441. Menekşe, sünbül gibi gönlünü Hakk'a verdi de, 
o duygunun heyacanı ile rüküa vardı!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
 (c. II,

 • Kış geçti gitti, ilkbahar geldi. Yeryüzü yemyeşil oldu. Herkes neşeli bir hal aldı. Gel sevgilim gel; laleler arasında gezme zamanı geldi!

• Ağaçlara bak; hepsi de sarhoşlar gibi darmadağın, hepsi de başlarını saliayıp durmada! Seher rüzgarı bir efsun okudu da, gül fıdanlan yerlerinde duramaz oldular, neşe ile oynamaya başladılar!

• Nilüfer, yasemine; "Şu kıvranmayı seyret!" dedi. Çiçek de, yeşilliğe; "Allah'ın lutfu, ihsanı geldi, her taraf süslendi, güzelleşti!" dedi.

• Nergisin gözlerini kırparak; "îbret alacağımız zaman geldi!" sözünü duydu da, menekşe, sünbül gibi, gönlünü Hakk'a verdi ve o duygunun heyecanı ile rüküa vardı.

• Bahçelerde bulunan diğer varlıklar gibi ilahî kudret karşısında mest olan, ¦ kendinden geçen söğüt, başını sallayarak, dünyayı yeniden dirilten o eşsiz, o pek büyük yaratıcı hakkında acaba ne söyledi? Uzun boylu selvi de acaba ne  gördü de, uzadıkça uzadı, büyüdükçe büyüdü?

• Sanki, benzeri olmayan büyük bir ressam fırçayı eline aldı da, yaptığı resimlerle dağın, ovanın, bağın bahçenin giizelliklerini belirtti, gafillerin gözleri önünde onları sergiledi. Bu güzel resimleri yapan, bu şaheser tabloları ortaya koyan eşsiz ressamın nürundan ruhum mest oldu. Ben, O'na kurban olayım!

• Çeşit çeşit renklerde kanatları olan binlerce kuş, minberler gibi, ağaçların üstüne konmuşlar; "Allah'a hamd ü senalar olsun! Açılıp saçılma, gezme dolaşma zamanı geldi!" diye ötüşüyorlar.

• Can kuşu; "Ya hu!" deyince, kumru; "Kü, kü; nerede, nerede? O'nun kokusunu bile alamadın; sana bekleyiş hissesi düştü!" demeye başladı.

 Burada, Şeyh Galib hazretlerinin şu beyti hatıra gelmez mi:

"İrişüp bahara bülbül, 
Yenilendi sohbet-i gül,
 Yine nevbet-i tehammül, 
Dil-i bî-karara düşdü."

• Güllere; "îçinizdeki gizli sırları dökün; gönlünüzde Hakk sevgisine ait ne varsa, onları açığa vurun! Mağara dostu ile halvet zamanı geldi! Bu ilkbahar mevsiminde, duyguların içinizde kalması doğru değildir!" diye emir verildi!

 "Mağara dostu" sözü ile Peygamber Efendimiz'in Hazret-i Ebubekir'le Sevr Mağarası'nda gizlenmeleri hatıra geldiği gibi, Resül-i Ekrem Efendimiz'in peygamber olmadan öncc yalnız başına Hıra Dağı'ndaki mağarada gönlünde manen Hakk'la buluşmasına işaret de olabilir. Doğrusunu ancak Allah bilir.

• Gül, bülbüle dedi ki: "Şu yemyeşil süsene bak; yüz dili var ama, yine de sabrediyor! Gönlündeki sırları açığa vurmuyor, sabrediyor!"

• Bülbül de güle cevap verdi, dedi ki: "Yürü git; benim sana karşı duyduğum aşk sırlarını açığa vurduğumu hoş gör! Şuna inan ki, benim aşkım da senin aşkın gibi amansız!.."

• Bu arada, bahçede bulunan çınar ağacı, üzüme yüzünü çevirdi de; "Ey hep yerlere baş koymuş, secdeye kapanmış üzüm! Kendinde güç bul, ayağa kalk da, etrafına bir bak; herşey yeniden dünyaya geldi! Dünya, gelinler gibi süslendi, güzelleşti! Senin gözün bir şey görmüyor!" dedi. Üzüm; "Ben, kendi isteğimle, kendim secdeye kapanmadım! Beni, 0 secde ettiriyor!" dedi.

•"Ben, uzun boylu, senin gibi kocaman bir ağaç değilim ama, insanları sarhoş eden, onları kendinden alan şarapla yüklüyüm! Benim içim, aşk ateşi ile dolu; sen, boy atmışsın, kocamansın, benim gibi yerlerde sürünmüyorsun ama, sende ne var?"

• Safran, kutlu bir halde geldi; yiizünde aşıkların sanlığı vardı. Gül, onun haline acıdı; "Vah vah!" dedi. "Sararmış, solmuş bu zavallı, ağlaya ağlaya geldi!"

• Bu hali, la'l yanaklı elma anladı da, güle dedi ki: "Onun, yani bülbülün ku-

suruna bakma; sevgilisinin hilim sahibi olduğunu, dikenin cefalarına katlandığını bilmiyor!"

• Elma, kendisini bir şey zannederek bir davaya girişti: "Benim Cenab-ı Hakk'a karşı zannım iyidir; 0, her şeyi yerinde ve güzel yaratır!" diyerek benliğe kapıldığı için; "Bakalım elma eziyetlere katlanıyor mu, Allah'tan gelen belalara sabrediyor mu?" diye imtihan edilmek istendi. 0 yüzden, herkes onu taşlamaya, başına taşlar yağdırmaya başladı.

• Taşlanan, başına belalar gelen kişi, Hakk'a gerçekten bağlı er kişi ise, atılan taşlardan şikayet şöyle dursun, güler, neşelenir. Çünkü o taşlar, padişahlar padişahından geliyor!

 

442. Ateşte yanmadan koku veren öd ağacı var mı?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. II, 579)

• llahî şarapla mest olan kişiler, tekrar secdeye kapandılar! Acaba canların çalgıcısı perde arkasından çalgı çalmaya mı başladı?

• Hakk yoluna başlarını koyanlar, bu tehlikeli yolda canları ile oynayanlar bir kere daha coştular. Öyle coştular ki, sanki onların varlığı yokluğa gitti sonra tekrar yokluktan varlık alemine geldi!

" Bu beyitte denmek isteniyor ki: ilahî şarapla. can çalgıcısının tesiri ile, muvakkat bir zaman için varlıklarını unultular, sanki yok oldular, mahv haline girdiler. Sonra, bulundukları alemden tekrar varlık alemine geldiler, sehv haline döndüler. Varlıkları fanîliğe gitti. sonra da. fanîlikten varlığa geri geldi.

• Topraktan yaratılmış olan bedenlerinin her cüz'ü, taze can buldu. Sanki topraklıktan kurtuldular, temizlendiler, baştan başa can kesildiler ve bütün ziyanları hep fayda oldu!

• 0 alemde renk yoktur fakat, bedenlere hapsedildikleri için mavi, kırmızı gibi çeşitli renklere boyanan candan gelen nür, gözlere çeşitli renklerde göründü.

• Ey gönül! Yan yakıl; ham kaldıkça senden aşk kokusu, gönül kokusu gelmez! Ateşte yanmadan koku veren öd ağacını sen nerede gördün?

• Koku, her zaman öd ağacından gelir; başka ağaçtan gelmez! Başka bir ağaca da gitmez! Ama, biri çıkar da; "0 koku geç geldi." der; öbürü de; "Tez, geldi." der.

 

443. Allahım! Benim öyle bir canım var ki, bir an için olsun, 
Sen'den ayn düşmeye sabredemez!

Mefa-îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa-îlün
 (c. II, 585)

• Ben, manevî değeri çok üstün öyle bir sevgili istıyorum ki, can, onun üzengisini tutacak hizmetçisi olsun! Çalgı çaldığı zaman Zühre yıldızını öldürecek bir çalgıcı arzu ediyorum!

• Öyle bir kadehim var ki, denizi küçük görür de, ona güler! Benim öyle çalgıcı bir gönlüm vardır ki, ne öğüt kabul eder, ne de bağ ile bağlanmayı!

• Allahım! Bir balığın, bir an bile olsa, sudan ayrı düşmeye dayanamadığı gibi, benim de öyle bir canım var ki, bir an için olsun, Sen'den ayrı düşmeye sabredemez!

• Sen'in güzel bir varlığın var, benim de mestliğim var; Sana varlık yakışır, bana da mestlik yakışır!

• Kendine gel de, artık sus! Öyle bir aşk seçmişsin ki, her an gamsız neşe vermede, reddetmeden her şeyi kabul etmededir!

 

444. Kendini, kendini görmekten kurtarmış,
 benliğini ayak altına almış birisini arzu ediyorum!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c. II, 584)

• Sevgiliye bakacak,.onun güzelliğini göremeyecek aptal bir adam arıyorum;bakışında hüner olan, görüş sahibi olan akıllı kişiyi istemiyorum!

• 0 inciyi sedef gibi içine alacak bir gönül arzu ediyorum; kendini gören, kendi içinde inci olduğunu sanan taş yürekli kişiyi istemiyorum!

• Kendini, kendini görmekten kurtarmış, benliğini ayak altına almış, Allah aşkı ile dolup taşmış, dertten, derdin, gamın insanı rahatsız eden sıkıntılarına aldırmayan birisini arzu ediyorum!

 

445. Sen, uykuya yol arkadaşı olunca, sevgiliyi nasıl bulabilirsin?

Mefulü. Mefa'îlün, Mefulü,
(c. 11,615)

• Uyku, senin aklını başından almaya gelir! Fakat, aşk delisi nasıl olur da .uyur? Onun, geceden haberi var mı?

• Aşk delisinin mezhebinde gece ve gündüz yoktur; onda olan şeyi, ancak o bilir!

• Bu alemin gecesi gündüzü, dünyanın dönüşünden meydana gelir. Fakat, o lahî alemin delisini dünya bile döndüremez!

• Onun baş gözü uyusa bile, o, başından ayağına kadar gözdür; o, ezel evhini can gözü ile görür, okur!

• Delilik istiyorsan, kuş gibi, balık gibi ol; mademki sen uykuya yol arkadaşı oldun, uyuyunca onu nasıl bulabilirsin?

• Deli dediğin, bir başka çeşit adamdır. 0, "can"a gebe kalmıştır, gözünü dosta açmıştır; onun gebeliği, bambaşka bir gebeliktir!

 

446. Senin hayal evine gamın girmesi doğru mu?

Miistef'ilün, Fe'uliü, Müstef'ilün, Fe'ulün
 (c. II, 851)

•Ey güzelliği karşısına ancak huri gibi güzellerin gelebildiği eşsiz ve güzel varlık! Sen'in hayal evine gamın girmesi doğru mu, gam oraya yakışır mı?

• Kainatta görülen her varlık Sen'den, her şeyi Sen yarattın! Sen, her varlığın laşlangıcısın! Bize, Sen'in varlığına, kudretine karşı yok olmak yaraşır! » Ey gam! Derlen, toplan; işte neşe ordusu şuracıkta! Neşelerin padişahı, yüzlerce zafer bayrakları ile gelip ülkeye giriyor!

• Ey gönül; gamlara dalma şimdi! 0 tatlı, hoş padişahtan, içi boş fakat, güzel ağmeler çıkaran çeng sesi geliyor!

• 0 ilahî sakî, padişahlık meclisinden çıktı, geliyor! 0 manalar çalgıcısı, şimdi ağmelere başlayacak!

• Ey gam; ne kadar da aptallaşmışsın! Neden bana, kapıma düştüğünü söyle-mezsin de, kapımdan içeri girmeye çalışırsın!

• Ey gam! Sonunda, senin ateşinden kurtulacağım da, cana canlar katan sevgiliye teslim olacağım!

 

447. Senin teneffüs ettiğin havayı teneffüs eden, içine çeken; ses olur, 
göklere yükselir!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c. II, 546)

• Haydi! Aklını başına al, düşün; yepyeni, şimdiye kadar kimsenin söylemediği, güzel, derin manalı bir söz söyle de, şu köhne dünya tazelensin, yenilen-sin! Sözün öyle hoş olsun ki, dünyanın hududunu aşsın; hududu da, ölçüyü de bilmesin!

• Senin mübarek nefesinle ihtiyarlığı bırakıp gençleşmeyenin toprak başına! Senin teneffüs ettiğin havayı-teneffüs eden, senin nefesini içine çeken; baştan başa hoş bir renge boyanır; yahut da ses olur, göklere yükselir!

• Kim senin kapına halka olursa, o, hemen altın gibi değer kazanır, altın olur. Hele onu elinle tutup kapıyı sen açarsan, içeriye mahrenı olur; seninle beraber evin içine bir dost gibi girer!

• însan bedeninin aslı olan balçıktaki su, söz söyleyen bir inci olabileceğini bilir mi idi, düşünür mü idi? Yine balçıktaki toprak, sırlar söyleyen bir bakış haline geleceğini nerden bilecekti?

• Hz. Salih'in devesi dağdan doğmadı mı? Ben, şimdi iyice anladım ki, dağ bile senin geleceğinin müjdesini duyunca yürük bir deve olur!

 

448. Artık, ben de beden olmaktan kurtulayım da can olayım!

Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün,
(c. II, 540)

• Mestlik, sana selam etmede, gizlice haberler yollamadadır. Gönlünü kapıp aldığın kişi, canını da sana kul köle etmek istemektedir.

• Ey varlığı yok eden; mest olmuş, kendinden geçmiş kişinin de selamını duy! Bu, öyle kendinden geçmiş ki, iki elini de, ayağını da senin tuzağına kaptırmış!

• Ey gönül! Sen, mest olmuşsun, kendinden geçmişsin! Ne de hoşsun! Padişah gibi olmuşsun! Padişahsın! Bu kadar kudret ve kuvvet sahibi bir padişah olduğun halde aşk, nasıl oldu da seni emri altına aldı?

• Bir avuç toprağa can veren, dumanı Zühal yıldızı haline getiren! Ey topıaktan yaratılmış beden, ey gönül ateşinden çîkan duman! Bakın da görün; 0, sizi ne hale getiriyor? Yerde mi kalıyorsunuz, göğe mi yükseliyorsunuz?

• Eline sakîler padişahının sunduğu kadehi al, ebedîliğe ulaşanlaı gibi mest ol! Yarı mest olduğun için hatalısın! 0, seni tarn mest etmek, tamamıyla seni kendinden geçirmek istiyor!

• Aşk yüzünden meydana gelen feryada figana bak, dökülen gözyaslarını seyret! 0 şarap kadehinin yaptığına bak, gücünü gör; çiğ insanları nasıl pişirmede, seni de nasıl olgunlaştırmada!..

• Ey rengi, kokusu güzel şarap, O'nun cömertlik eli bak; seni cana nasıl helal, bedene haram etti?

• Artık, ben de beden olmaktan kurtulayım da can olayım; bir inci olmak-tansa, inciler madeni haline geleyim! Ey gönül; mest olmakla adının kötüye çıkmasından korkma! 0, sana iyi bir ad vermede, seni üstün bir insan haline getirmededir!

 

449. Biz dünyayı bırakıp gittik; kalanlar sağ olsun!

Mcf'ulü. Mefa'îlün. Fe'ulün 
(c. 11, 692)

• Biz gittik; kalanlara selam olsun, hoşça kalsınlar! Doğan, mutlaka ölür!

• 0 kadar koşmayın, o kadar yorulmayın; şu yerin altında çırak ne olmuşsa, usta da o olmuştur!

• Diıeği rüzgardan olan bu bina ne kadar dayanabilir?

• Yaşadığın devrin eşsiz, parmakla gösterilen tek kişisi bile olsan, tek tek gidenler gibi, sen de bir gün dünyayı bırakıp gideceksin!

• Gideceğin yerde yalnız kalmayı istemiyorsan, hayırdan, iyilikten, ibadetten evladın olsun!

• 0 geriye kalan iyilikler, ibadetler; gayb aleminin nürdan ipi ve dünyaya direk olanların ruhudur!

• 0 süzulmüş, seçilmiş aşk cevheri var ya, işte ölümsüz olarak kalacak ancak odur!

• Şu içinde yaşadığımız hayatın, şu akıp giden kum selinin ne durması vardır, ne dinlenmesi; bir şekil bozulunca başka bir şeklin temelini atarlar!

• Ben, bu kupkuru yerde Nuh'un gemisine benziyorum; tufan benim ölümüm, vademin gelip çatmasıdır!

• Nuh'un gemisi de, gayb aleminde bu sudaki dalgaları bekliyordu!

• Biz de susmuş olanların, mezarlıkta uyuyanların arasına girdik, yattık uyuduk! Çünkü sesimiz, feryadımız haddi aşmıştı!

 

450. Aşkının üstün gelişi yüzünden akıl düşünceyi bırakıyor,
 coşup köpürüyor!

Müfte'ilün, Mefa-îlün, Müfta'ilün, Mefa'îlün 
(c. II, 561)

• Benim mest olmuş can dudum, tek bir şekerie ne hale geliyor; benim şarabı seven Zühre yıldızım, bir ay yüzünden ne oluyor!

• Onun aşkı yüzünden gönül denizim dalgalanıyor da, dalgası, dokuzuncu kat göğü bile aşıyor! Bir inci yüzünden gönül denizimin böyle dalgalanma-sına şaşıp kalıyorum!

• Can bir manevî padişahtır; ben de onun bayrağıyım! Can seher vaktidir; ben ise karanlık geceyim! Benim şu güneş gibi olan gönlüm, her seher vaktinde ne hale geliyor?

• Gönül paramparça oldu; görebilenler onu gördüler fakat, bütün kainat ilahî bir bakışla ne hallere gelmededir?

• Aşkının üstün gelişi yüzünden akıl, düşünmeyi bırakıyor da, coşup köpürüyor! îlahî nürun parıltılanndan karalarda, denizlerde, havalarda yaşayan çeşit çeşit sayısız varlıklar ne hallere geliyorlar, ne hünerler gösteriyorlar?

• Aklı erenler, onun gücünden, büyüklüğünden haberleri olanlar, onun yüzünden la'l madeni haline gelirler, kemale ererler! Ama onun kudretinden haberleri olmayanlar, bu bilgisizlikleri yüzünden ne hallere düşüyorlar, nasıl perişan oluyorlar? Neden bu hale geldiklerinden onların kendilerinin haberleri yoktur!

451. Bahar geldi, bahar geldi; güzel yüzlü bahar geldi!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 570)

• Bahar geldi, bahar geldi; güzel yüzlü bahar geldi! Dünya yeşerdi, güzelleşti; laleler arasında dolaşma zamanı geldi!

• Ey reyhan! Susenin yüz tane dili var; baharın güzelliğini ona söylet, ondan işit! Balçık ovayı seyret; nasıl da süslendi, güzelliklerle doldu, çok hoş bir hal aldı!

• Gül, nesrine; "Şu dünyada, şu gurbet elde nasıldın, ne halde idin?" diye soruyor. 0 da; "îlkbahar ötelerden çıkageldi, hoşluklar, güzellikler getirdi; durumdan çok memnunum!" diyor.

• Yasemin de selvi ağacına; "Durmadan sallanıp duruyorsun; yoksa ilkbahar sana şarap mı içirdi?" diye takılıyor. Selvi de yaseminin kulağına; "0 hilm sahibi, merhametli, esirgeyici sevgili geldi!" diyor.

• Menekşe nilüferin yanına geldi de; "Baharınız kutlu olsun!" dedi. "Sararıp solma zamanı geçti, uzun sürecek yeni bir hayat, yeni bir ömür geldi!"

• Nergis güle; "Keyfin yerinde, gülüyorsun değil mi?" diye gözünü kırpıyor. Gül de; "Evet!" diyor. "Ben gülmeyeyim de kim gülsün? Sevgili geldi, gönlüme girdi; bana hoş kokular getirdi!"

• Çam ağacı da; "Allah'ın inayeti ile çetin yollar aşıldı; kışın dondurucu soğukları bizi bırakıp gitti! Şimdi her yaprak, su verilmiş kılıç gibi baş kaldırdı, yeşerdi!"

• Şu geveze leyleğe bak! Minbere çıkmış; "Ey dostlar, ne duruyorsunuz? Haydi, çalışma zamanı, iş zamanı geldi; herkes uykudan uyandı; siz de uyanın!" diye lak lak edip duruyor.

 

452. Allah, insanı, can kuşu kafesinin demirden olmasından korusun!

Mefa'îlün,Mefa'îlün,Mefa'îlün,Mefa'îlün,
(c.11. 568)

• Ay yüzlü sevgili gelince, canın ne değeri kalır, onun yanında can kim olu-yor? Gün doğunca, artık gece bekçisinin işi bitmiştir; ona gerek yok!

• Ayın aylık etmesi, ışıklar saçması, gökyüzünde rahatça dolaşıp durması için güneş ona lutufta bulunur, geceleri kendini gizler, görünmez olur!

• Ey gönül! Sen de bu dünya evinden kaç git; bu kirli ev, seni rahatsız ediyor, seni sıkıyor! Aslında bu ev, bizim evimiz değildir; bu ev bize yabancıdır! Aklını başına al da, döşemesi gökyüzü olan bir gül bahçesine, bir eyvana git!

• Bu dünya, yaşanacak bir yer değildir! Bu dünyada birbirleri ile savaşan in-sanlar, barıştıkları zaman bile, gönülleri kinlerle doludur. Bu dünyanın sabahı bile yalancıdır! Çünkü, sabahının arkasında gece gizlenmiştir; burada sonsuz sabah yoktur! Dünyanın bu çeşit aldatıcı sabahları Hakk yolunda yürüyüp giden kervanları helak edegelmiştir!

 "Gençliğimde bazı şiirler yazardım. Mevlana'yı tanıdıktan sonra yazdıklarımdan utandım, defterlerimi yaktım. Hafızamda kalan şu iki beyti, Mevlana'nın yukarıdaki beyti münasebeti ile bir hatıra olarak sayın okuyucularıma arzederim:

"Akşamların ardında sabahın sesi var
Kışlarda da bir gizli bahar müjdesi var 
Vuslatların ardında ne var, sorına fakat
Hicranda senin vuslatının hissesi var!"

• Sen, varlıklara can bağışlayan, arkasında gece bulunmayan gerçek sabahı ara! îçte o gerçek sabahdır ki, binlerce ermişe "Mansur şarabı" sunar, binlerce Hakk aşığına aman verir, kurtuluşa ulaştırır!

• Aşk ateşi yanınca gamı, kederi de yakar, yandırır! Fakat, onun yanına bir gül fidanı eksen, alevleri ile onu besler de, o gül fidanı bir gül bahçesi olur!

• Gönlü temiz, huyu güzel Hakk aşığı, insanı her türlü afetten korur! Hassas, ince, asîl ruhlu bir dosta, bir sevgiliye yüzlerce can feda olsun!

• Tatlı dilli bir dost, tatlı sözleri ile insanı şarap gibi mest eder! Zaten kendisi, ilahî güzellikler karşısında mest olmuş, daima Hakk'la vuslat halindedir!

• Rüyada kendisini gökyüzünde ayla buluşmuş gören bir kişinin bedeni, samanlıkta yatar uyursa ne gam!

• Allah, insanı, can kuşunun kafesinin demirden olmasından korusun! Ötelerin kuşu olan zümrüdankanın da, şu dünyanın daracık yuvasında kalmasını Allah göstermesin!

• Ağzını kapa, artık sus! Sen, Hakk'ın ilham ettiği ilahî sözlere sahipsin! Sen, ölümsüz olan, sonsuz olan bir kulak, bir akıl bul da, onlara seslen!..

 

453. Aşık kimsesiz, yapayalnız kalsa bile, o, yalnız değildir;
 sevgilisi ile gizlice, manen beraberdir!

Melu'îlün. Mct'a'îlün. Fe'ulün 
(c. II, 662)

• Dünya, baştan başa dikenlerle dolu olsa, yine de aşıkın gönlü tamamıyla gül bahçesidir!

• Şu dönen gökyüzü dönmesini durdursa da işsiz güçsüz kalsa, aşıkların gönlü yine iştedir, güçtedir; bir sevgi alışverişinde, sevgiliyi anmakta, sevgiliyi düşünmektedir!

• Herkes kederlere, gamlara uğrasa, herkesin başına belalar yağsa, aşıkın canı sevinçlidir, neşelidir, latîftir! Çünkü, bütün başa gelenler, Hakk'tan gelmektedir!

• Aşık kimsesiz, tek başına, yapayalnız kalsa da, o, yalnız değildir; sevgilisi ile gizlice, beraberdir! Çünkü o, nerede olursa olsun, gerçek sevgili olan Allah ile manen beraberdir!

• Aşıkların şarabı, üzüm şarabı gibi küpten coşmaz, gönülden coşar! Aşık, sırlar aleminde aşka dost olur, arkadaş olur!

• Sen bir aşığı hasta görürsen, ona ne gam!.. Onun gizli, güzel sevgilisi onun başucunda değil midir?

• Sen, aşk atına bin; Hakk yolunun uzaklığını, zorluğunu düşünme! Çünkü, aşk atı pek rahvandır, pek hızlı gider!

• Yol düzgün olmasa, zahmetlerle, sıkıntılarla dolu olsa bile, aşk atı bir atılışında seni menzile, varacağın yere götürür!

• Sen, hem mest, kendini kaybetmiş, hem de çok akıllı olan

 

454. Allah'ın nüru gelince, kabir bir gül bahçesi olur!

Mefulü, Mefa-îlün, Mefülü, Mefa'îlün
 (c. 11, 611)

• Ey karanlık geceyi uykuda geçiren mümin! Dua zamanı geldi; haydi, kalk! Ey kötülük etmeyi adet edinmiş nefis; ibadet etme, iyilik etme zamanı geldi!

• Pencereden bak; tövbe kapısını aç! Evi tertibe koy, düzelt! Haydi, durma;bizim nöbetimiz geldi!

• Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan ellerini yıka, yüzüne su vur; abdest al, namaza durma zamanı geldi!

• Seni mezara koydukları, lahitte yüzünü kıbleye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında duran kıbleyi hatırlarsın ama, namazını kılamadığın, kazaya bıraktığın için içinin yanmasından eline ne geçer?

• Sen şimdi hayatta iken bu kıbleden bir nür, bir ışık ara, bir ışık elde et de, o nur, o ışık senin kabrini ışıtsın, aydınlatsın! Allah'ın nüru gelince kabir, bir gül bahçesi olur!

 

455. Ten kafesinden ayrılanlar; neredesiniz?

Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün 
(c. II, 656)

• Ey şimdi ten kafesinden ayrılmış olanlar! Tekrar bir yüz gösterin, görünün de söyleyin; neredesiniz?

• Ten geminiz şu denizde kırık bir halde kaldı. Ey balıklar gibi ölüm denizine dökülenler; bir an için olsun, bu sudan çıkın, kendinizi gösterin! Yoksa, hayat mücadelesi vererek günlerin havanında inciler gibi dövülüp toz mu oldunuz?

• Fakat o toz, hakikati arayanların gözlerinin sürmesidir! îyi görebilmek için o sürmeyi gözlerinize sürün, sürün!

• Ey ruh aleminden bu dünyaya doğup gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm değil, bu ikinci bir doğumdur; doğun, doğun!

 

456. Geceleri ben ağlamasam, inlemesem bile hasta gönül ağlar, inler!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c. 11, 571)

• Gül, bu gece, sevgilinin saçları gibi canlar bağışlıyor; ayın nürlar saçan yüzü de, sevgilinin yanağına benziyor.

• Yıldızlar, gökyüzünde başıboş avare aşıklar gibi dönüp dolaşıyorlar. Onların gönüllerinin yanışından akıl bile işten güçten kaldı, düşünemez oldu!

• Can sakîsi gizlilik aleminin kadehi ile öyle bir şarap sundu ki, yıkılıp kendimden geçtim; ayık kalan kim, belli değil!

• Sen, geceleri, hastalardan başkasını ağlayıp inler, uyanık kalır bulamazsın! Ama, ben ağlamasam, inlemesem bile hasta gönül ağlar, inler!

 Fuzülî merhumun bir beyti şöyle:

"Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkıt ne bilir! 
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat!"

(Uzun geceyi vakit belirleyen, yıldızlarla uğraşan kişiden sorma; gecelerin ne kadar uzun olduğunu sen gamlı kişilerden sor!)

• Ey gönül; çırpınıp duran şu denizde Yunus gibi ağla, inle! Çünkü, gece timsahı aşk denizinde adam yiyeceğe benziyor!

• Canda, şu yeryüzünden, şu gökyüzünden bambaşka, acaip bir gök, acaip bir pazar var fakat, kıskançlığından ötürü o pazar gizli kalıyor!

 

457. 0; canımı da, gönlümü de hasta etti; gönül şişemi de kırdı!

Müfle'ilün. Mefa'îlün, Müfte'ilün. Mefa'îlün 
(c. II, 558)

• Sevgili, bizi develer gibi yularımızdan tutmuş çekiyor! Bakalım, kendi sarhoş devesini hangi katara, hangi develer arasına katacak?

• 0; canımı da. bedenimi de hasta etti, yaraladı! Gönül şişemi kırdı, boynumu da bağladı! Bakalım, beni ne işe çekip götürecek?

• Sanki ben onun oltasıyım, ağıyım; balıklar gibi beni tutuyor, karaya atıyor! Gönül tuzağımı da, av beyine doğru çekiyor!

• 0; yalnız beni değil, göğün altındaki bulutlar katarını da çeker, dağlara, mağaralara doğru götürür, ovaların sakîsi yapar, susuzlukları giderir!

• Gök, gürleyerek davul çalıyor! Artık, tabiatın cüz'i de, küllü de dirilmiştir! Ağaçların gönüllerine, güllerin burunlarına hoş bahar kokulan geliyor!

• 0; çekirdeğin gönlüne meyve olma isteğini veriyor, ağaçların sırlarını yapraklar halinde, meyveler halinde dallarına asarak açıklıyor!

• Gerçi kış mevsiminin dondurucu soğukları, cefası bahçeyi terk edince bahçe sevindi, güzelleşti, mahmurlaştı ama, bu da, herşey gibi devamlı olmayacak! Yaz mevsiminin kavurucu sıcakları gelince, ilkbaharın da, bahçenin de güzelliği kalmayacak, mahmurluğu gidecektir!

 

458. Biz insanlar, duvardaki resimlere benzeriz;
bizi resmedenin ışığı vurunca canlanırız!

Mefa'îlün. Mela'îlün. Mefa'îlüıı, Mefa'îlün 
(c. 11. 591)

• Bu ne hoş kokudur, ne hoş kokudur? Acaba o gül yanaklı sevgili gül bahçesinden mi geliyor?

• îlkbahar gecesi mi, öd ağacı mı; yoksa misk mi, anber mi? Yoksa, Yusuf aleyhisselam acele acele ıtırlar pazarından mı geliyor?

• Du nasıl bir nurdur? Bu nasıl parıltıdır? Bu ay mıdır, güneş midir? Yoksa, yalnızlığı arayan Hakk dostu Muhammed aleyhisselam dağdan, mağaradan mı teşrif buyuruyor?

• Selvi boylu sevgili gezmeye çıkınca, dünya gül bahçesi olur; kendini gösterince de, kıyamet kopar!

• Biz, bütün insanlar, duvardaki resimlere benzeriz; bizi resmedenin, bizi yapanın ışığı vurunca o zaman canlanır, uyanmaya baçlarız!

 

459. Oruç yüzünden bizim canımız dirilik elde edecektir!

Müfte'ilün. Fa'ilat. Miifte'ilün. Fa'ilat 
(c. II. 892)

• Ramazan geldi; aşk ve iman padişahının sancağı erişti! Artık maddî yiyeceklerden elini çek! Çünkü, göklerden manevî rızık geldi ve can sofrası kuruldu!

• Can, bedenin hantallığından kurtuldu; tabiatımızın isteklerinin eli bağlandı! Aşk ve iman ordusu geldi, sapıklık ve imansızlık ordusunu kırdı geçirdi!

• Bir bakıma oruç, bizim kurtuluşumuzun kurbanı sayılır; bizim canımız, onun yüzünden dirilik elde edecektir! Mademki göniil evine misafir olarak can geldi, onun uğruna bedenimizi tamamıyla kurban edelim

• Sabır, hoş bir buluttur; ondan, hikmet, manevî lütuflar yağar! Bu sebeptendir ki, Kur'an-ı Kerim de bu sabır ayında nazil olmuştur!

• Bizi kötü işler, günahlar işlemeye teşvik eden kirli nefsimiz, arınmaya, temizlenmeye muhtaçtı! Ramazan gelince, günah zindanının kapısı kırıldı; can, nefsin esaretinden kurtuldu, miraca çıktı, sevgiliye kavuştu!

• Bu mübarek ayda gönül de boş durmadı; ümitsizlik perdesini yırttı, göklere uçtu! Can, zaten bu kirli dünyaya mensup değildi, meleklerdendi; onlara ulaştı!

• Ramazan günlerinde sarkıtılan merhamet ipine sanl da, şu beden kuyusun-daki hapisten kendini kurtar! Yüsuf aleyhisselam kuyunun ağzına geldi, seni çağırıyor; çabuk ol, vakit geçirme!

• İsa aleyhisselam isteklerden, beden eşeğinin arzularından kurtulunca, duası kabul edildi! Sen de nefsanî isteklerden temizlen, elini yıka! Çünkü, gökyüzünden manevî yemeklerle dolu sofra geldi!

• Haydi, elini ağzını yıka; ne yemek ye, ne iç, ne de söyle! Hakikate erdikleri, Hakk'ı bulduklan için susup duran ermişlere gelen mana sözlerini, mana lokmalarını  ancak Şems-i Tebı-îzî'nin himmeti ile bulabilirsin!