RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
18:1 BÜTÜN ÖVGÜLER Allah'a yakışır; O (Allah) ki, kuluna bu ilahî kelâmı
indirmiş ve onun anlaşılmasını güçleştirecek hiçbir çapraşıklığa yer
vermemiştir:
18:2 (Bu) tutarlı ve dosdoğru (kitap, inkarcıları) O'nun katından zorlu bir
cezayla uyarmak ve dürüst, erdemli davranışlarda bulunan müminlere hak ettikleri
güzel karşılığı müjdelemek içindir,
18:3 içinde sonsuza kadar kalacakları (bir mutluluk esenlik halini müjdelemek
için).
18:4 Ayrıca, (bu ilahî kelâm,) "Allah kendine bir oğul edindi" iddiasında
bulunanları uyarmak için(dir).
18:5 (Oysa,) O'nun hakkında ne kendilerinin, ne de atalarının doğru bir bilgisi
var: Ne ağır bir söz, bu ağızlarından çıkan! Yalandan başka bir şey
söylemiyorlar!
18:6 Peki ama, onlar bu mesaja inanmak istemiyorlarsa, (inansınlar diye) kendini
mi paralayacaksın?
18:7 Gerçek şu ki, yeryüzünde güzel olan ne varsa Biz hepsini, hangisinin daha
iyi davrandığını ortaya koymak üzere, insanları sınamak için bir araç kıldık;
18:8 ve hiç şüphe yok ki (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi kupkuru toprak
haline getireceğiz.
18:9 (BU DÜNYA hayatı bir sınamadan ibaret olduğuna göre, imdi) sen Mağara
İnsanlarını(n) ve (onların kendilerini) yazıtlara/kitabelere (adamalarının
kıssasını)n, gerçekten, Bizim (öteki) mesajlarımızdan daha meraka değer
bulunacağını mı düşünüyorsun?
18:10 Hani, o gençler mağaraya sığındıkları zaman, "Ey Rabbimiz!" demişlerdi,
"Bize katından bir rahmet bahşet; ve içinde bulunduğumuz (haricî) şartlar ne
olursa olsun bizi doğruluk bilinciyle donat!"
18:11 Biz de bunun üzerine mağarada onların kulaklarını yıllarca (dış dünyaya)
kapalı tuttuk,
18:12 sonra onları uyandırdık, ki (mağarada) geçen sürenin iki bakış açısından
hangisiyle daha iyi değerlendirildiğini (insanlara) gösterelim.
18:13 (Şimdi) onların kıssasını bütün gerçeğiyle sana anlatacağız. Onlar
gerçekten de Rablerine yürekten inanan gençlerdi; ve biz de kendilerini doğru
yolda derin bir bilinç ve duyarlıkla güçlendirmiş,
18:14 kalplerini pekiştirmiştik; öyle ki, doğrulup (birbirlerine): "Rabbimiz
göklerin ve yerin Rabbidir", demişlerdi "Biz asla O'ndan başkasına yalvarıp
yakarmayacağız, (çünkü böyle bir şey yaparsak) çok çirkin bir şey dile getirmiş
oluruz!
18:15 Oysa, bu bizim soydaşlarımız, inançlarını destekleyen açık ve akla uygun
bir delil getiremedikleri halde O'ndan başka varlıkları tanrı ediniyorlar: Allah
hakkında yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir?
18:16 Bunun içindir ki, şimdi siz onlardan da, onların Allah'tan başka
tapındıkları bütün o asılsız şeylerden de uzaklaşıp şu mağaraya sığının ki,
Rabbiniz rahmetini size ulaştırsın ve sizi durumunuza göre ruhlarınızın ihtiyaç
duyabileceği şeylerle donatsın!"
18:17 Ve (yıllarca) güneşin, doğarken onların mağarasını sağ yandan yalayıp
geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların,
mağaranın genişçe bir odasında bulunduğunu görürdün: Rabbinin alametlerinden
biriydi bu; Allah kime yol gösterirse doğru yolu bulan odur ve kimi de sapıklık
içinde bıraksa, artık onun için doğru yolu gösteren bir dost, bir koruyucu
bulamazsın.
18:18 Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Öyle ki, Biz onları bir
sağa çeviriyorduk, bir sola; ve köpekleri de eşikte ön ayaklarını uzatıp
(uyuyakalmıştı). Onlara (bu halleriyle) rastlamış olsaydın arkanı dönüp
kaçardın; onlardan yana için korkuyla dolardı.
18:19 Derken (günü gelince) onları uykudan kaldırdık; ve (olup biteni)
birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri: "(Burada) bu şekilde ne kadar
kaldınız?" diye sordu. Ötekiler: "Ya bir gün ya da günün bir kısmı kadar"
dediler. (İçlerinden daha derin bir sezgiyle donanmış olanlar:) "Ne kadar
kaldığımızı en iyi Rabbimiz bilir" dediler ve (şöyle eklediler:) "Şimdi
içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin de, baksın yiyeceklerden en
temizi hangisi ise size ondan azık olarak alıp getirsin. Ama çok dikkatli
davransın, sakın kimseye sizden bahsetmesin:
18:20 çünkü, bakın, sizin varlığınızı öğrenirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler
ya da zor altında sizi kendi dinlerine döndürürler ki, bu durumda, bir daha asla
kurtulamazsınız!"
18:21 İŞTE BU YOLLA (insanların) dikkatini onların kıssası üzerine çektik, ki
onların başına gelenler konusunda aralarında tartıştıkları zaman bilsinler ki,
Allah'ın (ölümden sonraki kalkış konusundaki) vaadi bütünüyle gerçektir ve Son
Saat'in gelip çatacağına hiç şüphe yoktur. Ve böylece (o şehrin ahalisinden)
bazıları: "Onların anısına bir anıt dikin; onların başına gelen her neyse, bunu
en iyi Allah bilir" dediler. Görüşleri genel kabul gören başkaları ise:
"Doğrusu, onların anısına mutlaka bir mescid yükseltmeliyiz!" dediler.
18:22 (Ve çağlar sonra), bilemeyecekleri bir konuda gereksiz tahminlerde
bulunarak, "onlar üç kişiydiler; dördüncüleri köpekleriydi", yahut "beş
kişiydiler, altıncıları köpekleriydi", hatta "yedi kişiydiler, sekizincileri
köpekleriydi" diyen kimseler çıkacak. De ki: "Onların sayısını en iyi Rabbim
bilir! Zaten ancak çok az kimse onlar hakkında kayda değer bir şeyler
bilmektedir. Bunun içindir ki, onlar hakkında, (kıssalarından çıkan) görünür
dersin dışında, kimseyle tartışma(yın), ve onlar hakkında daha fazla bilgi almak
için o (rivayetçilerden) hiçbir şey sorma(yın)".
18:23 VE HİÇBİR ŞEY hakkında, "Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım" deme;
18:24 (bunu) ancak "Eğer Allah dilerse" (sözcüğüyle birlikte söyle). Ve bunu
unutursan (hatırladığın zaman) Rabbini anarak de ki: "Umarım ki Rabbim beni
doğru olana bundan daha yakın olan bir bilgi ve duyarlık düzeyine eriştirir!"
18:25 VE (BAZILARI,) onlar(ın) mağaralarında üçyüz yıl kaldı(ğını ileri sürüyor)
ve kimileri de (bu sayıya) dokuz yıl daha ekliyorlar.
18:26 De ki: "Onların (orada) ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Göklerin ve
yerin gizli gerçekleri (yalnızca) O'nun elindedir; O ne eşsiz bir görücü, ne
eşsiz bir işiticidir! Onların O'ndan başka koruyucusu-kayırıcısı yoktur; çünkü O
hükmünde kimseyi kendine ortak tutmaz!"
18:27 ÖYLEYSE, Rabbinin kitabından sana vahyedileni (insanlara) duyur. O'nun
sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur; Ve sen de O'ndan başka sığınacak kimse
bulamazsın.
18:28 Ve Rablerinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla
birlikte sen de sabret; ve dünya hayatının cazibesine kapılıp da sakın gözlerini
onların üzerinden ayırma; Ve iyi ve güzel olan ne varsa hepsini terk edip
(yalnızca) bencil arzularının peşine düştüğü için kalbini zikrimize karşı
duyarsız kıldığımız kimseye aldırma.
18:29 Ve de ki: "(Bu) hak, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık ona dileyen inansın,
dileyen reddetsin". Gerçek şu ki, Biz, (sunduğumuz hakikati teperek kendi
kendilerine) yazık edenler için dalga dalga yükselen alev katmanlarıyla onları
çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık; öyle ki, onlar su istediklerinde
ergimiş kurşunu andıran ve yüzlerini kavuran bir su verilecek onlara: ne korkunç
bir sudur o ve ne kötü bir duraktır orası!
18:30 (Ama) imana erip de dürüst ve erdemli davrananlara gelince: iyi ve güzel
olanı yapmakta sebat gösterenlerin emeğini elbette zayi etmeyiz:
18:31 İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî mutluluk-esenlik
bahçeleri işte böylelerinin olacaktır; orada onlara altın bilezikler takılacak;
yeşil ipekli ve işlemeli giysiler giyinecekler ve orada (yumuşak) divanlarda
yaslanıp oturacaklar: Bu ne güzel bir karşılık, bu ne güzel bir dinlenme yeri!
18:32 ONLARA şu iki adam örneğini ver, ki onlardan birine iki üzüm bağı
bahşetmiş, onların çevresini hurmalıklarla çevirmiş ve aralarına da ekili bir
alan yerleştirmiştik.
18:33 Bu her iki bahçe de beklenen ürünü veriyor, verimlerinde herhangi bir
eksilme göstermiyorlardı; çünkü Biz her birinin içinden bir dere akıtmıştık.
18:34 Böylece (bu bahçenin sahibi) bolluk içinde ürün kaldırıyordu. Ama (bir
gün) bu adam komşusuyla tartışırken söz arasında ona: "Benim malım mülküm senden
çok; nüfusça da senden daha güçlü, daha ilerdeyim!" dedi.
18:35 (İşte) kendi kendine (böylece) yazık eden bu adam: "Bu bahçenin bir gün
yok olacağını asla düşünemiyorum!" diyerek bahçesine girdi;
18:36 ve "Son Saat'in (bir gün) gelip çatacağını da düşünemiyorum" (diye
ekledi,) "hem, (o saat gelse ve) ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile,
sonuç olarak, her halde bundan daha iyisini karşımda bulacağım!"
18:37 Kendisiyle tartışmaya girdiği komşusu ona: "Seni tozdan topraktan, sonra
bir damla döl suyundan yaratıp da (eksiksiz) bir insan şekline sokan Allah'a
karşı nankörlük mü yapıyorsun?" dedi.
18:38 "Bana gelince, (biliyorum ki) benim Rabbim Allah'tır ve ben tanrısal
nitelikleri O'ndan başka kimseye yakıştıramam".
18:39 Ve (devamla,) "Yazık, keşke bahçene girerken 'Allah'ın dilediği (olur,
çünkü) yaratıcı güç ancak Allah'ın elindedir deseydin! Mal ve evlatça, gördüğün
gibi, senden daha güçsüz isem de
18:40 Rabbim bana senin bağından bahçenden pekala daha hayırlısını verebileceği
gibi, (senin) bu (bahçe)ne gökten bir afet gönderir de (bahçen o zaman) yerle
bir olabilir;
18:41 yahut bir daha asla bulup çıkaramayacağın biçimde onun suyu çekilebilir!"
18:42 Ve (gerçekten de böyle oldu:) ürünlerle dolup taşan bahçeleri çepeçevre
târümâr edildi; ve o (bahçenin) târümâr olmuş çitleri, çardakları karşısında,
boşa giden emeğine yanarak ellerini oğuştura oğuştura: "Ah, n'olurdu, Rabbimden
başkasına tanrısal nitelikler yakıştırmamış olsaydım!" demekten başka söyleyecek
bir şey bulamadı.
18:43 Çünkü şimdi artık onun ne Allah yerine kendisine yardım ulaştıracak
kimsesi vardı, ne de kendi başının çaresine bakabilecek durumdaydı.
18:44 İşte bunun içindir ki, koruyucu-kayırıcı güç bütünüyle, Tek ve Gerçek
Tanrı olan Allah'a aittir. Hak edilen karşılığı vermekte de, sonucun ne
olacağını belirlemekte de en iyi olan O'dur.
18:45 DÜNYA hayatının gökten indirdiğimiz suya benzediğini onlara anlat: Öyle
ki, yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeşitlilik içinde boy verip birbirine
karışırlar; ama bütün bu canlılık, çeşitlilik sonunda rüzgarın savurup götürdüğü
çer çöpe döner. İşte (bunun gibi,) her şeye karar veren (yalnız) Allah'tır.
18:46 Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan
dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha
değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir.
18:47 Çünkü, dağları ortadan kaldıracağımız o Gün yeryüzünü boş ve çıplak
görürsün; (o Gün) kimseyi bırakmaksızın herkesi (diriltip) bir araya
toplayacağız.
18:48 Ve dizi dizi Rablerinin huzuruna çıkarıldıklarında (Rableri onlara şöyle
diyecek:) "İşte, sizi ilk kez yarattığımız günkü gibi (bütünüyle yapayalnız ve
boyun eğmiş olarak) huzurumuza geldiniz; oysa, sizin için böyle bir buluşmayı
gerçekleştirmeyeceğimizi sanıyordunuz hep!"
18:49 Ve (o Gün, herkesin dünyada yapıp-ettiklerine dair) sicil(ler) önlerine
konduğunda, suçluların orada (yazılı) olanlardan irkildiklerini görürsün; "Vah
bize! Nasıl bir sicilmiş bu! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmamış, her şeyi hesaba
geçirmiş!" derler. Ve yapıp-ettikleri her şeyi (kaydedilmiş olarak) önlerinde
bulurlar; ve Rabbinin kimseye haksızlık yapmadığını (anlarlar).
18:50 VE (HATIRLA Kİ) Biz meleklere "Âdem'in önünde yere kapanın!" dediğimiz
zaman, İblis dışında, onların hepsi yere kapanmıştı. (İblis) görünmeyen
varlıklardan biriydi; ve böylece Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Peki, yine de
onu ve avanesini kendinize dostlar/sırdaşlar edinecek misiniz, hem de onlar
sizin düşmanlarınız olduğu halde? Zalimler adına bu ne kötü bir mübadeledir!
18:51 Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına tanık kıldım; ne de
kendilerinin yaratılışına; ayrıca, (insanları) yoldan çıkaran bu (varlıkları)
kendime hiçbir şekilde yardımcı edinmiş de değilim.
18:52 Nitekim, o Gün (Allah): "(Şimdi) çağırın bakalım, benim ortaklarım
olduğunu sandığınız varlıkları!" diyecek. Bunun üzerine onları çağıracaklar, ama
berikiler onlara bir karşılık vermeyecek: çünkü onlarla ötekiler arasına aşılmaz
bir uçurum koyacağız.
18:53 Ve günaha gömülüp gitmiş olanlar o zaman ateşi görecek ve oraya girmek
zorunda olduklarını anlayacaklar ama ondan kaçmak kurtulmak için bir yol
bulamayacaklar.
18:54 İŞTE BUNUN GİBİ, Biz bu Kuran'da insanlar(ın yararlanması) için çeşitli
açılardan türlü türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte, insan her şeyden
çok tartışmaya düşkündür:
18:55 Nitekim, kendilerine doğru yol rehberi gelmişken insanları imana
erişmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan yegane tutum, (onların)
önceki (günahkar) toplumlara uygulanan sürecin kendilerine de uygulanmasını ya
da (nihaî) azabın öte dünyada başlarına gelmesini beklemeleri değil de, nedir?
18:56 Fakat Biz, mesaj-taşıyıcılarını yalnızca müjdeleyiciler ve uyarıcılar
olarak göndeririz; hakkı inkara şartlanmış olanlarsa (onlara karşı) asılsız
iddialarla, güya hakkı çürütmek, hükümsüz kılmak için tartışır, mesajlarımızı ve
uyarılarımızı alay konusu yaparlar.
18:57 Rabbinin mesajları kendisine ulaştırıldığı halde, kendi eliyle işlediği
bütün (kötü) işleri de unutup, onlara yüz çeviren kimseden daha zalim kim
olabilir? Bakın, Biz böylelerinin kalplerine, hakkı kavramalarına engel olan bir
örtü ve kulaklarına da bir ağırlık yerleştirmişizdir; dolayısıyla, onları doğru
yola çağırsan da asla doğru yola girecek değillerdir.
18:58 (Bununla birlikte,) yine de senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi, gerçek
bağışlayıcıdır. Yoksa, işledikleri (kötülükler) için onları hemen paylayacak
olsaydı, kuşkusuz, hak ettikleri azabı çarçabuk başlarına salardı. Ama işte,
onlar için, aşıp ötesine geçemeyecekleri bir süre belirlenmiştir;
18:59 tıpkı, zulüm üstüne zulüm işlediklerinde yok ettiğimiz önceki toplumlar
gibi: ki Biz onların ortadan kaldırılması için de bir süre belirlemiştik.
18:60 HANİ, (gezginlik günlerinde) Mu-sa yardımcısına: "İki denizin birleştiği
yere kadar yoluma devam edeceğim" demişti, "(bu yolda) yıllar harcamam gerekse
bile!"
18:61 Fakat iki (denizin) birleştiği yere vardıklarında balıkları bütünüyle
akıllarından çıktı ve denize dalıp gözden kayboldu.
18:62 Ve biraz uzaklaştıktan sonra (Musa) yardımcısına: "Öğlen azığımızı çıkar"
dedi, "doğrusu, bu yolculuk bizi bir hayli yordu!"
18:63 (Yardımcısı): "Olacak şey mi, bu" dedi, "O kayanın yanında dinlenmek için
durduğumuzda, nasıl olduysa, balığı unutmuşum. Bunu olsa olsa bana Şeytan
unutturmuş olacak! Tuhaf şey, nasıl da yol bulup suya ulaştı!"
18:64 (Musa heyecanla): "Demek, aradığımız yer orası(ydı)!" diye bağırdı. Ve
izleri üzerine hemen geri döndüler.
18:65 Ve orada kendisine katımızdan üstün bir bağışta bulunarak (özel) bir
bilgiyle donattığımız kullarımızdan birine rastladılar.
18:66 Musa ona: "Neyin doğru olduğu konusunda sana verilen bilgiden bana da
öğretmen için senin peşinden gelebilir miyim?" dedi.
18:67 (Öteki;) "Sen benimle birlikte(yken olacak olanlara) katlanamazsın" dedi,
18:68 "çünkü tecrübe alanı içinde kavrayamayacağın şeye nasıl katlanabilirsin
ki?"
18:69 (Musa:) "Allah dilerse, beni sabırlı biri olarak bulacaksın" dedi, "ve ben
hiçbir konuda sana uyumsuzluk göstermeyeceğim!"
18:70 (Bilge kişi:) "Pekala" dedi, "O halde, eğer benim peşimden geleceksen,
(yapacağım) şeyler hakkında, bu hususta ben sana bir açıklamada bulununcaya
kadar bana hiçbir şey sormayacaksın."
18:71 Bu ikisi böylece yola koyuldular; sonunda (bir kıyıya vardılar; ve onları
karşı kıyıya taşıyan) tekneden inecekleri zaman, bilge kişi teknede bir delik
açtı, (Musa bunu görünce:) "İçindekileri boğmak için mi onu deldin? Doğrusu, çok
vahim bir şey yaptın!" diye çıkıştı.
18:72 Beriki: "Ben sana, bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?" dedi.
18:73 (Musa:) "(Kendimi) kaybettim diye beni paylama ve beni yaptığım işten
dolayı zora koşma!" dedi.
18:74 Böylece yeniden yola koyuldular; sonunda genç bir adama rastladılar:
(bilge kişi) onu öldürdü, (Musa bunu görünce:) "Bir başka cana karşılık
olmaksızın masum bir cana kıydın, öyle mi?" diye çıkıştı, "Gerçekten, çok
korkunç bir iş yaptın sen!"
18:75 Beriki: "Ben sana, bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?" dedi.
18:76 (Musa:) "Bundan böyle sana soru soracak olursam benimle artık yoldaşlık
yapmazsın: (çünkü artık) benden yana yeterince özür işittin" dedi.
18:77 Ve bunun üzerine yeniden yola koyuldular; derken, bir kasaba halkıyla
karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler; ama bu ahali onlara
konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu (kasabada) yıkılmak üzere olan bir
duvar gördüler; (bilge kişi) onu hemen onarıverdi; (Musa bunu görünce:) "Eğer
dileseydin, (hiç değilse, yaptığın) bu iş için bir ücret alabilirdin" dedi.
18:78 (Bilge:) "İşte böylece seninle yol ayrımına gelmiş olduk." dedi, "Şimdi
sana, sabır göstermediğin (bütün o olayların) iç yüzünü açıklayacağım:
18:79 O tekne, geçimini denizden sağlayan yoksul insanlara aitti; ona hasar
vermek istedim, çünkü peşlerinde her (sağlam) tekneye zorla el koyan bir
hükümdar oldu(ğunu biliyordum).
18:80 O genç adamda, ki anası-babası mümin kimselerdi, taşkınlıkları ve inkarcı
eğilimleriyle onlara çok derin acılar vereceği yolunda kaygı verici belirtiler
görmüştük;
18:81 (onu öldürürken) Rablerinin o ana-babaya onun yerine ondan daha temiz
seciyeli ve merhamette ondan daha ileri (başka bir çocuk) vermesini istedik."
18:82 Ve duvara gelince; duvar o kasabada yaşayan iki yetim oğlan çocuğuna aitti
ve altında (hukuken) onların olan bir hazine (gömülüydü). Onların babası dürüst
ve erdemli biriydi; bunun içindir ki, Rabbin onların erginlik çağına
eriştiklerinde o hazineyi Rabbinden bir bağış olarak kazıp çıkarmalarını irade
etti. (Dolayısıyla,) ben (bütün) bunları kendiliğimden yapmadım: Senin sabır
göstermediğin (olayların) iç yüzünün gerçek anlamı işte budur."
18:83 VE SANA Zulkarneyn hakkında soru soruyorlar; de ki: "onu hatırlatacak bir
şey anlatayım".
18:84 Ona yeryüzünde güvenli bir yer sağladık ve onu, (ulaşacağı) her şeye doğru
araçlarla ulaşma (bilgisiyle) donattık;
18:85 Ve bu sayede o da (yaptığı her işde) doğru ve meşru araçlara başvurdu.
18:86 (Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş)
ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her
çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik,
("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
18:87 O şöyle cevap verdi: "(Başkalarına) zulmeden kimseye gelince, ona bundan
böyle azap edeceğiz; ve o kimse sonunda Rabbine döndürülecek; ve O da ona
görülmemiş bir azap çektirecek.
18:88 Ama inanıp dürüst ve erdemli davranışlarda bulunan kimseye gelince, böyle
biri (yaptıklarının) karşılığı olarak (ahiret hayatının) nihaî güzelliğine,
iyiliğine ulaşacaktır; ve Biz de onu (yalnızca) yerine getirilmesi kolay olanla
yükümlü tutacağız".
18:89 Ve (Zulkarneyn, doğru bir amaca varmak için, böylece) bir kere daha doğru
aracı seçti.
18:90 (Ve doğuya doğru yürüyerek) günün birinde güneşin doğduğu yere vardığında
onu, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle örtmediğimiz bir kavmin üzerine doğar
buldu:
18:91 (Biz onları) işte böyle (bir yaşama tarzı içinde, böyle bir düzeyde
bırakmıştık ve o da onları öylece kendi hallerine bıraktı;) ve muhakkak ki
sınırsız bilgimizle Biz onun zihninden geçenleri kuşatmış bulunuyorduk.
18:92 Ve o (böylece, doğru bir amaca ulaşmak için) bir kere daha, doğru aracı
seçmiş oldu.
18:93 Ve derken, iki set arasında (bir yere) vardığında onların yamacında
(yaşayan ve onun konuştuğu dilden) çok az şey anlayabilen bir kavme rastladı.
18:94 Bunlar (ona): "Sen ey Zulkarneyn!" dediler, "Yecüc ve Mecüc bu ülkede
bozgunculuk yapıyor. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen şartıyla sana bir
bac verelim mi?"
18:95 (Zulkarneyn:) "Rabbimin bana sağladığı güvenli durum (sizin bana
verebileceğiniz her şeyden) daha hayırlıdır;" dedi, "bunun içindir ki, siz bana
sadece iş gücünüzle yardımda bulunun ki sizinle onlar arasında bir set yapayım!
18:96 Bana demir külçeleri getirin!" Derken, demir (külçelerini) yığıp, iki yar
arasındaki boşluğa doldurunca (onlara) "(Bir ocak kurun ve) körükleyin!" dedi.
Nihayet, (demir iyice) kor haline gelince, "Bana ergimiş bakır getirin bunun
üzerine dökeyim" dedi.
18:97 Ve böylece (set inşa edilmiş oldu, öyle ki) artık onların düşmanları ne
onu aşabilirlerdi ne de onda gedik açabilirlerdi.
18:98 (Zulkarneyn:) "Rabbimden bir rahmettir bu!" dedi, "Bununla birlikte,
Rabbimin belirlediği zaman gelince bu (seddi) yerle bir edecektir; çünkü
Rabbimin verdiği söz mutlaka gerçekleşir!"
18:99 O GÜN onları bırakırız, dalga dalga yürüyüp birbirlerine karışsınlar; ve
sûra üflenir: Böylece hepsini bir araya toplarız.
18:100 Ve o Gün hakkı inkar edenlerin karşısına cehennemi çıkarırız.
18:101 O inkarcılar ki, (gerçeğin sesini) işitmeye katlanamadıklarından ötürü
gözlerine Beni hatırlatıcı şeylere karşı perde çekilmişti.
18:102 Hakkı inkara şartlanmış olan bu kimseler, Benim kullarım(dan herhangi
birini) Bana karşı (kendilerine) dost, koruyucu edinebileceklerini mi sandılar?
Hiç şüphe edilmesin ki Biz cehennemi hakkı inkar edenler için bir konak yeri
olarak hazırlamışızdır.
18:103 De ki: "Size, yapıp-ettiklerinde en büyük kayba uğrayan kimseleri haber
vereyim mi?"
18:104 "Bunlar, güzel işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatının
peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık olan kimseler(dir):
18:105 Rablerinin mesajlarını ve O'nun huzuruna çıkarılacakları gerçeğini inkar
yolunu seçen kimseler işte böyleleridir. Bunun içindir ki, böylelerinin bütün
yapıp-ettikleri boşa gitmektedir: Çünkü Kıyamet Günü onlara hiç değer
vermeyeceğiz.
18:106 Hakkı inkar etmeleri, Benim mesajlarımı ve elçilerimi alaya almaları
yüzünden, işte böylelerinin cezası cehennem olacaktır".
18:107 (Ama) imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlara
gelince; onları konak yeri olarak cennetin hasbahçeleri beklemektedir:
18:108 Böyleleri orada sonsuza kadar kalacak (ve) oradan hiç ayrılmak
istemeyecekler.
18:109 DE Kİ: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa ayrıca
deniz üstüne deniz katsak yine de Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi".
18:110 De ki: "Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Tanrınızın bir Tek Tanrı
olduğu vahyolundu bana. Öyleyse, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,
dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabbine özgü kullukta hiç
kimseyi, hiçbir şeyi (O'na) ortak koşmasın!"
« Önceki | Fihrist | Sonraki »