RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
12:1 Elif-Lâm-Râ.BUNLAR, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan
kitabın mesajlarıdır:
12:2 Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu
kavrayıp özümlersiniz.
12:3 Biz bu Kuran'ı sana vahyettikçe, (ey Peygamber,) bundan önce senin de
(vahyin ne olduğundan) habersiz kimselerden olduğunu bilerek onu sana mümkün
olan en iyi, en güzel üslupla açıklıyoruz.
12:4 BİR VAKİT Yusuf babasına şöyle demişti: "Babacığım! Ben (rüyamda) onbir
yıldız, güneş ve ayı gördüm: benim önümde saygıyla yere kapanmışlardı!"
12:5 (Yakub:) "Ey oğulcuğum!" dedi, (bu) rüyanı kardeşlerine anlatayım deme,
yoksa (hasetlerinden) sana karşı bir tuzak hazırlarlar; doğrusu Şeytan insan
için apaçık bir düşmandır!
12:6 Çünkü, (rüyanda sana gösterilene bakılacak olursa) demek ki Rabbin seni de
seçecek; sana olayların iç yüzünü görüp yorumlamayı öğretecek; ve tıpkı ataların
İbrahim ve İshâk'a olan nimetini her bakımdan tam ve yeterli kıldığı gibi sana
ve Yakub'un soyuna verdiği nimeti de her bakımdan tam ve yeterli kılacak.
Doğrusu, senin Rabbin doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız
bilgi sahibidir.
12:7 Gerçek şu ki, Yusuf ve kardeşlerin(in kıssasında)da (hakikati) arayanlar
için (çıkarılacak nice) dersler vardır.
12:8 BİR VAKİT (Yusuf'un kardeşleri kendi aralarında şöyle) konuşuyorlardı:
"Sayımız bu kadar çok olduğu halde bile, Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamızın
gözünde daha değerli/daha sevgili; gerçek şu ki, babamız açık bir yanılgı
içerisinde!"
12:9 (İçlerinden biri:) "Yusuf'u öldürün" dedi, "yahut o'nu (uzak) bir yere
götürüp bırakın ki böylece babanız sevgi ve alakasıyla yalnızca size kalsın ve
siz de bundan sonra (artık tevbe edip) iyi insanlar ol(arak yaşamak için serbest
ol)asınız!"
12:10 Bir diğeri: "Hayır, Yusuf'u öldürmeyin!" diye söze karıştı, "Eğer mutlaka
bir şey yapmanız gerekiyorsa, o'nu bir kuyunun dibine atın; (nasıl olsa) o'nu
(orada) bir kervan bulup yanına alır."
12:11 (Bu görüşte birleştiler ve bunun üzerine babalarına:) "Ey babamız!"
dediler, "Biz Yusuf'un iyiliğini isteyen kimseler olduğumuz halde, neden o'nun
hakkında bize güvenmiyorsun?
12:12 Bırak o'nu yarın bizimle gelsin, gezip oynasın; o'na göz kulak
olacağımızdan en küçük bir şüphen olmasın!"
12:13 "Doğrusu, o'nu götürmeniz beni kaygılandırıyor" diye karşılık verdi (Yakub),
"gözden uzak tuttuğunuz bir anda o'nu kurdun kapmasından korkuyorum!"
12:14 "Bu kadar insanın arasında, yine de o'nu kurt kapacaksa, o zaman, biz
ölmüşüz demektir!" dediler.
12:15 Ve böylece, o'nu kuyunun dibine atmaya karar verip yanlarında
götürürlerken, kendisine "Gün gelecek (senin kim olduğunu) kavrayamayacakları
bir anda bu yaptıklarını kendilerine hatırlatacaksın!" diye vahyettik.
12:16 Ve akşam olunca babalarının karşısına ağlayarak çıkıp geldiler,
12:17 "Ey babamız!" dediler, "Yarış yapmak için bulunduğumuz yerden (biraz)
uzaklaşmış ve Yusuf'u azıklarımızın yanında bırakmıştık... Meğer kurt kapmış
o'nu! Ama (biliyoruz ki,) biz böylece doğruyu söylüyor olsak da sen bize
inanmayacaksın!"
12:18 (Böyle diyerek) üzerinde yalancı bir kan lekesi bulunan (Yusuf'un)
gömleğini çıkarıp gösterdiler. (Yakub:) "Yoo" dedi, "sizi kendi hayal gücünüz bu
kötü oyuna sürükledi! Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir. Ve bu
anlattığınız bahtsızlığa karşı bana dayanma gücü bahşetmesi için kendisine
yönelebileceğim (yegane) hâmî Allah'tır."
12:19 VE BİR KERVAN çıkageldi; (kervancılar) sucularını (su kuyusuna)
gönderdiler; onlardan biri kovasını kuyuya salıyordu ki (orada Yusuf'u gördü)
ve: "Ne kısmet!" diye bağırdı, "Bir oğlan çocuğu bu!" Ve böylece kervancılar
o'nu, satmak niyetiyle yanlarına aldılar. Oysa, Allah yaptıklarını (adım adım
izliyor ve) biliyordu.
12:20 Ve sonunda önemsiz bir paha -sadece birkaç gümüş dirhem- karşılığında o'nu
sattılar; o kadar az değer biçmişlerdi o'na.
12:21 Ve o'nu satın alan Mısırlı adam, karısına: "Ona iyi bak;" dedi, "belki
bize yararı olur; kaldı ki, evlatlık da edinebiliriz o'nu". Böylece, Yusuf'a o
ülkede iyi bir yer sağladık; (bunu yaptık)ki, o'na olayların iç yüzüne, gerçek
anlamına dair bir kavrayış öğretelim. İşte, Allah edip-eylediği işlerde böyle
galiptir; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez.
12:22 Derken, ergenlik çağını aştığı zaman (eğriyi doğruyu ayırmaya yetecek)
keskin bir muhakeme gücü ve (derin) bir kavrayış yeteneği bahşettik o'na: iyilik
yapanları Biz işte böyle ödüllendiririz.
12:23 Ve (olacak bu ya,) barındığı evin kadını (kendini o'na karşı duyduğu
arzuya kaptırıp) o'nun gönlünü çelmek istiyordu; ve (bu niyetle bir gün)
kapıları sımsıkı kapatıp o'na: "Haydi, gelsene!" dedi. (Ama Yusuf:) "(Böyle bir
şey yapmaktan) Allah'a sığınırım!" diye karşılık verdi, "Hem, efendim (bu evde)
bana iyi baktı! Doğrusu, zalimler asla güvenliğe, esenliğe erişemezler!"
12:24 Gerçek şu ki, kadın o'na karşı arzu doluydu; o da kadını arzuluyordu; öyle
ki, (bu ayartma karşısında) eğer Rabbinin burhanı o'nun içine doğmamış olsaydı
(bu arzuya yeniliverecekti); İşte bu, her türlü kötülüğü, çirkin ve taşkın
halleri o'ndan uzak tutmak istediğimiz için böyle oldu, çünkü o gerçekten bizim
(seçilmiş) kullarımızdan biriydi.
12:25 (Derken,) bunların her ikisi kapıya koştular; kadın arkadan (asılıp) o'nun
gömleğini yırttı; ve (o an) kapıda kadının efendisini karşılarında buldular!
Kadın: "Karın için kötülük düşünen birinin cezası, hapisten ya da en ağır ceza
(neyse, on)dan başka ne olabilir?" diye üste çıktı.
12:26 (Yusuf:) "Benim gönlümü çelmek isteyen asıl o!" diye (kendini savundu). O
an kadının yakınlarından duruma tanık olan biri: "Eğer gömleği önden
yırtılmışsa," diyerek görüşünü bildirdi, "kadın doğru, beriki yalan söylüyor
demektir;
12:27 yok, eğer gömleği sırtından yırtılmışsa, o zaman kadın yalan, beriki doğru
söylüyor demektir".
12:28 Böylece (kadının kocası Yusuf'un) gömleğinin sırtından yırtılmış olduğunu
görünce: "Belli ki, bu (yine) sizin oyunlarınızdan biri, ey kadınlar taifesi!
Doğrusu, sizin oyunlarınız/tuzaklarınız korkunçtur!
12:29 Yusuf! Sen bu olayın üstünde durma! Ve (kadın!) sen de işlediğin günahtan
ötürü bağışlanma dile, çünkü sen gerçekten hatası (büyük) olan birisin!"
12:30 VE ŞEHİRDE kadınlar (birbirleriyle): "Falan kişizadenin karısı genç
kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış!" diye dedikodu etmeye başladılar, "Tutkudan
yüreği paralanmış kadının; doğrusu, açıkça yoldan çıkmış biri olarak görüyoruz
onu!"
12:31 Kadınların bu kötü konuşmaları kulağına değince, kişizadenin karısı,
onları davet edip kendileri için mükellef bir ziyafet hazırladı, ve her birinin
eline bir bıçak tutuşturdu. Sonra (Yusuf'a): "Çık (şimdi) onların karşısına!"
dedi. Kadınlar o'nu görünce güzelliği karşısında şaşırıp kaldılar ve
şaşkınlıklarından ellerini kestiler: "Aman Allahım!" dediler, "Bu ölümlü biri
olamaz; olsa olsa gözde bir melek bu!"
12:32 (Kişizadenin karısı:) "İşte hakkında beni kınayıp yerdiğiniz kimse bu!"
dedi, "Evet, gerçekten de o'nun gönlünü çelmek istedim, ama o kendini (bundan)
sakındı. Ne var ki eğer bundan sonra da istediğim şeyi yapmazsa mutlaka
hapsedilecek ve kendini aşağılanmış kimselerin arasında bulacak!"
12:33 (Yusuf:) "Ey Rabbim!" dedi, "Benim için hapis, bu kadınların isteklerine
boyun eğmekten daha iyidir. Çünkü, Sen onların oyunlarını-tuzaklarını benden
uzak tutmazsan, ben o zaman onların ayartmalarına kapılır ve (doğru nedir, eğri
nedir) seçemeyen şaşkın kimselerden olurum".
12:34 Ve Rabbi o'nun bu duasını olumlayıp o'nu o kadınların tuzaklarına karşı
korudu: çünkü O gerçekten her şeyi işiten, her şeyi olduğu gibi bilendir.
12:35 Sonra, o kişizade ve ev halkı bütün delilleri(n Yusuf'un lehinde olduğunu)
gördükten sonra bile o'nu bir süre için hapsetmeyi uygun gördüler.
12:36 ONUNLA beraber iki genç daha girmişti hapse. İşte bu iki gençten biri (bir
gün): "Rüyamda kendimi şaraplık üzüm sıkarken gördüm" dedi. Öteki: "Ben de
kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyor gördüm, öyle ki kuşlar ondan (koparıp
koparıp) yiyorlardı". (Bu iki genç:) (Yusuf'tan) "Bu (rüyaların) gerçek anlamını
haber ver bize!" diye rica ettiler, "Çünkü, görüyoruz ki, sen, (rüyaların nasıl
yorumlanacağını) iyi (bilen) kimselerdensin".
12:37 (Yusuf:) "Daha yiyeceğiniz günlük azığınız önünüze konmadan rüyalarınızın
gerçek anlamını size haber vereceğim, (ki başınıza gelecek olanı) vuku bulmadan
önce (bilesiniz); çünkü bu bana Rabbimin öğrettiği şeylerdendir. (Önce) bilin
ki, ben, Allah'a inanmayan, ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan bir
toplumun izlediği yolu terk ettim;
12:38 ve atalarım İbrahim, İshâk ve Yakub'un yolunu tuttum. (Çünkü) tanrısal
nitelikleri Allah'tan başka herhangi bir varlığa yakıştırmak bizlere yakışmaz:
Allah'ın bize ve bütün insanlığa bahşettiği lütfun bir (sonucudur) bu, ama
insanların çoğu bu (lütfun) değerini bilmez.
12:39 Ey mahpus arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir: birbirinden ayrı pek çok rab(bın
varlığına inanmak) mı, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah(a inanmak)
mı?
12:40 Allah'ı bırakıp tapındığınız her şey gerçekte sizin ve atalarınızın kendi
muhayyilenizden çıkardığınız (anlamsız) isimlerden öteye geçmemektedir; çünkü
bunlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir Allah. (Neyin doğru, neyin eğri
olduğu konusunda) hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ve O da kendisinden başkasına
kulluk etmemenizi buyuruyor. İşte dosdoğru olan (tek) din budur; ama insanların
çoğu bunu bilmez.
12:41 (İmdi,) ey mahpus arkadaşlarım, (rüyalarınızın yorumuna gelince,) biriniz
efendisine (Kral'a) içki sofrasında sâkîlik yapacak; ve biriniz, biriniz de
asılacak; ve et yiyici kuşlar onun başını didikleyecek. (Ama geleceğiniz ne
olursa olsun,) benden yorumlamamı istediğiniz şey (Allah tarafından) karara
bağlanmış bulunuyor".
12:42 Ve (bunun üzerine Yusuf,) iki mahpustan kurtulacağını düşündüğü kimseye:
"(Buradan çıkacağın zaman) efendine benden söz et!" dedi. Ne var ki Şeytan
berikine efendisinin yanında (Yusuf'tan) söz etmeyi unutturdu. Ve Yusuf bu
yüzden hapiste birkaç yıl (daha) kaldı.
12:43 VE (bir gün) Kral: "Rüyamda" dedi, "yedi çelimsiz ineğin yediği yedi semiz
inek, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kurumuş başak gördüm. Ey soylular! Eğer
rüya yorumlamasını biliyorsanız bu rüyamı bana yorumlayın bakalım!"
12:44 "Anlaşılması zor, karmaşık rüyalardan biri bu" dediler, "hem, rüyaların
işaret ettiği gerçek anlama dair derin ve sağlam bir bilgiden de biz yoksunuz".
12:45 İşte ancak o zaman, aradan geçen bunca vakitten sonra, hapisten kurtulan o
iki kişiden biri (Yusuf'u) hatırladı ve: "Bu (rüyanın) işaret ettiği gerçek
anlamı ben öğrenip ulaştırabilirim size" dedi, "ama bunun için gitmeme izin
verin".
12:46 (Ve böylece Yusuf'u hapishanede görmeye gitti ve o'na:) "Ey Yusuf, ey
özü-sözü doğru adam!" dedi, "(Rüyada görülen) yedi çelimsiz ineğin yediği yedi
semiz inek ve yedi yeşil başakla (yedi) kurumuş başak ne anlama gelir, bunu bana
yorumla ki (senin açıklamanla saraydaki) insanların yanına döneyim ve onlar da
(böylece senin nasıl biri olduğunu) öğrensinler!"
12:47 (Yusuf şöyle) cevapladı: "Yedi yıl boyunca her zamanki gibi ekip biçin ama
hasad ettiğiniz ekini, yemek için ayıracağınız az bir miktar dışında, öylece
başağında bırakın;
12:48 çünkü, (yedi yıl sürecek olan) bu (bolluk zamanı)ndan sonra yedi yıllık
bir kıtlık dönemi gelecek ve sizin bu dönem için hazırladığınız her şeyi,
sakladığınız az bir miktarın dışında, silip süpürecek.
12:49 Ve bundan sonra, halkın bütün bu kıtlıktan, darlıktan kurtulacağı bir yıl
olacak, ve o yıl insanlar (eskiden olduğu gibi bol bol zeytin ve üzüm)
sıkacaklar".
12:50 Ve (Yusuf'un yorumu kendisine ulaşır ulaşmaz) Kral: "Onu bana getirin!"
dedi. Ama elçiler kendisine geldiğinde (Yusuf:) "Efendinize gidin ve ondan
(önce) ellerini kesen kadınlar hakkındaki gerçeği (ortaya çıkarmasını) isteyin;
çünkü, Rabbim onların oyunlarını/tuzaklarını bütün gerçeğiyle bilmektedir!"
12:51 (Bunun üzerine Kral o kadınları çağırtıp kendilerine:) "Yusuf'un gönlünü
çelmek isterken ne sağlayacağınızı umuyordunuz?" diye sordu. Kadınlar: "Allah
korusun, biz o'ndan en küçük bir kötülük görmedik!" dediler. (Ve) Yusuf'un ilk
efendisinin hanımı: "Artık gerçek ortaya çıktı!" diye atıldı, "Onun gönlünü
çelmek isteyen bendim; o ise hep özü-sözü doğru olan kimselerdendi!"
12:52 (Yusuf olup biteni öğrendiğinde: "Amacım (eski efendimin,) arkasında
kendisine ihanet etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hazırladığı tuzakları asla
başarıya ulaştırmadığını bilmesini sağlamaktı" dedi,
12:53 "yine de ben kendimi bütünüyle temize çıkarmaya çalışmıyorum; çünkü
Rabbimin acıyıp esirgediği kimseler hariç, insanın kendi benliği (de onu)
kötülüğe sürükle(yebili)r; gerçekten de benim Rabbim çok acıyıp-esirgeyen gerçek
bağışlayıcıdır!"
12:54 Ve Kral: "Onu bana getirin," dedi, "ki, kendime dost edineyim". Ve o'nunla
konuşunca, (Kral:) "Bundan böyle yanımızda kendisine güven duyulan biri olarak"
dedi, "yüksek bir yerin olacaktır!"
12:55 (Yusuf:) "Beni ülkenin hazineleri üzerinde görevlendir(in)" dedi,
"güvenilir, bilgili bir gözcü, bir koruyucu olacağımdan emin olabilirsin(iz)".
12:56 İşte böyle emin bir yer sağladık Yusuf'a (o) ülkede; öyle ki, dilediği
yerde konaklayabilir/dilediği şeyi yapabilirdi. Biz rahmetimizi dilediğimize
nasip ederiz, ama iyilik yapanların hak ettiği karşılığı vermekten de geri
durmayız.
12:57 Ama imana erişenlerin ve Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyanların
gözünde ahiret mükafatı (bu dünyada elde edilebilecek karşılıklardan) daha
değerli/daha yararlıdır.
12:58 (YILLAR SONRA) Yusuf'un kardeşleri (Mısır'a) geldiler ve o'nun huzuruna
çıktılar; o hemen tanıdı onları; ama berikiler o'nu tanımadılar.
12:59 Ve onların yüklerini yüklettikten sonra, kendilerine: "(Bir dahaki
gelişinizde) o baba-bir kardeşinizi de getirin bana. Görmüyor musunuz, tartıyı
tam tuttum ve (size karşı) son derece iyi bir konukseverlik gösterdim.
12:60 Ama eğer kardeşinizi bana getirmezseniz o zaman benden ne bir ölçek olsun
(zahire) bekleyin, ne de yanıma yaklaşın!"
12:61 "Onu getirmek için babasını razı etmeye çalışacağız," diye karşılık
verdiler, "ve herhalde, bunu ne yapıp yapıp başaracağız!"
12:62 (Bu arada Yusuf) hizmetçilerine: "Onların bedel olarak getirdiklerini de
denklerine yerleştirin ki, evlerine vardıklarında bunu fark eder de belki daha
istekli olarak dönerler" dedi.
12:63 Ve böylece babalarının yanına döndüklerinde, (Yusuf'un kardeşleri,) "Ey
babamız!" dediler, "(Bünyamin'i yanımızda götürmedikçe) artık bize bir ölçek
bile zahire verilmeyecek; bunun için kardeşimizi bizimle gönder ki (bize
yetecek) tartıda (zahire) alabilelim; bu arada onu elbette koruyup gözeteceğiz!"
12:64 (Yakub:) "Daha önce kardeşinizi nasıl size emanet ettiysem onu da aynı
şekilde size emanet edeyim, öyle mi? Oysa, Allah koruyup gözetici olarak
(sizden) elbette daha iyi/daha üstündür; çünkü O acıyıp-esirgeyenlerin en
üstünü, en yücesidir!"
12:65 Ve neden sonra, denkleri çözdüklerinde, (takas için götürdükleri) malların
kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler; "Ey babamız!" dediler, "Başka ne
isteyebiliriz? İşte kendi mallarımız, olduğu gibi bize bırakılmış! (Eğer
Bünyamin'in bizimle gelmesine izin verirsen) bu mallarla ailemize (yeniden)
erzak getirebilir, kardeşimizi de (iyi) koruyup gözetir ve (böylece) birer deve
yükü zahire fazladan elde etmiş oluruz. Zaten bu (ilk seferde getirdiğimiz)
tartıca pek az sayılır".
12:66 (Yakub,) "Hepiniz (ölümle) kuşatılıp-kıstırılmadıkça" dedi, "onu bana geri
getireceğinize dair bana Allah huzurunda yeminle söz verinceye kadar onu sizinle
göndermeyeceğim!" Ve yeminle söz verdiklerinde de, "(Bu) konuştuklarımıza Allah
şahittir!" dedi.
12:67 Ve "Oğullarım!" diye ekledi, "(Şehre) hepiniz tek bir kapıdan girmeyin;
her biriniz ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber (eğer başınıza yine de
bir hal gelirse, bilin ki) Allah'a karşı sizin için elimden bir şey gelmez:
çünkü hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ben O'na güven duyuyorum. Ve (O'nun
varlığına) inananlar da yalnız O'na güvensinler!"
12:68 Ama onlar (Yusuf'un bulunduğu şehre) her ne kadar babalarının talimatına
uygun olarak girdilerse de, bunun Allah'ın takdirine karşı onlara bir yararı
olmadı; yalnızca, Yakub'un, (oğullarını korumak yönünde) duyduğu arzunun bir
ifadesiydi bu. Çünkü, o kendisine öğrettiklerimiz sayesinde, (her zaman Allah'ın
hükmünün geçerli olduğuna dair) yeterli bir bilgiye sahipti; ama insanların çoğu
(bunu böyle) bilmezler.
12:69 VE YUSUF'un yanına vardıklarında, (Yusuf) kardeşi (Bünyamin)i bağrına
bastı ve ona (gizlice): "Ben senin kardeşinim, artık onların geçmişte
yaptıklarına üzülme!" dedi.
12:70 Ve (sonra) onların yüklerini yükletirken (Kral'ın) su kabını (küçük)
kardeşinin denkleri arasına koydurttu. Ve (böylece onlar, bundan habersiz,
şehirden ayrılırken) bir çığırtkan: "Ey kervancılar!" diye bağırdı, "Meğer ne
hırsızlarmışsınız siz!"
12:71 Çığırtkana ve onunla beraber olanlara dönerek: "Nedir kaybettiğiniz?" diye
sordular.
12:72 "Kral'ın su-kupasını kaybettik" diye karşılık verdiler, "Onu kim bulursa,
(ödül olarak) kendisine bir deve yükü (zahire) verilecek!" "Buna ben kefilim!"
diye ekledi (çığırtkan).
12:73 (Kardeşleri) "Allah şahittir, siz de çok iyi biliyorsunuz ki" dediler, "bu
ülkeye kötü işler yapıp bozgunculuk çıkarmak için gelmedik biz; hırsızlık yapmış
da değiliz!"
12:74 (Mısırlılar:) "Peki, eğer yalan söylüyorsanız, bu (yaptığınızın) cezası
nedir?" dediler.
12:75 "Bunun cezası": diye cevap verdi (Yakub'un oğulları), "(kupa) kimin
denkleri arasından çıkarsa (yaptığının) ceza(sı) olarak tutsak edilir! (Bu suçu
işleyen) zalimleri biz işte böyle cezalandırırız".
12:76 Bunun üzerine (kovuşturma için Yusuf'un yanına getirildiler,) Yusuf, arama
işine küçük kardeşi (Bünyamin)in yükünden önce üvey kardeşlerinin yüklerinden
başladı; ve sonunda kupayı (küçük) kardeşinin yükünde bulup çıkardı. Yusuf(un
dileğine erişmesi) için Biz olayları işte böyle düzenledik; Allah (böyle)
dilemeseydi, Kral'ın yasalarına göre, (Yusuf) kardeşini (başka türlü)
alıkoyamazdı. Biz dilediğimiz kimseyi (bilgice) yüksek düzeylere çıkarırız,
fakat her bilgi sahibinin üstünde her şeyi bilen (Allah) vardır.
12:77 (Kral'ın kupası Bünyamın'in denginden çıkar çıkmaz öteki kardeşler:) "Eğer
o çaldıysa ne âlâ, çünkü bir zamanlar onun kardeşi de hırsızlık yapardı!" Bu
durum karşısında Yusuf, düşüncelerini onlara belli etmeksizin, kendi kendine:
"Sizin durumunuz çok kötü; Allah ne söylediğinizi olduğu gibi biliyor" dedi.
12:78 "Ey soylu kişi!" dediler, "onun çok yaşlı bir babası var; bu yüzden onun
yerine bizden birini yanında alıkoy. Doğrusu sen, görüyoruz ki, iyilik sever
birisin!"
12:79 "Yitiğimizi yanında bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan Allah'a
sığınırız; çünkü o zaman, şüphesiz, zalimlerden olurduk!" diye cevap verdi.
12:80 Böylece, ondan ümitlerini kesince, (aralarında konuyu) görüşmek üzere bir
kenara çekildiler. En büyükleri: "Babanızın sizden, Allah'ı şahit tutarak söz
aldığını ve ayrıca bundan önce Yusuf konusunda nasıl güven kırıcı davrandığınızı
hatırlamıyor musunuz?" dedi, "Bunun için ben artık, babam bana izin verinceye
kadar bu ülkeden ayrılmayacağım; yahut Allah lehimde bir hüküm verinceye kadar.
Çünkü O hükmedenlerin en iyisidir.
12:81 (Size gelince) siz babanıza dönüp gidin ve ona "Ey babamız!" deyin, "Oğlun
hırsızlık yaptı; fakat biz bildiğimizden, gördüğümüzden başkasına şahit değiliz;
ve (sana söz vermiş olsak da onu) bizim göremeyeceğimiz (gizli) (tehlikelere)
karşı da koruyamazdık.
12:82 (Olay sırasında) bulunduğumuz şehir halkına, birlikte yolculuk yaptığımız
kervancılara sor istersen: (göreceksin ki) biz gerçekten doğru söylüyoruz!"
12:83 (VE BABALARININ yanına dönüp, olup biteni o'na anlattıkları zaman Yakub;)
"Yoo; yine kendi muhayyilenizdir olmayacak bir işi size olağan gösteren; (bana
gelince) artık sabır en iyisidir; belki de Allah onların hepsini birden bana
(geri) getirecektir; gerçek şu ki, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen,
mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir!"
12:84 Ve başını onlardan öteye çevirip: "Vah bana, Yusuf için vah bana!" dedi;
ve içini dolduran hüzünden gözleri bulutlandı.
12:85 "Allah şahittir ki" dediler, "(bu) Yusuf'un anısı seni iyice çökertmeden
ya da öldürmeden peşini bırakmayacak!"
12:86 "Ben" dedi, "tasamı ve üzüntümü yalnızca Allah'a havale ediyorum; çünkü
Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum ben.
12:87 Ey oğullarım, (şimdi) gidin ve Yusuf ile kardeşi hakkında bir haber almaya
çalışın; ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; bilin ki, hakkı inkar eden
insanlardan başkası Allah'ın hayat bahşedici rahmetinden ümit kesmez".
12:88 (YAKUB'un oğulları Mısır'a geri dönüp Yusuf'un) huzuruna çıktıklarında,
"Ey soylu kişi!" dediler, "Biz ve ailemiz (yine) darlık ve sıkıntıya düştük ve
pek değersiz bir şeyle çıkıp geldik; sen yine de bizim için tartıyı tam tut ve
bize karşı cömert ol; çünkü Allah cömertçe verenleri ödüllendirir!"
12:89 (Yusuf:) "Hatırlıyor musunuz" diye karşılık verdi, "(doğrudan, eğriden)
henüz habersiz olduğunuz zaman Yusuf'a ve o'nun kardeşine neler yapmıştınız?"
12:90 "Ne? Yoksa sen Yusuf musun?" diye haykırdılar. "Ben Yusuf'um" dedi, "ve bu
da benim kardeşim. Allah bize lütfetti. Gerçek şu ki, kişi Allah'a karşı duyarlı
ve bilinçli olmaya çalışıyor ve güçlüklere göğüs geriyorsa, bilsin ki, Allah
iyilikte bulunanların emeklerini boşa çıkarmaz!"
12:91 "Allah şahittir ki" dediler, "gerçekten Allah seni kesin bir biçimde bizim
üstümüze çıkardı ve biz gerçekten günahkar kimselerdik!"
12:92 (Yusuf:) "Bugün ayıbınız yüzünüze vurulmayacak. Allah günahlarınızı
bağışlayabilir: çünkü O acıyıp bağışlayanların en yücesidir!
12:93 (Şimdi artık) gidin ve bu benim gömleğimi de yanınıza alın; onu babamın
yüzüne sürün; (o zaman) yeniden ışığa kavuşacaktır. Ve sonra hepiniz ailenizle
birlikte bana gelin."
12:94 (YAKUB'un oğullarına ait olan) kervan yola koyulduğu sıralarda babaları
(yanında bulunan kimselere): "Bunak olduğuma yormazsanız (derim ki) Yusuf'un
kokusunu alıyorum!"
12:95 "Allah şahittir ki, sen yine eski şaşkınlığında devam ediyorsun!" diye
karşılık verdi yanındakiler.
12:96 Fakat ne zaman ki müjdeci çıkagelip (Yusuf'un gömleğini) o'nun yüzüne
sürdü ve o'nun gözleri ışığına kavuştu, "Ben size, 'ben Allah katından sizin
bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?" diye haykırdı.
12:97 (Oğulları:) "Ey babamız!" dediler, "Bizim için Allah'tan günahlarımızı
bağışlamasını dile; çünkü biz gerçekten günahkar kimseler olmuştuk".
12:98 "Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim; çünkü çok acıyıp esirgeyen
gerçek bağışlayıcı O'dur!" dedi.
12:99 VE SONRA (hep birlikte Mısır'a varıp) Yusuf'un yanına çıktıklarında
(Yusuf): "Allah'ın izniyle Mısır'a güvenlik ve huzur içinde girip yerleşin!"
diyerek ana-babasını bağrına bastı.
12:100 Ve ana-babasını en yüksek onur katına çıkardı; ve onlar(ın hepsi) O'nun
önünde hürmet ve tazimle yere kapandılar. Bunun üzerine (Yusuf:) "Ey babacığım!"
dedi, "Vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçek anlamı buydu demek; ve Rabbim onu
gerçekleştirdi. O beni hapisten çıkarmakla ve Şeytan benimle kardeşlerimin
arasını açtıktan sonra sizi(n hepinizi) çölden çıkar(arak bana ulaştır)makla
bana lütfetti. Gerçek şu ki, benim Rabbim, olmasını istediği şeyi akıl-sır
yetmez yollarla gerçekleştirir. Çünkü O doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen
mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.
12:101 "Ey Rabbim! Bana nüfûz ve iktidar bahşettin; olayların altında yatan
gerçekleri kavrayıp açıklama bilgisi verdin. (Ey) göklerin ve yerin yaratıcısı!
Dünyada ve ahirette benim yanımda yakınımda olan/beni koruyup destekleyen
Sensin: canımı, bütün varlığıyla kendini Sana adamış biri olarak al ve beni
dürüst ve erdemli insanların arasına kat!"
12:102 (EY PEYGAMBER!) sana böylece vahyettiklerimiz senin önceden bilmediğin
haberlerdendir; çünkü yapacak oldukları işe karar verdikleri ve tuzaklarını
kurdukları zaman sen Yusuf'un kardeşlerinin yanında değildin.
12:103 Yine de -bunu ne kadar yürekten istersen iste- insanların çoğu (bu vahye)
inanmayacaklar.
12:104 Oysa sen onlardan herhangi bir karşılık da beklemiyorsun; bu, (Allah'ın)
bütün insanlığa bir hatırlatmasıdır sadece.
12:105 Kaldı ki, göklerde ve yerde nice ayetler, işaretler var ki, onlar
(üzerinde düşünmeden) sırtlarını çevirerek yanlarından geçip gidiyorlar!
12:106 Ve onların çoğu başka varlıklara da tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın
Allah'a inanmazlar.
12:107 Peki, bunlar Allah'ın cezalandırıcı azabı olarak kuşatıcı bir örtünün
kendilerini sarmasından ve Son Saat'in onlar (yaklaştığının) farkında değilken
ansızın gelip çatmasından büsbütün güvencede mi görüyorlar kendilerini?
12:108 De ki: "Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir
kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı
çağrıyı yapıyoruz)". Ve (yine de ki:) "Allah kudret ve azametiyle her türlü
eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka varlıklara tanrılık
yakıştıran kimselerden değilim!"
12:109 Ve Biz senden önce de (elçilerimiz olarak) her topluma (kendi içlerinden,
onlara mesajlarımızı ulaştırmak üzere) kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü)
adamlardan başkasını göndermedik. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelip
geçen (inkarcı)ların sonlarının nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Ve (bilmiyorlar
mı ki,) Allah'a karşı sorumululuk bilinci taşıyan kimseler için ahiret yurdu (bu
dünyadan) daha tercihe şayandır? Öyleyse artık akıllarını kullanmayacaklar mı?
12:110 (Önceki elçilerimizin hepsi uzun süre zulüm ve baskıya uğramışlardır;)
nihayet bu elçiler neredeyse bütün ümitlerini kaybettikleri ve büsbütün
yalancılıkla damgalandıklarını gördükleri bir sırada Bizim yardımımız
kendilerine ulaşmıştır; ve böylece dilediğimizi kurtarmışızdır (hakkı inkar
edenleri ise yok etmişizdir): çünkü azabımız günaha gömülüp gitmiş insanlardan
asla geri çevrilemez.
12:111 Gerçek şu ki, bu insanların kıssalarında kendilerine kavrayış yeteneği
verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır. (Vahye gelince,) o
hiçbir şekilde (insan tarafından) uydurulmuş bir söz olamaz: tersine, o,
kendisinden önceki vahiylerden doğru ve gerçek adına ne kalmışsa doğrulayan ve
inanmak isteyen insanlara her şeyi açık seçik bir biçimde dile getiren, hidayet
ve rahmet (bahşeden ilahî bir metin)dir.
« Önceki | Fihrist | Sonraki »