KADA - YARGI / YARGIÇ |
HAKİMİN KENDİ BİLGİSİNE
GÖRE HÜKÜM VERMESİ
Daha güçlü görüşe göre
hakim, had cezaları dışında kendi bilgisine göre hüküm verir.
197. [Hakim, kendi bilgisine
göre hüküm verebilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
hakim kendi bilgisine göre hüküm verir.
Bu bilgi isterse
hakimlik görevinden öncesine veya kendi görev bölgesinin dışında gerçekleşmiş
olsun, olayla ilgili şahit olsun ya da olmasın böyledir. Çünkü hakim zan ifade
eden bir şeye yani iki şahide ve bir şahit ve bir de yemine dayanarak hüküm
verebiliyorsa kendi bilgisine göre evleviyetle hüküm verebilir. Bu görüşe göre
hakim malı: konularda kendi bilgisine göre hüküm verebilir. Bu konuda görüş
ayrılığı yoktur. Daha güçlü görüşe göre kısas ve zina iftirası davalarında da
hüküm verebilir.
İkinci görüş
[Hakimin haksızlık
yaptığı şeklinde bir] töhmet söz konusu olabileceğinden hakim kendi bilgisine
dayalı olarak hüküm veremez.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir: Hakim "benim nezdimde şu husus sabit oldu / nezdimde sahih
oldu" demiş olsa, töhmet ihtimali bulunduğu halde bu sözü kesin olarak
kabul edilir.
198. İlk görüşe göre hakimin
kendi görüşüne göre hüküm vermesi mekruhtur. İmam Şafii bu hususa e!-Ümm'de
işaret etmiştir. Rebi şöyle demiştir: "İmam Şafii hakimin kendi bilgisiyle
hüküm verebileceği görüşündeydi ama zamanın hakimlerinlin bunu kötüye
kullanabileceğin]den kortuğu için bunu açığa vurmuyordu."
Maverdi şöyle demiştir:
Hakimin inkar eden
kişiye [davalıya] hitaben "onun [davacının] iddia ettiği şeyi temellük
etme hakkı bulundnuğunu biliyorum. Senin aleyhinde kendi bilgimle hüküm
veriyorum."
Herhangi bir hakim bu
iki cümleyi söylemezse verdiği hüküm geçerli olmaz.
İzzeddin bin Abdüsselam,
Kavaidü'l-ahkam adlı eserinde hakimin görünürde takva ve vera sahibi olmasını
şart koşmuştur.
Not: NevevI'nin mutlak ifadesi görüş ayrılığının
cerh ve tadil konusunda da cereyan etmesini kapsamaktadır. Bu, zayıf bir
rivayettir. Meşhur rivayete göre kişi bu konuda kendi bilgisiyle hüküm verir.
NevevI, bir sonraki bölümde bunu tek görüş olarak zikretmiştir.
Kişi usul, füru lehine
kendi bilgisine dayalı olarak hüküm veremez. Yine birisiyle ortak ise ortaklığa
ilişkin konularda ortağı lehine kendi bilgisine dayalı olarak hüküm veremez.
Hakimin bilgisiyle hüküm
vermesi derken kastedilen bilgi, başka bir şeye ihtimali olmayan kesin bilgi
midir yoksa mutlak olarak galip zan mıdır? Ram'nin sözünün gerektirdiği üzere
tercihe şayan olan ikincisidir. Buna göre hakim şahidin şahitlik etmesine cevaz
veren bir yolun bulunduğuna kesin olarak inandığında buna dayanarak hüküm
verir. Mesela bir borç verme ve ibraya şahit olma veya bu ikisinin ıstıshab
yoluyla hükmünün devam etmesi, bir kimsenin bir malı elinde bulundurduğuna ve
uzun bir süre herhangi bir itiraz eden söz konusu olmaksızın onun üzerinde
tasarrufta bulunduğuna şahit olma, ödeme güçlüğü içinde olan bir kimsenin iç
yüzünü bilme, bir kişinin mirasçısı olmadığını bilme vb. durumlar buna
örnektir. Bu konuda yalnızca zannın olması ve kalplerde herhangi bir sebebe
bağlı olmaksızın yer eden duygular -din bunun dikkate alınmasını
desteklememişsel- dikkate alınmaz.
Bütün bunlar hakimin müşahede
ederek elde ettiği bilgilerle ilgilidir. Hakimin tevatür yoluyla bildiği
meselelerde hüküm vermesi ise daha güçlüdür, çünkü diğerinde mahzur töhmetten
kaynaklanıyordu. Oysa durum insanlar arasında yayılınca töhmet ortadan
kalkmıştır. Bulkini "Bağdat diye bir şehrin var olması" gibi herkesin
bildiği açık tevatür ile özel şahısların bildiği tevütürü birbirinden ayırt
etmitir. Hakimin açık tevütüre dayalı olarak hüküm vereceği konusunda farklı
görüş yoktur. Özel tevatür, "hakimin bilgisi ile hüküm vermesi"
meselesindeki ihtilafa dayalıdır.
Bulkini hakimin
bilgisine göre hüküm vermesi meselesinden şu meseleyi istisna etmiştir: Hakim
ibrayı bilse ve bunu lehine ikrarda bulunulan şahsa zikrettiğinde o kişi
"ben, ondan ibranın sadır olduğunu biliyorum, bununla birlikte onun benden
alacağı bakidir" dese hakim ikrarda bulunan şahıs aleyhine ikranna göre
hükmeder. Bu, hakimin bilgisine aykın da olsa böyledir; çünkü hasım, hakimin
bilgisini def eden bir ikrarda bulunmaktadır.
Bulkini, "buna
temas edeni görmedim, bu açık bir fıkhı anlayıştır" demiştir.
Bu şu şekilde
reddedilmiştir: Bu, hakimin bilgisine aykın hüküm vermesi değildir. Çünkü
hasmın sonraki ibrayı ikrar etmesi ibranın hükmünü ortadan kaldırabilir. Bu
durumda onunla amel edilmiş olur şahitlerle veya önceki ibra ile değiL.
Hakimin bilgisine göre
hüküm vermesi konusunda ihtilafın söz konusu olduğu alandan şu durumlar istisna
edilmiştir:
Bir kimse duruşma
meclisinde bir şeyi ikrar etse, hakim kesinlikle buna dayalı olarak hüküm
verebilir.
Devlet başkanı zekat
talep eden kişinin bunda hak sahibi olduğunu bilse ona vermesi caiz olur.
Hakim, karine olabilecek
şeye şahit olsa onu esas alabilir. Bu, hakimin bilgisine göre hüküm vermesi
kuralına dayalı değildir.
Hakim nezdinde bir şahıs
karısını üç talakla boşadığını ikrar ettikten sonra o kadının kendni karısı
olduğunu iddia etse,
Kişi "falan kişi
babamı öldürdü" diye iddiada buluduğunda hakim o şahsı başkasının
öldürdüğünü biliyorsa.
199. Hakim, zina,
hırsızlık, eşkıyalık, şarap içme gibi Allah hakkı olan had cezalarında kendi
bilgisine göre hüküm veremez. Çünkü bu cezalar şüphe ile düşen ve örtülmesi
mendup olan cezalardır. Allah hakkının söz konusu olduğu tazir cezaları,
Bulkınl'nin belirttiğine göre Allah hakkı olan had cezaları gibidir.
Bundan şu durum istisna
edilir: Hakim, mükellef durumda olan bir kimsenin Müslüman olduktan sonra
irtidatını ortaya koyduğunu bilse Bulkini, hakimin onun aleyhine kendi
bilgisine dayanarak daha önceden Müslüman oldUğununa hükmetme ve bunun doğuracağı
hükümleri uygulama yetkisinin olduğunu belirtmiştir.
Şu durum da istisna
edilmiştir: Kişi, duruşma salonunda had cezasını gerektiren bir suçu ikrar etse
ve ikrarında'n dönmese hakim bu bilgisine göre hüküm verir. Kişi gizli olarak
itiraf etmişse bile hüküm böyledir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) [zina ettiği
söylenen bir kadına, Üneys isimli sahabısini yollarken ona] şöyle dedi:
"eğer [zina ettiğini] itiraf ederse onu recmet". (Buhari, Hudud,
6842; Müslim, Hudud, 4410)
Hz. Peygamber (s.a.v.)
bu kadının itirafının insanlar huzurunda olup olmamasına ilişkin bir kayıt
koymamıştır.
200. "Allah'a ait
hadler ve tazirler" ifadesi Allah'a ait malı hakları dışarıda bırakmıştır.
Oariml'nin açık
ifadesine göre hakim bu konularda kendi bilgisine göre hüküm verir. Şayet kendi
bilgisine aykırı şahitler bulunursa bu ikisine [bilgisi ve şahitlik] göre hüküm
vermesi imkansız olur.
201. Ezrai şöyle
demiştir:
Fasık olan hakimin
hükümlerini zaruret sebebiyle geçerli saydığımızda onun kendi bilgisine göre
verdiği hükmün geçersiz olacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur, çünkü açık
fıskı ortadayken ve bu konuda şahitliği kesin olarak kabul edilmezken bu cüz'i
ve nadir gerçekleşen böyle bir meselede hükmünü geçerli saymayı gerektiren bir
zaruret söz konusu değildir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN