MUĞNİ’L-MUHTAC

SİYER

 

B. Cihidın Farz-. Ayn Olduğu Durum

 

Nevevi daha sonra kafirlerin ikinci durumunu ele alarak şunları söylemiştir:

 

1. Kafirlerin ikinci durumu onların bizim beldelerimizden herhangi birine girmeleridir. Bu durumda o belde halkının mümkün olan yollarla düşmanı def etmeleri gerekir.

 

2. Şayet savaş için hazırlık yapma imkanı olursa fakir, [anababası bulunan] çocuk, borçlu, köle gibi kimseler üzerine [zenginden, ana-babadan, alacaklıdan ve efendiden] izin almaksızın mümkün olan yolla savaşmaları farz olur. [Zayıf] bir görüşe göre hür kimseler tarafından düşmana karşı konulabiliyorsa kölenin efendisinden izin alması şarttır, aksi takdirde kime saldırıda bulunulursa o kişi yakalandığında öldürüleceğini anlarsa mümkün olan yolla kendisini müdafa eder. Şayet esir alınacağı ihtimalini görürse teslim olabilir.

 

3. Bir şehre namazların kısaltılabileceği mesafeden daha yakın olan kişi de o şehir halkı gibidir. Namazların kısaltılabileceği mesafede bulunan kişiye gelince; o şehir halkı ve şehre bitişik bölgedeki ve yakınındaki kimseler düşmana karşı koyma konusunda yeterli olmuyorsa namazların kısaltılacağı mesafedeki kimselerin de o bölge halkı ile birlikte hareket etmesi gerekir.

 

4. Düşmanlar bir Müslümanı esir ederlerse daha doğru görüşe göre onu kurtarma ümidi varsa kurtarmak üzere düşmana karşı harekete geçmek farz olur.

 

85. Kafirler bizim herhangi bir beldemize girer veya İslam ülkesinde bulunan deniz kıyılarına yahut tepelere girerlerse, bu bölgeler isterse meskun bölgelerden uzakta olsun o bölge halkının mümkün olan yolla düşmanı def etmesi farz olur. Bu durumda cihad farz-ı ayn olur. [Zayıf] bir görüşe göre farz-ı kifaye olur. Bulkini bu görüşü esas almış ve "İmam Şaflı'nin açık ifadesi de bunu desteklemektedir" demiştir.

 

86. O belde halkının savaş hazırlığı yapması imkan dahilinde olursa onlardan her birinin gücü nispetinde düşmanı def etmesi farz olur. Hatta fakir gücü nispetinde, [ana-babası bulunan] evlat, borçlu ve köle gibi kimseler ana-baba, alacaklı ve efendiden izin almaksızın savaşmakla yükümlü olur. Bu durumda onlar üzerindeki kısıtlama kalkar; çünkü düşmanın İslam ülkesine girmesi ihmale gelmeyecek derecede büyük öneme sahip [derhal halledilmesi gereken] bir konudur. Bu yüzden imkan ölçüsünde düşmanı def etmek için çaba göstermek şarttır.

 

87. Kafirlerin İslam ülkesine [girmeyip sınırına] yaklaşmaları da böyledir.

 

88. Kadınlar da -şayet savunmayı becerebiliyorlarsa- [izin almaksızın savaşmanın gerekli olması bakımından] köleler gibidir. Şayet savunmayı beceremiyorlarsa savaşa katılmazlar.

 

Rafii "Kadın, kocasının iznine ihtiyaç duymayabilir" demiştir.

 

89. [Zayıf] bir görüşe göre o beldede bulunan hür kimseler düşmana karşı direnebilecek durumdaysa kölenin savaşa katılması için efendisinin izni gerekir. Çünkü hür kimseler bu iş için kölelere ihtiyaç bırakmamaktadır. Bulkın! bu görüşü esas almış ve "İmam Şafii'nin açık ifadeleri de bunu gerektirmektedir" demişse de eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de ilk görüş için "daha doğru" denilmiştir. Zira bu, kalpleri kuvvetlendirir, Müslümanların gücünü arttırır. Kafirlerin saldırılarının intikamını almak üzere düşmana daha şiddetle karşı konulabilir.

 

90. Kafirler bir bölgeye aniden saldırır da o bölge halkının buna karşı koymak için herhangi bir hazırlığı bulunmazsa bakılır:

 

> Mükellef olan kimselerden olup -isterse köle, kadın veya hasta olsun- kendisine saldırılan şahıs yakalandığında öldürüleceğini biliyorsa kendisini mümkün olan yolla savunur.

 

> Mükellef olan kimse esir edilme ve öldürme ihtimallerinin bulunduğunu biliyorsa bu durumda kendisini savunabileceği gibi şayet erkek ise kafirlerin kendisini öldürmesi için teslim olabilir. Çünkü böyle bir durumda direnmek ölümü çabuklaştırmak anlamına gelir. Esir edilme halinde ise kurtulmak mümkündür. Bu hüküm, teslim olmaktan kaçındığında öldürüleceğini biliyorsa geçerlidir. Aksi takdirde teslim olmaktan kaçınır.

 

> Kadına gelince; namusuna saldırılacağını biliyorsa öldürülme pahasına kendisini savunur; çünkü öldürülme korkusu bulunduğunda fuhuş mübah hale gelmez. Şayet an itibariyle namusuna saldırılmamakla birlikte esir edildikten sonra böyle bir şey yapılacağına ihtimal veriyorsa teslim olmasının caizliği ihtimal dahilindedir. Daha sonra kendisine saldırılmak istendiğinde kendisini savunur. Bu eş-Şerhu'l-kebir'de zikredildiği gibi Nevevi tarafından Ravdatü't-talibin'de de zikredilmiştir.

 

Yukarıda geçen hükümler, kafirlerin saldırdığı bölge halkına ilişkin hükümlerdir. Bunun dışındakilerin hükmüne Nevevi aşağıda işaret etmiştir.

 

91. Kafirlerin [ordularının] girdiği bölgeye namazların kısaltılacağı mesafeden daha yakında oturan kimseler o bölge halkı gibi olup şayet azık bulabiliyorlarsa derhal o bölgeye hareket etmeleri gerekir.

 

Daha doğru görüşe göre, yürüyebilen kimse açısından binek hayvanının olmaması dikkate alınmaz.

 

Bu hüküm, kafirlerin saldırıda bulunduğu bölge halkının onlara karşı yeterli gücü bulunmadığında geçerlidir. Daha doğru görüşe göre yeterli güçleri bulunsa bile böyledir. Çünkü bu mesafede oturanlar, o bölge halkı ile birlikte gibidirler.

 

92. O bölge halkı ve sonra sırayla oraya yakın olanlar şayet savaşmaya güç yetirebiliyorlarsa diğer kişilerin kendilerine yardıma gelmesini bekleyemezler.

 

93. Saldırılan bölgeye namazların kısaltılabileceği mesafede veya daha uzakta bulunan kimselere gelince [bunların yardıma gitmeleri gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre onlar azık ve binek bulabiliyorlarsa, o bölge halkının ve yakınında bulunanların düşmana karşı koymak için yeterli imkanı yoksa bölge halkına yeterli olacak derecede yardıma giderler.

 

Not:  Nevevi "yeterli olacak miktarda" ifadesiyle namazların kısaltılacağı mesafedeki insanların tümünün saldırıya maruz kalan bölgeye gitmelerinin gerekli olmadığına işaret etmiştir. Aksine yeterli olacak sayıda insan oraya gittiğinde diğerlerinden sorumluluk kalkar.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre [saldırıya maruz kalan] bölge ve yakınındaki halk düşmana karşı koyma konusunda yeterli olsalar bile, namazların kısaltılacağı mesafede bulunanların o bölge halkına yardım etmek üzere kendilerinin yanına gitmesi gerekir.

 

Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: Bunu kabul etmek, bütün ümmet üzerine böyle bir şeyi farz kılmaya yol açar. Bu ise ortada gerek olmadığı halde bir sıkıntı meydana getirir.

 

Not:  Bu görüşü ortaya atanlar, herhangi bir ölçü koymaksızın "gidenlerin düşmana karşı koyma konusunda yeterli sayıya ulaşmasına kadar" bölgeye yakınlık sırasına göre diğer insanlar üzerine cihadı gerekli kılmaktadırlar. Bu sebeple Nevevi'nin "namazların kısaltılacağı mesafede olanlarla ilgili olarak onların yakınlık sırasına göre sorumlu olduğu belirtilmiştir" demesi gerekirdi. Daha doğru görüşe göre o bölge halkı yeterli ise diğerleri üzerine bu gerekli olmaz.

 

94. Kafirler bir Müslümanı esir ederlerse [Müslümanların onu kurtarmak için harekete geçmeleri gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kafirler bizim ülkemize girmemiş olsa

bile şayet o Müslüman esiri kurtarmayı ümit ediyorsak -mesela kafirler ülkemize yakın bir yerdelerse- tıpkı bizim ülkemize girmeleri durumunda olduğu gibi hatta daha da ileri derecede esir olan Müslümanı kurtarmak üzere onlara karşı harekete geçmek farz olur. Çünkü Müslümanın saygınlığı / dokunulmazlığı ülkenin saygınlığından daha büyüktür.

 

İkinci görüş

 

Onlara karşı harekete geçmek farz değildir; çünkü bir esiri kurtarmak için orduları harekete geçirmek mantıklı bir iş değildir.

 

95. Şayet kafirlere karşı harekete geçildiğinde Müslüman esiri kurtarma ümidi bulunmuyarsa o zaman onlarla cihad etmek tek seçenek olmaz, bu durumda zaruret sebebiyle beklenir. et-Tenbih ve diğer eserlerde zımm} esiri kurtarmaktan da söz edilmiştir.

 

Not:  Düşman hükümdan büyük bir güçle İslam ülkesinin sınırlarına girdiğinde bizden küçük topluluklar ve ferllerin derhalonlara karşı saldırı yapmaları doğru değildir; çünkü bunda büyük bir tehlike söz konusudur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

C. Cihadın Mekruh Olduğu Durum