HIRSIZLIK |
3. Hırsızlık Suçunun
İspatı
1. Hırsızlık suçu, daha
doğru görüşe göre davacıya döndürülen yeminle veya hırsızın ikrarıyla sabit
olur.
2. Mezhepte esas alınan görüşe
göre kişinin ikrarından dönmesi kabul edilir.
3. Bir kimse, üzerinde
Allah hakkı olan bir ceza bulunduğunu ikrar etse doğru görüşe göre hakim
kendisine bu ikrarından rücu etmesini üstü kapalı bir biçimde teklif eder ancak
"ikrarından dön!" demez.
4. Bir kimse herhangi
bir dava bulunmadığı halde ortada olmayan Zeyd'in malını çaldığını ikrar etse
şahsın eli an itibarıyla kesilmez, daha doğru görüşe göre Zeyd'in gelmesi
beklenir.
5. Kişi, gaib olan
şahsın cariyesini [kendisiyle] zinaya zorladığını [ve onunla zina ettiğini]
ikrar etse daha doğru görüşe göre an itibarıyla kendisine had cezası uygulanır.
6. Hırsızlık suçu iki
erkeğin şahitliğiyle [de] sabit olur. Bir erkek ve iki kadın, hırsızlığın
gerçekleştiğine şahitlik etse [hırsızın çaldığı mala ilişkin] mal borcu sabit
olur, el kesme cezası sabit olmaz.
7. Şahidin, hırsızlığın
şartlarını da zikretmesi şarttır.
8. İki şahit ihtilaf
etseler, mesela birisi "sabahleyin çaldı" derken diğeri "akşam
çaldı" dese şahitlik geçersiz olur.
9. Hırsızın çaldığı malı
geri vermesi gerekir. Şayet mal telef olmuşsa onu tazmin eder.
164. Hırsızlık, davacıya
döndürülen yeminle sabit olur. Örneğin bir kimse bir şahsın nisap miktarı bir
malı çaldığını iddia etse, davalı ["çalınadım" diyerek] yemin etmekten
kaçınsa ve yemin etme yükümlülüğü davacıya döndürülse ona yemin ettirilir.
Bu durumda [hırsızın eli
kesilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ı
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
hırsızın eli kesilir. NevevI, Ravdatü't-talibın'de bu görüşü el-Muharrer'in
sahih kabul ettiği görüşler kapsamında nakletmiş ve kendisi bir açıklama
yapmamıştır. Bu hükmün gerekçesi şudur: Davacıya geri döndürülen yemin
davalının ikrarda bulunması veya şahitlerin şahitlik etmesi gibidir. El kesme
her ikisiyle sabit olduğundan bu açıdan kısasa benzemektedir.
İkinci görüş
Diğer görüşe göre ise bu
durumda el kesilmez; çünkü hırsızlıkta el kesme Allah hakkıdır.
Bu açıdan mesele şuna
benzemiştir: Bir kimse "benim cariyem zina etmeye zorlandı" dese ve
davalının yeminden kaçınmasından sonra davacı yemin etse mehir sabit olur,
ancak zina haddi sabit olmaz.
Rafii
eş-Şerhu'l-kebır'de ve Nevevi Ravdatü't-talibın'de "davalar"
konusunun üçüncü bölümünde yemin konusunda bu görüşü tek görüş olarak belirtmişlerdir.
el-Havi's-sağır yazarı da bu bölümde [hırsızlık bölümünde] bunu esas almıştır.
Ezrai "mezhepte
esas alınan ve alimlerin çoğunluğunun tek görüş olarak belirttiği doğru görüş
budur" demiştir.
Bulkini de şöyle
demiştir: "el-Ümm'de ve el-Muhtasar' daki, iki şahit ve hırsızın ikrarı
olmadıkça el kesme cezası sabit olmaz, şeklindeki açık ifade sebebiyle itimad
edilmesi gereken görüş budur."
Not: Bu görüş aynlığı el kesme ile ilgilidir.
[Hırsızlık yaptığı söylenen kimsenin zimmetindeki] mal [borcu] ise kesinlikle
sabit olur.
165. Hırsızlık, hırsızın
ikrarı ile de sabit olur. Çünkü kişi kendi sözünden sorumlu tutulur.
Diğer haklarda olduğu
gibi hırsızlıkta da ikrarın tekrarlanması gerekmez.
Not: Nevevi ikran mutlak olarak zikretmiş olmakla
birlikte ikrarın iki şartı vardır:
Birincisi ikrarın,
hırsızlığa ilişkin davadan sonra gerçekleşmesidir. Şayet daha önce ikrar söz
konusu olursa mal sebebiyle el kesme sabit olmaz. Aksine bu, mal sahibinin
mahkemeye müracaat ederek talepte bulunmasına kadar bekletilir.
İkincisi tıpkı
şahitlikte olduğu gibi ikrarda da ayrıntıya girmesidir. Buna göre ikrarda
bulunan kişi neyi, kimden, ne kadar ve nereden çaldığını göstererek veya
niteliklerini belirterek ayrıntılı olarak beyan etmelidir. Şayet bunları beyan etmezse
o zaman ikrar geçerli olmaz. Çünkü kişi el kesmeyi gerektirmeyen bir hırsızlığı
el kestirmeyi gerektiriyor zannetmiş olabilir.
Nevevi'nin sözünden
anlaşıldığına göre el kesme cezası "hakimin bilgisi" ile sabit olmaz.
Doğru olan da budur.
Kölenin efendisinin durumu ise farklı olup daha önce zina haddi konusunda
geçtiği üzere o, kendi kölesi hakkında bilgisine göre hüküm verebilir.
166. [Hırsızlık ikrannda
bulunan kişi ikrarından dönerse bu dönme kabul edilir mi? Bu konuda mezhep
içinde iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre hırsızlık ikrarında bulunan kişi ikrarından döndüğünde, el kesme
cezası bakımından bu dönme [hukuken geçerli] olarak kabul edilir. Hatta el
kesme cezası infaz edilirken bile dönme gerçekleşse hüküm böyledir; çünkü el
kesme Allah hakkı olduğundan tıpkı zina haddinde olduğu gibi [ikrardan dönme
durumunda] düşer. Kişi ikrarından döndükten sonra el kesme işleminden geriye,
bırakılması zararlı olacak kadar kalmışsa bu kısmı devletin kesmesi gerekmez,
kişinin kendisinin kesmesi gerekir.
Malın tazminine gelince
bu ikrar kabul edilmez; çünkü mal, kul hakkıdır.
İkinci rivayet
Bu ikrar mal bakımından
kabul edilmez, daha doğru görüşe göre el kesme cezası bakımından kabul edilir.
Üçüncü rivayet
Daha doğru görüşe göre
el kesme cezası bakımından kabul edilir, mal bakımından kabul edilmez .
Not:
1. Kişi bir mal
çaldığını ikrar ettikten sonra bu ikrarından dönse, sonra da ikrarından
dönmesinin yalan olduğunu söylese Darimi'nin belirttiğine göre onun eli
kesilmez.
2. Kişi hırsızlık
ikrarında bulunduktan sonra buna ilişkin şahitler getirilse sonra kişi
ikrarından dönse Kadı Hüseyin'in belirttiğine göre doğru olan, el kesme
cezasının düşmesidir; çünkü ceza ikrar ile sabit olmuştu.
Bunun benzeri, zina
konusunda Maverm' den aktarılmış ve tercih yapılmıştı. Tercih edilen görüş
şudur: Şayet hüküm şahitliğe isnad edilmişse, kişinin ikrardan dönmesiyle ceza
düşmez. Hüküm ikrara isnad edilmişse kişinin ikrardan dönmesi kabul edilir.
Hırsızlık ikrarında
bulunan iki kişiden biri ikrarından dönüp diğeri dönmese, yalnızca ikrarından
dönmeyen kişinin eli kesilir.
167. Bir kimse, ister
[henüz bir dava açılmamışken] ilk olarak veya bir dava sonrasında, hırsızlık ve
zina gibi Allah hakkı olan bir cezayı gerektirecek bir suç işlediğini ikrar
etse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan görüşe göre,
ikrardan dönmenin kabul edildiği konularda hakim, ikrarda bulunan kişiye
ikranndan dönmesini [açıktan değil] üstü kapalı bir şekilde telkin eder.
Örneğin hırsızlık
davasında kendisine "belki de sen malı, koruma altında olmadığı yerden
almışsındır" gibi sözler söyler. Zina davasında da "belki de sen
sadece kucaklamışsındır, dokunmuşsundur" gibi sözler söyler. İçki içme
davasında "belki de sen, içtiğin şeyin sarhoş edici olduğunu bilmeyerek
içmişsindir" der. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi yanında hırsızlık
ikrarında bulunan kişiye "senin mal çaldığını zannetmiyorum" dediği
halde ikrarda bulunan kişi "evet çaldım" demiş, Hz. Peygamber
(s.a.v.) bunu iki veya üç kere tekrarladığı halde adam da ikrannı
tekrarlamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onun elinin kesilmesini
emretti. (Ebu Davud, Hudnd, 4380)
Maiz de zina ikrannda
bulunduğunda kendisine "belki de sen sadece öptün, dokundun veya
baktın" demiştir.(Buhari, Hudud, 6824)
Hakim, bunu davalıya
açıktan söyleyerek "ikranndan dön!", "inkar et!" vb. sözler
söyleyemez; çünkü bu, yalan söylemesini emretmektir.
İkinci görüş
Hakim, kişinin ikranndan
dönmesini ona emredemeyeceği gibi bunu üstü kapalı şekilde telkin de edemez.
Üçüncü görüş
Oavalı rücu etme
hakkının olduğunu bilmiyorsa hakim ona üstü kapalı telkinde bulunur, şayet
biliyorsa bunu yapmaz.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, görüş ayrılığının
hakimin bunu yapmasının caiz olup olmadığı konusunda olduğu ve bunu yapmanın
müstehap olmadığı anlaşılmaktadır ki eş-Şerhu'l-kebır ve Ravdatü 't-talibın 'de
"daha doğru" olarak belirtilen görüş budur. Ancak el-Bahr'de alimlerimizden
aktarıldığına göre hakimin bunu yapması müstehaptır. Nevevi, Müslim şerhi'nde
bu konuda icma nakledildiğine işaret etmiştir.
Nevevi "ikrar"
ifadesi ile zinanın şahitlikle sabit olması durumunu dışarıda bırakmıştır. O
durumda hakim, ikrarda bulunan kişiye ikrarından dönmesi konusunda tarizde
bulunmaz.
Nevevi "ikrarda
bulunsa" ifadesi ile ikrar öncesini dışarıda bırakmıştır. Buna göre hakim
kişiye fiili inkar etmesini üstü kapalı belirtip buna dair telkinde
bulunabilir. Bu konuda ihtilaf yoktur.
Nevevi "Allah
hakkı" ifadesi ile kul haklarını dışarıda bırakmıştır. Zira kul hakkına
ilişkin davalarda, ikrarda bulunan kişiye ikrarından dönmesi konusunda bir
tariz yapılmaz.
Hakim, Allah haklarından
olan had cezalarında şahitlere şahitliklerini eda etmekten geri durmalarını
üstü kapalı telkin edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır: Ravdatü't-talibin'de "daha doğru" olarak belirtilen
görüşe göre şayet olayın kapatılmasında bir maslahat görürse bunu yapabilir, aksi
taktirde yapamaz. Ezrai şöyle demiştir: "Alimler hakimin bunu açıkça ifade
etmesinin caiz olmadığını veya mekruh olduğunu açık olarak ifade etmemiştir.
Bana göre onlar birinciyi [yani hakimin bunu yapmasının caiz olmadığını]
kastetmişlerdir."
İfade tarzından anlaşıldığına
göre Nevevi'nin "hakim, davalıya ikrarından dönmesini söyleyemez"
ifadesi "doğru görüş" olarak belirttiği ifadenin tamamlayıcısıdır.
Oysa bu kastedilmemiştir. Rafii ve başkalarının belirttiğine göre bu konuda
herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Had cezasının
uygulanmaması konusunda aracılık etmeye gelince; Nevevi, Müslim şerhinde şöyle
demiştir: "Alimler, had cezasını gerektiren suçla ilgili dava devlet
başkanına geldikten sonra bunun uygulanmaması için aracılık etmenin haram
olduğu konusunda ve aracılık etmeyi istemenin de haram olduğu konusunda icma
etmişlerdir. Ancak durum devlet başkanına intikal etmeden önce, şayet aracılık
edilen kişi insanlara kötülük edip eziyet veren bir kimse değilse alimlerin
çoğunluğu cezanın affedilmesi için aracılık etmeye cevaz vermişlerdir. Şayet
böyle kötü bir kimse ise aracılık yapılmaz. Aracılık etme konusu, tazir
konusunda ilgili bölümde gelecektir.
168. Bir kimse, herhangi
bir dava söz konusu değilken, ortada olmayan Zeyd adlı bir şahsın malını
çaldığını ikrar etse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan ve İmam
Şafii tarafından açıkça belirtilen görüşe göre bu kişinin eli an itibarıyla
kesilmez, Zeyd'in gelip de el kesmeyi talep etmesi beklenir. Çünkü Zeyd
geldiğinde malı bu şahsa serbest bıraktığını ikrar edebilir veya mülkiyetin ona
ait olduğunu ikrar edebilir ki bu durumda hırsız bunu yalanlasa bile şüphe
sebebiyle had cezası düşer.
İkinci görüş
Kişinin ikrarı ile amel
edilerek an itibarıyla eli kesilir. Bu şuna benzer: Kişi bir kadınla zina
ettiğini ikrar etse, o kadının gelmesine kadar beklenmez.
İlk görüş sahipleri iki
meseleyi şöyle ayırmışlardır: Zina haddi ilişkiyi serbest kılmakla ortadan
kalkmaz. Hırsızlık haddi ise malı serbest kılmakla düşer.
169. İlk görüşe göre
kişi, kayıp olan şahsın gelmesine kadar hapsedilir mi hapsedilmez mi?
Bu konuda görüş aynlığı
bulunmaktadır. Cüveyni, alimler nezdindeki zahir görüşe göre bu kişinin
hapsedileceğini, çünkü kendisine Allah hakkının taalluk ettiğini belirtmiştir.
el-Kifaye'de de bu görüş doğru kabul edilmiştir. Ezrai "İmam Şafii'nin
el-Ümm'deki ifadesinin zahiri de budur" demiştir. el-Envar yazan bunu tek
görüş olarak belirtmiştir.
Not: Bir çocuk veya akıl hastasının -yahut Hocamız
Zekeriya elEnsarl'nin belirttiğine göre sefih bir kimsenin- malı çalınsa
bunların buluğa ermesine, aklının başına gelmesine veya rüşd özelliğine sahip
olmasına kadar beklenir; çünkü bu kişi -tıpkı kayıp olan şahsın durumunda
olduğu gibi- karşı tarafın çaldığı şeye malik olduğunu ikrar edebilir.
Bir kimse kayıp olan bir
şahıs lehine mal ikrarında bulunsa hakim onu talep edemez; çünkü hakimin kayıp
şahsınmalını talep etme hakkı yoktur. Ancak kayıp şahıs ölür de bu malı çocuk
vb. kimselere bırakırsa o zaman hakim, ikrara konu olan malı talep etme ve
hapsetme hakkına sahiptir.
Bir köle nisap
miktarından daha az bir malı çaldığını ikrar etse efendisi kabul etmedikçe bu
sözü kabul edilmez. Nisap miktarı mal çaldığını ikrar ederse eli kesilir.
Nitekim kısası gerektiren bir suç işlediğini ikrar ettiğinde de böyledir. Ikrar
bölümünde geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere kölenin elinde mal bulunsa
bile lehine ikrarda bulunulan kişinin bu mal üzerinde hakkı sabit olmaz.
170. Kişi, ortada
olmayan bir şahsın cariyesini zinaya zorladığını [ve onunla zina ettiğini]
ikrar etse [kendisine had cezası uygulanır mı? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre kendisine
derhal had cezası uygulanır, kayıp şahsın gelmesi beklenmez; çünkü zina
haddilnin uygulanması], bir tarafın talepte bulunmasına bağlı değildir.
Gaip olan şahıs gelip
"ben cariyeyi ona mübah kılmıştım" dese bile had cezası düşmez; çünkü
cinsellikten istifade etmeyi mübah kılmak geçersizdir.
İkinci görüş
Gaip olan şahsın gelmesi
beklenir; çünkü o şahıs, cariyeyi bu şahsa vakfettiğini ikrar edebilir.
"Vakıf" bölümünde belirtildiğine göre had cezası vakfın mülkiyetinin
kimde olduğu konusundaki görüşlere bağlı olarak değişir. Şayet vakfedilen malın
mülkiyetini mevkufa ait kabul edersek o zaman ikrarda bulunan kimseye had
cezası uygulanmaz, aksi taktirde uygulanır.
Not: Nevevi'nin "ikrah" ifadesi ihtirazı
bir kayıt değildir. Zira kişi "ben falanın earlyesiyle zina ettim"
deyip ikrahtan söz etmese hüküm yine böyle olurdu. Nevevi'nin bunu zikretme
sebebi ikrahta efendinin hakkının söz konusu olmasındandır ki bu da mehirdir.
An-
cak bunun had cezasıyla
bir ilgisi yoktur.
171. Had cezasını
gerektirecek hırsızlık zina dışındaki diğer cezalarda olduğu gibi iki erkeğin
şahitliğiyle sabit olur. Zinada ise şahitlerin sayısına ilişkin özel bir hüküm
bulunmaktadır.
172. Buna göre bir erkek
ve iki kadın bir hırsızlık konusunda şahitlik etse veya davacı buna dair bir
şahit getirip bir de kendisi yemin etse [hırsızlık yapan kişinin zimmetinde
hırsızlığa konu olan] mal sabit olur, el kesme cezası sabit olmaz. Bu şuna
benzer: Bir kimse karısını boşamayı veya kölesini azat etmeyi bir malın gasp
edilmesine veya çalınmasına bağlasa, sonra da bir erkek ve iki kadın gasp veya
hırsızlık fiilinin gerçekleştiğine şahitlik etse, boşama ve köle azadı sabit
olmaz, ancak [gasp veya hırsızlık sebebiyle olan] mal borcu sabit olur.
Not: Malın sabit olacağı durum, mal sahibi veya
vekilinin davada bulunmasından sonra şahitlerin şahitlik etmesi durumuna
özgüdür. Şayet şahitler [herhangi bir dava söz konusu olmaksızı]
kendiliklerinden şahitlik ederse onların şahitliğiyle mal borcu da sabit olmaz.
Çünkü onların şahitliği
mal borcu doğurmaya yöneliktir. [Davacı tarafından herhangi bir talep
olmaksızın] karşılıksız yapılan şahitlik ise mal borcu açısından kabul edilmez.
173. [Hırsızlık
davasının şahitlikle sabit olabilmesi için] şahidin, el kesmeyi gerektirecek
şekilde hırsızlığın şartlarını zikretmesi gerkir. Bu da [öncelikle] hırsız
orada hazır duruyorsa kendisine işaret etmekle, şayet orada yoksa onu
başkasından ayırt edecek şekilde adını ve nesebini zikretmekle olur. Bu,
"Allah hakkı olan had cezalarında, gaip olan şahıs aleyhine şahitler
dinlenilmez" hükmüyle çelişik görülmüştür. Buna şöyle cevap verilebilir:
Bu şahitlik yalnızca mal [tazmin ettirme] yönünün [el kesme tarafına] galip
gelmesi açısından dinlenilmektedir. Bu sebeple mal sahibi gelip de malını iddia
etmedikçe hırsızın eli kesilmez.
174. Şahidin, malı
çalınan kimseyi, çalınan malı ve çalındığı koruma altındaki yeri de ya bizzat
tayin ederek, ya niteliklerini zikrederek ya da başka yollarla beyan etmesi
gerekir.
175. Şahidin bu
hususlanı belirlemeden mutlak olarak ["hırsızlık yaptı" gibi bir
ifadeyle hırsızlık fiilini] zikretmesi yeterli olmaz. Çünkü alimlerin, el
kesmeyi gerektiren şey konusundaki ihtilafları sebebiyle aslında hırsızlık
olmayan bir fiili hırsızlık olarak değerlendirmiş olabilir.
176. Bulkini, NevevI'nin
mutlak ifadesinin kapsamından şu hususları istisna etmiştir:
1. El kesmenin
şartlarından biri de çalınan malın nisap miktarı olmasıdır .. Şahidin bunu
zikretmesi gerekmez, aksine çalınan malı belirtınesi yeterlidir. Daha sonra
hakim durumu inceler, şayet çalınan malın nisap miktarı olduğunu görürse
gereğini yapar.
2. Bunun şartlarından
biri de çalınan malın, hırsızdan başkasının mülkü olmasıdır. Şahitlik esnasında
bunu zikretmek gerekmez. Aksine kişinin "şunu çaldı" demesi yeterlidir.
Bundan sonra malın sahibi "bu benim mülkümdür" der ve hırsız da bu
konuda kendisini tasdik eder.
3. El kesmenin bir diğer
şartı ortada şüphenin bulunmamasıdır. Bu şart, şahitlik esnasında "bu
konuda onun [malı çalmasını haklı gösteren] herhangi bir şüphesi olduğunu
bilmiyorum" demesini gerektirir. NevevI Ravdatü't-talibin'de bunu Kadı
Ebu't-Tayyib ve başkalarından naklettikten sonra şöyle demiştir: "eş-Şamil
yazarı şöyle demiştir: Ancak bu tekiddir. Çünkü aslolan şüphenin olmamasıdır.
Dolayısıyla bu da bu hükümden istisna edilmiştir." Bununla birlikte önceki
görüş itimad edilmesi gereken görüştür. Buna kıyasla aynı şey hırsızlık
ikrarında da şart koşulur.
177. [El kesme cezasının
sabit olabilmesi için] iki şahidin, şahitlikleri konusunda ittifak etmeleri
şarttır. Buna göre iki şahit, hırsızlık fiilinin gerçekleştiği zaman konusunda
ihtilaf etse, örneğin birisi "sabahleyin çaldı" derken diğeri
"akşamleyin çaldı" diyorsa şahitlik geçersiz olur. Çünkü bu ikisi,
üzerinde ittifak etmedikleri bir fiile şahitlik etmektedirler.
Not: Nevevi'nin "batıldır [geçersizdir]"
ifadesi el kesme açısından böyledir. Mal açısından ise şuna bakılır: Şayet malı
çalınan kişi şahitle birlikte yemin ederse, davalıdan malın tazminini alabilir,
aksi taktirde alamaz. Rafii ve Nevevi böyle söylemiştir.
Burada şu
kastedilmiştir: "Kişi, kimin şahitliği kendisinin davasıyla uyuşuyorsa
onunla birlikte yemin ettiğinde tazminat alır." Yani el-Kifaye adlı eserde
açıklandığı üzere davacının iddiasındaki hakka göre böyledir.
Nevevi
"ihtilaf" sözcüğünü mutlak olarak zikretmiştir. Bununla kastedilen
şahitliğe zarar verecek derecede olan ihtilaftır. Buna göre şahitlerden biri
"bir kese çaldı" derken, diğeri "iki kese çaldı" dese bir
kese çaldığı sabit olur ve şayet bu kese, nisap miktarına ulaşıyorsa el kesme
cezası buna ilişir.
İki kişi bir hırsızlığa
diğer iki kişi de başka bir hırsızlığa şahitlik etse bakılır: Şayet bu iki
şahitlik aynı mal üzerinde gerçekleşmemişse bir el kesme ve iki mal tazmini söz
konusu olur. Aynı mal üzerinde gerçekleşmişse örneğin iki kişi "şahıs bu
malı sabahleyin çaldı" derken diğer iki kişi "şahıs bu malı
akşamleyin çaldı" dese iki şahitlik birbiriyle çelişir, ikisiyle de
hükmedilmez.
Bir kişi beyaz bir
elbise çalındığına diğer kişi siyah bir elbise çalındığına dair şahitlik etse,
davacı bunlardan birinin şahitliğine uygun olarak yemin etse diğer elbise
üzerinde de hakkının bulunduğunu iddia edip o şahitle birlikte de yemin
edebilir. Bu durumda her iki elbise üzerinde hak sahibi olur. Çünkü bu, bir şahit
ve yeminle sabit olan bir şeydir. "İki kişinin şahitlikleri
çelişmektedir" denemez; çünkü hüccet tamamlanmamıştır. Burada iki kişinin
şahitliğinde ihtilaf bulunduğundan el kesme cezası uygulanmaz.
178. Çaldığı mal
duruyorsa hırsızın bunu geri vermesi gerekir. Bunun delili Ebu Davud'un rivayet
ettiği "bir el, aldığını geri verinceye kadar onun sorumluluğu [tazmin
yükümlülüğü] onun üzerindedir" hadisidir. (Eba Davud, İcare, 3561)
Ebu Hanife "şayet
eli kesilmiş se tazmin etmez. Tazmin ederse eli kesilmez" demiştir.
İmam Malik de şöyle
demiştir: "Zenginse tazmin eder, değilse tazmin etmez."
Bizim delilimiz şudur:
El kesme cezası Allah hakkı, tazmin ise kul hakkıdır. Bunların biri diğerini
engellemez. Fakirlik, başkasının mail alacağını düşürmez.
179. Çalınan malın
menfaatinden hırsız istifade etmiş veya onu atıl hale getirmişse, tıpkı gasp
edilen malda olduğu gibi onun ücretini vermek gerekli olur.
180. Kişi çaldığı malı,
tekrar koruma altında olduğu yere koysa el kesme cezası da tazmin yükümlülüğü
de kalkmaz.
Ebu Hanife'ye göre her
ikisi de bu durumda kalkar.
İmam Malik'ten
nakledilen bir görüşe göre tazmin söz konusu olmaz, el kesilir.
Bizim alimlerimizden
bazıları şöyle demiştir: "Malik'in söylediğinin tam tersi söylense bu anlaşılabilir
bir hüküm olurdu. Çünkü had cezaları şüpheli durumlarda düşürülür."
181. Çalınan mal
[hırsızın elinde] telef olursa, kaybolanı telafi etmek adına bedeli ile tazmin
edilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN