241. Her sözü duymamak için kulağma pamuk tıka!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. 1, 402)

• Canlar canları yaratana doğru gitmek arzusundadır. Fakat bu arzu, bu gidış. bilginlerin, akıllı kişilerin dillerindedir. Aşıkların da gönüllerindedir.

• "Ben batanları sevmem"105 ayeti bilginlerin dillerindedir. "Kalıcı olan iyi şeylerdir."106 ayeti ise aşıklarm gönüllerinde yer almıştır.

105- En'am Suresi 6/76. ayetten iktibas edilmiştir.
106- Kehf Suresi 18/46. ayetten iktibas edilmiştir.

• Gönül gökyüzüne, dil de yeryüzüne benzer. Yeryüzünden göğe yükselmek için çok, pek çok menziller geçmek gerekir.

• Bir bakıma da gönül buluta benzer. însanların sîneleri, gönülleri de damlardır. Dillerimiz de damlardaki oluklardır. Yağmur suları oluklardan aşağı akar.

• Yağmur suyu gönüllerden göğüslere tertemiz olarak yağar. Fakat adamın içi kirli ise, sözlerinde gerçeklik yoktur. Onun sözleri de içi gibi kirlidir.

• Bu sözler; bulutu, yağmur yağdıran; damı, bulutu çeken; oluğu da, suyu akıtan adama göredir.

• Suyu başkalannın oluklarından alan adam hırsızdır. Başkalarının damlarındaki suyu aşıran, başkalarının sözünü kendi sözü gibi nakledendir.

• Aşıkların gözyaşlarından nergisler biter, güller açar. Nergisleri toplayıp demet yapan kişi sadece bir iş başarandır.

• îsterse karanlık olsun, ayak, kendi ayakkabısını tanır. Gönül de zevk yolu ile ulaştığı menzilin hangi menzil olduğunu anlar.

• Aklını başına al da, maddenin hüküm sürdüğü, imansızlığın arttığı şu tüfanda gönle gir ve kendini Nuh'un gemisine at! Menzil korkulu, ama ey kardeş, senin gönlüne korku girmesin! Allah seni korusun!

• Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen de başkasına yapma! Çünkü şu huy dedikleri, tabiat dedikleri sende de var!

• Her sözü duymamak için kulağına pamuk tıka! Çünkü sen, tertemiz cansın. Kötü sözlerden kirlenmeyesin!..

• Hakk'a yaklaşmak istiyorsan ariflerle düş kalk! Hakk'a kavuşmayı, Hakk'a kavuşmuş kişilerden iste!

 

242. Güzel hayalin, gönüller mahallesinden geçerken gönül;
"Can nerede?" diye kapıya koşar.

Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.1, 450)

• Senin yüzünü görmek bize hayattır. Ya Rabbî! 0 güzel yüz, bugün ne kadar da güzel, gönül alıcı bir hale gelmiş, ne kadar da güzelleşmiş.

• Bugün yüzünde başka bir güzellik var. Bugün çılgın aşık ne yaparsa yeridir, doğrudur.

• Dün bana öğüt veren kişi, bugün senin yüzünü gördü de geldi benden özürler diledi.

" Fuzulî merhum bir beytinde şöyle söyler:

"Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail, 
Bana ta'n eyleyen gafıl, seni görgeç utanmaz mı?"

• Seni bu iki gözle görmem kafi değil! Seni görmek için yüzlerce göz borç almam gerekmektedir. Bu gözleri kimden borç alabilirim? Seni görmeğe layık göz kimde vardır?

• Sana "beşer" (=insan) desem, seni insan olarak gördüğüm için aşktan utanıyorum. Güzelliğine hayran olup da sana haşa "Allah" desem, fanî bir varlığa Allah dediğim için Allah'tan korkarım.

• "Gölge ağaçtan ayrıdır" diyen kişinin körlüğüne rağmen senin güneşinin meydana getirdiği gölgede dolaşıp duruyorum.

• Senin güzel hayalin gönüller mahallesinden geçerken gönül heyecana kapılır da; "Can nerede?" diye bağırarak yalınayak kapıya koşar. Senin hayalin gönlün canı olursa, acaba sen kendin kimin canı olursun; ey sevgili!...

• Yeryüzü senin ay gibi parlak ve güzel olan yüzünden öyle acayip bir nür alır, öyle aydınlanır ki; sanki gökyüzü olurda orada binlerce zühre yıldızı, binlerce güneş parlar.

• Sevgilim, göklerin "0 ay yüzlü güzel vefasızmış" dememeleri için, ne olur gönül penceresinden başını çıkar da bir bak! Güneş gibi nürlar saç! Her tarafı aydınlat!

 

243. 0 güzelliği görünce hayranlıktan ağzım açık kaldı.

Mefülü, Pa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.I, 449)

• Sevgili; rühun yüzü çok güzeldir, çok parlaktır ama; senin yüzündeki güzellik büsbütün başka güzelliktir.

 • Ey yıllarca rühu, ruhun güzelliğini, vasıflarını medheden! Bana bir sıfat göster ki, o sıfat, ruhun zatına uygun olsun.

• Onu hayal etmek gözdeki nüru artırır. Fakat göz onun kendisini görünce nur artıran hayali vuslata karşı pek sönük, pek zavallı kalır.

• 0 yüzü, o güzelliği görünce hayranlıktan ağzım açık kaldı. Her an dilimde, gönlümde; "Allah'ım, sen pek büyüksün. Allah'ım, sen ne güzeller yaratıyorsun?" diye o yüce yaratıcıya sena var!

• Gönlüm senin havanda, senin sevginde yer edinen, oradan bir türlü ayrılmayan bir göz oldu. Oh, o sevgi ne kadar da hoş! 0 sevgi, gözü de, gönlü de beslemede, olgunlaştırmadadır.

• Sen artık ne hüriden bahset, ne aydan, ne ruhtan, ne de periden. Çünki bunların hiç biri ona benzemezler? 0 büsbütün bambaşka bir güzeldir.

• Senin aşkının yaptığı iş, kölesini okşamaktır. Lütuflarda bulunmaktır. Yoksa 0 aşka layık gönül nerede bulunur!

• Bır gece bile olsa senin havana kapılıp, seni hayal ederek uyumayan gönül, karanlık gece içinde nürlu bir gündüz meydana getirir. Hava onun nüru ile ışıklanır, apaydın olur.

• Muradından, isteğinden geçen, sana mürid olur. Istemeden, dilemeden is-teğini bulur, dileğine erişir.

• Bu aşk ateşine düşüp yanan, yakılan cehennemlik kişi, kevsere düşmüştür. Çünkü ey sevgili, senin aşkın kevserdir.

• Ayrılığının acısı ile içim yanıyor. Elimi çaresizlikten başıma vurup duruyo-rum. Ama sana kavuşmak, seninle buluşmak ümidi ile ayağım yere basmıyor.

 

244. Rahattan, ızdıraptan, benlikten kurtulmadıkça
 vuslata erenlerin yanlanna gidemezsin.

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 
(c.I, 456)

• Sen hududsuz, şefkatle dolu bir sevgilisin, bizi kucakla! Allah da bilir kı aşığı okşamak, onun gönlünü almak ayıp değildir.

• Ay yüzünü aşıklara gösterdiğin geceden beri herkes kararı olmayan gökyüzüne döndü. Hiç kimsede karar ve huzur kalmadı.

• Üstünlük, lütuf, ihsan denizinin feyzinden başka hiç bir şeyde ümidimiz yok! Seni övmeye, seni anlatmaya imkan yoktur!

• Seni sevmenin zevkine vardık. îhtişamını, büyüklüğünü gördük de öyle §a-şırdık kaldık ki, elimiz hiç bir iş tutmaz oldu.

• Bizler yüzlerce tuzaktan kahramanca sıçrayıp kurtulmuş kuşlar gibiyiz.

•Ama senin tuzağın öyle bir tuzak ki, oradan kurtulmanın, uçup kaçmanın imkanı yok!

• Aşkının elçisi, sabah şarabı sunan sakî gibi geldi de bize o mahmurluk vermeyen şarabı sundu.

• "Gücüm kuvvetim yok, ayrılık yüzünden perişanım, hastayım." dedim. Acele etme! Şimdi hemen özür getirilecek zaman değil." dedi.

• "Bahaneler icat etmiyorum. Halim yok. Hıçkıra hıçkıra ağlamıyorsam, perişan bir halde değilsem özrümü kabul etme!" dedim.

• Halini unut da aşk şarabını içmeye bak. Aşıkların ne iradeleri vardır, ne de ihtiyarları ellerindedir.

• Rahattan, ızdıraptan, benlikten kendini hatırlamaktan kurtulmadıkça seni vuslata erenlerin, manen Hakk'ı bulanların yanına almazlar, oraya varmaya yol vermezler.

 

245. Sen bir dost ararsan, rahmeti sayıya sığmayan dostu ara!

Mefulii, Fa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.I, 445)

• Bu çok tuhaf, hiç görülmemiş bir ateş! Bir an bile sabrı, kararı yok! Nasıl olabilir ki, hem sevgilinin yanında alevlenmiş, hem sevgilinin yanmda yoktur!

• Şekil nasıl ayak diresin? Şeklin zaten sebatı yok! Mana nasıl onu ele geçir-sin ki apaçık ortada değil!

• Dünya bir av yeri; yaratılmış olanlann hepsi de av! Avlanan emîrden de bir nişane, bir belgeden başka ortada birşey görülmüyor. Eseri meydanda, kendisi gizli!

• Her tarafta bir iş, bir çalışma var! Her tarafta yükler, denkler var. Her tarafta; "Biz emîriz, biz büyük insanlarız." diyenler var. Fakat asıl emîrin konağında ne yük var, ne de denk!

• Ey rüh! Elini çek de yüzünün hoş rengi görülsün. Çünkü şu görünenlerin hepside köpük, şekil, resim!

• Ey iyi bahtlı, hoş talihli kişi! Sen dost ararsan rahmeti sayıya sığmayan dostu ara!

 

246. Aşk yüzünden kınanmak, ayıplanmak bir adettir!

Mef'Olü, Fa'ilat, Mefa'ilü, Fa'ilat 
(c.I, 446)

• Sağdan, soldan çekiştirmeler, ayıplamalar duyulsa bile gönlünü bir güzele kaptırmış olan kişi aşkından dönmez!

• Aşk yüzünden kınanmak, ayıplanmak nasıl bir adet ise, aşığın kulağının sağır olması da bir adettir.

• Aşk uğrunda iki dünyanın yıkılması, viran olması; aslında mamur olmaktır, yeniden yapılmak, meydana gelmektir. Aşk uğrunda, aşk yolunda bütün faydalardan vazgeçmekte fayda vardır!

• Hz. îsa dördüncü kat gökten; "Haydi ey aşıklar, elinizi, ağzınızı yıkayınız! Gök sofrası kuruluyor. Manevî yemekler yeme zamanı geldi!" diye bağırıyor.

• Yürü! Yokluk meyhanesinde sevgiliye karşı yok ol! Nerede iki sarhoş varsa, orada kavga ve gürültü vardır.

• Sen şeytanların bulunduğu yere; "Yardım, yardım!" diye gelip giriyorsun. Aklını başına al da yardımı Allah'tan iste! Buradakilerin hepsi de insan şeklinde birer şeytan, birer ifrittir.

• 0 kadar çok mana şarabı iç ki, mest olasın da dedikodudan kurtulasın. Sen aşık değil misin? Aşk da bir meyhane değil mi?

 

247. Sevgili dedi ki: "Zerre zerre bütün dünya bana aşıktır."

Mef'fllü, Fa'ilatii, Mefa'îlü, Pa'ilat 
(c,I, 448)

• Bugün sevgiliyi görme, onunla buluşma günü! Bugün en büyük güneşin doğduğu gün!

• Hüriden, aydan, ruhdan, periden hiç bahs etme! Bunların hiç biri bizim sevgilimize benzemez! Bizim sevgilimiz bambaşka bir şey!

• Kim onun yüzünü görüp harap olmadı ise o insan değildir! Cansız kayadır, mermerdir!

• Onun aşkından, ateşinden haberi olmayan mümin, aşk yoluna düşmüş, Hakk aşıklarının gözlerinde kafirdir!

• Rühu'l-Kudüs kapının halkasını çaldı. Ay yüzlü sevgilim; "Kapıyı çalan kimdir?" diye seslendi. 0 da; "Kapıdaki senin eski kulun, eski kölen!" diye cevap verdi.

• Sevgili; "Yanında kim var? Bu kapıya kiminle geldin?" diye sordu. Ruhu'l Kudüs de; "Yanımda senin aşkın vardı." Sevgili; "Aşk nerede?" dedi. 0 da;"Aşk gönlümde." dedi.

• Sevgili dedi ki: "Zerre zerre bütün dünya, bana aşıktır. Sen yürü git! Getirdiğin meta', mal bizce pek değersiz bir şey."

 

248. Gönlündeki gamları sil süpür! Orası tertemiz olsun! 
Çünkü gönül dostun hayalinin evidir.

Mef'fllü, Fa'ilatü, Mefa'îlii,
(c.I, 447)

• Ey gül senin çok nazik bir yanağın var! Fakat bu kadar nazik olduğu halde yanağını sevgilinin yanağına sakın koyma! Onu incitirsin. Çünkü onun yanağı senin yanağından daha naziktir.

• Hatta ey gül, gönlünde bile onun nazik güzel yanağını, kendi yanağına koymayı hayal etme. Çünkü yanağını yanağına koyunca gönülde olduğu için senin gönlündeki aşk sırrım anlar. Gönüller alan dost pek naziktir.

" Gül yanakların hayalen bile incinmeleri bendenize Nedîm'in şu beytini hatırlattı:

"Buy-ı gül taktîr olunmuş nazın işlenmiş ucu,
Birisi hoy, birisi destimal olmuş sana sevgilim!"

(Gülün kokusu imbikten geçirilmiş, nazın ucu işlenmiş, imbikten geçirilen gül kokusu sana ter olmuş. Naz denilen manevî varlık da sana mendil olmuş.)

• Arzu, istek haddi aşınca gizlice kimseye belli etmeden ona secde et! Fakat fazla da üstüne düşme. Çünkü o pek incedir, pek naziktir.

• Eğer sen kendinden geçmiş isen, zaman kaydından da kurtulduğun için bütün vakitler senindir. Senin vaktindir. Fakat kendinde isen vaktini bil bekle! Çünkü pek incedir.

• Gönlündeki gamları sil, süpür! Orası tertemiz olsun. Çünkü gönül onun hayalinin evidir. 0 güzelin hayali ise pek incedir, pek naziktir.

• Günün birinde gülün gölgesi dostun hayaline düştü de, dosta öyle bir iş etti ki, gerçekten de bu çok ince bir iştir.

" Hz. Mevlana'nın: "Gülün gölgesi dostun hayaline düştü." mısra'ı eski şairlerimizden Nailî-i Kadîm merhumun şu beytini hatırlattı:

"Gül hare düştü, sîne-fikar oldu andelip, 
Bir hare baktı bir güle zar oldu andelip."

(Gül dikenin üstüne düştü. Bu yüzden bülbülün göğsü yaralandı. Bülbül bir güle baktı, bir de dikene, feryada başladı."

 

249. "Ney"in sesi kendinin değildir. 
Ona üfleyenin "ney"den duyulan nağmeleridir.

Mef'dlü, Pa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat 
(c.1, 444)

• Sakî şarap getir! Günler pek hoş, pek güzel! Bugün şarap içmek, sohbet otağı kurmak, gönülde aşk ateşini uyandırmak günü! Onu manen bulmak, ona hayran olmak günü.

• Sakî nazik, şarap latif, günler değerli, şerefli günler! Meclis gökyüzü gibi aydınlık, sevgili de ay gibi giizel!

• Ney sesini dinle! Aslında o ses ney'in değildir. Ona üfleyenin duygularının ney'den duyulan nağmeleridir. Sen aşk şarabını içmeğe bak! Gam kendi derdine düşmüş, çırpınıp duruyor.

• Bugün tövbeden başka bozulacak birşey yok! Bugün sevgilinin saçından başka dağınık, perişan bir şey yok!

""Bazı ariflere göre insanın "Ben bu işi bir daha yapmayacağım" diye tövbe etmesi, kendinde bir varlık, bir benlik duymasının neticesidir. Bu davranış ( Allah'dan başka fail yoktur.) inancına aykırıdır. Bu sebeple "Tövbeden de tövbe etmek gerekir" demişlerdir. Ama bu demek değildir ki, ne yaparsan yap bu senden değildir, Hakk'tandır. Bu görüş Cebriye görüşüdür. Islamî değildir. Çünkü insan cüz'î iradesini kullanarak suçu bir daha işlememeye tövbe ederek Hakk'ın yardımı ile kendini iyiye götürebilir. Mevlana "Bugün tövbeden başka bozulacak bir şey yoktur!" demekle bu inanca işaret buyurmaktadır.

• Bütün dünyanın heves ettiği, aşkına kapıldığı o güzel, balçıktan yaratılmıştır. Fakat o, gizli olarak Hakk'ın kudreti, yaratma gücü, san'atı ile süslenmiştir.

• Bugün başka türlü bir gün, bugün nerede bir ölü varsa canlanır, dirilir. Bugün kör bile başka bir göze sahip olur.

• Nice beden vardır ki, toprak esiridir, mezarda çürümeğe mahkumdur.Fakat gönlü gökyüzünde emîr nice tohum var ki, toprak altına düşmuş, ondan biten ağaç yücelmiş, boy atmış.

• Gönlü mücevher, inci hazinesi olan bir varlık nasıl olur da kirli toprakta yaşar? Sevgilisini bağrına basmış olan bir kişinin nasıl olur da gönlü daralır, sıkılır?

 

250. Benim "Aşıklık"tan başka bir işim yok!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa-ilat
 (c.I, 505)

• Benim aşıklıktan başka bir işim yok. Ben aşığım, aşıklığı bir suç saymıyorum. Ve aşık olduğum için de utanmıyorum.

• Sen şu aşk denizinin içinde ne kadar da değerli bir incisin! Senin yüzünden dalga gibi kararsızım, çırpınıp duruyorum.

• Ben şimdi senin aşk denizinin kıyısında oturup duruyorum. Her ne kadar benim gönül denizimin kıyısı yoksa da, ben aşk denizinin kıyısını seviyorum, o kıyının sarhoşuyum.

• Senin aşkının şarabı bana gökyüzünden gelmektedir. Bu sebepledir ki, yeryüzünde üzümleri sıkarak şarap yapanlara benim minnetim, ihtiyacım yoktur.

• Senin aşk şarabın dağın bile sükünetini giderir, onu oynatırken; benim vakarım yoksa, ben yerimde duramıyorsam beni kınama, ayıplama!

• Sevgilim ben senin oturduğun mahalleden bir türlü vazgeçemiyorum. Ne olur, bana mahallende bir ev tut!

• Sen güzelliğin ile, eşsizliğin ile dünyanın kutbusun. Herkes yüzünü sana doğru çevirmiş, seni görmek istemektedir. Benim de senin çevrende dolaşmaktan başka bir işim yok!

• Benim akrabam, yakınım, eşim, dostum hep aşktan doğan kişilerdir. Bunlardan daha güzel yakınlarım, daha ala soyum, sopum yoktur!

• Iki dünyadan da üstün, iki dünyadan da değerli ne vardır? Aşk şehri vardır. Benim bundan daha iyi bir şehrim, daha iyi bir diyanm yoktur!

251. Allah'ım; bedenimizde bir tek damar bile yoktur ki senin emrinle atmasın.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(c.I, 506)

• Allah'ım; şu dünyada senin emrine boyun eğmeyen; kul, köle olmayan var mıdır? Senin lütuflarını, ihsanlarını, güzelliklerini görüp de hayran olmayan, mest olmayan var mıdır?

• Herşey, herkes senin emrindedir. Bir cimrinin hasisliği senden olduğu gibi,ona buna iyilik eden, kerem sahibinin cömertliği, ihsanlarda bulunması da sendendir.

• Her ruh senin güzel isimlerinden birinin vasfı ile sana bağlıdır. Bedenimizde bir tek damar bile yoktur ki senin emrinle atmasın.

• îki dünya, iki ele benzer. Sen de onları hareket ettiren ruh gibisin. Onların verdikleri her şeyi, gösterdikleri cömertliği, yaptıkları iyiliği onlar yapmıyor, sen yaptırıyorsun.

• Şu varlık dünyasında kimin gözü, senin rüzgarından başka bir rüzgarla sallanan bir gül görmüştür?

• Gaflet içinde yaşayan zavallı kişi halkın cevr u cefasından, kötü davranışlarından sızlanır durur. Düşünmez ki halk, Hakk'ın elinde bir sopadan başka bir şey değildir.

• Allah'ım bütün bu sopalar, senin yüzünden, senin emrinle oynar durur. Herbiri de ancak senin verdiğin derttir, senin verdiğin dermandır.

• Allah'ım; anlıyorum ki, başımıza, bedenlerimize gelip çatan dertleri, belaları savuşturmak, halkın cefalarından kurtulmak ancak sana yalvarmakla, ancak seni sena etmekle, övmekle mümkündür.

 

252. Yok ol da şu dedidokudan kurtul!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(c.I, 512)

• Bu aşk şehrinde oturduğu halde mest olmayan var mıdır? Bu şehirde aşık olmayan bir kişi görülmüş müdür?

• Şarap bırakmıyor ki akıl durmadan söylensin dursun da, kimsecikler bunun sonu gelmeyecek demesin!

• Can ona bağlandı ama topal kaldı. Zaten canın buradan dışarıya sıçrayacak bir yeri de yok ki!..

• Sen şimdi şaşılacak şeyleri seyret! Sen hem var olan, hem de yok olan birini gördün mü?

• Padişah tarafından kolu, kanadı kırılmış olan kuş, uçtukça uçar. Şu gökkubbenin üstünde artık onun için kırılmak olamaz.

• Yok ol da şu dedikodudan kurtul! Sözden kurtulan kimdir? Yok olan kişi!..

 

253. Öldün; mana gözün açıldı, can alemini seyre başladın.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mef'îlün, Fa'ilün 
(c.I, 492)


• Sen beden hapishanesinden kurtuldun, öldün. Mana gözün açıldı. Şu anda can alemini seyretmedesin, o alemi görüyorsun. Çünkü sen dünya hayatını yaşarken ölü idin. Ama durumdan haberin yoktu. Şimdi tekrar dirildin, elbette bundan sonra nasıl yaşayacağını bilirsin.

• İdris (a.s.) gibi ölüp tekrar bu aleme gelen, meleküt aleminin müderrisi kesilir. 0 gayb alemindekilerden bile gizlidir!

"Hz. Nuh'un babasının dedesi olan İdris(a.s.)'ın Hz. îsa gibi daha yaşarken dördüncü kat göğe çıkarıldığından bahsederler. Tefsîr-i Kebîr sahibi Fahreddin Razî hazretleri: "Biz onu yüce bir makama yükselttik." Meryem Süresi 19/56-57 ayetlerini tefsir ederken, bu yükselmenin bedenle değil, manen olduğunu yazar. Sonra ayete ikinci bir mana vererek Cenab-ı Hakk'ın onu bedenen dördüncü kat göğe çıkardığından bahseder. Peygamber Efendimizin Buharîde. bulunan bir hadîslerinde; "Miraca çıkarken dördüncü kat gökte İdris(a.s.)a rastladığını ve onunla selamlaştığını haber verir." İdris(a.s.)'ın hala sağ olduğunu iddia edenler olduğu gibi, Azrail(a.s.)'in onu gökte bulup aldığından da bahsedenler vardır.

• Söyle bakalım! Bu dünyadan giderken hangi yoldan gittin? 0 taraftan gelirken de hangi gizli yoldan geldin?

• 0 yol öyle bir yol ki, bütün canlılar her gece o yola uçup gidiyorlar. Herkes uykuya dalmışken, duygularımız bizi terkeder giderler. Şehir şehir bütün bedenler boş kafesler gibi. Hiç bir kafeste kuş yok!

• Kuşun ayağı bağlı olursa, uzak yerlere uçamaz. Yeryüzünde döne döne alçaklarda uçar. Çünkü uçuşta acemidir.

• Fakat ölümle, beden hapishanesinden kurtulur, ayağındaki bağı koparır atarsa, uçacağı yerleri de görür, her şeyin sırrının ne olduğunu anlar.

 

254. Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c,I, 483)

• Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür. Dosttan başka her nereye yüzünü çevirsen, o şey iyi bile olsa fenadır, kötüdür.

• Meyve ham oldukça, kabuğun içinde kalması iyidir. Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür. Onun meydana çıkmasına engeldir, bir perdedir.

• Kuş da, yumurtanın içinde gelişir, kanatlanırsa, yumurta artık onu hapseden, onun dışarı çıkmasına engel bir perde olduğu için kötüdür. Onu kırmak, parçalamak gerekir.

• Bir insan da güzel huyu ile etrafındakilerle uzlaşırsa, halk hakkı tanımazsa, işin hakîkatine vakıf olamazsa, gözü perdeli ise; o iyi, güzel huy halka kötü görünür.

• însan dostundan pek az bir zaman dahi olsa ayrılsa, o ayrılık zamanı az sayılmaz. Çok uzun bir zaman gibi görünür. Gözün içinde yarım kıl bile olsa kötüdür, hoşa gitmez.

• Sen zavallı! Ötelerden dünyaya sürgün edildin, ayrılığa düştün. Bütün ömrün dostu aramakla geçti gitti. Gaflet içinde olduğun için onu gereği gibi arayarak bulamadınsa ve ölüm zamanı gelip çatınca onu arayacaksan, bu iş kötü bir iştir. Aklını başına al da, yaşarken onu bulmağa çalış!

 

255. Gam, sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(c.I, 468)

• Ey gam! Bedenimin tüyleri sayısınca beni kaplasan yine de bana ağır gelmezsin. Çünkü bu aşk meydanı, aşk makamı neşelerle, tatlılıklarla dolu. Burada senin bir işin yok. Sen bu meydanı terket, başka meydanlara git.

• Gam, keder boş şeylere heves etmiş bir gönülde bulunur. Sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.

" Şeyh Galip merhüm; "Aşıkta keder neyler, gam halk-ı cihanındır." diyordu."

• Ey gam! Sen baştan başa altın olsan, baştan başa şeker olsan, ağzımı yumarım da ben sana: "Şeker yemem." demek isterim.

• Aşığın gönlünde bir denk varsa, o ancak sevgilinin şeker dengidir. Gönülde bir yolculuk düşüncesi varsa, ancak sevgiliye gitme, ona kavuşma düşüncesidir.

• Ey gamdan kurtulmayan, kederden yakasını kurtaramayan! Sen kendi gamınla kederini bırak da onun gamını, kederini defet gitsin. Sevgiliyi görecek gözün yoksa hiç olmazsa onun kokusunu duy! Neşelen!

"Nef'î merhumda;

"Çalış gamgînleri şad etmeye şad olmak istersen! 
Sevindir kalb-i nası gamdan azad olmak istersen!"

(Sen neşeli olmak istiyorsan gamlı insanları neşelendirmeğe çalış, onların gamlarına ortak ol. Gamdan kurtulmak istersen, insanların gönlünü sevindir!) demişti.

 

 

256. Kesret-Vahdet

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.I, 458)

• Bugün, gökyüzü bizim ay yüzlü sevgilimizin güzelliğine hayran olmuştur. Güneş bile onun yüzünün parlaklığını görmüş de kıskanmış, rengi solmuştur.

• Varlık sabahında bu mana güneşinden başka güneş yoktur. Zerre zerre her var olanı, herşeyi onun vahdet (=birlik) güneşi aydınlatıyor. 0 güneş her yere düşüyor, kral sarayını da, dilencinin kıblesini de o aydınlatıyor.

• Her akşam, her sabah türlü türlü şekillere bürünmede. Bu yüzden herbiri öbüründen başka sanılmaktadır.

• Halil'de lütuf vardı da, bu sebeple ateş kendisine su gibi göründü. Nemrut da kahırdan ibaret olduğu için, ona da su, ateş kesildi.

• Yusuf, kardeşlerinin gözlerine kurt gibi göründü. Güzel bir kardeş olduğu gizli kaldı.

• Bu; onun yüzünü seyrederken, güzelliğine hayran olur. Parmaklarını keser. Öbürü; "Bu ne kötü kişidir!" der; onun canına kasdeder.

 

257. Ben geldiğim yere dönmem için hangi yola düşmeliyim?

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ilün 
(c.1, 381)

• Burada, bu dünyada yaşamak, ham adamın işidir. Ben geldiğim yere dönmek istiyorum. Geldiğim yer nerede kaldı? Ben oraya geri dönmem için hangi yola düşmeliyim?

• Dostun yurdundan bir an bile uzak kalmak, aşıklar mezhebinde haramdır, günahtır.

• Bu acayip tuzağa, dünya tuzağına, zümrüt-i ankanın bile ayağı tutulmuş kalmış iken, benim gibi bir serçe bu tuzaktan nasıl kurtulabilir?

• Ey avare gönül yolunu şaşırıp boşuna bu tarafa, bu dünyaya gelme! Orada, o mana aleminde otur, orası çok hoş bir yerdir.

• Sana manevî hayat veren, senin bedenini değil de rühunu kuvvetlendirecek canına can katacak mezeyi, yiyeceği seç; seni mest ederek madde aleminin üzüntülerinden, dertlerinden kurtaran; bozulmamış, tam kıvamında olan şarabı iste!

• Bundan başkası bütün kokudur, nakıştır, renktir, savaştır, ardır.

• Fazla söyleme sus! Ayakta durma, otur! Çünkü mest olmuşsun; damın da tam kenarında bulunuyorsun!

 

258. Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak kabul et!

Müstef'ilü, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Miistef'ilün
 (c. 1,518)

• Ey gönül! Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak bil de, ondan yüz  çevirme! Onun içine gir! Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır. Onun gönülde açtığı yaraya katılan ki merhemi yüz göstersin! Şunu aklından çıkarma ki sabır, ızdırabın, acının anahtarıdır.

• Deıtlerin, kederlerin içine öyle bir aşkla dal ki, sonunda hiç beklemediğin bir zamanda ansızın Hakk'ın kürsüsü ve arş-ı azamı senin önüne gelsin. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.

• Cihanın nüru ile gül de, cihanın düğünü, derneği ol! Onun mateminden, acılarından kurtul, emniyete ulaş! Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.

• Kibirden, kinden kurtulur da gönlünü ayna gibi parlak, lekesiz bir hale getirirsen, her an onu gönül aynasında görürsün. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.

• Kibri, kini yok edersen hem benlikten yakanı sıyırırsın, hem de şeytanın saçından tutar, boynunu vurursun. Sabır sıkıntının anahtarıdır.

• 0 zaman bahtın, talihin, devlet, varlık kendiliğinden kalkar senin ayağına gelirler. Onların gelişi ile mutlu olursun. Sabır sıkıntının anahtarıdır.

• Sus! Artık sırları söyleme, söyleme ki: " (=Min ledün) sırrına yabancılar, ham kişiler, nasıl erebilirler? Sabır sıkıntının anahtarıdır.

"Kehf Suresi 18/65. ayette, Hz. Musa'ya, kendisine Allah tarafından bilgi verilmiş bir arkadaşla karşılaşacağı bildirilmiştir. Bu arkadaşın Hızır (a.s.)olduğu rivayet edilir."

259. Ben güle kırmızı elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c. II, 1000)

• îlkbahar gelince gül uykudan uyanır, kırmızı elbiseler giyer. Ben güle o elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum.

• Bahar gelince söğütler de uyanır, yaya olarak gelirler, ırmağın kenarında namaz kılacaklarmış gibi saf haline girerler. Onlar da bütün varlıklar gibi kadere boyun eğmişlerdir. Kaza ve kader neyi takdir etmişse ancak onu yaparlar.

• Süsen kılıcını çeker, yasemin sipere girer. Her biri savaş tekbirini getirirler.

• îlkbaharda kırmızı elbiseler giyerek süslenen gül, kendini beğenir de o aciz bülbüle neler eder, neler eder!

• Bahçe gelinlerinin herbiri, bahçede bulunan bütün çiçekler; "0 vefasız gül bize işaret ediyor!" derler.

• Burada aşık bülbül de seslenir, der ki: "Bakın arkadaşlar, başsız ve ayaksız gibi olan ben zavallıya gül ne cilveler yapıyor?"

• Bu hali gören çınar ağlayarak, inleyerek el kaldırmıştır. Dua etmektedir. Ne dua ettiğini ben sana söyleyeyim.

• Goncanın başı ucunda durup ömrün az olduğundan şikayet eden kim? Menekşenin sırtını iki büklüm eden kim? Sana anlatayım.

• Sonbahar bağlara, bahçelere çok cefalar etti. Ama şimdi dikkat et de bak! îlkbahar ne vefalar etmede.

• Sonbaharın yağmalayıp götürdüğü her şeyi ilkbahar birer birer geri vermede.

• Gülü de, bülbülü de, bahçe güzellerini de hatırlamak, onlardan bahsetmek birer bahanedir. Neden bunu yapıyorlar? Neden güllerden, bülbüllerden, bahçe güzellerinden söz açıyorlar da, onları yaratandan söz açmıyorlar.

"Hz. Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:

Bağ. gül, bülbül, güzeller hepsi birer bahanedir.
Bunların hepsinden maksat odur "

• Bu hal aşkın gayretinden, kıskanmasındandır. Yoksa, dil Allah'ın inayetlerini, ihsanlarını, lütuflarını nasıl anlatabilir?

 

260. Kendini nasıl, niçin, neden dikenliğinden kurtarırsan ona kavuşursun.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa-îlün
 (c. II, 959)

• Gönlünü dünya gamından ayırabilirsen, beka bağında, ölümsüzlük bağında neşelenmene, safa sürmene imkan vardır.

 •Riyazet suyu ile yıkanırsan bütün gönül kirlerinden temizlenirsin.

• Hevesler ve nefsanî istekler menzilinden bir iki adım ilerlersen, şeref ululuk haremine konabilirsin.

• Ey gönül! Manalar denizinde bulunan o eşsiz inciye, değer bakımından paha biçemezsin.

• Himmet eder de, bu toprak durağını (yani dünyayı) kendine mekan edinmezsen yücelerin yücesinde, ötelerin ötesinde, mana aleminde kendine bir yer edinirsin.

• Yalnız başına oturup başını önüne eğer de düşüncelere dalarsan, geçmiş zamanlardaki hatalarını, yanlış görüşlerini anlar da onları düzeltebilirsin.

• Fakat bu yola düşenlerin vasıfları uyuyup kalmak değil, çevik davranarak, acele ederek işleri yoluna koymaktır. Sense bu cihanın nazenînisin. 0 çevikliği nasıl elde edebilirsin?

• Sen ne ecelin elini ayağını bağlayabilirsin, ne de dünyanın renginden, kokusundan, nimetlerinden vazgeçer, kendini kurtarabilirsin.

• Eğer sen bu alçak nefisle, benlikle savaşabilirsen; gönlün, canın Rüstem'i, kahramanlar kahramanı olursun.

• Eğer aşk derdine tutulursan, eğer yaratıcıya aşık olursan, imtihan için onun verdiği belalara sabredersen; o zaman gönlün huzura kavuşur.

• Şu anda; nasıl, niçin, neden dikenliğinden kendini kurtarabilirsen ona kavuşursun. Daha dünyadayken cennette yaşamağa başlarsın.