YEMİNLER |
3. YEMİN KEFFARETİNİN
NİTELİĞİ
Kişi yemin keffaretinde
şu üç seçenekten birini tercih eder:
Zıharda öldüğü gibi köle
azat etmek,
Her bir fakire, kendi beldesindeki
yaygın olan temel gıda maddesinden bir müd gelecek şekilde on fakiri doyurmak,
Her bir fakire
"giyecek" adı verilebilecek bir şey vermek. Bu da gömlek, sank veya
pantolon şeklinde olabilir. Mest, eldiven ve kemer gibi şeyler olmaz.
Verilen elbisenin
verildiği kişiye uygun olması şart değildir. Buna göre büyük bir kimseye ona
uygun gelmeyecek küçük bir pantolon verilebilir. Keten ve ipek giysi hem erkeğe
hem kadına verilebilir. Giyilmiş bir elbisenin giyilebilme imkanı ortadan
kalkmamışsa bu da verilebilir.
Kişi yukandaki üç
seneçeği yerine getiremeyecek durumda olursa üç gün oruç tutması gerekir.
Daha güçlü görüşe göre
bu üç günün peşpeşe olması şart değildir.
Kişinin malı yanında
değilse malının gelmesini bekler, oruç tutmaz.
Bir köle, yemin
keffaretini mal ödemek suretile yerine getiremez. Ancak efendisi yiyecek veya
giyecek şeklinde bir malı kölesine temlik eder ve biz de kölenin kendisine
temlik edilen şeye malik olacağı görüşünü kabul edersek o zaman malla yerine
getirebilir.
Bunun dışında oruçla
keffareti yerine getirir. Bu durum köleye zarar verse de böyledir.
Köle, efendisinin
izniyle yemin etmiş ve yeminini bozmuşsa efendisinin izni olmaksızın oruç
tutar. Şayet yemin etme ve yemini bozma efendinin izni olmadan gerçekleşmişse
efendisinin izni olmaksızın oruç tutmaz. Efendi yalnızca bunların birine izin
vermişse daha doğru görüşe göre yemin dikkate alınır.
Bir kısmı hür olup da
malı bulunan kimse köle azat ederek değil yemek ve giysi vermek suretiyle
keffareti yerine getirir.
65. Bu bölümde yemin
kefaretinin sıfatı konusu ele alınacaktır.
Yemin keffareti diğer
yeminlerden başlangıçta seçimli olması sonuçta ise tertibe bağlı
olmasıbakımından ayrılır.
Alimlerin çoğunluğu
nezdinde doğru görüşe göre yemin kefaretinin sebebi "yemini bozmak"
ve "yemin"dir.
66. Kişi yemin
keffaretinde üç seçenekten birini seçme hakkına sahiptir. Bunların birisi
-tıpkı zıhar keffaretinde olduğu gibi- bir köle azat etmektir. Yani zıhar
keffaretinde mümin olan, çalışıp kazanmasına etki edecek bir kusuru bulunmayan
bir köle azat etmek gerekli olduğu gibi burada da oradaki sıfata sahip bir köle
azat etmek gereklidir.
67. İkinci seçenek on
fakiri, her birine kişinin bulunduğu bölgede yaygın olan temel gıda maddesi
üzerinden bir müd hububat veya başka bir şey vermektir. Bu, keffaretler
kitabında geçtiği üzere fıtır sadakasında olduğu gibidir. Bir grup alim bu
hükmü [keffaretler konusunda değil de] burada ele almıştır.
68. Üçüncü seçenek,
giyilmesi adet olan şeyler içinden adına "elbise" denilecek şekilde
on fakire giysi vermektir. Bu da gömlek, sarık, izar, rida, taylesan veya
mendil şeklinde olur.
Ravdatü't-talibin'de
"mendil denilince elde taşınan, bilinen kumaş parçası kastedilir"
Yine elbise olarak başörtüsü, cübbe, palto, yün vb. şeylerden yapılmış yensiz
cübbe de verilebilir. Bazı şarihler cübbenin yeterli olacağını söylemişlerse de
bu hatadır.
69. Elbise olarak
isimlendirilmeyen mest, eldiven, ayakkabı, nalın, kemer, takke, demirden zırh
vb. şeyler yeterli olmaz.
70. O bölgede giyilmesi
adet olan palto, ince aba da yeterlidir.
71. İnsanın diz
kapaklarına erişmeyecek şekilde kısa olan şort, yüzük, iç donu, terlik gibi
şeyler de elbise olarak verilemez.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin el-Menhec şerhinde [yani Fethu'l-Vehhab adlı eserinde] bunların
yeterli olacağı belirtilmişse de daha önce geçtiği üzere bunlara şamil olduğu
halde takkenin yeterli olmayacağı söylenerek buna itiraz edilmiştir.
Hocam Remli bunu eyer ve
palan teyeltisi [yüne] altına konulan şeyolarak yorumlamıştır.
Bu, her ne kadar uzak
bir ihtimalolsa da alimlerimize muhalefet etmekten daha iyidir.
72. Belirtilen elbisenin
verildiği kişiye uygun olması şart değildir. Buna göre büyük bir kimseye ona
uygun olmayacak küçük bir pantolon vermek yeterlidir.
73. Pamuk, keten, ipek,
yün ve tüyden dokunmuş elbiselerden her biri hem erkek hem de kadına keffaret
olarak verilebilir; çünkü bunlara elbise adı verilmektedir.
74. Giyilmiş bir
elbisenin giyilebilme imkanı ortadan kalkmamışsa keffaret olarak verilebilir.
Ancak ezilmiş olmak vb. sebeplerle giyilme gücü kalkmışsa verilemez. Elbisenin
giyilme imkanı yanında yırtılmış olmaması da gerekir.
75. Kötü dokunmuş olan
bir elbise giyildiğinde ancak eski bir elbisenin giyilebileceği kadar varlığını
devam ettirecek olsa keffaret olarak verilemez; çünkü bunun menfaati zayıftır.
76. Zah itibarıyla necis
olan elbise keffaret olarak verilemez. Sonradan necis hale gelmiş olan elbise
verilebilir. Bu durumda kişinin elbise verdiği fakir kimselere onun necis
olduğunu belirtmesi gerekir.
77. Eski hububat vermek
caiz olduğu gibi yıkanmış olan elbiseyi keffaret olarak vermek de caizdir.
Burada elbisenin giyilmeye elverişli olmaktan çıkmamış olması gerekir. Satım
akdine bu şekilde arz edilmesi halinde geri verilebilecek durumda olması
elbisenin amacı-
na etki etmez. Bu,
kölenin çalışmasına zarar vermeyen kusur gibidir.
78. Elbisenin ister
beyazlatılmamış ister beyazlatılmış şekilde olsun yeni olması menduptur. Çünkü
ayette "sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız"
[Al-i İmran, 92] buyrulmaktadır.
79. Bir kimse on şah sa
uzunca bir elbise verse bu yeterli olmaz. Ancak bu elbiseyi parçalara böldükten
sonra onlara verse caiz olur. Bunu Maverdi belirtmiştir. Bu, kendisine
"elbise" denilecek parçalar şeklinde yorumlanır.
80. Nevevi'nin "on
fakir" ifadesi şunu dışarıda bırakmıştır: Kişi beş fakiri doyurup beş
fakiri giydirse bu yeterli olmaz. Nitekim kişi bir kölenin yarısını azat edip
beş fakiri doyurduğunda bu da yeterli olmaz.
81. Nevevi'nin
"seçim hakkına sahiptir" ifadesinden köle istisna edilir. Bu, onun
sözleri arasında zikredilecektir.
82. Sefihlik veya iflas
sebebiyle malı tasarrufları kısıtlanan kişi mal ödeyerek keffareti yerine
getirmez; tıpkı fakir şahıs gibi oruç tutarak keffareti yerine getirir. Şayet
kısıtlılık kaldırıncaya kadar orucunu tutmamışsa, artık maddı imkana kavuştuğu
için oruç tutarak keffareti yerine getirmesi caiz olmaz.
83. Üzerinde keffaret
yükümlülüğü varken ölen kimse için onun terikesinden keffaret olarak değeri en
az olan şey ne ise o verilir. Bu durumda seçim hakkı söz konusu olmaz. Ancak
bütün seçeneklerin değeri eşit ise o zaman seçenek söz konusu olur.
84. Kişi her üç şeyi de
yapabilecek durumda olmazsa üç gün oruç tutması gerekir. Çünkü Allah T eala
şöyle buyurmuştur:
> "Allah,
kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu
tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun
da keffareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek,
yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç
gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte
budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini
açıklıyor; umulur ki şükredersinizI" [el-Maide, 89]
Not: "Güç yetirememek" ile kastedilen
şey kişinin keffaret için harcayacağı parayı bulamamasıdır. Örneğin kişinin
elinde yalnızca kendisine ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyacına
harcayacak kadar mal bulunsa ve bundan başka bir şey bulamasa bu kişi güç
yetiremeyen bir kişidir.
Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: Zekat ve keffaretlerde fakirler ve miskinlerin payından alma hakkına
sahip olan kimse keffaretini oruç tutarak yerine getirebilir; çünkü o alma
konusunda fakir olduğu gibi verme konusunda da fakirdir. Kişinin nisap miktarı
malı olduğu halde geliri giderine yeterli olmadığı için kendisine zekat gerekli
olmaz, bu kişi zekat alabiır. Her iki konu arasında şu fark vardır: Zekatı
düşürsek zekartan hali olan nisap bedelsiz kalmış olur. Mal ile keffareti
yerine getirmenin ise bedeli bulunmakta olup bu da oruçtur.
85. [Keffaret orucunun
peşpeşe tutulması gerekir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre,
ayette herhangi bir kayıt bulunmadığı için orucun peşpeşe tutulması gerekmez.
İkinci görüş
Peşpeşe tutmak gerekir;
çünkü İbn Mesud bu ayeti ... "üç gün peşpeşe oruç tutmak gerekir"
şeklinde okumuştur. Şazz olan kıraat, amelin gerekliliği bakımından haber-i
vahid gibidir Nitekim biz, hırsızlık meselesinde hırsızın sağ elinin
kesilmesini şu şekildeki şazz kıraate dayalı olarak farz kabul ettik: .....
"Hırsızlık yapan erkek ve kadının sağ ellerini kesin". Ayrıca İmam
Şafii'nin kabul ettiği genel kurala göre aynı cinsten olduklarında mutlak
mukayyede hamledilir. Burada zıhar ve adam öldürme keffareti aynı cinstendir.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir:
Yeminle ilgili ayet
orucun peşpeşe tutulmasını hem tilavet hem de hüküm olarak yürürlükten
kaldırmıştır. Şu halde bu ayet delil olarak ileri sürülemez. Hırsızlıkla ilgili
yukarıda zikredilen [şazz kıraatte yer alan] ayet ise öyle değildir. Zira o
ayetin tilaveti neshedilmiş olmakla birlikte hükmü neshedilmemiştir.
Burada mutlak ifade iki asıl
arasında gidip gelmektedir. Bunların birinde orucun peşpeşe tutulması
gerekmektedir ki bu da zıhar ve adam öldürme kefaretidir. Diğerinde ise orucun
peşpeşe tutulması gerekmemektedir ki bu da Ramazanın kazasıdır. Bu durumda
orucun peşpeşe tutulması konusunda iki asıldan birisi diğerinden daha öncelikli
değildir.
Bununla birlikte Cüveyni
şöyle demiştir: Keffareti keffarete kıyaslamak, Ramazan orucunun kazasına
kıyaslamaktan daha iyidir.
86. Kişinin malı,
namazların kısaltabileceği kadar uzak bir mesafede veya -Bulkini itiraz etmiş
olsa da- alimlerin mutlak ifadesinden anlaşılacağı üzere daha yakın mesafede
olsa kişi bu malının gelmesini bekler oruç tutarak keffareti yerine getiremez;
çünkü bu kişi mal ile keffareti yerine getirebilecek durumdadır. Kişinin oruç
tutması ancak mal bulamaması halinde mübah kılınmıştır.
Şöyle sorulabilir:
Temettu' haccı yapan kimse Mekke'de olup kurban kesecek imkanı bulamasa, şahsın
kendi beldesinde malı olsa bile oruç tutması yeterlidir. Burada da böyle
olmalıdır.
Buna şu şekilde cevap
verilir: Orada kişinin Mekke'de kurban kesebilecek durumda olup olmadığı
dikkate alınmaktadır. Bu sebeple başka bir yere gitmesine kadar beklenmez.
Burada ise kişinin mutlak olarak güç sahibi olması dikkate alınmaktadır.
87. Kişinin hayatta
olduğu kesin olarak bilinen ama uzakta bulunan bir kölesi olsa bu kölenin azat
edilmesi caizdir. Ancak daha doğru görüşe göre kendisinden haber alınamayan
kölenin azadı yeterli olmaz.
88. Bir köle [yeminini
bozmuş olsa], keffareti mal ile yerine getirmez; çünkü onun mülkiyeti yoktur.
Ancak efendisi ona keffareti yerine getirsin diye yiyecek ve giyecek temlik
ederse veya [böyle bir şey belirtmeksizin] mutlak olarak temlik edip keffareti
yerine getirmesine izin verse -ve biz de kölelere ilişkin bölümde geleceği
üzere mezhep içinde zayıf olan "köle, kendisine bir şey temlik edildiğinde
ona malik olur" şeklindeki görüşü tercih etsek- köle bu mal ile keffareti
yerine getirir.
Not: Nevevi'nin "efendisi" ifadesi
efendiden başkasının malı köleye temlik etmesinin hükme bir etkisinin
olmamasını gerektirmekteyse de bu kastedilmemiştir. Her iki konudaki görüş
ayrılığı birbirine eşittir.
Nevevi'nin "yiyecek
maddesi ve giyecek" şeklindeki ifadesi efendinin köleye, keffaret olarak
azat etmesi için köle temlik edip kölenin de onu azat etmesini dışarıda
bırakmaktadır ki bu durumda köle azadı keffaret olarak geçerli olmaz; çünkü
köle, azat edilen şahsın velasını elde edemez.
Müdebberin, azat olması
bir şarta bağlanmış olan kölenin ve ümmü veledin hükmü normal kölenin hükmü
gibidir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "NevevI'nin ifadesine mükatep bir itiraz notası
oluşturur; çünkü Nevevi'nin Tashıhü't-Tenbıh adlı eserde belirttiği üzere
mükatep köle efendisinin izin vermesi halinde yemek yedirmek ve elbise giydirmek
suretiyle keffareti yerine getirebilir."
Buna şöyle cevap
verilir: "Köle" ifadesi [hiçbir kayıtla kayıtlanmadan] mutlak olarak
kullanıldığında bundan [hiçbir vasfı olmayan] yalın haldeki köle anlaşılır.
Özellikle de Nevevi "onun kendisine temlik edilen şeye malik olacağını
kabul ettiğimizde" dediğine göre bu yalın haldeki köledir. Zira mükatep,
kesin olarak mülkiyete sahiptir.
Rafii ve Nevevi'nin
"kitabet sözleşmesi" bölümünde belirttiğine göre efendi, mülkatep
kölesinin keffaret olarak köle azat etmesine izin verse ve o da köle azat etse,
mezhepte esas alınan görüşe göre bu yeterli olmaz. Oysa Rafii ve Nevevi bu
konuda [yeminler bölümünde] Saydalanl'den "kölenin zimmeti böyle yapmakla
keffaret borcundan kurtulmuş olur" demişlerdir.
89. Köle oruç tutarak
keffareti yerine getirir; çünkü diğer şıkları yerine getirebilecek durumda
değildir. Mer'aş! ve başkalarının açıkça belirttiğine göre bu konuda yemin ve
zıhar keffaretleri arasında fark yoktur.
90. Havanın çok sıcak
olması veya günün uzun olması gibi bir sebepten dolayı kölenin oruç tutması
köleye zarar verir ve köle de bu sebeple iş yapamayacak şekilde zayıf düşerse
bakılır:
> Efendisinin izni
ile yemin etmiş ve yemin bozmuş ise efendisinden izin almaksızın oruç tutar.
Keffaret, derhal yerine getirilmesi gerekmeyip geciktirilebilen bir yükümlülük
olsa bile efendinin onu engelleme hakkı yoktur. Çünkü keffareti gerektiren
sebep, efendinin izniyle meydana gelmiştir.
> Kölenin yemin
etmesi ve yeminini bozması efendinin izni olmaksızın meydana gelmişse efendinin
izni olmaksızın kesinlikle oruç tutamaz. O ister vacip, ister caiz isterse
yasak olan bir şey için yemin etmiş olsun hüküm böyledir; çünkü efendi keffaret
sebebine izin vermemiştir. Efendinin hakkı, derhal yerine getirilmesi gereken bir
hak, keffaret ise geciktirilebilir bir yükümlülüktür. Şayet efendisinden izin
almaksızın oruç tutarsa yeterli olur. Nitekim köle efendisinden izin almaksızın
Cuma namazını kılsa bu yeterli olur. Efendisinden izin almaksızın hac ihramına
girse bu hac ihramı kurulmuş olur. Ancak efendisi izin verse bile bu, farz olan
hac yerine geçmez Bu, hac konusunda geçen hadis sebebiyledir.
> Efendi yalnızca
birine izin vermişse daha doğru görüşe göre efendinin yemin konusundaki izni
dikkate alınır. Buna göre köle efendisinin izniyle yemin edip onun izni
olmaksızın yeminini bozsa efendinin izni olmaksızın oruç tutabilir; çünkü
efendinin köleye yemin etme konusunda verdiği izin, bu yeminden doğacak olan
şeye de izin vermek anlamına gelir. İkinci görüşe göre yemini bozmaya itibar
edilir; çünkü yemin etmek yemini bozmayı engellemektedir. Efendinin yemin
etmeye izin vermesi, keffareti üstlenmesine izin vermek anlamına gelmez.
eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü 't-talibın 'in keffaret bölümünde
de belirtildiği üzere bu görüş daha doğrudur.
Nevevi ve Rafii bunu
alimlerin çoğunluğundan nakletmişler, burada da meseleyi oraya havale
etmişlerdir. Hatta el-Muharrer'de "yemin bozma" yazılacak yerde
yanlışlıkla "yemin etme" yazıldığı söylenmiştir. Ancak
el-Muharrer'deki ifadeler dikkatlice araştırıldığında onun çoğu zaman Beğavi'ye
tabi olduğu görülür. Beğavı ise burada yemin etmeye itibar edilmesi görüşünü
doğru bulmuştur.
91. "Oruç ona zarar
verse" ifadesi orucun zarar vermediği durumu dışarıda bırakmaktadır. Zira bu
durumda köle efendisinin izni olmaksızın oruç tutabilir.
92. "Köle"
ifadesi cariyeyi dışarıda bırakmaktadır; zira cariye oruç tutmaktan zarar
görmese bile efendisi onun oruç tutarak keffareti yerine getirmesini
engelleyebilir; çünkü efendinin cariyenin cinselliğinden yararlanma hakkı
[geciktirilemez] acil bir haktır.
93. Kısmen hür olan ve
malı bulunan kişi yemek yedirmek veya elbise giydirmek suretiyle keffareti
yerine getirir, oruç tutarak yerine getiremez; çünkü bu kişinin maddı imkanı
bulunmaktadır. Nitekim kişi su veya elbise alabilecek para bulsa onun
teyemmümle veya çıplak olarak namaz kılması caiz olmaz.
94. Kısmen hür olan kişi
köle azat ederek keffareti yerine getiremez; çünkü azat işlemi, velayet ve
mirasçılığı da zımnen bünyesinde barındıran velayı doğurur. Oysa kısmen hür
olan kişi ne velayet ne de mirasçılığa ehildir.
Bulkini bundan şu durumu
istisna etmiştir: Kölenin bir bölümüne sahip olan kimse o köleye hitaben
"seni keffaretim sebebiyle azat ettiğimde, bu azadımın hemen arkasından
lazadım ile birlikte sendeki payım hürdür" dese ilk durumda bu kişinin
kendi keffareti için o köleyi azat etmesi kesin olarak geçerli olur. İkinci
durumda ise daha doğru görüşe göre geçerli olur.
95. Köle öldüğünde
üzerinde keffaret borcu olsa, "köle mala malik olamaz" görüşünü
benimsemiş olsak bile efendi bu köle adına mal ödeyerek keffareti yerine
getirebilir; çünkü ölümden sonra kölelik söz konusu değildir. Bu açıdan onunla
köle birbirine eşittir.
Ölümden öncesi ise
bundan farklı olup efendi köle azat ederek kölesinin keffaretini yerine
getiremez; çünkü köle, vela ehliyetine sahip değildir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
4. BİR YERDE
OTURUP OTURMAMAYE DAİR YEMİN ETMEK