29. Lem'a (Arapça) 29. Lem'a (Tercüme) Otuzuncu Lem'a - s.795

İlâhî! Evim ve menzilim olan dünya ile alâkam pek şiddetlidir. Halbuki "Onun üzerindeki herkes fânidir. Bâkî kalan ise, Celâl ve İkram Sahibi olan Rabbinin zâtıdır"1 âyeti, benim şu evimin harap olacağını ve bu yıkılmaya mahkûm evin sâkinleri olan mahbuplarımın zeval bulacağını ilân ediyor. İşte bu feci musibete ve göçüp giden ahbabımın firaklarına karşı nokta-i istinat ancak Senin havlindir. Ve bu musibet ve firaklara karşı beni tesellî edecek ve bütün onların yerini tutacak olan, ancak Senin kuvvetindir, ey tecelliyât-ı rahmetinden birtek cilve, benden ayrılan herşeyin yerini tutan Zât!

İlâhî! Mahiyetimin câmiiyeti ve bana in'âm ettiğin cihazatımın kesreti itibarıyla pek çok alâkalarımHAŞİYE 1 ve kâinata ve bütün envâına uzanan şiddetli ihtiyaçlarım var. Halbuki, "Onun zâtından başka herşey yok olup gidicidir. Hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz"2 âyeti beni tehdid eder ve mevcudatın pek çoğuyla olan alâkamı keser. Ve herbir alâkanın kesilmesiyle, ruhumda bir yara ve mânevî bir elem tevellüt eder. İşte bu nihayetsiz yaralara karşı nokta-i istinat ancak Senin havlin, onları tedavi edecek ise ancak Senin kuvvetindir, ey herşeye kâfi gelen ve bütün eşya birtek şey için Onun teveccüh-ü rahmetinin yerini tutamayan Zât, ey bir kimse için var olduğunda o kimse için herşey var olan ve bir kimse için var olmayışının yerini bütün eşya tutamayan Zât!

İlâhî! Cismânî şahsiyetime benim çok şiddetli alâkam ve iptilâ ve meftuniyetim var. Öyle ki, zâhirî nazarımda, cismim güya bütün âmâl ve metalibimin tavanına uzanan ve onları ayakta tutan bir direktir. Bende şiddetli bir aşk-ı beka var. Halbuki cismim demirden veya taştan değil ki filcümle devam edebilsin. Belki cismim her an dağılmak üzere bulunan et ve kan ve kemikten yapılmıştır. Hayatım dahi cismim gibi her iki taraftan tahdit edilmiştir ve yakın bir zamanda mevtin hâtemiyle mühürlenecektir. Bana gelince, ihtiyarlıktan saçım tutuşmuş, hastalıktan sırtım ve göğsüm darbelenmiştir. Bu hal bana meşakkat, sıkıntı, ıztırap, elem ve hüzün veriyor. Bu feci vaziyet karşısında nokta-i istinat ancak Senin havlindir; bana hüzün veren şeylere karşı beni tesellî edecek ve kaybettiklerimi telâfi edecek ve elimden gidenlerin yerini tutacak ancak Senin kuvvetindir, ey Bâkî olan Rabbim, ey Onun bâkî esmâsından bir isme yapışan herkes Onun beka ve ibkasıyla beka bulan Bâkî!


Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.796

İlâhî! Ben ve bütün zîhayatlar, kendisinden kaçış olmayan mevt ve zevalden şiddetli bir havf ile korkuyoruz. Ve benim, devamı olmayan hayat ve ömre karşı şiddetli bir muhabbetim var. Halbuki ecellerle bizim cisimlerimize hücum eden mevtin sür'ati, ne bende, ne de bir başkasında dünyevî emellerden hiçbir emel bırakmaksızın hepsini kesip atıyor ve hiçbir lezzet bırakmaksızın hepsini tahrip ediyor. Bu feci belâya karşı nokta-i istinat ancak Senin havlin ve buna karşı bizi tesellî edecek ancak Senin kuvvetindir, ey Hâlık-ı Mevt ve Hayat! Ey hayat-ı sermediye sahibi olan Zât! Ey kendisine temessük ve teveccüh edenlerin ve kendisini tanıyan ve sevenlerin hayatını idame eden ve ölümü onlar için teceddüd-ü hayat ve tebdil-i mekân hükmüne getiren Zât! İşte o zaman "Haberiniz olsun ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olacaklardır"3 sırrıyla, ölüm ne bir hüzün, ne de elem sebebi olur.

İlâhî! Nev'im ve cinsim itibarıyla alâkalarım ve gökleri ve yeri kuşatan teellümat ve temenniyatım var. Fakat hiçbir surette emrimi ne göklere, ne de yere dinletecek ve emellerimi o cirimlere bildirecek bir kuvvetim olmadığı gibi, bu iptilâ ve alâkaya karşı bir nokta-i istinadım da yok. Bütün bunlara yetecek ancak Senin havl ve kuvvetin var, ey Göklerin ve Yerin Rabbi, ve ey gökleri ve yeri salih kullarına teshir eden Zât-ı Zülcelâl!

İlâhî! Benim ve bütün akıl sahiplerinin, geçmiş ve gelecek zamanlarla alâkalarımız var. Halbuki biz daracık bir zaman-ı hazırda mahpusuz; mazi ve müstakbelden en yakınına bile elimiz yetişmez ki bizi sevindirecek birşeyi celb edelim yahut bizi üzen birşeyi kendimizden uzaklaştıralım. Bu hal karşısında nokta-i istinat ancak Senin havlin ve bu halin en güzel bir hale tahviline yetecek kuvvet ancak Senin kuvvetindir, ey asırların ve zamanların Rabbi!

İlâhî! Benim fıtratımda ve herbir ferdin fıtratında, ebedü'l-âbâda uzanan ebedî emeller ve sermedî matlaplar var. Çünkü fıtratımıza acip ve câmi bir istidat tevdi olunmuş; ve öyle bir ihtiyaç ve muhabbet verilmiş ki, dünya ve içindekiler onu doyurmaz; o ihtiyaç ve o muhabbet, bâkî Cennetten başka hiçbir şeye razı olmaz ve o istidat saadet-i ebediyeden başka hiçbir şeyle tatmin olmaz, ey dünya ve âhiretin Rabbi ve ey Cennetin ve dâr-ı kararın Rabbi!HAŞİYE 2


Otuzuncu Lem'a - s.797

OTUZUNCU LEM'A

Otuz Birinci Mektubun Otuzuncu Lem'ası ve Eskişehir Hapishanesinin bir meyvesi, Altı Nüktedir.

Denizli Medrese-i Yusufiyesinin bir ders-i âzamı Meyve Risalesi olduğu ve Afyon Medrese-i Yusufiyesinin kıymettar bir ders-i ekmeli el-Hüccetü'z-Zehrâ olması gibi, Eskişehir Medrese-i Yusufiyesinin gayet kuvvetli bir ders-i âzamı da, İsm-i Âzamı taşıyan altı ismin altı nüktesini beyan eden bu Otuzuncu Lem'adır.

İsm-i Âzamdan Hayy-ı Kayyûma dair parçada pek derin ve geniş meseleleri herkes birden bilemez ve zevk etmez, fakat hissesiz de kalmaz.

Birinci Nükte

İsm-i Kuddûsün bir nüktesine dairdir.

Bu Küddûs nüktesi, Otuzuncu Sözün Zeylinin Zeyli olması münasiptir.

b_allah.gif (1367 bytes)

4c30203.gif (705 bytes)

âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzamın altı nurundan bir nuru olan Kuddûs isminin bir cilvesi, Şaban-ı Şerifin âhirinde, Eskişehir Hapishanesinde bana göründü. Hem mevcudiyet-i İlâhiyeyi kemâl-ı zuhurla, hem vahdet-i Rabbâniyeyi kemâl-i vuzuhla gösterdi. Şöyle ki, gördüm:

Bu kâinat ve bu küre-i arz, daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler muzahrafatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; insan onda boğulur.

Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece parlak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz.

29. Lem'a (Arapça) 29. Lem'a (Tercüme)