı olduğuna dair şahit tutmak şart değildir." Alimler bunu şöyle gerekçelendirmişlerdir: Kadının rızası akit kapsamında yer almayıp yalnızca akdin şartıdır. Şahit tutma olmaksızın bunun mevcut olması yeterlidir. Ayrıca çift cinsiyetli şahıs da genel anlamıyla şahitliğe ehildir. Onun erkek olduğu anlaşıldığında nikahta bununla yetiniriz. Onun üzerine akit yapıldığında ise o, hiçbir durumda kendisi üzeinde nikah akdi yapılmaya ehil değildir.

 

Nevevi, şahidin Müslüman ve mükellef olması gerektiği şartını zikretmeye gerek görmemiştir.

 

 

C. ADALET

 

126. Şahidin -görünürde bile olsa- adalet sahibi olması şarttır. Bunun ne anlama geldiği "şahitlikler" bölümünde gelecektir. Bu şart gereğince, fasık iki kişinin huzurunda yapılan nikah akdi kurulmuş sayılmaz; çünkü onların şahitliğiyle akit sabit olmaz.

 

 

D. SAĞIR OLMAMAK

 

127. Şahitlerin, yüksek sesle bağırmak suretiyle bile olsa işitir olması şarttır; çünkü şahitlik edilen şey bir sözdür. Bu şart gereğince kulakları sağır olan bir kimsenin huzurunda yapılan nikah akdi kurulmuş olmaz. Mezhep içinde aksi yönde bir görüş de bulunmaktadır.

 

 

E. KÖR OLMAMAK

 

128. Şahitlerin gözlerinin görüyor olması şarttır; çünkü sözler, ancak onu söyleyenleri görmek ve işitmek suretiyle sabit olur. Mezhep içinde gözleri görmeyen şahitler huzurunda yapılan nikahm kurulmuş olduğuna dair bir görüş de bulunmaktadır. el-Bahr'da bu, İmam ŞafiI'nin ifadesi olarak nakledilmiştir; çünkü gözleri görmeyen kimse genel anlamı itibarıyla şahitliğe ehildir.

 

Not:  Buradaki görüş İmam Şafii' ye nispet edildiğinden dolayı NevevI'nin, muteber görüşün karşısında yer alan görüş hakkında ["vecih" ifadesini değil] "kavi" ifadesini kullanması daha uygun olurdu.

 

Nikah şahitlerinde bulunması dikkate alınan başka bazı şartlar daha bulunmaktadır ki bunlar da şu şartlardır:

 

a. Konuşabilir olmak,

b. Reşid olmak,

c. Söylenilen sözü bir an için unutsa bile kısa zamanda hatırlayarak aklında tutabilmek,

d. Velayet kendisi üzerinde olmamak: Örneğin kızın babası veya tek erkek kardeşi akdi yapmak üzere vekil kılınsa daha sonra başka birisi ile birlikte nikah akdinde bulunsa bunların şahitliği ile kıyılan nikah sahih olmaz.

 

e. Daha önce geçtiği üzere şahidin, akdi yapan iki kişinin dilini bilmesi şarttır. Bu şartları "şahitlikler" bölümünde belirteceği için Nevevi burada zikretmemiştir.

 

Nevevi, [şahidin şartlarını belirtirken] "nikah konusunda şahitliği makbulolan iki şahit" demiş olsa hem daha kısa hem de daha genelolmuş olurdu.

 

129. [Karı-koca olacak kişilerin oğulları veya düşmanları nikah akdinde şahitlik edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre karı-koca olacak şahıslardan birinin iki oğlu veya her birinin bir oğlu yahut birinin düşmanı olan iki şahıs yahut da her birinin düşmanı olan bir şahsın şahitliği ile nikah akdi yapıldığında akit sahih olur; çünkü bu ikisi şahitliğe ehildir. Nikah akdi de geneli itibarıyla bunların şahitliği ile kurulur.

 

İkinci görüş

 

Her iki meselede de bu kişilerin şahitliği ile nikahın sabit olması imkansız olduğundan nikah akdi kurulmuş olmaz.

 

Bazıları düşmanlığın ortadan kalkma ihtimali bulunduğu için düşmanların şahitliği ile nikah akdinin kurulabileceği konusunda görüş ayrılığı bulunmadığını belirtmiştir.

 

130. Veli olmayan dede de tıpkı oğul gibidir.

 

Not:  Baba, farklı dinden olma veya kölelik gibi sebeplerle nikah akdinde şahit olabilir. Örneğin bir babanın kızı bir şahsın cariyesi olsa, efendisi o cariyeyi evlendirse, baba o nikah akdinde şahit olarak bulunabilir. Ya da kız kafir olsa onu kafir olan erkek kardeşi evlendirirken baba orada şahit olarak bulunabilir.

 

Kızın velisi başka birisi ise erkek kardeşler ve amcalar gibi yansoy hısımlarının şahitliği ile nikah akdi kurulur.

 

Üç erkek kardeşten ikisi şahitlik yapsa, akdi yapan bu ikisi dışındaki diğer bir veli olsa, o veli bu ikisine vekaleten akdi yapmışsa nikah sahih olmaz, birine vekaleten akdi yapmışsa akit sahih olur. Ancak bu ikisi dışında bir şahıs akdi bunlara vekaleten yapsa o zaman akit olur.

 

Nevevi'nin "ve iki düşmanı" ifadesindeki "ve", "veya" anlamındadır. Bu yüzden Rafiı, görüş ayrılığını "iki düşmanın şahitlik etmesi" konusu ile ilgili nakletmiş, daha sonra şöyle demiştir: "er-Ravda'da yer aldığı na göre bu görüş ayrılığı iki oğul konusunda da bulunmaktadır."

 

Bu belirtilen şahısların tümü nikah akdinde hazır bulunsa, erRavda' da belirtilen görüşe kıyasla nikah akdi kesin olarak kurulmuş olur.

 

Nikah akdinde, adalet açısından durumu bilinmeyen kişinin şahittiği

 

131. Adalet açısından durumu kapalı olan kimselerin şahitliği ile nikah akdi [kurulur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Doğru olan görüşe göre nikah akdi kurulur; çünkü Müslümanlar açısından dışa yansıyan durum adalet sahibi olmaktır. Ayrıca nikah akdi insanların ve genel halk tabakasının gözü önünde cereyan eder. Hal böyle iken, şahitlerin gizli durumları açısından da adalet sahibi olmaları şart koşulursa, bu niteliklere sahip şahitlerin getirilmesi için insanların bunu bilmeleri gerekir. Bu ise işi uzatır ve sıkıntı doğurur.

 

Not:  Nevevi'nin durumları müphem olan şahitler huzurunda kıyılan nikahın geçerli olduğuna dair mutlak ifadesinden bu konuda akdi hakimin kıyması ile başkasının kıyması arasında fark olmadığı anlaşılmaktadır ki Mütevelli bu görüşü doğru kabul etmiştir. O, "insanlar arası ilişkilere dair konularda hakim de diğer insanlar gibidir" görüşünü doğru kabul etmiştir.Nitekim hakim, bir kimsenin, elindeki malda herhangi birinin çekişmesi söz konusu olmaksızın tasarruf ta bulunduğunu görse, başka birisi görünürdeki zilyedliğe dayanarak bu malı ondan satın alabileceği gibi hakim de buna dayanarak satın alabilir.

 

"Hakime, delil istemek ve şahit dinlemek gibi hususlarla uğraşmak zor değildir" denilemez. ibnü's-Salah, fetvalarında ve Nevevi, Nüket adlı eserinde tek görüş olarak belirtmiş olsalar bile -ki Subki ve başkaları da bunu tercih etmiştir- doğru olan bu görüştür.

 

İkinci görüş

 

Adalet durumları bilinmeyen iki kişinin şahitliği ile nikah akdi kurulmaz, bu kişilerin gizli yönleri bakımından da adil olduğunun bilinmesi gerekir.

 

Şahiderin filsık olduğunun Nikah akdinden sonra anlaşılması

 

132. Nevevi, daha sonra "şahitlerin akit esnasında fasık oldukları sonradan anlaşılsa nikah akdi batıl olur" şeklinde hükmetmiştir. Bundan anlaşıldığına göre durumu bilinmeyen şahitlerle yapılan nikah akdinin sahih olması yalnızca görünürdeki durum açısından olup işin iç yüzü açısından ise nikah akdinin sahih olması ancak gizli yönden de adil olan iki kişinin şahitliğiyle olur.

 

133. Adalet sahibi bir kimse, bir şahsın rivayet bakımından fasık olduğunu belirttiğinde o şahsın kapalılık durumu ortadan kalkar. Durumu belirsiz olan şahsın fasık olduğunu adalet sahibi bir kimse haber verse, İbnü'l-Mukrl'nin Cüveynı'ye tabi olarak benimsediği görüşe göre onun şahitliğinde yapılan nikah akdi sahih olmaz.

 

Ez-Zehair sahibi ise şöyle demiştir: "Bunun sahih kabul edilmesi daha uygundur; çünkü bir kimsenin fasık olduğu ancak iki kişinin şahitliğiyle sabit olur. Halbuki burada iki kişinin şahitliği söz konusu olmamıştır". Bu görüş kabul edilemez; zira burada amaç, kişinin güvenilmez biri olduğunun ispatı değil, adil olduğuna dair zannın ortadan kalkmasıdır. Bu ise adalet sahibi bir kimsenin haberiyle gerçekleşir.

 

134. Nikah akdinin, durumları belirsiz iki kişinin şahitliğiyle yapıldığını ikrar eden karı-koca nafaka vb. eşler arası haklara ilişkin bir mesele konusunda mahkemeye başvursalar, hakim akitteki şahitlerin fasık olduğunu bilse, onlar arasında hüküm vermez. Rafii ve Nevevi bu şekilde belirtmişlerdir.

 

Bundan karı-kocanın birbirinden ayrılmayacağı anlaşılır. Zerkeşi ve başkalarının belirttiğine göre zahir olan, bu durumda karı-kocanın hakim tarafından ayrılmasıdır. Bu görüş, "hakim, taraflar ister davayı kendisine getirmiş olsun, isterse getirmemiş olsun kendi bilgisine göre hüküm verir" şeklindeki görüşe dayalıdır.

 

135. Hakim, şahitterin durumunun belirsiz olduğunu bilirse, ister "bu ikisinin şahitliği ile nikah akdi kurulur" görüşünü isterse aksi görüşü kabul edelim, karı-koca arasında arasında hüküm verir; çünkü burada durumları kapalı iki kişinin şahitliği ile hükmetmek, akdin sahih olmasına bağlıdır. Bu şuna benzer: Ramazan ayının başlangıcı, adalet sahibi bir kişinin hilali gördüğüne dair şahitliğine binaen sabit olur. Buna tabi olarak da [Ramazan'ın yirmi dokuzun cu gecesi hilal görülmezse] otuz gün sonra Şevval ayı sabit olur.

 

136. Durumları bilinmeyen iki kişinin şahitliği, nikah akdinin ispatı veya fasid olduğu konumunda dikkate alınmaz. Aksine bu iki kişinin içyüzü anlaşılıncaya kadar beklenilir.

 

İbnü's-Salah'ın fetvalarında ve Nevevi'nin Nüket adlı eserinde yer alan görüşü bu şekilde yorumlamak mümkündür. Mütevelll'nin ifadesi ile el-Minhac'da yer alan mutlak ifadeyi ise "herhangi bir hüküm vermeksizin yalnızca akit" şeklinde yorumlamak mümkündür. Bu iki görüş aynı konu ile ilgili olmadığından [bir çelişki söz konusu değildir.] Bu, yapılabilecek en uygun yorumdur.

 

137. Müslüman ve hür olduğu bilinmeyen bir kimsenin şahitliği ile yapılan nikah akdi kurulmuş olmaz.

 

[Şahitlik yapan bir kimsenin Müslüman olup olmadığı, hür mü köle mi olduğu nasıl bilinemez diye sorulacak olursa; bu şu şekilde olabilir:]

 

> Müslümanlar ile kafirlerin, hürler ile kölelerin birlikte yaşadığı ve bunlardan herhangi birinin diğerlerinden yaygın olmadığı bir bölgede yaşaması.

 

> İslam ülkesinde yaşadığı için dış görünümü itibarıyla kişinin Müslüman ve hür kabul edilmesi.

 

Böyle bir kimsenin şahitliği ile nikah akdi kurulmaz. Adalet ve fasıkhktan farklı olarak bir kimsenin Müslüman ve hür olup olmadığını belirlemek kolayolacağından, şahitliğin geçerli olabilmesi için şahidin içyüzü bakımından Müslüman ve hür olduğunun tespiti şarttır.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinden sanki şöyle bir anlam anlaşılmaktadır: "Şahitlerin akit esnasında ehliyet sahibi olduklarının veya olmadıklarının anlaşılması, akdin kurulmamış olmasını etkilemez. [Akit herhalükarda kurulmamış olur]."

 

Bu kastedilmemiştir. Zira Nevevi, sonradan erkek olduğu anlaşılan çift cinsiyetli şahsın şahitliği ile yapılan nikah akdinin geçerli olduğu görüşünü doğru kabul ettiğine göre bunu geçerli kabul etmesi daha da önceliklidir; çünkü çift cinsiyetlilik genelde gizli olmayan bir durumdur.

 

Cüveyni'nin belirttiğine göre buluğa erip ermediği kapalı olan kimsenin durumu da Müslüman ve hür olduğu bilinmeyen kimsenin durumu gibidir; çünkü [buluğa erip ermediğinde şüphe edilen kimse açısından] çocukluğun devam etmesi asıldır. Sonradan bu kişinin akit esnasında baliğ olduğu anlaşılırsa, yukarıda geçen hükme kıyasla akit sahih olur.

 

138. [Akdin yapılıp bitirilmesinin ardından] akit esnasında şahidin fasık olduğu anlaşılsa [bu durum akdi nasıl etkiler? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre akit batılalur, yani akdin batıl olduğu anlaşılmış olur. Çünkü adalet şartı bulunmamaktadır. Bu, şahitlerin [aslında] kMir olduğunun anlaşılması gibidir.

 

Akdi yapan kişinin o sırada hakim olup olmaması arasında bir fark yoktur.

 

Nevevi, "Şahitlikler" bölümünde bu meseleyi şu ifadelerle tekrar edecektir: "Hakim iki kişinin şahitliğine dayanarak hüküm verdikten sonra onların kMir olduğu anlaşılsa ... Daha doğru görüşe göre şahitlerin fasık olması da böyledir."

 

İkinci rivayet

 

Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerin birincisi yukarıdaki rivayette yer aldığı gibidir. İkincisine göre ise akit esnasında şahidin durumunun bilinmiyar olması akdin sahih olması için yeterli sayılır.

 

Not:  Nevevi "akit esnasında" ifadesini zikrederek, kişinin fasıklığının an itibarıyla anlaşılmakla birlikte bunun önceden mi sonradan mı olduğunun bilinmediği durumu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda fasıklığın sonradan ortaya ÇıkmıŞ olması mümkün olduğundan, akdin batıl olduğuna hükmedilmez. Maverdi bunu açık olarak ifade ederek şöyle demişdir: "Şu var ki bu ikisi dışında başkalarının şahitliği olmadan böyle bir nikahın sabit olduğuna hükmedilmez ... Aynı şekilde şahitlerin akitten sonra fasık oldukları ortaya çıktığında da böyledir. Ancak şahitlerin akit öncesinde fasık olduğunun anlaşılmasının akde bir zararı yoktur." ZerkeşI'nin belirttiği üzere, rakitten önce fasık olan bir kimsenin şahitliği ile kurulan nikahın sahih olabilmesi için] "kişinin fasıklıktan kurtulmasının mümkün olacağı belirli bir zaman süresi geçmişse" şeklinde kayıt konulması uygun olurdu.

 

139. Şahitlik yapan kişinin fasık olduğu, ancak onun akit fasık olduğuna dair -ya kendiliklerinden ya da başka yollarla ortaya çıkmış olan- şahitlerin bulunmasıyla anlaşılır. el-Beyan ve et- Tecrid adlı eserlerde belirtildiğine göre hakimin, şahidin fasıklığını bilmesi de tıpkı bunun şahitlikle anlaşılması gibidir. Ancak bu iki eser, olayın karı-koca tarafından mahkemeye götürülmesi ile ilgili olarak ele almışlardır. Ezrai ve ona tabi olarak Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Arada bir fark bulunmaması gerekir... Şu söylenebilir: Bu, sı hhati hakkında ihtilaf bulunan bir nikah olduğundan diğer ihtilaflı konularda olduğu gibi karı-koca mahkemeye gitmediği sürece buna ilişilmez. Buna şöyle cevap veririz: Bu ihtimal dahilinde olduğu gibi kan-koca durumu mahkemeye götürmemiş olsalar bile hakim tarafından aralarının ayrılacağı söylenebilir.

 

İlk ihtimal, el-Beyan ve et- Tecrid'in meseleyi ele alış tarzlarına uygun olarak daha güçlüdür.

 

140. Karı-koca, şahidin fasık olduğu konusunda ittifak etseler;

 

> İster, "biz şahidin fasık olduğunu akitten sonra anladık" desinler,

> İsterse, "onun fasık olduğunu biliyorduk ancak akit esnasında unuttuk" veya "akit esnasında öğrendik" desinler,

 

Bu durumda şahitlerin fasık olduğu ortaya ÇıkmıŞ olur.

 

141. Karı-koca, mahkemede, nikah akdinin adalet sahibi iki şahit huzurunda akdedildiğini ikrar etse ve hakim de onların ikrarına dayalı olarak akdin sahih olduğuna hükmetse, daha sonra karı-koca akdin fasık iki kişinin şahitliği huzurunda yapıldığını iddia etseler, Maverdl'nin belirttiğine göre "onların ikinci sözlerine itibar edilmez." İbn Şehbe'nin belirttiğine göre bu, eşler arası haklar bakımından kabul edilmekle birlikte nikahın devamına izin verme açısından kabul edilmez.

 

Not: Akdin batıl olacağı durum, karı-kocanın kendi itiraflarının kendi hakları ile ilgili olan yönüdür. Allah hakkına gelince, Harezmı'nin el-Kafil adlı eserde şöyle demiştir: "Kişi karısını üç talakla boşasa, sonra her ikisi de nikah akdinin bu sebeple veya başka bir sebeple fasid olduğu konusunda anlaşsalar, kadın ikinci bir koca ile evlenmedikçe bu evliliklerine devam etmeleri caiz olmaz; çünkü bu anlaşmada töhmet bulunmaktadır.

Ayrıca bu Allah hakkı olduğu için, karı-kocanın sözleriyle bu hak düşmez.

 

Karı-koca buna dair şahit getirseler bile ne karı kocanın sözü ne de şahitler dinlenilir." Kadı Hüseyin bu şekilde fetva vermiştir. Beğavı, Ta'llk adlı eserinde kendiliğinden yapılan şahitliğin kabul edileceğini belirtmiştir. Ancak alimler "şahitlikler" bölümünde "kendiliğinden yapılan şahitliğin kabul edileceği durum, buna ihtiyaç olduğu durumdur. Örneğin bir kimse karısını boşadığı halde onunla birlikte yaşamaya devam etse ya da bir kimse kölesini azat ettiği halde bunu inkar etse bu durumda kendiliğinden şahitlik yapan kimseler dinlenilir. Şahitliğe bir ihtiyaç olmadığında ise dinlenilmez. Bu meselede de böyledir. Hocam Remli buna dikkat çekmiştir ki bu uygun bir görüştür.

 

Subki şöyle demiştir: "Bu konuda şahitliğin kabul edilmeyeceği durum, kişinin yeni bir nikah yapmayı istediği durumdur. Koca mehirden kurtulmak istese, yani talak zifaftan önce gerçekleşmiş olsa veya zifaf sonrasında kadın emsal mehir istese ve de akitte belirlenen mehirden daha fazla olsa, bu durumda şahitliğin kabul edilmesi uygun olur."

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: Bu, alimlerin "onların itirafları kendi haklarında kabul edilir" sözüne dahildir.

 

Bu durumda şahitlerin şahitliği dinlendiğinde nikah akdinin batılolduğu anlaşılmış olur, bu da kadının ikinci bir koca ile evlenmesine gerek bırakmayacak bir çözüm olur.

 

142. Karı-kocanın mahkeme tarafından ayrılması açısından şahitlerin "biz akit esnasında fasık idik" demelerinin [akde olumsuz] bir etkisi yoktur; çünkü hak onlara ait olmadığından, onların sözü karı-koca açısından kabul edilmez. Karı-kocanın ayrılmaları dışındaki konularda ise bunun etkisi şurada görülebilir: Bu ikisi, o kadının kız kardeşinin vb. nikah akdinde bulunsalar, sonra da kadının ölümünün ardından kendileri ona mirasçı olacak durumdayken bu ifadeyi dile getirseler, onların ifadesi, zifaftan önce mehrin ortadan kalkması konusunda, zifaftan sonra da akitte belirlenen mehrin fas id olması konusunda dikkate alınır. Ezrai ve başkaları buna dikkat çekmişlerdir.

 

143. Koca, nikah akdindeki iki şahidin fasık olduğunu itiraf etmekle birlikte karısı bunu inkar etse, kocayı söylediği sözden sorumlu tutma bakımından karı-koca birbirinden ayrılır.

Doğru olan görüşe göre bu, fesih yoluyla meydana gelen bir ayrılık olduğundan kocanın talak sayılarını eksiltmez. Bu, tıpkı kocanın karısı ile süt kardeşi olduğunu ikrar etmesine benzer. [Bu bir talak değildir;] çünkü koca bir talak tasarrufunda bulunmadığı gibi böyle bir ikrarda da bulunmamıştır.

 

Zayıf bir görüşe göre bu bir bain talak olup kocanın talak haklarını eksiltir. Bu, kişinin bir cariye ile evlenip sonra da "hür bir kadınla evlenme imkanına sahip olduğum halde bu cariye ile evlendim" diye ikrarda bulunmasına benzer. Bu durumda İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre kişi bir bain talakla boşanmış olur.

 

Subki her iki görüşü de problemli bulmuştur; çünkü hem fesih hem de talak, öncesinde sahih bir akdin gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Oysa burada koca böyle bir akdin gerçekleştiğini inkar etmektedir. O şöyle demiştir: "Burada uygun olan görüş, alimlerin fesih şeklindeki ifadelerini akdin batıllığına hükmetmek şeklinde anlamak, talak'a hükmetmek ifadesini de gerçekte değil de görünürde böyle hüküm vermek şeklinde yorumlamaktır."

 

144. Koca, [nikah akdine şahitlik eden kişilerin] fasık olduğunu itiraf ettiğinde,

 

> Zifaf gerçekleşmemiş se akit esnasında kararlaştırılan mehrin yarısını ödemekle yükümlü olur .

> Zifaf gerçekleşmişse mehrin tümünü ödemekle yükümlü olur.

 

Çünkü kocanın itirafı, kural gereğince yalnızca kendisi hakkında geçerli olur. Koca, karısına mirasçı olamaz. Kadın ise nikah akdinin iki adil şahit huzurunda gerçekleştiğine dair yemin ettiği takdirde ona mirasçı olur.

 

Not:  Nevevi, "koca" ifadesi ile "şahitlerin fasık olduğunu kadının itiraf ettiği halde kocanın inkar etmesi" durumunu dışarıda bırakmıştır. Böyle bir durumda karı-koca birbirinden ayrılmaz. Bu durumda yeminle birlikte kocanın sözü karısı hakkında kabul edilir; çünkü nikah bağı kocanın elinde olup kadın bunu ortadan kaldırmayı istemektedir. Aslolan, nikah bağının devam etmesidir.

 

Kadının ikrarı, kendisine zarar veren konuda dikkate alınır. Buna göre kocası öldüğünde kadın ona mirasçı olamaz. Kadın öldüğünde veya kocası zifaf öncesinde onu boşadığında mehir alamaz. Zifaftan sonra boşarsa; akitte belirlenen mehir ile emsal mehirden hangisi düşükse onu alır. İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Ancak kadın sefihlik sebebiyle kısıtlanmış ise kadının mal konusundaki ikrarı fasid olduğundan mehri düşmez. Cariye de böyledir."

 

[İsnevi] el-Mühimmat'ta şöyle demiştir:

 

Zifaf öncesinde mehrin düşmesinin "kadın mehri almamışsa" şeklinde kayıtlanması gerekir. Zira kadın mehrini almışsa, kocanın onu geri alma hakkı yoktur.

 

Çünkü kadın kocası lehine bunu ikrar ettiği halde koca inkar etmektedir. Bu durumda mehir kadının elinde kalır.

 

Kadın, kocasına hitaben "beni velisiz ve şahitsiz olarak nikahladın" dese, kocası "hayır, şahitler ve velin vardı" dese; İbnü'rRif'a'nın ez-Zehair adlı eserde naklettiğine göre kadının sözü kabul edilir; çünkü bu, akdin kökten reddedilmesidir.

 

Zerkeşi, bunun, İmam Şafii'nin el-Ümm'deki ifadesi olduğunu belirtmiştir. Allah kendisine rahmet etsin Hocam Remli buna işaret etmiştir.

 

145. Kadının rızasının dikkate alındığı durumda yani zorla evlendirilmesinin söz konusu olmadığı durumlarda nikah akdine "razı oldum" veya "izin verdim" gibi ifadelerle sözlü olarak rıza gösterdiğine dair şahit tutmak müstehaptır. Çünkü bu ihtiyata uygundur, böylece kadının [nikaha razı olduğunu] inkar etmesinden emin olunur.

 

146. Nikahın sahih olması için kadının nikaha razı olduğuna dair şahit tutmak şart değildir; çünkü bu nikahın kendisi ile ilgili olmayıp nikahın şartıdır.

 

147. Kadının nikah akdi için yeterli olacak şekilde rızasının bulunduğu, kadının izin vermesiyle ve şahit tutma ile sağlanır. Aynı şekilde bunu kadının velisinin haber vermesi ve kocanın da tasdik etmesiyle de sağlanır.

 

Not:  "Kadının rızasının dikkate alındığı durum" ifadesinden, babanın baliğ olan bakire kızını evlendirmesi meselesinde olduğu gibi kadının rızasının dikkate alınmadığı durumda onun rızasının bulunduğuna dair şahit tutmanın müstehap olmadığı anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte Ezrai şöyle demiştir: "Kadın, bu olayı, kadının rızasını muteber gören bir hakime götürebilir ve kadın, kendisinin rızası bulunduğunu inkar ettiğinde o hakim nikah akdini iptal edebilir. İşte akdi böyle bir durumdan kurtarmak için buna dair şahit tutmanın müstehap görülmesi uygundur." Bu, yerinde bir değerlendirmedir.

 

Nevevi'nin ve başkalarının genel nitelikli ifadesi, hakimin evlendirmesi durumunu da kapsamaktadır ki doğrusu da böyledir.

 

Kadı Hüseyin ve Beğavi böyle fetva vermiş, İzz b. Abdüsselam ve Bulkin! ise farklı fetva vermişlerdir ki onlara göre kadının izni sabit olmadıkça hakim kızı evlendirmez.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

VELAYET VE GEREKLİLİĞİ