MUĞNİ’L-MUHTAC

YEMİNLER

 

1. YEMİN NASIL KURULUR ?

 

Nevevi daha sonra yeminin nasıl kurulacağı konusunu ele almaya başlayarak şöyle demiştir:

 

Yemin ancak "vallahi", "ve Rabbi'l-alemın", "ve'l-hayyi'llezi la yemut", "ve men nefsı bi yedihı" ifadelerinde olduğu gibi

 

Allah'ın zatı veya bir sıfatı ile olur. Yine sırf Yüce Allah'a özgü olan isimlerle de olur.

 

Bu ifadeleri kullanan kişinin "ben yemin etmek istemedim" sözü kabul edilmez.

 

Rahim, Halık, Razık ve Rab gibi mutlak olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın anlaşıldığı ifadelerle -kişi başkasını kastetmemişse- yemin kurulur.

 

Şey, Mevcud, Alim, Hay gibi hem Allah hem de başka varlıklar hakkında kullanılan isimlerle söylenen ifadeler yemine niyet etmedikçe yemin olmaz.

 

"Allah'ın azametine / izzetine / kibriyasına / kelamına / ilmine / kudretine / meşietine yemin olsun" ifadesi yemindir. Ancak kişi "ilim" ile bilinen şeyi, "kudret" ile kudret yetirilen şeyi kastetmişse o zaman yemin olmaz.

 

Kişi "Allah'ın hakkına yemin olsun" dese bununla ibadetleri kastetmedikçe bu yemin olur.

 

[Arapçada] yemin etmede kullanılan harfler ya, vav ve ta harfleridir. Nitekim billahi, vallahi ve tallahi ifadelerinde böyledir. Ta harfi yalnızca Allah üzerine yemin ederken kullanılır.

 

Kişi "Allah" sözcüğünü merfu [yani "Allahu" şeklinde] veya mansup [yani "Allahe" şeklinde] yahut mecrur [yani "Allahi" şeklinde] telaffuz etse yemine niyet etmedikçe yemin olmaz.

 

Kişi "Allah'a kasem ettim / kasem ederim / yemin ettim / yemin ederim ki şöyle şöyle yapacağım" dese şayet yemine niyet etmişse veya mutlak bir niyetle bunu söylemişse bu ifadeler yemin olur. Kişi "geçmiş veya geleceğe dair bir haber vermeyi kastettim" dese diyani açıdan sözü kabul edilir. Mezhepte esas alınan görüşe göre dünyevi açıdan da kabul edilir.

 

Kişi bir başkasına "senin üzerine Allah'a yemin ederim / senden Allah için isterim ki şunu yapacaksın" dese ve bununla kendi yeminini kastetse bu ifade yemin olarak kabul edilir, aksi takdirde yemin olmaz.

 

Kişi "şöyle yaparsam Yahudi olayım / İslam'dan beri olayım" dese yemin etmiş olmaz.

 

Bir kimsenin yemin kastı olmadan dilinden yemin sözcüğü çıksa yemin kurulmuş olmaz.

 

Geçmiş zaman üzerine de gelecek zaman üzerine de yemin etmek sahihtir.

 

10. Yemin ancak Allah'ın zatı veya sıfatına ilişkin bir ifade zikredilerek yapılabilir. Bu da kendisinden Allah'ın zatı veya sıfatları anlaşılan bir şey üzerine yemin etmekle olur.

 

11. Allah'ın zatı adına yemin etmek "vallahi", "vallahe" ve "vallahu" ifadeleriyle olur. Kişi bu sözleri söylerken bunu kasten yapsın ya da yapmasın fark etmez.

 

12. Allah'ın sıfatı üzerine yemin şu gibi ifadelerle olur:

 

> "Ve Rabbi'l-alemın" [alemlerin Rabbine yemin olsun]. Yani mahlukatın sahibine yemin olsun. Her bir mahluk Allah'ın varlığına alamet olduğu için mahlukata "alemler" denilmiştir.

 

> "Ve'l-hayyi'llezi la yemut" [Ölmeyen diri üzerine yemin ederim] ve "Ve men nefsı bi yediM" [Canımı elinde tutana yemin ederim] ifadesi. Yani canımı kudretinde tutan ve onun üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunan Allah'a yemin olsun.

 

13. Yukarıda Zikredilenler dışında yalnızca Allah'a özgü olan diğer isimlerle de yemin edilir. Buna örnek olarak "ilah", "din gününün sahibi'''', "kendisine kulluk ettiğim / secde ettiğim" ifadeleri zikredilebilir. Çünkü yemin, saygınlığı büyük olan ve kendisine itaat edilmesi gereken varlık adına edildiğinde kurulmuş olur. Bu isim mutlak olarak kullanıldığında yalnızca Allah'a özgü olur.

 

14. Mahlukat üzerine yapılan yemin yemin olmaz. Buna örnek olarak "peygamberin / Cebrailin / meleklerin / kabenin hakkı için" ifadesi zikredilebilir ..

 

Buhari ve Müs!im'de şu hadis yer almaktadır: Allah sizin babalarınız üzerine yemin etmenizi yasakladı. Kim yemin edecekse ya Allah adına yemin etsin veya sussun. (Buhari, Edeb, 6108; Müslim, Eyman, 4233)

 

Bu şekilde [kişinin babası üzerine] yemin etmesi mekruhtur.

 

Hakim'in, İbn Ömer'den rivayet ettiği "kim Allah'tan başkası adına yemin ederse küfre girmiş olur" veya bir başka rivayete göre "şirke düşmüş olur" hadisi "üzerine yemin ettiği şeyi Allah'ı tazim ettiği gibi inanarak tazim ediyorsa" şeklinde yorumlanmıştır. (Hakim, Müstedrek, 1, 18) - (Hakim, Müstedrek, 4, 297)

 

15. Kişi yukarıda belirtildiği şekilde yemin ettikten sonra "ben bununla yemin etmeyi kastetmedim" dese onun bu sözü kabul edilmez; çünkü bu ifadeler yeminden başka anlam taşımazlar.

 

16. Nevevinin bu ifadeleri sarih olarak kabul etme ve kişi bununla yeminden başka bir şeye niyet ettiği takdirde bunun kabul edilmemesini tek görüş olarak zikretmesi mezhepte bilinen görüştür. Bununla birlikte Nevevi ve Rafii yemin harflerinden söz ederken şöyle demişlerdir: Kişi, "vallahi şunu yapacağım" dese ve yeminden başka bir şeye niyet etse mezhepte esas alınan görüşe göre onun bu sözü dünyevi hüküm açısından kabul edilir.

İtimad edilecek olan görüş de budur. Nevevi'nin buradaki sözü de şöyle yorumlanır: Kişinin burada Allah'tan başkasını kastetmiş olması zahiren de batınen de kabul edilmez. Çünkü bu şekilde yemin başka bir manaya yorulamaz. Burada yeminden başka bir şeyi kastetme kabul edilmiş ama boşama, ila ve köle azadında ise başkasının hakkı ona iliştiği için kabul edilmemiştir. Ayrıca yemin sözcüğünü kasıtsız olarak söyleme konusunda bir adet bulunduğu halde talak, ila ve azat kelimeleri konusunda böyle bir adet yoktur. Şu halde o gibi konularda kişinin bunları kasıtsız olarak söylediğini iddia etmesi zahire aykırı olduğundan bu onun sözü kabul edilmez. Ortada yemini kastettiğini gösteren bir karine varsa zahiren [hukuki açıdan] onun sözü kabul edilmez.

 

Not:  Yeminde tevriye yapmanın yararı vardır. Burada dikkate alınacak olan şey yemin eden kimsenin niyetidir. Ancak -ileride davalar bölümünde geleceği üzere- hakim bir kimseden boşama ve köle azadı dışındaki konularda yemin etmesini istediğinde o zaman yemin eden kişinin niyetine bakılmaz.

 

Tevriye yapan kimsenin her ne kadar yemini bozulmuş olmasa da bununla hak sahibinin bir hakkını iptal ediyorsa o zaman bunu yapmanın caiz olmadığı konusunda icma vardır "Elbise" sözcüğünü gece anlamında, yatak ve yaygı sözcüklerini yeryüzü anlamında, kazık sözcüğünü dağlar anlamında, tavan ve bina sözcüklerini gökyüzü anlamında, ahiret sözcüğünü İslam'ın sonu anlamında kullanmak tevriyedir.

 

Şunlar da [Arapça ifadelerde] tevriyeye örnektir:

 

(...) ifadesini ["falan kişiyi hatırlamadım" anlamında değil de] "falan kişinin zekerini [cinselorganını] koparmadım" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["falan kişiyi tanımadım" anlamında değil de] "onu falcı yapmadım" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["ondan ihtiyaç duyduğum şeyi istemedim" anlamında değil de] "ondan küçük ağaç istemedim" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["ben onun tavuğunu yemedim" anlamında değil de"] "ip yumağı yemedim" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["piliç yemedim" anlamında değil de] "cüppe yemedim" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["evimde yatak yoktur" anlamında değil de] "evimde deve yavrusu yoktur" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["evimde hasır yoktur" anlamında değil de] "evimde padişah yoktur" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["onun bende cariyesi yoktur" anlamında' değil de] "onun bende gemisi yoktur" anlamında kullanmak,

 

(...) ifadesini ["bende köpek yoktur" anlamında değil de] "bende kılıcın ortasındaki çivi yoktur" anlamında kullanmak. (arp ifadeler için 18.cilt 107,108.sf)

 

Bütün bunları Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu ifadesi toplamaktadır:

"Tarizli ifadelerde yalandan kaçma söz konusudur. "(Beyhaki, Şehadat, 10, 199)

 

Hz. Ömer (r.a.) de şöyle demiştir: Tarizli ifadelerde Müslümanı yalandan müstağni kılan bir durum vardır. (Beyhaki, Şehadat, 10, 199)

 

İbn Abbas şöyle demiştir: "Sözde tarizli konuşmayı bırakma karşılığında vahşi eşeklerimin olmasını istemem."

 

Rivayet edildiğine göre Abdurrahman bin Ebı Leyla, karısından gizlice cariyesiyle ilişkide bulunurdu. Bir gece yine ilişkide bulundu ve gusletmek istedi. Bunu eşinin bilmesini istemiyordu ve bu sebeple şöyle dedi: "İmran kızı Meryem böyle gecelerde yıkanırdı" dedi.

Evde yıkanmayan hiç kimse kalmadı, o da onlarla birlikte yıkandı. Oysa Hz. Meryem her gece yıkanırdı.

 

İbrahim en-Nahai evinin bir odasını mescid olarak ayırmıştı. Eve girmesini istemediği bir kimse geldiğinde cariyesine "ona, me scitte olduğumu söyle" derdi.

 

Süfyan es-Sevr! halife Mehdl'nin meclisine geldi ve ona kendisine döneceğine dair yemin etti. Sonra kalktı ve terliğini sanki unutmuş gibi bıraktı, ardından hemen geri dönüp terliğini aldı ve dışarı çıktı. Bir daha geri dönmedi.

 

17. Mutlak olarak kullanıldığında Allah'a, mukayyed olarak kullanıldığında Allah'tan başkasına sarf edilen "Rahim", "Halık", "Rezzak", "Cebbar", "Mütekebbir", "Kahir", "Kadir", "Hak" ve "Rab" gibi isimlerle yemin edildiğinde o yemin kurulur. Kişi bu isimlerle Allah'ı kastetmiş olsun yahut da mutlak olarak kullansın fark etmez; çünkü mutlak olarak kullanım durumunda bu isimler Allah'a sarf edilir.

 

Not:  Bu [yukarıdaki] sıfatlar ve benzerlerinde yer alan elif ve lam umum veya ahd için değil kemal içindir. Sibeveyh şöyle demiştir: Harf-i tarif kemal içinde olabilir. Mesela Zeyd isimli şahsın tam bir adam olduğunu ifade etmek istediğinde (.....) "Zeyd [kelimenin tam anlamıyla] adamdır." Allah'ın isimlerinde de böyledir. Buna göre "er-Rahman" dediğinde "rahmet manasında kamil olan", "el-Alım" dediğinde ilim manasında kamil olan anlamına gelir. Diğer isimler de böyledir.

 

18. Yemin eden kişi yukarıdaki kelimeleri kullanırken Allah'tan başkasını kastederse [onun bunu kastetiğine ilişkin beyanı] kabul edilir ve o ifadesi yemin olmaz; çünkü yukarıdaki kelimeler Allah'tan başkası hakkında kayıtlı olarak kullanılır. Mesela "kalbi rahim", "yalanın halıkı", "ordunun razıkı" vb. Yüce Allah, Kur'an'da "siz, uydurma şeyler yaratıyorsunuz" [el-Ankebut, 17], "sefihleri o mallardan rızıklandırın" [en-Nisa, 8] buyurmuştur. Yine deve sahibine "Rabbü'libil" denir.

 

19. Hem Allah hem de Allah'tan başka varlıklar halinde eşit olarak kullanılan "şey", "mevcud", "seml", "basir", "alim", "hay", "ğani", "kerim" gibi isimler kullanıldığında kişi özelolarak yemine niyet etmedikçe yemin olmaz. Çünkü bu isimler hem Allah için hem de başkası için eşit olarak kullanıldığından bu ifadeler talakta kullanılan kinaye lafızlara benzemektedir. Kişi bu ifadelerle Allah'ı kastederse yemin olmuş olur. Başkasını kasteder veya mutlak olarak [herhangi bir şeyi kastetmeksizin] kullanırsa yemin olmaz.

 

20. Allah'ın zat! sıfatlarını kullanarak söylenen ifadelere gelince; mesela "Allah'ın azametine / izzetine / kibriyasına / kelamına / kudretine / ilmine / meşietine yemin olsun" gibi ifadelerde zamir değil de Allah'ın adı açık olarak ifade edilirse bu sözler yemin olur.

Çünkü bunlar Allah'ın ezelden beri sahip olduğu nitelikler olduğundan Allah'ın kendisine özgü isimlerine benzemektedir.

 

Son dört sıfat, Eş'arllere göre toplam sekiz tane olan zat! sıfatlar içinde yer almaktadır. Bir şair bunu şu beyitlerinde bir araya getirmiştir:

 

Hayat, ilim, kudret ve irade Kelam, basar, sem', beka ile birlikte.

 

Not:  Nevevi'nin "sıfat" konusundaki açıklamasından anlaşılacağı üzere "isim" ile kastedilen şey Yüce Allah'ın en güzel isimlerinden oluşan doksan dokuz isimdir. Bunlar ister Semt', Bas!r, Alim, Kadir gibi onun sıfatlarından türetilmiş isimler olsun ister Halık, Rezzak gibi fiillerinden türetilmiş isimler olsun fark etmez.

 

Zata ilişkin sıfat ile fiile ilişkin sıfat arasındaki fark şudur: Zata ilişkin sıfat Yüce Allah'ın ezelden beri sahip olduğu sıfatlır. Fiile ilişkin sıfat ise ezel! olmayan, sonradan gerçekleşen sıfatlardır. "Yüce Allah ezelden beri alimdir" denilir ama "ezelden beri rızık verendir" ifadesi ancak bir şeyin ileride dönüşeceği durumun en baştan söylenmesi türünde mecazi bir ifade olarak söylenebilir.

 

21. Yukarıdaki sözleri söyleyen kişi "ilim" derken "bilinen şey" anlamını kastetmişse o zaman bu ifade yemin olmaz. Nitekim kişi "Allah'ım bize ilişkin ilmine göre bizi bağışla" ifadesinde "bize ilişkin malumuna göre bizi bağışla" anlamı kastedilmitir.

 

Yine kişi "kudret" ifadesi ile "makdur / güç yetirilen şey" demeyi kastetmişse o zaman bu ifade yemin olmaz. Nitekim kişi "Allah'ın kudretine bak" ifadesini söyleyip "Allah'ın güç yetirdiği şeye bak" anlamını kasteder.

 

Her iki mesele de yemin olmaz. Bu kişi sanki "Allah'ın bildiği ve Allah'ın güç yetirdiği şeye yemin ederim" demiş gibi olur; çünkü kullandığı lafız buna yorulmaya müsaittir.

 

22. Nevevi'nin "Allah'ın azameti onun sıfatıdır" şeklindeki kesin ifadesi mezhep içinde bilinen görüştür. Alimlerden biri "her şeyin azametine boyun eğdiği zatı tenzih ederim" ifadesi ile yemin edilemeyeceği ifadesini buna dayandırmış ve şöyle demiştir: "Çünkü sıfata boyun eğmek ona ibadet etmek anlamına gelir. Oysa Allah'ın zatından başkasına ibadet edilmez." Irakı bunu reddederek şöyle demiştir: "Doğru olan görüşe göre Allah'ın azameti, Allah'ın zatı ve sıfatlarını birlikte ifade eder. Bu durumda kendisine kulluk edilen bu ikisinin toplamıdır."

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden, istisnayı bu iki sıfata yani "ilim" ve "kudret" sıfatına özgü kıldığı, diğer sıfatlara yönelik görmediği anlaşılmaktadır. Çünkü diğer sıfatlarda da bu ihtimaller akla gelmektedir. Alimlerin çoğu bunu tek görüş olarak ifade etmiştir.

eşŞerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü't-talibin'de "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre ise arada fark yoktur; çünkü kişi "Allah'ın azamet ve kibriyasını gördüm" diyerek Allah'ın fiillerine işaret eder. Yine Allah'ın celal, izzet ve kibriyası ifadeleri ile bunların mahlukat üzerindeki neticeleri kastedilebilir. Kelam ile de bu kelama işaret eden harfler ve sesler kastedilebilir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver." [et-Tevbe, 6] İşitilen şey seslerdir.

 

23. Kişi yemin ederken "Allah hakkına yemin olsun" derse bakılır: Şayet yemin etmeyi kastetmişse bu kesinlikle yemin olur. Mutlak olarak [herhangi bir şeye niyet etmeksizin] bu sözü söylemiş se daha doğru görüşe göre yine yemin olur; çünkü bu sözün yeminde kullanılışı yaygındır. Mutlak kullanım da buna yorulur.

 

Mervezı şöyle demiştir: "Bunun anlamı, ilahiyyetin hak olmasına yemin olsun demektir; çünkü hak demek inkar edilemeyen şey anlamına gelir. Bu ise Allah'ın isimlerinden biridir."

 

Başkası şöyle demiştir: "Allah'ın hakkı demek Kur'an demektir. Nitekim ayette "o hakku'l-yakındir" [el-Hakka, 51] ]Herhangi bir niyet taşımaksızın] mutlak olarak Kur'an üzerine yemin etmek yemin olarak kabul edilir. Bizim meselemiz de böyledir.

 

24. Kişi "hak" derken Allah'ın emrettiği ibadetleri kastediyorsa o zaman bu ifadesi kesinlikle yemin olmaz. Çünkü ibadetler Allah'ın bizim üzerimizdeki hakkı olup O'nun bir sıfatı değildir.

 

25. Kişi "hak" kelimesini merfu [ötreli] veya mansup [üstünlü] okursa bu ifade Allah'ın itaati veya ilahlığı hak etmesi anlamları arasında tereddütlü olduğundan kinaye olmuş olur, niyet olmadıkça yemin olmaz.

 

26. Bir Müslüman Kur'an'dan neshedilmiş bir ayet üzerine yemin etse veya T evrat veya İncil üzerine yemin etse yemini kurulmuş olur. Rafii ve Nevevi'nin Beğavı'den aktarıp onayladıklarına göre "Allah'ın kitabına / Allah'ın Kur'an'ına yemin ederim" ifadesi de yemindir.

 

İbrahim el-Mervezı şöyle demiştir:

 

Kişi "Kur'an'a yemin olsun ki / Mushafta yazana yemin olsun ki" diyerek yemin ettiğinde de yemin olur. Ancak Kur'an ifadesiyle hutbeyi veya namazı kastetmişse veya Mushaf ifadesi ile yaprak ve cildi kastetmişse o zaman yemin olmaz.

 

Not:  İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Mehamilı, Maverdi, İbnü's-Sabbağ ve Ruyanl'nin ifadelerinden çıkan sonuca göre "talib ve galib olan" ifadesi sarih yemin ifadesidir; çünkü bu iki ifade menfaatleri celbetme, zararlı şeyleri def etmeye işaret etmektedir.

 

Kadı'l-kudat [baş kadı] Cemal Yahya bin Hüseyin'den -ki kendisi el-Hakem el-Azız 'in Mısır'daki halefidir- şunu işittim: Bu şekilde yemin etmek meşru değildir. Bu zat bunu mezheplerin imamlarından naklettiğini belirtmiştir. Gerekçe olarak da şunu zikrederdi:

Yüce Allah, talib ve galip olmakla birlikte onun isimleri ancak kendisinin bildirmesiyle bilinir. Onun bildirdiği isimler arasında bunlar yoktur.

 

Demiri şöyle demiştir: Cemal Yahya, Şafii'lerin önde gelenlerindendi ve baş kadı İbn Rezin'in halefi idi. Bir gün başkadı kendisine "istesem seni azlederim" dedi. Cemal "bunu yapamazsın" dedi. Başkadı "niçin?" diye sordu. Cemal şöyle dedi: "Bir gün Fakih Ebu Tahir'in yanındaydık. Bir an değişik bir halet-i ruhiyeye büründü ve "kimin bir ihtiyacı varsa söylesin" dedi. Ben "ben, hüküm konusunda vekil olmak ve hiç kimse tarafından azı edilmemek istiyorum" dedim. Ebu Tahir "bu istediğin olacak" dedi.

 

Hattabı şöyle demiştir: "Hakimlerin yemin ettirme konusunda kişiye yemin ettirirken işi sıkı tutmalan ve ona "talib ve galib olan, müdrik ve mühlik olan Allah adına yemin ederim" şeklinde yemin ettirmelerine gelince; Allah hakkında bu ifadelerin mutlak olarak kullanılması caiz değildir. Eğer bunların Allah'ın isimleri arasında sayılması caiz olsaydı o zaman "Muhz! [rezil eden]" ve "Mudill [dalalete sevk eden]" isminin de kullanılması gerekirdi. Çünkü ayette "Allah kafirleri rezil eder" [et-Tevbe, 2] ve "Allah dilediğini saptırır" [el-Müddessir, 31] buyrulmuştur.

 

27. Yemin etmede kullanılan harfler üç tanedir: Ba, vav ve ta.

 

Çünkü hem şer'an hem de örfte yemin etmede bu harflerin kullanımı meşhurdur. Buna örnek olarak "billahi / vallahi / tallahi şöyle yapacağım" ifadeleri zikredilebilir.

 

28. Mehamill ve Şeyh Ebu Hamid bu üçüne hemze harfi yerine elif harfini de eklemiştir. Bunun örneği "Allahi" ifadesidir. İleride kinaye olarak gelecektir.

 

29. Yeminde aslolan Nevevi'nin de belirttiği üzere ba harfi, sonra vav sonra da ta harfidir. Çünkü Zemahşerl'nin belirtitğine göre ta harfi vav harfinden, vav harfi de ba harfinden bedelolabilir. Ayrıca ba harfi ismin başına gelebildiği gibi zamirin başına da gelebilmektedir. Bu anlamda "Şunu yapacağım konusunda senin / onun üzerine yemin ettim" denir. Vav harfi ise ancak isme özgüdür.

 

30. Ta harfi ile yalnızca Allah adına yemin edilir; çünkü yemin etme konusunda ba harfi asılolup vav onun bedeli olunca ta harfi de vavdan bedelolur. Bu durumda onun tasarrufu hem bedel hem de kendisinden bedel getirilenden daha dar olur. Bu sebeple Allah ismi dışında diğer ikisinin başına geldiği isimlerin başına gelemez. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: {....} "Allah'a yemin ederim, sen Yusuf'u diline dolamaya devam ediyorsun" [Yusuf, 85]

 

İbnü'l-Haşşab şöyle demiştir: Ta harfinin tasarrufu sınırlı olup yalnızca tek bir ismin [Allah sözcüğünün] başına geliyor olsa bile bu harf isimleri n en şerefli ve üstününe özgü kılınmıştır. Bu yüzden lügatte Allah sözcüğü dışında başka bir sözcüğün başına gelmez.

Mesela ["tallahi" denildiği halde] "teRabbike" denilmez.

 

İbn Malik şöyle demiştir: Ahfeş "teRabbi'I-Ka'be" [Kabe'nin Rabbine andolsun] şeklinde bir ifade nakletmişse de bu şazzdır."

 

31. [İşin dil bakımından açıklaması yukarıdaki gibidir.] Din açısından bakıldığında ise kişi "teR'Rahman" veya "teR'Rahim" [Rahman'a / Rahim'e yemin olsun] demiş olsa Bulkınl'nin belirttiğine göre onun yemini gerçekleşmiş olur. Nihayetinde burada olan şey sözün şazz bir anlamda kullanılmasıdır.

Kişi bununla yemin etmeyi kastederse onun kastı kabul edilir.

 

32. Yine kişi "billahi / valIahi şunu yapacağım" dediği halde yeminden başka bir şeye mesela "Allah'tan yardım dilerim / Allah'a bağlanınm / Yardımı istenen zat Allah'tır" gibi bir şeye niyet etse bu ifadesi yemin olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin (....) "ta harfi yalnızca Allah kelimesine özgüdür" demesi daha iyi olurdu; çünkü yaygın olan şudur: "Meşhur görüşe göre ihtisas [özgü olma] fiili, sözün kendisine özgü kılındığı şeyin başına gelir." Bu ise Allah sözcüğü değil ta sözcüğüdür. Her ne kadar bunun Allah sözcüğünün başına getirilmesi caiz ise de evla olan belirttiğimiz gibidir. Çünkü Allah sözcüğünün başına ba ve vav harfi de gelmektedir. Nevevi'nin ifadesinden sanki Allah sözcüğünün başına ta harfinden başka bir şey gelmeyeceği gibi bir anlam çıkmaktadır; oysa onun daha önce söylediği söz bunu def etmektedir.

 

33. Yemin eden kimse yemin etmede kullanılan harfi ortadan kaldırarak [ve "A" harfini uzatarak] "AAlIah" dese veya uzatmaksızın bunu söylese ve Allah harfini ötreli, üstünlü, esreli veya cezimli okuyarak "şunu yapacağım" dese yemine niyet etmedikçe yemin etmiş olmaz. Sözde gramer hatası yapmış olması yeminin gerçekleşmesine engel değildir; üstelik Allah kelimesinin ötreli okunmasında da gramer hatası yoktur. Üstünlü okunması harf-i cerin kaldırılması yoluyla olmuştur. Esreli okunması ise harf-i cer kaldırıldığı halde amelinin devam ettirilmesi yoluyla olmuştur.

 

Sibeveyh şöyle demiştir: Yemin dışında, harf-i ceri kaldırıp onun amelini devam ettirmek dilde caiz değildir.

 

Cezimli okunması vaslı vakıf gibi icra etme sebebiyledir.

 

Ötreli okunması da sözün başı olması düşünülerek sahih olur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden kasem harfi açıkça söylendiğinde ister ötre, ister üstün isterse esreli söylenmiş olsun kişi yemin etmeye niyet etmese bile yeminin gerçekleşeceği anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur. İrab'ta hata yapmak bu ifadelerle yeminin sarih olarak kurulmuş olmasına engel değildir.

 

Kişi fa harfi ile veya ya harfi ile "fallahi / yallahi şu işi yapacağım" dese bu ifade kinaye olur. İkinci durumda bunun yemin kabul edilme gerekçesi nida münadanın hazhedilmesidir. Bu durumda ifadenin aslı "ya kavm / ya racül [ey kavim, eyadam]" şeklindedir. Kişi daha sonra yemine başlamıştır.

 

Hakim, bir şahsa "vallahi de!" diye emir verdikten sonra o kişi "tallahi" veya "verrahmani" dese, kendisinden etmesi istenen yemine muhalif söz söylediği için bu ifadesi yemin olarak kabul edilmez. Gerekçeden anlaşılacağı üzere hakim kişiye "tallahi de!" şeklinde emir verdiği halde kişi "billahi" derse veya "billahi de!" şeklinde emir verdiği halde kişi "vallahi" dese bu da yemin olarak kabul edilmez. Zahir olan da budur.

 

Kişi, şeddeli olan lam harfinden sonra elif harfini hazfederek "vallehi" dese Nevevi'nin belirttiğine göre yemine niyet etmiş olsa da bunun yemin olmaması gerekir; çünkü bu söz ne Allah'ın ismi ne de sıfatı ile yapılan bir yemindir. Bunun bir gramatik hata olduğunu söylemek kabul edilemez; çünkü gramatik hata irab konusunda olur. Oysa burada kişi başka bir kelime söylemiştir. İbnü'sSalah ise şöyle demiştir: "Bu bir gramatik hata değil sözlükteki bir kullanımdır. Zeccacl bunu nakletmiştir. Bu yaygındır; buna göre mutlak olarak kullanılması halinde yemin olması gerekir."

 

Ezrai şöyle demiştir: Eğer Nevevt, İbnü's-Salah'ın söylediklerini hatırına getirmiş olsaydı bu görüşünü dile getirmezdi.

 

el-Envar adlı eserde Rafil'nin Cüveyni ve Gazall'den "kişi niyet ederse bu yemindir" görüşünü nakletmiştir. Bu durumda elif harfinin hazfedilmesi gramatik hata olarak yorumlanır; çünkü bu kelime halkın da seçkin şahısların da dilinde bu şekilde kullanılabilmektedir.

 

Sonrakilerden birinin dediğinin aksine bu, İbnü's-Salah'ın sözünden daha mantıklıdır; çünkü "billeh" sözü "ıslaklık" anlamına geldiğinden niyet olmadıkça yemin anlamına gelmez.

 

34. Kişi "Allah'a kasem ettim / kasem ediyorum / yemin ettim / yemin ediyorum ki şunu yapacağım" dese [hüküm ne olur? Bu durumda bakılır:]

 

> Yemin etmeyi kastetmişse bu ifadeler kesin olarak yemin anlamına gelir; çünkü örfte [halk arasında] bu sözlerin yemin olarak kullanılması konusunda düzenli bir uygulama bulunmaktadır. Hele de kişi buna niyet ettiğinde.

 

> Herhangi bir kastı bulunmuyarsa daha doğru görüşe göre bu şekilde çok kullanılması sebebiyle yine yemin olur. Nitekim ayette "olanca güçleriyle Allah'a kasem ettiler" [el-En'am, 109] "Allah'a kasem ediyorlar" [el-Maide, 106] buyrulmuştur.

 

Zayıf bir görüşe göre bu yemin olmaz; çünkü "kasem ettim" ifadesi geçmiş zamanı haber verme, "kasem ederim" ifadesi ise gelecek zamanı haber vermeye müsait sözlerdir.

 

35. Nevevi'nin "Allah'a" sözünü zikretmesi, ["yemin ederim / kasem ederim" gibi ifadeleri söyledikten sonra] "Allah" sözcüğünü söylememe durumunu dışarıda bırakmaktadır. Zira [sırf "yemin ederim / kasem ederim" demek] kişi yemine niyet etse bile yemin olarak kabul edilmez.

 

36. Kişi ["yemin ettim / kasem ettim" şeklindeki] geçmiş zaman ifadeleriyle geçmişte yapmış olduğu yemini haber vermeyi kastettiğini söylese veya ["yemin ederim / kasem ederim" şeklindeki] ifadeleriyle gelecekteki yemini haber vermeyi kastettiğini söylese [bu ifadesi kabul edilir mi?]

 

> Söylediği şeyin batınen [yani Allah ile kendisi arasındaki hüküm açısından] kabul edileceği ittifakla benimsenmiştir. İddia ettiği şeyin doğruluğu mümkün olduğundan bu kişi Allah ile kendisi arasındaki hüküm bakımından keffaretle yükümlü olmaz.

 

> Mezhepte esas alınan rivayete göre, kullanılan ifade niyet ettiği şeye ihtimalli olduğundan zahiren de kabul edilir. İmam Şafii'nin diğer bir görüşüne göre bu kabul edilmez. Bazıları bunu tek görüş olarak kabul etmiştir; çünkü bu söz, [olanı haber verme değil] ilk olarak tasarrufu gerçekleştirme anlamında kullanımı zahirdir.

 

Not:  Görüş ayrılığı, kişinin geçmişte yemin ettiği bilinmiyorsa söz konusu olur. Aksi takdirde kişi o yemini kastettiğini söylediğinde bu söz kesin olarak kabul edilir.

 

37. Kişi bir başkasına hitaben "senin üzerine Allah'a yemin ederim / senden Allah için isterim ki şunu yapacaksın" dese [bakılır:]

 

> Bununla kendi yeminini kastetse bu, yemin olarak kabul edilir; çünkü şer'! bilgileri insanlara aktaran ulemanın dilinde bu sözlerin bu şekilde kullanımı yaygındır. Şayet yeminde yer alan şeyin yapılması haram veya mekruh bir şey içermiyorsa muhatabın sözde yer alan şeyi yapması sünnet olur. Şayet bunu yapmazsa keffaret, yemin eden üzerine gerekli olur.

 

> Bununla muhatabın yemin etmesini kastetse veya yemin kastetmeyip muhatabının aracılığını talep etse yahut hiçbir şey kastetmese bu üç durumda da ifade yemin olmaz; çünkü kişinin kendisi yemin etmediği gibi muhatap da yemin etmemiştir. Bu ifade, kişinin kendi fiili için aracılık olarak kabul edilir.

 

38. Bir kimseden "Allah'ın yüzü hürmetine / Allah rızası için" bir şey istemek mekruh olduğu gibi bu şekilde bir şey istemiş olan kişiyi reddetmek de mekruhtur. Hadiste şöyle belirtilmiştir:

 

> Cennetten başka hiçbir şey istenmez Allah rızası için istenmez. (Ebu Davud, Zekat, 1671)

> Birisi sizden Allah adına bir şey isterse onun istediğini verin. (Ebu Davud, Zekat, 1672; Nesai, Zekat, 2566)

 

Not:  Bir kimse Allah adına yemin etse, bir diğer şahıs "benim yeminim senin yeminine dahildir" dese veya "sana gerekli olan şey bana da gereklidir" dese bunu söylerken yemine niyet etmiş olsa bile kendisine herhangi bir şey gerekli olmaz; çünkü onun bu ifadesi Yüce Allah'ın ismini veya herhangi bir sıfatını içermemektedir.

 

Kişi yemini kastederek "yemin benim hakkımda bağlayıcı olsun" dese yemin etmiş olmaz.

 

Kişi "bey'at yeminleri benim hakımda bağlayıcı olsun" dese bu yeminler onun hakkında bağlayıcı olmaz. Bey'at yeminleri Haccac'a bey'at edilirken edilen yeminlerdir. Allah Resulü zamanında bey'at musafaha ederek yapılıyordu. Haccac vali olunca içinde Allah'ın adının geçtiği, ayrıca boşama, köle azadı, hac ve sadaka geçen yeminleri düzenledi. Kişi bu sözleri yemin kastıyla da söylese yemin bağlayıcı olmaz. Çünkü burada sarih ifade bulunmamaktadır. Kinaye ifade ise bir şeyi gerçekleştirme anlamını içeren şeye ilişir ama bir şeyi üstlenmeye bitişemez. Şu var ki kişi bu ifadeyi söylerken boşamayı, köle azadını kastederse o zaman bunlar onun hakkında bağlayıcı olur; çünkü kinaye ifadelerin boşama ve köle azadı konusunda bir etkisi söz konusudur.

 

Kişi "şöyle yaparsam bey'at yeminleri boşama, köle azadı, hac ve sadaka yönüyle benim hakkımda bağlayıcıdır" dese, et-Tetimme adlı eserde belirtildiğine göre boşamanın hükmü yoktur; çünkü boşama yapmayı üstlenmek sahih değildir. Diğerlerine ise hüküm ilişir. Şu var ki hac ve sadaka açısından bu ifade kendini bir şeyden engellemek için ve öfkeli durumda yapılan adak gibi kabul edilir .

 

Yemin eden şahsın (....) "Lahallahi" ifadesi kinayedir. Kişi bununla yemini kastederse yemin olur, aksi takdirde -her ne kadar dilde kullanılıyor olsa da- yemin olmaz; çünkü bu şekilde kullanımı meşhur değildir.

 

Kişinin (.....) "veymullahi" ve (.....) "ve eymünüllahi" ifadeleri de böyledir. Bu iki ifade mutlak olarak kullanıldığında yemin olmaz; çünkü dilde bu kullanım meşhur olsa bile haberde varid olduğuna göre bunu ancak belirli bir kesim yemin olarak bilir.

 

(....) "le amrullahi" ifadesi de böyledir. Bunun anlamı "Allah'ın bekasına ve hayatına yemin etmek" demektir. Bu ifade sarih yemin olarak kabul edilmemiştir; çünkü yemin için kullanıldığı gibi ibadetler için de kullanılmaktadır.

 

Kişinin ..... "Allah'ın ahdi / misakı / emaneti / zimmeti / kefaleti" üzerine diye söylenen sözlerin hiçbiri sarih yemin ifadeleri değildir. Kişi ister bu örneklerde olduğu gibi atfedilen şeyleri zamire bağlasın isterse zahir isme bağlasın fark etmez.

 

"Allah'ın ahdi" ifadesiyle kişi yemine niyet ettiğinde kastedilen şey Allah'ın bize vacip kılıp kulluğumuzu sınadığı yükümlülüklerden onun hakkı olan şeylerdir. Kişi yeminden başka bir şey kastederse bununla Allah'ın bize emrettiği ibadetler anlaşılır. Nitekim "Biz emaneti göklere ve yere arz ettik" [el-Ahzab, 72] ayetindeki emanet bu şekilde tefsir etmiştir.

 

Kişi bu ifadelerin tümüyle birden yemin kastetse yalnızca bir yemin gerçekleşmiş olur. Birden fazla sözcüğü bir araya getirmesi ise pekiştirmedir. Bu sebeple yemini bozma durumunda yalnızca bir keffaret gerekli olur. Bu, kişinin tek bir fiil hakkında birden fazla yemin etmesine benzer.

 

39. Bir kimse "şunu yaparsam Yahudi / Hristiyan / Şarabı helal sayan bir kimse olayım" veya "İslam'dan / Allah'tan / Allah'ın Resulünden / Kabe'den berı olayım" dese bu ifadesi yemin yerine geçmez; çünkü bu ifadede Allah'ın adı ve sıfatı geçmemektedir. Bu sözüne aykırı davrandığında da yemin keffareti gerekmez. Nevevi'nin el-Ezkar adlı eserinde belirttiğine göre bu şekilde yemin etmek günahtır ve bu sözleri söylemek haramdır.

 

Bu hüküm, kişinin yemin ettiği şeyden kendisini uzaklaştırmayı kastederek bu sözleri söylemesi durumu ile ilgilidir. Şayet bunları, o fiilleri yaptığında Yahudilik vb şeylere razı olmak anlamında kullanmışsa sözü söylediği anda kafir olur. Ölmesi, ortadan kaybolması gibi sebeplerle onun kastını bilmek ve kendisine müracaat etmek mümkün olmazsa ne olur? el-Mühimmat adlı eserde şöyle denilmiştir: "Kıyasa göre başka bir şekilde yorumlamayı gerektiren karineler bulunmadığı sürece o kişinin kafir olduğuna hükmedilir. Çünkü söylenen söz, dildeki yapısı itibarıyla bunu ifade etmektedir. el-Ezkar'daki hüküm ise buna muhaliftir." el-Ezkar'daki hüküm daha doğrudur.

 

NevevI, Ravdatü't-talibın'de şöyle demiştir: "Alimlerimiz şöyle demiştir: Bu kişiyi kafir kabul etmediğimizde o kişinin Allah'tan bağışlanma dileyip "la ilahe illallah Muhammedün Resulullah" demesi müstehap olur.

 

Bu hüküm, Buhari ve Müslim'de geçen şu hadise muhalif değildir:

 

> Lat ve Uzza üzerine yemin eden kimse la ilahe illallah desin!(Buhari, Tefsir, 4860; Müslim, Eyman, 4236)

 

Buradaki emir, [zorunluluk değil] mendupluğa yorulur. el-İstiksa adlı eserin yazarı ise bunun vacip olduğunu, her türlü günahtan tevbenin tevbe etmenin vacip olduğunu, çirkin bir şey konuşmaktan dolayı da istiğfarda bulunmanın sünnet olduğunu belirtmiştir.

 

40. Yeminin kurulmuş olması için yemin eden şahsın söylediği sözü manasını kastederek söylemesi gerekir. Buna göre kişi kasıtsız olarak yemin sözcüğünü söylese yemini gerçekleşmiş olmaz. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

 

> Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat akdettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. [el-Maide, 89]

 

Buradaki "akdettiğiniz" ifadesi "kastettiğiniz" anlamındadır. Nitekim bir başka ayette de "sizi kalplerinizin kazandığından sorumlu tutar" [el-Bakara, 225] buyurmuştur.

 

41. Lağv yemini, Hz. Aişe'nin (r.a.) dediği gibi "kişinin, hayır vallahi, evet vallahi şeklindeki sözleridir. (Buhari, Eyman ve'n-nuzur, 6663; ibn Hibban, Eyman, 4333. ibn Hibban bu hadisin merfu rivayetinin sahih olduğunu söylemiştir. )  Kişi bu sözü öfkelendiği bir anda veya inatlaşma yahut bir sözün devamı olarak söylediğinde söz konusu olur.

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: "Lağv yeminini, evet vallahi, hayır vallahi gibi sözlerle tefsir etmek bunların bir arada söylenmesini değil, ayrı ayrı söylenmesini ifade eder." Kişi aynı anda "hayır vallahi, evet vallahi" derse Maverdl'nin belirttiğine göre ilki lağv [geçersiz] olur, ikincisi ise geçerli bir yemin olur; çünkü bu ikinci ifade ilkinde yapılan yanlışlığı telafi ettiğinden asıl maksat odur.

 

42. Kişi bir konuda yemin etmek isterken dilinden yanlışlıkla başka bir şey çıksa bu da lağv yemini olur.

 

43. el-Kafı adlı eserin yazarı, yanına gelen arkadaşı için ayağa kalkmak isteyen kimseye diğer şahsın "vallahi yerinden kalkmayacaksın" demesini de lağv yemini kapsamında görmüştür. Bu, çok sık görülen bir durumdur.

 

44. Kişi Ila yaptığında veya karısını boşama yahut kölesini azat etme konusunda yemin ettiğinde yeminin yanlışlıkla ağzından çıktığını iddia etse bu söze başkasının hakkı iliştiğinden onun sözü, dünyevi hüküm bakımından kabul edilmez.

 

Not:  Nevevi'nin "dilinden çıkıverse" ifadesinden sonra "kasıtsız" ifadesine gerek yoktur.

 

45. "Vallahi şunu yapmadım" veya "vallahi şunu yaptım" vb. ifadelerde olduğu gibi geçmiş zamanda olan bir şey üzerine yapılan yeminin geçerli olduğu konusunda icma bulunmaktadır. Zira Allah (c.c.) "onlar o sözü söylememiş olduklarına dair yemin ediyorlar" [et-Tevbe, 74] buyurmuştur. Kişi bu yemini bilerek [yalan] yapmışsa buna "yemın-i ğamus" denir. Bu şekilde yemin etmek kişiyi günaha veya cehenneme batırdığından buna ["batıran" anlamına gelen] "ğamus" adı verilmiştir. Bilerek yalan yere yemin etmek büyük günahlardandır. Kişi böyle yemin ederse bu yemine, diğer üç imamın [Ebu Hanife, Malik ve Ahmed bin Hanbel] görüşünün aksine bize göre keffaret ilişir. Çünkü Allah Teala "ancak sizi kasıtlı yaptığınız yeminlerden sorumlu tutar" [el-Maide, 89] buyurmuştur. Bu ayetteki "yeminler" ifadesi geçmişe dair yapılan yemini de geleceğe dair yapılan yemini de kapsar. Yalan yere yapılan yeminde günahın söz konusu olması keffaretin olmasına engel teşkil etmez. Nitekim zıhar da çirkin bir söz ve bir iftira olduğu halde zıhar yapıldığında keffaret söz konusu olmaktadır. Hatta tazir bölümünde geçtiği üzere yalan yere yemin edildiğinde tazir cezası bile söz konusu olur. Nitekim tazir konusu ele alınırken bunun "had ve keffaretin söz konusu olmadığı bütün günahlarda tazir cezası uygulanır" ifadesinden bir istisna olduğu belirtilmişti. Kişi, gerçek durumu bilmeksizin yemin etmişse "unutarak yeminini bozan kişiye keffaret gerekir mi?" meselesindeki görüş ayrılığı burada da söz konusu olur.

 

46. Kişi doğru söylediğinde kendisine bir şey gerekmez. Burada doğru söylemekten kasıt, -sözdeki zahir anlama aykırı olsa bilekişinin söylediği lafız müsait ise kişinin sözünün kastına uygun olmasıdır. Ancak kişiden yemin etmesini hakim talep etmişse o zaman yeminin, hakimin sözünün zahir anlamına uygun olması dikkate alınır. Nitekim bu konu ileride ilgili konuda gelecektir.

 

47. Kişi gelecekteki bir şeye dair yemin ettiğinde de yemini sahih olur. Nitekim Allah Resulü "vallahi Kureyş ile savaşacağım" diye yemin etmiştir. (Ebu Davud, Eyman ve'n-nüzür, 3285)

 

48. Zatı itibarıyla bozulması imkansız olan yemin bu hükümden istisna edilir. Bu bahsin başında geçtiği üzere bu konuda yapılan yemin geçersiz olur. Mesela kişi "vallahi ben ölmeyecek değilim" veya "vallahi göğe tırmanmayacağım" dese bu yemin kurulmuş olmaz.

Ancak yerine getirilmesi imkansız olan yemin kurulmuş olur. Aradaki fark daha önce geçmişti.

 

49. Kişi, yerine getirilmesi imkansız olan yemini bir kayda bağlasa ve mesela "göğe yarın tırmanmam" diye yemin etse şu anda yeminini bozmuş olur mu? Bunun hükmü "bu ekmeği yarın yiyeceğim" şeklinde yapılan yeminin hükmüne benzer ki bu konu ileride gelecektir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

2. YEMİN ETMENİN VE YEMİNİ BOZMANIN HÜKMÜ