KADA - YARGI / YARGIÇ |
HAKİMİN HÜKMÜNDE
YANILDIĞINI ANLAMASI
Hakim içtihadıyla hüküm
verip de bu içtihadının Kitab'ın veya Sünnet'in açık hükmüne veya icmaya yahut cell
kıyasa aykırı olduğunu görürse hükmünü o ve başkası nakzeder. Hafi kıyasa
aykırı olduğunu görürse nakzetmez.
181. Bir hakim içtihada
ehil olup -velev ki hasım talepte bulunmasa bile- içtihadı ile bir hüküm verse
sona verdiği hükmün Kitab'ın veya -ister mütevatir ister ahad olsun- sünnetin
açık hükmüne veya icmaya yahut celi kıyasa aykırı olduğunu görürse [bu hükmü
kendisi veya bir başka hakim nakzeder.]
182. Cel! kıyas, asıl
ile fer arasındaki farkın hükme bir etkisinin olmadığı kesin olarak bilinen
veya tesir etmesinin uzak ihtimalli olduğU kıyastır. Örnek olarak "onlara
öf bile deme" [el-İsra, 23] ayetinde dövmenin öf demeye kıyas edilmesini,
"kim zerre miktarı hayır işlerse bunu görür" [Zilzal, 7] ayetinde
zerre miktarından fazla olanın zerre miktarına kıyaslanmasını zikredebiliriz.
Yine daha evla olmasa bile birbirine eşit oldukları kesin olan şeylerin
birbirine kıyaslanması da böyledir. Mesela kölelik ya da hürriyetin sirayet
etmesi açısından cariyenin köleye kıyaslanması, sıvı yağ dışındaki şeylere fare
düşmesinin sıvı yağa fare düşmesine kıyaslanması böyledir.
Rafii şöyle demiştir:
Bazıları "celı kıyas" adını fer'in ası ın hükmünden daha evla olduğu
kıyasa celı kıyas adını vermişler, fer'in asla eşit olduğu kıyasa ise
"vadıh" adını vermişlerdir.
183. [Hakim, içtihadının
Kitap ve Sünnet'in açık naslarına, icmaya ve celı kıyasa aykırı olduğunu
gördüğünde] verdiği hüküm kendisi nakzeder. Yani bu mesele kendisine bir dava
olarak gelmemiş olsa bile bunu yapması gerekir. Maverdi, Cüveyni, Gazall ve
başkaları bunu açık olarak ifade etmişlerdir. Bu sebeple hakim, verdiği
hükümleri nakzı gerektirip gerektirmediğini anlamak ve şayet nakzı
gerektiriyorsa] nakzetmek üzere inceler.
184. Hakim dışında
başkası da bu içtihadı nakzeder. Her ne kadar mezhepteki iki görüşten birine
göre bir hakimin, başkasının verdiği hükümleri incelemesi caiz olmasa da
böyledir.
Farıkı bu görüşü sahih
kabul etmiş ve Maverdi de Basrahların çoğunluğuna nispet etmiştir.
185. Hükmün icmaya
muhalif olması halinde nakzedilmesi gerektiği konusunda icma vardır. Diğerleri
de onunla aynı mahiyettedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Kim şu bizim
işimizde [dinimizde] olmayan bir uygulama başlatırsa o reddedilir.(Buhari,
Sulh, 2697; Müslim, Akdiye, 4467)
Hz. Ömer (r.a.)
parmakların menfaati birbirinden farklı olduğu için diyetler konusunda
parmakları birbirinden farklı tutuyordu. Kendisine parmakların diyetinin eşit
olduğu haber verilince hükmünü bozdu. Bunu Hattabı, Mealim adlı eserinde
rivayet etmiştir.
Ömer bin Abdülaziz bir
köleyi kusuru sebebiyle reddeden kişinin bununla birlikte köleden elde ettiği
kazancı da geri vermesi gerektiğine hükmetti. Urve, ona Hz. Aişe aracılığıyla
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "menfaat, tazmin yükümlülüğünü üstlenme karşılığındadır"
hadisini rivayet edince bu hükmünden vazgeçti ve kölenin kazancını alan
şahıstan geri alınmasına hükmetti. (Müsnedü'ş-Şafii, 189 no'lu hadis.)
Kadı Şurayh bir miras
meselesinde ölen şahsın iki amca oğlundan birisi aynı zamanda ana-bir erkek
kardeşi olduğu için mirasın ona verilmesine hükmetti ve şu ayeti esas aldı:
"Akrabalar
mirasçılık konusunda birbirlerine daha yakındır." [Enfal, 75]. Bunun
üzerine Hz. Ali ona şöyle dedi: Yüce Allah şöyle buyuruyor:
> Eğer bir erkek veya
kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale şeklinde) malı
mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda
bir düşer.
Bundan fazla iseler üçte
bire ortaktırlar. [en-Nisa, 12]
Zerkeşi şöyle demiştir:
Hakim mukallid olup da
zaruret sebebiyle göreve getirilmiş ve bağlı bulunduğu mezhepte zayıf bir
görüşü esas alıp imamının açık ifadesine aykırı hüküm vermişse onun durumu da
yukarıdaki müçtehidin durumu gibidir. Zira Nevevi'nin Ravdatü't-talibin'de
fetvadan söz ederken söylediği gibi alimlere göre müctehid için Şariin nassı ne
ise mukallid açısından da bağlı bulunduğu imamın açık ifadeleri öyledir. Bu
durumda hakimin hükmünü nakzetmek gerekir. ilimde derinleşmemiş olan mukallidin
mezhep ehli nezdinde itimad edilen görüşe muhalif olan hükmünü nakzetmenin
gerekli olduğu konusunda şüphe yoktur.
Hakim, taklid ettiği
imamın mezhebi dışındaki bir imama göre hüküm vermişse "mukaIlid dilediği
kişiyi taklid edebilir" hükmü gereğince onun hükmü nakzedilmez.
Not: Hükmü nakzetmek için kullanılacak sözlü ifade
"nakzettim, feshettim, iptal ettim" vb. ifadelerdir.
Hakim "bu
batıldır" veya "sahih değildir" dese [bunun hükmü nakzetmek olup
olmadığı konusunda mezhep içinde] iki görüş bulunmaktadır. Bunun nakz olması
gerekir.
Alimlerin "nakzetmek",
"hükmün nakzolması" ifadelerinde bir mecaz söz konusudur; çünkü bu
ifadeyle kastedilen hükzmün baştan itibaren sahih olmadığıdır. Buna İbn
Abdüsselam dikkat çekmiştir.
Hakimin iki hasma durumu
bildirmesi gerekir.
Maverdi şöyle demiştir:
"Hakim nasıl ki hükmü tescil ediyorsa hükmü nakzettiğini de tescil
etmelidir ki nasıl ki ikinci hüküm birinciyi nakzediyorsa bu ikinci tescil de
ilkini iptal etmiş olsun. Şayet ilk hükmü tescil etmemişse nakzı tescil etmesi
her ne kadar daha iyi olsa da bu gerekli değildir."
186. Hakim, hafi kıyasa
aykırı hüküm verdiğini anlarsa daha önce verdiği hükmü nakzetmez. Bu,
"celi kıyas" ifadesinin mefhum-i muhalifinden anlaşılan anlamın açık
olarak ifade edilmesidir. Hafi kıyas ile iki şeyarasında fark bulunması
ihtimalini ortadan kaldırmayan ve mantıken akla uzak da olmayan kıyastır. Buna
riba meselesinde "yiyecek olma" illetine bağlı olarak pirincin
buğdaya kıyaslanmasını örnek olarak verebiliriz. Hakimin buna aykırı olarak
verdiği hüküm nakzedilmez; çünkü birbirine denk zanlar bibiri sebebiyle
nakzedilirse hiçbir hüküm sabit kalmaz ve insanlar için zorluk söz konusu olur.
Şu durum meşhurdur: Hz.
Ömer (r.a.) müşerreke adı verilen meselede ana-baba bir erkek kardeşin mirastan
mahrım olduğuna hükmetti. Daha sonra ana-baba bir erkek kardeşi de ana-bir
kardeşlere ortak kıldı ama daha önce verdiği hükmü nakzetmedi. O, bu konuda
şunları söyledi: "Önceki hüküm, önceki içtihadımıza göre bu hüküm ise yeni
içtihadımıza göredir."
187. Bir hakim [şu
hükümleri verse, verdiği hüküm nakzedilir:]
1. Kayıp olan kocanın
karısının dört senenin ardından iddet bekledikten sonra başkşasıyla
evlenmesinin sahih olduğuna,
2. Meclis
muhayyerliğinin olmadığına,
3. Araya satışının
olmadığına,
4. Ağır bir cisimle adam
öldürme durumunda kısas uygulanmamasına,
5. Ammü veledin
satılmasının sahih olduğuna,
6. Şigar nikahı ve mut'a
nikahının sahih olduğuna,
7. İki yıl geçtikten
sonra olan emzirme ile de süt haramlığın gerçekleşeceğine,
8. Müslümanın zımmıyi
öldürmesine karşılık kısas yoluyla öldürüleceğine,
9. Müslüman ile kafir
arasında mirasçılık olacağına hükmetse tıpkı fasid istihsan ile hüküm vermesi
durumunda olduğu gibi burada da verdiği hüküm bozulur.
Çünkü hakim, ilk
meselede kayıp şahsı mutlak olarak ölü veya hayatta kabul etmeyi gerektiren
cell kıyasa aykırı hüküm vererek onu mal konusunda değil nikah konusunda ölü
kabul etmiştir. Dördüncü meselede ise canların korunması konusundaki celı
kıyasa aykırı davranmıştır. Diğer meselelerde ise onun verdiği hükme aykırı
haberler bulunmakta, kendisi uzak bir takım teviller yapmaktadır.
Rafii'nin buradaki
ifadelerinden anlaşılacağı üzere alimlerin çoğunluğu bu görüştedir. Rafii
"ümmüveledler" kitabında ise yalnızca Ruyani'nin alimlerimizden
yaptığı nakli aktarmakla yetinmiştir. Bu görüşü İbnü'r-Rif'a doğru kabul etmiş,
el-En var adlı eserde de tek görüş olarak zikredilmiştir.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu durumlarda hakimin hükmü nakzedilmez. Ruyani bu görüşü doğru kabul etmiştir.
Kayıp şahıs dışındaki meselelerde Ravdatü't-talibin'den de bu görüşe
meyledildiği anlaşılmaktadır.
Fasid istihsan, herhangi
bir delil olmaksızın kişinin aklına doğan bir düşünce veya insanların
örf-adetleri sebebiyle bir şeyi güzel görmesi veya delile muhalif görüş belirtmesidir.
Buna dayalı hükmün bozulması gerekir; çünkü buna uymak haramdır. Kitap, Sünnet,
icma veya kıyas gibi bir delile dayanarak bir şeyi güzel görmeye gelince buna
uymak gerekli olup buna dayalı hüküm bozulamaz.
188. Hakim velisiz
nikahın saihh olduğuna veya fasık gibi şahitliği kabul edilmeyen kimselerin
şahitliğinde yapılan nikahın sahih olduğuna hükmetse, hakkında ihtilaf olan pek
çok meselede olduğu gibi burada da hakimin hükmü nakzedilmez.
Not: Bütün bunlar, hakimlik yapmaya elverişli olan
kimsenin hükmü hakkındadır. Hakimlik yapmaya elverişli olmayan kişinin verdiği
hükümlere gelince, bu hükümler isabetli de olsa nakzedilir; çünkü hükmü geçerli
olmayan kişiden sadır olmuştur. Bu gerekçeden anlaşılacağı üzere böyle bir
kişiyi güç-kuvvet sahibi bir kimse verdiği hüküm bilgisizlik vb. durumlar olsa
bile geçerli olacak şekilde hakim olarak atasa, onun isabet ettiği hükümler
nakzedilmez. İbnü'l-Mukrl'nin belirttiği üzere zahir olan budur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
HAKİMİN HÜKMÜNÜN
ZAHİREN GEÇERLİ OLMASI.