Cennet-Cehennem
gibi, sevap-günah da, birbirinin tam zıddıdır. Sevabın genel anlamı,
Cennet'e giden yol demektir. bu yolun başlangıcında, yani dünya
bölümünde, islâm düşmanlarının zulûm, baskı ve zorbalıkları vardır.
İki yüzlü
münafıkların sapıklık hareketleri ve sahte din istismarcılarının
çıkar kavgaları vardır.
Diğer yandan,
insanın kendi nefsinin hayvâni duygularının, günah işleme yönünde
istek, eğilim ve hatta baskısı vardır.
Tüm bu olumsuzluklara
rağmen, Allah'ın inançlı, bilinçli ve ihlâslı kulları, başta beş
vakit namaz olmak üzere, ibâdetlerden aldıkları mânevi feyizler
ve ruhsal zevklerle bu engelleri aşar ve diğer insanları da kurtarmaya
çalışırlar.
Aşırı soğuklardan
korunmak için, daha fazla giyinmeye ve daha fazla kaloriye ihtiyacımız
olduğu gibi.
Günümüzde
sokağa taşan haramlardan korunabilmek için, daha güçlü ve daha
bilinçli îmâna ve daha fazla sevaba ihtiyacımız vardır.
Allah'ın
emirlerine ve rızasına uygun olma koşulu ile ve Allah rızası için
yapılan her ibâdetin bir sevabı vardır.
Ancak sevapların
başında Yüce Allah'ın kesin emirleri olan farzlar gelir. Farzların
başında da beş vakit namaz gelir.
Her gün beş
defa tekrarlanan ve sürekli bir ibâdet olan namaz, Allah'ı hatırlatır
ve kişiyi Allah'ın huzuruna taşır.
Yüce Allah
buyuruyor; "Ancak Allah benim. Benden başka ilâh yoktur.
Yalnız bana ibâdet et ve beni hatırlaman için namaz kıl!" Tâ hâ-14
Dînin direği
olan namaz, insanlara, Allah'ı hatırlatır. Allah'ın emirlerini,
yasaklarını hatırlatır ve insanları haramlardan korur.
Yarı çıplak
kadınların ve alkolik erkeklerin toplandığı sazlı cazlı düğün
salonlarında ve gazinolarda, caz takımları, oyun havaları çalarken
veya çıplak dansözler gösteri yaparken hiç kimse Allah'ı ve Allah'ın
emir ve yasaklarını hatırlamaz.
Aksine alkolün
etkisi, cazların coşkusu ve cinsel arzuların gerilimi ile daha
fazla günah işleme yönünde birbirleri ile yarışırlar.
Sevgili kardeşlerim!
Bu dünya
vefasızdır. Hiç kimseye yar olmamıştır, bizlere de olmayacaktır.
En üst makamlarda
oturanlar, tüm yetkileri ellerinde toplayanlar ve ellerinde demir
gibi sağlam tapuları bulunanlar, tüm mallarını, mülklerini bırakıp
gitmişlerdir.
Ölüm, yalnız
onların değil, hepimizin ve tüm canlıların müşterek kaderidir.
Vaktimiz
gelince, sayılı nefeslerimiz tükenince, devletin tepesinde de
olsak, tıp profesörü de olsak, beyaz kefene bürünüp bu vefasız
dünyadan göçüp gideceğiz.
Yaşam boyu
hırsla, ihtirasla didinip biriktirdiğimiz mallar, arkamızda dövüş,
kavga ve mahkeme kararı ile paylaşılırken, sevap ve günahlarımız
bizimle birlikte kabre girecektir.
Beş vakit
namazı, vaktinde, düzenli bir şekilde, dosdoğru ve güzelce kılanların,
günlük yaşamlarının büyük bir çoğunluğu ibâdetle geçer.
Sevgili Peygamberimiz;
"Ameller (işler) niyetlere bağlıdır ve her kişi için, niyetinin
karşılığı vardır." buyurmuştur. Sabah namazına kalkma niyeti
ile yatan ve çalar saati ayarlama gibi gerekli önlemleri alanların,
namazla ilgili sevapları başlamıştır.
Tatlı uykularından
ve sıcak yataklarından Allah rızası için ve namaz kılma niyeti
ile kalkanlar, tuvalet dahil namazın ön hazırlıklarına başlarken
attıkları adımlarının ve hareketlerinin ayrı ayrı sevapları yazılır.
Abdest almaya
başladıkları an, yıkadıkları organlarından damlayan su damlacıkları
ile birlikte, küçük günahları dökülmeye başlar.
Sevgili Peygamberimiz
buyuruyor; "Bir müslüman kul (kişi), abdest almaya başlayınca,
ağzını yıkarken, ağzındaki günahları, burnunu yıkarken, burnundaki
günahları, yüzünü yıkarken, göz kapaklarının altına kadar yüzündeki
günahları, kollarını yıkarken, tırnak altlarına kadar kollarındaki
günahları, başını mesh ederken, kulak altlarına kadar başındaki
günahları ve ayaklarını yıkarken, tırnak altlarına kadar ayaklarındaki
günahları dökülür."
Namazın anahtarı
olan abdestle ilgili pek çok hadis-i şerifler ve sevindirici müjdeler
var. Anahtarı bu derece değerli olan hazineyi düşünelim ve bu
düşüncenin ışığı altında namazın sevaplarını düşünelim.
Beş vakit
namazı vaktinde ve düzenli bir şekilde kılan, Allah'ın inançlı,
bilinçli ve ihlâslı kulları, her gün tam kırk rekât namaz kılmaktadırlar.
Bu kırk rekât
namazda, Kırk kıyam; Allah huzurunda ayakta dikilme,
Kırk rükû;
Allah huzurunda ayakta eğilme,
Seksen secde;
Allah huzurunda yerlere kapanma,
Yirmi bir
kâ'de; Allah huzurunda oturma.
Namazın temel
yapısını ve genel anatomisini oluşturan bu bedensel ibâdetler,
namazın aslı ve rükûnlarıdır.
Taberânî
ve Hâkîm'in rivayet ettikleri hadiste, Peygamberimiz; "Allah,
yarattığı varlıklarına tevhidden (îmandan) sonra, namazdan daha
sevimli bir şeyi farz kılmamıştır. Eğer Allah katında namazdan
daha sevimli bir şey olsa idi, melekleri öyle ibâdet yaparlardı.
Meleklerden bazıları (sürekli) rükûda, bazıları (sürekli) secdede,
bazıları (sürekli) kıyamda ve bazıları (sürekli) kâ'de (oturma)
halindedirler."
Namaz, îmandan
sonra bütün ibâdetlerin aslı ve kökeni olduğu gibi, kıyam, rükû,
secde ve kâ'de de namazın aslı ve kökenidir.
Kur'an, "Allah
için kıyam edin, Allah için rükû ve secde edin." emirlerini tekrarlamakta
ve özellikle "secde et, yakın ol." emri ile secdenin eşsiz bir
ibâdet şekli olduğunu vurgulamaktadır.
Eşyalar zıddı
ile bilinir. Putlaştırılan taşların önünde saygı amacı ile dikilenler
ve amaçları ne olursa olsun, putlaştırılan taşların önünde rükû
ve secde edercesine eğilenler, en büyük günaha girmiş ve Allah'a
şirk koşmuş oldukları gibi..
Allah huzurunda
olduğu inancı ve bilinci ile kıyam, rükû, secde ve kuûd yapanlar
da en büyük sevabı kazanmış ve îmanın zirvesine ulaşmış olurlar.
Tirmîzî'nin
rivâyet ettiği hadiste, Peygamberimiz; "Kim ki, Allah'ın
kitabından bir harf okursa, O'nun için bir hasene vardır. Bir
haseneye on katı (sevap) verilir."
Âdet, nifas
ve cünüp halinde olmama koşulu ile namazın dışında Kur'an'dan
bir harf okuyana on sevap verilir.
Namazda kıraât
(Kur'an okuma) farzdır ve namazın bir rüknüdür. Bu nedenle namazda
okunan Kur'an'ın sevabı kat kat arttırılır.
İmam Beyhâkî'nin
rivâyet ettiği hadiste, Peygamberimiz; "Kim ki (Âdet, nifas ve
cünüplükten) temiz olduğu halde, Allah'ın kitabından bir harf
dinlerse, on sevap yazılır, on günahı silinir ve derecesi on katı
arttırılır.
Kim ki Allah'ın
kitabından (Kur'an'dan) bir harfi, namazı oturarak kılarken okursa,
elli sevap yazılır, elli günahı silinir ve derecesi 50 kat arttırılır.
Kim ki Allah'ın
kitabından bir harfi ayakta namaz kılarken okursa, 100 sevap yazılır,
100 günahı silinir ve derecesi 100 kat arttırılır."
Bir günlük
beş vakit (40 rekat) namazda, 40 Fatiha ile 33 zamm-ı sûre okunur.
Hâzin Tefsirin'e
göre bir Fatiha'da (Besmele dahil) 140 harf vardır. 40 Fatiha'nın
toplam harf sayısı 5.600 eder.
33 zamm-ı
sûredeki toplam harf sayısı ise, kısa sûrelerin okunduğunu kabul
edersek, 3.800 eder.
Bir günlük
beş vakit namazda, Fatiha ve zamm-ı sûre olarak okunan toplam
harf sayısı 9.400 ve bir aylık beş vakit namazda okunan toplam
harf sayısı tam 282.000 eder.
Namazda okunan
Kur'anın her harfine 100 sevap yazıldığına göre, bir aylık namazdaki
yalnız Fatiha ve zamm-i sûrelerin toplam sevabı 28.200.000 eder.
Allah'ın
vereceği sevap bununla sınırlı değildir. Yüce Allah, dilediğine
kat kat fazlasını da verir.
Ayrıca her
namazın sonunda tesbihata başlamadan önce bir Âyet-el Kürsî okunur.
Bir Âyet-el
Kürsî'de 170 harf ve 5 Âyet-el Kürsî'de 850 harf vardır.
Bir ayda
okunan Âyet-el Kürsî'nin toplam sayısı tam 25.500 eder.
Her gün beş
vakit namazda duâlardan sonra da birer Fatiha okunur. Beş Fatiha'nın
toplam sayısı 700 ve bir ayda okunan Fatiha'nın toplam harf sayısı
21.000 eder.
Bir aylık
namazda Fatiha ve zamm-i sûre olarak okunan 282.000 harfe, bir
aylık Âyet-el Kürsînin 25.500 ve bir aylık Fatiha'nın 21.000 harfini
de ilave edersek tam 328.000 harf eder.
Müfessirlerin
sultanı Abdullah İbni Abbas'a göre, Kur'an'ın toplam harf sayısı
323.671'dir.
Düzenli bir
şekilde beş vakit namazı kılan gerçek müslümanlar, her ay Kur'an-ı
Kerimi bir defa hatim etmekle birlikte, geriye fazla olarak 4.829
harfleri de kalmaktadır.
Peygamberimize
gelen ilk ilâhi emirlerden biri, "Ve rabbeke fe kebbir..".
Müddessir-4
Rabbini büyüklükle,
Rabbini tekbirle an, anlamındaki bu ilâhi emri uygulamak için
namaza tekbirle girilir. 13'ü farz olan "İftitah Tekbirleri" ve
201'i sünnet olan "İntikal Tekbirleri" olmak üzere bir günlük
beş vakit namazda 214 de fa "Allahü Ekber" diye tekbir alınır.
Tirmîzi'deki
bir hadiste, Peygamberimiz; "Tesbih (Süphânallah) mîzânın
yarısını ve "Elhamdülillâh" mîzânın diğer yarısını doldurur. Tekbir
ise yerle gök arasını doldurur."buyuruyor.
Namazın dışında
inanarak ve Allah'ı büyükleme amacı ile alınan bir tekbir (Allahü
Ekber)'in sevabı yerle gök arasını doldurduğuna göre, bir günlük
namazda alınan 214 tekbirin sevabını düşünelim.
Diğer yandan,
farz olan 13 iftitah tekbirinin ayrı bir özelliği vardır.
Râmuz'daki
bir hadiste peygamberimiz; "İmamla birlikte alınan iftitah tekbiri,
bin deveden hayırlıdır." buyurmuştur.
Mâdenler,
ağırlıkları açısından, parasal değerleri açısından, kullanıldığı
yerler açısından ve insanlara sevimlilikleri açısından farklı
değerler taşıdıkları gibi..
Mâneviyat
da aynen böyledir. Bazı kelimeler, (zikirler) sevap açısından,
ağırlıkları açısından, ibâdetlerdeki yerleri açısından ve Allah'a
sevimlilikleri açısından farklı değerlere ve özelliklere sahiptirler.
Buhârî ve
Müslim'deki bir hadiste, Peygamberimiz; "İki kelime vardır
ki, dilde hafif, mîzânda ağır ve Rahman (olan Allah'a) çok sevimlidirler.
(Bunlar) "Sübhânallâhi ve bihamdihî ve Sübhânallâhil azîm" dir.
Müslim'deki
bir hadiste, Peygamberimiz; "Allah'a en sevimli kelâm dörttür.
Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhüekber'dir."
Bir günlük
beş vakit namazda, 15 defa Sübhâneke'nin başında, 120 defa, "Sübhâne
Rabbiyel Azîm" diye rükû'da ve 240 defa "Sübhâne Rabbiyel Alâ"
diye secdede olmak üzere, 375 defa Azîm ve Alâ isimleri ile birlikte
Yüce Allah tesbih, tenzîh edilir.
Yine bir
günlük beş vakit namazda, 15 defa Sübhâneke'de "ve bihamdik" diye,
40 defa Fatiha'nın başında "Elhamdü Lillâhi Rabbil Âlemîn" diye,
40 defa rükû'dan doğrulurken, "Semi'allâhü limen hamideh" diye
ve 40 defa rükû'dan doğrulduktan sonra, "Rabbenâ lekel hamd" diye,
135 defa Yüce Allah'a hamdedilir.
Namaz'ın
dışında bir defa "Sübhânallah ve Elhamdülillah" demenin sevabını
düşünelim ve namazda bu sevabın onlarca, yüzlerce defa katlandığını
unutmayalım.
Yüce Allah
buyuruyor; "Yedi kat gökler ve arz (dünya) ve bunlarda bulunanlar,
Allah'ı tesbih ederler. Allah'ı hamd ile tesbih etmeyen bir şey
yoktur. Ama siz, onların tesbihini anlayamazsınız." İsra-44
İşte! Beş
vakit namazı kılan ve Yüce Allah'a kul olan gerçek müslümanlar,
kâinatı kapsayan bu zikir halkasına dahil olmakta ve tüm varlıklarla
birlikte Allah'ı tesbih, hamd ve tekbir ile zikir etmektedirler.
Allah'a inanan,
îman eden ve inancı doğrultusunda yaşayan gerçek müslümanlar,
kıldıkları her iki rekâtın sonunda ve günde 21 defa, Yüce Allah'ın
lütuf ve rahmet kapısında oturup, "Ettehiyyâtü Lillâhi vessalâvâtü
vettayyibât" söz ile beden ile ve mal ile yapılan bütün ibâdetler
yalnızca Yüce Allah'adır diye Rabbül âlemin olan Allah'a tehiyyeler
sunarlar.
"Esselâmü
aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtühû' diye çok
sevgili peygamberimize selam verirler ve yüce Allah'ın selâmını,
rahmetini ve bereketlerini dilerler.
"Esselâmu
aleynâ ve alâ ibâdillâhis sâlihîn" diye, gelip geçmiş ve halen
hayatta olan bütün sâlih (iyi) kullara ve kendilerine, Allah'tan
selâmet dilerler.
Ve sonunda
Kelime-i şehâdeti getirerek, Allah'tan başka ilâh olmadığını ve
Hazreti Muhammed'in, Allah'ın kulu ve peygamberi olduğunu tüm
varlıklara ilân ederler.
Ka'de-i âhire
denilen son oturuşlarda, Ettehiyyâtü'den sonra Allâhümme salli
alâ ve Allâhümme bârik alâ diye başlayan en değerli salâvât-ı
şerîfeler okunur.
Yüce Allah
buyuruyor; "Kuşkusuz Allah ve melekleri, o nebîye (Hazreti
Muhammed'e) salât ederler. Ey îmân edenler, siz de ona salât edin
ve tam teslimiyet ile selâm verin." Ahzap-56
Müslim'in
rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz; "Kim bana bir
salât-ı şerîfe getirirse, Allah ona on salât (rahmet) eder."
İmam Beyhakî'
nin rivayet ettiği bir hadiste, peygamberimiz;"Kim bana bir
salât ederse, Allah ona on salât (rahmet) eder, on günahını siler
ve derecesini on kat artırır."
Tirmîzî'nin
rivâyet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz;"Kıyamet günü bana
en yakın olanınız, bana en çok salâvât (-ı şerîfe) getireninizdir."
Ebû Dâvud'un
rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz; "Kabrimi bayram
(piknik, eğlence) yeri yapmayın. Ama bana salât edin. Nerede olursanız
olunuz, salâtınız bana ulaşır." buyuruyor.
Namazla bağlantılı
her türlü ibâdetlerin sevapları kat kat çoğaltıldığı gibi, namazda
okunan salâvat-ı şerîfelerin sevapları da kat kat çoğaltılır.
Beş vakit
namazda, 15'i Allâhümme salli alâ ve 15'i Allâhümme bârik alâ
olmak üzere her gün tam 30 ve ayda 900 tane en değerli salâvât-ı
şerîfeler okunmaktadır.
Son oturuşta
salâvat-ı şerîfelerden sonra, namaz kılan kişi kendisi için, ana-babası
için ve tüm din kardeşleri için duâ ve istiğfar anlamını taşıyan,
Rabbenâ âtina ve Rabbenağfirlî gibi duâları okur.
Aynı inancı
paylaşan, aynı yolun yolcusu olan ve sonsuzluk âlemi olan Cennet'te
ebediyyen birlik ve beraberlik içerisinde yan yana yaşayacak olan
bütün mü'minler (inananlar) kardeştir.
Bu nedenle
beş vakit namaz kılan yüz milyonlarca müslümandan her biri bütün
din kardeşlerine duâ eder ve kendisi de yüz milyonların duâsına
ortak olur.
Namazını
kılıp uyuyanlar, işleri, güçleri ile uğraşanlar veya kara toprağın
altında mezarlarında yatmakta olanlar, namaz kılmakta olan din
kardeşlerinin duâlarından yararlanırlar.
Unutmayalım!
Dünyada sürekli ezanlar okunmakta ve 24 saat hiç kesintisiz namaz
kılınmaktadır.
İnkârcılıkta
inatla direnenlere ve çağdaşlık adı altında taş devri insanı ile
aynı inancı paylaşan ve aynı taşlara tapınanlara bir sözümüz yok.
Ama inandığı
halde, nefsinden kaynaklanan tenbellik nedeni ile namazı ihmal
edenleri Allah rızası için uyarıyorum.
Gelin. Siz
de gelin. Allah'a inanan, kıble'ye yönelen ve secdeye kapanan
yüz milyonların arasına siz de katılın.
Peygamberlerin
başını çektiği bu toplumda, nice nice evliyâlar var, kutuplar
var, yediler var, kırklar var, üç yüzler var, ricâlullah var ve
Allah katında değerli nice sâlih kullar var.
Kıbleye yönelerek
ve alnınızı secdeye koyarak bu topluma katılırsanız, hem dünyada
yaşadığınız sürece ve hem kabrinizde yaşadığınız sürece, bu kutsal
ve seçkin toplumun duâsına ortak olursunuz.
Nesâî, Taberânî
ve Dâr-e Kutnî'nin rivâyet ettikleri bir hadiste, Peygamberimiz;"Kim
ki farz (vakit)namazlarının sonunda Âyet-el Kürsî' yi okursa,
o kişinin (o an)Cennet' e girmesine ölümden başka engel yoktur."
Müslim'in
rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz;"Kim ki vakit namazlarının
sonunda 33 defa Allah'ı tesbih ederse, 33 defa Allah'a hamd ederse
ve 33 defa Allah'ı tekbir ederse ve yüzü tamamlamak için, "Lâilâhe
illâllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve
hüve alâ külli şey'in kadîr" derse, deniz köpükleri kadar günahlar
bağışlanır." Namazın farz ve sünnetlerini kılan kişi, oturduğu
yerde önce bir Âyetel Kürsî'yi okur ve sonra 33 defa "Sübhânallah",
33 defa "Elhamdülillah" ve 33 defa "Allahü ekber" der ve yüzü
tamamlamak için bir defa, "Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke
leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr"
(Şerîki, ortağı ve dengi olmayan Yüce Allah, birdir, O'ndan başka
ilâh yoktur. Mülk O'nundur. Medih, övgü, yalnız O'nadır ve OYüce
Allah, her şeye kâdirdir" derse, yaprak dökümü gibi günahları
dökülür ve mîzanda ağır gelen sevaplar kazanır.
"Hayırlar,
başka hayırları ve şerler, başka şerleri çeker." Dinin direği
ve en büyük hayır olan namaz da, bu gibi hayırları çeker.
Bu gibi büyük
hayırlar ve büyük sevaplar, beş vakit namazı düzenli bir şekilde
kılan gerçek müslümanların namazın dışındaki yan gelirleridir.
Namazın sevapları
ile ilgili bir şeyler yazmaya çalıştım. Gerçeği söylemek gerekirse,
bu yazdıklarım, Allah katında kabul olunan bir vakit namazın sevabı
yanında, denizden bir damla niteliğinde kalır.
Çünkü Rabb'ul
Âlemîn olan O Yüce Allah'ın hazinesi o kadar boldur ki, şu kısacık
dünya hayatında hikmetinin gereği, en sevmediği kullarına, torunlarının
bile asırlarca yiyip tüketemeyeceği malları, mülkleri ve katrilyonlarla
ifade edilemeyecek servetleri vermektedir.
İnanan, îmân
eden, emrini tutan, el bağlayıp boyun büken ve huzurunda secdeye
kapanan sevdiği kullarına, sonsuzluk âlemi olan Cennet'te niye
kat, kat fazlasını vermesin?
Yere atılan
bir tek buğday, bir tek mısır tanesini yüzlerce katı çoğaltarak,
sapı ile, samanı ile ve talaşı ile tekrar insanlara ve hayvanlara
rızık olarak veren O Yüce Allah..
Bir tek kiraz
çekirdeğinden, bir tek incir çekirdeğinden, önce koskocaman ağaçları
yaratan, yemyeşil yapraklarla donatan ve sonra her yıl yüzlerce,
binlerce meyveyi kullarına rızık olarak veren O yüceler yücesi
Allah (Celle Celâlühû);
Namazda okunan
Kur'an'ın her bir harfini, Tekbir'in, Tesbih'in, Tevhîd'in, Hamd'ın,
Tehıyyat'ın ve Salâvat'ın her bir harfini, yüzlerce, binlerce,
onbinlerce katı çoğaltarak, niye mahşer yerindeki mîzânımıza koymasın?
İnancından
dolayı, İslâmi yaşantısından dolayı, bu geçici dünyada ezilen,
aşağılanan ve zulme uğrayan mazlum kullarını niye cennetinde ebedî
mutlu etmesin?
|