MUĞNİ’L-MUHTAC

RİC’AT / RÜKÜNLERİ

 

RİC'AT'IN RÜKÜNLERİ

 

Ric'at'ın üç rüknü vardır:

 

1. [Boşanan kadını nikahına] geri alan kişi,

2. Sözlü ifade,

3. Zevce.

 

Boşama geri dönmenin rükünlerinden değil sebebidir.

 

Nevevi bu rükünlerin ilki ile konuya başlamıştır.

 

A. Boşanan Kadını Nikahına Geri Alan Kişi

 

[Boşanan kadını nikaha] geri alacak olan kimsenin şartı kendi başına evlenebilme ehliyetidir.

 

Kişi karısını boşadıktan sonra akıl hastası olsa doğru görüşe göre veli onun adına ilk olarak nikah yapma yetkisinin bulunduğu durumda kadını onun nikaha geri alabilir.

 

1. Boşanan kadını nikaha geri alacak olan kimsenin şartı kendi başına evlenebilme ehliyetine sahip olmasıdır. Bu da kişinin baliğ, aklı başında, kendi iradesiyle hareket eden bir kimse olması ve mürted olmamasıyla olur. Çünkü nikaha geri almak ilk olarak nikah akdi yapmak gibi olduğundan irtidat, çocukluk, akıl hastalığı ve baskı altında nikah akdi yapmak sahih olmadığı gibi ric'at yapmak da sahih olmaz.

 

Not:  çocuğun dışarıda bırakılması [hakikat değil] mecazıdir; çünkü onun boşama yapması düşünülemez ki "onun ric'atı sahih değildir" denilebilsin. Haram yolla sarhoş olan kişinin karısını nikahına geri alması sahihtir.

 

Şu sorulabilir: İhramlı kişinin durumu bu kurala aykırılık teşkil eder; çünkü onun karısını nikahına geri alması sahih olduğu halde [ilkten] evlenmesi sahih değildir.

 

Buna şöyle cevap verilir: İhramlı kişide ehliyet bulunmakla birlikte ihramlı olması nikaha engelolmaktadır. Bu yüzdendir ki nikahında bir hür bir de cariye bulunan kişi cariyeyi boşasa sonradan onu geriye nikahına alabilir, oysa bu durumdaki kişinin bir cariyeyle evlenme ehliyeti yoktur. Bunun sebebi bu kişinin genel anlamda nikah ehliyetinin olmasıdır.

 

Köle ve sefih, evlenirken izne ihtiyaç duysalar bile ric'ati izinsiz olarak yaparlarsa sahih olur. Çünkü ilk olarak göz yumulmayan bir şeye devamda göz yumulabilir.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Bir kölenin nikahındayken Ric'i talakla boşanmış olan kadın azat edilse kadın boşanmayı tercih etmeden önce köle onu yeniden nikahına almayı tercih edebilir.

 

2. Koca karısını boşadıktan sonra akıl hastalığına yakalansa doğru olan görüşe göre veli onun adına ilk olarak nikah yapabileceği durumda onun karısını tekrar kendisinin nikahına alabilir. Bu "ric'at konusunda vekil kılmak caizdir" şeklindeki doğru görüşe dayalıdır.

 

Şu sorulabilir: Nevevi'nin ifadesinden bu meselede alimlerimizin iki görüşü olduğu sonucu çıkmaktadır. Oysa Nevevi'nin bu görüşler içinden sahih kabul ettiği görüş mezhep içinde bir görüş olmayıp Rafii'nin kendi çıkarımıdır, cm de bunu tek görüş olarak kabul etmiştir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Nevevi bu konuda iki görüş nakledildiğine vakıf olmuş olabilir.

 

 

B. Boşanan Kadını Nikaha Geri Almak için Kullanılan Sözlü İfadeler

 

Nevevi daha sonra ikinci rükün olan sözlü ifade konusuna ve onun sarih ve kinaye şeklinde ikiye ayrılmasına şu şekilde temas etmiştir:

 

[Boşanan kadını nikaha geri almak] "seni döndürdüm", "sana döndüm", "seni geri aldım" ifadeleriyle sağlanır.

 

Daha doğru görüşe göre "redd [geri döndürmek]" ve "imsak [elde tutmak]" ifadeleri kadını geri alma konusunda sarih ifadelerdir. "Evlenmek" ve "nikahlanmak" ifadeleri ise kinayedir.

 

[Karısını nikahına geri almak isteyen] kişi" onu kendime döndürdüm nikahıma döndürdüm" desin.

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre [kadını geri alırken] şahit tutmak şart değildir, kinaye ile yapılan dönüş de sahihtir.

 

Nikaha geri almak şarta bağlamaya elverişli değildir.

 

Nikaha geri almak "cinsel ilişkide bulunmak" gibi bir fiille olmaz.

 

3. Konuşabilir durumda olan bir erkeğin "seni [nikahıma] döndürdüm", "sana döndüm", "seni geri aldım" gibi ifadeleriyle geri alma gerçekleşir.

 

Yaygın olması ve haberlerde bu şekilde geçmesi sebebiyle bu üç ifade kadını nikaha geri alma konusunda sarihtir.

 

Et-Tetimme'de belirttiğine göre aynı kökten türetilen diğer sözcükler de böyledir. Örneğin "sen geri döndürülmüşsün", "geri alınmışsın" vb.

 

Nikaha geri alma bu sözcüklerin diğer dillerdeki karşılıklarıyla da olur. Kişi Arapça bilsin ya da bilmesin, geri almayı ister "kendime" ister "nikahıma" diyerek kendisine ya da nikaha nispet etsin fark etmez.

 

Not:  Yalnızca "geri aldım", "geri döndürdüm" yeterli olmayıp bunun yanında ya "falan kadın" şeklinde açık isim veya "onu" şeklinde bir zamir zikredilmeli veya "şunu" şeklinde işarette bulunulma\ıdır.

 

4. "Seni geri döndürdüm", "seni elimde tuttum" gibi ifadelerdeki döndürme ve tutma sözcükleri [sarih midir yoksa kinaye midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bunlar, Kur'an'da bu şekilde geçtiği için kadını nikaha geri alma konusunda sarihtir. Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur:

 

> Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. [Bakara, 229]

 

Buradaki "barışmak istemek" İmam ŞafiI'nin de belirttiği üzere nikahına geri almak demektir.

 

Yine bir ayette "onları güzellikle tutun" [Bakara, 231] buyrulmuştur.

 

İkinci görüş

 

Bunlar kadını nikaha geri alma konusunda yaygın olmadığından kinayedir.

 

5. Daha doğru görüşe göre karısını tekrar nikahına almak isteyen kişinin ona "seninle evlendim", "seni nikahladım" demesi kinaye kabul edilir. Her ne kadar icap ve kabul şeklinde akit yapılmasına -el-Beyan ve başka bazı eserlerde açık olarak belirtildiği ne göre- cevaz verilmişse de böyledir; çünkü bu sözcüklerin nikaha geri almada kullanılması yaygın değildir. Ayrıca -tıpkı boşama ve zıhar sözcüklerinde olduğu gibi- kendi konusunda sarih olan bir sözcük başka bir konuda sarih olamaz.

 

Diğer görüşe göre bu ikisi sarihtir; çünkü bu sözcükler ilk olarak nikah yapmaya elverişli olduğu gibi [boşamanın gerçekleştiği bir nikahı] telafi etmeye evleviyetle elverişli olur.

 

6. [Karısını Ric'i talakla boşamış olup yeniden] nikahına almak isteyen kişi "onu bana / nikahıma döndürdüm" desin. Böylece sari h bir ifade kullanmış olur.

 

Nevevi'nin ifadesinin zahirinden bunun şart olduğu anlaşılmaktadır ki Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği üzere bu böyledir. İbnü'l-Mukrı de bunu esas almıştır. Buna karşın İbnü'rRif'a bunun şart olmadığını söylemiştir. Bu şarttır; çünkü [Arapça'da döndürmek anlamına da gelen] "red" sözcüğü duyulduğunda akla ilk anda "kabul" kelimesinin zıddı gelir. Yine bundan kadının ayrılık sebebiyle ana-babasının yanına döndürülmesi de anlaşılabilir. [İşte bunlar anlaşılmasın diye] diğer sözcüklerin aksine burada ["bana" ve "nikahıma" kelimelerini söyleyerek] kayıtlamak gerekli olmuştur.

 

7. [Kişi, Ric'i talakla boşamış olduğu karısını yeniden nikahına alırken şahit tutmak zorunda mıdır? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre ric'at'te şahit tutmak şart değildir; çünkü bu, daha önceki nikahın hükmünü devam ettirmektir. Bu yüzdendir ki veliye ve kadının rızasına da ihtiyaç duyulmamaktadır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni eserleri arasında açıkça ifade edilmiş olan eski görüşüne göre bu şarttır. Ancak bunun şart olması ric'atın ilk olarak nikah kıyma gibi olmasından dolayı değil tamamen şu ayetin zahiri sebebiyledir:

 

> "Onları ya güzellikle elinizde tutun ya da güzellikle aynlın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun." [Talak, 2]

 

Bu şahit tutma, "ric'at" anlamına gelen "elde tutmak" içindir.

 

İlk görüş buna "şahit tutma müstehaplığa yorulur" diyerek cevap vermiştir. Bu tıpkı "alışveriş yaparken şahit tutun" [Bakara, 282] ayetinde olduğu gibidir. Müstehaplığın sebebi de inkar edilmesinden emin olmayı sağlamaktır.

 

Nikah yaparken şahit tutmanın gerekli olması, kadın üzerinde cinsel ilişki hakkının doğması içindir. Ric'at işleminde bu zaten sabittir. Kişi ric'at işleminde şahit tutmadıysa bunun inkar edilmesi riskini be rtarak etmek üzere ric'at ettiğini ikrar ederken şahit tutması müstehap olur. Çünkü koca karısı iddet beklerken ona ric'at etme hakkına sahip olduğu gibi bunu ikrar etme hakkına da sahiptir.

 

8. Ric'at işlemi kinaye sözcüklerle de yapılabilir. Bu yüzden Nevevi birazdan gelecek detay hükümleri buna bağlamıştır. Çünkü ric'at de tıpkı boşama gibi müstakil bir işlemdir. Bunun karşısında yer alan görüşe göre "ric'at bir işi ilk olarak yapmak gibi olduğundan" kinaye sözcüklerle yapılamaz.

 

Not:  Yazı yazarak ric'at etmek kinaye gibi midir değil midir? Rafii ve Nevevi'nin ifadelerinden bunun kinaye gibi olduğu sonucu çıkmaktadır ki itimad edilmesi gereken de budur. Alimlerin çoğunlu- G ğunun esas aldığı görüşe göre konuşabilen bir kimse sadece konuşarak ric' at edebilir. ZerkeşI buna dikkat çekmiştir. Muhtemelen bu yaygın durum dikkate alınarak söylenmiştir. Çünkü ilk konuda "sarih ve kinaye sözcüklerle yapılan ric'at sahihtir" ifadesi açık olarak belirtilmiştir. Dilsiz bir kimsenin ise başkaları tarafından anlaşılabilir olan işaretiyle yapılan ric'at sahihtir. Bu işareti herkes anlıyorsa sarih, yalnızca uyanık olan kimseler anlayabiliyorsa kinayedir. Dilsiz kişi konuşamadığı için yazarak da ric'at edebilir, dolayısıyla onun hakkında yukarıdaki görüş ayrılığı söz konusu değildir.

 

Koca karısını nikahına geri alırken kadının, velisinin veya kadın bir cariye ise efendisinin rızası şart değildir. eariyenin efendisine durumu bildirmek sünnettir.

 

9. Kocanın [geri dönüşü mümkün bir şekilde boşadığı] karısını yeniden nikahına alma hakkı ıskat etmekle ortadan kalkmadığı gibi tıpkı nikahtaki gibi şarta bağlanma veya bir vakte bağlanmaya da müsait değildir.

 

Buna göre koca "dilersen seni nikahıma aldım" dese satım akdindeki benzer durumdan farklı olarak burada ric'at sahih olmaz. Çünkü diğerinin gereği budur ama ric'atin gereği bu değildir.

 

Koca "seni geri aldım" dedikten sonra [Arapça olarak (-en şe'ete-) "istediğin için" dese bunun bir zararı olmaz; çünkü bu şarta bağlama değil gerekçelendirmedir. Ezral'nin belirttiği üzere bu konuda nahivd ile diğer kimseleri birbirinden ayırmak ve Arapça bilmeyen kimseye durumu açıklamak gerekir.

 

10. Kişi "seni bir aylığına / bir süreliğine geri aldım" dese -belirttiğimiz gerekçeden dolayı- bu ric'at sahih olmaz.

 

Not:  Kişi, ric'i talakla [geri dönüşü mümkün olan şekilde] boşadığı karısına "seni ne zaman nikahıma geri alırsam boşsun" dese veya nikahında bulunan karısına da "seni ne zaman boşayıp nikahıma geri alırsam sen boşsun" dese daha sonra onu nikahına geri alsa bu geri alma sahih olur ve kadın boşanır.

 

Kişi "seni dövmek / sana ikramda bulunmak için seni nikahıma geri aldım" vb. bir ifade kullansa kişi hem ric'ati hem de belirttiği fiili yapmaya kastetse veya herhangi bir şeyi kastetmese de ric'at sahihtir. Ancak kişi ric'ati değil de belirttiği fiili yapmayı kastederek kadını geri almışsa bunun zararı olur ve ihtiyaten ona sorulur. Çünkü bu kişinin yapacağı açıklamadan ric'atin gerçekleşmediği anlaşılabilir. Kişiye sorulmadan önce o ölse ric'at gerçekleşmiş olur; çünkü kullanılan söz sarihtir.

 

11. Koca karısını boşadığını inkar etmesiyle ric'at gerçekleşmiş olmaz; çünkü boşamayı inkar bunu göstermez.

 

12. Kocanın cinsel ilişki veya bunun öncesindeki fiilleri yapmasıyla -bununla ric'ati amaçlasa bile- ric'at gerçekleşmez; çünkü bu fiillerle evlilik akdi yapılmadığı gibi burada da bu fiiller geri dönmeyi göstermez. Ayrıca ilişkide bulunmak iddeti gerektirdiği halde iddeti nasıl kesebilir? Ancak kafirler ilişkide bulunma veya öncesindeki fiilleri geri dönüş olarak kabul ediyarlarsa bunu yaptıktan sonra Müslüman olup bizim mahkemelerimize başvururlarsa onların nikahlarına ilişmediğimiz gibi -hatta bundan da öte- ric'atlarına da ilişmeyiz.

 

Nevevi'nin ifadesine itiraz olarak "yazarak ric'at" ileri sürülebilir. Zira daha önce geçtiği üzere yazı yazmak kinaye kapsamında olup bir fiildir.

 

 

c. Zevce

 

Kişinin boşadığı eşini nikahına alması; kendisiyle zifafa girilmiş, bir bedel karşılığı boşanmamış, boşanma sayıları [yani üç talak] tamamlanmamış, iddeti devam eden, kocaya helal olmaya elverişli, mürted olmayan kadına özgüdür.

 

Kadın iddet aylarının bittiğini iddia ettiği halde koca bunu inkar etse yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir. Kadın doğum yapmasının mümkün olduğu bir süreyi belirterek doğum yaptığını iddia etse, menopoz olmayıp hayız gören kadınlardan ise daha doğru görüşe göre yeminle birlikte sözü kabul edilir.

 

Kadın tam doğum yaptığını iddia etse bunun mümkün olması nikahın üzerinden altı ay ve iki lahza geçmekle veya azaları belirmiş . bir düşük yapmakla olur. Bu da yüz yirmi gün ve iki lahzadır. Yahut azaları belirmemiş et parçası düşürürse bunun süresi seksen gün ve iki lahzadır.

 

Kadın iddetinin hayızlarla sona erdiğini iddia etse bakılır: Hür ise ve temizlik döneminde boşanmışsa bunun mümkün olabileceği en kısa süre otuz iki gün ve iki lahzadır. Koca adet döneminde boşamışsa kırk yedi gün ve bir lahzadır. Kadın cariye ise ve temizlik döneminde boşanmış ise on altı gün iki lahza, hayız döneminde boşanmış ise otuz bir gün bir lahzadır.

 

Kadın genel-geçer adete aykırı bir şey söylemediği sürece sözü tasdik edilir. Daha doğru görüşe göre buna aykırı olsa da sözü tasdik edilir.

 

Kişi ric'i olan karısı ile ilişkide bulunsa ve kadın ilişki anından başlayarak tekrar adet saymaya başlasa koca kalan süre içinde karısını nikahına alabilir.

 

13. Kocanın boşadığı kadını nikahına geri alabilmesi [her şeyden önce] zifafa girilmiş olan kadına özgüdür. Çünkü böyle olmayan kadın için iddet beklemek söz konusu değildir. Oysa nikaha geri almak sadece iddet döneminde olabilir. Nitekim ayette "bu süre içinde kocaları boşadıkları kadınları almaya daha fazla hak sahibidir" [Bakara, 228] buyrulmuştur. Burada kastedilen şey, ayette geçen "beklesinler" ifadesiyle kastedilen bekleme dönemidir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesi önden ilişkide bulunmayı da arkadan ilişkide bulunmayı da kapsar. Bu, "arkadan ilişkide bulunmak iddeti gerektirir" şeklindeki daha doğru görüşe dayalıdır. Ancak "kocasının hukuken koruma altında bulunan men isi ni kendi rahmine koyan kadın" bu hükmün dışında kalmış olmaktadır oysa daha doğru görüşe göre bu da iddeti gerektirir ve bununla ric'at gerçekleşir. Nevevi Ravdatu't-talibin'de iktidarsızlık konusundan bahsederken "kadın için muhayyerliğin söz konusu olduğu durumlar" kapsamında bunu belirtmiştir. Aynı yerde "nikahın engelleri" konusunda bununla ric'at gerçekleşmeyeceğini belirtmişse de doğrusu yukarıdakidir. Ezrai ikincisinin doğru olduğunu söylemiştir.

 

Nevevi'nin ifadesinin kapsamından "halvet" de dışarıda kalmaktadır ki mezhepte esas alınan "halvet sebebiyle iddet yoktur" görüşü bunu gerektirir.

 

14. [Kişinin boşadığı kadını yeniden nikahına alabilmesi için] kadının bir bedel karşılığı olmaksızın boşanmış olması gerekir.

 

Buna göre nikahı feshedilmiş kadın yeniden nikaha alınamaz; çünkü Allah geri almayı evliliğe bağladığından geri alma yalnızca [sahih] evliliğe özgüdür.

 

Boşamanın bedelsiz olması gerekir; çünkü bedelli boşama durumunda [kocanın otoritesinden çıkar] kendisi üzerinde söz sahibi olur.

 

15. Geri dönüşün söz konusu olabilmesi için boşama sayılarının tamamlanmamış olması gerekir. Kişi boşama sayılarını tamamladığında artık kadın üzerinde herhangi bir yetkisi kalmaz.

 

16. Geri dönüşün mümkün olabilmesi için kadının iddetinin devam ediyor olması gerekir. Çünkü ayette şöyle buyrulmuştur:

 

> [Boşanmış olan kadınlar] iddetlerini tamamladığında onların [başka] kocalarla evlenmelerine engel olmayın. [Bakara, 232]

 

İddet bittikten sonra kocanın kadını geri alma hakkı olsaydı o kadının başka erkeklerle evlenmesi mübah olmazdı.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin kapsamına şu durumlar dahildir:

Kişi ric'! talakla boşamış olduğu karısı ile ilişkide bulunmaksızın karı-koca gibi içli dışlı yaşamaya devam etse, iddet sona ermediği halde iddet için beklenmesi gereken adet veya aylar geçtiğinde koca karısını nikahına geri alamaz." Koca karısıyla iddet esnasında ilişkide bulunmuşsa kadın yeniden iddet bekler, kalan iddet ilk iddetin içine girer. Koca ancak ilk iddetten kalan süre içinde dönüş yapabilir.

 

Nevevi'nin ifadesinin kapsamından şu durumlar çıkmaktadır:

 

Kadınla şüphe yollu ilişkide bulunulsa ve kadın hamile kalsa, daha sonra kocası onu boşasa daha doğru görüşe göre kadın kocadan değil de hamilelikten dolayı iddet beklerken koca ona dönüş yapabilir. Bu konuda "iddetler" bölümünde görüş ayrılığına temas edilecektir.

 

Nevevi "kalan" ifadesi yerine "iddeti bitmemiştir" demiş olsa yukarıda belirttiğimiz durumları da kapsardı. Ancak onun sözündeki "kalan" ifadesi iddetin aslı olarak yorumlanırsa o zaman sorun olmaz.

 

17. Kocanın boşadığı karısını geri alabilmesi için kadının o kocaya helalolması gerekir. Buna göre kafir olan bir kadın Müslüman olduğu halde kocası kafir olarak kalsa, kafirlik döneminde karısını yeniden nikahına almak istese bu sahih olmaz.

 

18. Kadının mürted olmaması da şarttır. Mürted kadının yeniden nikaha alınması sahih değildir. Çünkü ric'atın amacı [ilişkinin] helalliğini elde etmektir. Mürtedlik ise bununla çelişmektedir.

 

Kocanın veya her iki eşin birlikte irtidat etmesi de böyledir. Buradaki ölçü iki eşten birinin nikaha engelolacak bir dine geçmesidir.

 

Not: Kocanın ihramda olan karısını tekrar nikahına alması her ne kadar ilişkinin helalliği sonucunu doğurmasa da sahihtir. Bu durum Nevevi'nin belirttiği kurala bir itiraz noktası teşkil etmez; çünkü burada geri almanın bir tür helalliği kabul etmesi söz konusudur. İhramlı iken nikaha geri almak [en azından] kadınla baş başa kalmanın helalliğini sağlamıştır.

 

Nikaha geri alınan kadınla ilgili geride [Nevevi tarafından zikredilmeyen] şartlardan biri de nikaha geri alınan kadının kim olduğunun belli olmasıdır.

 

Buna göre koca iki karısından birini boşayıp hangisini boşadığını belirtmese sonra boşadığı karısına geri dönse veya iki karısını birlikte boşayıp sonra [hangisi olduğunu belirtmeden] bunların birisini geri alsa ric'at sahih olmaz. Çünkü ric'at, belirsizliği kaldırma konusunda boşama gibi değildir. Zira ric'at nikaha benzemektedir.

 

Müphemlik söz konusu olduğunda nikah sahih olmaz. Kadının kim olduğu belli olmakla birlikte unutulsa ric'at katiyen sahih olmaz.

 

Koca karısını boşamayı bir şarta bağlasa sonra bunun gerçekleşip gerçekleşmediğinde şüphe etse bu haldeyken karısını nikahına alsa sonra şartın gerçekleştiğini anlasa ric'atın sahih olup olmadığı konusunda iki görüş bulunmakta olup Nevevi'nin hocası Kemal Sellar'ın Muhtasaru'l-Bahr adlı eserinde daha doğru olarak belirttiğine göre ric'at sahih olur.

 

19. Yetişkin ve aklı başında olup -mesela iddet görmekten ümidini kesmiş olduğu için- ay hesabıyla iddet bekleyen kadın iddetinin sona erdiğini iddia ettiği halde kocası bunu inkar etse yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü bu, netice itibarıyla boşama vakti konusunda bir görüş ayrılığıdır. Boşamanın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda kocanın sözü esas alındığı gibi vakti kounsunda da onun sözü esas alınır; çünkü genel kurala göre bir konuda kimin sözü kabul ediliyorsa o şeyin niteliği konusunda da onun sözü kabul edilir.

 

Durum bunun tersi olsa yani koca iddetin bittiğini iddia ettiği halde kadın inkar etse, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiğine göre yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir; çünkü kadın kendisi açısından daha ağır bir şeyi iddia etmektedir. Rafi! ve Nevevi gerekçeyi bu şekilde belirtmiştir. İsnevi şöyle demiştir: "Bu yalnızca iddeti uzatma bakımından böyledir. Fazla olan süre içinde nafaka alma konusunda ise kocanın sözü kabul edilir, kadın bunu hak edemez. Nitekim eş-Şamil ve el-Kafı yazarları böyle söylemiştir." EI-Bahr'da bu görüş İmla'dan İmam ŞafiI'nin görüşü olarak aktarılmıştır.

 

Küçük kız ve akıl hastası kadın ile ilgili olarak bir görüş ayrılığı söz konusu olmaz; çünkü onların sözlerinin bir hükmü yoktur.

 

20. Kadın iddetinin ay hesabıyla bittiğini iddia etmeyip iddetinin sağ veya ölü, tam veya -et parçası şeklinde bile olsa- eksik bir çocuk doğurmak suretiyle sona erdiğini söyle se ve belirttiği süre doğum yapmasının mümkün olduğu bir süre olsa bakılır: Kadın hayızdan kesilmemiş olup hayız gören bir kadın ise daha doğru görüşe göre yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Bu, yalnızca iddetin bittiği konusunda söz konusu doğumun gerçekleştiğine dairdir. Çünkü kadınlara kendi rahimlerine ilişkin verecekleri haberlerde güvenilir. Ayrıca doğuma dair delil getirmek zor veya imkansız olabilir.

 

Diğer görüşe göre ise kadının iddiası kabul edilmez, delil getirmesi istenir; çünkü iddiada bulunan odur. Yaygın görülen durum ebelerin doğumlara şahitlik etmesidir.

 

21. Nesep ve efendisinden çocuk doğurduğunu iddia eden cariyenin durumuna gelince -Rafii ve başkalarının belirttiğine göre- bu konuda bir delilolmadığı sürece doğum sabit olmaz.

 

Rafii arada şu farkın olduğunu söylemiştir: Kadınlar nesep konusunda sözleri esas alınacak kimseler değildir. Ayrıca cariye efendisinden çocuk doğurduğunu iddia etmekle kendisindeki kölelik özelliğinin kesin olarak ortadan kalktığını iddia etmiş olmaktadır.

 

22. çocuğun bütününün doğmuş olması gerekir. çocuğun bir kısmı çıkmışken koca karısını yeniden nikahına alsa ric'at sahih olur.

 

23. Kadın doğum yaptıktan sonra kocası onu nikahına alsa sonra kadın altı ay geçmeden bir çocuk daha doğursa ric'at sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz.

 

24. Nevevi "mümkün olan süre" demek suretiyle -ileride geleceği üzere- mümkün olmayan süreyi dışarıda bırakmıştır.

 

Yine "hayız gören kadınlardan" demek suretiyle hayız görmekten ümidini kesmiş [menopoz olmuş] kadını ve küçük kızı dışarıda bırakmıştır. Nitekim Nevevi bunu açık olarak da ifade etmiştir. Bunlar doğum yaptıklarını iddia etseler iddiaları kabul edilmez. Yine bu ifade el-Muharrer'de açık olarak geçtiği halde Nevevi el-Minhac'a almamıştır. Çünkü bu durumda olan kadınla ihtilaf söz konusu olmaz. Rafii gerekçeyi bu şekilde söylemiştir. [Hastalık sebebiyle] hayız görmeyen kadın da bu ifade ile kapsam dışı kalmıştır; çünkü hayız görmeyen kadın hamile de kalmaz. Rafii bu bölümde böyle söylemiştir. Ancak iddetler bölümünde onun hamile kalmasının mümkün olduğunu gösteren ifadeler kullanmıştır ki itimad edilmesi gereken de odur. Öyleyse onun bu bölümdeki sözü yaygın olarak görülen duruma hamledilir.

 

Nevevi, doğum iddiası için mümkün olan vakti şu şekilde açıklamıştır:

 

25. Kadın tam bir çocuk dünyaya getirdiğini iddia etse tam bir çocuğun doğabileceği en kısa zaman dilimi karı-kocanın nikahtan      sonra bir araya gelmesinden sonra altı ay ve iki lahza geçmesidir. Nitekim Hz. Ali'nin şu iki ayeti birlikte değerlendirdiğinde çıkardığı en kısa süreli hamilelik müddeti altı aydır:

 

> çocuğun ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. [Ahkaf,15]

> çocuğun sütten kesilmesi iki yıldır. [Lokman, 14]

 

"İki lahza" ifadesi; biri ilişki diğeri de doğum için geçen iki zaman süresidir.

 

26. Kadın, azalan belirli bir çocuk düşürdüğünü iddia etse bunun olabileceği en düşük süre kan-kocanın akitten sonra bir araya gelmelerinden itibaren yüz yirmi gün ve iki lahzadır.

 

27. İddet bekleyen kadın doğum yaptığını iddia etmemekle birlikte kendisinden azalan belirmemiş et parçası düştüğünü ve ebelerin de bunun insan olduğuna dair şahitlik ettiğine dair iddiada bulunsa bunun en düşük süresi, eşlerin bir araya gelmelerinden itibaren seksen gün ve iki kısa süreli andır.

 

Bu iki kısmın delili, Buhari ve Müslim'de yer alan şu hadistir:

 

> Sizden birinin bedeni ana karnında kırk günde nutfe olarak bir araya getirilir. Daha sonra bir kan pıhtısı, sonra şöyle bir parça et olur. Sonra melek gönderilir ve melek ona ruh üfler. Sonra meleğe dört şeyi yazması emredilir: Rızkı, eceli, bedbaht mı bahtiyar mı olacağı. (Buhari, Bed'ü'l-halk, 3208; Müslim, Kader, 6665)

 

Bu hadis, sadece Müslim'de yer alan şu hadisle çelişir gibi görünmektedir:

 

> Nutfenin üzerinden kırk iki gece geçince Allah ona bir melek gönderir ve melek onun suretini [şeklini] belirler. (Müslim, Kader, 6668)

 

Bu çelişkiyi gidermek üzere birkaç açıklama yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

 

> İlk hadis daha doğrudur.

> Bu, haber vermede gözetilen bir sıralama biçimidir. Haber verilirken önce ortada veya sonda gerçekleşen şeyin söylenmesi daha uygundur. Dolayısıyla haber verilirken [kronolojik] sıralamaya uymak şart değildir. Sanki Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: "size şunu sonra şunu sonra da şunu haber veriyorum" .

 

>  İkinci hadiste geçen suret verme, yaratılışı tam olmayan cenin hakkındadır, ilki ise yaratılışı tam olan hakkındadır.

 

> İkinci hadis ilk hadiste belirtilen mutad süreden sonra tasvire yorulur. Bu yorumu "ardından suretini belirler" ifadesindeki "ardından" ifadesi engellemez; çünkü bunun anlamı "ardından bu kadar süre geçer ve melek suretini belirler" şeklindedir. Nitekim aynı tarz kullanım şu ayette de vardır: "Ardından Allah onu kapkara çerçöpe döndürür". [A'la, 5]

 

Kadın yukarıdaki kısımlardan hangisine ilişkin doğum iddiasında bulunduğunda geçen süre belirtilenlerden daha az ise sözü kabul edilmez, kocanın onu nikahına geri alma hakkı vardır.

 

Not:  Cennette çocuk yoktur. Tirmizi'de rivayet edilen "mümin cennette çocuğu olmasını arzuladığında onun istediği şekilde çocuk bir anda doğurulur." ifadesi şu şekilde yorumlanır: "Kişi çocuğu olmasını isteseydi cennette böyle olurdu ancak cennetlik kişi çocuğunun olmasını istemez."

 

28. İddet bekleyen kadın [beklemesi gereken üç] temizlik sürelerinin dolduğunu iddia ettiğinde bakılır:

 

>  Kadın hür ise ve temizlik döneminde boşanmışsa, kendisinin düzenli adeti varsa, temizliklerin bitebileceği en erken süre otuz iki gün ve iki lahzadır. Bu şöyle olur: Koca karısını temizlikten kısa bir lahza kaldığı anda başar. Bu bir kur' [temizlik] sayılır, sonra kadın bir gün ve bir gece adet görür, sonra on beş gün temiz kalır. Bu ikinci temizliktir. Sonra bir gün ve bir gece adet görür sonra on beş gün temiz kalır bu üçüncü temizliktir. Sonra hayız görmeye başlar. Bu hayız iddetten değildir; çünkü iddetin bittiği kesin olarak anlaşılmıştır. Bu durumdaki kadın tekrar nikaha almaya veya boşayan kimsenin nikahının sonuçlarından olan mirasçılık gibi şeylere elverişli değildir. Nevevi'nin sözünden bunun aksi anlaşılsa bile böyledir.

 

Kadın ilk olarak hayız görüyorsa iddeti en erken kırk sekiz gün ve üçüncü hayızdan hesap edilen bir lahzanın geçmesiyle biter. Bu kadının boşandığı temizlik dönemi iddette hesaba katılmaz; çünkü bu temizlik iki kanama arasını doldurmamaktadır. Burada diğer lahza dikkate alınmamaktadır; çünkü kadının bu temizliğin son kısmında boşanmış olması muhtemeldir.

 

>  Hür kadın hayız içinde boşanmışsa, bu kadın ister düzenli adet görüyor olsun isterse ilk defa adet görüyor olsun onun iddetinin bitebileceği en erken süre kırk yedi gün ve bir lahzadır. Bu şöyle olur: Koca bu kadını boşamayı hayızının son anına bağlar. Sonra kadın on beş gün temiz kalır. Sonra bir gün ve bir gece hayız olur, sonra on beş gün temiz kalır, sonra bir gün ve bir gece hayız görür. Sonra on beş gün temiz kalır, sonra hayza başlar.

Hayza başladığı an, temizlik döneminde boşanmış olan kadın hakkında söylediğimiz andır. Burada ilk anı [lahzayı] var kabul etmeye gerek yoktur; çünkü diğer kadındaki lahza iddete dahil kabul ediliyordu.

 

> Boşanan kadın bir cariye veya kısmen hür ise bakılır: Temizlik döneminde boşanmışsa ve düzenli bir adeti varsa, onun temizlik süreleri dikkate alınarak iddetini bitirebileceği en düşük süre on altı gün ve iki kısa süreli andır. Bu da kadının temizliğinden kısa süreli bir an kaldığı esnada boşanmasıyla olur. Bu temizlik bir tane sayılır, kadın daha sonra bir gün ve bir gece hayız görür sonra on beş gün temiz olur, sonra hayız kanaması başladığı anda temizliğinin tamamlandığı anlaşılmış olur. Kadın ilk defa adet görüyorsa onun iddeti en erken otuz iki gün ve kısa bir an geçince biter; çünkü tercih edilen görüşe göre burada iki temizlik arasına bir kanama girmesi şarttır.

 

> Bir cariye veya kısmı hür kadın hayız döneminde boşanırsa ve kendisinin düzenli adeti var veya ilk defa adet görüyorsa onun iddeti en erken otuz bir gün ve kısa bir zaman geçince biter. Çünkü koca onu boşamayı hayızının son anına bağlar, daha sonra kadın on beş gün temiz olur, sonra bir gün ve bir gece hayız olur, sonra on beş gün temiz olur, sonra hayzı başlar.

 

29. Loğusa iken yapılan boşama da hayız iken yapılan boşama gibidir.

 

Not:  Bunların tümü boşamanın hayız döneminde mi temizlik döneminde mi olduğunu hatırlayan kadın açısından geçerlidir. Şayet kadın bunu hatırlamazsa Maverdi'nin belirttiğine göre en az olan esas alınır ki bu da kadının temizlik döneminde boşanmasıdır.

Onun hocası Saymerı ise "en çok esas alınır; çünkü kadının iddeti ancak kesin bilgiye dayanarak bitmiş kabul edilir." Ezrai ve Zerkeşi'nin belirttiğine göre ihtiyata uygun olan ve doğru olan budur.

 

30. Kadın hür olsun olmasın, iddetinin bitebileceği en erken sürede iddetinin bittiğini iddia ederse; şayet kendisinin adetine aykırı bir iddiada bulunmamış sa sözü kabul edilir. Yani kadının iddiası, kendisinin temizlik ve hayız konusunda düzenli bir adeti yoksa veya varsa yahut da hiç adeti yoksa bu durumuna aykırı olmalalıdır.

 

[Kadının sözünün kabul edileceğinin delili] şu ayettir:

 

> Allah'ın onların rahimlerinde yarattığı şeyi gizlemeleri onlara helal olmaz. [Bakara, 228]

 

Ayrıca bu durum ancak kadının yapacağı açıklama ile bilinebileceğinden mümkün olan sürede adetinin bittiğini söylediğinde sözü kabul edilir.

 

Kocası onun sözünü yalanlarsa kendisine yemin ettirilir. Yeminden kaçınırsa koca yemin eder ve bu durumda onun karısını nikahına geri alma hakkı sabit olur.

 

31. Kadın adetine aykırı bir iddiada bulunarak iddetinin bittiğini söylese, örneğin kadının adeti bundan daha fazla olduğu halde kadın daha kısa sürede iddetinin bittiğini söylese, şayet bu söylediği vakit, [iddetin bitmesi] mümkün olan bir vakit ise daha doğru görüşe göre kadının sözü kabul edilir; çünkü adet değişebilir. Koca kadının sözünü yalanlarsa kadın yemin eder. Bu konuda yukarıdaki uygulama geçerlidir.

 

Diğer görüşe göre ise töhmet söz konusu olduğundan kadının sözü kabul edilmez.

 

Ruyani "zamanımızda bu görüş tercih edilir" demiştir.

 

32. Adet zamanı geçtiği halde kadın iddetinin bundan daha fazla sürdüğünü iddia etse; Rafii ve Nevevi'nin iddetler bölümünde Cüveyni' den aktardığına göre alimlerimizin ifadelerinden tek görüş olarak kadının sözünün tasdik edileceği anlaşılmaktadır. Kadının iddet süresince koca evinde oturma hakkı vardır. Rafii ve Nevevi daha sonra bu konuda diğer ihtimalin de söz konusu olabileceğini söylemişlerdir. Çünkü kadının sözünü tasdik ettiğimizde kadın iddiasına hayız olmaktan ümit kesilecek yaşa kadar devam edebilir. Bu ise kocayı zorluğa maruz bırakmak anlamına gelir.

 

33. Koca, ric'i olarak boşadığı karısıyla şüphe yoluyla veya başka şekilde ilişkide bulunsa ve kadın da ya adet ya da ay hesabıyla ilişkinin bittiği andan itibaren iddetini saymaya başlasa koca bu kadını boşama iddetinin kalan kısmında kendi nikahına alabilir. Buna göre ilişki iki temizlik dönemi geçtikten sonra gerçekleşmişse kocanın kadını nikahına geri alma hakkı yalnızca bir temizlik döneminde olabilir. İlişki ilk temizlikte gerçekleşmişse kocanın kalan iki temizlikte karısını geri alma hakkı vardır. Çünkü ric'at boşama iddetine özgü olduğundan koca, ilişki sebebiyle bundan daha fazla beklenilmesi gereken kısımda karısını geriye alamaz.

 

Nevevi "ve iddete yeniden başlasa" dese, benim yaptığım açıkla-

madaki bilgileri de kapsayan daha genel bir ifade olurdu.

 

Not:  Koca [ric'! talakla boşadığı] karısıyla [iddet içinde] ilişkide bulunarak onu hamile bıraksa kadın doğum yapmadığı sürece onu nikahına geri alabilir; çünkü her iki tarafın ilişkide bulunmasından kaynaklanan iddet, tıpkı beklenecek temizlik sürelerinin geri kalan kısmı gibi olur. Ancak bu, parçalara bölündüğü halde hamilelik iddeti parçalara bölünemez.

Kadın doğum yaparsa artık iddet sona ermiş olacağından bundan sonra koca onu nikahına geri alamaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

RİC'İ TALAKLA BOŞANAN KADINA İLİŞKİN HÜKÜMLER