ŞAHİDLİKLER |
2. Şahitliğe Konu Olan
Şey
Nevevi daha sonra
şahidin bilgisinin dayanağı olan kesin bilgi konusunu ele alarak şunları
söylemiştir:
2.1. Fiiller Konusunda
Şahittik
Zina, gasp, itlaf ve
doğum gibi bir fiile ancak görmek yoluyla şahitlik etmek caiz olur. Sağır
kimsenin şahitliği kabul edilir.
133. Zina, şarap içme,
gasp, itlat,. doğum, süt emzirme, avlanma, ölü araziyi ihya etme, bir mal
üzerinde zilyedliğin olması gibi konularda şahitlik ancak bu fiili failiyle
birlikte görme durumunda caiz olur. Çünkü kişi ancak bu sayede kesin bilgiye
ulaşır. Dolayısıyla bunları başkasından işitmek [şahitlik yapmak için] yeterli
değildir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Hakkında bilgi
sahibi olmadığın şeyin ardına düşme" [İsra, 36]. Hz. Peygamber (s.a.v.) de
"şayet güneş gibi [açık ve net] gördüysen şahitlik et" buyurmuştur.
134. Ancak bazı haklar
vardır ki o konularda kesin bilgiye ulaşmak imkansız olduğundan ve bu hakları
ispat etmeye de ihtiyaç duyulduğundan bu konularda güçlü zan ile yetinilmiştir.
Bunun örneği
mülkiyettir. Mülkiyetin sebebini kesin olarak bilmek mümkün değildir. Bir
kimsenin adalet sahibi olduğuna veya geç im zorluğu içinde bulunduğuna şahitlik
etmek de böyledir.
Not: Bulkıni, kör bir kimsenin bir fiile şahitlik
etmesinin kabul• edildiği bazı durumları yukarıdaki ifadeye itiraz olarak
zikretmiştir. Bunları şu şekilde belirtmek mümkündür:
1. Bir kimse bir kadının
cinselorganına veya bir çocuğun makadına girmiş halde bulunan erkek
cinselorganına elini koysa ve bu ikisini eliyle İUtsa ve hakim nezdinde de
elini koyması sebebiyle kendisinde oluşan bu bilgiye dayalı olarak şahitlik
etse ve hakim yanında şahitlik edinceye kadar bu iki şahsın yanından ayrılmasa
[bu şahitlik kabul edilir; çünkü bu şahitlik] gözle görmekten daha ileri
seviyededir.
2. Gasp ve itIaf. Kör
bir kimse başkasına ait bir halının üzerine otursa, bir kimse bu halıyı gasp
veya itIaf etse, kör şahıs da bu kişiyi o durumda iken yakalasa ve halıyı da
tutsa, bildiği hususta şahitlik edinceye kadar da bırakmasa bu şahitlik caiz
olur.
3. Kör bir kadın elini
bir kadının cinselorganına koysa ve elini orada tutarken kadın doğum yapsa,
çocuğun tamamen çıkmasına kadar kör olan kadın elini çocuğun başına koysa ve
doğum konusunda başkasıyla birlikte şahitlik yapıncaya kadar doğum yapan kadın
ve doğan çocuktan ayrılmasa şahitliği kabul edilir.
135. Fiil konusunda
sağır kimsenin şahitliği kabul edilir; çünkü o görmektedir.
136. Daha önce işaret
edildiği üzere şahitliği üstlenebilmek için zina eden iki kişinin
cinselorganlarına kasten bakmak caizdir. Çünkü bu ikisi kendilerinin
saygınlıklarını kendileri zedelemişlerdir.
137. Nevevi dilsiz
kimseden söz etmemiştir. Onun hükmü şahidin şartları zikredilirken
belirtilmişti.
2.2. Sözler Konusunda
Şahittik
Akit gibi sözlü
işlemlerde şahidin bunu işitmesi ve söyleyeni görmesi şarttır.
Bu konularda kör bir
kimsenin şahitliği, dOğru görüşe göre ikrarda bulunan kişinin onun kulağına
ikrarda bulunması ve kör şahsın da hakim nezdinde şahitlik edinceye kadar
ikrarda bulunan bu şahsın yanından ayrılmaması halinde kabul edilir.
Gözleri gören bir kimse
şahitliği yüklendikten sonra kör olsa, lehine ve aleyhine şahitlik edilen
kimselerin ismi ve nesebi biliniyorsa kör şahıs şahitlik yapar.
138. Akit, fesih, boşama
ve ikrar gibi sözlü tasarruflara şahit olan kişinin bunları işitmesi şarttır.
Buna göre kulakları sağır olan kişinin bu konudaki şahitliği kabul edilmez.
Yine bu sözleri söyleyen kişileri söylediği esnada görmesi de şarttır. Buna
göre kişi, bir kimse perde gerisinden bu sözleri söylerken kişi bunu söyleyeni
tam tesipt edemese şahitlik etmesi yeterli olmaz.
Ruyanı alimlerimizden
şunu nakletmiştir: Bir kimse, içinde sadece iki kişinin bulunduğu bir evin
kapısında otursa ve bu iki kişinin satım vb. bir akit yaptığını işitse, onları
görmeksizin bu konuda şahitlik etmesi yeterli olur.
Bendenl'cİ "kişi bu
durumda kimin icapta kimin kabulte bulunduğunu bilemez" diyerek buna
itiraz etmiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
Bendenkl'nin sözünden şu çıkar: Kişi bunu bilse onun bu şahitliği yüklenmesi
sahih olur. Bu da kişinin, satıma konu olan malın bunlardan birine ait olduğunu
bildiği durumda düşünülebilir. Mesela;
> Şahitlik yapan kişi
bu iki şahıstan birinin ev veya benzeri bir mülkünde oturuyarsa yahut onun
komşusu ise ve iki şahıstan birinin diğerine [şahidi kastederek] "falan
kişinin oturduğu / komşu olduğu evi bana sat" dese,
> Veya kabulde
bulunan kişininı evin bir köşesinde, icapta bulunanın diğer tarafta olduğunu
bilse,
> Yahut da her biri
kendi evinde olup şahit olan şahıs iki ev arasında oturuyor olsa.
Hüsbanı şöyle demiştir:
Akdi yapan iki kişiden
biri tek başına evde olsa, diğeri de şahitlik yapan şahısla birlikte evin
kapısında olsa, kişi evde başkanının olmadığını bilse, konuşma esnasında şahsı
görmemiş olsa bile ondan işittiği ikrara dayanarak onun aleyhine şahitlik
yapabilir.
139. Kör bir kimsenin
görmeye ilişkin bir konudaki şahitliği kabul edilmez; çünkü sesleri karıştırmak
mümkündür. Ayrıca insan, bir başkasının sesini taklit edebilir. Ancak kör bir
kimsenin şahitliği zabtettiği durumda şahitlik yapması daz olur. Bu da bir
kimsenin karısını boşadığını veya kölesini azat ettiğini yahut isim ve nesebi
bilinen bir kimseye mal borcu olduğunu bu kişinin kulağına ikrar etmesi ve bu
kimsenin de buna dayanarak hüküm veren bir hakim nezdinde işittiği şeye
dayanarak o kimsenin aleyhinde şahitlik etmesiyle olur.
Doğru görüşe göre bu
durumda o şahsın, aleyhine şahitlik edilen kişi olduğuna dair bilgi sağlanmış
olduğundan şahitlik kabul edilir. Diğer görüşe göre ise bu kapıyı kapatmak
adına böyle bir şahitlik reddedilir.
Not: Daha önce geçtiği üzere kör bir kimse
tercüman olabileceği gibi [kulağı ağır işiten hakim veya taraflara, yüksek
sesle konuşarak] işittiren de olabilir. ileride geleceği üzere şayet tayin ve
işarete ihtiyaç yoksa -mesela kişi adı vesıfatı ile meşhur ise- kör bir kimse
işitme yoluyla kendisi nezdinde sabit olan bir şeye şahitlik edebilir.
Zaruret sebebiyle kör
bir kimse, sesine itimad etmek suretiyle karısı ile ilişkide bulunabilir.
Ayrıca ilişkide bulunmak zanna dayalı olarak caizdir.
Ezrai kör kişinin,
eşinin sesine itimad ederek onun aleyhine şahitlik etmesini caiz kabul etmişse
de tıpkı diğer şahıslarda olduğu gibi burada da kör bir şahıs şahitlik edemez.
140. Kişi, gözleri
görüyorken gözle görmeye muhtaç olan bir şahitliği yüklendikten sonra kör olsa,
lehine ve aleyhine şahitlik ettiği kimselerin isim ve nesepleri biliniyorsa o
konuda şahitlik yapabilir; çünkü bu ikisine dair şaitlik yapması mümkündür. Bu
kişi, şahitlik ederken "falan oğlu filanın falan oğlu filan lehine şu
miktarda mal / para ikrarında bulunduğuna şahitlik ederim" ifadesini
kullanır. Ancak bu iki kişinin isim ve nesepleri veya her ikisi bilinmiyorsa o
zaman şart koşulan şeyin mefhumundan [zıddından] anlaşıldığına göre kör kişi
buna şahitlik edemez.
141. [Yukarıdaki olayda]
kişi kör olduğu esnada;
> Her iki şahsın eli
de kör olan kişinin elinin içinde olsa aleyhine şahitlik ettiği kimseyi
hasmından ayırt etmekle birlikte mutlak olarak şahitlik yaparsa ZerkeşI'nin
kendi çıkarımına göre bu şahitlik kabul edilir.
> Sadece aleyhine
şahitlik ettiği kişinin eli kör olan şahsın elinde olsa ve kişi de onun aleyhine
şahitlik etse, o şahsın isim ve nesebi biliniyorsa şahitlik kabul edilir. Bu,
eşŞerhu'l-kebir'de açık olarak belirtilmiştir.
2.3. Görme ve Duymaya
Dayalı Şahitliğin Edası
Bir kimse bir şahsın
sözünü duysa veya fiilini görse bakılır: O şahsın kendisini, ismini ve nesebini
biliyorsa onun hazır olduğu durumda kendisine işaret ederek şahitlik yapar. O
şahsın bulunmadığı veya öldüğü durumda isim ve nesebini belirterek şahitlik
yapar. Şayet şahsın isim ve nesebini bilmiyorsa ölmesi veya gaib olması halinde
şahitlik yapmaz.
142. Bir kimse bir
şahsın sözünü işitse veya yaptığı fiili görse bakılır:
> Şayet şahsın
kendisini, ismini ve nesebini biliyorsa o şahsın hazır olduğu durumda kendisine
işaret ederek şahitlik yapar. İsim ve nesebini bilmediği durumda nasıl ki
sadece isim ve nesebini söylemekle yetinmiyorsa burada da bunIan zikretmekle
yetinmez. Şahsın hazır olmadığı veya ölüp de defnedildiği durumda onun isim ve
nesebini zikrederek şahitlik yapar; çünkü onun başkasından ayrıştırılması bu
şekilde olur.
> Şahsın isim ve
nesebini bilmiyorsa veya bunların birini bilmiyorsa şahsın ölüp de
defnedilmesinden sonra veya gaib olduğu durumda onun hakkında şahitlik etmez.
Şahıs ölmüş de henüz defnedilmemişse şahitlik yapan kişi kendisinin tipini
görsün de doğrudan kendisi hakkında şahitlik etsin diye ölen şahıs getirilir.
Ezral'nin belirttiği
üzere bu hüküm, ölen şahıs o şehirde ise ve mahkemeye getirilmesi halinde
[cesedinde çürüme, pis koku vb.] değişme meydana gelmesinden korkulmuyorsa söz
konusu olur. Aksi takdirde yapılması gereken şey, şahidin onun yanına
gitmesidir.
Ölen şahıs defnedilmişse
şahit [onun kabrinin yanına] getirilmez; çünkü ölünün kabrini açmak caiz
değildir.
Gazali şöyle demiştir:
"Şayet ölünün yüzünü gömeye şiddetle ihtiyaç duyuluyorsa ve ölen şahsın
sureti henüz değişmemişse kabrini açmak caiz olur."
eş-Şerhu'l-kebir'de
şöyle denilmiştir: "Bu ihtimali Cüveyni zikrettikten sonra şöyle demiştir:
Daha güçlü olan, bu konuda bir fark olmamasıdır."
143. Nesep ile
kastedilen kişinin babasının ve dedesinin ismidir. Kişinin adı ve babasının adı
bilinmekle birlikte dedesinin adı bilinmiyorsa kişi bu şekilde şahitlik eder.
Bu şahitlik, kişinin hakime o şahsın nesebini başkasıyla karışmayacak şekilde
kesin olarak bildiğini gösteren emareler zikretmesiyle olur.
eş-Şerhu'l-kebir'de Gazali'den aktarıldığına göre bu durumda hakim bu şahitliğe
dayalı olarak hüküm verebilir.
Rafii Gazali'den
başkasından bu şahitliğin hüküm ifade etmeyeceğine dair de bir görüş
nakletmiştir; çünkü bu, bilinmeyen kişi hakkında şahitliktir.
İsnevI bu iki görüşü şu
şekilde uzlaştırmıştır:
İlki, yapılan açıklama
ile şahsın bilinmesinin gerçekleştiği, ikincisi ise bunun gerçekleşmediği
durumla ilgilidir. Hasılı burada dikkate alınacak olan şey şahsın bilinir hale
gelmesidir. Bu, sırf lakap yoluyla olsa bile böyledir. Mesela kişi sultan
aleyhinde şahitlik ederken "Mısır ve Şam diyannın sultanı falan kişi
aleyhinde şahitlik ediyorum" dese bu şahitlik yeterli olur, bununla birlikte
başka bir şey zikretmeye gerek olmaz. Bu, kişinin ölümünden sonra bile olsa
böyledir. Rafifnin, kişinin ismini, babasının ve dedesinin ismini, fiziksel
özelliklerini ve sanatını zikretmeyi şart koştuktan sonra "şayet
bilinirlik bu zikredilenlerin bir kısmı ile sağlanıyorsa bununla
yetinilir" demesi de bunu göstermektedir.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: Bu açıklama, sultan ve emirlerin azat ettiği kimseler aleyhindeki
şahitlik konusundaki problemi de gidermektedir. Zira şahitler genellikle
bunların neseplerini bilmez. Bu durumda onların isimleri yanında kendilerini
başkalarından ayırt eden vasıfların zikredilmesiyle yetinilir. Hakimler
nezdinde uygulama da bu şekildedir. Ben, vefat edinceye kadar falan dükkanda
yerleşmiş bulunan bir kimse aleyhine şahitlik edildiğinde o dükkanda o vakitte
başkasının oturmamış olmasından hareketle bu şahitliği esas alarak hüküm
verdim.
Bulkini şöyle demiştir:
Burada dikkate alınacak
olan şey, her ne şekilde olursa olsun kişinin tanınmasını sağlayan şeylerin
zikredilmesidir. Cüveyni'nin sözünden şu anlaşılmaktadır: Aleyhinde şahitlik
edilen kişinin o isimle tanınması ve o isimde kendisine ortak olan başka
birinin bulunmaması halinde sırf ismini zikrederek yapılan şahitlik geçerlidir.
Buna göre kişi, kim olduğunu bilmediği bir kimseye karşı bir şahitlik yüklense,
o kişi "benim adım ve nesebim şudur" demiş olsa, şahitlik yapan kişi
buna güvenmez.
144. Şayet kişinin
şahitliği yüklenmesinden sonra aleyhinde şahitlik ettiği kişinin ismi ve nesebi
toplum içinde yayılsa, şahitliği yüklenme esnasında şah sı tanıması gibi burada
da onun yokluğunda kendisinin isim ve nesebini zikrederek şahitlik edebilir.
145. İki güvenilir kişi
şahitliği yüklenme esnasında veya sonrasında şahsın isim ve nesebini bildirseler
onun yokluğunda kendisi aleyhine şahitlik etmez. Bu, ileride geleceği üzere
tercih e şayan olan şu görüşe dayalıdır: "İki güvenilir kişiden işitmek
suretiyle bir kimsenin ne se bine şahitlik etmek caiz değildir."
Not: Kişi "falan oğlu falan, filan oğlu
filanı vekil tayin etmiştir" diye şahitlik etse, bu ifade hem vekalet hem
de nesep konusunda şahitlik olmuş olur. Bunu Maverdi ve Ruyanı söylemiştir.
2.4. Yüzü Peçeli Bir
Kadın Aleyhine Şahitlik Yapmak
Yüzü peçeli bir kadın
aleyhine onun sesine dayalı olarak şahitliği yüklenmek sahih değildir. Kişi o
kadını bizzat tanıyorsa veya isim ve nesebini bilme yoluyla tanıyorsa şahitlik
etmesi caiz olur.
Bu durumda şahitliği eda
ederken bildiği şeye şahitlik eder.
Daha meşhur görüşe göre
yüzü peçeli bir kadın aleyhine güvenilir bir veya iki kişinin o kadını
tanıtmasına dayalı olarak şahitliği yüklenmez. Uygulama ise bu görüşe
aykırıdır.
146. Yüzü peçe li bir
kadın aleyhine onun sesine dayalı olarak şahitliği yüklenmek geçerli değildir;
çünkü sesler birbirine benzer. Kadının perde gerisinde olması sebebiyle sesini
duymayan ve yüzünü görmeyen kimsenin şahitlik yüklenmesi evleviyetle sahih
olmaz.
Daha doğru görüşe göre
perdenin ince olması bunu engellemez.
Not: Nevevi'nin ve alimlerimizin "yüzü peçeli
bir kadın aleyhine şahitliği yüklenmek sahih değildir" derken
kastettikleri şey, kişinin kadının sesine dayalı olarak yüklendiği şahitliği
eda etmek için bunu yapmasının sahih olmamasıdır. Ancak iki kişi, yüzü peçeli
bir kadının falan tarihte filan kişi lehine şu miktarda ikrarda bulunduğuna
şahitlik etse, sonra başka iki kişi o kadının şu hazır bulunan kadın olduğuna
ve onun belirtilen tarihte o şekilde ikrarda bulunduğuna şahitlik etse, bu iki
şahitliğe dayalı olarak hak sabit olur. Bu şuna benzer: Falan oğlu falan
kişinin bir şeyi ikrar ettiğine dair şahitler bulunsa ve başka şahitler de
hazır olan şahsın o falan oğlu filan olduğuna şahitlik etseler hak sabit olur.
Nevevi'nin mutlak
ifadesinin kapsamından şu durum çıkarılır: Kişi, kalın olan peçenin arkasından
konuşan kadının sesini kesin olarak tanısa ve bizzat o kadın hakkında şahitlik
edinceye kadar yanından ayrılmasa bu şahitlik kabul edilir. Rafii, benzer
durumda kör şahıs için geçerli olan bu meseleyi kendi çıkarımı olarak
zikretmiştir.
el-Matlab adlı eserde
"bunda bir problem yoktur" demiştir.
147. Kişi, yüzü peçeli
kadını şahsen veya isim ve nesebiyle tanıyorsa o zaman onun hakkında şahitliği
yüklenmesi caizdir, peçenin bir zararı yoktur. Dahası el-Havı ve başka
eserlerde belirtildiği üzere bu durumda peçeyi açmak caizdir.
148. Peçeli bir kadın
hakkında şahitliği yüklenen kişi bunu mahkemede eda ederken yukarıda zikredilen
hususlardan bildiğine şahitlik eder. Buna göre kadın mahkemede hazır
bulunuyorsa kadının bizzat kendisi aleyhine şahitlik eder. Kadının ismini ve
nesebini bildiği durumda kadın mahkemede hazır değilse veya ölüp de
defnedilmişse ismine ve nesebine dair şahitlik eder. Şayet bunlardan hiçbirini
bilmiyorsa şahitliği yüklenme esnasında kadın yüzünü açar ve şahitlik eden kişi
onun fiziksel özelliklerini aklında tutar. Daha sonra kişi mahkemede şahitlik
ederken de kadın yüzünü açar.
149. Alimlerin
çoğunluğuna göre şahitlik etmek için kadının yüzününün bütününe bakmak caizdir.
Maverdi yalnızca kadını tanımasına yetecek bölüme bakmanın caiz olduğu görüşünü
sahih kabul etmiştir. Buna göre kişi, kadının yüzünün bir kısmına bakarak onu
tanıyabiliyorsa bunun ötesine geçmez. Zahir olan da budur.
150. İster kadının
yüzününün bütününe bakmasının caiz olduğunu kabul edelim ister kabul etmeyelim
şahit, kadının yüzüne yalnızca bir kere bakar. Ancak tekrar bakmaya ihtiyaç
duyarsa o zaman bakabilir.
151. Yüzü peçeli olsun
ya da olmasın bir kadın hakkında güvenilir bir veya iki kişinin "bu kadın
falan kişinin kızı filandır" diyerek tanıtmasına dayalı olarak şahitliği
yüklenmek [caiz olur mu? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha meşhur olan görüşe
göre -el-Muharrer, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de alimlerin çoğunluğu
nezdinde bu görüşün daha meşhur olduğu söylenmiştir- bu şekilde şahitliği
yüklenmek caiz değildir. Bu, şuna dayalıdır: "Bir şeyi işitmenin yalan
üzere ittifak etmeyeceklerinden emin olunan bir gruptan olması şarttır."
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
güvenilir bir kimsenin kadını tanıtmasıyla bu şahitlik yüklenilebilir; çünkü bu
bir haber vermedir.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir başka görüşe
göre nesep konusunda güvenilir iki kişiden itimye dayalı şahitliğin caiz
olmasına dayalı olarak burada da iki güvenilir kişinin kadını tanıtmasına
dayalı şahitlik caizdir.
152. Uygulama, en meşhur
olan görüşe aykırıdır. Uygulama yukarıda belirtilen durumlarda şahitliği
yüklenmenin caiz olduğu şeklindedir. Nevevi, bununla yalnızca güvenilir bir
kişinin tanıtımına bağlı olarak şahitliği yüklenmeyi kastedip etmediğini
açıklamamıştır.
Belirttiğimiz üzere bu
konuda iki görüş bulunmaktadır. Nevevi bu ifadenin benzerini bayram namazı
konusunda da kullanmıştır. Bu durum onun bu görüşe meylettiğini göstermektedir.
Nevevi ve Rafil bunu eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de açıklamamış,
aksine alimlerin çoğunluğunun bunu kabul etmediğini nakledip ikinci görüşü
zayıf görüş bağlamında zikretmişlerdir.
Bulkın! şöyle demiştir:
Uygulama ile
alimlerimizin uygulaması kastedilmemiş, aksine bazı şehirlerdeki şahitlerin
uygulaması kastedilmiştir ki bu dikkate alınmaz.
2.5. Davacının tescil
istemesi
Bir şahsın kendisi
aleyhine bir hak konusunda şahitler bulunsa, davacı bunun tescil edilmesini
istese hakim şahsın isim ve nesebi sabit olmadıkça onu isim ve nesebiyle değil
fiziksel özellikleriyle tescil eder.
153. Davalının bizzat
kendisi aleyhine bir hak konusunda şahitler bulunsa ve davacı bu durumun tescil
edilmesini istese hakimin, davalı şahsı fiziksel özelliklerini kaydetmek
suretiyle tescil etmesi caizdir. Bu durumda tescili yaparken şu şekilde
kaydeder:
"Kendisinin falan
kişinin oğlu filan olduğunu belirten bir adam mahkemede hazır bulundu.
Onun fiziksel
özellikleri şudur." Burada nitelikleri belirtilen şah sı gösteren
uzunluk-kısalık, beyazlık-siyahlık, şişmanlık-zayıflık, acele konuşma-ağır
konuşma, gözlerinin sürmeli ve şehla olup olmaması, saçının kıvırcık veya düz
olması, beyaz veya siyah olması gibi özellikleri tescil eder.
154. Hakim, davalı
aleyhine şahitler bulunmadıkça veya kendisi kesin olarak bilmedikçe onu isim ve
nesebi ile tescil etmez. Bu konuda davacının sözüyle veya aleyhine şahit
bulunan kişinin ikrarıyla yetinmez. Çünkü bir şahsın nesebi kendisinin
ikrarıyla sabit olmaz. Re'sen ortaya çıkan şahitlerin şahitlerle sabit olur.
Şayet şahsın isim ve nesebi şahitlerle veya hakimin bilgisiyle sabit olursa
hakim şahsı bu şekilde kaydeder.
Bulkini bir kimsenin
nesebinin kendisinin ikrarı ile sabit olmayacağına ilişkin hükme itiraz ederek
bu konuda uzun açıklamalar yapmıştır. Bununla birlikte esas alınan hüküm,
yukarıda belirtildiği gibidir.
2.6. Şahidi Görmenin
Gerekli Olmayıp Duymanın Yeterli Olduğu Durumlar
Kişi, bir şahsın
nesebinin bir babaya veya kabileye bağlanması
konusunda [toplumda
yaygın olarak konuşulan şeyleri] işitmek suretiyle şahitlik yapabilir.
Daha doğru görüşe göre
nesebin bir anneye bağlanması da böyledir.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre ölüme şahitlik etmek de böyledir.
Kişinin azat olması,
velası, vakıf, nikah ve mülkiyet gibi konularda ise daha doğru görüşe göre
işitmeye dayalı şahitlik kabul edilmez.
Ben [NevevI] derim ki:
Muhakkik alimlere ve çoğunluğa göre daha dOğru görüş bütün bu durumlarda
işitmeye dayalı şahitliğin caiz olduğudur. Allah en iyisini bilir.
İşitmeye dayalı
şahitliğin şartı, yalan söylemek üzere ittifak etmelerinden emin olunabilecek
kadar kalabalık bir topluluktan işitmektir. [Zayıf] bir görüşe göre güvenilir
iki kişiden işitmek yeterlidir.
155. Kişi bir erkek veya
kadının nesebinin bir babaya veya kabileye bağlanması hakkında işitmeye dayalı
olarak yani toplumda yaygın olarak konuşulanlan işitmeye dağyalı olarak
şahitlik yapabilir. Bu da kişinin "bu şahıs falan kişinin oğludur" veya
"falan kişinin kızıdır" demesiyle yahut "bu kişi falan
kabiledendir" demesiyle olur. Çünkü bu konuda görmenin bir etkisi yoktur.
Bu konuda mümkün olan en üst şey kişinin bir yatakta doğumunu görmektir. Bu
bile kesin bilgi sağlamaz, sadece görünürde bilgi sağlar. İnsanın ölmüş olan
dedelerine ve eski kabilelere nesebinin bağlanmasına ihtiyacı oldUğu için bu
şekilde işitmeye dayalı şahitliğe müsamaha edilmiştir. İbnü'I-Münzir "bu,
benim hakkında hiçbir farklı görüş bilmediğim bir konudur" demiştir.
Not: Baba ve kabile, el-Muharrer'de zikredilmemiş
olup Nevevi'nin eklediği bir fazlalıktır.
156. [Bir kişinin
nesebini bir anneye bağlama konusunda toplumdaki yaygın haberi işitmeye dayalı
şahitlik kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
nesep her ne kadar hakikatte babaya ait olsa bile nesebi anneye bağlama
konusunda da tıpkı babaya bağlamak gibi işitmeye dayalı olarak şahitlik
yapılabilir.
İkinci görüş
Çocuğun doğumunu görmek
mümkün olduğu için onun nesebini anneye bağlama konusunda [sadece görmeye
dayalı şahitlik yapılabilir] işitmeye dayalı şahitlik yapılamaz.
Not: Şahitliği yüklenmede toplumdaki yaygın haberi
esas almak şöyle olur: Şahit, ne se bine şahitlik ettiği kimsenin bir şahsa
veya kabileye intisap ettiğini ve insanların da onu bu şekilde nispet ettiğini
işitir. Bu durum bir süre devam eder. Bu süre "bir yıl" gibi bir
zamanla sınırlandınlmaz, aksine burada bakılacak olan şey, kişinin bu nispetin
doğru olduğu konusunda bir zanna sahip olmasıdır. Kişinin kendisinin nesebini
bir şahıs veya kabileye bağlaması ve insanların da bu şekilde onu nispet
etmeleri ancak bu iki duruma aykırı töhmet oluşturacak bir durumun olmaması
halinde yeterli olur. Şayet nesebin kendisine bağlandığı şahıs bunu inkar
ederse o zaman bu konuda şahitlik etmek caiz olmaz. Yine bazı insanlar o şahsın
nesebi konusunda laf ettiklerinde de böyledir.
Kişi, küçük veya büyük
bir kimse hakkında "bu benim oğlumdur" dese ve büyük şahıs bunu
tasdik etse, yahut kişi "ben falan kişinin oğluyum" dediğinde söz
konusu şahıs bunu tasdik etse, bir kişi de bunu işitse, işiten kimsenin o
şahsın nesebi konusunda şahitlik etmesi caiz olur. Nesebi bağlanan büyük çocuk
sessiz kalsa, şahit, o şahsın nesebine değil, yanında nesep ikrarı yapıldığına
şahitlik eder.
157. [Bir kimsenin
öldüğü konusunda, toplumdaki yaygın habere dayalı olarak şahitlik edilebilir
mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre ölüm konusunda da nesep gibi işitmeye bağlı şahitlik yapmak
caizdir; çünkü ölümün pek çok sebebi vardır. Bunlar içinden bazıları gizli
bazıları açıktır. Kişinin bu sebeplere muttali olması zor olmuş olabilir. Bu
sebeple toplumdaki yaygın habere dayanarak şahitlik etmesi caizdir.
İkinci rivayet
İkinci rivayette yer
alan İmam Şafii'nin bir görüşüne göre bu konuda işitmeye dayalı şahitlik
yapılmaaz; çünkü ölümü gözle görmek mümkündür.
158. İnsanlardan duymaya
dayalı olarak kölelik, vela, genel veya muayyen bir cihete yapılan vakıf, nikah
ve mülkiyet sabit [olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bunlar sabit olmaz; çünkü bunları gözle görmek kolaydır. Bunların sebepleri de
sınırsız değildir.
İkinci görüş
Nevevi şöyle demiştir:
"Muhakkikler ve alimlerimizin çoğunluğu nezdinde bütün bunlarda işitmeye
dayalı şahitlik caizdir. En doğrusunu Allah bilir." Çünkü bunlar sürekli
olarak devam eden işlerdendir. Süre uzun olunca bunun başlangıcına dair delil
getirmek zor olur.
Bu durumda toplumdaki
yaygın habere dayalı olarak bunları ispat etmeye ihtiyaç olur. Söz gelimi Hz.
Aişe'nin (r.anha), Allah Resulü'nün (s.a.v.) olduğu, Hz. Fatıma'nın (r.anha),
Resulullah (s.a.v.)'ın kızı olduğu konusunda hiçbir kimsenin şüphesi yoktur.
Halbuki bunun, işitme dışında dayağı yoktur.
Not: Vakıf konusunda zikredilen husus vakfın
aslına bakarak söylenmiştir. Vakfın şartları meselesine gelince, Nevevi
fetvalarında şöyle demiştir:
"Vakfın şartları ve
ayrıntıları, toplumdaki yaygın habere dayalı olarak sabit olmaz. Şayet muayyen
bir topluluğa veya farklı cihetlere vakıf yapılmışsa bu durumda vakfın geliri
bunlar arasında eşit olarak taksim edilir. Bir medreseye vakıf yapılmış da
şartlarını bilmek imkansız hale gelmişse vakfın nazırı bu geliri kendisinin
uygun göreceği şekilde vakfın masıahatları için harcar.
İsnevi şöyle demiştir:
"Nevevi'nin bu mutlak ifadesi uygun değildir. Tercihe şayan olan
İbnü's-Salah'ın fetvasıdır. O şöyle demiştir: "Bir malın vakıf olduğu ve
onu falan kişinin vakfettiğine dair toplumda yaygın haberlerle vakıf sabit
olur. Vakfın şartlarına gelince; şayet kişi yalnızca bu şartlara ilişkin
şahitlik yaparsa bu husus toplumdaki yaygın haberle sabit olmaz. Şahitliği
esnasında vakfın aslından söz ederse bu şahitlik dinlenir; çünkü bu şahitlik
vakfın keyfiyetinin açıklanmasına dönmüştür."
NevevI'nin dile
getirdiği görüşü İbn Süraka ve başkaları ifade etmiştir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin de belirttiği üzere en uygun olan NevevI'nin ifadelerini
İbnü's-Salah'ın sözlerine uygun yorumlamaktır. İbn Kasım'ın belirttiğine göre
İbnü's-Salah, NevevI'nin hocasıdır.
Toplumdaki yaygın haberi
işitmeye dayalı olarak sabit olan şeyler arasında şu hususlar da yer
almaktadır: Hakimin hüküm verdiğine ilişkin bilgi, cerh ve tadil, rüşd,
mirasçılık, zekatta hak sahibi olmak, süt emzirme. Bunların bir kısmı daha önce
geçmişti.
Nikahın işitmeye dayalı
olarak sabit olduğu durumda mehir bununla sabit olmaz; bu durumda emsal mehir
esas alınır.
Yaygın habere dayalı
olarak yapılan şahitlik her ne kadar insanların konuştuğu şeylere dayalı olsa
da şahitlik yapan kişinin "insanların şöyle dediğini duydum" demesi
yeterli değildir. Aksine şahitlik yapan kişi mesela "şahitlik ederim ki
malonundur", "şahitlik ederim ki bu onun oğludur" gibi ifadeler
kullanır; çünkü kişi insanlardan işittiğine aykırı bir şey biliyor olabilir.
Hatta İbn Ebi'dDem şöyle demiştir: "Daha doğru görüşe göre kişi bunu açık
olarak ifade etse şahitliği kabul edilmez; çünkü onu zikretmesi, şahitlikte
kesin olmadığını ima etmektedir." Bu gerekçeden anlaşıldığı üzere bu
mesele, kişinin bunu zikretmesi halinde şahitliği konusunda tereddüdün oluştuğu
durumla ilgilidir. Şayet kişi bunu sözlerini desteklemek için veya durumu
hikaye etmek için zikrederse onun şahitliği kabul edilir. Bu doğrudur.
Kişi "şahitlik
ederim ki falan kadın şu kişiyi doğurmuştur" veya "falan kişi filanı
azat etmiştir" diyemez; çünkü daha önce geçtiği üzere fiile şahitlik
etmede görme şarttır. Söze şahitlik etmede ise hem görme hem işitme şarttır.
159. [Bir şey hakkında
görmeye değil de işitmeye dayalı şahitlik yaparken şahitliğin geçerli
olabilmesi için şahitliğe konu olan şeyi kaç kişiden işitmiş olmak gerekir? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Kişinin şahitliğini işitmeye
dayandırabilmesi için şahitliğe konu olan şeyi yalan üzerinde ittifak
etmediklerinden emin olacağı kadar kalabalık bir topluluktan işitmiş olması
şarttır.
Öyle ki bu topluluktan
işitme sonucunda onların verdiği haberin gerçekliğine ilişkin kesin bilgi veya
güçlü zan oluşmalıdır. Bunu Rafii, eş-Şerhu'l-kebir'de ve Nevevi,
Ravdatü't-talibin'de
söylemiştir. Çünkü şahitlikte aslolan kesin bilgiye dayanmaktır. Kesin bilgiye
ulaşmanın mümkün olmadığı durumda güç ölçüsünde buna yakın olan bir zann esas alınır.
Not: Nevevi"nin sözünden bu kalabalıkta
adalet, hürriyet, erkeklik gibi şeylerin şart olmadığı anlaşılmaktadır. Doğru
olan da budur. Nitekim tevatürde de böyledir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
şayet verdikleri haber kişiyi tatmin ediyorsa iki güvenilir kişiden işitmiş
olması yeterlidir; çünkü hakim iki güvenilir kişinin şahitliğine dayalı olarak
hüküm vermektedir. Şahit de böyledir. Cüveyni bu görüşe meyletmiştir.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir başka görüşe
göre kişinin gönlün e yatıyorsa güvenilir bir kişiden işitmiş olması [şahitlik
yapmak için] yeterlidir.
2.7. Mülkiyet Konusunda
Şahittik
Sırf bir malın bir
kişinin elinde olmasına bakılarak o malın mülkiyetinin ona ait olduğuna
şahitlik etmek caiz olmadığı gibi malın o kişinin elinde olup mal üzerinde kısa
süreli tasarrufta bulunmasına dayanarak şahitlik etmek de caiz değildir. Daha
doğru görüşe göre uzun süreli tasarrufta bulunmasına dayanarak [o malın sahibi
olduğuna şahitlik etmek] caizdir.
Bunun [yani bir malı
elinde bulundurup kullanan kişinin o malın sahibi olduğuna şahitlik etmenin]
şartı [malı elinde bulunduran kişinin] evde oturmak, yıkmak, araziye bina
yapmak, satmak ve rehin vermek gibi maliklerin malları üzerinde tasarruf ta
bulunması gibi tasarrufta bulunmaktır.
160. Sırf bir malı
elinde bulundurmasına veya o mal üzerinde tasarrufta bulunmasına bakarak bir
kimsenin o malın sahibi olduğuna şahitlik etmek caiz değildir. Çünkü malı
elinde bulundurmak mülkiyeti gerektirmez. Mal, kira veya ödünç alma sebebiyle
kişinin elinde bulunabilir.
161. Bir malı elinde
bulundurup onun üzerinde örfen kısa sayılacak şekilde ve toplum içinde buna
ilişkin haber yayılmaksızın tasarrufta bulunmaya bakarak da malın o kişiye ait
olduğuna şahitlik etmek caiz değildir; çünkü bu kişi başkasının vekili
olabilir.
162. Bir kimse bir mal
üzerined başka bir kimsenin kendisiyle [malın mülkiyeti konusunda] çekişme si
söz konusu olmaksızın örfen uzun süre boyunca o mal üzerinde tasarruf ta
bulunsa [buna dayalı olarak o malın o kişiye ait oludğuna dair şahitlik yapmak
caiz olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu durumda şahitlik yapmak caiz olur; çünkü bir malı, onun mülkiyeti konusunda
herhangi bir çekişme söz konusu olmaksızın uzun süreli olarak elinde bulundurup
kullanmak malın sahibinin o kişi olduğu konusunda insanda hakim bir kanaat
oluşturur.
İkinci görüş
Bu caiz değildir; çünkü
malı elde tutup kullanmak kiracı, vekil ve gasıp tarafından da
gerçekleştirilebilir.
Not: Görüş ayrılığı, malı elinde tutup tasarruf ta
bulunmanın yanında o malın o kişiye ait olduğuna dair toplumda yaygın bir
haberin bulunmadığı duruma özgüdür. Şayet böyle bir haber varsa o zaman buna
dair şahitlik etmek kesinlikle caiz olur.
Nevevi'nin mutlak
ifadesinin kapsamından köle istisna edilir. Bir kimse bir şahsın uzun süre
boyunca küçük bir çocuğu elinde tutup çalıştırdığını, ona emir verip yasak
koyduğunu görse o çocuğun o kişinin kölesi olduğuna dair şahitlik edemez. Ancak
bu kişinin "bu benim kölemdir" dediğini duymuşsa veya insanların
böyle söylediğini duymuşsa o zaman -Ravdatü't-talibin'in buluntu çocuk
konusunda belirtildiği üzere- şahitlik yapması caiz olur.
İbnü'ş-Şühbe şöyle
demiştir: Burada hürriyet konusunda ihtiyat göstermek amacıyla ve bir de hür
kimselerde de çalıştırma çokço görüldüğü için bu mesele diğerinden farklı
olmuştur.
163. Bir gayri menkulde
[malı elinde tutup onda tasarruf eden kimsenin o gayri menkulün sahibi olduğuna
dair şahitlik edebilmek için o şahsın] malı elinde tutmakla birlikte mal
üzerinde tasarrufta bulunma[sı]nın şartı mal sahiplerinin kendi mallarında
tasarrufta bulunduğu gbi tasarruf ta bulunmaktır. Nevevi bunu "oturma, binayı
yıkma, bina yapma, girme, çıkma, satma, satım sonrasında feshetme, rehin verme,
kiraya verme gibi işlemler" olarak açıklamıştır. Çünkü bunlar, herhangi
bir karşı çıkma olmaksızın yapıldığında kişinin o mala malik olduğunu gösterir.
Not: Nevevi'nin sözü bütün bu tasarruf
çeşitlerinin bir arada bulunması gerektirdiği gibi bir izlenim doğurmakla
birlikte bu şart olmayıp yalnızca birinin bulunması yeterlidir.
Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: Kişinin bir kere bu tasarruf ta bulunması yeterli değildir; çünkü bu
durum, malın o kişiye ait olduğuna dair insanda bir zan meydana getirmez.
Nitekim Nevevi daha önce "uzun süreli" diyerek bu durumu
belirtmiştir.
2.8. Bir kimsenin ödeme
güçlüğü içinde olduğuna şahittik etmek
Bir kimsenin ödeme
güçlüğü içinde olması konusundaki şahitlik karinelere, o kişinin zarar ve
darlık içinde olduğunu düşündüren durumlara dayandırılır.
164. Bir kimsenin ödeme
güçlüğü içinde olduğuna dair şahitlik, ödeme güçlüğü içinde olan şahsın
durumuna ilişkin gizli bir takım karinelere ve o kişinin zarar ve darlık içinde
bulunduğunu düşündüren durumlara dayandırılır. Bu dikkate alınmıştır; çünkü bu
konuda kesin bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Burada kişinin durumuna ilişkin
karinelerin gösterdiği şeye dayanmak yeterlidir. Bu da o şahsı yalnız
başınayken ve zarar gördüğü zamanlarda kendisini takip etmek, kendisinin zarar
ve darlığa karşı şiddetli derecede sabretmesi ile ortaya çıkan fakirlik
görüntüsünün ortaya çıkmasıyla belli olur.
Burada Nevevi'nin
"iflas" konusunda belirttiği üzere şahitte gizli bir uzmanlığın da
dikkate alınması gerekir. Nevevi bunu burada zikretmemiştir; çünkü bu kişinin
şahitliğe teşebbüs etmesinin değil şahitliğinin kabul edilmesinin şartıdır.
Not: Borç, toplumdaki yaygın haberle sabit olmaz;
çünkü borcun miktan konusunda yaygın haber söz konusu olmaz. İbnü's-Sabbağ,
hükmü bu şekilde gerekçelendirmiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Bu gerekçeden anlaşıldığına göre mallardan hisselere malik olmak da
toplumda yaygın haberle sabit olmaz. Borcun yaygın haberle sabit olması
güçlüdür. Nevevi'nin vakıf vb. şeylerin yaygın haberle sabit olması görüşünü
tercih ettiği gibi bunu da tercih etmesi gerekirdi, çünkü ikisi arasında fark
yoktur."
Şahidin, toplumdaki
yaygın habere dayanarak yaptığı şahitlikte buna dayalı olarak yemin etmesi
caizdir, hatta daha evladır; çünkü bir yazının kişinin babasına ait olduğuna
dair yemin etmek caiz olduğu halde buna şahitlik etmek caiz değildir.
2.9. Şahittiği Yüklenmek
ve Eda Etmek
Bu bölümde şahitliği
yüklenmek, eda etmek ve buna ilişkin belge düzenlemek konusu ele alınacaktır.
"Şahitlik"
ifadesi şahitliği yüklenmek anlamında kullanılmaktadır. Nitekim "şuna
şahit oldum" ifadesi "o konuda şahitliği yükle ndim" anlamında
kullanılır.
Yine şahitlik ifadesi
şahitliğin eda edilmesi anlamında da kullanılır. Mesela kişi, hakim yanında
"şahitlik ederim" diyerek şahitliğini eda ettiğini belirtir.
Bu kelime şahitliğe konu
olan şeyanlamında da kullanılır. Burada bu anlam kastedilmiştir. Bu anlamda
kişi "şahitliği yüklendim" der ve "şahitliğe konu olan
şeyi" kasteder. Buna göre şahitlik ifadesi burada mef'ul anlamında
kullanılan bir masdardır.
2.9.1. Şahitliği
Yüklenme ve Eda Etmenin Hükmü
Nikahta şahitliği
yüklenmek farz-ı kHayedir.
Daha doğru görüşe göre
ikrar, mail tasarruf ve senet yazımı konusunda da böyledir.
Olayda iki kişiden başka
şahit yoksa bunların şahitliği eda etmeleri gerekir. Bunlardan biri şahitliği
eda etse, diğeri şahitlikten kaçınsa ve [davacıya] "sen onunla birlikte
yemin et" dese günaha girmiş olur.
Olayda birden fazla
şahit varsa şaihtliği eda etmek farz-ı kHayedir.
Davacı bu şahitler
içinden iki kişiden şahitliğini eda etmesini istese daha doğru görüşe göre bunu
yapmak gerekli olur. Şayet tek bir kişi varsa bir şaiht ve yeminle sabit olan davada
o kişinin şahitliğini eda etmesi gerekir, aksi takdirde gerekmez.
[Zayın bir görüşe göre
kişinin şahitliğini eda etmesi ancak şahitliği kasten yüklenmişse gerekir,
tesadüfen yüklenmişse gerekmez.
165. Nikahta [kişiden
şahitlik yapması istendiğinde] şahitliği yüklenmek farz-ı kHayedir. Çünkü nikah
akdinin kurulması bu şahitliğe bağlıdır. Şahit tutmanın gerekli olduğu diğer
meseleler de nikah gibidir; çünkü kurulması bu şahitliğe bağlıdır.
166. Şahitlik
yapabilecek durumda olanların tümü bundan kaçınsa hepsi günahkar olur.
167. Kişi, ortamda
şahitlik yapacak başkaları da bulunduğu halde iki kişiden şahitlik etmelerini
istese bunu yapmaları farz-ı ayn değildir. Şu durum bundan farklıdır: Bir grup
insan şahitliği yükle ndiğinde bu gruptan iki kişiden şahitliği eda etmeleri
istense bunu yapmaları gerekir. Aralarındaki fark ileride gelecektir.
168. İkrar ve malı
tasarruf ile bunun dışında talak, köle azadı, ric'at, senet düzenlenmesi gibi
konularda [şahitliği yüklenmenin hükmü nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe bu
durumlarda da şahitliği yüklenmek gereklidir; çünkü anlaşmazlık durumunda
bunların ispaHanmasına ihtiyaç vardır.
Senet yazma, hakları koruma
konusunda başvurulan bir unsurdur. Bununla kastedilen genel anlamda senet
yazmaktır. Çünkü daha önce geçtiği üzere hakimin hasım için kendisi nezdinde
sabit olan durumu veya verdiği hükmü yazması gerekmez. Ayrıca hakkı ve malı
korumada senet yazmaktan müstağni kalınamamakta ve bunun hatırlama konusunda
açık bir etkisi bulunmaktadır.
İkinci görüş
Bu durumlarda şahitliği
yüklenmek gerekli değildir; çünkü bunlar, şahit tutmaksızın da sahih olarak
gerçekleşmektedir.
Not: Nevevi'nin "mali tasarruf" diye
kayıt koymasının bir anlamı yoktur. Zira benim açıklamada da belirttiğim üzere
boşama gibi başka konularda da görüş ayrılığı söz konusudur. Bu sebeple
et-Tenbih adlı eserde "şahitliği yüklenmek farz-ı kifayedir" şeklinde
mutlak ifade kullanılmıştır.
Şahitliği yüklenmenin
farz olduğu görüşü kabul edildiğinde kendisinden bunu yapması istenilen kişi
adalet şartlarını bir arada bulunduruyor ve yüklendiği şahitliğin sahih
olduğuna inanıyor ve aynı zamanda kendisinden şahitliği yükleneceği kişi hazır
bulunuyorsa bunu yapması gerekir. Şayet şahitlik şartlarını kendisinde
bulundurmuyorsa bunu yapması gerekmez. Kadı Hüseyin bunu tek görüş olarak
belirtmiştir.
Kişi şahitliği
yüklenmeye davet edildiğinde davet eden kişi hastalık veya hapis gibi bir özre
sahip ise veya topluma karışmayan bir kadın ise yahut onu kendisi nezdinde
sabit olan bir şeye şahit tutmak üzere çağıran hakim ise bu durumda kişinin bu
çağrıya icabet etmesi gerekir.
Bulkini şöyle demiştir:
"Şahitliği yüklenmenin farz-ı kifaye olduğu durum, yüklenen kimselerin çok
olduğu durumdur. Şayet hükümde dikkate alınacak sayıda kimse yoksa bu durumda
Şeyh Ebu Hamid, Maverdi ve başkalarının belirttiğine göre şahitliği yüklenmek
farz-ı ayn olur. Bu açık olup genel kurallara uygundur. İmam Şafii'nin ifadeleri
arasında da bunu gerektiren açıklamalar bulunmaktadır. "
Şahitliği yüklenmenin
farz-ı kifaye olduğu durum Maverdi'nin açıkça belirttiği üzere had cezaları
dışındaki meselelerdir; çünkü had cezaları şüphelerle düşürülür. Bu mesele
tekrarlanmıştır; çünkü siyer bölümünde zikredilmiştİ.
Şahidin ücret almaksızın
şahitliğine dair belge düzenlemesi ve şahitliği tanımlaması gerekli değildir.
Kişi, nasıl ki şahit olması için davet edildiğinde bunun için ücret alması
caizse şahitliğini yazılı olarak yapması karşılığında da ücret talep edebilir.
Şahitliği yazma ücreti, şahitliği yüklenme ücretine dahil değildir. Nasıl ki
ücret karşılığı çamaşır yıkayan kişi, ücretini almadıkça çamaşırı elinde
tutabilirse şahit de, şahitliğini yazdıktan sonra ücret almak üzere bunu elinde
tutabilir.
169. Şahitliği gizlemek
"şahitliği gizlemeyin" [Bakara, 283]
ayeti sebebiyle haramdır. Ayrıca bu kişinin yanında olan bir emanet
olduğundan bunu eda etmesi gerekir. Buna göre bir davada yalnızca iki şahit olsa,
yani iki kişiden başka kimse şahitliği üsHenmese veya bu ikisi dışındakiler
ölse, akıl hastası olsa, fasık olsa veya gaib olsalar bu iki kişinin şahitliği
eda etmek üzere çağrıldığında eda etmesi gerekli olur. Çünkü Allah T eala
"şahitler, çağrıldıklarında geri durmasınlar" [Bakara, 282]
buyurmuştur. Burada kastedilen "şahitliği eda etmekten geri
durmak"tır. Ayrıca bu kişi, zimmetinde üstlenmiş olduğu bir farzı yerine
getirmektedir.
170. İki şahitten birisi
şahitliği eda ettiği halde diğeri özürsüz olarak bundan kaçınsa ve davacıya
"onunla birlikte yemin et!" dese günaha girmiş olur. Hakim ister bir
şahit ve yeminle hüküm vermeyi kabul ediyor olsun ister olmasın, bu durum ister
diğer şahidin şahitliğini eda etmesinden sonra ister önce olsun fark etmez,
çünkü şahit tutmanın amaçlarından biri de yemin etmekten kaçınmaktır. Bu amaç,
davalının aleyhine olarak ortadan kaldırılamaz. Yine emanet malın geri
verildiğine ilişkin iki şahitlik şahitlikten kaçınarak kişiye "sen, malı
geri verdiğine dair yemin et" deseler günaha girmiş olurlar.
171. Davada birkaç tane
-mesela dört tane- şahit bulunsa şahitliği eda etmek bunlar üzerine farz-ı
kifaye olur; çünkü tıpkı cihadda olduğu gibi burada da bir kısmının yapmasıyla
amaç gerçekleşmektedir. Bu şahitlerden ikisi şahitliği yapsa diğerlerinden de
sorumluluk kalkmış olur. Hepsi birden şahitlikten kaçınırsa günaha girmiş
olurlar. Davacı ister onların toplu olarak ister ayrı ayrı şahitlik etmelerini
talep etmiş olsun fark etmez. Bunlar içinden ilk olarak çağrılıp [da icabet
etmeyen] en büyük günaha sahip olur; çünkü o, şahitlikten kaçınma konusunda
kendisine uyulan kişidir. Nitekim şahitlik çağrısına ilk olarak olumlu cevap
veren kişi de en büyük ecri alır.
172. [Şahitlerin çok olduğu
durumda] davacı bunlardan belirli ikisinden şahitliklerini eda etmelerini
istese [onların bunu yapması gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
iki şahsın bunu yapması gerekir ta ki bu durum şahitlerin birbirine
güvenmelerine [ve bu sebeple şahitlikten geri durmasına] yol açmasın.
İkinci görüş
Tıpkı şahitliği yüklenen
kişinin durumunda olduğu gibi burada da feda] gerekmez.
ilk görüş sahipleri
ikisini şu şekilde ayırmıştır: Şahitliğin yükle nme sinde kişi iki şahıstan
emaneti yüklenmelerini, burada ise emaneti eda etmelerini istemiştir.
el-Matlab adı eserde
nakledildiğine görüş ayrılığı, kişinin bir şahitten şahitliğini eda etmesini
istediğinde de söz konusudur.
Not: Görüş aynlığı Cüveyni'nin belirttiği ve Rafii
ile Nevevi'nin de onayladığı üzere kişinin diğer şahitlerin şahitlikten
kaçındığını bilmediği duruma özgüdür. Aksi takdirde kişinin şahitlik yapmasının
gerekli olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur.
Ravdatü't-talibin'deki
ifadeden anlaşıldığına göre bu iki kişindeki şahısların şahitlik yapmaya
istekli oldukları biliniyorsa o zaman bu iki kişinin şahitlikten kaçınmasının
caiz olduğu konusunda görüş aynlığı yoktur. Buna Zerkeşi dikkat çekmiştir.
173. Davada yalnızca bir
kişi şahitliği yüklenmişse bakılır:
> Dava konusu hak bir
şahit ve yemin ile sabit olan bir şey ise o kişinin şahitliği eda etmesi
gerekir. Bu, Maverdl'nin kayıtladığı üzere davanın kendisine götürülmek
istendiği hakimin bir şahit ve yeminle hüküm vermeyi kabul etmesi durumuna
özgüdür. Bunun, Nevevi'nin "bir şahit ve yeminle sabit olan"
ifadesinden anlaşıldığını söylemek mümkündür.
> Şayet hak, bir
şahit ve yeminle sabit olmuyarsa veya hakim bu görüşte değilse o bir şahidin
şahitliğini eda etmesi gerekmez; çünkü bunun biryararı yoktur.
174. Şayet şahitler iki
kadın ise onların hükmü, zikredilen hüküm gibidir. Bunu Maverdi belirtmiştir.
175. Yukarıda daha doğru
olarak açıklanan görüşün karşısında yer alan görüş bir ayrım yaptığı için
Nevevi bunu şu sözleriyle ifade etmiştir: [ZayıD bir görüşe göre şahitliği
kasten yüklenmiş olan kimsenin şahitliği eda etmesi gerekir, tesadüfen yüklenen
kimsenin eda etmesi gerekmez; çünkü kendisinden bir üstlenme fiili meydana
gelmemiştir. Daha doğru görüşe göre ise bu konuda ayrım yapılmaz; çünkü
şahitlik bir emanet olup kişi nezdinde hasıl olmuştur. Kişi bunu üstlenmemiş
olsa bile eda etmekle yükümlüdür. Bu, rüzgarın bir kimsenin evine başkasına ait
elbiseyi uçurmasına benzer.
Not: Ezrai'nin belirttiği üzere görüş aynlığı
re'sen şahitliğin kabul edilmediği malı haklar gibi konularda olup önemli /
riskli bulunan konularda değildir. Mesela bir kimse bir şahsın karısını
boşaldığını işittiği halde sonradan onu yatağına aldığını görse veya bir
kimsenin bir şahsı kısas cezasından affetliğini işitip sonra kısas talep
ettiğini işitse her ne kadar bu şahitliği kasten yüklenmemiş olsa bile
şahitliği eda etmesi kesin olarak gereklidir.
2.9.2. Şahitfiği Eda
Etmenin VAcip Olmasının Şartlan
Edanın gerekli olmasının
bir takım şartları vardır:
Kişinin günü birlik
gidip gelme mesafesinden çağrılması. [Zayın bir görüşe göre namazıarı kısaltma
mesafesinden daha kısa bir mesafeden çağrılması.
Kişinin adalet sahibi
olması. Şayet fısk olduğu konusunda icma edilen -veya [zayıf] bir görüşe göre
ihtilaf edilen- bir fiili işleyen kimse mahkemeye çağrılırsa icabet etmesi
gerekmez.
Hastalık vb. bir sebeple
mahkemeye gitmeme konusunda mazur olmaması gerekir. Şayet mazur ise şahitliğine
başka bir kimseyi şahit tutar veya hakim onu dinlemek üzere bir kimseyi
gönderir.
Şahitliğin eda
edilmesinin bir takım şartları vardır. Bunları şu şekilde belirtmek mümkündür:
2.9.2.1. Mesafenin Kısa
Olması
176. [Birinci şart,
şahidin mahkemeye çağrıldığı mesafe ile ilgili olup bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Şahidin, şahitliği eda
etmek üzere mahkemeye günü birlik gidip gelme mesafesi veya daha kısa bir
mesafeden çağrılması şarttır. Bu, sabah erken kalkan bir kimsenin aynı günün
akşamında ailesinin yanına dönebileceği mesafedir. Bu kişinin gitmesi gerekir;
çünkü davanın ispat edilmesine ihtiyaç vardır. Bu kişinin gitmemesi halinde ise
ispat mümkün olmayacaktır.
Günü birlik gidip gelme
mesafesinden daha uzakta oturan bir kimse şahitliğini eda etmeye çağrılsa
gitmesinde zarar bulunduğundan ve meselenin şahitlik üzerine şahitlik yoluyla
ispatlanması mümkün olduğundan gitmesi gerekmez.
Ezrai şöyle demiştir:
Bu, hak sahibinin veya işinde olmayan hakimin kendisini çağırdığı duruma
özgüdür. Şayet hakim veya devlet başkanı bu kişiyi çağırsa o zaman mahkemede
hazır bulunması görüşü uygundur. Nitekim Hz. Ömer, Kufe'de bulunan şahitlerin
Medine'ye gelmesini istemiştir. Bir rivayete göre ise Şam'dan da çağırmıştır.
Hocamız Zekeriya
el-Ensart şöyle demiştir: Ezrai'nin görüşü devlet başkanı ile ilgili olarak
kabul edilebilir, ama diğer konuda kabul edilemez.
Muhtemelen o, bunu Hz.
Ömer kıssasından çıkarmışsa da bunda kendisi için bir delil yoktur; çünkü o
rivayette Hz. Ömer'in bu şahısları gelmeye zorladığı yer almamaktadır.
İtimad edilmesi gereken
görüş, alimlerimizin belirttiği ayrım yapmayan mutlak görüştür.
Yine bu hakim bir
bölgede olup da mesafe kısa olduğunda söz konusudur. Rafii, Nevevi ve başkaları
bunu kesin olarak belirtmiştir.
Not: Nevevi'nin "davet edilir" ifadesi
kişinin davet edilmedikçe gitmesinin gerekli olmadığını ifade etmektedir. Bu,
re'sen yapılmayan şahitlikte söz konusu olur. Re'sen yapılan şahitlikte ise
Ezrai ve başkalarının belirttiği üzere zahir olan gitmenin gerekli olduğudur;
çünkü münkeri yasaklamak için acele etmek gerekir. Zira bu, derhal yerine
getirilmesi gereken bir şeydir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
şahit, namazıarın kısaltılabileceği mesafeden daha kısa bir yerden davet
edildiğinde gitmesi gerekir.
Bu, ilk görüşe iki
mesafenin arasındaki kısmı eklemektedir. Buna göre kişi namazıarın
kısaltılabileceği uzaklıkta bir mesafeden şahitliği eda etmek üzere çağrılsa,
mesafenin uzaklığı sebebiyle eda için gitmesine gerek yoktur.
2.9.2.2. Kişinin Güvenilir
Olması
177. [Şahitliği eda
etmenin gerekli olması için] ikinci şart, [şahitliğini eda etmek üzere]
çağrılan kişinin güvenilir bir kimse olmasıdır. Buna göre şarap içme fiili
gibi, fısk olduğu konusunda icma bulunan bir fiili yapan kimse şahitliğini eda
etmek üzere davet edilirse onun davete icabet etmesi gerekmez. Davete icabetin
gerekli olmaması noktasında -Nevevi'nin ifadesinden çıkan sonuca göre-
insanlara açık olan ile gizli olan arasında fark yoktur.
Ezrai şöyle demiştir:
Gizli fısk ile birlikte şahitliği eda etmenin haramhğı konusu itiraza açıktır;
çünkü bu, gerçekte var olan bir hakka şahitlik etmek ve bu konuda yardımcı
olmaktır.
Hakim bu şahsı davet
etme konusunda ihmalkar davranmamışsa onun bir suçu yoktur. Hatta bir canı,
organı veya namusu kurtarma söz konusu olursa [kendisinde fasıkhk özelliği
bulunan kimsenin] şahitliğini eda etmesi gerekli olur. Maverdi bunu açık olarak
ifade etmiştir.
178. [Fısk sayılıp
sayılmama konusunda ihtilaf bulunan bir fiili işleyen kişi, şahitlik yapmak
üzere mahkemeye davet edildiğinde gitmesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
nebiz içmek gibi fısk olup olmadığı konusunda ihtilaf edilen bir fiili işleyen
kişi, şahitliği eda etmek üzere mahkemeye çağrılsa o kişinin bu çağrıya icabet
etmesi gerekmez. Çünkü kişinin buna teşebbüs etmesi, kişinin kendi inancına
göre adalet vasfım zedelemeyen bir fiilden dolayı adaletinin / güvenilirliğinin
geçersiz sayılması sonucunu doğurabilir.
İkinci görüş
Daha doğru görüşe göre
ise hakimin bu sebeple şahitliği reddedildiği bilinse bile kişinin şahitliği
eda etmek üzere mahkemeye gitmesi gerekir; çünkü hakimin içtihadı değişebilir.
Bu gerekçeden
anlaşıldığına göre hakim, bu fiili işleyenleri fasık sayan mukaIlid bir hakim
ise şahidin icabet etmesi gerekmez. Hocamız Zekeriya elEnsan'nin belirttiği
üzere bu, zahir olan görüştür.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Bu görüş reddedilebilir. Zira hakim, kendisinin taklid ettiği
imam dışında başka birinin taklid edilmesini caiz görüyor olabilir.
Buna şöşle cevap
verilir: Hakimin böyle bir şeye cevaz verebilme ihtimali uzak bir ihtimaldir.
179. Güvenilir olan bir
şahsın, komşu için şuf'a hakkının bulunduğunu kabul etmemekle birlikte bunu
kabul eden bir hakim nezdinde şahitlik etmesi caiz olur mu olmaz mı? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin
belirttiğine göre fıkha en uygun olanı bunun caiz olduğu görüşüdür. Burada
"satım" bir örnek olarak zikredilmiştir. Ölçü, kişinin kendi
inanmadığı bir konuda hüküm vereceğini bildiği hakim nezdinde şahitlik yapması
meselesidir.
Bazı ayrıntılar
Fısk olduğu konusunda
icma edilen davranışa sahip şahidin yanında bir de güvenilir şahit bulunsa o
şahsın şahitliğini ancak bir şahit ve yemin ile sabit olan davada yapması
gerekli olur. Çünkü bunun dışındaki davada şahitlik etmesinin anlamı yoktur.
Şahit, aleyhine şahitlik
yaptığı kişi veya bir başkasından utaranarak şahitlik etmekten kaçınsa günaha
girer ve geçerli bir şekilde tövbe edinceye kadar şahitliği reddedilir.
Davacı, hakime
"benim şahidim inatçılık ederek lehime şahitlik etmekten kaçınıyor.
Şahitlik etmesi için onu
mahkemeye getirin" diye talepte bulunsa hakimin bu talebe icabet etmesi
gerekmez; çünkü bu kişi şahitlik etse bile onun bu şahıs lehine şahitliği kabul
edilmez; çünkü davacının iddiasına göre o şahıs şahitlik etmekten kaçınmakla
fasık olmuştur. Ancak "inatçılık ederek" demezse o zaman hüküm farklı
olur; çünkü şahit, şer'! bir özre dayalı olarak şahitlik etmekten kaçınmış
olabilir.
2.9.2.3. Mazeretinin
Olmaması
180. Şahitliği eda
etmenin gerekli olmasının üçüncü şartı, davet edilen kişinin hastalık,
[şahitlik etmeye gittiği takdirde] malı için korkma, o vakitte kazanç elde etme
imkanını yitirmek gibi bir sebeple mazur olmaması şarttır. Ancak davacı o
kişinin kazanacağı miktarı kendisine bağışlarsa o zaman başka. Yine davacı,
kişinin çok sıcak veya soğuk havada şahitlik için gelmesini istese gitmemesi
bir mazerettir. Kadının, erkekler içine karışmaması da şahitliğe gitmemesi için
bir mazerettir. Yine Cuma namazının edasını kişi üzerinden düşüren bütün
özürler de şahitliği eda için gitmeme konusunda bir özürdür.
181. Davet edilen kişi
mazur görülebilecek bir durumda ise şahitliği eda etmesi gerekmez.
Bu durumda kendi
şahitliğine başkasını şahit tutar veya hakim, bu kişinin zorluğunu gidermek
amacıyla onu dinlemek üzere bir şahsı görevlendirerek kendisine gönderir.
Not: Nevevi'nin, şartları yukarıda belirtilen üç şartla
sınırlandırılmasından anlaşıldığına göre kendisine davet edilen kişinin hakim
olması ve hakimlik yapmaya ehil olması şart koşulmaz. Doğrusu da böyledir. Buna
göre kişi emir veya vezir gibi bir kimsenin yanına davet edilse ve hakkın
onunla hasıl olacağını bilse Ravdatü't-talibin'de belirtildiği üzere şahitliği
onun yanında eda etmesi gerekli olur. et- Tavdih adlı eserde belirtildiği üzere
bunu kişinin hakkın yalnızca o kişinin yanında iken haksızlık yapan şahıstan
alınacağını bilmesi durumuna yorulması gerekir. Nitekim alimlerin "kişi,
bu sayede hakkın davacıya ulaşacağını bilirse" ifadesi de bunu
göstermektedir. Öyleyse Nevevi'nin "gıyaben hüküm verme" konusundaki
"şahitleri dinleme makamı yalnızca yargı makamıdır" ifadesi -ki bu
ifade kişinin hakimden başkasına çağrıldığı zaman şahitliği eda etmesinin
gerekli olmadığını ifade etmektedir- farklı bir anlama yorulur.
Ravdatü't-talibin'de
daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre kişi, haksızlık yapan bir hakim
yanında şahitliği eda etmek üzere çağrıldığında veya diğer şahitler şahitlik
etmekten kaçındığında da şahitliğini eda etmekle yükümlüdür.
Şahitliği eda etmenin
gerekli olmasının şartlarından birisi de bu şahitliğin had cezalarından biri
konusunda olmamasıdır. Şayet had cezaları konusunda ise Nevevi şöyle demiştir:
"Kişi şahitlik yapılmasında masıahat görüyorsa şahitlik eder, aksi
takdirde etmez. Ancak şahitliği terk etmesi halinde başka bir kimseye had
cezası uygulanması gerekli oluyorsa, mesela zina şahitliğinde şahitlerin sayısı
ancak kendisiyle tamamlanıyorsa bu durumda Maverdi'nin belirttiğine göre bu
kişinin şahitlik etmesi gerekir.
İbn Süraka şöyle
demiştir: Kimi durumlarda şahit, şahitliğini eda ettiği için günahkar bile
olabilir. Mesela bir Müslümanın bir kafiri öldürdüğüne [Müslümanı kafir
karşısında kısas yoluyla öldürmeyi caiz kabul eden] Iraklı bir hakim nezdinde
şahitlik etmek böyledir. Bu durumda Müslümanı kafir karşılığında öldürme söz
konusu olacağı için bu şahitliği eda etmek caiz olmaz.
Şahitliği eda etme
şartları bir kişide buhunsa o kişi o esnada namazda, hamamda veya yemek yemekte
olsa bu işlerini bitirinceye kadar şahitliği erteleyebilir.
Hakim, bu kişi şahitliğe
elverişli olmadığı için onu şahitliğini reddettikten sonra başka bir hakim onu
çağırsa şahitliği eda etmesi gerekir.
Kişi aynı anda iki hak
için iki şahitliği eda etmek üzere çağrılsa bakılır: Her ikisi birbirine eşitse
davet edenlerden dilediğinin davetine icabet etmekte serbesttir. Şayet iki
davetçi ihtlilaf ederse kişi kaçırmaktan korktuğu şahitliğe öncelik verir.
Kaçırmaktan korkmazsa o zaman tercihte bulunur. Bunu İzzeddin bin Abdüsselam
söylemiştir. Zerkeşi "kura çekmeleri de mümkündür" demiştir ki bu
daha uygundur.
Kişi, şahitliği
yüklenmek için devlet başkanından veya halktan herhangi birinden maaş alamaz.
Devlet hazinesinden almasına gelince onun durumu hakimin durumu gibi olup buna
dair ayrıntı geçmişti. İbnü'l-Mukrı ise kişinin mutlak olarak bir şey
alamayacağını belirtmiştir. Başkaları ise herhangi bir ayrım söz konusu
olmaksızın alacağını belirtmiştir.
Kişinin şahitliği
yüklenmesi onun açısından farz-ı ayn hale dönüşmüş olsa bile bunun içirı davet
edilmişse lehine şahitlik ettiği kimseden her halükarda ücret alabilir. Şayet
[davet edilmeyip] kendi bulunduğu yerde şahit tutulmuşsa ücret alamaz.
Kişi, şahitliği eda
etmesi farz-ı ayn hale gelmemiş olsa bile bunun için ücret alamaz; çünkü bunu
yapması farz olduğundan buna karşılık bedel almayı hak etmez. Ayrıca bu, misli
için ücret ödenmeyecek az miktarda konuşmayı içeren bir şeydir. Şahitliği eda
etmek tahammülden şu açıdan farklı olmuştur: Şahitliği eda etmek için ücret
almak [şahitlik yapan kişinin lehine şahitlik ettiği kişinin tarafını tuttuğu
konusunda] güçlü bir töhmet meydana getirir. Çüstelik şahitliğin eda edilme
zamanı kısa olduğu için kişinin bu esnada kıymet taşıyan bir menfaati ortadan
kalkmış değildir.
Şahitliği eda etmek ise
böyle değildir. Ancak kişi günü birlik gidip gelme mesafesi veya daha uzak bir
yerden çağrılmışsa yolda yapacağı harcamaları ve binmemiş olsa bile hayvana
binme ücretini ödeyebilir. Şehirde olan kişi de ücrete ihtiyaç duyuyorsa ücret
alır.
Şahit, lehine şahitlik
ettiği kimsenin kendisine verdiği şeyi nafaka ve ücret dışında bir şeye
harcayabilir. Yine bir kimse bir fakire üzerine elbise alsın diye bir şey
verse, fakir olan kişi bunu giyinme dışında bir yere sarf edebilir.
Şahit, hayvana binme
gücü bulunduğu halde bir şehirden başka bir şehire yürüse, şahsiyet sahibi olma
durumu bununla zedelenir. Durumu bu olan kişinin şahitlik edemeyeceği görüşü
zahir olmaktadır. Bunu İsnevi söylemiştir. Ezrai şöyle demiştir: "bu iki
beldeyle kayıtlanamaz. Tek bir şehirde de olabilir. Bu, kesin olarak şahsiyet
sahibi olmayı zedeler.
Ancak ihtiyaç bunu
gerektiriyorsa veya kişi tevazu amacıyla bunu yapsa o zaman bu durum onun
şahsiyet sahibi olmasını zedelemez.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN