ÖLDÜRME VE YARALAMA |
KASITLI ÖLDÜRME -
YARALAMA FİİLİ VE AFF'IN GEREKTİRDİĞİ HÜKÜMLER
1. Kasıtlı öldürme /
yaralama fiili kısası gerektirir. Diyet ise, kısasm düştüğü durumda kısasm bedelidir.
İmam Şafii'nin bir görüşüne göre ise kasıtlı fiil [kısas ve diyet içinden]
müphem olarak birini gerektirir.
2. Her iki görüşe göre
de suçlunun rızası olmasa da veli, diyet karşılığı affedebilir.
3. İlk görüşe göre
mutlak olarak affettiğinde diyet gerekmez.
4. Veli diyeti affederse
bu af dikkate alınmaz. Bundan sonra diyet karşılığında kısası affedebilir.
5. Veli, diyet cinsinden
olmayan bir mal karşılığında kısası affederse bakılır: Suçlunun kabul etmesi
halinde o mal [suçlunun borcu olarak] sabit olur. Aksi taktirde sabit olmaz.
Daha doğru görüşe göre bu durumda kısas düşmüş olmaz.
6. Şayet kastı öldürme /
yaralamada kısas ve diyetten [gayri muayyen] birini gerekli kılarsak, iflas
sebebiyle marı tasarrufları kısıtlanmış olan şahsın, [suçlunun] mal borcunu
affetme yetkisi yoktur. Şayet diyet karşılığında affederse [borç suçlu
üzerinde] sabit olur.
Şayet mutlak olarak
affederse o zaman hüküm daha önce belirtildiği gibidir. Mal ödenmemesi şartıyla
affederse mezhepte esas alınan görüşe göre herhangi bir şey gerekli olmaz.
7. Malını saçıp savuran
[sefih] kişi diyet konusunda iflas etmiş kişi gibidir. [Zayıf] bir görüşe göre
çocuk gibidir.
8. Suçlu ve kısasta hak
sahibi olan kişi kısas uygulamak yerine iki yüz deve ödenmesi konusunda anlaşsalar,
şayet [kast! öldürme ve yaralama durumunda] kısas ve diyetten biri gerekli olur
şeklindeki görüşü benimsersek bu sulh geçersiz olur. Aksi taktirde daha doğru
görüşe göre sulh geçerlidir.
9. Reşid olan kişi
"benim [elimi] kes!" der ve muhatap da bunu yaparsa şahsın kanı
hederdir. Şayet bu kesme sonucunda yara sirayet eder [ve organı kesilen kişi
ölürse] veya reşid kişi "beni öldür!" der ve muhatap da öldürürse, o
kişinin canı hederdir. İmam ŞafiI'ye ait bir görüşe göre ise diyet ödenmesi
gerekir.
10. Vücudundan bir organ
saldırı sonucunda koparılan kişi kısas ve erşi [tazminatı] affetse bakılır:
Şayet yara sirayet etmezse başka bir şeye gerek yoktur.
Sirayet ederse kısas
uygulanmaz. Organın erşine gelince: Şayet vasiyet sözcüğü kullanılarak "bu
suçun erşini ona vasiyet ettim" demişse katil lehine yapılan bir
vasiyettir.
Şayet ibra, ıskat veya
af sözcüğü kullanılmışsa erş düşer. [Zayıf] bir görüşe göre bu da vasiyettir.
Erşin üzerine onu diyete tamamlayacak miktarın eklenmesi gerekir. [Zayıf] bir
görüşe göre affederken "bu yaradan doğacak şeyi de affettiğini" dile
getirmişse erş düşer.
11. Yara başka bir
organa sirayet etse ve iyileşse, daha doğru görüşe göre sirayet diyetini tazmin
eder.
12. Bir organa yönelik
yapılan yaralamanın sirayet etmesinden kaynaklanan ölümden dolayı kısas alacağı
olan bir kimse öldürme konusundaki kısası affetse, organı kesme hakkına sahip
olamaz. Organı kesme kısasını affetse daha doğru görüşe göre suçlunun boynunu
vurabilir.
13. Kısas alacaklısı
olan kişi suçlunun organını kestikten sonra cana yönelik kısası bedelsiz olarak
affetse bakılır: Yara sirayet ederek ölüme yol açarsa affın geçersiz olduğu
anlaşılmış olur, aksi taktirde af geçerlidir.
14. Kişi kısas uygulama
konusunda birini vekil tayin ettikten sonra suçluyu affetse, vekil durumu
bilmeksizin kısası uygulasa ona kısas uygulanmaz. imam ŞafiI'nin daha güçlü
görüşüne göre diyet gerekli olur ve bunun da vekilin akılesi değil bizzat
kendisi tarafından ödenmesi gerekir. Daha doğru görüşe göre vekiı, ödediği diyeti,
suçluyu affeden şahıstan geri alamaz.
15. Bir kadında kısas
alacağı bulunan erkek bu alacak karşılığın-
da [alacağı mehir
sayarak] onunla nikahlansa bu caiz olur,
kısas düşer. ilişkide
bulunmadan önce kadından ayrılsa erşin yarısını kadından geri alır. imam
Şafii'ye ait başka bir görüşe göre emsal mehrin yarısını geri alır.
Kasten öldürme ve yaralamanın
gerektirdiği şey nedir?
Diyet karşılığında affetme
Kısasta hak sahibi olanların bir
kısmının affetmesi
Velinin diyeti affetme yetkisi var mıdır?
Mali tasarruflan kısıtlanan şahsın diyet
açısından durumu
Kişinin kendisinin yaralanmasına veya
öldürülmesine izin vermesinin hükmü
Vücuda yapılan saldınnın ölüme yol
açması durumunda kısas
Yaranın sirayet etmesi sonucu ölen
şahsın velisinin kısas uygulaması
Organa kısas uygulayan velinin öldürme
cezasını affetmesi
Kasten öldürme ve
yaralamanın gerektirdiği şey nedir?
67. [Kasten öldürme ve
yaralama fiilinin neyi gerektirdiği konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Gerek öldürme olsun
gerekse diğer saldırı fiillerinde olsun [fiilin] kasıt[lı olması], aynen kısas
uygulanmasını gerektirir. Bunun delili şu ayettir:
> Öldürülenler
hakkında kısas uygulamak size farz kılındı. [Bakara, 178]
Hadiste de şöyle
buyrulmuştur: Kasten öldürülen kimse için uygulanacak ceza kısastzr.
Kısas cezasına Arapça'da
[götürmek ve sevk etmek anlamına gelen] "kaved" adı verilmiştir;
çünkü Araplar, kısasın uygulanacağı yere kadar suçluyu ip vb. bir şey takarak
götürüyorlardı.
Bunun aklı delili şudur:
Kısas, telef edilen şeyin bedeli olduğundan, tıpkı diğer telef edilen şeylerde
olduğu gibi kendi cinsinden yerine getirilir.
Kasıtlı öldürme ve
yaralamada kısasın af veya suçlunun ölümü vb. bir yolla düşmesi halinde kısasın
bedeli olarak diyet veya erş ödemek gerekli olur.
[Nevevi yalnızca
diyetten bahsetmiştir. Oysa] benim açıklamada yaptığım gibi "erş"
ifadesinin de eklenmesi gerekir ki yaralamaları da kapsamış olsun.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden diyetin
kısasm bedeli olduğu anlaşılmaktadır. Darimı ve başkaları bunu açık olarak
ifade etmiştir.
Maverdi şöyle demiştir:
"Diyet kısasın değil canın bedelidir. Nitekim bir kadın bir erkeği
öldürse, bir erkek diyeti ödemesi gerekli olur. Şayet bu ödeme kısasın bedeli olsaydı
kadın diyeti ödemesi gerekirdi. "
Mütevelll şöyle
demiştir: "Af durumunda ödenmesi gereken katilin değil maktulün
diyetidir."
Bazıları iki görüşü şu
şekilde uzlaştırmıştır: Kısas, mağdurun canının bedelidir. Bir şeyin bedelinin
bedeli, onun bedeli olur.
İkinci görüş
[İmam Şafii'ye ait] bir
başka görüşe göre kasten öldürme / yaralamanın gerektirdiği şey kısas veya
diyet içinden belirsiz olarak biridir. el-Muharrer'de "muayyen
olmaksızın" demiştir ki bu, ikisi arasında zımnen müşterek olan miktardır.
Yani kastın gerektirdiği şey bu ikisinden muayyen biridir. Nevevi,
Tashihü't-Tenbih adlı eserinde bu görüşü doğru bulmuş ve "İmam ŞafiI'nin
yeni görüşü budur" demiş olsa da bu görüş, mezhepte itimad edilmeyen bir
görüştür.
Not: İbnü'n-Nakıb'in belirttiğine göre görüş
ayrılığı, kastın kısası gerektirdiği durumla ilgilidir. Şayet babanın çocuğunu,
Müslümanın zımmıyi öldürmesi meselelerinde olduğu gibi kasıt kısası
gerektirmiyorsa o zaman bu kasıt kesin olarak diyeti gerektirir.
Yine bu hükümler diyetin
söz konusu olduğu kasıtlı fiillerdedir. Bu kayıt konulduğunda mürted in mürtedi
öldürmesi dışarıda kalmaktadır, zira o durumda kısasın gerekli olduğu ittifakla
benimsenmiştir.
Diyet karşılığında
affetme
68. Yukarıdaki her iki
görüşe göre de veli, suçlunun rızası olmaksızın diyet karşılığında kısası
affedebilir.
Bunun delili Beyhakl'nin
Mücahid ve başkalarından rivayet ettiği şu ifadedir: Hz. Musa'nın şeriatında
kısasın kesinlikle uygulanması hükmü vardı. Hz. İsa'nın şeriatında yalnızca
diyet vardı. Allah bu ümmete yönelik hükmü hafifleterek bu ikisi arasında seçim
yapma hakkı verdi. (Beyhaki, Cinayat, 8, 51)
Çünkü ikisinden biri ile
yükümlü tutmakta meşakkat söz konusudur. Ayrıca suçlu, mahkum durumda
olduğundan tıpkı havalede borcu üstlenen kişi ve kefalette de adına kefil
olunan kişinin durumunda olduğu gibi kendisinin rızası alınmaz.
69. Kısas alacaklısı,
suçlunun organlarından herhangi bir organ hakkında kısası affetse kısasın tümü
düşer. Bu şuna benzer: Bir kadının vücudunun bir bölümünü boşamak bütününü
boşamak gibidir.
Kısasta hak sahibi
olanların bir kısmının affetmesi
70. Hak sahiplerinin bir
kısmı kısası affetse, diğerleri buna razı olmasa bile kısas düşer; çünkü kısas
bölünemez. Kanların korumması amacıyla bu cezada, cezanın düşme yönü uygulama
yönüne galip gelir.
Kısasta bilgisizliğin
etkisi
71. Kısasta
bilgisizliğin bir etkisi yoktur. Buna göre bir kimse bir kölenin bir organını
koparsa, efendisi hangi organda af yaptığını bilmeksizin af etse bu af geçerli
olur; çünkü affetmek müstehaptır. Şari' şu ayette buna teşvik etmiştir:
> Kim affeder ve
arayı düzeltirse onun ecri Allah'zn üzerinedir. [Şura, 40]
Beyhaki ve başkalarının rivayet
ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kısasa dair ne kadar dava iletildiyse
hepsinde affetmeyi emretmiştir (Ebu Davud, Diyat, 4497)
Kısası mutlak olarak
affetme durumunda diyetin hükmü
72. İlk görüş olan
"kasıt, kısası gerektirir" görüşü esas alındığında, veli kısası
affederken [herhangi bir kayıt zikretmeksizin] mutlak olarak affederse, yani
olumsuzlama ve ispatlama sadedinde diyetten hiç bahs edilme se [ne olur? Bu
konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan görüşe
göre diyet gerekmez; çünkü bu görüşe göre öldürme diyeti gerektirmemiştir. Af,
sabit olan bir şeyi ıskat için olup, olmayan bir şeyi ispat için değildir.
İkinci rivayet
Diyet gerekir; çünkü
Allah şöyle buyurmuştur:
> Her kimin cezası,
kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık
(taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle
ödemelidir. [el-Bakara, 178]
Burada mal ödenmesinden
söz edilmektedir. Bu, af durumunda mal ödemenin gerekli oldUğunu hissettirmektedir.
İlk rivayeti kabul
edenler bu ayeti "diyet karşılığı affettiğinde" şeklinde
yorumlamışlardır.
Şöyle bir soru
sorulabilir: Nevevi'nin buradaki ifadesi ile Ravdatü't-talibin'deki
"kısası mutlak olarak affederse" ifadesi arasında ne fark vardır?
Buna şöyle cevap
verilir: Aralarında şu fark vardır: Bu ifade affı mutlak olmakla kayıtlamıştır,
ancak Nevevi'nin buradaki ifadesi bunu kayıtsız olarak gerektirmekte olup bu
daha geneldir.
Not: Görüş ayrılığı, malın sabit olması mümkün
olduğunda söz konusudur. Şayet kişinin iki kölesinden birinin diğerini
öldürmesi meselesinde olduğu gibi bu mümkün olmazsa efendi öldüren köleye kısas
uygulayabilir veya affedebilir. Onun kölesi üzerinde mal alacağı sabit olmaz. O
kölesini azat ettiğinde kısas düşmez. Efendi kölesini azat ettikten sonra
mutlak olarak affetse mal ödeme borcu kesin olarak gerekli olmaz. Şayet mal
karşılığında affederse Ravdatü 't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'in konunun
sonunda belirttiği üzere bir mal karşılığı sabit olur.
Nevevi'nin diyetin
olmayacağını belirtmesinden şu anlaşılır: "Kişi, suçluyu mutlak olarak
affetmesinin ardından diyet almayı tercih etse diyet ödemek gerekmez."
Oysa İbn Kecc'den nakledildiğine göre diyet gerekli olur. Aftan sonra diyeti
tercih etmek sanki diyet karşılığında affetmek gibi değerlendirilir. Ancak
diyeti seçme ile af arasına zaman girerse o zaman bazı alimlerden nakledilenin
aksine diyet ödemek gerekli olmaz. Nevevi, uzun olması ve kendisiyle amel
edilmemesi sebebiyle zayıf olan görüşü dikkate alarak o görüşün uzantılarından
söz etmemiştir.
Velinin diyeti affetme
yetkisi var mıdır?
73. [Kastın neyi
gerektirdiği ile ilgili konunun başındaki] ilk görüşe göre veli diyeti affetse onun
affı geçersiz olur; çünkü kendi hakkı olmayan bir şeyi affetmiştir. Bundan
sonra araya süre girmiş olsa bile diyet karşılığında kısası affedebilir; çünkü
geçersiz olan tasarruf, yok hükmündedir.
74. Her iki görüşe göre
de hak sahibi kısası, diyet cinsinden olmayan bir mal karşılığında affetse veya
suçludan başka bir şahısla diyet dışındaki malın ödenmesi konusunda sulh yapsa
bakılır:
> Suçlu veya sulh
yapılan kişi bunu kabul ederse, diyetin dışındaki o diğer mal veya üzerinde
anlaşılan mal -diyetten daha fazla olsa bile- sabit olur, suçlu üzerinden kısas
düşer.
> Suçlu veya sulh
yapılan kişi kabul etmezse mal borcu sabit olmaz. Çünkü bu bir bedelolup tıpkı
hul' bedelinde olduğu gibi karşılıklı rıza gereklidir.
Bu durumda [kısas yapma
hakkı düşer mi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kısas yapma hakkı düşmez; çünkü hak sahibi, bedel karşılığında kısasın
düşmesine razı olmuş, oysa kendisine bedel ödenmemiştir. Bu, fasit bir bedel
karşılığında sulh yapmak gibi değildir.
Çünkü orada suçlu, bedel ödemeyi kabul etmiş ve üstlenmiştir.
İkinci görüş
Kısas karşılığında sulh
yapmaya razı olduğundan kısas düşer.
Bu İkinci görüş esas
alındığında diyet gerekli olur mu? Beğavı bunun, kısası mutlak olarak affetme gibi
olduğunu belirtmiş, Rafii ve Nevevi de bunu onaylamıştır.
Not: Hak sahibi, diyetin yarısı karşılığında
kısası affetse ne olur? Kadı Hüseyin "Bu, yaşını başını almış kimselerin
zihnini meşgul edip uykusuz bırakan zor bir sorudur." demiştir
Kadı Hüseyin'den
başkaları bu soruya şöyle cevap vermiştir: "Bu, kısası ve diyetin yarısını
affetmek gibidir." Rafii ve Nevevi de böyle söylemiştir.
İsnevi, el-Mühimmat adlı
eserde şöyle demiştir: "Rafii ve Nevevi'nin Kadı Hüseyin dışındakilerden
aktardıkları görüşü Kadı Hüseyin'in kendisi de açık olarak ifade etmiştir. Buna
göre kısas ve diyetin yarısı düşer."
Mali tasarruflan
kısıtlanan şahsın diyet açısından durumu
75. Kasten öldürme ve
yaralamada;
> Kısas ve diyet ikilisinden
gayri muayyen birini gerekli kıIma görüşünü kabul ettiğimiz taktirde, kısas
hakkına sahip olan, iflas sebebiylemail tasarruflan kısıtlanan kimse -veya
onunla aynı durumda sayılan mesela borçlu şahsın mirasçısı- suçlunun mal
ödemesini affedemez; çünkü bu konumdaki şahsın bağışta bulunma hakkı yoktur.
> Doğrudan kısası
gerekli kıldığımız taktirde bakılır:
a) Şayet belirtilen
durumdaki şahıs diyet karşılığında kısası affederse -tıpkı diyet dışında bir
bedel karşılığında olduğu gibi- kesin olarak diyet sabit olur.
b) Mutlak olarak
affederse bunun hükmü daha önce geçtiği üzere olup mezhepte esas alınan görüşe
göre bu durumda diyet ödenmez.
c) Şayet bu şahıs
"hiçbir şekilde mal ödenmemesi" şartıyla affederse, mezhepte esas
alınan görüşe göre herhangi bir şey gerekmez. Çünkü adam öldürme malı
gerektirmemiştir. iflas etmiş kimseyi mal karşılığında affetmekle yükümlü
tutarsak bu, onu mal kazanmakla yükümlü tutmak anlamına gelir. Oysa onun mal
kazanma yükümlülüğü yoktur. Diğer bir görüşe göre ise mutlak olarak affetme
durumunun diyeti gerektirmesine binaen bu durumda da diyet gerekli olur.
Not: Nevevi burada "görüş ayrılığı"
yöntemini esas almıştır. Ancak "iflas" bölümünde, affın ister mal
karşılığı olsun ister böyle olmasın kesinlikle sahih olduğunu belirterek şöyle
demiştir: "Bu kişinin kısas uygulaması da kısası düşürmesi de
sahihtir."
"Malıtasarrufları
kısıtlanan" ifadesi ile iflas ettiği halde henüz malı tasarrufları
kısıtlanmamış olan kişi dışarıda bırakılmıştır. Onun durumu maddı durumu iyi
olan kimse gibidir. Yine bu ifade; çocuk, akıl hastası vb. gibi sözlü
tasarrufları dikkate alınmadığı için tasarrufları kısıtlı olan şahısları da
dışarıda bırakmaktadır. Bunların kısası affetmesi dikkate alınmaz.
76. Malını saçıp savuran
[düzgün tasarrufta bulunamayan] kimseye bu davranışı sebebiyle kısıtlama
getirildiğinde onun kısası düşürme veya uygulama bakımından hükmü reşit kimse
gibidir. Nevevi "diyet konusunda" diyerek bu şahsın kısası uygulama
veya düşürme durumunu dışarıda bırakmıştır. Bu şahsın diyet konusundaki durumu
[nasıldır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Onun diyet bakımından
durumu, iflas sebebiyle kısıtlanan kişinin durumu gibi hatta ondan da ötedir;
çünkü bu şahsın kısıtlanması başkasına ait değil kendi hakkı sebebiyledir. Buna
göre onun her iki şekilde affetmesi halinde diyet gerekli olmaz. Ravdatü
't-talibın' de "alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak
benimsemiştir" demiştir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bu kişinin durumu çocuğun durumu gibidir; dolayısıyla mal karşılığında
affetmesi hiçbir şekilde sahih değildir. Kaffal bunu tek görüş olarak
belirtmiştir. Rafii ve Nevevi'nin, siyer bölümünde Cüveyni' den aktarıp
onayladıkları şu ifade de bunu desteklemektedir: "İflas etmiş kimsenin
aksine sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış olan kimsenin ganimetten
payalmaktan yüz çevirmesi sahih değildir."
77. Reşit olduktan sonra
malını saç ıp savurmaya başlayan ve kendisine tekrar kısıtlama getirilmeyen kimsenin
mail tasarrufu, mezhepte esas alınan görüşe göre reşit kimse gibi geçerlidir.
78. Katil olan şahıs
sefih olsa ve kısasa karşılık olmak üzere diyetten daha fazla miktar ödeme
yapmayı kabul ederek sulh yapsa bu sulh geçerli olur, veli bunu kısıtlayamaz.
Rafifnin
"cizye" bölümündeki ifadesi bunu gerektirmektedir. O şöyle demiştir:
"Hak sahibi olan kişi diyetten daha fazla ödemedikçe sulh yapmaya
yanaşmıyorsa sefih buna olumlu karşılık vermez de veli olumlu karşılık verirse
Cüveyni'nin belirttiğine göre canın korummasına kim rağbet ediyorsa onun
görüşüne uyulur."
Not: Mükatep kölenin diyeti affetmesi bir teberru
olup efendisinin izni olmaksızın geçerli olmaz. Efendisinin izni olması halinde
geçerli olup olmayacağı konusunda İmam Şafii' ye ait iki görüş bulunmaktadır.
79. Veli ile suçlu,
kısas uygulanmaması için diyetten daha fazla bir ödeme yapılması mesela iki yüz
deve ödenmesi konusunda anlaşsalar bakılır:
> Kasten öldürme /
yaralama durumunda kısas ve diyet içinden gayri muayyen birini gerekli
gördüğümüz taktirde bu sulh geçersiz olur; çünkü bu, gerekli olandan fazlası
olup yüz deveye karşılık iki yüz deve üzerinde sulh yapmak gibi kabul edilir.
> Kasten öldürme
durumunda doğrudan kısası gerekli kabul ediyor, diyeti de onun bedeli kabul ediyorsak
[hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
sahih olur; çünkü bu hak sahibinin seçimi ve suçlunun da yüklenmesine bağlı
olan bir maldır. Hul' bedelinde olduğu gibi burada da bunu bir miktarla
sınırlamanın bir anlamı yoktur.
İkinci görüş
Bu sahih değildir; çünkü
diyet kısasın yerini alan bir şey olduğundan, suçlunun isteyeceği miktar
diyetten fazla olamaz.
Not: Bu görüş aynlığı -el-Matlab adlı eserde de
belirtildiği üzere- sulhün kasten adam öldürme suçunda gerekli olan diyet
develeri sıfatmda develer üzerinde gerçekleşmesi haline özgüdür. Şayet ister
muayyen ister zimmette olsun farklı sıfatta develer üzerinde gerçekleşirse,
İmam Şafii'nin her iki görüşüne göre de bu sulhün sahih olması gerekir; çünkü
Rafiı bu konunun sonunda kişinin kısasta elbise veya köle vermek üzere sulh
yapması halinde bunun caiz olduğunu söylemiştir. Bu ifadenin zahirinden, bunun
diyetten daha fazla olması halinde de caiz olduğudu anlaşılmaktadır. İsnevi de
el-Mühimmat adlı eserinde bunu esas almıştır.
İki taraf diyetten daha
az miktarda ödeme yapılması konusunda sulh yap sa Kadı Hüseyin'in belirttiği
üzere bunun sahih olduğu konusunda herhangi bir görüş aynlığı yoktur.
Kişinin kendisinin
yaralanmasına veya öldürülmesine izin vermesinin hükmü
80. Reşit olsun sefih
olsun hür ve mükellef olan bir kimse diğer bir şahsa hitaben mesela "elimi
kes!" dese ve muhatap da bunu yapsa eli heder olmuş olur yani kesmeye izin
verdiği için karşılığında kısas ve diyet söz konusu olmaz.
Not: Nevevi'nin bu
ifadesine iki açıdan itiraz edilmiştir:
1. Onun ifadesinden,
sefihin durumunun reşitten farklı olduğu anlaşılmaktadır oysa ikisi de aynıdır.
2. Kölenin kesmeye izin
vermesinin mal ödeme borcunu düşürdüğü anlaşılmaktadır; çünkü o reşittir. Oysa
onun izni mal borcunu düşürmemektedir.
Kölenin izin vermesi ile
kısasm düşüp düşmeyeceği konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Bu
iki görüşe ve Bulkim' nin kısasm düştüğü yönündeki tercihine daha önce işaret
etmiştik.
Nevevi benim onun
ifadesini açıklarken yaptığım gibi söylemiş olsaydı ifadesi bu iki itirazdan da
kurtulmuş olacaktı.
el-Muharrer,
eş-Şerhu'l-kebır, eş-Şerhu's-sağır ve Ravdatü'ttalibın 'deki ifade "kendi işine
malik olan" şeklindedir. Bununla ister kısıtlı olsun ister olmasın hür ve
kamil olan kişi kastedilmekte, köle, çocuk ve akıl hastası dışarıda
bırakılmaktadır.
81. Yukarıdaki hüküm
yara sirayet etmediğinde geçerlidir. Şayet sirayet ederek ölüme yol açarsa veya
kişi bir şah sa hitaben ilk başta "beni öldür!" der ve muhatap da onu
öldürürse, İmam Şafii'ye ait daha güçlü görüşe göre izin sebebiyle maktulün
canı heder olur. Diğer bir görüşe göre ise diyet gerekir. Bu görüş ayrılığı şu
meseledeki görüş ayrılığına dayalıdır:
a. Diyet, kişinin
ölmeden önceki son anında onun için sabit olur sonra mirasçıları diyeti ondan
miras olarak alır.
b. Diyet, maktulün
ölmesinin ardından doğrudan mirasçı için sabit olur.
Şayet ilk görüşü kabul
edersek -ki daha doğru olan budur- diyet gerekmez, aksi taktirde gerekir.
Not: Nevevi "diyet gerekir" diye mutlak
bir ifade kullanmıştır. Bu ifadenin zahirinden, söz konusu görüşe göre her iki
durumda da tam diyet gerektiği anlaşılmaktadır. "Beni öldür!"
cümlesinin kullanıldığı durumda bunun böyle olacağı bu açıktır. "Elimi
kes!" cümlesinin kullanıldığı durumda ise yarım diyet ödemek gerekir;
çünkü yaranın sirayet etmesi sonucunda oluşan şey budur. Bunu İbnü'r-Rif'a
söylemiştir.
Nevevi'nin "heder
olur" ifadesi genel anlamıyla alınamaz; çünkü daha doğru görüşe göre Allah
hakkı sebebiyle keffaret gerekli olur. İznin olmasının buna bir etkisi yoktur.
Vücuda yapılan
saldınnın ölüme yol açması durumunda kısas
82. Bir kimsenin vücudundan,
kısası gerektirecek şekilde bir organ koparılsa, mağdur kısas ve erşi [diyetil
affetse [hükmün ne olacağı, yaranın sirayet etmesine göre değişir. Burada iki
durum söz konusudur:]
Birinci durum
Şayet yara iyileşir de
sirayet etmezse ne kısas ne de diyet gerekir; çünkü hak sabit olduktan sonra
hak sahibi bunu düşürmüştür.
Not: Nevevi'nin meseleyi örneklendirirken mağdurun
hem kısas hem de diyeti affetmesini zikrederek Ravdatü 't-talibın' de
zikrettiği şu hususu dışarıda bırakmıştır: "Kişi ben bu cinayeti
affettim" dedikten sonra başka bir şey söyleme se İmam Şafii'nin açık
ifadesine göre bu söz kısası affetmek anlamına gelir." Yani diyet
konusunda ise yukarıda geçen ihtilaf söz konusudur.
Nevevi'nin
"koparılsa" ifadesi, vücut boşluğuna açılan ve kısas gerektirmeyen
yaralamayı dışarıda bırakmaktadır. Burada mağdur kısası affettikten sonra yara
sirayet ederek ölüme yol açsa, velisi can konusunda kısas uygulama hakkına
sahiptir; çünkü bu, kısasın söz konusu olmadığı bir şeyde kısası affetmek olduğundan
affın bir etkisi yoktur. Cüveyni bu konuda ittifakın bulunduğunu belirttikten
sonra kendisi farklı bir ihtimalin de olabileceğini belirtmiştir.
İkinci durum
Yara -el-Muharrer'de
ifade edildiği üzere cana- sirayet ederek ölüme yol açarsa ne can ne de organda
kısas uygulanır; çünkü sirayet, affedilmiş olan bir yaralamadan
kaynaklandığından kısası ortadan kaldıran bir şüphe olarak kabul edilmiştir.
Yara başka bir organa
sirayet ederse, -daha önce geçtiği üzerekişi ilk yaralamayı affetmemiş olsa
bile [bu sirayet sebebiyle] kısas söz konusu olmaz.
83. Koparılan organdaki
yaranın sirayet ederek ölüme yol açması durumunda organ ın erşine gelecek
olursak [burada şu ihtimaller söz konusu olur:]
> Organı koparılan
kişi, suçluyu affettiğini belirtirken "vasiyet" ifadesini kullanarak
mesela kısası affettikten sonra "bu suçun erşini ona vasiyet ettim"
dese, katil lehine vasiyette bulunmuş olur. Vasiyet bölümünde belirtildiği
üzere daha güçlü görüşe göre bu vasiyet sahih olur. Bu durumda ölen şahsın terikesinin
üçte birinden çıkıyorsa veya mirasçılar onaylarsa erş ödeme yükümlülüğü düşer.
Aksi taktirde terikenin üçte birinin kaldırabileceği kısım düşer.
> Af için söylenen
sözde "ibra", "ıskat" veya "cinayetin affı" gibi
ifadeler kullanılırsa o zaman erş kesin olarak düşer.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu üç ifadenin kullanılması halinde de vasiyet söz konusu olur; çünkü bunlar,
terikenin üçte birinden hesap edilir. Bu durumda katile vasiyette bulunma
konusundaki görüş ayrılığı burada da geçerli olur.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir: O görüşte belirtilen ıskat, derhal yerine getirilen bir
ıskattır. Oysa vasiyet, ölümden sonraya bağlıdır.
[Af durumunda erş
düşünce] bu durumda affeden kimse ister "bu yaradan kaynaklanacak şeyi de
affettim" demiş olsun ister olmasın, yaranın sirayet etmiş olması
sebebiyle erşi[n üzerinde] tam diyete kadar olan [aradaki farkı] ödemek
gerekir. İmam ŞafiI'ye ait bir görüşe göre ise af esnasında "bu yaradan
kaynaklanacak şeyi de affettim" derse bu fazlalık düşer.
Daha güçlü görüşe göre
düşmez; çünkü bir şeyin sabit olmadan düşmesi bilindik bir durum değildir.
Ancak yaralı şahıs "vasiyet" sözünü kullanarak "ona bu yarayı ve
yaradan kaynaklanacak olan / yaradan doğacak olan şeyin erşini / yaranın
sirayet etmesinden kaynaklanacak şeyi vasiyet ettim" dese katile vasiyet
etme konusundaki iki görüşe bağlı olarak hüküm belirlenir. Bütün bu geçenler,
organa yönelik yaralamada erş [tazminat] ödenmesi konusunda gelecektir.
Not: Nevevi'nin erş konusunda zikrettiği ayrım, erşin
miktarı diyetten daha az olduğu durumla ilgilidir. Kişi bir şahsın mesela iki
elini kesse, mağdur suç ve o suçtan kaynaklanabilecek diğer durumlar sebebiyle
ödenmesi gereken erşi affetse, şayet ölen şahsın mirasının üçte biri yeterli
oluyorsa daha güçlü görüşe göre diyetin tamamı düşer.
Henüz ödenmesi gerekli
olmayan şeyi ibra etmeyi ister sahih kabul edelim ister etmeyelim böyledir;
çünkü iki elin erşi bir tam diyettir. Varanın sirayet ederek ölüme yol
açmasıyla bu daha artmaz.
84. Bir organa yönelik
saldırı yapıldığında kısas ve erş affedildikten sonra yara sirayet ederek başka
bir organa sıçrasa, örneğin parmağı kesilen kişinin eline sirayet etse sonra
diğer organa sirayet etmiş olan ilk yaralama iyileşse [hüküm ne olur? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
yaralayan kişi yalnızca sirayet sebebiyle gerekli olan diyeti öder; çünkü
mağdur, yalnızca mevcut olan yaralamanın gerektirdiği diyeti affettiğinden bu
af diğer hususları kapsamaz.
İkinci görüş
Kişi sirayet sebebiyle
herhangi bir şey ödemez; çünkü bu, affedilmiş olan bir yaralamadan
kaynaklanmıştır.
Kesilen organ için kısas
uygulanması ve diyet ödenmesi ise düşmüştür.
Not:
1. Nevevi'nin ifadesi,
yaranın sirayet ettiği diğer organ için kısas uygulanmayacağını göstermektedir
ki doğru olan da budur;
Çünkü organlarda yaranın
sirayet etmesi sebebiyle kısas gerekli olmaz.
2. Yine Nevevi'nin
ifadesinden anlaşıldığına göre mağdur, "yaradan kaynaklanacak olan"
demiş olsa bile sirayetten kaynaklanan diyeti tazmin eder. Daha önce de geçtiği
üzere daha güçlü görüşe göre hüküm böyledir.
3. Bir kimse, kısas
cezasının kendisine iliştiği bir köleyi affetse daha sonra yaranın sirayet
etmesi sebebiyle ölse, af geçerli olur; çünkü kısas köle üzerinde
uygulanacaktı. Kölenin işlediği suç sebebiyle bir mal ödenmesi gerekli olsa ve
mağdur köleyi mutlak olarak affetse veya affı efendisine izafe edereklIZ0l
affetse af yine geçerli olur; çünkü bu efendiye malı dışındaki bir sebeple
gerekli olan bir haktan af etmektir. Şayet kişi affı köleye izafe ederse
geçerli olmaz; çünkü hak köle üzerinde değildir.
Yanlışlıkla işlenen bir
suçta mirasçı diyeti veya akıleyi affetse veya mutlak olarak af etse bu sahih
olur; çünkü bu, ehlinden sadır olmuş bir bağıştır. Suçluyu affederse bu sahih
olmaz; çünkü hak, onun üzerinde değildir. Bundan şu anlaşılmaktadır:
"Diyet onun üzerinde olsa af sahih olurdu. Örneğin suç işleyen kişi zımmı,
akılesi Müslüman olsa veya harbıolsa o zaman af sahih olur." Bu, doğrudur.
Yaranın sirayet etmesi
sonucu ölen şahsın velisinin kısas uygulaması
85. Bir organı
koparıldıktan sonra yaranın sirayet etmesi sonucunda kişi ölse ve bir şahsın bu
sebeple kısas hakkı doğsa, hak sahibi olan veli öldürme konusunda kısası affetse
[organı kısas yoluyla kesebilir mi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Organı kesme hakkı
yoktur; çünkü kısas yoluyla hak edilen şey öldürmektir. Organı koparmak bunun
yoludur. Veli öldürmeyi affetmiştir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
organı kesebilir. [İmam Gazalı tarafından] el-Veciz'de bu, tek görüş olarak
aktarılmıştır. Bulkinı de "itimad edilmesi gereken görüş budur"
demiştir.
86. Aynı durumda veli
organda kısası affetmiş olsa [suçlunun boynunu vurma hakkı olur mu? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
suçlunun boynunu vurabilir; çünkü her ikisi de [organı koparmak ve boynu
vurmak] velinin hakkıdır.
İkinci görüş
Bunu yapamaz; çünkü o,
yaranın sirayet etmesiyle gerçekleşecek bir öldürme üzerinde hak sahibidir.
Organı koparmayı affetmiştir.
87. "Sirayet"
ifadesi doğrudan öldürmeyi dışarıda bırakmıştır. Buna göre kişi bir şahsın
elini kestikten sonra onu öldürse, velinin hem el kesme hem de öldürme
konusunda doğrudan hakkı olur. Öldürmeyi affettiğinde organı kesme hakkı
ortadan kalkmaz. Aksi de böyledir [yani organı kesmeyi affettiğinde organı
koparma hakkı ortadan kalkmaz].
88. Can konusundaki hak
sahibi ile organ üzerinde kısas uygulama hakkına sahip olan kişiler farklı
olsa, örneğin organı koparılan bir köle azat edildikten sonra yarasının sirayet
etmesinden dolayı ölse, suçluyu kısas yoluyla öldürme hakkı kölenin
mirasçılarının, suçlunun elini kesme hakkı ise kölenin efendisinindir. Bu
durumda şüphesiz ki birinin kısası affetmesi diğer kısası ortadan kaldırmaz.
Organa kısas uygulayan
velinin öldürme cezasını affetmesi
89. Veli, suçlunun
organını kopardıktan sonra suçlunun canını bedelsiz olarak veya bir bedel karşılığında
affetse [burada iki durum söz konusudur:]
Birinci durum
Yara sirayet ederek
ölüme yol açarsa, önceki affın geçersiz olduğu anlaşılmış olur ve bu sirayet
kısas yerine geçer; çünkü ölüm sebebi aftan önce meydana gelmiş ve bunun gereği
de sebebin peşinden gelmiştir. Dolayısıyla affın bir tesiri olmaz.
Şöyle bir soru
sorulabilir: "Affın geçersiz olmasının etkisi nerede görülür?"
Buna şöyle cevap
verilir: Bunun etkisi şudur: Veli şayet mal karşılığı affederse bu malı ödemek
gerekmez. O halde Nevevi'nin "bedelsiz" ifadesi benim açıklamamdan da
anlaşılacağı üzere ihtirazı bir kayıt değildir.
İkinci durum
Şayet velinin organı
koparması sonucunda oluşan yara sirayet etmeyip sabit kalırsa o zaman velinin
affı geçerli olur. Çünkü bu af, kısas yoluyla öldürme cezasının düşmesi
konusunda etkili olmuştur. Bu durumda affedilen kısasın bedeli suçlu üzerinde
sabit olur. Çünkü veli, organı kısas yoluyla kesmekle diyetin tamamını elde
etmemiştir.
90. Veli, suçlunun elini
kesmesinden dolayı herhangi bir şeyle yükümlü olmaz; çünkü eli kestiği sırada,
el de dahil olmak üzere suçlunun bedeninin bütünü üzerinde hak sahibi idi.
Dolayısıyla eli kesmekle, hakkının bir kısmını almış oldu. Onun öldürmeyi
affetmesi elin kesilmesinin ötesindeki kısım hakkında söz konusudur.
91. Şahıs bir kimseyi
elini kesmeksizin öldürse, velisi ise haksız bir fiilde bulunarak suçlunun
elini kestikten sonra kısas yoluyla öldürmeyi affetse hüküm yine böyledir;
çünkü bu, öldürülmesi serbest olan bir kimsenin bir organını kesmek olduğundan
tıpkı mürted bir şahsın elini kesmek gibi olmuştur.
Not: Açıkça analışacağı üzere Nevevi'nin
"elini kesse" ifadesi, "bir organdaki yaranın sirayet etmesiyle
meydana gelen ölüm olayında kısas hakkına sahip olan kişi" şeklindeki
sözün hükmünün tamamıdır. Zira veli bazen affeder, bazen de suçlunun organını
keser.
Dolayısıyla önce
birinciyi sonra ikinciyi zikretmiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
Kısası uygulamak
için vekil tayin edilmesi