261. Sürgün olarak geldiğiniz bu dünya gurbetinden sefere çıkın!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 945)• Canlara; "Neden asıl evinize, gerçek yurdunuza dönmek istemiyorsunuz? Neden bu dertlerle, kederlerle, acılarla dolu dünyada kalmak için ayak diriyorsunuz?" diye bir ses geldi.
• Balçıktan yaratılmış bedenlerinizle ayaklarınıza öyle ağır zincirler vurulmuş ki, çalışıp çabalayarak onları kırmadan, parçalamadan kurtulmanıza imkan yok!
• "Artık bu gurbetten, bu ayrılıktan bıktık usandık!" deyin! Sürgün olarak geldiğiniz bu dünya gurbetinden sefere çıkın! Evinize, barkınıza geri dönün!
• Kokmuş, ekşimiz ayranla, çöllerdeki kuyuların acı suları ile neden hayatınızı boş yere harcıyorsunuz?
• Allah kanatlarınızı gayretten, çalışıp çabalamadan yaratmıştır. Madem ki canlısınız, yaşıyorsunuz; harekete geçin! Gayret gösterin!
• Tenbellikle, ümidin kolu kanadı pörsür, çürür. Kolunuz kanadınız kırılıp dökülünce, artık ne olursunuz bir düşünün!
• Gayret sarfederek, çalışarak, çabalayarak kurtulmak size zor geliyor. Sanki sıkılıyor da bu sıkıntılı dünyada, bu kuyu dibinde kalmaktan sıkılmıyorsunuz. Peki öyleyse, kuyu dibinde kalın!
262. Aşk bazan dost olur, bazan da baştan başa ayıp kesilir.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 941)• Mezarda toprak olduktan sonra insan için ya ziyan vardır yahut kar! Bari ölmeden evvel toprak olayım da, göreyim bakayım neler olacak?
• Toprak olmak aşıkların işidir. Çünkü açıklara; hayata, dünyaya ait olan bağlılıklarını koparmayı Hakk gösterdi.
• Haydi biz de; "Ölmeden evvel ölelim!" emrine uyarak Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi şu mel'un nefisle savaşa girişelim!
• Aşk bazan tamamıyla toprak kesilir, bazan tamamıyla su olur. Bazan büsbütün ateş kesilir. Yakar, yandınr. Bazan da hep duman!
• Bazan dost olur. Bazan baştan başa ayıp ve ar kesilir.
• Şu oturup kalkan halkın gözüne binlerce süret halinde görünür. Fakat senin gözünde ne artar, ne de eksilir.
263. Aşk uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 919)• Aşk benim uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü. Zaten gerçek aşık , uyuyamaz. Aşk canı da, aklı da yarım arpaya bile almaya tenezzül etmez.
• Aşk kana susamış siyah bir arslandır! 0 aşıkların gönül kanından başka bir şey içmez!
• Aşk sevgi ile sana yaklaşır, seni tuzağa düşürür. Sen onun tuzağına düşünce o senden uzaklaşır. Uzaktan senin halini, ayrılık ateşi ile yanışını seyre başlar.
• 0 çok güçlü, çok kuvvetli bir emîrdir, korku nedir bilmez. îşkenceler yapar. Suçsuz olduğun halde seni ezer, hırpalar durur.
• Aşkın eline avucuna düşen, bulutlar gibi ağlar, gözyaşları döker. Fakat onlardan uzak duran da asık suratlı, duygusuz, soğuk bir kişi olur. Kar gibi donar, buz kesilir.
• Aşk her an binlerce kadeh şarap içer, sonra o kadehleri kırar, döker. Her an binlerce kat elbise diker, sonra onları yırtar, atar!
• Aşk binlerce gözü ağlatır, sonra da ağlattıklarını güldürür. Binlerce kişiyi ağlatıp inleterek öldürür de hepsini bir sayar.
• Zümrüd-i anka Kaf dağına doğru hoşça uçar gider. Ama aşk tuzağını görünce artık uçamaz olur. Gelir, aşkın tuzağına düşer.
• Aşkın bağlan ile bağlanan kişi hile ile yahut işi deliliğe vurarak, o bağlardan kurtulamaz. Onun tuzağına düşmüş olan hiç bir akıllı aklı fikri ile bir çare bulup halas olamaz.
• Onun yüzünden aklım perişan, darmadağın. Yoksa onun yaptıklarını, tuttuğu yolları, ettiği işleri bir bir sayar, döker, sana gösterirdim.
• Aşkın arslanları nasıl avladığını, onlan nasıl yakaladığını, onlara neler ettiğini sana gösterirdim.
264. Ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir olmadıkça
sevenle sevilenin arasında ayrılık vardır.Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Pa'îlün
(c. II, 939)• Senin huzurunda canın ne değeri vardır? Canın sözü mü olur? Can sensin, senden başka ne varsa hepsi de beden, hepsi de bir kuru ad, san!..
• Aşık olmak, aşk, işlerin en iyisi ama, şunu bil ki bizim sevgilimizin yüzü olmaksızın aşk haramdır!
• Aşkın canına andolsun ki, iki can birbirine kavuşmadıkça, ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir olmadıkça, sevenle sevilenin arasında aynlık Yardır. Buluşmanın bir manası yoktur. Bu, düzensiz bir kavuşmadır.
• Ayın ışığı her tarafa yayılır. Doğuyu da, batıyı da kaplarsa da nüru pencerenin genişliğine göre eve girer.
• Sen git de, kendi varlık kadehine sağlamlık vermeye bak. Çünkü o şarap Pek kıvamlıdır, pek eskidir, onun evveline evvel yoktur.
• 0 benden binlerce can istedi ama ben onun huzuruna bir tanesini götürdüm. Geri nerede diye sordu:
Ben de dedim ki: "Onları bırak, sana borcum olsun, şimdilik bir tane getirdim, ilerde onları da getiririm."
•0 meşhur ressamın yaptığı resimler evin içinde bulunuyor ama, o resimleri apanı evin içinde bulamazsın. Ay'ı görmek için yükseklere doğru bak! Ay yükseklerdedir. Dama doğru bak!
265. Akşam olunca bu duygu yolu kapanır da
gayb aleminin kapısı açılır.Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 943)• Akşam namazı vakti gelip de güneş batınca bu his yolu, şu duygu yolu kapanır da gayb aleminin kapısı açılır ve insan ötelerden gelen duygulara aşina olur.
• Çoban nasıl sürüsünü önüne katar da güderse, uyku meleği de ruhları önüne katar, gütmeğe başlar.
• Onları mekansızlık alemine sürer. Ruhanî çayırlığa götürür. Orada onlara ne manevî şehirler, ne manevî bahçeler seyrettirir.
• Uyku üstünde yaşadığımız şu yeryüzünün nakşını, süretini insanın gönlünden silince gökyüzünün kapısı açılır. Ruh orada nice nice süretler, nice nice acayip adamlar görür.
• Sanki can hep orada yaşıyormuş, orada oturuyormuş gibi bu alemi asla hatırlamaz. Bu dünyaya ait derdi, elemi de kalmaz.
• Burada üstüne titrediği malının, mülkünün derdinden kurtulur da, onlar aklına bile gelmez. Gamı da kalmaz, kederi de!..
266. Aşk şarabının tortusuz olanını ruhlar içti;
şarapla bulaşmış kaseyi de bedene verdi.Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 995)• Sabahleyin senin güzel yüzünü görmek, benim derdimi nasıl yatıştırdı, beni nasıl huzura kavuşturdu, bak da gör!
• Senin güzel yüzün aşıkların gönüllerine ne çeşit bir ateş düşürdü? Aşk sırlarına ne biçim bir haber ulaştırdı;
• Lütfetti, kerem buyurdu da tenezzülen beni yanına çağırdı. Canıma kadehsiz bir şarap sundu...
• 0 şarabın safını, tortusuz olanını ruhlar içti. Şarapla bulaşmış kaseyi de bedenlere verdi.
• Sen şarabın saflığını rühlarda ara! Çünkü bedenlere ancak o "beden" adını taktı.
• Senin gönül tuzağın Tebriz'dedir. Rahmeti daima o tuzakta ara!
267. Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu.
Mefa'îlün, Fe'ilatün. Mefa'îlün,
(c. II, 952)
• Şemseddin'den yine ilkbaharın sesleri, ilkbahar sevinçleri, zevkleri, safaları geliyor. Kadehlere dökülen şarabın çıkardığı neşeli sesler, yeşilliklerden baygın nameler geliyor.
• Gönlüm sevinçten, sakînin verdiği neşelerden dolup taşıyor. Onun visali kucak açınca, kucaklaşmak zamanı geliyor.
• Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu. Onun avdan dönüp gelişi ne mutlu andır.
• Davet davulunu çalıp duruyorum. Sevgilim duyarsa gelir de, şu sararmış yüzüm yüzbinlerce defa güzelleşir.
• Madem ki güzellik saltanatı geldi. Ay yüzlü sevgilimin yüzüne yerleşti. Bu durup dinlenmeyen gönlüme o yüzden rahatlık geleceği umulur.
• Gül bahçesi açılır saçılır da şu dikenin kucağına gelir diyorum. Bu hevesle yüreğimin çarpıntısı duruyor, heyecanım yatışıyor.
• Bir gün olup da o kıvılcımlar saçan kadeh, yine elime geçerse artık bana bu mahmurluktan gam yoktur.
268. Dünyaya gönül veren bir zavallı bir hayal yüzünden hayale döner.
Fe'ülün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül
(c. II, 961)
• Dünyayı gördüm; vefası yoktur. Dünya da gökyüzünde bizim gibi yalnızdır. Onun da halden anlar gerçek bir arkadaşı, candan bir bildiği, bir dostu yoktur."Ömer Hayyam bir ruıba'îsinde: "Feleke etme şe'amet isnat / Ki onun talihi senden beter'"
• Sen göklerdeki altın değirmisi olan ışıklar saçan aya bakma! Onun içinde bir hasın bile yoktur.
• Nice ahmak kişi elinde asası olmayan kör gibi koşa koşa gitti. Dünyanın tuzağına düştü.
• İnsanlar onun nimetlerini kaybedeceklerinden korkarlar, onun üstüne titrerler. Bu hastalık, ilacı olmayan bir hastalıktır.
• 0 çarşaf ve peçe altında çok güzel bir kadın gibi görünür. Halbuki o, binlerce kocadan arta kalmış çirkin bir ihtiyar kadındır.
• Cana canlar katan gerçek sevgiliyi bulamayanlar zavallılıkları yüzünden giderler de, onun yolunda can verirler.
• Dünyaya gönül veren bir zavallı, bir hayal yüzünden hayale döner. Dertten, zahmetten, sıkıntıdan başka birşey elde edemez!
• Nice padişahlar dünyaya sırtlarını dönerler. îlahî aşka yüzlerini tuttular da nice rnemleketler elde ettiler. Aşk öyle bir sultanlıktır ki onun sonu yoktur.
• Bu aşk sana bir kötülük mü etti ki, onu inkar ettin: "Onun hiçbir vergisi, hiçbir lütfu, ihsanı yoktur!" dedin.
• Bir baş ağrısı ile ondan ayağını çektin. Dünyada sıkıntısı, belası olmayan bir yol var mıdır?
• Artık sen sus! Aşıklara öyle mana incileri saçılmakta ki, bir tanesine bile değer biçilemez.
269. Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne fayda vardır?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 936)• Bana senin akîk renginde olan dudakların gerek; şeker ne işe yarar? Bana senin yüzün gerek; parlak, nürlu yüzün varken ayın bana ne faydası olacak?
• Senin mahmur gözlerin olmayınca şarap bana zevk vermez, beni mest edemez. Sen benim yol arkadaşım olmazsan ben o yolculuğu ne yapayım?
• Senin güneş gibi nurlu olan yüzün olmayınca güneşin ışığı benim ne işime yarar? Gördüğüm sen değilsen bana görüşün, gözün ne faydası vardır?
• Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne kar vardır? Sana sığınmadıktan sonra kalkanın ne faydası vardır.
• Gecem kıyamet günü gibi uzadı, gitti. Ama gönlüm sana secde etmek istiyor. Seher vaktini beklememe lüzum var mı?
• Ayın bulunmadığı bir gecede yıldızlar ne yapabilir? Kuşun başı olmadıktan sonra iki kanadı ne işe yarar?
• Sen benim ruhum olmadıkça ben ruhtan ne elde edebilirim? Sen bana gönül gözü bağışlamadıkça ben bu baş gözünü ne yapayım?
• Dünya bir ağaca benzer. Yaprağı, meyvesi senden biter, senden gelir. Yaprağı ve meyvesi olmayan bir ağaç ne işe yarar?
• Ey gönül; beşeriyet halinden, insanlıktan vazgeç de melek ol! Melek huylu olmazsa insanın hayvandan ne farkı vardır?
• Madem ki haber ona mahrem değil! Hiç bir şeyden haberin olmasın; mest ol kal! Zaten haber vericisi sen olmadıktan sonra, haberden ne fayda beklenir?
270. Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince, gark oldu gitti.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 1001)• Ah o nurlar saçan mumda ne vardı ki gönüle ateş düşürdü? Gönlü kaptı, gitti.
• Ey gönlüme ateş düşüren! Ateşin beni yaktı, yandırdı. Ey dost! Çabuk gel, çabuk gel! Ben yanıyorum.
• Gönül şekil olarak mahlük yani yaratılmış bir varlık değildir. Gönlün yurdundan Hakk'ın cemali yüz göstermiştir.
• Onun şekerinden başka bana bir çare yoktur. Bana onun dudağından başka birşey fayda vermez.
• Hatırlar mısın, bir seher vakti şu gönlüm senin saçının bir örgüsünü çözmüştü?
• Hatırlıyor mu? Canım ilk önce seni görmüştü de, senin canından bir söz işitmişti.
• Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince gark oldu gitti. Beni sel götürdü, sel!gölge varlığa varlık katar?
271. Varlık-Yokluk
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlüıı
(c. II, 950)• Aferin o yokluğa ki, bizim varlığımızı kaptı gitti. Zaten can alemi de o yokluğun aşkı yüzünden var oldu.
• Yokluk nereye gelip konarsa, varlık kaybolur gider. Bu ne biçim yokluk ki gölge varlığa varlık katar?
• Yıllardan beri ben şu görünen gölge varlığımın ötesindeki gerçek varlığımı ;yokluktan kaptım. Yokluk ise bir bakışta beni benden aldı. Varlığımı kaptı, gitti.
• Böylece ben kendimden de kurtuldum, gelecek derdinden de. Ümitten de halas oldum, korkudan da! Olduydu, olacaktı, vardı, yoktu kaydından da yakamı sıyırdım. Tamamıyla yok oldum!
• Varlık dağı şu bizim görünen gölge varlıklarımız, üzerinde yaşadığımız dünya ve bütün kainat mikroskobik alemden makroskobik aleme kadar herşey, yokluğa karşı ancak bir saman çöpü gibidir. Hangi dağ vardır ki, yokluk bir saman çöpü gibi onu kapıp gitmesin?
• Varlık nedir? Yokluk nedir? Saman çöpü ne oluyor? Dağ dediğin ne? Ey bunlara cevap verecek olan söz, kapıdan dışarı çık! Defol git!
" Hz. Mevlana'nın birçok şiirleri gibi, çok derin manaları ihtiva eden bu şiiri tam olarak anlayamasak bile, azıcık olsun anlamak zevkine varmamız için büyük bir velinin şu sözü bize yardımcı olabilir: "Allah yok gibi görünen bir varlık, dünya ve bütün kainat var gibi görünen bir yokluktur!"
272. Aşk insana en yakın bir dosttur.
Onun sevgisinde ateş bile olsa gam yeme!Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(e. II, 994)• Dostun bela çekeni, cefa çekeni iyidir. Öd ağacının ateşte bulunması uygundur.
• Cefa kadehi içmek pek güçtür, pek zordur. Fakat dostun elinden gelirse pek hoştur!
Eski şairlerimizden birisi:
"Zehr-i gam içmek cana safadır canan elinden,
Minnetle içmem ab-ı hayatı dil teşne olsa nadan elinden."(Sevgilinin elinden gam zehirini içmek cana hoş gelir. Ben susuz bile olsam, nadan elinden minnet edeceği için ab-ı hayatı içmem.) diye yazmıştır.
• Keremlerle, lutuflarla süslenmiş kadehle zehir bile sunulsa iç!
• Aşk insana en güzel arkadaştır. En iyi dosttur. Onun sevgisinin içine gir;elinde ateş bile olsa gam yeme!
• Ateş Hz. Halil îbrahim'e karşı soğur. Himmetle söğüt ağacı gül olur, yasemin olur.
• Aşkın çevgeninin kıvrımında sen bir top ol da gökyüzü ayağının altına serilsin.
• Onun çevgeninin vuruşlan ile top, gamlar içine düşse, ızdıraplar çekse, vurularak o tarafa bu tarafa horca yuvarlansa da, top sevgilinin vuruşları ile yine de oynar durur. Onun vurulmaktan, savrulmaktan bir şikayeti yoktur!
• Düzensiz, ızdıraplarla dolu iki dünyada da, darmadağın olsa, perişan olsa gam yemez. Çünkü o aşkın emniyeti altındadır.
273. "Benim sevgilim gül gibidir" diyorsun;
ömrü az olan, ebedî olmayan gül ne işe yarar?Fe'ilatüi, Fa'lün, Fe'ilatü, Fa'ilün
(c. II, 963)• Benim gönlüm kim oluyor ki, senin olmasın? Bedenim de ne oluyor ki, senin uğrunda yok olup gitmesin?
• Cennet içinde olayım, nimetlere kavuşayım. Orada seninle beraber olmadıktan sonra bütün nimetler; herşey bana işkence olur.
• Bir hata yüzünden sen beni azarlamaya başlarsan! Can da, gönül de, hep hata işlemeye kalkışırlar. Hatalı işlerden başka hiç birşey yapmazlar.
• Canı bırak! Gökyüzünde hoş bir şekilde nürlar saçarak dolaşan aydan da vazgeç, Allah'a yemin ederim ki hiçbir şey Hakk'ın güzelliğine benzemez.
• Bütün gün; "Benim sevgilim gül gibidir!" deyip duruyorsun. Ömrü az olan, sonsuza kadar kalmayacak olan gülü ne yapacaksın?
• Ey can! Sevgilinin belasından kaçma! Belalara uğramazsan, ızdırap çekmezsen pişmezsin, ham kalırsın.
• 0 ay yüzlü sevgili ile beraber olunca gece ne hoş geçer? 0 öyle bir aydır ki her tarafı yüzdür. Her tarafı aydınlıktır. Onun karanlık tarafı yoktur.
• Allah'ın kölesi kulu olan padişah ne de hoş bir padişahtır. Dostundan hiç ayrılmayan sevgili ne kadar da hoştur, vefalıdır, güzeldir!
• Ey beden sen sus da gönlüm söylesin! Çünkü gönlün sözünde ne "sen" vardır, ne "biz" vardır!
274. Perde altındaki gizli kuvvetler aşk yurdunu ele geçirmeye geldiler.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 999)• Gönül diyarından can ordusu geldi. Geldi ama, bu can ordusu acaib bir ordu. Hem apaçık ortada görünüyor, hem de gizli; hiç görünmüyor.
• Can yolundan, perdeleri kaldıranlar, her şeyi açığa vuranlar, elbise yırtanlar da geldi. îşte o yüzden benim sabır elbisem yırtıldı.
• Ruh gelinleri üstlerinden çarşafları attılar da, dünya padişahını aramaya başladılar.
• Ruh gelinleri, hoş bir akışla koşup gelen sel gibi mekansızlık aleminden (rüh aleminden) gülerek, oynayarak mekan alemine, bu dünyaya geldiler.
• Gönlün sureti, şekli, kendisi gibi olmayan, gösterişe kapılmış olan bütün şekilleri, suretleri kırdı geçirdi; perde altındaki gizli kuvvetler, aşk yurdunu elde etmeye geldiler.
• Her şey tersine döndü. Açık olan duygular, gizli olarak; gizli olan duygular da açık olarak ortaya çıktılar.
• Bir nişanı, bir izi, bir eseri olanın ne bir izi kaldı, ne de bir eseri. îzi olmayanların ise izi, eseri meydana çıktı geldi.
275. Senin özün pek güzeldir. Ölen deridir, bedendir;öz ölmez!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
. (c. II, 1007)• Birisi; "Hoca Senaî öldü!"dedi. Böyle bir hocanın ölmesi küçük bir iş değildi.
• 0, topraktan yaratılmış olan bedenini toprağa verdi. Ötelerden gelen ruhunu da göğe teslim etti.
• Onun "Ay"a benzeyen varlığı, tozdan, topraktan kurtuldu. Ab-ı hayatı, tozdan, bulanıklıktan ayrıldı.
• Güneş ışığı, bedenden ayrıldı. Güneşten ayrılan her şey de dondu, buz kesildi.
• Ecel, beden salkımını sıktığı için üzümün halis suyu gitti.
• Güneş gibi bütün can oldu. Can olan artık ölmüş sayılmaz.
• Senin özün pek güzeldir. Ölen deridir, bedendir. Öz ölmez; onu dost alır götürür.
• Kabuğu, deriyi bırak da özü tut! Yahut, Kürt ile Türk'ün hikayesini dinle!
• Kürt, Türk'ün dağarcığını çalmak için, kıyafetini değiştirdi. Sırtına hırka giydi, başını da tıraş ettirdi.
276. Hepimiz bir ağacın dalları gibiyiz,
senin aşkın ise onları sallayıp duruyor.Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. II, 928)• Binlerce mukaddes can, senin yüzüne feda olsun! Dünyada hiç bir kimse, senin gibi bir güzel görmemiştir. Senin gibi bir güzel de analardan doğmamıştır.
• Senin gibi bir güzelin sevgi tuzağına düşen aşığın başına binlerce rahmet saçılsın.
• Herkes senin yüzünün güzelliğinden, yahut da huyundan, ahlakından bahsedip duruyor. Zaten senin gibi hem yüzü güzel, hem ahlakı giizel nerede görülnıüştür?
• Gönlüm büyü ipliği gibi binlerce düğümle bağlanmıştı. Senin güzel gözlerinin büyüsü ile hepsi de çözüldü.
• Aşkın iki gözü de senin sevgin ile yüceleri görmeye başladı. Sen, talebedeki ! gücü, kuvveti, üstaddaki hüneri, sanatı seyret!
• Gönül, aşk, beden; her üçümüz hep beraber senin huzurunda oturmuş kalmışız. Biri yıkık, harap; öbürü mest, kendinden geçmiş, kendini kaybetmiş bir halde. Bedenin gönlü ise, senin huzurunda olduğu için neşeyle dolu.
• Bunların her üçü de senin emrinde, senin hükmündedirler. Dilersen onları ! güldürürsün, dilersen ağlatırsın. Hepimiz bir ağacın dalları gibiyiz. Senin aşkın ise onları sallayıp duruyor.
• Aşkının rüzgarıyla bazen sararır solarız. Bazen de yeşerir, tazeleşiriz. Güç, kuvvet senin. Bütün dilek senin, bizde bir şey yok!
• Kerpicin, kayanın; baharın tesirinden ne haberi olacak? Sen baharı çiçeklere, güllere, sümbüllere sor!
• Rüzgar eser, ağacı dışından sallar, oynatır. Gönül ağacının ise rüzgarı içeridedir. îçeride eser. 0 rüzgar, dostu araştırır.
• Saçlarının gölgesinde gönlüm harap, mest, latif, hoş ve hür olarak ne de rahat uyumuş.
• Kıskançlığın gönlümü uykudan uyandırdı. Gönül sıçradı, kalktı. Şimdi mahmur bir halde feryatlar edecek, eyvahlar olsun.
• Sen beni mest edince, yanıhrım, kendimi adam yerine kor, emîr sayanm. "Ne diye başkasının buyruğuna uyayım!" diye gurura kapılırım.
• Bir derde düştüğüm zaman hep seni düşünürüm, seni anarım, seni duyarım, fakat dert gidince, seninle arama bir perde gerilir.
• Akıl işin sonunu görmeye başlayınca, aşk ona: "Ne olursa olsun geç, onun üzerinde durma!" diye seslenir."
277. Aşk yol bulunca, hepimiz kötü huylanmızdan kurtulduk.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'iliin,
(c., 915)• Gel ki, şaraba düşkün olanların aşk sakîsi geldi. Çaresizlere haber ver; istedikleri çareye kavuştular.
• Aşk emîri geldi, şaraphaneyi açtı. Akîk gibi olan şarabı kayalara bile tesir etti.
• 0 kayalardan binlerce süt, şeker çeşmesi akmaya başladı da, beşikteki çocuklar bile, o çeşmelerden gıdalandılar.
• Aşk imam olunca, binlerce mescit cemaatle doldu, taştı. Minarelerden;"Namaz uykudan hayırlıdır!" sesleri gelmeye başladı.
• 0 güzelin yüzünün güneşi, yeryüzüne düşüp parlayınca Zühal Yıldızı yedinci kat gökten indi, o parıltıyı seyre geldi.
• Onun tacını gördük de, hepimiz Feridun olduk. Yıldızı doğup parlayınca hepimiz yıldız bilgini kesildik.
• Aşk yol bulunca hepimiz soyunduk. Çırılçıplak olduk. Yani kötü huylarımızdan, nefsanî isteklerden kurtulduk. 0 ata binerek gelince hepimiz yaya kaldık.
278. Yavaşça aklın kulağına dedim ki:"înat etme, beni bırak git!"
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. 11,913)• Gözümün nüru olan kişilerin kulaklarına söyle: "Yine tövbeleri bozma zamanı geldi."
• Gönül alan güzelimin bakışları, güzellik davulunu çalmaya başlayınca, tövbe eden, yemin eden binlerce kişi tövbelerini, yeminlerini bozarlar.
• Madem ki, sevgili mesttir, haraptır, kendinden geçmiştir. Gün de sevinç günüdür. Sen söyle, onlar, rindlikten, sarhoşluktan başka ne yaparlar?
• Yavaşça aklın kulağına dedim ki: "înat etme, şerefini kaybetmeden git! Çünkü şu anda Kaf dağı bile olsan, seni kökünden söker atarım."
• Ey can mutrıbı, sen neşe madenisin, haydi tamburu eline al; "Ten ten ten ten" diye okşamaya başla, çünkü sen olmadıkça, sen, o güzel seslerinle gönülleri uyandırmadıkça, insanlar, tenden, bedenden ibarettir.
• Haydi gel, yüzük taşı gibi aşıkların halkasında yer al! Çünkü aşıklann halkasında bulunmayanlar, çeşitli belalarla imtihan edilmektedirler.
Aşıklar da, aşık olmayanlardan daha fazla belalarla, musîbetlerle imtihan edilmektedir. Şu var ki aşık, o belaların nereden geldiğini bildiği için gelen belayı sevmektedir.
Fuzülî;
"Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki çok belalara kıl müptela beni!" diye yalvarmıştı.
Şeyh Galip merhum da;
"Aşıkta keder neyler; gam halk-ı cihanındır" demişti.• Aşıkların canlarına and olsun ki, aşık olmayan herkes mana bakımından ka-dın gibidir. Hem de bak da gör; onlar ne çeşit kadındır? Onlar hakkında ne söylenir?
Yanlış anlaşılmasın, Mevlana kadını küçük görmez. Fizikî bakımdan erkeğe göre zayıf oluşundan böyle benzetme yapıyor. Mevlana'nın kadın hakkındaki görüşü için, bkz. Şefık Can, Mevlana,, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Neşriyat, tst. 1995, s. 87.
279. Su ne yaparsa yapsın susayan ona yüz kere razıdır.
Mefa'îlun, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 931)• Ey ay yüzlü sevgili, gönlüme bir bak, gönlümde sen varsın. Bu yüzden gece gündüz gönlüme dikkat etmem, saygı göstermem lazım.
• Senin gibi gönüllerde rahatlık, huzur veren güzel yüzlü bir sevgilisi olan neşesinden, mutluluğundan dünyalara sığmaz!
• Eğer gönlümde bir gam varsa, bu senin neşelenmen içindir. Eğer avucum cömertlikte bulunursa; o cömertlik benim değil, senin cömertliğindir. Çünkü cömertlik duygusunu benim gönlüme sen verdin, bu sebeple veren ben değilim, veren sensin!
• Benim bedenim; eli, ayağı olan bir süretten, bir gölge varlıktan ibaret olduğu için, ruh olmadığı için senin güzel hayalin hakîkati görmede, benden ürkmede, kaçmadadır.
• 0 eşsiz olan, o süreti görünmeyenin hayali, benim ve benim gibi yüzlercesinin gözlerini süretlerle, şekillerle doyurur da, onları fani güzellere aşık eder.
• Çıplak olan kişi güneş ışığını giyer de der ki: "Altın sırmalarla süslenmiş elbise giyen kişi ne mutlu kişidir?"
• Bedene güneşin ışığı vuran kişi, yani ilahi nurla aydınlanan aşık, devlet kuşu gölgesini arar mı?
• Şunu iyi bil ki: "Nefıs Firavunu"nu öldüren "Aşk Musa"sı, bu gönül şehrindedir. Sen onun asasını görmüyorsun. Ama, onun asası elindedir.
• Onun derdi, gamı cefa etmez. Eğer ederse helal olsun, su ne yaparsa yapsın, susayan ona yüz kere razıdır.
• Can ve gönül, su veren kişiye aşık olursa, suyun cevri cefası ona safa gibı gelir.
• Seher vakti esen rüzgar, bahçede birkaç dalı kırarsa ne olur? Bağın, bahçenin nesi varsa, o güzelim meyvelerin, çiçeklerin meydana gelmesine rüzgar sebep olmadı mı?
• Yeryüzü tam üç ay ağzını kapar, hiçbir şey söylemez, susar; ama ilkbahar gelince, gönlünden neler çıkacağını, neler bitireceğini bilir.
• Güneşe arkasını dönen kişi kendi gölgesini imam edinmiştir. Kendi gölgesine uymuştur. Bu yüzden onun namazı namaz değildir.
280. Söz gökten inmiştir. Söz Allah'ın sanatıdır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'ÎIün, Fa'ilün,
(c. II, 938)• Söz, söz söylemeyi bilen, sözün kudretini anlayan kişinin yanında büyüktür. Söz çok değerli bir şeydir. Çünkü söz, gökten inmiştir.
• Eğer iyi bir söz söylemezsen, bin söz söylesen onlar söz sayılmaz. Fakat iyi ve yerinde söz söylersen, bir tek sözün binlerce söz kadar değeri vardır.
• Söz perdesini kaldırsan da, söz ortaya çıksa, görünse, o zaman görür ve anlarsın ki, söz, Allah'ın san'atıdır.
• Söz, yüzünü gösterse, herkes ona gıpta eder. Bundan dolayı o, yüzünü gizIer, kendini göstermez. Ne mutlu o kişiye ki, sözde sır sahibidir. Aklına geleni söylemez, sözün nereye varacağını bilir.
• Arştan yere kadar, zerre zerre her şey konuşmaktadır. Yeryüzü de, anlayışta tıpkı arşa benzer.
281. Güneş gibi herkese, her şeye esirgemeden nurunu saç!
Müfte'ilün, Müfte'ilün,
.(c. II, 993)• Her şeyi besleyen, geliştiren ezelî nürdan sana fazlasıyla vermişler.
• Güneş gibi her şeye, herkese esirgemeden nörunu saç, onlara hoşça bak! Çünkü onların hepsi de donmuş gibidir. Hepsi de senin ışığına, hararetine muhtaçtır. Onları sen canlandıracaksın, sen yetiştireceksin.
• Ey ilkbahar! Ağaçlar insafsız deli kıştan perîşan olmuşlar, solmuşlar, sararmışlar onlara bir bak, onlara hayat ver!
• Dudağını aç da, Hz. îsa'nın; "Ölüyü dirilten dua"sını oku, çünkü; varlıklar cefa Deccalı yüzünden ölmüşlerdir.
• Bugün herkesin mahmurluğunu gider. Çünkü herkes her şeyi senin şarabından içmiş kendinden geçmiştir, onları uyandır!
• Kış mevsiminde ağaçlar, bitkiler, bağlarda ve bahçelerde bulunan bütün varlıklar, yokluk zehrini içmişler, yok olmuşlardı. Şimdi, sen onlara ölümsüz yaşayış panzehirini ver, onları dirilt!
• Seher rüzgarı gibi gece perdelerini yırt, çünkü, hepsi de yüzlerce perde altında gizlenmiş kalmışlardı.
282. Gönül, pencereye benzer, beden evi onunla aydınlanır.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat.
(c. II, 898)• Ben; "Mest gönül nereye gidiyor?" diye seslendim. Padişahlar padişahı;"Sus" dedi, "0 bizim yanımıza geliyor."
• Padişahım dedi ki, sen benimle beraber değil misin? Senin harfsiz, sözsüz sesini içimde duyuyorum. Öyle olduğu halde, gönlüm, şaşkın şaşkın dışanda nerelere gidiyor?
• Dedi ki: "Gönül dediğin bizimdir, bizim balımız mülkümüzdür. Bizim destanımızın "Rüstem"i dir. Allah hakkında yanlış hayale kapılanlarla savaşmaya gidiyor.
• 0 hangi tarafa gitse, talih de o tarafa gider. Hangi tarafa deme, o istedikçe istediği tarafa gider.
• Bazen güneş gibi feyizli nüru ile yeryüzü hazinesine dolar. Bazen de Hz. Peygamberin duası gibi gökyüzüne yükselir.
• Bazen bulut memesinden, yeryüzüne lütuf, kerem, ihsan sütünü verir. Bazen de can gül bahçesinde seher rüzgarı gibi eser, etrafa hoş kokular yayar.
• Sen de gönlün izine uy, onun gittiği yerlere git, git de yeşilliklerin, çiçeklerin kara topraktan nasıl bittiklerini, vefa ırmaklarının durmadan nasıl aktıklarını gör!
• Dünyaya şekiller, süretler, nakışlar, güzellikler bağışlayan sadedir, şekilsizdir, süretsizdir. Herkesin eli, ayağı odur da, kendisi elsiz, ayaksız gitmededir.
• 0 yanlış bile yapsa, yaptığı doğrunun doğrusudur. Cefaya doğru gitse, başımıza cefalar yağdırsa, ettikleri vefanın da vefasıdır.
• Gönül, pencereye benzer. Beden evi onun yüzünden aydınlığa kavuşur. Şu beden her gün mezara doğru, yokluğa doğru gitmededir. Gönül ise ölümsüzlüğe doğru yol almadadır.
• Gönül acaip bir şey! Yapayalnız gidiyor ama, bir taraftan fitneler koparıyor, Padişahların kanlarını döküyor, diğer taraftan barışı seviyor, herkesle anlaşıyor,oluyor.
• Sevgilinin canımla, gönlümle bitmez, tükenmez macerası var! Hem de öyle gizli, örtülü değil! îşte bak, şuracıkta, sizin önünüzde yürüyen gölge varlığımda da gizlenmiş olan, benim gönlümdür.
283. Hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 921)• Denizden buharlaşarak meydana gelen sis, denizi göstermediğ candan kopup gelen söz de cana perde olur.
• Hikmetten bahsetmeye girişmek pek yüce, pek büyük bir işle uğraşmaktır. Fakat hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.
• Dünya, köpük gibidir. Hakk'ın sıfatları denize benzer, fakat köpük, yani dünya, denizin rengine, güzelliğine perde olmuştur.
• Köpüğü gidermeye, ortadan kaldırmaya çalış ki, denizin güzelliğini görebilesin. Halbuki sen, denizin köpüğüne takılıp kalıyorsun. Bilmiyorsun, bilmiyorsun ki köpük denizi sana göstermemektedir.
• Dünyada gördüğün süretlere, resimlere, muvakkat verilmiş olan güzelliklere dalma, onlar hakkında düşünceler yürütme! Gördüğün resimler, süretler zamanla kaybolup giderler.
• Nasıl saçlar, sevgilinin yüzünü, gözünü örterse, güzelliğini göstermezse harfler de sözün özünü örter. Bu yüzden harf kabuğunu kırmak gerektir.
• Sen her hayali, perdeyi açan bir şey sanırsın, o hayali gönlünden at gitsin. Çünkü asıl sana perde olan, o hayaldir.
• Şu var gibi görünen, aslında yok olan, yokluk diyarı olan dünya Hakk'ın bir eseridir, delilidir. Fakat bu eser de, bu delil de yaratıcının güzelliğini örtmededir.
• Her ne kadar bu varlık, varlık madeni olan Tebrizli Şems'ten bir kırıntı, bir kesinti ise de, o kesinti cana perde oluyor, asıl madeni göstermiyor.
284. Gül, bana bir kadeh getirdi de, "Şarap içer misin?"dedi.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 934)
• Gül bahçesinde, kırmızı gülün bir hayhuyu var! "Geliniz, benim ağzımı koklayınız, ne kokuyor?" diye söylenip durmada.• Zaten bahçede bulunanların hepsi de mest olmuş. Fakat gül kadar değil Çünkü onlar sadece birer kadeh içmişler. Halbuki, gülün elinde şarap testisi var, durmadan içip duruyor.
• Madem ki yıl, sevinç yılı, gün de zevk günüdür. Böyle bir yılda, böyle bir günde aşkı kendine huy edinen herkes mutludur.
• Ay yüzlü ebedî bir sakisi olan kişi neden bizim gibi gül bahçesini kendine yurt edinmez? Meclisimize gelip; "îçiniz!" emrini duyan cana, binlerce kutlu can feda olsun.
• Güle; "Kime gülüyorsun?" diye sordum. "Iki kumalı çirkine "diye cevap verdi.
• 0 çirkin varlık yani dünya, binlerce kişinin ilkbaharını hazana çevirdi. 0 nun aşkla ne ilgisi vardır?
• Gül bana bir kadeh getirdi de; "Şarap içer misin?" dedi. "Elbette içerim, neden içmeyeyim? Benim de boğazım var, ağzım var!" dedim.
• Zaten ilahî şarabı içmek için ağza, boğaza ihtiyaç yoktur. Zerre zerre her varlığın şarabı da, mezesi de gizli yoldan ondan gelmiyor mu?
• Diken; "Gülün, lalenin yüzlerce düşmanı var!" diye gayrete düşmüş de, ne fena halde mest olmuş, ne sert huylu, ne de ekşi bir suratı var?
• Hz. Müsa'nın tecellî durağı olan Tur Dağına bak! 0 sonsuz şarabı o kadar çok içmiş ki, ağzı yok ama, karnı çarşı gibi geniş.
• Bahar mevsiminde bağlara, bahçelere git de; mest olmuş ağaçları seyret! 0 kadar içmişler ki, içtiklerini hoş kokulu çiçekler halinde dışarı vurmuşlar.
285. "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu,
bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum.Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c,11,927)• Bundan sonra bülbül, bahçede bizden bahseder. 0 gönüller alan, o benzeri bulunmayan sevgilinin güzelliğini anlatır durur.
• Rüzgar eserken söğüt ağacının üstüne düşünce, söğüt ağacı bu rüzgarın ondan gelen bir rüzgar olduğunu anlar da neşelenir, oynamaya başlar. Allah bilir, o oynarken havaya neler söyler?
• Çınar, çayır çimenin derdinden birazcık olsun anlar da, geniş ellerini açar. Onların dertten kurtulmaları, huzura kavuşmaları için, bir hoşça duaya başlar.
• "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu, bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum. Utancından yavaşça güldü ama, nereden aşırdığını hiç söyler mi?
• Gül, bülbüllerin ötüşünden mest olmuş, gülerek kendinden geçmiş etrafa hoş kokular yayıyor, ama, o benim gibi içi yanık, harap değil! 0 sarhoş halinde size nergisin sırlannı söylüyor.
• Sen, sırları duymak istiyorsan, sarhoşların yanına git! Çünkü sarhoşlar işin nereye varacağını düşünmeden, utanmadan, çekinmeden sırları söylerler.
• Şarap, üzümün kızıdır. Kerem ve ihsan suyundandır. Ağzını açmıştır. Cömertlikten bahsedip durmada, üzüntüsü, kederi olanları, acı duyanları, neşelendirmektedir.
• Bilhassa üzümün kızı olmayan, arş şarabı olur da kerem sahibi Hakk'tan gelirse, onun cömertliğini, onun keremini, onun lütfunu söylese söylese ancak onu yaratan söyler, başka kimse söyleyemez.
• 0 arş şarabı, arif kişinin gönlünde coşar, köpürür. Onun beden küpünün derinliklerinden dilsiz, dudaksız sana seslenir, seni içmeye davet eder.
286. Aşk hiçbir afetten, felaketten, beladan ders almaz.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 937)• Sevgilim, senin aşkın beni en yakınlarımdan vazgeçirtti. Zaten senin aşkın günahtan duygusunu kökünden söker atar.
• Bu sebeptendir ki, aşk, harap oluştan, yıkılıştan başka bir şey değildir. Aşk, hiç bir afetten, felaketten, beladan öğüt almaz, ders almaz.
• Bu sebeptendir ki, aşkta ne malın mülkün; ne şöhretin, saygının, yüksek mevkinin; ne evlat ve iyalin yeri vardır.
• Aşığın canı, aşk kılıcını çekince, teşekkür için onun önüne binlerce mukaddes can korlar.
• Hem aşk havasına düş, hem de yıkılıp dökülmekten kork, hem nekes ol, şükür dudaklıya gönül ver; buna imkan yok!
• Aşk ateşi gelip de, kendinden başka ne varsa yakıp yandırırsa, işte o zaman gönlünde ne varsa, yanınca sevin, tatlı tatlı gül!
• Bilhassa, ezelden beri devam eden, sayıları, sevilen birisinin aşkı olunca bu aşk!
• "Onu gördüm" diyorsan, Allah için olsun, şu iki baş gözünü kapa da, gönül gözünü, can gözünü aç!
• Çünkü bu baş gözü ile bakışı yüzünden, iki dünyada da, senin gibi benim gibi binlercesi durmadan helak olur, kör olur, gider.
• Gözüme onun yüzünden başka bir şey görünürse, iki gözüm de, kazmalarla, külünklerle oyulsun gitsin.
• Bütün insanların can gözleri bile mat oldu. Aciz kaldı. 0 boyu posu düzgün padişahın ululuğuna, güzelliğine ulaşmanın imkanı var mı?
• Yazık, keşke Hz. Ali'nin Hayber Kalesi'nin kapısını çekip kopardığı gibi senin varlığını da Allah çekip koparsaydı.
• 0 bahsettiğimiz ülkeden binlerce yıl uzakta bulunan yerlerde bile onun beş vakitte çalınan nöbetini nasıl çalıyorlar, gözlerinle görseydin!
287. Küfür insanhğın yüzünü karartmıştı.
Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti.Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 882)• Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti. Sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar.
• Yeryüzü manen nürlandı, yeşillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye bölündü, tamamıyla rüh oldu.
• Cihan tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, o ay yüzlü tekrar geldi!
• Dünyaya ait düşüncelere dalan bir çok bağlarla bağlanmış olan akıl, bir gececik olsun aşk padişahına kavuştu. Günah bağları ile bağlı nefis, akla; "Benim bahtım karaymış, ikbal, mutluluk senin kapına geldi." dedi.
• Aşıkların gönüllerinden geçenleri bilen sır çavuşu geldi, başını ayak yaptı, kalem oldu da kağıdın gönlüne, şu hoş, tatlı, müjdeli haberi yazdı:
• "Ey tertemiz gönüller, ne zamana kadar toprağın içinde sabredeceksiniz? Haydi, mezarlarınızdan sıçrayın, çıkın, size ilahî yardım geldi."
• Kıyamet davulunu çaldılar, mahşer surunu, yeniden dirilme surunu üflediler. Ey ölüler! Vaat edilen yeniden dirilip kalkma vakti geldi.
• "Kabirdekiler dirildiler çıktılar, gönüllerindekiler açığa çıktı" ayeti bilindi. Sür sesi geldi. Can da maksadına erişti.
Adiyat Suresi, 100/9-10. ayetlere işaret var.
• Dün gece, gökyüzünde parlayıp duran yıldızlardan bir gürültü duyulmuştu. Neşeli bir ses şöyle haykırıyordu; "Yıldızı pek kuvvetli olanların en kuvvetli olanı kainatı şereflendirdi."
• Kalk, devran bizim devranımızdır. Aşk padişahı başkasının değil bizimdir! Madem ki, onun bakışı bizim canımızdır. Bize müeyyed, sonu olmayan bir ömür geldi ulaştı.
• Saki, renk vermeden, laf söylemden, sonu gelmez şarabı döktükçe döktü de Kaf dağı bile deve gibi oynamaya başladı. Zîra alemde yeni bir yaşayış, yeni bir içki derneği kuruldu.
• Yine ruh Süleyman'ı bizi sabah şarabı içmeye çağırdı. Belkıs'ın sınandığı billür döşenmiş saray bize de göründü.
"Neml Süresi, 27/44. ayete işaret edilmektedir. Bu ayette, Belkıs'ın Hz. Süleyman'ın hazırlattığı billur köşke girmesi anlatılır.
• Din cesetçilerinin inadına, rahmet kapısından kovulmuş şeytanın körlüğüne rağmen ağrıyan gözlerimize gönül ve can sürmesi geldi.
• Mahrem olmayanlar anlamasınlar diye dilime kilit vurdum. "Ey çalgıcı, kalk, sonsuz işret vakti geldi!" diye sen haber ver, sen söyle!
288. Aşk benim yüzüme binlerce nükteler yazdı;
eğer aşıksanız, gönlümün halini yüzümden okuyunuz!Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 926)• Eğer bilmiyorsanız, bilin ki; "gerçek sevgili" can Kabe'sidir. Ne tarafa giderseniz gidin, nerede bulunursanız bulunun, mutlaka ona dönün, yüzünüzü ona çevirin!
• Eğer siz, aleme beden iseniz, o candır. Yok eğer siz aleme can iseniz, bütün canların canı odur.
• Bu gece; "Feda olacak can kimdir?" diye birisi geldi. Bunu duyunca canım yerinden sıçradı, "Bu canı veresiye değil, peşin olarak alın!" diye haykırdı.
• Aşk, benim yüzüme binlerce nükteler yazdı. Eğer aşık iseniz, gönlümün halini yüzümde görün de okuyun.
• Ötelerden her an aşıklara gelen bu kadeh, nasıl bir kadehtir? Eğer yiğit bir insansanız, siz de bu kadehi alın için!
• Canınız sıkıldıysa, hayattan bıkıp usandıysanız, aşk bağdır, bahçedir, seyran yeridir. Yorulup yolda kaldıysanız, onun sevgisi asil kanlı bir Arap atıdır.
• Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba (=su kabı) olan onun adı, beden'dir. 0 kırbayı kırın da, her şeyden kurtulun gitsin!
• Kafese konmuş bir kuş gibiyim. Tebrizli Şems'e olan düşmanlığınızdan ötürü kafesimi kırın, beni bırakınız!
289. Rüzgar, tozlan havaya kaldırdığı zaman, o tozlardan bir ses,
bir feryat duyarsan, o tozda benim bir zerrem vardır.Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îlün,
(c. II, 922)• Aşk, öpmek, kucaklamak hevesine düşünce, ey can, kimde karar kalır, kirnde karar kalır?
• Padişah avlanmaya çıkınca, av yeri neşelenir, şereflenir, güler. Fakat padişahın kendisi bir güzelin avı olursa, ne dersin? Artık ne olur?
• Gönlüm, mahmur gözlerin mesti olunca, benim mahmurluğumu bin kadeh şarap bile gideremez.
• Ölüp toprak olduğum, toprağımın da zerre zerre dağılıp gittiği zaman, her zerrem yine o eşsiz sevgiliye aşıktır.. Onun 'aşkıyla titrer durur.
• Rüzgar, tozları havaya kaldırdığı zaman, tozlardan bir hayhuy sesi duyarsan bil ki, o tozda benim bir zerrem vardır; ağlayan, feryat eden odur.
• Ah, senin ay yüzlü sevgilinden utandığın gibi, ben de "ah"tan utanırım. Benim gönlüm "ah" etmekle rahatlar.
• Zamanede sabretmekten daha iyi bir şey yok. Fakat, sana sabretmek pek büyük bir suçtur! Utanılacak bir haldir!
290. Hz. Yüsuf'un kardeşlerinin bağışlanması için duası.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 929)• Kim, o güzel yüzün aşkından tevbe ederse, dilerim tevbesi kabul edilmesin
Şeyh Sadî hazretleri de;
"Senin güzel yüzüne bakmanın hata olduğunu kim söyledi? Aksine senin güzel yüzüne bakmamak büyük bir hatadır!" diye buyurmuş.
• Allah'a binlerce hamd, binlerce şükür ki, senin aşkın bütün dünyaya kanat açtı.
• Senin güzel yüzünün sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrad okuyor.
• İşitmiştik ki; Hz. Yüsuf tam on yıl, geceleri uyumamış da, Cenab-ı Hakk'tan kardeşlerinin affedilmelerini niyaz etmiş.
• "Allah'ım!" dermiş; "Onların günahlarını affetmezsen, bu dua kapısını yüzlerce feryatlarla sarsar yıkarım, şu aleme velveleler salarım.
• Allah'ım; onların günahlarına bakma, düşünmeden işledikleri hata yüzünden çok pişman oldular."
• Geceleri hep ayakta durup yalvardığı için, tabanları şişmiş, gözleri yanmaya, ağrımaya başlamıştı.
• Derken, Meleküt Alemi'ne bir feryat düşmüş. Melekler feryada başlamışlar. Nihayet lütuf denizi coşmuş, zorluklar çözülmüş.
• İşte ermişlerin, velîlerin, gece gündüz çalışıp çabalaması böyle olur. Halkı belalardan, bozgundan, bunalımdan onlar kurtarırlar.
• Bitmeyen hazineler bağışlarlar. Gidip gidip gelmeyen dertleri, kökünden giderirler; yırtık, pırtık eski hırkaları soyarlar, atlas elbiseler giydirirler.