ÖLDÜRME VE YARALAMA |
KlSASTA HAK SAHİBİ OLAN
VE UYGULATACAK OLAN KİŞİ
1. Doğru görüşe göre
kısas hakkı, her mirasçı için sabittir.
2. Uzakta olanın gelmesi,
çocuk olanın [buluğa ererek] ve akıl hastasının [hastalığının sona ermesi
suretiyle] kamil hale gelmesi beklenir. [Bu esnada] katil hapsedilir, kefil
karşılığı salınmaz.
3. Mirasçılar, kısası
kimin uygulayacağı konusunda aralarında anlaşsın, aksi taktirde kur'a
çeksinler.
4. Kur'a çekimine
[kısası uygulamaktan] aciz olan kimse de dahil olur. [Kur'a ona çıkarsa, kısası
uygulaması için] başkasını vekil tayin eder. [Zayıf] bir görüşe göre bu kişi
kur'a çekimine girmez.
5. Mirasçılardan biri
acele hareket ederek katili öldürürse [İmam Şafii'nin] daha güçlü görüşüne göre
kısas uygulanmaz. Geriye kalan mirasçılar, kısas yoluyla öldürülen şahsın
geriye bıraktığı mal içinden, diyetten kendine düşen payı alır. Bir görüşe göre
ise acele ederek öldüren kişinin malından alır.
6. Hak sahiplerinden
biri katili affettikten sonra başka bir mirasçı elini çabuk tutarak katili
öldürürse ona kısas uygulanması gerekir. Diğer bir görüşe göre ise öldüren
şahıs, diğer mirasçının affettiğini veya bir hakim tarafından kısasın
uygulanmayacağına dair hüküm verildiğini bilmiyorsa kısas uygulanmaz.
7. Kısas ancak devlet
başkanının izniyle uygulanır. Hak sahibi [bunu beklemeksizin] kendi başına
kısas uygularsa tazir ile cezalandırılır.
8. Devlet başkanı,
kısası uygulamaya ehil olan kişiye, kısas yoluyla öldürmek için izin verir,
daha doğru görüşe göre organlardaki kısasta izin vermez.
9. Boyun vurma konusunda
devlet başkanı maktülün velisine izin verse, o da kısası uygularken kasten şahsın
başka bir yerine vursa hakim onu azletmez, kendisine tazir cezası uygular. Bu
kişi "yanlışlıkla yaptım" dese, şayet yanlışlıkla yapmış olması
mümkün ise hakim onu azleder, kendisine tazir cezası vermez.
10. Cellada ödenecek
ücret, doğru görüşe göre suçlu tarafından karşılanır.
11. Kısas cezası derhal
uygulanır. Harem bölgesinde, sıcakta veya soğukta, suçlunun hasta olduğu
durumda da uygulanır.
12. Cana veya organlara
uygulanacak kısasta [şayet suçlu, hamile bir kadın ise] hamile kadın doğum yapıp
da çocuğunu ilk sütüyle emzirinceye ve çocuk başka birisinden emip annesinden
müstağni oluncaya kadar veya iki yıl geçip de sütten kesilinceye kadar
hapsedilir.
13. Doğru görüşe göre
kadının hamile olduğu konusunda ortada bir emare olmasa bile onun sözü kabul
edilir.
14. Bir kimse deli
ci-kesici bir aletle veya boğarak yahut aç bırakarak bir şahsı öldürse
kendisine kısas bu yolla uygulanır.
15. Sihir [büyü] yaparak
öldürmüşse kılıçla kısas uygulanır.
16. İçki içirerek veya
livata yapılarak öldürüldüğünde de daha doğru görüşe göre kılıçla kısas
uygulanır.
17. Suçluya, tıpkı
kendisinin mağduru öldürdüğü gibi aç bırakma cezası uygulandığı halde ölmezse
[ölünceye kadar] ceza arttırılır. [İmam Şafii'ye ait] bir görüşe göre kılıçla
kısa s uygulanır.
18. Veli öldürme
işlemini kılıçla yapmak isterse [suçlu razı olsun ya da olmasın] bunu yapabilir.
19. Kişi bir şahsın
elini kesse, bu yara sirayet ederek kişinin ölümüne sebep olsa, maktulün velisi
suçlunun doğrudan boynunu vurabileceği gibi elini kesip boynunu vurabilir.
Dilerse yaranın sirayet etmesini bekler.
20. Şayet kişi vücut
boşluğuna açılan bir yara veya kol kemiğinin kınlması sonucunda ölmüşse veli
suçluyu yalnızca boynunu vurarak öldürebilir. [İmam Şafii'ye ait] diğer bir
görüşe göre suçlunun yaptığı fiili yaparak öldürebilir. Şayet suçlu ölmezse
daha güçlü görüşe göre yaralar arttmımaz.
21. Bir organı kopanlmış
kişi suçluya kısas cezasını uyguladıktan sonra ölse onun velisi suçlunun
boynunu vurabileceği gibi yanm diyet karşılığında af da edebilir.
22. Bir kimsenin iki eli
kopanlsa bu kişi kısası uyguladıktan sonra ölse velisi katilin boynunu
vurdurabilir. Şayet affederse herhangi bir şeyalamaz.
23. Suçlu, organın kesilmesi
konusunda kısas uygulanırken ölürse kanı hederdir [kısas veya diyet gerekmez].
Hem mağdur hem de kısas uygulanan suçlu yaranın sirayet etmesi sonucunda aynı
anda ölürse veya mağdur daha önce ölürse kısas yapılmış sayılır. Mağdur daha
sonra ölürse daha doğru görüşe göre velisi yanm diyet alır.
24. Sağ ele kısas
uygulama hakkına sahip olan kişi suçluya "sağ elini çıkar!" dediği
halde suçlu sol elini çıkarsa ve bununla sol elinin kesilmesini serbest kılmaya
niyet etse bu elin kesilmesi sebebiyle herhangi bir şey gerekmez. Şayet
"ben bunu sağ elime karşılık olarak verdim ve kısas için bunun yeterli
olduğunu zannediyordum" dese, mağdur ise onu yalanlasa, daha doğru görüşe
göre sol eli kesen kişiye kısas uygulanmaz, onun diyet ödemesi gerekir. Sağ ele
kısas uygulama hakkı ise devam eder. Yine suçlu "korkuya kapılıp sol elimi
sağ elim zannederek çıkardım dese ve kesen kişi de "ben onun sağ elin
olduğunu zannettim" dese hüküm yine böyledir.
13. [Bir kimse
öldürüldüğünde kısas uygulatma hakkı kimin olur? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan -ve İmam
Şafii tarafından açıkça ifade edilen- görüşe göre öldürme suçunda kısas hakkı,
maktulden intikal etme şeklinde değil de doğrudan mirasçı için sabit olur. Bu
mirasçı ashab-ı feraiz ve asabeden olan özel mirasçılardır.
Nevevi'nin sözünden ilk
anda anlaşıldığının aksine mirasçılardan her bir fert tek tek hak sahibi
olmayıp mirasçıların bütünü hak sahibidir. Aksi taktirde her bir mirasçı tek
başına kısası uygulatma hakkına sahip olurdu ki bu kastedilmemiştir.
Kısas uygulatma hakkı
mirasçılara, mirastaki payları nispetinde dağıtılır. Çünkü bu tıpkı mal gibi
mirasçı olunan bir haktır. Buna göre öldürülen şahsın geride karısı ve bir oğlu
olsa, kadın kısas konusunda sekizde bir, oğul ise kalan kısım üzerinde hak
sahibi olur.
İkinci görüş
Kısas hakkı yalnızca
erkek olan asabe için sabittir; çünkü kısas, [yakının öldürülmüş olmasından
kaynaklanan] utanç durumunu ortadan kaldırmak için olduğundan tıpkı nikah
velayetindeki gibi yalnızca erkek asabeye özgü olur.
Üçüncü görüş
Ölümle birlikte sebebi
mirasçılık ortadan kalktığı için bu hak yalnızca neseben mirasçı olanlara ait
olur; çünkü sebeben mirasçı olanın [kısas uygulatarak gönlündeki üzüntünün]
şifa bulmasına ihtiyaç yoktur.
14. Vücut bütünlüğüne
yönelik saldırılarda kısas uygulamasına gelince; hak sahibi olan şahıs ölürse
kısas hakkının bütün mirasçılar için sabit olacağı konusunda ittifak vardır.
Bulkın! şöyle demiştir: "Öldürme konusundaki görüş ayrılığının burada da
geçerli olması mümkün olmakla birlikte alimler bunu zikretmemişlerdir."
Not:
1. Daha önce geçtiği
üzere yaralı şahıs irtidat ettikten sonra yaranın sirayet etmesi soncu ölse,
canı hederdir [diyet ve kısas gerektirmez]. Onun yaralanmasına ilişkin kısası
ise Müslüman olan yakını kendisine mirasçı olmadığı halde elde eder.
2. "Özel
mirasçı" ifadesi genel mirasçıyı dışarıda bırakmaktadır. Bu konuda genel
mirasçının kısas uygulatıp uygulatamayacağına ilişkin İmam Şafii'ye ait iki
görüş vardır. Daha güçlü görüşe göre kısas uygulatabiiir. Bu görüş esas
alındığında, ehliyeti haiz olmayan mirasçı ile birlikte devlet başkanı kısas
uygulatabiiir. Şayet maslahata uygun görürse malı tazminat karşılığında kısası
affedebilir.
3. Kısas dışındaki meselelerde
zevil erhamı mirasçı olarak kabul edersek ona kıyasla burada da zevil erhamın
kısas uygulatma hakkı söz konusu olur.
4. Kısas hakkının
mirasçılar lehine sabit olması, yol kesicilik (eşkiyalık) suçu dışındaki
durumlardadır. Eşkiyalık suçunda ise ileride kendi bölümünde gelecek şartlara
bağlı olarak kısas cezasını uygulamak kesindir. Orada kısas, mirasçılara değil
devle başkanına bağlıdır.
15. Eşkıyalık suçu
dışında adam öldüren bir kimsede öldürülenin mirasçıları arasında uzakta olan
kimsenin gelmesi veya izin vermesi, çocukların aklı başında bir şekilde buluğa
ererek kamil hale gelmesi, akıl hastası olanların iyileşerek kemale ermesi
beklenir; çünkü kısas, [yakını öldürülen kimsenin, katili öldürterek kalbindeki
hüznün] şifa bulması içindir. Bu ise, hak sahibi olanın seçimine bırakılmasını
gerektirir. Dolayısıyla veli, hakim veya diğer mirasçıların kısası
uygulamasıyla bu şifa bulma sağlanmış olmaz.
16. Büyük bir kimse
lehine hakim kısası uygulatmak için hüküm verse mezhep içindki iki görüşten
daha doğru olanına göre bu hüküm bozulmaz. Bu iki görüşü, Ruyani'nin babası
dedesinden nakletmiştir.
17. Ravdatü't-talibin
'nin "buluntu çocuk" bölümünde belirtilen iki görüşten daha doğru
olanına göre çocuk ve akıl hastası fakir olup nafakaya muhtaç iseler, akıl
hastasının vası olmayan veli si diyet karşılığında suçluyu affedebilir, ama
çocuğun veli si affedemez.
Çünkü akıl hastasından
farklı olarak çocuk için beklenilecek bir sınır [buluğ yaşı] vardır.
[Zayıf] bir görüşe göre
çocuğun velisinin bunu yapması da caizdir. et- Tenbih adlı eserde bu esas
alınmış, Nevevi de Tashihu't-Tenbih adlı eserinde bunu onaylamıştır. Ben
Tenbih'in şerhinde bu görüşün zayıf olduğuna dikkat çekmiştim.
18. Eşkiyalık suçunda
ise -ZerkeşI'nin de belirttiği üzere- yukarıda belirtilen durumlar beklenmez;
çünkü bu suçta affetmek geçerli olmaz.
19. Mirasçıdaki engel
durumu ortadan kalkıncaya kadar, hak sahibinin hakkını korumak adına katil veya
kişinin organını kesen saldırgan hapsedilir. Maverdi ve Ruyanı bunu tek görüş olarak
belirtmiştir. Bunun gerekçesi şudur: Saldırgan ın öldürülmesi hak olmuştur.
Öldürme kişinin hem
canını hem de bedeninden elde edilecek menfaatleri yok etmektir. Bir engel
sebebiyle şimdilik canını yok etmek mümkün olmayınca onu hapsetmek suretiyle menfaatlerini
itlaf etmiş oluyoruz.
20. Ruyani ve
başkalarının belirttiği üzere hakim nezdinde şahsın adam öldürdüğü sabit
olduktan sonra onu hapsetmek için velinin veya gaip olan şahsın iznini almasına
gerek yoktur.
21. Hapsedilen kişi bir
kefil aracılığıyla salınamaz; çünkü kaçabilir. Bu durumda hak zayi edilmiş
olur.
Not: Hapis cezası,
eşkıyalık suçu dışındaki öldürmelerdedir. Eşkiyalık suçunda adam öldüren kişiye
kısas cezası -ilgili şartlar doğrultusunda- kesin olarak uygulanacağından bu
ceza ertelenemez.
22. Kısas cezasını
uygulatma haliliına sahip olan, mükellef ve hazır bulunan hak sahipleri kendi
içlerinden veya dışarıdan kısası kimin uygulayacağı konusunda kendi aralarında
anlaşsınlar. Bütün hak sahipleri aynı anda kısas cezasını uygulayamaz; çünkü
bu, suçluya fazladan işkence çektirmektir. Bu gerekçeden anlaşılacağı üzere
kısas cezası mesela suda boğma, ateşte yakma şeklinde uygulanacağında hak
sahipleri hep birlikte bunu yapabilir.
Bulkinl'nin de açıkça
belirttiği üzere bu doğrudur.
Not: Hak sahiplerinin kısası uygulaması konusunda
anlaştığı kişinin, şayet öldürülen kişi Müslüman ise Müslüman olması gerekir.
Yine organ üzerinde kısas uygulanacaksa bu kişinin hak sahiplerinden biri
olmaması gerekir. Şayet [kendisine kısas uygulanacak] suçlu şahıs, hak
sahibinin kısası uygulamasına izin vermemişse o zaman yabancı bir şahsı vekil
kılmalan gerekir.
23. Kısasta hak sahibi
olanlar bunu kimin uygulayacağı konusunda anlaşamaz da her biri veya bir kısmı
kendi başına uygulamak isterse o zaman aralarında kur'a çekilmesi -Ruyani'nin
belirttiği üzere- zorunludur; çünkü hiçbirinin ayrıcalığı yoktur. Kur'a
sonucunda kim çıkarsa bundan sonra diğerlerinin izniyle kıssa cezasını o
uygular. Evlendirme konusundaki benzer meselede ise hüküm bundan farklıdır.
Zira orada kur'a'da velilerden kimin adı çıkarsa artık diğerlerinin iznini
almaksızın kızı evlendirebilir. Çünkü kısasta "şüpheli durumlarda
uygulanmama ve düşürülme" özelliği bulunmaktadır. Mirasçıların tümü veya
bir kısmı kısası ıskat edebileceği gibi erteleyebilir de. Nikahta ise kız
evlenmek istediğinde bunu geciktirmek caiz olmaz.
Not: Kur'a çekmenin zorunlu olduğu durum, kısas
cezası deli ci bir alet veya künt bir aletle uygulanıp suçluya fazladan işkence
yapma olasılığının bulunduğu duruma özgüdür. Şayet kısas cezası suda boğma,
ateşte yakma, yüksekçe bir kayadan fırlatma vb. şekilde uygulanacaksa -daha
önce geçtiği üzere- mirasçılar bunu hep birlikte yapabilir, kur'a çekmeye gerek
yoktur.
24. Kur'a çekmenin
gerekli oldUğu durumda, yaşlı şahıs ve kadın gibi kısas cezasını bizzat
uygulamaktan aciz olan kimseler de kur'a'ya dahil olur; çünkü o da bu cezayı
uygulayabilecek kimseler kadar hak sahibidir. Şayet kur' a kendisine çıkarsa
başkasını vekil tayin eder. Ravdatü't-talibin'de çoğunluk tarafından daha doğru
kabul edilen bir başka görüşe göre ise bu gibi kimseler kur'a'ya dahil olmaz.
Bu, eş-Şerhu's-sağir'de sahih kabul edilmiştir. İmam Şafii'nin el-Ümm'deki açık
ifadesi de bu şekildedir.
Bulkim şöyle demiştir:
"Fetva konusunda itimad edilmesi gereken görüş budur."
Ruyani, el-Bahr adlı
eserde şöyle demiştir: "İlk görüşün tercih edilmesi bir yanlışlıktır;
çünkü bu kur'a kısası uygulayacak kişi için çekildiğinden yalnızca buna ehil
olanlar girer."
Buna göre, kur'a, kısas
uygulayabilecek durumda olan bir kimseye çıktıktan sonra o kişi henüz
uygulamadan aciz duruma düşse, kalan kişiler için yeniden kur' a çekilir.
Not: Alimlerin kadın konusundaki ifadelerinin
zahirinden bu hükmün kısas uygulayamayacak durumdaki kadın hakkında olduğu
anlaşılmaktadır. Şayet kadın güçlü olur ise kısası uygulaması caiz olur. Kadı
Hüseyin bunu açık olarak ifade etmiştir.
25. Kısas konusunda hak
sahibi olanlardan biri hızlı davranarak [diğer hak sahiplerinin olası]
aflarından önce suçluyu öldürse [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
öldüren kişiye kısas uygulanmaz; çünkü kendisinin onu öldürme konusunda hakkı
vardır, bu hakkı kendisine ceza uygulanmasını ortadan kaldırır. Bu şuna benzer:
Bir cariyeye ortak olarak sahip olan iki kişiden biri cariye ile ilişkide
bulunsa, o kişiye [zina] had[di] uygulanması gerekmez.
[Bu görüş esas
alındığında diğer hak sahiplerinin diyetteki payları ne olur? Bu konuda üç
görüş bulunmaktadır:]
a) Bu durumda diğer hak
sahipleri, kendi istekleri dışında kısas haklarını kaybettiklerinden suçlunun
geriye bıraktığı malvarlığından kendi hisselerine düşen diyeti alırlar; çünkü
acele davranarak kısası uygulayan kişi, kendi hakkının dışındaki konuda yabancı
şahıs gibidir.
Şayet suçluyu yabancı
bir şahıs öldürmüş olsaydı, önceki maktulün mirasçıları yabancı şahıstan değil
suçlunun terikesinden diyeti alırlardı. Burada da böyledir.
Suçlunun mirasçısı,
acele etmek suretiyle kısası uygulayan kişiden, diyet içinden onun payına düşen
kısım dışındaki bölümü alma hakkına sahiptir.
b) Diğer mirasçılar,
diyetten kendilerine düşen payı, acele davranıp kısas uygulayan kişiden
alırlar; çünkü o şahıs hem kendisi hem de başkasının hakkı olan bir şeyi itlaf
ettiğinden diğerlerinin hakkını tazmin etmesi gerekir.
c) Tahric yoluyla
çıkarılan bir başka görüşe göre hak sahipleri, diyetten kendi paylarını ister
suçlunun terikesinden isterse kısası uygulayan şahıstan alma konusunda seçim
hakkına sahiptirler.
İkinci görüş
Acele davranarak suçluyu
öldüren kişiye kısas uygulanması gerekir; çünkü o, kendi hakkından fazlasını
tahsil etmiştir. Bu, bir organa kısas uygulama hakkı olduğu halde suçluyu
öldüren kişinin durumuna benzer.
Bu görüş esas alındığında
bu şahsa kısas uygulandığında onun mirasçıları, tıpkı diğer hak sahipleri gibi
suçlunun terikesinden diyetteki paylarını alma hakkına sahip olurlar.
Not: Görüş ayrılığının olduğu durum, suçluyu
öldüren şahsın bunun haram olduğunu bildiği, herhangi bir hakim tarafından onun
lehine kısas yapabileceği veya yapamayacağına dair hükmün verilmediği durumdur.
Şayet kişi bu durumda suçluyu öldürmenin haram olduğunu bilmiyorsa veya bir
hakim buna hükmetmişse o zaman kesinlikle kısas uygulanmaz. Şayet hakim kısasın
uygulanmasını yasakladığı halde o öldürmüşse o zaman kendisine kesinlikle kısas
uygulanır.
Acele davranarak suçluyu
öldüren şahıs bunun haramlığını bilmeyerek yapmışsa diyeti sonuç olarak kim
yüklenir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır.
Sonrakilerden birinin de
belirttiği gibi daha güçlü görüşe göre onun akılesi yüklenir.
26. Kısasta hak sahibi
olan başkaları kısası affettiği halde, hak sahiplerinden biri acele ederek
suçluyu öldürürse [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
başkasının affettiğini bilsin ya da bilmesin şüphe ortadan kalktığı için
kendisine kısas uygulanması gerekir; çünkü onun kısastaki hakkı, başkasının
affetmesiyle ortadan kalkmıştır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Kısası uygulama konusunda vekil tayin edilen kişi, kendisinin
müvekkil tarafından azledildiğini bilmeden kısası uygulasa, kendisine kısas
uygulanmaz. Burada da böyle olmalıydı.
Buna şu şekilde cevap
verilir: Vekilin izin söz konusu olmaksızın kısas uygulamaya teşebbüs etmesi
caizdir. Ancak kur'a kendisine çıkan mirasçı bu işlemden sonra diğerlerinden
izin almadan kısas uygulamaya teşebbüs edemez.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bu şahıs, diğer hak sahiplerinin affetliğini bilmiyorsa ve hakim, bu şahsın
kısası uygulayamayacağına dair bir hüküm vermemişse kısas uygulanmaz.
Nevevi'nin ifadesinin
zahirinden şu anlaşılmaktadır: "Bu ikinci görüş, kişinin affı bilmediği ve
aynı zamanda hakimin de hükmünün olmadığı duruma özgüdür." Bu
kastedilmemiştir.
Aksine bunlardan birisi
yeterlidir. Ancak Nevevi'nin ifadesindeki "ve" bağlacının
"veya" anlamında kullanıldığı yorumu yapılırsa o zaman sözü doğru
olur.
Bilginin ve hükmün ya da
yalnızca bilginin olmaması durumunda kısasın olmamasının gerekçesi
bilgisizliktir. Şüphe durumunda hükmün olmaması konusunda alimlerin farklı
görüşleri vardır. Zira bazı alimler mirasçılardan her birinin kısası uygulama
hakkının olduğu görüşünü savunmuşlardır.
Not: Nevevi'nin
ifadesinden görüş ayrılığının mezhep içindeki alimlere ait olduğu
anlaşılmaktadır, oysa bu iki görüş Zerkeşi'nin de düzelttiği üzere İmam
Şafrı'ye aittir.
Yine Nevevi'nin
ifadesinden, acele davranarak öldüren kişinin affı bilmemesi durumunda kısasın
gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin'de bu görüşün doğru olduğu
açık olarak belirtilmemiş olmakla birlikte zahir olan budur.
Yine Nevevi'nin
ifadesinden, acele davranan şahsın, diğer hak sahiplerinin suçluyu affettiğini
ve hakimin de kısasın düştüğüne dair hüküm verdiğini bildiği halde öldürmesi
durumunda kısasın kesin olarak uygulanacağı anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin
ve eş-Şerhu'l-kebir'de bu görüş açık olarak ifade edilmiştir.
Bu şahsa, suçluyu
öldürmüş olması sebebiyle kısas uygulandığında onun diyetten alacağı pay,
suçlunun terikesinden alınarak bunun mirasçılarına verilir.
Şayet suçlunun mirasçısı
kısası affederse her iki affın gerektirdiği "mal ödemenin gerekli
olması" ve "olmaması" hükümleri uygulanır.
27. Gerek öldürme
gerekse organlara yönelik kısas, son derece önemli bir olayalduğundan ancak
devlet başkanının izniyle uygulanabilir. Ayrıca kısasın gereklilik ve uygulama
şartları konusunda insanlar arasında görüş ayrılıkları bulunduğundan
uygulamanın gerekli olması devlet başkanının içtihadını gerektirir.
Not: Burada [metinde geçen] "imam"
kelimesiyle devlet başkanı veya onun vekli kastedilmektedir. Maverdi'nin açık
ifadesine, Rafi!'nin ise "edebü'l-kada" bölümündeki ifadesinden çıkan
sonuca göre hakim de böyledir. Zira Rafiı şöyle demiştir: "hakim, velayet
yetkisine dayanarak had cezalarını uygulama yetkisine sahip olur."
Nevevi'nin ifadesinin
zahirinden devlet başkanının kısasın uygulanışında hazır bulunmasının şart
olmadığı, yalnızca izninin yeterli olduğu anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur.
Ancak kendisinin veya vekilinin, ayrıca iki şahit ve devlet başkanının
yardımcılarının bulunması, kısas uygulanacak kişiye o günkü namazını kılmasını,
hakları ve alacaklarına dair vasiyetlerini yapmasını, tövbe etmesini emretmesi,
suçluyu kısas yapılacak yere getirirken iyi davranılması, avret yerinin
örtülmesi, gözlerinin kapatılması, boynunun uzatılması, kılıcın keskin olması
sünnettir. Ancak katil, maktulü kör kılıçla kesmişse o zaman o şekildeki
kılıçla kısas uygulanır. Kılıcın zehirli olmaması şarttır.
Şu durumlar imamın
izninin gerekli olduğu durumlardan istisna edilmiştir:
1. Rafiıve Nevevi'nin
ifadelerinden anlaşıldığına göre daha doğru görüşe göre efendi kölesine kısas
cezasını uygulayabilir.
2. İzzeddin bin
Abdüsselam'ın kendi görüşü olarak ortaya koyduğuna göre hiç kimse tarafından
görülmeyecek şekilde kendi başına bulunduğunda. Zerkeşi'nin belirtitğine göre
devlet başkanının bulunmadığı bir mekanda da hüküm böyledir. Maverdi'nin şu
sözü de bu ikisinin görüşlerine uygundur: "Bir kimsenin bir şahısta kazif
haddi veya tazir şeklinde alacağı bulunsa ancak devlet yetkililerinin uzakta
olduğu açık alanda bulunsa, kendi başına bu cezaları uygulayabilme durumu varsa
bunu yapması caizdir."
3. Hak sahibi açlıktan
ölme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında kısas yoluyla suçluyu öldürüp onu
yiyebilir. Rafii bunu ilgili yerde belirtmiştir.
28. İstisna edilen
hususların dışında kısasta hak sahibi olan kişi [devlet başkanından izin
almaksızın] kendi başına kısası uygulasa bu kısas muteber olarak kabul görür;
çünkü hakkı olan bir şeyi almıştır. Bununla birlikte devlet başkanından
bağımsız hareket ettiği için kendisine tazir cezası verilir.
Bu gerekçeden şu sonuç
çıkar: "Kısası uygulayan kişi izin alması gerektiğini bilmiyorsa kendisine
tazir uygulanmaz." Zerkeşi' nin de dediği gibi zahir olan budur; çünkü bu,
gizli kalmayan hususlardandır.
29. Öldürme olayı kör
bir kılıçla yapılmadığı halde kısası uygulayan kişi kör veya zehirli bir kılıçla
suçluyu öldürse kendisine tazir cezası uygulanır.
30. Organlara yönelik
kısası uygulayan kişi zehirli kılıçla bunu yapsa ve suçlu olan şahıs da ölse,
öldüren kişi kendi malından ölen şahsın diyetinin yarısını öder. Şayet zehir
derhal öldürecek cinsten ise o zaman kendisine kısas uygulanır.
31. Devlet başkanı -ya
da yukarıda onunla birlikte zikredilen diğer kişiler- kısasta hak sahibi olan
şahıslardan ehil olan kişiye, kısas cezasını uygulama konusunda izin istediği
takdirde bunu bizzat uygulaması için izin verir, böylece [gönlündeki kin] tam
olarak şifa bulmuş olur.
"Ehil olan"
ifadesi böyle olmayan yaşlı, felçli ve kadın gibi kimseleri dışarıda
bırakmaktadır. Bunların kendi başına kısası uygulamasında işkence yapma söz
konusu olacağı için hakim ona başkasını vekil tayin etmesini emreder.
Yine yukarıdaki ifade şu
durumu da dışarıda bırakmaktadır: Bir zımmı başka bir zımmıyi öldürdükten sonra
Müslüman olsa, zımmı olan mirasçı kısası uygulayamaz; çünkü bir katiri bir
Müslümana musallat etmiş olmamak için o, Müslümana kısası bizzat uygulama
konusunda ehil görülmez. Bu durumda devlet başkanı ona, başkasını vekil tayin
etme izni verir. Bundan şu anlaşılır: Bir Müslüman başka bir Müslümana kısas
uygulama konusunda bir zımmıyi vekil tayin edemez. Nitekim Rafii
"isyancılar" bölümünde bunu açık olarak ifade etmiştir. İzzeddin bin
Abdüsselam suçlunun düşmanını da bu şekilde değerlendirmiştir; çünkü onun
zulmetmesinden korkulur.
32. Devlet başkanı,
kısası uygulamaya ehil olan kişiye organlardaki kısası uygulaması için [izin
verebilir mi? Bu konuda mezhepte iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan ve İmam
Şafrı tarafından açık olarak ifade edilen görüşe göre izin veremez; çünkü aleti
birkaç defa sürtmek vb. yollarla zulmetmeyeceğinden ve böylece yaranın sirayet
etmeyeceğinden yahut da suçluya işkence yapmayacağından emin olunamaz.
İkinci görüş
Can konusundaki kısasta
olduğu gibi burada da izin verir; çünkü bir organı vücuttan ayırmanın bir
ölçüsü vardır.
33. Devlet başkanı, hak
sahibine kazif haddi uygulama konusunda da izin vermez; çünkü darbeler arasında
büyük farklılıklar vardır. Bu kişi [kendisine atılan iftira sebebiyle]
darbelerde aşırıya kaçma konusunda hırslıdır. Şayet izin verirse, tıpkı tazirde
olduğu gibi caiz olmaz.
Not: Nevevi, suçlu şahsın bedensel menfaatlerinden
[işgücünden] söz etmemiştir. Bunların hükmü organların hükmü gibidir. Örneğin
kişi bir başkasının gözünü çıkarsa, kısas alacaklısına göz çıkarma izni
verilmez, bu konuda başkasını vekil tayin etmesi istenir. Bunu [Ebu İshak
eş-Şirazi] et- Tenbih adlı eserinde belirtmiş, Nevevi de Tashihü't-Tenbih adlı
eserde bunu onaylamıştır.
34. Yukarıda geçen
şahıslar kısası uygulama ehliyetine sahip olan bir kimseye suçlunun boynunu
vurma konusunda izin verse, bu kişi kısası uygularken suçlunun boynuna değil de
başka bir yerine -mesela omuzuna- vursa [ne olur? Burada farklı durumlar söz
konusudur:]
> Bunu kasten yaparsa
-ki kasten yaptığı kendisinin itirafıyla bilinir- bu haksız davranışı sebebiyle
tazir ile cezalandırılır. Daha doğru görüşe göre devlet başkanı onu azletmez;
çünkü fiilinde haksızlık yapmış olsa da o kişide ehliyet bulunmaktadır. Diğer
görüşe göre ise onu azleder; çünkü onun ikinci defa haksızlık yapmayacağından
emin olunamaz.
> "Yanlışlıkla
yaptım" der ve normal şartlarda o hatanın yapılması mümkün olsa, mesela
boyuna bitişik olan bölüme yanlışlıkla vursa hakim onu azleder; çünkü bu
yanlışlık onun kısası uygulamaktan aciz olduğunu gösterdiğinden ikinci defa
hata yapmayacağından emin olunamaz. Bu şahıs yanlışlık yaptığı konusunda yemin
ederse kendisine tazir cezası uygulanmaz.
"Hatanın yapılması
mümkün olsa" ifadesi, hata yapmanın mümkün olmadığı durumda hata yaptığı
iddiasında bulunmasını dışarıda bırakmaktadır. Örneğin boynunu vuracakken
ayağına veya vücudunun orta yerine vurması böyledir. Bu, kasten farklı yere
vurma gibi kabul edilir.
Not: Nevevi'nin herhangi bir kayıt koymaksızın
zikrettiği "azı", Cüveyni'nin belirttiği üzere boyun vurma konusunda
ustalığı bilinmeyen kimseye özgüdür. Bu konudaki ustalığı bilinen kimse ise
rastgele meydana gelen bir hata sebebiyle azledilmez.
35. Hadlerde ve kısas
cezasında bu cezaları uygulamak üzere devlet tarafından tayin edilmiş celladın
ücreti[ni kim öder? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan ve İmam Şafii
tarafından açıkça belirtilen görüşe göre devlet tarafından maaşlı bir cellat
tayin edilmemişse celladın ücretini, ödeme gücüne sahip olan suçlu öder. Çünkü
bu, onun üzerinde olup eda etmesi gereken bir hak sebebiyle gerekli olan
masraftır. Bu şuna benzer: Satım akdinde satılan malın ölçme ve tartılması ile
ilgili masraflar satıcının, satım bedeli olan şeyin tartılması için yapılacak
masraflar ise müşterinin sorumluluğudur.
Devlet tarafından cellat
tayin edilmişse onun ücreti, suçlu tarafından ödenmez.
Suçlunun ödeme gücü
yoksa devlet başkanı ödemesi devlet hazinesinden yapılmak üzere borç alarak
cellada verir veya celladı ileride devlet hazinesinden ödeme yapmak üzere
ücretle tutar yahut uygun göreceği tarzda bu işi yerine getirmek üzere birini
görevlendirir.
İkinci görüş
Had cezalarında celladın
ücreti devlet hazinesi tarafından, kısasta ise kısas uygulayan kişi tarafından
karşılanır. Buna göre suçluya düşen şey kısasın uygulanmasına imkan tanımaktır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu anlam çıkabilir:
Suçlu, "ben kendime
kısasın gereği olan şeyi yaparım, bunun için ücret ödemem" demiş olsa onun
bu talebi yerine getirilmez.
Daha doğru görüş budur;
çünkü kısası suçlunun kendisi uyguladığında hak sahibi bundan dolayı bir
rahatlık duymuş olmaz.
Şayet suçlunun bu talebi
yerine getirilir ve suçlu da kendisine kısas uygularsa -Ezrai'nin belirttiğine
göre- iki görüş içinden daha doğru olanına göre bu uygulama yeterli olur; çünkü
ölüm ve organın vücuttan ayrılması gerçekleşmiştir. Ancak sapa vurmada bu
yeterli olmaz. Çünkü kendisine acı vermediği halde sanki acı çekiyormuş gibi
gösterebilir, amaç gerçekleşmiş olmaz.
Devlet başkanı hırsıza
kendi elini kesme konusunda izin verse bu caiz olur. Her ne kadar Demırı "doğru
olan, onun kendi elini kesmesine müsaade edilmemesidir" demiş olsa da bu
ifade bir yanlışlık olarak görülmüştür. Rafiı vekalet konusunun ikinci
bölümünde karşı çıkmış olsa da hırsızın kendi elini kesmesi had cezası olarak
yeterli olur; çünkü bu cezanın amacı acı çektirmektir ve bu da hırsızın kendi
elini kesmesiyle yerine gelmektedir. Ancak zina ve zina iftirası suçlarında
suçlunun kendisine had cezası vurması caiz değildir. Şayet vurursa -yukarıda
belirttiğimiz gerekçeyle- yeterli olmaz.
36. Kısasta hak sahibi
olan kişi kısası derhal uygular. Yani öldürmeyi gerektiren kısasta bunu
yapmasının caiz olduğu konusunda ittifak vardır. Organlardaki kısasta ise
mezhepte esas alınan görüşe göre böyledir; çünkü kısas itlaf etmeyi gerektiren
bir fiil olduğundan tıpkı telef edilen şeylerin kıymetlerinde olduğu gibi acele
edilir. Bununla birlikte affetme ihtimali sebebiyle kısas uygulamayı
geciktirmek daha iyidir.
37. Kısas cezası harem
bölgesinde de uygulanabilir; çünkü kısas yoluyla öldürme fiili harem bölgesinde
gerçekleşmiş olsaydı tazmini gerektirmeyecekti, öyleyse buna engel de olunmaz.
Bu, harem bölgesinde yılan ve akrep öldürmeye benzer. Suçlu harem bölgesine
sığınmış olsun ya da olmasın fark etmez.
Bunun delili şu
hadistir:
> Hz. Peygamber
(s.a.v.) fetih günü Mekke'ye girdiğinde ona "İbn Hatal, Kabe'nin örtüsü ne
tutunmuş" denildi. Peygamberimiz "onu öldürün!" buyurdu.(Buhari,
Cihad, 3044; Müslim, Hac, 3295)
Yine sahihaynda şu hadis
yer almaktadır:
> "Harem
bölgesi, kan sebebiyle kaçan kimseyi barındırmaz. "(Buhari, ilim, 104;
Müslim, Hac, 3291)
Ayrıca kısas derhal
yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olduğundan geciktirilemez.
Not: "Derhal" ifadesinin kapsamından şu
durum istisna edilir: [Kısas cezasına mahkum olan] kişi Ka.be'ye veya mescid-i
haram yahut diğer mescitlere sığınan kişi -İmam Cüveyni'nin belirtitğine
göreveya bir kimsenin mülküne sığınan kişi oradan çıkarılır, dışarıda
öldürülür. Bunun amacı mescidi bu gibi şeylerden korumaktır. Ayrıca başkasının
mülkünü onun izni olmaksızın [öldürme vb. fiiller için] kullanmak mümkün
değıdir. Zira buradaki gecikme kısa sürelidir.
Rafii'nin ifadesinin
zahirinden mescitte kısas yoluyla öldürmenin haram olduğu anlaşılmaktadır.
Şayet mescidin kirlenmesinden korkuluyarsa bu doğrudur. Aksi taktirde
Mütevelli'nin de belirttiği üzere mekruhtur.
Yine -Bulkim'nin
belirttiğine göre- kişi Müslümanların kabristanına sığınsa ve onu ancak
kabristana onun kanını akıtarak öldürmek mümkün olsa hüküm yine böyledir.
38. Sıcakta, soğukta ve
-tehlikeli bile olsa- hastalık durumunda kısas uygulanır. Aynı şekilde zina
iftirasından dolayı ceza uygulanırken [belirtilen durumlar sebebiyle ceza]
geciktirilmez.
Not: Nevevi'nin [herhangi bir kayıt koymaksızın
zikrettiği] mutlak ifadesi organa yönelik kısası da kapsamaktadır. Rafii ve
Nevevi bunu Gazalı, Beğavı ve bu ikisi dışındakilerden tek görüş olarak
aktarmışlardır. el-Ümm'de yer alan organdaki kısasın geciktirileceğine dair
ifade bunun mendup olduğu şeklinde yorumlanır. Bu mesele, hırsızlıkta el kesme
ve had cezası olarak sapa vurulmasından farklıdır; çünkü Allah hakları
hafifletme esasına dayalıdır.
Mağdur, suçlunun
organlarını -bu organlar suçlunun farklı bölgelerinden de olsa- peşpeşe
kesebilir; çünkü bunlar derhal yerine getirilmesi gereken haklardır.
39. Cana veya organlara
yahut organların işlevine yönelik kısasta ya da -İbnü'l-Mukrl'nin sözünden
anlaşıldığı üzere- zina iftirası cezasında, suçlu kişi hamile bir kadın ise ve
hak sahibi de kadının hapsedilmesini isterse kadın doğum yapıp da ilk sütünü
emzirinceye ve çocuk başka bir kadın yahut sütü helal olan bir hayvanın sütüyle
beslenebilecek duruma gelip kadına ihtiyaç duymayıncaya kadar, şayet çocuğun
ihtiyacını giderecek başka bir şey yoksa iki yıl içinde sütten kesilinceye
kadar hapsedilir.
Bu hüküm, kısasın derhal
uygulanması gerektiği hükmünün istisnası gibidir.
Cana yönelik uygulanacak
kısasta doğuma kadar beklemenin gerekli olduğu konusunda kadı Ebu't-Tayyib'in belirttiğine
göre icma bulunmaktadır. Ayrıca burada iki hak bulunmaktadır. Biri ceninin
hakkı, diğeri de velinin kısası derhal uygulama hakkı. Bir süre beklemekle
ceninin hakkı yerine gelmiş olmaktadır. Bu, iki haktan birini kaybettirmekten
daha iyidir.
Organlara veya
organların işlevine yönelik kısasta yahut zina iftirası haddine gelince [bu
durumda beklemenin sebebi şudur:] Şayet bu durumda iken ceza uygulanırsa ce nin
düşebilir. Bu durumda cezayı uygulayan kişi normal şartlarda cenini itlaf etmiş
olur, oysa o suçsuz olup bir başkasının suçu sebebiyle öldürülemez.
40. Ceninin helal veya
haram yolla meydana gelmiş olması arasında, cezanın gerekli olmasından sonra
veya önce meydana gelmiş olması arasında fark yoktur. Hatta mürted bir kadın
irtidat ettikten sonra zinadan hamile kalsa, doğum yapıncaya kadar öldürülmez.
41. Kadının ilk sütü
emzirinceye kadar beklenmesinin sebebi şudur: Çocuk kesinlikle veya çoğunlukla
bu ilk süt olmaksızın yaşayamaz, üstelik bu bekleme kısa sürelidir.
Çocuğun artık annesinin
sütüne ihtiyaç duymayacak zamana kadar beklenmesinin sebebi de yine çocuğun
hayatta kalması içindir. Çocuğun doğumu için beklemek gerekli oldUğuna göre,
meydana gelip de hayatta olduğu kesinleştikten sonra beklenmesi daha
önceliklidir.
42. Çocuğu nöbetleşe
emzirecek birden fazla süt anne veya koyun sütü vb. bulunduğunda düzenli bir
süt anne bulununcaya kadar hak sahibinin sabretmesi sünnettir. Ta ki çocuk
farklı kadınlara ait sütler ve hayvan sütü emmesi sebebiyle ahlakı ve biyolojik
yapısı bozulmasın.
43. Süt verecek olan
kadın, ücretle emzirmeye mecbur tutulur. Birden fazla süt emzirecek kadın
olursa ve hepsi bundan kaçınırsa hakim onların içinden uygun gördüğü birini
ücret karşılığı çocuğu emzirmekle yükümlü tutar.
Not: Nevevi'nin "veya iki yıl içinde sütten
kesilinceye kadar" ifadesi, çocuk bu süreden daha önce sütten kesildiğinde
zarar görüyor, iki yıl geçtiğinde sütten kesildiğinde zarar görmüyorsa söz
konusudur. Aksi taktirde çocuğun zarar görmeyeceği şekilde hareket edilerek ilk
durumda ana-babanın anlaşması veya cariyenin çocuğu ise efendisinin rızası ile
iki yıldan önce sütten kesilir. İkinci durumda ise ekleme yapılır.
"İki yıl"
şeklindeki kayıt İbnü'r-Rif'a'nın da belirttiği üzere yaygın duruma göre
söylenmiştir.
Kadının bu süre esnasında
hapsedilmesi, kısas konusundaki hak sahibinin maslahatına bağlıdır, onun talebi
olmaksızın hakim kadını hapsetmez. Kayıp olan şahsın gelmesi, çocuk ve akıl
hastasının kemale ermesi zamanına kadar suçlunun hapsedilmesi ise bundan farklı
olarak orada hapsedilme hakime bağlıdır ve hakim de hak sahibi talep etmemiş
olsa bile suçluyu hapseder.
Bazı hususlar
Çocuğun doğmasından
sonra henüz çocuğun ihtiyacını giderecek biri bulunmadan önce kısas konusundaki
hak sahibi acele ederek kadını öldürse, ardından çocuk ölse, o kişiye kısas
uygulanması gerekir. Bu, bir kimseyi bir evde hapsederek yemek vermeyip ölümüne
sebep olmak gibidir.
Hak sahibi, hamile iken
kadını öldürse, çocuk kadından ayrılmamış olsa veya çocuk sağ olarak doğup
sonra ölse kısası uygulayan kişi tazminle yükümlü olmaz. Çünkü burada ceninin,
kısas uygulaması sebebiyle öldüğü bilinmemektedir. Cenin ölü olarak doğarsa
[birazdan açıklanacak olan] gurre ödenmesi ve keffaretin yerine getirilmesi
gerekir. Çocuk acı çekerek doğsa ve sonra ölse, kısas uygulayan kişinin fidye
ödemesi ve keffareti yerine getirmesi gerekir. Çünkü görünür durum açısından
çocuğun acı çekmesi ve ölmesi annesinin ölümünden kaynaklanmıştır. Diyet ve
gurreyi, kısası uygulayan şahsın akılesi öder; çünkü cenin doğrudan cinayete
konu olmaz ve onun sağ olduğu kesin olarak bilinemez. Bu durumda onun ölümü
yanlışlıkla veya kasıt benzeri fiille gerçekleşmiş olur.
Keffaret ise akıle
tarafından değil şahsın kendisi tarafından ödenir.
Maktulün velisi suçlu kadını
devlet başkanının izniyle öldürse, bu ikisi kadının hamile olduğunu bilsinler
ya da bilmesinler veya bunu sırf devlet başkanı biliyor olsun tazminat devlet
başkanı tarafından ödenir. Çünkü bunu araştırmak devlet başkanının
yükümlülüğüdür. Öldürme emrini o vermiştir, öldürme işlemini gerçekleştiren
kişi ise alet konumundadır; çünkü onun fiili devlet başkanının görüş ve
araştırmasına dayalı olarak sadır olmuştur. Mesele bu yönüyle baskı-tehdit
altında cinayet işleyen kimsenin durumundan ayrılmaktadır, zira ona kısas
uygulanır. Durumu devlet başkanı değil yalnızca veli biliyorsa hem bilgisi olup
hem de fiili işlediği için tazminle o yükümlü olur. Şayet bu şahsı devlet
başkanının celladı durumu bilmeyerek öldürürse tazminatla yükümlü olmaz.
Bilerek öldürürse onun durumu veli gibidir; devlet başkanı bilmiyor sırf o
biliyorsa tazminle yükümlü olur. Onun yüklendiği tazmini -tıpkı velinin
durumunda olduğu gibi- akılesi öder. İbnü'lMukrı ise "kendi malından
öder" demiştir.
Devlet başkanı, cellat
ve veli, kadının hamile olduğunu bildikleri halde cellat kadını öldürürse
-İsnevi'nin de belirttiği üzere- geçen hükümlere kıyasla burada da tazmin
yükümlülüğünü devlet başkanı üzerinde olması gerekir. Nevevi ise
Ravdatü't-talibin'de tazminatın üçe bölüneceğini söylemiştir. Devlet başkanının
gurreyi tazmin etmesini gerekli gördüğümüz durumda bu tazminat, Rafii de
belirttiği üzere onun akılesi üzerine gerekli olur. Ravdatü't-talibin'de
"tazminat onun malındandır" denilmişse de İsnevi'nin de belirttiği
üzere geçen hükümlere kıyasla akıle ödemelidir.
Hamileliği bilmekten
kasıt gerçek durumu bilmek olmayıp, hamilelik emarelerinin varlığına dair güçlü
zannın bulunmasıdır.
Had cezası veya başka
bir ceza uygulanırken hamile kadın vurmanın acısından dolayı ölse tazminat
ödenmez; çünkü kendisine uygulanan bir had veya cezadan dolayı telef olmuştur.
Doğum acısıyla ölse o
zaman bir veya bir buçuk diyet ödenerek tazmin edilir.
Devlet başkanının
verdiği izni geri aldığını bilmeksizin veli o kadına kısas cezasını uygulayarak
öldürse onun durumu müvekkili tarafından azledildiğini veya katilin
affedildiğini bilmeksizin cezayı uygulayan vekilin durumu gibidir. Bunun hükmü
ileride gelecektir.
44. [Kadın kendisinin
hamile olduğunu söylese onun sözü kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan ve İmam Şafii
tarafından açık olarak ifade edilen görüşe göre adete göre kadının hamile
olması mümkün ise ortada bir emare bulunmasa bile onun hamile olduğunu
söylemesi kabul edilir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
> Eğer onlar Allah'a
ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah 'zn yarattığını
gizlemeleri kendilerine helalolmaz. [el-Bakara, 228]
"Rahimlerinde
Allah'ın yarattığı" ile kastedilen hamilelik veya hayız gibi durumlardır.
Tıpkı şahitlik meselesinde olduğu gibi bir kimsenin bir şeyi gizlemesi haram
ise ona dair bir açıklama yaptığında onun sözünün kabul edilmesi gerekir. (96)
Ayrıca Hz. Peygamber
(s.a.v.) Gamidiyye'nin hamile olduğuna dair açıklamasını kabul etmiştir.
(Müslim, Hudud, 1695)
Hatta Zerkeşi şöyle
demiştir: "Burada ceninin [yaşama] hakkı sebebiyle kadının bunu haber
vermesinin zorunlu olduğu görüşünü belirtmek gerekir. Davud bu konuda şöyle bir
görüş nakletmiştir: "Kadın hamile olduğunu bildirmez de öldürülürse
karnındaki ceninin tazminatı kadının akılesi tarafından ödenir." Bu, garip
bir görüştür.
İkinci görüş
Bu konuda kadının görüşü
kabul edilmez; çünkü aslolan kadının hamile olmamasıdır.
Ayrıca kadın,
uygulanması gerekli olan cezayı geciktirme töhmeti altındadır. Dolayısıyla
-Ravdatü't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'de açık olarak ifade edildiği üzere-
kendisinde hamilelik emarelerinin bulunduğuna dair şahitlerin bulunması veya
hak sahibinin bunu ikrar etmesi şarttır.
45. Yukarıdaki meselede ilk
görüş esas alındığında kadına yemin ettirilir mi ettirilmez mi? Bu konuda iki
görüş olup MaverdI'nin açık ifadesine göre birincisi [yani yemin ettirileceği
görüşü] daha uygundur.
İbn Kadı Aclun bu kitaba
[el-Minhac'a] yazdığı Tashih adlı eserde bunu tek görüş olarak aktarmıştır;
çünkü kadının cezanın ertelenmesinde bir amacı bulunmaktadır.
İsnevi şöyle demiştir:
İkinci görüş daha doğrudur; çünkü burada hak, kadına değil başkasına, yani
cenine aittir.
Cüveyni şöyle demiştir:
"Kadının sözünün kabul edileceğini söyleyen kimsenin, hamilelik süresinin
sonuna kadar mı yoksa hamileliğin emarelerinin görünmesine kadar mı
sabredileceği konusunda ne söylediğini bilmiyorum. İkincisi tercihe şayandır;
çünkü ortada kesin bir bilgi yokken dört yıl beklemek akla uzak bir
görüştür."
Bunda bir uzaklık
yoktur; çünkü kocası onunla ilişkide bulunduğu sürece, süre dört yılı geçse
bile hamile kalma ihtimali mevcuttur.
Demırı şöyle demiştir:
Kocasının o kadınla ilişkide bulunmasına engelolmak gerekir ki velinin kısası
uygulamasına engel teşkil edecek bir hamilelik meydana gelmesin.
46. Kadının hamile
olması normal şartlarda mümkün görünmüyorsa örneğin kadın menopoz ise
Bulkinı'nin İmam Şafii'den aktardığına göre kadının ["ben hamileyim"
şeklindeki] sözü kabul edilmez. Çünkü duyularla algılanan durum onun sözünü
yalanlamaktadır.
47. "Öldürme
konusunda kısas" ve onun yanında zikredilen diğer hususlar, Allah hakkı
olan hadleri dışarıda bırakmıştır. Kadın bunlar için hapsedilmez. Yine bu
cezalar başka bir süt annenin var olması halinde uygulanmaz, o kadının
emzirmesi beklenir. Yine süt emzirme sonrasında çocuğun bakımını üstlenecek
birinin bulunmasına kadar da beklemek gerekir.
48. Bir kimse bir şahsı
kılıç vb. gibi kesici bir aletle veya taş gibi künt bir cisimle yahut boğazını
slkarak veya aç bırakma, suda boğma, ateşte yakma, yüksekçe bir yerden atma
gibi bir tiille öldürse, kendisine kısas aynı şekilde uygulanır. Çünkü kısası
uygulama konusunda da denklik dikkate alınmaktadır.
Kısasla ilgili ayetlerde
şöyle buyrulmaktadır:
> Şayet bir ceza
verecekseniz, size verilenin dengi bir ceza verin. [en-Nahl, 126]
> Bir kötülüğün
cezası onun dengi bir kötülüktür. [Şura, 40]
> Kim size saldırırsa
siz de ona misilleme olarak aynı şekilde saldırın.[el-Bakara, 194]
Buhari' de rivayet
edildiğine göre bir kızı başını taşla ezerek öldüren bir Yahudi aynı şekilde
başı taşla ezilerek öldürülmüştür. (Buhari, Husumat, 2413)
Beyhakl'nin merfu olarak
rivayet ettiği hadis şu şekildedir:
> Kim bir şahsı
yakarak öldürürse biz de onu yakarak öldürürüz. Kim bir şahsı suda boğarak
öldürürse biz de onu suda boğarak öldürürüz. (Beyhakl, Cinayat, 8, 43)
Ayrıca kısasın amacı,
kısas uygulayan kişinin gönlünün huzur bulmasıdır. Bu ise ancak katilin maktulü
öldürdüğü gibi öldürülmesi halinde olur. Müsle yapmayı yasaklayan hadis denklik
yoluyla değil de başka yolla öldürülmesi gereken kimseye yorulur.
Not: Nevevi'nin "kendisine kısas aynı şekilde
uygulanır" ifadesi "velinin bu hakkı vardır" anlamına gelir yoksa
böyle yapması zorunlu değlidir. Veli kısası kılıçla uygulamak isterse -daha
sonra zikredilece ği üzere- bu, kesinlikle caizdir.
Öldürme yöntemi
konusunda denklik dikkate alındığı gibi keyfiyet ve sayı konusunda da dikkate
alınır. Buna göre aç bırakarak öldürme durumunda, suçlu da aynı süre boyunca aç
bırakılır ve kendisine yemek verilmez. Suya atma veya ateşe atma yoluyla
öldürme durumunda suçlu da aynı şekilde suya veya ateşe atılır ve o süre
boyunca ateş ve suda bırakılır. Şayet iyi bir şekilde yüzmeyi biliyorsa el ve
ayakları bağlanarak atılır.
Katil, maktulü boğazını
sıkarak öldürmüşse aynı süre boyunca boğazı sıkılır.
Katil maktulü yüksekçe
bir yerden aşağıya atmışsa kendisi de aynı yükseklikte bir yerden atılır.
Düştüğü yerin aynı şekilde sert olmasına dikkat edilir.
Künt bir cisimle vurarak
öldürmüşse, dsmin hacmi ve vurma sayısı dikkate alınır. Taşın yahut ateşin
miktarını bilmek mümkün olmazsa veya vurma sayıları bilinemezse kesin olarak
bilinen esas alınır. Bir görüşe göre ise kılıçla kısas uygulama yoluna gidilir.
Yukarıdaki hükümler,
suçlu şayet ölmezse onu öldürmeye azmetmesi halinde söz konusudur. Veli
"şayet bu şekilde ölmezse onu affettim" demiş olsa Mütevelli ve
başkalarının da belirttiğine göre bunda işkence yapmak söz konusu olduğu için
bunu yapmasına izin verilmez.
49. Katil, büyü yaparak
öldürmüşse o zaman [kısas uygulanırken] kılıçla öldürülür; çünkü sihrin bütünü
haram olup ondan mübah olan herhangi bir şey bulunmadığından onun misli bir
şeyle katili öldürmek mümkün değildir, ayrıca bunun bir ölçüsü yoktur, etkisi
değişmektedir. Haberde şöyle varid olmuştur:
> Sihirbazın had
cezası kılıçla boynunu vurmaktır.(Tirmizi, Hudud, 1460)
Not: Bu mesele, belirtilen gerekçe sebebiyle daha
önce zikredilen genel kuraldan istisna edilmiştir.
50. Daha doğru görüşe
göre;
> Çoğunlukla öldüren
bir şarabı kişi bir başkasına zorla içirmek suretiyle onu öldürmüşse bu kişiye
kısas cezası kılıçla boynu vurularak uygulanır.
> Küçük erkek
çocuğuna tecavüz ederek ölümüne yol açma örneğinde olduğu gibi normalde bir
kimsenin ölümüne yol açacak şekilde livata yaparak öldürme durumunda kısas
cezası kılıçla suçlunun boynu vurularak uygulanır.
Ravdatü't-talibin'de bu
görüşe "doğru görüş" denilmiştir. Bu görüşün gerekçesi şudur:
Burada suçluyu, onun
yaptığına denk bir fiille öldürmek imkansızdır, çünkü o fiili yapmak haramdır,
geriye tek yololarak kılıçla boynunu vurmak kalmıştır.
Diğer bir görüşe göre
ise şarap içirerek kişiyi öldüren şahsa sirke veya su gibi bir şey içirilerek öldürülür.
Livata yaparak birini öldüren şahsa gelince, onun cinselorganı ile aynı
büyüklükte bir tahta parçası makadına sokularak öldürülür.
Küçük kıza tecavüz
ederek onun ölümüne yol açmak da -elMuharrer'de belirtildiğine göre- tıpkı
livata gibidir. Ancak bu durumda ZerkeşI'nin belirttiği üzere kesinlikle
kısasın kılıçla uygulanması gerekir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden denkliğin yalnızca
öldürme fiilinde söz konusu olduğu izlenimi doğmaktaysa da bu kastedilmemiş
olup aksine Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği üzere, mümkün
olması halinde organlardaki kısasta da denklik esas alınır. Şayet mümkün
olmazsa, örneğin saldırgan, suçlunun organını taşla vurarak vücudundan
ayırmışsa o zaman kısas yalnızca kılıçla uygulanır.
Bazı meseleler
1. Bir kimse bir şahsa
idrar içirerek onu öldürse bunun hükmü yukarıda zikredilen hususlar bakımından
şarap içirerek öldürmek gibidir. Necis su içirerek öldürürse kendisine temiz su
içilerek kısas uygulanır. Bu, eş-Şerhu'l-kebir'de zikredilmiştir.
2. Kişi bir şahsı tuzlu
su ile boğsa onu tatlı suda boğmak caizdir, aksi caiz değildir. İlk şahsı
balıklar yemiş olsa ikinci şahsı da balıklar yesin diye o suya atmanın cevazı
konusunda iki görüş vardır. Doğruya daha yakın olanı bunun caiz olmamasıdır.
3. Kişi bir şahsı
zehirli yemek veya zehirli bir aletle öldürse, bu zehir, guslü engelleyecek
mehrı zehri değilse o şekilde öldürülür.
4. Kişi bir şahsı yılana
sokturtarak öldürse kendisine bu şekilde kısas yapılır mı? el-Havi'de bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunduğu belirtildikten sonra şöyle denilmiştir: Şayet
o yılan mevcutsa o zaman başka bir yola başvurulmaz. Yani bu yılanın o kişiyi
sokacağını kabul ettiğimizde böyledir. Zahir olan da budur.
5. [Bir zina davasında]
aleyhine şahitlik yapılan kişiye recm cezası uygulandıktan sonra şahitler
ifadelerini geri alsa Rafii'nin belirttiğine göre onlara recm yapılarak kısas
cezası uygulanır. Şayet kişiye sopa vurma cezası uygulanırken öldükten sonra
şahitler şahitlikten dönse Beğavı'nin fetvalarında belirtildiğine göre onlara
sopa vurularak kısas uygulanır.
51. [Kısas yoluyla ölüme
mahkum edilen] kişi, diğer şahsı öldürdüğü gibi aç bırakıldığı, yakıldığı, suya
atıldığı halde yani o süre boyunca bekletildiği halde o türdeki fiilden dolayı
ölmezse [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Ölünceye kadar [o fiilin
uygulanma süresi] arttılır ki öldürülmesi, kendisinin öldürdüğü yolla olsun.
Burada onun fazladan acı çekmesi ve işkence görmüş olmasına bakılmaz. Bu şuna
benzer: Kısas uygulanacak kişinin boynuna kılıçla ancak iki kere vurulduğunda
ölecekse iki kere vurulur. NevevI bu eserinde bu görüşü doğru kabul etmiş,
Tashihü't-Tenbih adlı eserde ise el-Muharrer'e tabi olarak bir sonraki görüşü
tercih etmiştir.
İkinci görüş
İmam Şafii'ye ait diğer
bir görüşe göre bu kişi kılıçla öldürülür. el-Ümm ve Muhtasaru'l-Müzeni'de yer
alan İmam Şafii'nin açık ifadesinde de olduğu üzere daha doğru olan görüş
budur. Kadı Hüseyin şöyle demiştir: "İmam şafii bunun aksine görüş belirtmemiş,
bu konuda İmam Şafii'nin görüşü değişmemiştir." Bir grup alim bu görüşü
kabul etmiştir. Bulkinı ve başkaları bu görüşü doğru saymıştır; çünkü denklik
sağlanmış olup geriye ancak canın çıkması kalmıştır. Bunun da daha kolay yoldan
yapılması gerekir.
Ne Ravdatü't-talibin'de
Nevevi, ne de eş-Şerhu'l-kebir ve eşŞerh u' s-sağir adlı eserlerde Rafii
herhangi bir tercihte bulunmamıştır.
52. Kısas uygularken,
[katilin maktulü öldürmesine] denk bir şekilde öldürmenin caiz olduğu durumda bunu
bırakıp katili kılıçla öldürmek -suçlu buna razı olsun ya da olmasın- caizdir;
çünkü bu hem daha çabuk ölümü sağlar hem de daha kolaydır. Hatta görüş
ayrılığından kurtulmuş olmak için böyle yapmak daha iyidir.
Not: Burada kılıçla öldürmeye dönmekten kasıt
bilinen şekilde boynunu vurmaktır. Şayet kişi hayvan keser gibi katili
boğazlamak istese bu durum insanın saygınlığını zedeleyeceği için caiz olmaz.
Bazıları bunu "şayet katil bu şekilde öldürmemişse kısas uygulayan bunu
yapamaz" şeklinde yorumlamıştır.
Nevevi'nin zikretttiği
durumun aksine gelince; yani katilin kılıçla öldürdüğü durumda maktulün velisi
katili başka bir yolla öldürmek isterse bunu yapmasına müsaade edilmez.
53. Kişi bir başkasını
kısası gerektiren bir yaralama sonucu öldürse, mesela elini kestiğinde bu yara
sirayet ederek o kişinin ölümüne yol açsa, maktulün velisi doğrudan katilin
boynunu vurabilir; çünkü böyle yapması katil için önce elini kesip sonra
boynunu vurmaktan daha hafiftir. Bununla birlikte veli, denkliği sağlamak adına
katilin önce elini kesip sonra da diğer şahıs sirayet sonucu öldüğü için buna
karşılık katilin boynunu vurabilir.
Suçlu, mağdurun velisine
"ben onun elini kestikten sonra o ne kadar süre hayatta kaldıysa bana da o
kadar süre tanı!" dese onun bu talebi yerine getirilmez; çünkü kısas
uygulama hakkı derhal yerine getirilecek bir haktır. Bununla birlikte veli,
katilin elini kestikten sonra onun yarasının sirayet etmesi sonucu ölümünü
bekleyebilir. Bu durumda suçlu "beni bir an önce öldürerek ya da affederek
rahatlat!" deme hakkına sahip değildir. Bu konuda seçim yetkisi, kısas
hakkının sahibine aittir.
Not: Ravdatü 't-talibın ve eş-Şerhu'l-kebır'de
olduğu gibi burada da Nevevi'nin ifadesinin zahirinden şu anlaşılmaktadır:
"Sirayetin olmadığı durumda velinin öldürmesine izin vermemiş olsak da
yaranın sirayet etmesi örneğinde velinin organı kesme yetkisi vardır."
Nevevi'nin daha önce
geçen "kısas derhal uygulanır" ifadesini açıklarken işaret edildiği
üzere bu doğrudur.
Nevevi'nin
"kesmek" ifadesinden anlaşıldığına göre belirtilen hüküm, benim
açıklamada belirttiğim üzere "kısas uygulamanın meşru olduğu, sirayet eden
yaralama" alayında geçerlidir. Bu durum, hükmü birazdan zikredilecek olan
vücut boşluğuna açılan yaralamayı dışarıda bırakmaktadır.
54. Kişi, kısas
cezasının uygulanmadığı; "vücut boşluğuna açılan yara", "pazu
kemiğinin kırılması", "kol kırılması" gibi bir sebeple ölmüş
olsa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Onun velisi kısas
cezasını yalnızca katilin boynunu vurarak uygulayabilir; çünkü bu durumda
denklik gerçekleşmez. Nitekim yaranın iyileşme si durumunda kısas uygulamanın
gerekli olmaması da bunu göstermektedir, geriye tek yololarak kılıçla öldürmek
kalmıştır.
Nevevi burada
el-Muharrer'e tabi olarak bu görüşü sahih kabul etmiştir.
İkinci görüş
İmam Şafii'ye ait bir
diğer görüşe göre, veli, fiilde denkliği gerçekleştirmek için katil ne yaptıysa
ona da aynısını yapar.
Bu görüş daha doğrudur.
Nitekim Nevevi' Tashihü 't- Tenbih adlı eserinde bunu doğrulamış, Ravdatü
't-talibin' de de çoğunluğun tercihinin bu şekilde olduğunu nakletmiştir.
el-Muharrer'de
yanlışlıkla ilk görüş alimlerin çoğunluğuna nispet edilmiş, Nevevi de
el-Minhac'ta ona tabi
olmuştur.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: "Öyle anlaşılıyor ki bu, yanlışlıkla yazılmıştır. Sanki Rafil
İkinci görüş hakkında bu ifadeyi kullanacaktı da yanlışlıkla ilk görüş hakkında
kullanmış gibidir."
Not: Görüş ayrılığl, herhangi bir kaydın
bulunmaması haline özgüdür. Şayet veli "ben de onun vücut boşluğuna giden
bir yara açarım, şayet bu yara sebebiyle ölmezse öldürürüm" derse, onun bu
hakkının bulunduğu ittifakla kabul edilmektedir.
Veli "onun vücut
boşluğuna giden bir yara açarım / onu yüksekçe bir yerden aşağı atarım sonra
affederim" derse bunu yapmasına müsaade edilmez.
Şayet affetmek kastıyla
vücut boşluğuna gidecek bir yara açarsa, affetmemiş olsa bile tazir cezası
uygulanır; çünkü haksız bir fiilde bulunmuştur. Bu durumda, katili öldürmeye
zorlanmaz.
55. Yukarıdaki ikinci
görüş esas alındığında katil ölmemiş olursa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam
ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
vücut boşluğuna ulaşacak yaralamaların sayısı arttınlmaz; çünkü bunların
yerlerinin farklılığına göre etkisi de farklı olur. Bu durumda [yaralamalar
arttırılmayıp] katilin boynu vurulur.
İkinci görüş
Ölünceye kadar
yaralamaların sayısı arttırılır, ta ki katil olan şahıs saldırı yoluyla diğer
şahsın ölümüne sebep olduğu gibi bu yaralamalar da kısas yoluyla onun ölümüne
sebep olsun.
Not: Rafil'nin ifadesinden anlaşıldığına göre
burada yaralamanın arttırılması ile kastedilen şey, katilin bir başka yerinde
yaralama yapılmasıdır. et- Tetimme ve başka eserlerde ise bunun anlamının, ilk
yaranın, şahıs ölünceye kadar büyütülmesi şeklinde olduğu belirtilmiştir.
56. Karşılığında yarım
diyet ödemeyi gerektirecek şekilde bir organı koparılmış olan şahıs kendisini
yaralayan kişiye kısas uyguladıktan sonra yarasının sirayet etmesinden dolayı
ölse onun velisi, murisinin canı karşılığında katilin boynunu vurma hakkına
sahip olduğu gibi yarım diyet karşılığında affetme hakkına da sahiptir. Bu
durumda kısas yoluyla kesilen el, diyetin diğer yarısına karşılıktır. Şayet
suçlu olan şahıs kendiliğinden ölürse veya veliden başkası öldürürse, suçlunun
terikesinden yarım diyet ödemek, tek seçenek olarak kalır.
57. Bir şahsın iki eli,
bir saldırı sonucu koparılmış olsa, eli koparılan kişi saldırgana kısas
uyguladıktan sonra yarasının sirayet etmesi sonucu ölse, ölen şahsın velisi,
murisinin canına karşılık olmak üzere saldırganın boynunu vurabilir. Şayet
öldürmeyip affederse herhangi bir şeyalamaz; çünkü saldırganın iki eli kısas
yoluyla kesildiğinden o kişi hakkını almıştır.
Not: Yukarıda zikredilen hüküm, iki diyet
birbirine eşit olduğunda söz konusudur. Şayet el kesen şahsın diyeti daha eksik
ise örneğin zımmı bir kimse bir Müslümanın bir veya iki elini kesse ve zımmı
şahsa kısas uygulansa, daha sonra Müslüman şahıs, yaranın sirayet etmesi
sonucunda ölse, velisi bir bedel karşılığında zımmı şahsı affetse, veli ilk
durumda [yani bir elin kesilmesi durumunda] diyetin altıda beşini almayı hak
eder; çünkü hak sahibi, altıda bire tekabül eden kısmı almıştır. İkinci durumda
ise diyetin üçte ikisini almayı hak eder; çünkü hak sahibi, üçte bire tekabül
eden kısmı almıştır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de "af"
bölümünde bu görüş doğru kabul edilmiştir.
Bir kadın bir erkeğin
bir veya iki elini kesse, kendisine kısas uygulandıktan sonra erkek ölse, onun
velisi bedel karşılığında kadının canını bağışlasa, veli ilk durumda diyetin
dörtte üçünü alır; çünkü hak sahibi dörtte bire tekabül eden kısmı almıştır.
İkinci durumda diyetin yarısını alır, çünkü hak sahibi diyetin yarısına tekabül
eden kısmı almıştır. İbnü'n-Nakıb şöyle demiştir: "Buna kıyasla söz konusu
meselenin tam aksi durumda bir erkek bir kadının bir elini kesse, kadın kısas
uyguladıktan sonra yaranın sirayet etmesiyle ölse, kadının velisi bir mal
karşılığında erkeği affetse herhangi bir mal alamaz." İbnü'n-Nakıb devamla
"ben bunu yazılı olarak herhangi bir yerde görmedim" demiştir. Bu,
zahirdir; çünkü kadın, elinin diyetine tekabül eden kısmı almıştır.
Bir köle, hür bir
kimsenin elini kesse ve kendisine kısas uygulansa, daha sonra azat edilse, hür şahıs
yaranın sirayet etmesinden ölse, onun diyetinin yarısı kölenin değerinin
yarısından düşer, efendi kölenin değeri ile diyetin kalan kısmından hangisi az
ise onu ödemekle yükümlü olur; çünkü efendinin köleyi azat etmesi, fidye
karşılığı onu kurtarmayı tercih etmesi anlamına gelir.
58. Saldırgan şahıs,
kısas yoluyla organının kesilmesinden sonra yaranın sirayet etmesi sonucu ölse
cam hederdir [karşılığında bir şey gerekmez]. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
> Kim zulme
uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur. [Şura,
41]
Beyhaki, Hz. Ömer ve Hz.
Ali'den şunu rivayet etmiştir:
> "Had veya
kısas cezası uygulanırken ölen kimse için diyet ödenmez, onun öldürülmesi
haktır". (Beyhaki, Diyat, 8, 68)
Ayrıca tıpkı hırsızın
elinin kesilmesi meselesinde olduğu gibi burada da saldırgan şahıs, hak olan
bir el kesme sonucunda öldüğünden yaranın sirayet etmiş olması tazminatı
gerektirmez.
59. Her iki şahıs da
yani suçlu şahıs kısasın uygulanması sonucunda, mağdur olan şahıs da kendisine
yönelik suç fiili sonucunda yaranın sirayet etmesiyle birlikte ölse veya
mağdurun ölümü suçlunun ölümünden daha önce olsa, kısas gerçekleşmiş olur. Yani
suçlunun elinin kesilmesiyle el kesmenin, suçlunun yarasının sirayet etmesiyle
de diğer şahsın sirayetinin kısası sağlanmış olur, bu durumda suçlu üzerine
başka herhangi bir şey gerekli olmaz. Çünkü suç konusunda sirayet yoluyla ölüm
tıpkı doğrudan öldürme gibi kabul edildiğine göre kısasın uygulanmasında da
böyle olması gerekir.
60. Yukarıdaki durumda,
daha doğru görüşe göre mağdurun velisi, suçlunun terikesinden -şayet iki şahsın
diyeti birbirine eşitsediyetin yarısını alır. Diğer görüşe göre ise herhangi
bir şeyalamaz; çünkü suçlu, mağdurun fiilinden kaynaklanan sirayet sebebiyle
ölmüştür.
Bu, kısasta selem yapmak
gibi olur, bu ise imkansızdır.
Not: Şayet bu, iki elin kesilmesi meselesinde
olsaydı, veli herhangi bir şey hak edemezdi; çünkü bu durumda cana tekabül eden
şeyi tahsil etmiş olurdu.
Bu durum, kemiği ortaya
çıkaran yaralamada olsaydı diyetin onda dokuzu ve onda birinin yarısı gerekli
olurdu. Mağdur, kemiği gösteren yaralamada kısas uygulamakla onda biri geri
almıştır. Diğerlerini de buna kıyas edebilirsin.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
Kısas Edilecek
Organ Yerine Diğer Taraftaki Organın Kesilmesi