211. Sen kendi üstüne titreme de, başkaları senin üstüne titresin!

Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'ilün
 (c.I, 479)

• İçinde sevgiliden başka hiçbir şey bulunmayan şu gönlüme yemin ederim senin sevmediklerini ben de sevmem.

• Canımı sana feda edemezsem, o can dertsiz kalmasın, gamdan kurtulmasın,başından bela eksik olmasın! Gözlerim senin için ağlamıyorsa, kararsın; hiç bir şey göremez olsun

• Senden başkasına ümit bağlarsam, umduğum gerçekleşmesin, olmasın ve ben hayal kırıklığından kurtulmayayım. Eğer senin için yaşamıyorsam, varlığım senin değilse, ben bu varlığı istemiyorum; yıkılsın, gitsin!

• Dünyada hangi güzel, hangi güzellik vardır ki, senin güzelliğinden onda bir parıltı bulunmasın. Senin ışığının vuruşundan ibaret olmasın. Hangi padişah, hangi emîr vardır ki, senin dilencin, yoksulun olmasın?

• Gönlümde düşmanlara karşı, düşmanlara ait bir dilek bulunmasın. Çünkü benim gönlümde senin rızanı kazanmaktan başka bir dilek yoktur.

• Sensiz geçen bir anı bile kaza edemem. Fakat ne çare ki başa gelen senin takdirinden başka birşey değildir.

• Ey gönül! Sevgili uğrunda canınla oyna, canını ver. Sen kendini çok seviyorsun. Onun üstüne titriyorsun. Titreme; feda et gitsin. Allah sana kafi değil mi?

• Sen kendi üstüne titreme de başkaları senin üstüne titresinler. Canının üstüne yemin ederim ki, sana senden başka bir düşman yoktur.

 

212. Senden başkasının elinden yediğim helva ağzımda mızrak olur, damağıma batar.

Mefa'îliin, Pe'ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün 
(c.I, 478)

• İnat et, huysuzlan! Güzellerin inadı, huysuzluğu tatlıdır, hoştur. Bahaneler uydur! Güzellerin bahaneleri ayindir.

• Senden zaten vefa beklemiyordum. Çünkü vefasız olmak, cevr etmek güzellerin huyudur, adetidir, dinidir.

• Azizlerin tertemiz canlarına yemin ederim ki, senden başkasının elinden yediğim helva ağzımda mızrak olur, damağıma batar.

• Binlerce vaatlerde bulun, söz ver; hiç birinde durma! Sözünde durmasan da sen vadettiğin için bu öyle bir serapa benzer ki, bu serap, yüzlerce tatlı suya değer.

• Senin güzel yüzün bir hazine gibidir. Kötü huyun ise o hazineyi bekleyen yılandır. Hazinen var olsun. Yılan zaten dışarıdadır.

• Senin aklından geçirip de işlediğin her hilenin değeri binlerce incidir, binlerce la'ldir.

• Fıkıh dersi okunan medresede nasıl dışarı atılma, kovulma sebepleri nizamlara, törelere bağlanmış ise, bil ki aşk medresesinin de kanunları vardır.

213. Aşk bende meydana geldi, gelişti.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(c. I, 516)

• Ey mest bir halde vakitsiz kalkan kişi! Belli ki sen şarap içmişsin. Hem de ezel şarabı.

 • Aşk seni kadeh gibi elimizden aldı da bağrına bastı.

• Allah'ın hazinesinin malı olan her inci, her mücevher senin o la'l dudaklarında var mı? Var.

• İstemiyorduk ama, aşkın gönül bağını kopardı da sıçradı, aleme yayıldı.

• Gece yarısı dilimin ucu ile hafif hafif söylediğim o sır da her tarafa yayıldı.

• Nasıl ki küçük kurt, tahtayı kemirirse de tahta içinde kalır, yine tahta başını gösterir, meydana çıkarsa, aşk da bende meydana geldi, gelişti. Sonra tuttu beni yaraladı.

 

214. Eğer şu dünyada aklın aklı olsaydı bizim hayatımızı görür, şaşırır kalırdı.

Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c.I, 474)

•Aşık ay gibidir. Yıldızın arasırida panl parıl parlar, görünür. Şunu iyi bil ki, ılçıktan yaratıldığı halde tecellî ile mest olan Hakk aşığı "ay"a bile kılavuz  olur, yol gösterir.

•Aşığın etrafında yüz binlerce ham kişi olsa, benim iki gözümü de bağlasalar, yine de sana o kalabalık arasında aşığı bulur, gösteririm.

•Yanıma gel, kulağını bana ver de sana bazı şeyler söyleyeyim. Ama söyleyen ben değilim. Peri yüzlü bir güzel benim ağzımdan, dudaklanmdan sana seslenmededir.

•Benim ağzımdan konuşan güzel peri kızına gönül veren, aşık olan varlık da adem'in oğlu değildir, Havva'dan da doğmamıştır.

•Ay yüzlü güzelimi gören güneş gibi ateşler içinde kalırsa, gök gibi elsiz, aksız dolaşır durursa buna şaşma!

•Şu dünyada eğer aklın, aklı başında olsaydı, kalkar gelirdi. Dünya üzerinde ki acayip hayatı, boş yere birbirlerimizle didişip durmamızı görür de şaşırırdı; bu ne biçim hayat derdi?

•Akıllı, fikirli adam; gönlün yüzünü gören kişi, halkı çağırmaya layık olan canın kametini duyan kişidir.

•Aklın varsa sus, sır açma. Bizim sevdiğimiz peri bizim yanımızda bulunmadıkça bizde akıl, fıkir arama!

 

215. Senin cefan da şeker gibi tatlıdır. Onda yüzbinlerce vefa hazinesi vardır.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îliin 
(c.I, 479)

• Bütün alemin haline gül! Çünkü gülmek senin hakkındır. Dünyada doğru görünen herşey, senin selvi boyunun; eğri olan da kaşlarının kulu kölesi.

• Devlet, zenginlik senin ayaklarına kapanır, önünde yere baş kor. Insanlar da, periler de senin aşkının yolunda başsızdır, ayaksızdır.

• Evvelki gün canım aşkının tesirine kapıldı da gül bahçesine gitti. Fakat seni orada göremedi. Birazcık oturdu, sonra kalktı.

• Akar su gibi secdeler ederek gül bahçesinden dışarıya çıktı. "Kendi aslı olan zevalsiz mutluluk ırmağı nerede?" diye aramaya koyuldu.

• Gönül ehli olan uyanık kişi! Gönlümden senin hikayeni duydular da hepsi birden: "Bu da bizim dilberimizin sarhoşu!" diye nara atmaya başladılar.

• Insanlar da, periler de başıma toplandılar; bana: "Senin nefesin seher rüzgarına benziyor, esip geldiğin doğudan bize bilgiler ver. dediler.

• Senin cefan, şeker gibi tatlıdır. 0 ne güzel cefadır ki, onda yüzbinlerce vefa hazinesi vardır.

 

216. Şu yorgun, şu tenbel bedeni canlandıracak, oynatacak sevgili nerede?

Müfte'iliin, Fa'ilat, Müfte'ilün,
(c.I, 471)

•Bedenimiz, tenbel, birşeyle meşgulmüş gibi yorgun argın olarak uykudan kalktı. Şu yorgun, şu bezgin, tenbel bedeni canlandıracak, oynatacak sevgili nerede?

•Bedeni oynatan o güzel varlık, gönül perdesini de yırtar atar. Fakat bütün bunları onun kokusu yayar, onun kendisini görmekse bambaşka, apayrı bir şey.

• İnsanların oynamaları, hareket etmeleri, koşup durmaları, çalışmaları hep aştandır. Bunlar aşkın oyunudur. Aşkın kendisini oynatan, hareket ettiren mevî zevk de ezelden gelmektedir. Onun bu fanî dünya ile ilgisi yoktur. hava göğün dönüşündendir. Ağaçlar da havanın, rüzgarın esmesinden oynar.

• Can sakîsi dün gece kadehimize tortu döktü. Bunun önemi yok! Çünkü elimizin elinde şarap, tortusunu kaybeder; saf, duru şarap olur.

• Oğlum, aşk şarabı üzümden yapılmadığı için ne helaldir, ne de haram! Sen kadehi doldur getir! Bak bakalım nöbet haramın mıdır? Helalin midir?

• Ey tertemiz gönül! Sana binlerce selam. Bütün güzeller, sana kul köle olmuş.

• Ben aşka gelir, heyecana kapılır, sevgilinin önünde secde ederim. 0 zaman nül bana der ki: "Aklını başına al! Secdede iken can vermek bütün secdelerin canıdır. Bu mutluluk her kula nasip olmaz."

 

217. Dostun aşkının hevesi ile bağlar, bahçeler bülbüllerle dolmuştur.

Müfte'ilün, Pa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c.I, 465)

• Ey toplu halde bulunan dostlar! Meclisimize yine dost geldi. Dost sanki gelen dost değilmiş gibi bize yanlış görünmede. Gelen odur o!

• Sevgilinin şaşılacak işlerde bulunmak huyudur. Bazen hoşun hoşu olur, bizi sevindirir, neşelendirir. Bazen de, baştan başa ateş kesilir, bizi yakar, yandırır.

• Vefakardır, vefalı davranır. Nasıl olur da bizi düşünmez olur? Sırtını döner? Zaten onun sırtı yoktur ki, o mum gibi bütün yüzdür yüz!

• Yılan gibi gömleğini at da, gömlekten kurtul! Sevgiliye doğru yönel! Yoksa sende öz yok mu? Ne zamana kadar dış gösterişte kalacak, gömlekle yaşayacaksın.

• Bizi ciddiyetle candan dileyen biz demektir. Nitekim ırmağı dileyen, ırmağa doğru koşup duran sel de ırmak demektir.

• Dostun aşkının hevesi ile bağ bahçe bülbüllerle dolup taşmıştır. Onun gül yanağının kokusundan güller kokularla dolmuştur.

 

218. Gözün gördüğü şu alemin ötesinde muhakkak ki başka bir alem var.

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(, 462)

• Ben Kenan diyarının Yusufuyum. Ay gibi olan güzel yüzüm buna şahittir.  Hiç kimse güneşten güneşliğini isbat etmek için bir nişan, bir belge istemez.

• Ey selvi boylum! Sana bir nişan, bir delil göstereyim. Selvinin uzun boylu olduğuna, kendi dosdoğru uzun boyundan daha çok gerçeği söyleyen bir şahidi yoktur.

• Ey güller, çiçekler! Ey bağlar, bahçeler! Sizin şahitleriniz kimlerdir? Kim olacak? Burunlara gelen güzel kokular, gözleri okşayan çeçit çeşit renkler...

• Aşk eğer mahremse, mahremliğinin şahidi nedir? Şudur: "Sevgilinin yüzünden başka hiç bir şey onun gözüne görünmez."

• Üzerinde yaşadığımız şu aşağılık dünya çaresiz kalarak kötü yerlere düşen ve para karşılığında kendilerini azgın erkeklere satan talihsiz, zavallı kadınlara benzer. Bunun delili şu ki, bir erkek belirli zaman o kadının yanındadır. Öbürü de arkada sıra beklemektedir.

• Görüştüğü erkeği yolcu eder, öbürünü bağrına basar. Öpüşünde ne sevgi vardır ne de vefa. 0 zavallı gönlünü vermeden, vücudunu verir, kendini satar.

• Muhakkak ki, bu dünyadan ötede başka bir dünya var. Onun da delili, nişanı şu ki; her gün dünyaya doğanlar ve yeni gelenler var, yine her gün bu dünyada yaşama nöbetini savmış, eskiyen, yıprananların da geçip gitmeleri var.

• Yeni bir gün, yeni bir gece yeniden yeniye bağlar, bahçeler, yeni yapılan evler insanları avlamak için yeni ağlar, tuzaklar her an yepyeni bir düşünce, yepyeni bir dogum, yepyeni bir ölüm.

• Gözün gördüğü şu alemin ötesinde sonsuz bir alem olmasaydı yeniler nereden gelir, eskiler nereye giderdi?

• Dünya ırmağın suyu gibidir. Hep aynı gibi görünür. Fakat yeniden yeniye akar gider. Gelir, akar; bu nereden geliyor?

 

219. Senin mahmur gözlerinin bakışı ile dirilmiş ne kadar şehit gördüm.

Mef'ilü, Mefa'ilün, Fe-ilün
 (c.I, 379)

• Ey gönlümüzü yağma eden, her şeyimizi alıp götüren aziz varlık! Bizim canımızda binlerce can da sana av olsun, sana feda olsun; al, al hepsini al!

• Zaten senin aşıkları öldürmekten başka ne işin var? Bilmiyorum ki sana gönül verenleri öldürmekten başka ne ile uğraşırsın?

• Öldür, durma öldür! Elin var olsun! Dünyadakilerin canları sana karşı saçılsın, dökülsün, yok olsun!

• Ben senin mahmur gözlerinin bakışı ile dirilmiş ne kadar çok şehit gördüm.

• Ben senin kararı olmayan, sönmeden daima yanıp duran aşkının ateşinde karar edemeyen ne kadar çok aşık gördüm.

• Tenezzül eder de aşk şehitlerinin mezarlarını ziyaret edersen, toprak içinde bir tek ölü bile kalmaz, hepsi dirilir.

• Senin kenarı olmayan, kıyısı bulunmayan varlığının kucağına ulaşma ümidi ile can her an senin ayağının bastığı toprağı öper durur.

 

220. Nereye gidersen akıl anahtardır! Her kapıyı açar.

Mefulü, Mefa'ilün, Pe'ulün
(c.I, 380)

• O hocanın kulağı pek keskin ama kendisi pek kavgacı, kendini de ağıra satıyor.

• Ben onun gülüşüne baktım da, aldandım. 0 susuyor. Sessiz gördüm de emin oldum, içim rahat etti.

• Dikkat et! Aklını başına al! 0 saman altında su yürütüyor. Saman altında coşup köpüren bir deniz gizli.

• Nereye gidersen git akıl anahtardır! Her kapıyı açar. Fakat burada ne yapalilirsin ki akıl anahtarlığı bırakmış, kilit olmuştur.

• O senin yüzüne bakar da güler, bu bir yüz örtüsüdür. Bu gülüşe sakın aldanma!

• O nun eline düşen her gönül hiç durmadan çeng gibi coşar, ağlar durur.

• Bütün bunlara rağmen rühlar anlar gibi onun etrafında uçuşur dururlar.çünkü çok az, çok ender bulunur manevî bir bal'dır.

• O öyle bir mana arslanıdır ki gam onun heybetinden kör bir fare gibi mezar kovuğuna gizlenir. 

221. Yokluk bağına gel de cennetleri seyret!

Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'ülün 
(c. I, 378)

• Ey aşk padişahına yenilen, ona mat olup kalan! Bu hale üzülme! Ona karşılık verme!

• Yokluk bağına gel de, kendi ölümsüz canında cennetleri seyret!

• Eğer sen kendi varlığmdan, benliğinden birazcık olsun ileri gidersen bunların ötesinde bu mana göklerini seyredersin.

• Nurdan çadırı ve bayrakları olan o manalar ve hakîkatler padişahını görürsen, hakîkatler gözüne görününce artık keramet arama! Çünkü kerametler onun kudretinin varlığının nişanı, belirtisidir.

• Ayrılığa fazla dayanamadığı için dağlardan köpürerek, ağlayarak, feryat ederek, başını taştan taşa çarparak aslına doğru koşan sel denize kavuşunca ne olur? Heyhat artık onun varlığı kalır mı?

• Ey Tebrizli Şems, biz artık mat olduk. Bizden sana yüzlerce selam, yüzlerce hizmet!

 

222. Aşk ateşi.

Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'ulün 
(c.I, 371)

• Feleğin kadehi zehirle dolu ama, o zehirli şarap Hakk aşıklarına helva gibi gelir.

• Aşkın yakışından kaçma! Çünkü aşk ateşinden başka ne varsa hepsi tozdan, dumandan ibarettir!

• Duman ne işe yarar? Seni pişinnez, karartır. Seni pişirmede usta olan ancak ateşdir!

• Ateşi bırakıp da dumanın etrafında dönüp duran pervane dumana bulanır!

•Aşk ateşinin ne olduğunu bilmediği için o hamdır, pişmemiştir. Aleme rüsvay olur.

• Aşk yolunda sağlık bir işe yaramaz. Çünkü aşk hastasının hekimi, Mesîh(Hz. îsa)'dir. Mesîh her an onun yanındadır, ölse bile onu diriltir.

• Ben gönül darlığından şikayetçi değilim, durumdan memnunum. Çünkü mül ferah olunca bütün kötü huylar, kirli hayaller gelir, gönüle yerleşirler, ayı doldururlar.

•Nasıl olur da gönül evi gamla, kederle dolar, daralır? Buna imkan var mı? çünkü o her gece gönül okşayan sevgili ile yapayalnız bulunmaktadır.

 

223. Aşk Hakk aşıklarının ibadethanesidir.

Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin
 (c.I, 374)

•Birisi bana; "Hakîkate, Hakk'a ulaşmak için hangi yoldan gitmeliyim?diye sordu. Ona dedim ki: "Bu yol isteği, arzuyu bırakmak yoludur!"

"Fuzülî merhüm:

"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad 
Ne verseter ana şakir, ne kılsalar ana şad!" diye yazmıştır.

•Ey Hak aşığı! Şunu iyi bil ki, senin yolun Hakk'ın rızasını aramak yoludur!

•Dostun dileğini, isteğini arıyorsan, sana kendi dileğini, kendi isteğini aramak haramdır!

•Bütün rühlar ona aşıktır. Bu yüzdendir ki aşk, Hakk aşıklarının ibadethanesidir.

•Onun aşkı dağ başından da aşağı değildir. Biz dağ başına ulaşınca işimiz bitmiş demektir.

 • 0 hakîkat dağındaki mağarada bir aşk dostu vardır ki, can onun güzelliği  ile kendini bulur.

 

224. Aşk ile aşık candan birdirler; aynı canı taşırlar.

Mefülü, Mefa'ilün, Fe'OIUn
 (c.I, 375)

• Bir aşığın yol arkadaşı Allah olursa, artık o yolda tehlike, korku bulunur mu?

• Kendisine canın Allah'ı dost olan kişi canın çıkıp gitmesinden, yani ölümden hiç korkar mı?

• Hakk aşığı seferdedir, yolculuktadır ama yine de kendisinin ay gibi nürlu güzel yüzünde karar kılmıştır. Yani kendinden kendine sefer etmededir.

• Hakk yolunda rüzgardan daha hızlı giden kişinin rüzgarı beklemesine lüzum yoktur!

• Aşk ile aşık candan birdirler. Aynı canı taşırlar. Sakın sen onları iki sanma, ayrı sanma!"

Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebtr'in başka bir yerinde aynen şöyle buyurur:

"Sevgilim sen ve ben iki ayrı çehre, iki ayrı beden. Fakat bir ruh olarak evin önü açık sofasında oturduğumuz zaman ne mutlu bir zamandır." Dîvan-ı, c. 5 nr. 2835.

• Aşk ile aşık bir candan oldukları için, o hem kendisine nimet verendir, hem de verilen nimettir.

 

225. Her fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var!

Mef'Olü, Mefa'ilün, Pe'Oliin
 (c.[, 382)

• Ey lütfu ile, keremi ile işimizi yoluna koyan aziz varlık! Biz mutluyuz. nerede neşeli bir yer varsa orası bizim yerimizdir.

• Şarap kadehi ve sevgili beraber olunca aşıkta keder ve üzüntü bulunur mu?

 Hayyam da bir ruba'îsinde -Hüseyin Rifat merhumun manzum tercümesi ile şöyle der:

"Bir şişe içki biraz ekmek ile bir divan, 
 Yeter artık deli tenşita demem ben hık mık!
 Bir yıkıklıkta beraberce olursak güzelim, 
 Padişahlar sarayından da güzeldir, o yıkık!"

• Herşey bizim için bir neşe kaynağı olur. Bir nağme tutturan her rüzgar, bizim bir işaretimizi bekler.

• Her akan su bir perde halini almıştır. Perde ötesinde görülmemiş, eşsiz bir güzel var!

• Her bir fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var! Güzel ötüşleri ile şarap gibi bizi mest etmede, cana canlar katmadadır.

 

226. Ey balçık dünyasında isteklere doğru koşan kişi!

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat 
(c.I, 393)

• Ey dostlar! Toplanın! Bir araya gelin! Şimdi uyku vakti değildir! Şu sırada uyuyan kişi vallahi sohbet arkadaşlarından olamaz!

• Kim deredeki dolap gibi sızlanarak, döne döne yaşlar döküp ağlamazsa o aşk bahçesini göremez. Aşk bahçesine giden yolu kaybeder.

• Ey bu alçak balçık dünyasında emellere kapılan, istekler ırmağına doğru koşan kişi! Boş yere koşuyorsun! Aradığın ırmakta su yoktur!

• Ey eşi benzeri bulunmayan ay! Sen gönül göğüne doğ da geceyi gündüze çevir, çevir de geceleyin yollara düşen kişi yani geceyi ibadetle geçiren kişi, gönlünde senin aydınlığmı hissetsin de; "Bu gece ay ışığı yok!" demesin.

• Bu ibadet gecesinde benim gönlüm onun aşkı ile cıva gibi titremiyorsa, sevgilinin yerinden de, yurdundan da (yani manen gönülde bulunduğundan) habersiz kalsın.

 

227. Suyu her zaman akacak bir çeşme istiyorum!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat 
(c.I, 394)

• Öyle bir çeşme isterim ki suyu, her zaman aksın, herkesin canına can katsın. Öyle bir dilber isterim ki, onun aşkı ile ölü biledirilsin de onunla yaşamanın zevkine varsın, huzura kavuşsun.

 Merhüm Behçet Kemal Çağlar'ın "tstiyorum!" şiirinden birkaç mısra alıyorum:

"Bir çiçek istiyorum, ben bakmasam solacak!
 Bir kanat istiyorum beni yerden alacak! 
 Bir güneş istiyorum gece bende kalacak! 
 Bir zincir istiyorum hırsımı bağlayacak! 
 Bir yangın istiyorum rühumu dağlayacak! 
 Bir ana istiyorum başımda ağlayacak

• Ben öyle uçsuz, bucaksız bir mana denizinin koluyum ki, o, deniz uçsuz bucaksızlığından da çok üstündür. 0 denizin kıyıları ötelerden de ötededir, sonsuzdur. 0, denizin içinde bulunan incilere de, yeryüzünde bulunan taşlara da, lütuflarda, ihsanlarda bulunmaktadır.

• Dünya bahçelerinde görülen güzelliklerde çeşit çeşit çiçeklerin renklerinde, kokularında onun payı, nasibi vardır. Tavus kuşları, cennet kuşları, sülün-ler, papağanlar gibi süslenrnemiş, kuşanmamış oldukları halde kargalara bile lütuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Denizlerde yaşayan çeşitli balıklara, çiçekten çiçeğe uçan kelebeklere pek hoş renkler bağışlamıştır. Arslanlara, kaplanlara, panterlere, köpeklere, kedilere süslü kürkler lütfetmiş; yılanlara bile hoş renkli gömlekler giydirmiştir.

• Şekil, süret noksanlaşırsa mana azalmaz. Çamurdan yarattığı insana arslan gibi kuvvet vermemiş, kaplana verdiği kürkü giydirmemiş ama, yarattığı canlıların hiç birisine vermediğini insana vermiştir. însana kendinden vasıflar vermiştir. Lutuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Bunlar anlatılamaz ki!

• Sen şimdi cana dikkat et; kendisi ötelerden gelmiş ilahî bir varlık olduğu halde, balçıktan yaratılmış beden hapishanesine atılmış. Pislikler içinde kalmıştır. Fakat onun, yani rühun, canın hapiste oluşundan, pislikler içinde bulunuşundan haberi bile yoktur.

 

228. Beden Hakk'ın güneşinin yere serdiği gölgeye benzer!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 398)

• Görmüyor musun? Bütün ebrar, ermiş kişiler; "Rableri onların susuzluğunu giderir" şarabıyla mest olmuşlar. Hakk'ın zevali olmayan güzelliğinden yedi kat gök de, beş duygu da, dört unsur da hepsi, hepsi mest olmuşlar, kendilerinden geçmişlerdir.

"İnsan Suresi 76/21. ayetten iktibas var: "Cennet ehlinin üstlerinde yeşil ipekten ince ve kalın giysiler var. Gümüşten bilezikler takmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiştir."

• Gayb aleminden beliren, ortaya çıkan şu kıyamete bak! Cebbar'ın şarabı ile küp de, testi de, havuz da, cennetteki Kevser ırmağı da mest olmuşlardır.

• Beden Hakk'ın güneşinin yere düşürdüğü gölgeye benzer. Bu yüzdendir ki o, bir gölge varlık olarak yeryüzünde sürünmektedir. Halbuki Hakk aşıklarının tertemiz canları, kıyılarında ırmaklar akıp duran aşk cennetinde mest olmuşlardır.

• Cenab-ı Hakk'ın yaratma gücü, san'atı, güzelliği eserlerinde tecellî ettikçe,iki alem de Hz. Musa gibi zerre zerre mest olmuş, kendinden geçerek bayılmıştır.

• Mest olmuş kişilerin isteklerinden ve "Beni göremezsin!" cevabından ötürü Ahmed-i Muhtar (s.a.v.)'in vücudundaki her kıl şefaat etmek için mest olmuştur.

• Ey Mısır'ın Yusufu! Gayb aleminden başını çıkar da şu Mısır'a bir bak! Şehir kargaşalık içinde. Çarşıda, pazarda hepsi mest olmuşlar.

• Kardeşim, eğer söyleyebilsem; şu şaşılacak şeyden bahsedebilsem sen de şaşırır kalırsın. Arş da mest olur, kürsü de, gökler de mest olur!

 

229. Canım, gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de odur!

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c.I, 464)

• Benim aşktan başka işim gücüm yok. Iş yerim de odur, işim de odur. Hep söylüyorum, durmadan söylüyorum. Çünkü sözümü beğenen odur.

• Söyleyen bir dudu kuşuyum. Çünkü şükür yurdum odur. Durmadan öten bir bülbül oldum. Çünkü gülüm de, gül bahçem de odur.

• Meleklere doğru kanat çırpmadayım. Çünkü benim kolum, kanadım odur. Başımı göğe vurmadayım. Çiinkü başım da, sarığım da odur!

• Canım ve gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de

odur! Kervanbaşım olduğu için kimse benim kervanımı vuramaz. Kervamm emindir.

• Beden evim neden halkın secde ettikleri yer haline geldi? Çünkü gece gündüz benim kapımda da o var, duvarımda da o var

• Gönlüm onun elinden başkasına el vermez! Çünkü dertli gönlümün gamın hekimi odur!

• Biri bana; "Sus! Senin sözün ne bitmez, tükenmez sözdür." derse, ben de la derim ki: "Azizim! Ben ne yapayım? Benim çok söylemem .de odur! ondan ibarettir."

 

230. Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserlerde kendini gösteriyor!

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c.1, 461)

•  Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserierde kendinı gösteri-or. Fakat onu görecek göz nerede? Padişahın şarabı güllerle, nesrinlerle opdolu. 0 şarabı güllerin, nesrinlerin kadehinden kim içecek?

•  Nurlar saçan güneşin nüruna karşı durmadan dönüp duran kimdir? Yani bizim güneşimiz de, gökler de, göklerde bulunan sayısız yıldızlar da hakîkat güneşinin aşığı oldukları için, O'nun etrafında hiç durmadan dönmektedirler.beden bulutunun ötesinden doğacak ay kimde var? Kim kendinde bulunanı bulabilir?

•  Padişahın yüzünün güzelliğinden her an bir güzel mekansızlık aleminden başını çıkarır da der ki: "Kimde nikah parası var? Benimle kim evlenebilir?"

•  Aşk deryasının kıyısında çeşitli renklerde güzel su kuşları var. Onları avlayarak gönül, onları yakalayacak şahin, doğan kuşu nerede?

• İşte aşk burakları şurada onun çayırlığında otlamaktadırlar. Fakat onlara ulaşmaya imkan yok! Onlara vurulacak eyer kimdedir?

•  Gümüş bedenli aşk güzeli geldi, gönül çadırına girdi. Fakat o gümüş renkli bedenli dilbere layık, lekesiz, parlak altın yüz kimde var?