MUĞNİ’L-MUHTAC

ADAKLAR / NÜZUR

 

ADAĞIN RÜKÜNLERİ

 

Adağın üç rüknü vardır:

 

1. Adakta bulunan kişi,

2. [Adakta bulunurken kullanılan] sözlü ifade,

3. Adanan şey.

 

Nevevi, ilk ikisinden söz etmemiştir.

 

1. Adakta Bulunan Kişi

 

1. Adakta bulunan kişinin mükellef, Müslüman ve kendi isteğiyle hareket eden bir kimse olması, adakta bulunduğu konuda tasarrufu [başkasının onayına gerek olmadan] yürürlük kazanması gerekir.

 

2. Buna göre çocuk ve deli gibi mükellef olmayan bir kimsenin adağı sahih olmaz; çünkü onların bir şeyi üstlenme / yüklenme ehliyetleri yoktur. Ancak sarhoş böyle olmayıp onun yaptığı adak -her ne kadar daha önce boşama konusunda geçtiği üzere Nevevi'ye göre sarhoş olan kimse mükellef sayılmasa bile- geçerlidir. Çünkü onun tasarrufu geçerlidir.

 

3. Kafir bir kimse Allah'a yaklaştıran bir fiil yapma veya bunu üstlenme ehliyetine sahip olmadığı için kafirin yaptığı adak sahih değildir. Kafir şahsın yaptığı vakıf, köle azadı, vasiyet ve sadakasının geçerli sayılmasına gelicne bunlar Allah'a yaklaştırıcı fiiller olmayıp marı akit olduğu için geçerlidir.

 

4. İkrah [baskı ve tehdit] altında olan kişinin yaptığı adak geçerli değildir; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Ümmetimden hata, unutma ve [tehditle] zorlandıkları şeylerlin sorumluluğu] kaldırılmıştır. (İbn Mace, Talak, 2045)

 

5. Adakta bulunduğu konuda tasarrufu yürürlük kazanmayan kimsenin adağı da geçerli olmaz. Örneğin sefih bir kimse köle azat etmek gibi aynı mallara ilişkin Allah'a yaklaştırıcı bir adakta bulun sa bu adak yürürlük kazanmaz. Sefihlik veya iflas sebebiyle malI tasarrufları kısıtlanmış olan şahsın bedenı ibadetlere ilişkin adağı geçerli olur. Bu iki şahsın zimmetteki adakları na yönelik ise herhangi bir kısıtlama söz konusu olmadığından zimmetteki malı adakları sahih olur; çünkü bunlar, bu adağı ancak üzerlerindeki kısıtlılık hali sona erdikten sonra yerine getirirler.

 

6. Kölenin, -alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre efendinin izni olmasa bile- kendi zimmetinde malı bir adakta bulunması sahihtir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: İbnü'r-Rif'a'nın belirttiği üzere bunun sahih olmaması gerekirdi. Nitekim kölenin, efendisinin izni olmaksızın bir borca zimmetiyle kefil olması sahih değildir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Kefil olmanın aksine adakta baskın olan yön Allah hakkı olmasıdır; çünkü adak ancak Allah'a yaklaştırıcı fiillerde olur.

 

7. Daha doğru görüşe göre sefih in hac yapmayı adaması durumunda adak gerçekleşir.

 

İbnü'r-Rif'a "hac dışındaki adağının da böyle olması ihtimal dahilindedir." Demiştir.

 

 

2. Adakta Kullanılan Sözlü İfade

 

Adanan şey iki türlüdür:

 

1. Kendini bir şeyden engellemeye bağlı olan adak. Bu, mesela kişinin "eğer falan kişiyle konuşursam Allah için köle azat etmek / oruç tutmak borcum olsun" demesi şeklinde olur.

 

Bu tür adakta yemin keffareti gerekir. İmam ŞafiI'nin bir başka görüşüne göre kişinin yapmayı üstlendiği şey ne ise o gerekli olur. Bir başka görüşe göre ise kişi bu ikisinden [yemin keffareti ve yapmayı üstlendiği şey] dilediğini yerine getirir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Üçüncü görüş daha güçlüdür. Iraklılar da bu görüşü tercih etmiştir.

 

Kişi "eğer girersem yemin keffareti veya adak borcum olsun" dese girmesi halinde yemin keffaretini yerine getirmesi gerekli olur.

 

2. Teberrür adağı. Bu da şayet bir nimet elde edilirse veya bir sıkıntı ortadan kalkarsa Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet yapmayı üstlenmektir. Bu tür adak "eğer hastam şifa bulursa Alah için şunu yapmak borcum olsun / şunu yapmak borcum olsun" gibi ifadelerle olur. Bu durumda şarta bağlanan şey gerçekleşirse belirtilen şeyi yapmak gerekli olur.

 

8. Adakta kullanılan sözlü ifadede bir şeyi üstlenip yüklenme anlamına gelecek ifadenin kullanılması şarttır. Bu sebeple diğer akitlerde olduğu gibi adak da sırf niyet etmekle kurulmaz. Dilsizin, anlaşılabilir olan işaretiyle adak yerine gelir. Hocamız Zekeriya el-Ensart'nin belirttiği üzere konuşabilen bir kimsenin adağa niyet ederek kullandığı kinaye sözcükle de adak yerine gelmiş olur. Ezrai "adağın bu şekilde yerine gelmesi, satım akdinin kurulmasından daha önceliklidir" demiştir.

 

9. Adak iki türlü olup bunların ilki husumete devam etmek durumunda yapılan adaktır.

Buna Arapça'da "husumete devam etme" anlamına gelen "lecac" denilmiştir; çünkü genellikle bu tür adaklar öfke anında gerçekleşir. Buna "lecac yemini", "gazap yemini", "galak yemini", "galak adağı" da denilir. Bununla yemin şeklinde ifade edilen adak kastedilir. Bu tip adakta kişi, kendisini veya bir başkasını bir şeyden men etmek veya ona teşvik etmek, bir haberi gerçekleştirmek sebebiyle yahut öfke sebebiyle Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmayı üstlenir.

 

Bu tip adağa örnek olarak kişinin şu ifadesini zikredebiliriz: "Zeyd ile konuşursam / konuşmazsam / durum benim dediğim gibi değilse köle azat etmek / oruç tutmak / sadaka vermek / hacca gitmek / namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun / borcum olsun. "

 

10. [Öfke ve husumet durumunda yapılan bu tip adaklarda, şart gerçekleştiğinde ne yapmak gerekir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu tip adakta şart gerçekleştiğinde yemin keffareti gerekli olur. Çünkü Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Adak keffareti, yemin kefaretidir. "(Müs!im, Nezr, 4229)

 

[Birazdan gelecek olan] teberrür adağında yemin keffareti kesinlikle söz konusu değildir.

Dolayısıyla bununla kastedilenin ledk [husumet sebebiyle] olan keffaret olduğu kesindir. Bu, Hz. Ömer, Hz. Aişe, İbn Abbas, İbn Ömer, Hafsa ve Ümmü Seleme'den (r.anhüm) rivayet edilmiştir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'ye ait bir başka görüşe göre bu durumda, adakta bulunan kişi, üstlendiği şeyi yerine getirmekle yükümlü olur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> "Bir kimse adakta bulunur da [şöyle yapacağım] diye bir şey belirtirse, o belirttiği şeyi yapması gerekli olur. "(Zeylai, Nasbu'r-Raye, 3, 200)

 

Ayrıca bu kişi bir şart karşılığında bir ibadeti yerine getirmeyi üstlendiğine göre şart mevcut olduğunda o ibadeti yapması gerekli olur.

 

Üçüncü görüş

 

İmam Şafii'ye ait bir görüşe göre adakta bulunan kişi bu ikisinden [yani yemin keffareti veya adağında üstlendiği Hil] dilediğini seçerek "seçtim" demeye gerek olmaksızın uygulayabilir. Hatta bu ikisinden muayyen birini seçse bile onu yapması zorunlu olmayıp diğer seçeneği tercih edebilir. NevevI, RaHI'nin eş-Şerhu'l-kebır'de belirttiği üzere bu üçüncü görüşün en güçlü görüş olduğunu ve Iraklıların da bu görüşü tercih ettiğini belirtmiştir. Hatta Ebu't-Tayyib, Iraklılardan bunun dışında bir görüş nakletmemiştir. Zira bu, kişinin Allah'a yaklaştırıcı bir şeyi üstlenmiş olma sı bakımından adağa, kişinin [bu ifadeyle kendisini veya bir başkasını bir şeyi yapmaktan] men etmesi itibarıyla da yemine benzemektedir. Bu ikisinin gereklerini bir arada bulundurmak mümkün olmadığı gibi ikisini birden iptal etmek de mümkün olmadığından geriye tek seçenek olarak dilediğini seçme şıkkı kalmıştır.

 

Not:  Nevevi"nin "Allah için köle azat etmek / oruç tutmak borcum olsun" ifadesinden anlaşıldığına göre husumet tarzında yapılan adakta Allah'a yaklaştırıcı bir fiili üstlenmenin olması şarttır. Rafii el-Muharrer'de bunu açık olarak ifade etmiş olmakla birlikte eş-Şerhu'l-kebir'de kişinin "eve girersem ekmek yemek Allah için borcum olsun" ifadesinin de husumet tarzındaki adak kapsamında olduğunu sahih görüş olarak kabul etmiştir ve bunun yemin keffaretini gerektirdiğini söylemiştir. Ancak burada kişi üzerine yalnızca yemin keffareti gerekir; çünkü bu, adağa değil yemine benzer; çünkü adağın kendisine bağlandığı şey Allah'a yaklaştırıcı bir fiil değildir.

 

Nevevi köle azadı ve oruç örneğini vererek Allah'a yaklaştıcı fiiller arasından malı ve bedenı fiillerde bir fark olmadığının bilinmesini istemiştir.

 

Köle azadı ancak şarta bağlama ve bir şeyi üstlenme yoluyla yemine konu olabilir. Bu da mesela "şöyle yaparsam köle azat etmek borcum olsun" ifadesinde olduğu gibi olur. Bu durumda keffaret gerekli olur. Kişi yemin keffareti ile üstlendiği şeyi yerine getirmek arasında muhayyer olur.

 

Kişi "şöyle yapmayacağım, yoksa köle azadı bana gerekli olsun" derse ve bunu söylerken şarta bağlamaya niyet etmezse bu ifadesi yemin olmaz.

 

Kişi "şöyle yaparsam kölem hürdür" dese ve öyle yapsa kölesi kesin olarak hür olur.

 

Kişi "köle azadına / boşamaya yemin olsun ki şöyle yapmayacağım" dediğinde bu ifadesi yemin olmaz. Belirttiği şeyi yaptığında da yemini bozulmuş olmaz.

 

Nevevi"nin "veya" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Aksine kişi "ve" ifadesiyle söyleyerek "şayet konuşursam Allah için oruç ve hac borcum olsun" dese ve biz keffareti gerekli görsek mezhepte esas alınan görüşe göre bir keffaret gerekli olur. Şayet üstlendiği şeyi yerine getirmesi görüşünü kabul edersek o zaman bunların tümünü yerine getirmesi gerekli olur.

 

11. Kişi" eve girersem yemin / adak keffareti üzerime olsun" dese eve girmesi halinde her iki durumda da yemin keffareti gerekli olur. İlk durumda yemin hükmü baskın kabul edilerek yemin kefaretinin gerekli kılınacağı konusmunda ittifak vardır. İkinci durumda ise Müslim'in yukarıda geçen rivayeti sebebiyle yemin keffareti gerekli olur.

 

Nevevi, "yemin keffareti üzerime olsun" ifadesiyle "yemin üzerime olsun" ifadesini dışarıda bırakmıştır; zira daha doğru görüşe göre bu durumda söz hükümsüz olur. Zira bu kişi adak veya yemin şeklinde bir ifade zikretmemiştir. Yemin etmek, zimmette üstlenilen bir şey değildir.

 

Not:  Nevevi'nin "veya adak" ifadesi "yemin" ifadesine atfedilmiştir. Nitekim ben Nevevi'nin ifadesinde "keffaret" sözcüğünü takdir ederek bunu yaptım. Bu kelimenin, bazılarının zannettiği üzere keffaret kelimesine atfedilmesi doğru değildir. Hocamız Zekeriya el-Ensar'i Menhecü 't-tullab adlı eserinde buna dikkat çekmiştir. Buna göre kişi "adak üzerime gerekli olsun" dese bu ifade sahih olur ve kişi Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmak veya yemin keffaretini yerine getirmek şıklarından birini seçer. Buveytl'nin muhtasarında yer alan İmam Şafrı'nin ifadesine göre bu sahih olmayıp herhangi bir şey gerekmez.

 

Bu durum "teberrür adağında" olsa, yani kişi "Allah, hastama şifa verirse üzerimde adak olsun" dese veya herhangi bir şarta bağlama söz konusu olmaksızın "Allah için üzerimde bir adak borcu vardır" dese Allah'a yaklaştırıcı fiillerden birini yapması gerekli olur. Bunun ne olduğunu tayin etmek Bulkınl'nin de belirttiği üzere ona ait olur.

 

12. Adağın ikinci türü teberrür adağıdır. Buna, iyilik anlamına gelen "birr" kökünden teberrür denilmiştir; çünkü bu tip adakta kişi adakta bulunarak iyilik yapmayı ve Allah'a yaklaşmayı talep etmektedir.

 

13. el-Min hac metninde de belirtildiği üzere teberrür adağının iki türü vardır:

 

Birincisi bir şarta bağlı olan adaktır. Bu, kişinin bir nimet elde etmesi veya bir sıkıntıdan kurtulması halinde Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmayı adaması ile olur. Öreğin kişi "hastam şifa bulursa / şu sıkıntı benden giderse köle azat etmek / oruç tutmak vb. Allah için borcum olsun / üzerime olsun" diyerek bu adağı yapar. Bu durumda şart gerçekleştiğinde şarta bağlanan şeyi yapmak gerekli olur. Çünkü Yüce Allah "bir söz verdiğinizde Allah adına verdiğiniz sözü tutun" [Nahı, 91] buyurmuştur. Yine Allah (c. c.) söz verip de bu sözlerine bağlı kalmayanları kötüleyerek şöyle buyurmuştur:

 

> Onlardan kimi de, Eğer AlIah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız! diye Allah'a and içti.

 

> Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah 'm emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

 

> Nihayet, AlIah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu. [et-Tevbe, 75-77]

 

Ayrıca yukarıda geçen hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Allah'a itaat etmeyi adayan O'n.a itaat etsin. Allah'a isyan etmeyi adayan isyan etmesin. (Buhari, el-Eyman ve'n-nüzür, 6696; Ebu Davud, Eyman ve'n-nüzür, 3289)

 

Not:  Nevevi "nimet" kelimesini mutlak olarak kullanmış olmakla birlikte Şeyh Ebu Muhammed bunu "nadiren hasıl olan" şeklinde kayıtlamıştır. Buna göre mumad olan nimetler sebebiyle adakta bulunmak sahih değildir. Nitekim bu tip nimetler için şükür secdesi yapmak da müstehap değildir. Cüveyni şöyle demiştir:

"Alimlerimizden bir grup onun bu görüşüne katılmış olmakla birlikte Kadı Hüseyin bu hükmü bütün mübahlarda geçerli saymıştır. Kadı Hüseyin, daha fakihtir."

 

"Sonradan meydana gelme" ifadesi nimetin devamını dışarıda bırakmaktadır. ZerkeşI'nin belirttiğine göre şükür secdesine kıyasla hüküm bunu gerektirir. Şeyh Ebu Muhammed'in ifadesi de bunu teyid etmektedir.

 

Rafii ve Nevevi, her ne kadar "zekatın vaktinden önce ödenmesi" bölümünde adanan şeyin vaktinden önce yerine getirilmesini caiz görmemişlerse de "yeminler" bölümünün ikinci başlığında belirttikleri üzere şayet adanan şey mali bir şey ise şart gerçekleşmeden önce adak yerine getirilebilir.

 

Bir kimse "Allah, hastama şifa verirse" şeklinde bir adakta bulunsa ve Allah şifa verse, daha sonra kişi sadaka mı, köle azadı mı, namaz mı yoksa oruç mu adamış olduğu konusunda şüpheye düşse ne olur? Beğavı fetvalarında şöyle demiştir:

 

"Beş vakit namazdan birini unutan kimsenin durumunda olduğu gibi bu kimsenin bu şeylerin tümünü birden yapmasını gerekli görmek ihtimal dahilinde olduğu gibi namaz meselesinin aksine bu kişinin ictihadda bulunarak [bir tercihte bulunması da] ihtimal dahilindedir. Çünkü biz namazı unutma meselesinde bütün namazların kişi üzerine farz olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu sebeple namaz, [kılınmış olduğuna dair] kesin bilgi olmadıkça kişinin üzerinden düşmez. Burada ise kişi üzerine [adayıp adamadığında şüphe ettiği] bütün şeylerin aynı anda gerekli olmadığını, bunlardan yalnızca birinin gerekli olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu ise karıştığından kişi tıpkı [temiz ve necis] kaplar [içinden temiz olanını] ve kıble [yönünü belirlemek için] ictihad ettiği gibi burada da ictihad eder." Bu, en uygun görüştür.

 

14. Nevevi daha sonra adağın ikinci türünün ikinci kısmını ele almıştır. Bu da adakta bulunan kişinin adağı herhangi bir şarta bağlamamasıdır. Örneğin kişi ilk olarak [yani herhangi bir şarta bağlı olmaksızın] "oruç tutmak / hac vb. şeyler üzerime Allah için gerekli olsun" der. [Bunun hükmü nedir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre kişinin üstlendiği şey kendisine gerekli olur; çünkü yukarıda geçen deliller geneldir.

 

İkinci görüş

 

Üstlenilen şey gerekli olmaz; çünkü herhangi bir bedel bulun-

mamaktadır.

 

Not:  Kişi adağını ["inşallah diyerek] Allah'ın dilemesine veya ["Zeyd dilerse" diyerek] Zeyd isimli şahsın dilemesine bağlasa, Zeyd dilemiş olsa bile adak sahih olmaz; çünkü ibadetlere layık olan kesin niyet burada söz konusu değildir. Ancak kişi Allah'ın dilemesine bağlarken bunu teberrük [bereket bulmak] amacıyla yapıyorsa veya Zeyd'in dilemesi, başlı başına bir nimet olarak gerçekleşmişse, örneğin "Zeyd gelirse şöyle yapmak üzerime borç olsun" dediğinde Zeyd gelse Ezral'nin ilk duruma ilişkin olarak, Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de ikinci duruma ilişkin olarak açıkça ifade ettikleri üzere adak sahih olur.

 

Kişinin adakta bulunurken kullandığı ifade hem husumet şeklindeki hem de iyilik şeklindeki adağa uygun olursa burada adakta bulunan kişinin kastına müracaat edilir.

Kişinin rağbet ederek yaptığı adak iyilik adağı, kendisinden yüz çevirerek yaptığı adak ise husumet yoluyla olan adaktır. Alimler bunu şöyle bir ölçüye bağlamışlardır: "Bir fiil ya taat, ya masiyet veya mubahtır. Her birini üstlenmek bazen bir şeyin olumlanmasına bazen de olumsuzlamaya bağlanır.

 

Taatte olumlamak şu ifade olduğu gibidir: "Şayet namaz kılarsam şunu yapmak üzerime borç olsun". Burada iyilik yapma ihtimali söz konusu olabilir. Zira kişi bununla "Şayet Allah beni namaz kılmaya muvaffak kılarsa şunu yapmak borcum olsun" gibi. Bu ifade husumet / inatlaşma anlamına da yorumlanabilir. Örneğin bir kimseye "namaz kıl" drenildiğinde o kişi "kılmam, şayet kılarsam şunu yapmak borcum olsun" derse böyledir.

 

Taatte olumsuzlamak, namaz kılması yasaklanan bir kimsenin şöyle demesiyle olur: "Şayet namaz kılmazsam şunu yapmak üzerime borç olsun." Burada inatlaşma / husumet dışında bir şey düşünmek mümkün değildir; çünkü bu kişi taati terk ettiğinde iyi bir şey yapmış olmaz.

 

Günah olan bir şeyde olumlu ifade, şarap içmesi emredilen kişinin "şarap içersem şunu yapmak borcum olsun" demesinde olur. Bu ifade yalnızca husumet türünden kabul edilir.

 

Günah olan bir şeyde olumsuzlama, kişinin "şarap içmezsem şunu yapmak üzerime borç olsun" ifadesinde olduğu gibi olur. Burada iyilik yapma anlamı kastedilmiş olabilir. Bu da "şayet Allah beni şarap içmekten korursa [buna şükretmek için] şunu yapmak üzerime borç olsun" ifadesi böyledir. Burada inatlaşma anlamı ise şöyle olabilir: Şarap içmesi yasaklanan kişi "şayet şarap içmezsem şunu yapmak borcum olsun" der ve bunu derken "eğer Allah şarap içme konusundaki şehvetimi kırma konusunda yardım ederse şunu yapmak boynumun borcu olsun" demeyi kasteder.

 

Yine olumlama şöyle olabilir: Bir kimse "şunu yersem şunu yapmak borcum olsun" der ve bunu derken de "Allah bunu yememi nasip ederse şunu yapmak borcum olsun" demeyi kasteder.

 

Olumsuzlama konusunda husumet adağı şöyle olabilir: Ekmek yemesi yasaklanan bir kimse "ekmeği yemezsem şunu yapmak boynumun borcu olsun" der. Olumlama konusunda şöyle olabilir: Ekmek yemesi emredilen bir kimse "eğer yersem şunu yapmak boynumun borcu olsun" der.

 

 

3. Adanan Şey

 

Nevevi daha sonra adağın üçüncü rüknünü ele alarak şöyle demiştir: Günah veya vacip [farz] olan bir şeyi adamak sahih olmaz.

 

Kişi yapması veya terk etmesi mübah olan bir şeyi adak olarak adasa bu adak gerekli olmaz. Ancak adağına aykın davranırsa tercih edilen görüşe göre yemin keffareti gerekli olur.

 

Kişi "birkaç gün" oruç tutmayı adak olarak adasa bunlan derhal tutması mendup olur.

Şayet bunlan "ayn ayn" veya "bitişik" diye kayıtlamışsa bu şarta uyması gerekir, aksi takdirde [bitişik tutması da ayrı ayn tutması da] caiz olur.

 

Kişi muayyen bir yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adasa o yılda oruç tutar. Bayram günü ve teşrik günlerinde oruç tutmaz. Ramazan ayında ramazan orucunu tutar, bunu sonradan kaza etmesi gerekmez. Hayız ve loğusalık sebebiyle oruç tutmasa daha güçlü görüşe göre bunu kaza etmesi gerekir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Daha güçlü görüşe göre kaza etmesi gerekmez. Alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak belirtmişlerdir. Allah en doğrusunu bilir.

 

Kişi o senedeki bir günde özürsüz olarak oruç tutmasa bunu kaza etmesi gerekir. Yeniden bir yıl tutması gerekmez. Şayet o yılı peşpeşe oruçlu geçirmeyi şart koşmuşsa daha dOğru görüşe göre yeniden bir yıl oruç tutması gerekir.

 

Kişi herhangi bir yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adayıp bunu peşpeşe yapmayı şart koşsa bu şekilde oruç tutması gerekir. Ramazan orucunu tutması bu kişinin farzını kesintiye uğratmaz. 'e!) Bayram ve teşrik günlerinde oruç tutmaz, bunlan daha sonra sene nin sonuna bitişik olarak ve peşpeşe kaza eder. Kadının hayız olması bunu kesintiye uğratmaz. Kadının hayızlı olduğu dönemi sonradan kaza etmesi konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır. Şayet kişi peşpeşe oruç tutmayı şart koşmamışsa bu gerekli değildir.

 

Kişi daimı olarak pazartesi günlerini oruçlu geçirmeyi adak olarak adasa Ramazan ayındaki pazartesi günlerini sonradan kaza etmez. Daha güçlü görüşe göre bayram ve teşrik günlerinin rastladığı pazartesiler de böyledir. Bu kişinin keffaret sebebiyle iki ay peşpeşe oruç tutması gerekse bu iki ayı tutar, sonradan bu iki ayın pazartesi günlerini kaza eder. İmam ŞafiI'nin bir başka görüşüne göre şayet keffaret adaktan önce olmuşsa kaza etmesi gerekmez.

 

Ben [Nevevt] derim ki: Bu [ikinci] görüş daha güçlüdür. Allah en doğrusunu bilir.

 

Daha güçlü görüşe göre kadın hayız ve loğusalık günlerine rastlayan pazartesileri kaza eder.

 

Kişi muayyen bir günde oruç tutmayı adamışsa ondan önce bu adağı yerine oruç tutamaz.

 

Haftanın bir günü oruç tutmayı adamış olan kişi o günü unutsa haftanın son günü olan Cuma günü oruç tutar. Şayet tutmayı adadığı gün Cuma günü değilse, bu tututğu oruç adağının kazası yerine geçmiş olur.

 

Bir kimse nafile oruca başladıktan sonra onu tamamlamayı adasa doğru görüşe göre bu adak bağlayıcı olur.

 

Kişi günün bir bölümünü oruçlu geçirmeyi adak olarak adasa bu adak gerçekleşmez. [Zayıf] bir görüşe göre bir gün oruç tutması gerekir.

 

Kişi, "Zeyd'in geldiği gün" oruç tutmayı adak olarak adasa daha güçlü görüşe göre bu adak kurulmuş olur. Zeyd gece veya bayram günü yahut Ramazan'da gelirse kişinin herhangi bir şey yapması gerekmez. Zeyd, kişinin oruç tutmadığı veya kaza yahut adak orucu tutmakta olduğu bir gündüz vakti gelirse bu kişinin adağı yerine başka bir gün oruç tutması gerekir.

Zeyd, bu kişinin nafile oruç tuttuğu gündüz vaktinde gelirse hüküm yine böyledir. [Zayıf] bir görüşe göre kişinin o günü tamamlaması gerekir ve bu yeterli olur.

 

Kişi, "Zeyd gelirse Allah için onun geldiği günün ertesini oruçlu geçirmek borcum olsun. Eğer Amr gelirse Allah için onun gelmesinden sonraki ilk Perşembe günü oruç tutmak borcum olsun" dese, Zeyd ve Amr ikisi birden Çarşamba günü gelse iki adaktan ilki için Perşembe günü oruç tutmak gerekir, diğerini ise kaza eder.

 

15. Adam öldürmek, zina etmek, şarap içmek gibi haram olan bir şeyi adamak sahih değildir. Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur:

 

> "Allah'a isyan olan bir şeyde adak yoktur"(Müslim, Nezr, 4221)

 

Yine daha önce geçen Buhari hadisinde Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> "Allah'a itaat etmeyi adayan kimse itaat etsin. Allah'a isyan etmeyi adayan kimse isyan etmesin. "(Buhari, Eyman ve'n-nüzur, 6696)

 

Bu adak sahih olmadığından kişi adağı yerine getirmezse keffaret gerekmez.

 

Nevevi, "günah olan bir şeyde adak yoktur. [Şayet adak yapılmışsa] bunun keffareti yemin kefaretidir"hadisinin zayıf olduğunu söylemiştir. Başka alimler ise bu hadisi husumet şeklinde olan adağa yormuşlardır. (Ebu Davud, Eyman ve'n-nüzur, 3290)

 

ZerkeşI'nin belirttiği üzere bu durumda keffaretin gerekli olmaması, kişinin adakta bulunurken yemine niyet etmemesi halinde söz konusudur. Nitekim RafiI'nin sonraki "şayet yemine niyet ederse yemini bozması halinde keffaret gerekir" ifadesi de bunu göstermektedir.

 

Not:  et-Tevşih adlı eserde rehin verilen kölenin azat edilmesi meselesi yukarıdaki hükme aykırı bir itiraz olarak zikredilmiştir. Zira Rafii, et-Tetimme adlı eserden naklen "şayet kölenin derhal veya borç ödendiğinde azat olmasını yürürlüğe girmiş kabul edersek bu adak kurulmuş olur" ifadesini aktarmış, rehin bölümünde ise rehin verilen köleyi azat etmeye teşebbüs etmenin caiz olmadığını söylemiştir. Şayet her iki kelam tam ise bu durumda söz konusu işlem günah olan bir şeyde kurulmuş bir adak olur. Rafil dışında başkaları şu durumu istisna etmiştir: Bir kimse gasp edilmiş bir arazide namaz kılmayı adasa adak geçerli olur, kişi başka bir yerde namazını kılar. Bunu Beğavı et-Tehzlb adlı eserinde zikretmiştir. Cürcanı ise İzah adlı eserinde bunun istisna edildiğini açık olarak belirtmiştir. Ancak Mehamill bu adağın geçerli olmadığını kesin olarak belirtmiş, Maverdi de o görüşü tercih etmiştir. Beğavı de fetvalarında o görüşü tercih etmiştir. Kurallara uygun olan zahir görüş de budur. Zerkeşi şöyle demiştir: "Doğruya yakın olan budur." Bu görüş, mekruh olan vakitlerde namaz kılmayı adamak meselesi ile de desteklenmektedir; zira doğru görüşe göre bu durumda adak kurulmuş olmaz.

 

16. Özelolarak kişiye farz-ı ayn olan bir şeyi adamak sahih olmaz. "Özelolarak" kısmını Bulkın! belirtmiştir. Mesela sabah namazı kılmak, Ramazanın başında oruç tutmak böyledir. Çünkü bu fiiller baştan şeriatın farz kılması sebebiyle kişi üzerine farz olduğundan kişinin bunu kendisine farz kılmasının bir anlamı yoktur.

 

17. Genel anlamda farz-ı ayn olan gelince bunu adak olarak adamak sahih olur. Örneğin kişi her namaz için abdest almayı adak olarak adasa adağı sahih olur. Bir namaz için abdestsizlik sebebiyle abdest aldığında eş-Şerhu'l-kebir'de tek görüş olarak belirtildiği ne göre hem şeriat hem de adağın gerektirdiği hükmü yerine getirmiş olur.

 

18. Farz-ı kifaye olan bir şeyi adamaya gelince; eş-Şerhu'l-kebir'de elirtildiği üzere bunu adamak daha doğru görüşe göre bağlayıcı olur. Adanan şey, ister cihad etmek ve ölüleri teçhiz-tekfin etmek durumunda olduğu gibi bir mal harcamayı ve zorluğa katlanmayı gerektirsin isterse cenaze namazı kılmak, iyiliği emredip kötülÜğü yasaklamak durumunda olduğu gibi bunu gerektirmesin hüküm böyledir.

 

Not:  Alimlerin ifadesi mübhem vacibin bir türü olan muhayyer / seçenekli vacibi de kapsamaktadır. Zahir olan da budur. Çünkü hakikatte bu vacip, bu açıdan farz-ı ayndır.

 

Kişi seçenekli olan farzlardan belirli bir seçeneği yapmayı adak olarak adasa üç ihtimal söz konusu olur:

 

Farz-ı kifayede olduğu gibi bu adak gerçekleşmiş olur.

 

Bu seçeneklerin en üstünü hangisi ise ancak onu adamak geçerli olur.

 

Bu adak tümüyle geçersiz olur.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensar'f ilk ihtimali tercih etmiştir. Zerkeşi ikincisini zikretmiş ve bunun kıyasa daha uygun olduğunu söylemiştir. Kadı Hüseyin ise üçüncüsünü tercih etmiş olup bu daha uygundur; çünkü Şari (şeriatın koyucusu olan Allah) burada seçeneklerin bulunduğunu açık olarak belirttiğinden bu durum değiştirilemez.

 

19. Kişi, bir şey yemek veya uyumak gibi mübah olan bir fiili yapmayı veya mesela tatlı yememek gibi mübah olan bir fiili terk etmeyi adak olarak adasa o fiili yapmak da terk etmek de gerekmez. Bunun delili Ebu Davud'un rivayet ettiği şu hadistir:

 

> "Adak, ancak Allah 'ın rızasının arandığı şeylerde olur. "(Ebu Davud, 3273)

 

Yine Buharl"nin İbn Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiği hadis şöyledir:

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) hutbe verirken güneşin altında ayakta duran bir adam gördü.

Adamın kim olduğunu sorduğunda şu cevap verildi: "Bu, Ebu İsrail'dir. Bu adam oruç tutmayı, oruç tutarken de oturmama, gölgede durmama ve konuşmamayı adak olarak adadı."

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ona söyleyin konuşsun, gölgelensin, otursun,orucunu da tamamlasın. "(Buhari, Eyman, 6704)

 

Şu hadise gelince; Bir kadın Medine'ye geldiğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: "Ben senin kafana defle vurmayı adak olarak adamıştım." Peygamberimiz (s.a.v.) o kadına "öyleyse adağını yerine getir" buyurdu. (Beyhaki, Nüzur, 10, 77)

 

Bu hadisi alimler şöyle yorumlamıştır: Hz. Peygamber'in Medine'ye gelmesine Müslümanlar sevinince ve bu durum kafirleri öfkelendirip münafıkların burnunun sürtünmesine sebep olunca bu olay bir tür Allah'a yaklaştırıcı fiillerden oldu. Bu yüzdendir ki nikahın zinadan ayrılması için nikahta def çalınması müstehap görülmüştür.

 

20. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de "mübah" ifadesi "dinde hakkında teşvik veya sakındırma olmayan şey" diye açıklanmıştır. Nevevi, el-Mecmu'da buna "uyuma ve yeme-içme gibi dinde yapılması ve terk edilmesi birbirine eşit olan" kaydını eklemiştir. Kişi uyuma ile ister teheccüd için dinç olmayı ve yemek ile ibadet için güç toplamayı kastetmiş olsun ya da olmasın böyledir.

 

İlk kısımda -Ezrai'nin tercih ettiği ve ZerkeşI'nin de tasvib ettiği üzere- adak sahih olmamıştır; çünkü orada fiil amaçlanmış değildir. Sevap ise fiilden dolayı değil kasıttan dolayıdır.

 

21. Kişi evlenmeyi adak olarak adamış olsa, nikah bölümünde geçtiği üzere evlenmek, adak sebebiyle gerekli olmaz. İbnü'l-Mukrı adaklar bölümünde de bu görüşü esas almıştır.

Sonrakilerden birisi ise nikahın mendup oldUğU durumda onun görüşüne muhalefet etmiştir.

 

22. Gazalı'nin fetvalarında şöyle yer almaktadır:

 

Bir satıcı müşterisine "[sana sattığım bu mal, benim değil de] başkasına ait çıkarsa Allah için sana bin dirhem hibe etmek borcum olsun" dese bu sözü geçersizdi; çünkü mübah olan bir şeyadak olarak adamakla bağlayıcı hale gelmez. Çünkü hibede bulunmak her ne kadar Allah'a yaklaştırıcı bir fiil olsa da bu olayda olduğu gibi hibede bulunmak Allah'a yaklaştırıcı bir fiil de haram bir fiil de değildir. Bu durumda bu hibe mubahtır.

 

İbnü'l-Mukri de bu görüştedir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre bu durumda adağın kurulmuş olması daha uygun bir görüştür. Bununla, kişinin "şöyle yaparsam iki rekat namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun" ifadesi arasında ne fark vardır?

 

23. Nevevi daha sonra mübah bir şeyin adanması halinde adağın bağlayıcı olmadığı şeklindeki hükmü şu sözleriyle telafi etmiştir: "Ancak kişi adadığı şeye aykırı hareket ederse, tercih edilen görüşe göre yemin keffareti gerekli olur."

 

el-Muharrer'de belirtildiğine göre mezhepte esas alınan görüş budur. Çünkü bu, Allah'a isyan olmayan bir konuda yapılan bir adaktır.

 

Ancak Ravdatü't-talibin, eş-Şerhu'l-kebir ve eş-Şerhu'ssağir'de "daha doğru" olarak belirtilen ve Nevevi'nin el-Mecmu"da da tasvip ettiği görüşe göre bu durumda adak kurulmuş olmadığından keffaret de gerekmez.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: ilk görüş Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de yer alan şu ifadeye uymaktadır: Kişi "şayet şöyle yaparsam Allah için seni boşamak borcum olsun" veya "ekmek yemek borcum olsun" veya "Allah için eve girmek borcum olsun" dese bu [üç] durumda muhalif hareket etmesi halinde kişinin keffaret ödemesi gerekir.

 

Buna şöyle cevap verilir: ilk iki durum husumet şeklinde olan bir adaktır. el-Minhac metnindeki ise iyilik adağına ilişkindir. Son durumda ise keffaretin gerekli olması adaktan dolayı değil yeminden dolayıdır.

 

Not:  Nevevi, mekruh olan bir şeyi adak olarak adamanın hükmünü zikretmemiştir. Buna örnek olarak tüm zamanı oruçlu geçirmesi halinde zarara uğramasından veya bir hakkın elden kaçmasından korkulan kişinin "bayramlar ve teşrik günleri dışında yılın tamamını oruçlu geçirmeyi adaması" zikredilebilir. Bu tür bir adak kurulmuş olur mu olmaz mı?

 

Nevevi, el-Mecmu"da şöyle demiştir: "Bu durumda adak gerçekleşir ve bunu yerine getirmek gerekire. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur."

 

Zerkeşi ise şöyle demiştir: "Durum onun dediği gibi değildir. Aksine Mütevelll'nin sözünden bu durumda adağın kurulmayacağı anlaşılmaktadır. Rafiı de kendi fıkhı çıkarımı olarak buna işaret etmiştir; çünkü adak, Allah'a yaklaştırıcı bir fiildir. Mekruh olan bir şey yaparak Allah'a yaklaşılmaz. Tercihe şayan olan görüş de budur."

 

Bana göre de böyledir; çünkü mübah olan bir şeyi adamak geçerli olmuyorsa mekruh olan bir şeyi adamak evleviyetle geçerli olmaz. Ancak kişi bunu yerine getirdiğinde bir hakkın kaybolmasından veya bir zarara uğramaktan korkmazsa o zaman adak kurulmuş olur.

 

Kişi böyle bir adakta bulunup bundan sonra oruç tutmayı adasa bu adağı kurulmuş olmaz; çünkü zaman, başka bir adak tarafından doldurulmuştur.

 

Bütün yılı oruçlu geçirme adağının sahih olması hükmünden gerek eda gerekse kaza olarak Ramazan orucunu tutmak, iki bayram gününde oruç tutmak, teşrik günleri, kadının hayız ve loğusalık günleri, adakta bulunmadan önce gerekli olan keffaret orucu istisna edilir. Şayet keffareti gerektiren durum adaktan sonra gerçekleşmişse kişi keffaret orucunu tutar, adak için de fidye verir, Ramazan'dan tutamadığını kaza eder. Şayet Ramazan'da oruç tutamaması özürsüz gerçekleşmişse [araya Ramazan'ın kazası girip] bütün yılı oruçlu geçirme adağını geciktirmesi sebebiyle fidye öder. Kişi bütün yılı oruçlu geçirmeyi adadığı halde o yıldaki Ramazan ayında yolculuk, hastalık vb. bir özür sesebiyle oruç tutmazsa bunun için fidye ödemez. Yolculuk, gezip eğlenme sebebiyle olsa bile böyledir. Ramazanda özürsüz yere oruç tutmamışsa o zaman kusur ve ihmalinden ötürü, [yaptığı adak sebebiyle] fidye ödemesi gerekir.

 

Bu şekilde adakta bulunan kişi hayattayken onun velisi onun yerine oruç tutmak istese, itimad edilen görüşe göre bunu bir iyilik için yapıyor olsun ya da olmasın, adakta bulunan kişi oruç tutmaktan aciz olsun ya da olmasın başkası onun yerine oruç tutamaz.

 

Bütün yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adamış olan kadının kocası haklı bir gerekçeyle onun oruç tutmasını yasaklasa kadın üzerinden bu adak düşer, kadının fidye ödemesine de gerek olmaz. Şayet koca haksız olarak bunu yasaklamışsa oruç kadının üzerinden düşmez.

Şayet kadın oruç tutmazsa fidye ödemesi gerekir. Koca, karısının oruç tutmasına izin verir de kadın kasten oruç tutmazsa fidye öder.

 

Bazı ayrıntılar:

 

Şek günü oruç tutmayı adamak, Mekke'nin harem bölgesi dışındaki bir yerde mekruh vakitlerde namaz kılmayı adamak sahih değildir. Bu iki durumda adak olarak adanmış fiilleri yapmak sahih olsa bile hüküm böyledir.

 

Teyemmüm yapmayı adamak sahih değildir; çünkü teyemmüm zorunlu hallerde yapılır.

Bundan anlaşıldığına göre mendub olan gusül yerine yapılan teyemmümde olduğu gibi zorunlu halde yapılmayan teyemmüm içn yapılan adak sahih olur.

 

"Guslün yenilenmesi sünnet değildir" şeklindeki daha doğru görüş esas alındığında her namaz için gusletmeyi adamak sahih olmaz. Kişi her namaz için abdest almayı adak olarak adamış olsa bu adak sahih olur ve meşru olan yenilemeye hamledilir. Bu da ilk abdestle bir namaz kılmış olma durumunda olur.

 

Kişi, her bir namaz için abdest almayı adasa bu adak bağlayıcı olur. Adağın sorunmluluğundan kurtulmak için -işaret edildiği üzere- abdesti bozulduktan sonra abdest almak yeterli olur.

 

Kişi yolculukta Ramazan orucunu tutmayı adak olarak adasa bundan zarar görmemesi halinde adak geçerli olur, aksi takdirde geçerli olmaz.

 

Kişi hastalık halinde namaz kılarken ayakta kılmayı adak olarak adasa, şayet bundan zarar görürse adağı geçerli olmaz, aksi takdirde geçerli olur. Zararın söz konusu olmadığı durumda nafile namazı ayakta kılmayı adasa adağı gçerli olur.

 

Kişi oruç tutmayı adayıp hastayken orucunu bozmamayı adasa, hastalık halinde bu adağına bağlı kalması gerekmez; çünkü adak sebebiyle gerekli olan şey, dinin gerekli kıldığından daha fazla olamaz.

 

Kişi kafirler topluluğun önünde savaştan kaçmamayı adak olarak adasa ve onlara direnebilecek durumda olsa bu adağı geçerli olur, aksi takdirde geçerli olmaz.

 

Sadaka ve kurban gibi Allah'a yaklaştırıcı malı ibadetlerde adağın kurulabilmesi için kişinin bunu zimmetinde üstlenmesi veya sahip olduğu muayyen bir mala izafe etmesi gerekir. Bu da mesela "Allah için bir dinar / bu dinarı sadaka vermek borcum olsun" demesiyle olur.

Şayet kişi adağı başkasının sahip olduğu mala izafe ederse mesela "Allah için falan kişinin kölesini azat etmek borcum olsun" derse bu adak geçerli olmaz. Bunun delili, konunun başında Müslim'den aktardığımız hadistir.

 

Kişi "bir köleye sahip olursam" veya "Allah, hastama şifa verirse bir köle azat etmek borcum olsun" dese veya "şayet o köleye sahip olursam" yahut "Allah için bir köle satın alıp azat etmek borcum olsun", "[Hastam şifa bulursa veya] kölem eve girerse hürdür" dese adağı gerçekleşmiş olur. Çünkü son durum dışındakilerde kişi bir nimet mukabilinde bir ibadeti yerine getirmeyi üstlenmiştir. Son durumda ise köleye sahip olup kölenin azadını hastanın şifa bulmasına ve kölenin eve girmesine bağlamıştır. Bu mesele, "üzerime olsun" ifadesine itibar edilen durumlardan istisna edilmiştir.

 

Kişi "bir köleye sahip olursam veya Allah hastama şifa verir ve ben de bir köleye sahip olursam kölem hürdür" dese adak kurulmuş olmaz. Çünkü bu kişi, Allah'a yaklaştıran herhangi bir fiili yerine getirmeyi üstlenmemiş, sadece sahip olmadığı bir kölenin hür olmasını şarta bağlamıştır. Bulkın! "bu sebeple bu ifade dikkate alınmaz" demiştir.

 

Kişi "şayet ona malik olursam veya Allah hastama şifa verirse" yahut "Allah hastama şifa verirse ve ben de bu köleye sahip olursam Allah için onu azat etmek borcum olsun / o köle hürdür" dese ilk durumda adak gerçekleşmiş olur, ikinci durumda ise her iki şık için de adak gerçekleşmemiş olur.

 

Devlet başkanı insanlar için yağmur duası yapmayı adak olarak adasa, kuraklık zamanında onlarla birlikte yağmur duasına çıkması ve bununiçin kılınacak namazda onlara imamlık yapıp hutbe vermesi gerekli olur; çünkü bu sözden anlaşılan budur.

 

Devlet başkanından başkası yağmur duası yapmak için adakta bulunsa tek başına da olsa yağmur duası namazı kılması gerekli olur. Şayet insanlara yağmur duası namazı kıldırmayı adak olarak adasa [ne olur? Bu konuda iki görüş buulnmaktadır:]

 

Bu adak kurulmuş olmaz; çünkü insanlar ona itaat etmezler [etmek zorunda değillerdir]. Nevevi, Ravdatü't-talibin'de Beğavl'den bu şekilde nakletmiştir.

 

Cürcanı ise İmam Şafii'nin ifadesi olarak şunu nakletmiştir: Devlet başkanı dışında birisi insanlarla birlikte yağmur duasında bulunmayı adamış olsa bu kişinin kendi başına yağmur duasına çıkması gerekli olur, insanları çıkarması gerekmez; çünkü o bu yetkiye sahip değildir.

 

Bu ikinci görüş yukarıdakine aykırıdır.

 

Alimlerin "adak kurulmuş olmaz" ifadesi insanlara yağmur duası namazı kıldırma konusunda kurulmuş olmaz demektir.

 

Kişi hutbe verebilecek kimselerden olup da hutbe vermeyi adak olarak adasa onun adağı kurulmuş olur ve -adanmış namaz meselesinde olduğu gibi- bunu yerine getirmesi gerekir. Ezrai buna karşı ÇıkmıŞ olsa da NevevibunuRavdatü't-talibin'de Beğavl'den aktarıp onaylamıştır.

 

24. Bir kimse bir yetim çocuğun giyeceğini almayı adak olarak adasa zımmılerden olan yetim çocuğun giyeceğini alması caiz olmaz; çünkü "yetim" sözcüğü dinde mutlak olarak kullanıldığında bundan Müslüman yetim anlaşılır.

 

25. Kişi belirli birkaç günde oruç tutmayı adak olarak adasa, borcundan bir an önce kurtulmak için bu günleri derhaloruçlu geçirmesi mendup olur.

 

Not:  Bunun mendup olduğu durum, adaktan önce geciktirilebilir durumda bir keffaret orucu tutması gerekli olmadığındadır. Bulkınl'nin belirttiğine göre keffaret orucunu tutmada acele etmek menduptur. Bu sebeple keffaret orucu adak orucundan önce tutulur. Şayet keffaret orucu derhal yerine getirilmesi gereken durumda ise onu adaktan önce tutmak farzdır.

 

Yine bu hüküm Ezral'nin belirttiği üzere ortada bir engel bulunmadığında geçerlidir. Şayet bu adak orucuna, ondan daha güçlü olan bir durum arız olmuşsa mesela kişi cihada veya yolculuğa ÇıkmıŞ olup da oruç tutması halinde zorlukla karşılaşacaksa adak orucunu engelortadan kalkıncaya kadar geciktirmek daha iyidir. Özellikle de bu durum, adakta bulunma öncesinde gerçekleşmişse.

 

Adakta bulunan kişi orucu geciktirdiği takdirde hastalığının iyileşme ümidi olmaksızın artması tehlikesinin bulunması veya ihUyarlık gibi bir sebeple orucu bir daha asla tutamayacağından korkarsa Ezral'nin belirttiğine göre adak orucunu derhal tutması gerekli olur.

 

Kişi muayyen günlerde oruç tutmayı adamışsa bu günlerin sayısı belli olmasa bile daha doğru görüşe göre o günlerde oruç tutması gerekli olur. Buna örnek olarak "Allah için birkaç gün oruç tutmak borcum olsun" ifadesi zikredilebilir. Bu durumda üç gün oruç tutması gerekir. Kişi "çok günler" diye kayıt koysa bile hüküm böyledir; çünkü çoğulun en

azı üçtür.

 

26. Kişi birkaç gün tutmayı adak orucunu "ayrı ayrı" veya "peşpeşe" diyerek kayıtladıysa, sözüyle üstlendiği şeyi yerine getirmek adına bu şekilde yapması gerekli olur. Peşpeşe tutmasının gerekliliği konusunda ihtilaf yoktur. Ayrı ayrı tutmanın gerekliliği ise daha doğru görüşe göredir; çünkü temettü haccının orucunda ayrı ayrı tutmanın zorunlu olması dikkate alınıyorlsa burada da dikkate alınır].

 

27. Kişi birkaç gün oruç tutmayı "ayrı ayrı" veya "peşpeşe" diye herhangi bir kayıtla kayıtlamamışsa, kulandığı mutlak ifadenin gereği olarak ayrı ayrı tutması da peşpeşe tutması da caiz olur. Ancak Ebu Hanife'nin konuyla ilgili muhalif görüşünden çıkmak için peşpeşe tutması daha faziletlidir.

 

28. Kişi "şu yıl" veya "yarından itibaren bir yıl boyunca", "şu ayın başından itibaren bir yıl" vb. bir ifade kullanarak belirli bir yılı bütünüyle oruçlu geçirmeyi adak olarak adasa bu adağına karşılık o yılı oruçlu geçirmesi gerekir. Ancak [bundan şu zamanlar istisna edilir:]

 

> Kişi o yıl içindeki Ramazan ve Kurban bayramı günleri ile kurban bayramının ilk gününden sonraki üç günlük teşri k günlerinde [yani toplam beş gün] oruç tutmaz. Bu günlerde oruç tutmaması zorunludur; çünkü bu günler oruç tutmaya elverişli değildir.

 

> Bu kişi o yıldaki Ramazan ayını Ramazan orucu tutarak geçirir; çünkü Ramazan ayında başka bir oruç tutmak kabul edilmez. Ramazan ayında Ramazan orucunu tuttu diye adağı için o ayı kaza etmesi gerekmez; çünkü kişi bu günlerde oruç tutmayı adamış olsa bile bu adak gerçekleşmiş olmaz. Mutlak olarak adakta bulunduğunda adağın kapsamına Ramazan evleviyetle girmez.

 

29. Muayyen bir yılı oruçlu geçirmeyi adamış olan kadın hayız veya loğusalık sebebiyle oruç tutmadığında [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu günleri kaza etmesi gerekir; çünkü o günler oruç tutmaya elverişlidir. Bu kadın, kendisinde [oruca engel olan] bir durum sebebiyle oruç tutmamıştır.

Bu sebeple tıpkı Ramazan orucunda [adet ve loğusalık sebebiyle tutamaması durumunda] olduğu gibi burada da kaza eder. Beğavı, et- Tenbih yazarı [Şırazı] ve el-Mürşid yazarı bu görüşü tercih etmiş, Rafii de el-Muharrer'de bunlara tabi olmuştur.

 

İkinci görüş

 

Nevevi, Rafii'nin eş-Şerhu'l-kebir'deki görüşünü esas alarak şöyle demiştir: "Daha güçlü görüşe göre kadının hayız ve loğusalık günlerini sonradan kaza etmesi gerekmez. Alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak kabul etmiştir. Allah en doğrusunu bilir." Çünkü o günler oruca elverişli olmadığından tıpkı bayram günleri gibi adağın kapsamına girmemiştir.

 

Bulkın! ilk görüşü esas almış, ikinci görüşün alimlerin çoğunluğuna nispet edilmesine karşı çıkmıştır.

 

Not:  Bayılma da bu konuda hayız gibidir.

 

30. Bütün yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adayan kişi o yıldan bir günü özürsüz olarak oruçsuz geçirse günaha girer, kendi isteğiyle adağını yerine getirme imkanını elinden kaçırdığı için bunu kaza etmesi gerekir ama seneye yeni baştan başlaması gerekmez; çünkü peşpeşe olmak tıpkı Ramazanda olduğu gibi vakit için olup bu, bizatihi amaçlanan bir şeyolduğu için değildir. Hatta kişi senenin tümünü oruçsuz geçirse bile bunu kaza ederken peşpeşe tutması gerekmez.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre kişi bir özür sebebiyle bir günü oruçsuz geçirse bunu kaza etmesi gerekmez. Nevevi yolculuk özrü sebebiyle kişinin oruç tutmamasını bundan istisna etmiştir; çünkü daha doğru görüşe göre bu durumda kaza gerekir. Çünkü bu, tamamen onun isteğine bağlıdır.

 

Kişinin oruç tutmadığı hastalık günlerine gelince [bu günlerin kazasının gerekli olup olmadığı konusunda iki görüş bulunmaktadır:]

 

eş-Şerhu'l-kebır'deki ifadeden bu günlerin kaza edilmesinin gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. İbnü'l-Mukr! de Ravd adlı eserinde bu görüşü esas almıştır; çünkü bu günler, şer'an istisna edildiğinden kişinin adağının kapsamına girmemektedir.

 

Bulkın! ve başkaları ise o günlerin kaza edilmesinin gerekli olduğu görüşünü doğru kabul etmişler ve Pazartesi günlerini oruçlu geçirmeyi adayan kimsenin durumunda olduğu gibi burada da kazanın gerekli olduğunu söylemişlerdir.

 

Bu ikinci görüş daha uygundur.

 

İbn Kec bununla hayız arasını şu şekilde ayırmıştır: Kişinin, hastalık günlerini oruçlu geçirmeyi adaması sahihtir. Yani bu tıpkı yolculuk özgü gibidir. Oysa bir kadının, hayızlı olduğu günlerde oruç tutmayı adaması sahih değildir.

 

31. Yukarıdaki bu hükümler kişi, yılı peşpeşe oruçlu geçirmeyi adamamış olduğunda söz konusudur. Şayet bir yılı peşpeşe oruçlu geçirmeyi adamışsa mesela "Allah için şu yılı peşpeşe oruçlu geçirmek borcum olsun" diye adakta bulunmuşsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bunu yapması farzdır;çünkü peşpeşe ifadesinin zikredilmesi bunun amaçlandığını göstermektedir.

 

İkinci görüş

 

Bu gerekli değildir; çünkü belirli bir yılı oruçlu geçirmeyi adadıktan sonra bir de "peşpeşe" kaydını koymak geçersizdir.

 

32. Kişi, ["bu yıl" diye tayin etmeksizin] herhangi bir kamer! yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adasa ve o yılorucu peşpeşe tutmayı şart koşsa, üstlendiği şeye uyması farz olur.

Ramazan orucunu kişinin [Ramazanın] farzı olarak tutması orucunun peşpeşe olma özelliğini kesintiye uğratmaz. Bu kişi bayram ve teşrik günlerinde oruç tutmaz; çünkü bu günler şer'an oruç kapsamından istisna edilmiştir.

 

33. Nevevi "Ramazanın farzı olarak tutması" diyerek kişinin Ramazan ayını adak yerine, kaza yerine veya nafile olarak tutmasını dışarıda bırakmıştır. Çünkü daha önce geçtiği üzere Ramazan ayında başka oruç tutmak kabul edilmediğinden kişinin başka niyetle tuttuğu oruç sahih olmaz ve bu durumda adağın peşpeşe olması kesintiye uğramış olur. Bu konuda ihtilaf yoktur.

 

34. Bütün yılı oruçlu geçirmeyi adak olarak adayan kişi, Ramazan, iki bayram ve teşrik günlerini [daha sonradan kaza eder mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha sonradan kaza eder; çünkü bu kişi bir yılı oruçlu geçirmeyi adadığı halde oruç tutmamıştır. "Peşpeşe" olma şartı gereğince bunları senenin sonuna bitişik olarak kaza eder.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre muayyen bir yılı oruçlu geçirmeyi adama durumunda olduğu gibi burada da kişi bu zamanları kaza etmez.

 

İlk görüş sahipleri ikinci görüşe şu şekilde cevap vermişlerdir:

Akitte muayyen olan bir şey başka bir şeyle değiştirilemez. Mutlak olan bir şey ise tayin edildiğinde değiştirilebilir.

 

Not:  Görüş ayrılığı kişinin mutlak niyet etmesi halinde söz konusu olur. Şayet kişi sene içinde peşpeşe oruç tutmaya elverişli günleri kastetmişse o zaman [Ramazan, bayram ve teşrik günlerini] kesinlikle kaza etmez. Bunu mütevelli söylemiştir.

 

Kişi "sene" sözcüğünü [herhangi bir kayıt belirtmeksizin] mutlak olarak kullandığında bundan ay yılı anlaşılır; çünkü dinde sene ifadesi bunun için kullanılır.

 

35. [Bir kadın, herhangi bir yılı bütünüyle oruçlu geçirmeyi adak olarak adamış olsa] o kadının hayız ve loğusalık günleri senenin peşpeşe olma özelliğini kesintiye uğratmaz; çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. Ancak hayız zamanlarını -ki IOğusalık zamanları da böyledir- kaza etmenin gerekli olup olmadığı konusunda, muayyen bir yılı oruçlu geçirmeyi adamış olan kadının hayız ve loğusalık zamanlarını kaza etmesinin gerekli olup olmadığı konusunda İmam Şafii'ye ait olan iki görüş burada da geçerlidir.

Yukarıda belirtildiği üzere daha güçlü görüşe göre kaza etmesi gerekmez.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Bana göre, ramazanda olduğu gibi burada da kaza etmesi daha uygundur. Hatta bu daha da önceliklidir. Bu sebeple hayızlı iken tutamadığı günleri kaza etmeyi farz görmüştür. Zerkeşi "Ioğusalık da böyledir" demiştir.

 

36. Herhangi bir yılı peşpeşe oruçlu geçirmeyi adak olarak adayan kişi yolculuk veya hastalık sebebiyle yahut özürsüz olarak oruç tutmasa tıpkı peşpeşe tutması gereken iki aylık keffaret orucunda olduğu gibi burada da oruca baştan başlaması gerekir.

 

37. Kişi herhangi bir yılı oruçlu geçirmeyi adarken peşpeşe tutmayı şart koşmasa o zaman peşpeşe oruç tutması gerekmez; çünkü bunu üstlenmemiştir. Bu durumda 360 gün oruç tutması gerekir.

 

38. Kişi [her haftanın] Pazartesi gününü ebediyyen oruç tutarak geçirmeyi adak olarak adasa Ramazan ayındaki Pazartesi günlerini kaza etmez. Bunlar kesin olarak dört tanedir.

Bunu kaza etmez; çünkü bunların farziyeti adaktan önce olduğu için adak bunları kapsamaz. Ancak Ramazan ayında beş Pazartesi günü yer alırsa beşincisinin kaza edilmesi konusunda bayram gününe rastlayan Pazartesinin kaza edilip edilmemesi konusundaki şimdi zikredilecek iki görüş söz konusudur.

 

39. Kişinin tutmayı adadığı Pazartesi orucu bayram ve teşrik günlerine rast gelmişse [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre kesinlikle kaza etmez. Bu, Ramazan ayındaki Pazartesi günlerine kıyas edilir.

 

İkinci görüş

 

Kaza eder; çünkü Pazartesi gününün belirtilen zamanlara denk

gelmesi zorunlu değildir.

 

Not:  Arapça'da [Pazartesiler anlamına gelen] "esanı" kelimesi sakin ya harfi ile yazılmakta olup [Pazartesi anlamına gelen] "isneyn" kelimesinin çoğuludur. Bunu Nevevi, el-Mecmu"da tasvip etmiştir. Bu, aynı zamanda Sibeveyh'ten de aktarılmıştır. Ancak es-Sıhah adlı eserde Pazartesi anlamına gelen "isneyn" kelimesinin ikil ve çoğul yapılamayacağı belirtilmiştir. Şayet birin sıfatı olduğu için çoğul yapılmak istenirse o zaman "esanın" denilir. İbn Bezzı buna itiraz etmiştir; çünkü "esanın" kelimesi Araplardan işitilmemiş olup bu Ferra'nın görüşüdür. Nahhas'tan rivayet edildiğine göre bu kelimenin nunsuz olarak "esanı" şeklindeki kullanımı, nunlu olan "esanın" şeklindeki kullanımından daha çoktur.

 

Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir: Bu kelimede tabi olan nOn harfinin hazfedilmesinin gerekçesi bunun tekil kelimeden de hazfedilmesidir. Burada nun harfinin var kılınmasının gerekçesi ise müfred kelimenin aksine bunun irab mahallinde olmasıdır.

 

 

Şayet nun harfi hazfedilirse o zaman ya harfinin sakin olacağı açıktır. Nitekim Nevevi'nin her iki yerde kelimeyi bu şekilde harekelediği nakledilmiştir.

 

40. Kişinin bir keffaret, veya vaktini belirlemediği bir adak sebebiyle iki ay peşpeşe oruç tutması gerekse bu iki ayı tutar, sonra [Pazartesi günlerini oruçlu geçirme adağı sebebiyle] bu iki ayın [adak orucunu tutamamış olduğu] Pazartesi günlerini [kaza etmesi gerekir mi?

Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Kaza eder. Çünkü bu kişi, iki ay peşpeşe oruç tutma işini kendi fiili sebebiyle kendisine gerekli kılmıştır.

 

İkinci görüş

 

Şayet keffaret, Pazartesi günleri oruç tutma adağından daha önce gerçekleşmişse o zaman bu kişi Pazartesi günlerini kaza etmez. Nevevi "bu görüş daha güçlüdür. Allah en doğrusunu bilir" demiştir. Bu görüş, orucun farz olduğu vakte nazaran daha güçlüdür. İlk görüş ise orucun eda anına bakmıştır. İsnevi Nevevi'nin bu ifadesini tasvib etmiştir.

 

Not:  Nevev'! "keffaret" ifadesini zikretmemiş olsa benim zikrettiğim diğer durumu da kapsaması bakımından daha iyi olurdu.

 

41. Bir kadın, Pazartesi günlerini daima oruçlu geçirmeyi adak olarak adamış olsa, onun hayızlı veya loğusa olduğu zamana denk gelen Pazartesi günlerini [kaza etmesi gerekir mi?

Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre kaza etmesi gerekir; çünkü kadın, [adakta bulunurken] hayız ve loğusalığın Pazartesi gününde gerçekleşeceğinden kesin emin olmadığından bu günler kendisinin adağının kapsamından çıkmamıştır.

 

İkinci görüş

 

Tıpkı bayramda olduğu gibi burada da kaza etmez.

 

Ravdatü't-tCilibın ve eş-Şerhu'l-kebır'den bu ikinci görüşün tercih edildiği anlaşılmaktadır ki itimad edilmesi gereken de budur. Nevevi burada el-Muharrer'deki bu görüşü telafi etmek amacıyla herhangi bir açıklama yapmamıştır. Muhtemelen daha önce yaptığı şu telafi sebebiyle burada bir açıklama yapmamıştır: "Ben derim ki: Daha güçlü olan görüşe göre kaza etmesi gerekmez."

 

42. Kadının düzenli bir adeti olsa bile onun adet günlerine denk gelen Pazartesilerin kazasının gerekli olmaması görüşü daha güçlüdür; çünkü kadın ilk başta adakta bulunurken "kendisinin adet günlerine düşmeyen günleri oruçlu geçirmeyi" kastetmemiştir.

 

43. Bu kadın, hastalık sebebiyle tutamadığı günleri ise kaza eder.

 

44. Kişi belirli bir günde oruç tutmayı adak olarak adasa bu günden önce o adağı için oruç tutamaz. Şayet tutarsa o adağı sahih olmaz. Bu, şeriatın aslı sebebiyle farz olan oruç gibidir.

 

45. Bir özür olmadıkça o günde oruç tutmayıp geciktirmek caiz olmaz. Şayet geciktirir ve sonradan oruç tutarsa bu sahih olur ve kaza olarak kabul edilir.

 

46. Kişi haftanın belirli bir gününde oruç tutmayı adak olarak adadıktan sonra o günü unutsa, haftanın başka bir gününde oruç tutar. Bu gün de Cuma günüdür. Şayet kendisinin adak için belirlediği gün Cuma'dan farklı ise Cuma günü tuttuğu oruç onun kazası olmuş olur. Şayet adak olarak belirlediği gün Cuma ise o zaman üstlendiği şeyi tam olarak yerine getirmiş olur.

 

Nevevi, el-Mecmu'da şöyle demiştir:

 

Cuma gününün haftanın son günü, Cumartesi gününün ilk günü olduğunun delili Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği şu hadistir:

 

Resulullah (s.a.v.) elimden tutarak şöyle dedi: Allah toprağı Cumartesi, dağları Pazar, ağaçları Pazartesi, hoşa gitmeyen şeyleri Salı, ışığı Çarşamba günü yarattı. Canlıları yeryüzüne Perşembe günü yaydı. Adem'i Cuma gününün ikindi vaktinde, mahlukatın sonu içinde günün son saatinde ikindi ile akşam arasında yarattı. "(Müslim, Sıfatü'l-münafikin, 6985)

 

Nevevi, Tehzlb adlı eserinde ve el-Mecmu'un nafile oruç bölümünde buna aykırı davranarak şöyle demiştir: "Pazartesine haftanın ikinci günü olduğu için [Arapça'da iki anlamına gelen] "isneyn" denilmiştir. Perşembe gününe haftanın beşinci günü olduğu için [Arapça'da beş anlamına gelen] "hamıs" denilmiştir."

 

Bu ifade, haftanın ilk gününün Pazar günü olduğunu, son gününün ise Cumartesi olduğunu göstermektedir. Kaffal bunu tek görüş olarak aktarmıştır. İsnevi, el-Mühimmat'ta "yukarıda [Müslim'den aktarılan] haber sebebiyle doğru olanı ilk görüştür."

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Şu var ki Müslim'daki hadis hakkında Ali İbnü'I-Medlnl, Buhari ve başka hadis hafızları bazı tenkitler yöneltmişler ve bunu Ka'bu'I-Ahbar'ın sözü kabul etmişlerdir. Ebu Hureyre bu sözü kendisinden işitmiş ancak bazı raviler durumu karıştırarak bunu merfu hadis sanmışlardır."

 

Beyhaki bu hadisin ehl-i sünnet ve tarih çile ri n "yaratılış cumartesi değil Pazar günü başlamıştır" şeklindeki kabullerine muhalif olduğunu belirtmiştir.

 

İbn Abbas'ın "yeryüzü Pazar günü yaratıldı" şeklindeki hadisi de bunu göstermektedir. (Beyhaki, Esma ve's-sıfat, 383)

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere ilk görüş, itimad edilmesi gereken görüştür.

 

Zerkeşi konuyla ilgili görüş ayrılığını aktardıktan sonra şöyle demiştir: "Buna göre, kişinin görüş ayrılığından çıkmak üzere Cuma ve cumartesi günlerini oruçlu geçirmedikçe borçtan kurtulmamış sayılması gerekir."

 

el-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir: "Burada kişinin bütün hafta oruç tutması gerektiği söylenebilir; çünkü Maverdi şöyle demiştir: Bir kimse kadir gecesi namaz kılmayı adak olarak adasa, Ramazanın son on gecesinin tümünde namaz kılması gerekir; çünkü kadir gecesinin vakti belirsiz bırakılmıştır. Nevevi'nin söylediği doğru olsaydı Ramazan ayının son gecesinde kılması gerekirdi."

 

Not:  Nevevi'nin söylediğinden anlaşıldığı üzere kişi tek başına Cuma günü oruç tutmayı adasa, bu adak kurulmuş olur. Sonrakilerden biri de bunu söylemiştir. Bu, daha önce el-Mecmu'dan aktardığımız üzere "yapılması mekruh olan bir şeyadak olarak adanabilir" görüşü esas alındığında doğru olabilir. Ama mezhepte meşhur olan "mekruh olan bir şeyin adak yapılması sahih değildir" görüşü esas alındığında bu mümkün olmaz. Ancak şöyle bir yorumla olabilir: "Bu kişi peşpeşe iki gün oruç tutmayı adayıp bir günü oruçlu geçirdikten osnar diğer günü unuttu. Bu durumda onun Cuma günü oruç tutmasında mekruhluk söz konusu değildir." Bu kişi hakkında "haftanın bir günü oruç tutmayı adayıp o günü unuttu" denilebilir. Bu, yapılması zorunlu bir yorum olabilir. Bunda ancak anlayışı kıt veya inatçı olan kişi diretebilir.

 

47. Bir kimse nafile bir oruca, namaza, tavafa -veya Darimı ve başkalarının açık olarak belirttiği üzere itikafa- başladıktan sonra bunu tamamlamayı adak olarak adasa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Doğru görüşe göre bunu tamamlaması gerekir; çünkü nafile de bir ibadet olup adakta bulunarak bunu üstlenmek sahihtir, bu sebeple tamamlaması gerekir.

 

İkinci görüş

 

Tamamlaması gerekmez; çünkü din, başladığı nafile ibadeti bozmaya imkan vermiştir. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere Mütevelli'nin de belirttiği üzere görüş ayrılığı adağın gerçekleşip gerçekleşmediği konusundadır. Oysa Nevevi'nin ifadesinden görüş ayrılığının [gerçekleşmiş olan adağın] bağlayıcı olup olmadığıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

 

Not:  Orucun bağlayıcı olması için kişinin geceden niyet etmiş olması gerekir. Şayet oruca gündüz vakti öğleden önce niyet etmişse bundan sonra o orucu tamamlamayı adama halinde bu adağın kurulmuş sayılıp sayılmaması, şayet kurulmuş ise bağlayıcı olup olmadığı konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır.

 

Cüveyni "ben bunun bağlayıcı olduğunu düşünüyorum" demiş ve Rafil de bunu kabul etmiştir. Nevevi'nin mutlak ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Buna göre bizim mezhebimizde gündüz vakti niyet edildiği halde sahih olan bunun dışında bir oruç yoktur.

 

el-Beyan adlı eserde "meşhur olan, bu adağın kurulmamış oldUğu görüşüdür" denilmiştir.

Bulkini "sahih olan budur" demiş ve şöyle devam etmiştir: "el-Muharrer'deki ifade de bunu ifade etmektedir. Çünkü orada "nafile oruç tutarak sabahlayan" ifadesi yer almaktadır.

 

48. Kişi, günün bir kısmında oruç tutmayı adak olarak adasa [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu adak kurulmuş olmaz; çünkü bu bir ibadet değildir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu adak kurulur ve kişinin bir gün oruç tutması gerekir; çünkü günün bir kısmında oruç tutmak dinde bilinen bir durum olmadığından tam bir gün oruç tutmak gerekli olur. -

 

Not:  Bu görüş aynlığı "bir rekat namaz kılmayı adayan kimse" hakkında da geçerlidir.

 

Bir kimse hac / umre ibadetinin bir kısmını yapmayı adasa buna ilişkin verilecek hükmün şu meseleye dayandırılması gerekir: "Bir kimse hac / umre ibadetinin bir kısmını yapmak üzere ihrama girse hüküm ne olur?" Daha önce kendi konusunda geçtiği üzere bu, tıpkı boşamada olduğu gibi hac / umre olarak kurulmuş olur.

 

Kişi tavafın bir kısmını yapmayı adak olarak adasa bunu tamamlamak gerekli o.lur. Nafile olan .. tavaf bundan herhangi bir şeyle sahih olur mu? Imam Şafii, el-Umm'de kişinin bundan dolayı sevap alacağını belirtmiştir. Nitekim kişi bir rekat namaz kılıp buna başkasını eklemediğinde de böyledir.

 

Kişi secde yapmayı adak olarak adasa bu sahih olmaz; çünkü bir sebep bulunmadıkça [durduk yere] secde yapmak bir ibadet değildir. Ama tilavet ve şükür secdesi böyle değildir.

 

Kişi o yıl hac yapmayı adak olarak adasa ancak vaktin dar olması sebebiyle bu imkansız olsa, mesela kişinin Kabe'ye olan uzaklığı ı 00 fersah olup geriye yalnızca bir gün kalsa, kişinin adağı kurulmamış olur; çünkü üstlendiği şeyi yapma imkanı yoktur.

 

49. Kişi "Zeyd'in geldiği gün" oruç tutmayı adak olarak adasa [bu adak gerçekleşmiş olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu adak, yerine getirmenin mümkün

olması sebebiyle gerçekleşir.

 

İkinci görüş

 

Bu adak gerçekleşmez; çünkü yerine getirmek imkansızdır.

 

İlk görüş sahipleri buna şöyle cevap vermişlerdir: Kişi Zeyd'in mesela yarın geleceğini kesin biliyorsa o gün oruç tutmaya geceden niyet edebilir.

 

50. Zeyd geceleyin veya bayram yahut teşrik günlerinde yahut da Ramazan gününde gelirse adakta bulunan kimsenin herhangi bir şey yapması gerekmez; çünkü kişi adağını "gün" ifadesiyle kayıtlamıştır. Zeyd'in gelişi ise adak orucunun tutulmasına elverişli olan bir günde gerçekleşmemiştir.

 

Not:  Kişi "gün" derken vakti kastetmiş olsa veya bunu kastetmemiş olmakla birlikte Zeyd geceleyin gelmiş olsa, Maverdi'nin belirttiği üzere bu durumda oruç tutmayı gerekli görenlerin farklı görüşlerinden kurtulmak için adakta bulunan kimsenin o gecenin sabahında -veya Rafil'nin belirttiği üzere başka bir gün- Allah'a şükretmek amacıyla oruç tutması müstehap olur.

 

51. Zeyd, kişinin oruçsuz olduğu bir gündüz vaktinde veya kaza yahut adak orucu tuttuğu bir gündüz vaktinde gelse belirtilen durumlarda kişinin bu adağı için yani Zeyd'in geldiği gün oruç tutma adağı yerine geçmek üzere başka bir gün oruç tutması gerekir. Bu tıpkı kişinin vefat edeceği günün orucunu adaması gibidir.

 

52. Yukarıdaki durumda kişinin tutmakta olduğu farz orucunu kaza etmesi de sünnettir; çünkü Zeyd'in o gün gelmesiyle o günün orucunun Zeyd'in gelişi sebebiyle yapılan adaktan dolayı tutulması gerektiği anlaşılmıştır. Ayrıca bu, konuyla ilgili farklı görüşlerden kurtulmak içindir.

 

Rafiı, et- Tehzib adlı eserinde şöyle demiştir: "Bunda şu konuya delil vardır: Bir kimse muayyen bir günde oruç tutmayı adadıktan sonra o günde başka bir adak veya kaza sebebiyle oruç tutsa, yaptığı şey günah olmakla birlikte o orucu geçerli olur ve o gün için yaptığı adağını başka gün kaza eder."

 

Not:  Nevevi'nin "oruçsuz" ifadesinin kapsamına kişinin orucu bozan bir şeyi yapması veya geceden niyet etmemesi sebebiyle oruçsuz olması girer. Şayet sonradan meydana gelen akıl hastalığı sebebiyle oruçsuz ise Maverdi ve başkalarının belirttiği üzere orucu kaza etmesi gerekmez.

 

Kişinin orucu kaza etmesini gerekli kıldığıffiızda iki ihtimal söz konusudur:

 

Bu oruç, Zeyd'in geldiği günün en başından itibaren gerekli olmuştur.

Bu oruç, Zeyd'in geldiği andan itibaren gerekli olmakla birlikte bunu kaza etmek ancak tam gün oruç tutmakla mümkündür.

 

İlki daha dOğrudur. Bu görüş ayrılığının etkisi birkaç durumda ortaya çıkar:

 

Kişi Zeyd'in geldiği gün itikaf yapmayı adak olarak adasa, Zeyd

gündüz vakti gelse. Burada daha doğru görüşe göre kişinin gün-

düzün geri kalan kısmında itikM yapması gerekir. Yukarıda zikredilenden ise tam gün itikaf yapmanın gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

 

Bir kimse karısını boşamayı veya kölesini azat etmeyi Zeyd'in geldiği güne bağlasa, köle azadı ve boşamanın Zeyd'in geldiği günün en başında gerçekleştiği anlaşılmış olur. Eğer ilk durumda günün başında kölenin satımı gerçekleşmiş veya eşlerden birisi Zeyd gelmeden ölmüşse ilk durumda satım akdi batıldır; çünkü kölenin hür olduğu anlaşılmıştır. İkinci durumda da şayet boşamanın bağlandığı talak bain ise mirasçılık söz konusu değildir.

 

Zeyd geceleyin veya ertesi gün gelirse yukarıda zikredilen sahih olur.

 

Nevevi'nin "kaza veya adak" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Kişi Zeyd'in geldiği gün onun gelişi sebebiyle oruç tutuyor olsa, yani Zeyd'in mesela yarın geleceğini güvenilir bir kimseden haber alıp geceden niyet ederek oruç tutsa daha doğru görüşe göre oruç, adak yerine geçer. Çünkü kişi bu orucu zanna dayalı bir asla bina etmiştir.

 

53. [Zeyd'in geldiği gün oruç tutmayı adayan] kişi nafile oruç tutarken Zeyd çıkıp gelse ve Zeyd'in gelmesi öğleden önce olsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Hüküm yine böyledir. Yani daha doğru görüşe göre bu kişinin adağı yerine başka bir gün oruç tutması gerekir; çünkü bu kişi adakla kendisine vacip kıldığı orucu tutmuş değildir. Nafile farz yerine geçmez. Bu görüş, "orucun günün başından itibaren gerekli olduğu" şeklindeki daha doğru görüşe dayalıdır.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu kişinin başka bir gün oruç tutması gerekmez, o günü adak yerine geçmek kastıyla tamamlaması gerekir ve bu oruç, onun adağı yerine geçer. Bu görüş, "oruç, Zeyd'in geldiği andan itibaren gerekli olur" görüşüne dayalıdır. Bu durumda orucun baş tarafı nafile, sonu farz olmuş olur. Bu, kişinin nafile olarak başladığı orucu tamamlamayı adaması gibidir.

 

54. Kişi "Zeyd gelirse Allah için onun geldiği günün ertesini oruçlu geçirmek borcum olsun. Amr gelirse Allah için onun geldiğinden sonraki Perşembe gününü oruçlu geçirmek borcum olsun" diye adakta bulunsa Zeyd ve Amr, Çarşamba günü gelse kişinin iki adaktan ilki için Perşembe günü oruç tutması gerekir. Diğerini ise kaza eder; çünkü aynı vakitte onu yerine getirmesi mümkün değildir. Bu kişi ikinci adak yerine geçmek üzere oruç tutsa günaha girmekle birlikte daha doğru görüşe göre oruç geçerli olur; çünkü daha önce geçtiği üzere oruç tutmanın adandığı günde başka bir adak sebebiyle oruç tutmak geçerli olur. Bu durumda diğer adak için başka gün oruç tutar. Nevevi'nin ifadesi ise bunun aksini gerektirmektedir.

 

Not:  Kişi "Zeyd gelirse Allah için onun geldiği günün öncesindeki günü oruçlu geçirmek borcum olsun" dese, el-Mecmu'da belirtildiği üzere mezhepte esas alınan görüşe göre adak sahih olur. İbn Şühbe de bu şekilde nakletmiştir. Hocamız Zekeriya el-Ensar! ise onun mezhepte sahih olmadığını belirttiğini naklettikten sonra şöyle demiştir: "Kendisinden bunun mezhepte sahih olduğuna dair nakledilen görüş bir yanılgıdır. "

 

Muhtemelen el-Mecmu'un nüshaları farklıdır. Özetle belirtmek gerekirse itimad edilmesi gereken görüş bu adağın sahih olduğudur; çünkü kişi -yukarıda geçtiği üzere- Zeyd'in hangi gün geleceğini güvenilir bir kimsenin haber vermesiyle bilebilir.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Alimlerin görüşleri Zeyd'in gelmesine bağlanan bu adağın, Zeyd'in gelmesi nimetine şükretme adağı olduğunu belirtmişlerdir. Şayet bu kötü bir amaca dayalı ise mesela kişi, kendisine şehvet beslediği bir kadın veya aşık olduğu bir tüysüz delikanlının gelmesi sebebiyle adakta bulunursa tıpkı günah olan bir şeyi adamak durumunda olduğu gibi bu adak da kurulmuş olmaz." Hocamızın belirttiği üzere bu, üstlenilen şeyin adağın bağlandığı şey ile karıştırılması sebebiyle yapılan bir hatadır.

 

Bunun Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet olmasını gerektiren şey, yapılması üstlenilen şeyolup adağın kendisine bağlandığı şey değildir. Burada üstlenilen şeyoruç tutmaktır. Oruç bir ibadet olduğundan onu adamak sahih olur. Orucun kendisine bağlandığı şey ibadet olsa da olmasa da böyledir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İBADET / NÜSUK / HAC-UMRE V.S. KONUSUNDAKİ ADAKLAR