421. Ey canlann canı, ey güzellerin güzeli;
yüzündeki perdeyi kaldır!

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün 
(c. II, 534)

• Git, şu rebap çalan kişiye de ki: "Rebabının sesi ile mest olmuş, kendinden geçmiş kişiler sana selam ediyorlar!" Yalnız rebapçıya değil, o su kuşuna da mest olmuş kişilerin sana selamı var!" de! Yani, sevgi denizine dalmış Hakk aşıklanna da mest olmuş kişilerin selamını götür!

• Sonra, o sakîlik eden beye de; "Mest olmuş kişiler sana selam ediyorlar!" de de, o ebedî olan ömre de; "Kendinden geçmiş kişilerin selamı var!" de!..

• însanlan birbirine kırdıran o savaş emîrine, o kargaşalığa, o sevdaya, o sevdalıya; "Kendinden geçmiş kişilerin sizlere selamı var!" de!

 • Nürlu, güzel yüzünü görünce ayın bile utandığı dilbere; "Sana mest olmuş kisilerin selamı var!" de! "Ey gönlün rahatı, huzuru! Kendinden geçmiş kişiler sana selam ediyorlar!" de!

• "Ey canın canına can olan; mest olmuş kişilerin sana selamlan var! Ey bu dünyada görülen güzeller, güzellikler, ötelerde bulunan daha da güzeller, güzellikler; kendilerinden geçmiş kişilerin sizlere selamları var!

• Ey arzuların arzusu, ey isteklerin isteği, ey canların canı, ey güzellerin güzeli; yüzündeki perdeyi kaldır; kendinden geçmiş kişilerin sana selamlan var!"

 

422. 0 "ben"lik, "biz"lik yüzünden bizden uzaklaşmıştır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa-îlün
 (c. II, 577)

• Şimşek gibi bir şey çakıyor; acaba, o gönüller alan sevgili midir? 0 köşeden parlayan ne; acaba, o la'l madeni mi?

• 0 gevherin etrafında görülen nedir? Ay mı, yıldız mı? Nürdan bir kandil gibi gökyüzünden sarkmış, boşlukta asılı kalmış?

• Ey gönül! Başını çıkar da bir bak; senin gözlerin pek parlaktır, pek keskindir! Gözlerini ov da dikkatle bak; dünyada ne görürsen herşeyi 0 yaratmıştır! Yarattıklarında O'nun yaratma gücünü, sanatını, kudretini müşahede et, gör!

• Biz ortaya çıkınca, 0, bizden çekilir, uzaklaşır. Fakat biz çekilip gidince, 0 ortaya çıkar. Çünkü 0, "ben"lik, "biz"lik yüzünden bizden uzaklaşmıştır.

• Suyu dalgalandırdığın zaman, Güneş'in suya vurmuş ışığı da dalgalanır. 0 öyle görünür ama, aslında güneş gökyüzündedir.

 

423. Seher vaktinde "Ya Rabbî, ya Rabbî!" demen duyuldu da, 0, gönlüne geldi.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün 
(c. II, 631)

• Sevgilim! Ümitsizliğe düşme; yeni bir ümit belirdi! Çünkü, bütün canların ruhu gayb aleminden çıktı geldi!

• Ümitsizliğe kapılma; her ne kadar Hz. Meryem senden uzaklaştı ise de, Hz. îsa'yı gökyüzüne, ötelere çeken nür geldi yetişti!

• Ey can; ümitsizliğe düşme! Şu zindanın karanlığı içinden Hz. Yusufu aydınlığa çıkaran, kurtaran padişah geldi!

• Hz. Yakup, gizlilik perdesinden dışarı çıktı; Züleyha'nm perdesini yırtan Yüsuf(a.s.)geldi!

• Ey geceyi seher vaktine kadar; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" diyerek geçiren Hakk aşığı! 0 eşsiz varhk, senin; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" demeni duydu ve sana acıdı da geldi; gönlünde yer ayırdı!

• Ey göklerden, ötelerden gelen yemekle sahur yiyip oruç tutan; orucunu aç, hoş bir şekilde iftar et! Çünkü bayram hilali göründü!

 

424. Beni benden aldılar, bir yere götürdüler ki, 
orada bu dünya gözüme pek küçük görünmededir!

Mefulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün 
(c. II, 633)

• Benim güneşim geldi, "ay"ım geldi; gözüm kulağım geldi. 0 gümüş bedenlim geldi, o altın madenim geldi!

• Güzelliğiyle aklımı başımdan alanım, bana mestlik verenim geldi; gözüme nür bağışlayanım geldi. îstediğim, fakat açıklayamadığım başka bir şeyim de geldi!

• Ey eski dost; O'ndan bir haber aldığım için bugün, dünden daha hoş, daha güzel! Zaten dünden beri O'nun yüzünden mest idim!

• Dün gece elime bir çerağ alarak aradığım dost, bugün bir gül demeti gibi çıktı geldi!

• Onun güzelliğinin şu bağına, baharlna bak; kadehsiz sunduğu şu şarabının mestliğini seyret! Hazmı çok kolay, çok hoş, çok tatlı gülbeşekerim geldi!

• Ben, artık ölümden korkmuyorum! Neden korkayım ki? Benim, apaçık hayatım geldi! Kınanmaktan, ayıplanmaktan ne diye korkayım ki? O'nun gibi bir siperim, bir kalkanım var!

• Derdim başımdan aştı, derman aramak için yollara düştüm. Allahım; bu yolculukta ne saadetler buldum, ne güzellikler elde ettim!

• Şimdi, pek mutluyum, büyük bir neşe içindeyim. Şarap içmenin tam zamanı! îçeyim de, aklımda şimşekler çaksın! Uçmamın, göklere yükselmemin zamanı geldi! Çünkü güçlendim; kolum kanadım geldi!

• Sevgilim, bu gazelin söylenecek birkaç beyti daha var! Var ama, beni benden aldılar, bir yere götürdüler ki, orada bu dünya, gözüme pek küçük görünmektedir!

 

425. Aşk, ab-ı hayattır; seni ölümden kurtarır!

Mefulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün 
(c. II, 629)

• Aşık, benim gibi olmalı; durmadan yanmalı yakılmalı! Böyle olmayan kişi değildir! 0, çocuk gibi aşık oynasın dursun!

• Ey ayın bile kendisine kul olduğu güzel varlık! Ay yüzlü dilber senin gibi olmalı da, bütün ay yüzlülerin hepsinden de güzel, hepsinden de üstün, hepsinden de nazlı olmalı!

• Aşık dediğin de, benim gibi olmalı! Öyle mest, öyle kendinden geçmiş olmalı ki, ne halkla uzlaşmalı, ne de kendisine bir hayrı dokunmah!

• Aşk, ab-ı hayattır; seni ölümden kurtarır! Kendisini tamamıyla aşka veren kişi ne mutlu kişidir! 0, adeta, aşk padişahı olmuştur!

• Bu can, yaş bir ağaç dalına benzer; onu tut, kendine doğru çek! Şunu iyi bil ki, ne kadar çekilirse, sana doğru o kadar eğilir!

• Sen çeng gibi gamdan iki büklüm olursan, o vakit seni hoş bir şekilde bağrına basar; elsiz kolsuz seni okşamaya, sevmeye başlar!

 

426. Birisi var ki, aşka da ateşten bir kemer kuşatmış, 
aşık olanları yakıp yandırmada!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulii, Mefa'îlün
 (c. II, 628)

• Ey dost! Şeker mi iyidir, yoksa şeker yapan mı; ayın güzelliği mi daha üstündür, yoksa ayı yaratanın güzelliği mi?

• Ey bağ! Sen mi daha hoşsun, sende bulunan gül bahçesi mi, gül rnu hoştur? Yahut o gülleri, nergisleri şu kara topraktan meydana getiren mi daha hoştur?

• Ey akıl! Sen mi daha iyisin, bilgide, görüşte sen mi daha üstünsün, yoksa her an yüzlerce akıl, yüzlerce görüş lutf eden aziz varlık mı?

• Ey aşk! Gerçi dağınıksın, perişansın, açılıp saçılmışsın fakat, bir şey var, birisı var ki; aşka da ateşten bir kemer kuşatmış da, aşık olanları yakıp yandınnadadır!

• Ben, O'nun yüzünden kendimden geçmişim, O'nun yüzünden başım dönüyor; şaşırıp kalmışım! Bazan kolumu kanadımı yakıp yandırıyor, bazan da yeni bir baş lutf etmede, manen yükselmem için yeni bir kanat bağışlamakta...

 

427. Aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?

Mefa'îlü, Mefa'îlü, Mefa'îlii, Mefa'îlü
 (c. II, 638)

• Neşesizlerin, hayattan bıkmış ve usanmış olanlann hepsi de gittiler! Evin kapısını kapayınız; düşüncelere dalmış, ümidini kaybetmiş şu aklın haline de gülünüz!

• Mademki siz de Hz. Muhammed(s.a.v.)'in manevî evlatlarındansınız, müminsiniz, mirac ediniz, göklere yükseliniz de, ayın yanağını öpünüz!

• Ey neşesizler, ey hayattan bıkmış usanmış kişiler! Niçin cesaretinizi kaybettiniz, niçin gittiniz; aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?

• Öyle oldu, böyle oldu; niçin doğru gelmedi? Kendiniz nasılsınız, değeriniz nedir; biliniz, anlayınız!

• Mademki aşk çeşmesini gördünüz, ümit çeşmesini gördünüz, neden kana kana su içmediniz? Mademki o güzeli gördünüz, nasıl oluyor da hala kendinizi beğeniyorsunuz?

• Mademki nür almak, nürlanmak istiyorsunuz, devletten, saadetten kaçmayınız; zaten O'nun tuzağına düşmüşsünüz!

• Canı ile oynayan pervane gibi, muma doğru koşunuz! Ne diye vefasız arkadaşa kendinizi vermiş, ne diye ona bağlanmışsınız?

• Pervanenin, mumun alevine kendini attığı gibi siz de aşk ateşine kendinizi atınız, yanınız yakılınız da, gönlünüzü, rühunuzu aydınlatınız! Hayretinizden senelerin eskittiği, hırpaladığı bu köhne bedeni atınız da, taze bir tene, yeni bir bedene

 

428. Aşk meşalesi, sırlar penceresinden nürlar saçmaya başladı!

Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün 
(c. 11, 650)

• Geçen sene ay gibi doğan o kırmızı kaftanlı güzel, bu sene boz renkli bir hırkaya bürünerek geldi.

• Bu sene Arap kılığında karşımıza çıkan, geçen sene yolları kesen, malları yağma eden Türk'tür!

• Elbisesini değiştirdi ama, gelen sevgili, yine geçen sene gelen sevgili! 0, elbisesini değiştirdi, başka bir elbise ile tekrar karşımıza çıktı.

• Şişe değişti ama, içindeki değişmedi! Bak da seyret; o şarap, sarhoşun başını nasıl döndürmede, nasıl mest etmede, aklını başından almada!

• Ey sabah şarabı içmeye alışmış olanlar, nerdesiniz? Gece geçti; aşk meşalesi, sırlar penceresinden nurlar saçmaya başladı!

 

429. Bu güzel güllere bu hoş renkleri, güzel kokulan kim verdi?

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün
(c. II, 651)

• Ay ışığı geldi de, kelek kavunlar, karpuzlar mezarlanndan çıktılar. Simsiyah kumlu sulardan da, timsahlar baş çıkarıp göründüler.

• Şu kara toprağın gönlü ilkbahann sıcaklığından bir haber mi aldı ki, karınca sürüleri yuvalarından dışan çıktılar?

• Hakk'ın bal denizinden nasıl haber aldılar da, bal arısı sürüleri ortaya çıktılar, şifalı, misk gibi bal yapmaya başladılar?

• 0 pek küçük, zayıf ipek böceği Hakk'ın kerem mahzenine nasıl bir yol buldu ki, birçok iplikler dokudu, ibrişim ördü?

• Gözü ve kulağı olmayan sedef nereden rızık buldu da, inci elde etti, bir hazineye sahip oldu?

• Bir demir parçası ile, sert çakmak taşı nasıl oldu da nürlara giden gizli bir yolda yürüyerek nürlandılar, içlerine nür doldu da, taşı demire çarpınca kıvılcım halinde nürdan bayraklar açmaya başladılar?

• Bir boyacı yokken, gelinleri süsleyen kadın da ortalıkta görünmezken, gül o güzel rengini, o hoş kokusunu nereden aldı da parıl parıl parlamaya, gizlilik perdesinden yüz göstererek gülmeye başladı?

• O'nun yüzünün, O'nun güzelliğinin bağında bir elma ağacı gördüm. 0 elma ağacının her elması yarılınca, içinden bir huri belirmede idi.

• Elmanın gönlünden çıkan huri kızı gülüyordu. Onun gülüşünden gamlı gönüller şad oluyor, dertliler deva buluyordu.

• Bağlarda bulunan asmalar, çiçek açmışlardı. Zamanı gelince onlar, hoş renkli, tatlı üzümler vereceklerdi. Ama sizler, sakın, mest olmuş Hakk aşıklarının şu kendinden geçmiş hallerini bu üzümlerin suyundan elde ettiklerini sanmayınız! Onlar, gayb aleminin üzümlerinden yapılan acaip bir şarapla mest olmuşlardır!

 

430. Can, pisliklere bulanmış, kirlenmiş bedenden kurtuldu.

Mef'ulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün 
(c., 612)

• Oruç ayı geçti, bayram geldi, bayram geldi. Ayrılık gecesi geçti, sevgilj geldi, göründü.

• Gerçekten sabah oldu. Senin Azra'n Vamık oldu; yani sevdiğin, maşukan sana aşık oldu. Şeyhin mürid oldu; iradesini sana verdi, sana bağladı.

• Savaş oldu, zafer geldi. Zehir ortadan kalktı, şeker geldi. Taş yok oldu, cevher geldi. Kapılarda kilitler artık bir işe yaramaz oldu; çünkü anahtarlar geldi. Yani, bütün zorluklar ortadan kalktı, işler kolaylaştı.

• Güneşin ışıkları temiz şeylere de^üşer, pis şeylere de! Güneş, ışığı ile gülü de okşar, dikeni de. Böyle olmakla beraber can, şıı pisliklere bulanmış, kirlenrniş bedenden kurtuldu, temizlik alemine gitti.

• Gönül senin sevgi kadehindeki lezzete, manevî zevke kapıldı da, tuzağına düştü. Can da bu hali görünce, o da koşup geldi, senin tuzağına düşmek, senin esirin olmak istedi.

• Yanlış adım attığımızdan ötürü, yapmamız gereken nice tövbeler vardır ki, senin attığın aşk taşı onları kırdı geçirdi. Nice zahid, nice ibadet eden kişi hırkasını yırttı, senin kapına geldi.

• Bağ bahçe, halden anlamayan insafsız, aşka yabancı kış yüzünden tam üç ay ağzını yumdu, bir şeycikler söylemedi. Sonunda, gayb aleminden gelen bahar kokulan yetişti, onu çiçeklerle, güllerle süsledi, onu konuşturdu.


 

431. Canların aynı gaye için bir yere toplanmaları, 
kendilerinde bulunanı birlikte aramaları.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c. 11. 545)

• Sensiz düşünemiyorum, sensiz yapamıyorum; başkası ile de yaşamama imkan yok! Aşka dair ne söylesem, içi yanmayanlar, aşık olmayanlar anlamıyorlar!

• Her seher vakti döktüğüm gözyaşlan, hasta gönlümden bana bir haber getirmese de, etrafımda bulunanlardan hiç kimsenin benim gönlümden haberi yok!

• Bedenimde hiç bir kıl yoktur ki, senin gamından ağlamasın, inciler 'saçmasın, ab-ı hayat akıtmasın!..

• Ey gamı canımın rahatı olan sevgili! Bu feryad, bu figanın sebebi ne? Herkesi başına mı toplamak istiyorsun? Çünkü, ben ağlamasam, feryad etmesem halk benim etrafımda toplanmaz!

• Halkın toplanması, bir araya gelmesi ne demektir? Gölge varlıkların öte-sinde bulunan canların aynı gaye için bir yere toplanması; insanların kendilerinden kendilerine sefer etmesidir, kendilerinde bulunanı birlikte bulmalandır! Kuş yumurtada kaldıkça kanatları işe yaramaz; yumurtadan çıkınca, yalnızlıktan kurtulunca uçmaya başlar!

• Benim hayatımın gecesinde şu güneş gibi yirmi tane güneş doğsa da, karanlık gecemi aydınlatmaya çalışsa, sen gelmedikçe seher olmaz!

• Böyle bir balçığa, yani bedene gönül tohumunu ektik ama, sevgi baharın gelmedikçe orada bir şey bitmez!

 

432. Ey hacca gidenler! Sevgili, sizin duvar duvara komşunuzdur!

Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat 
(c. II, 648)

• Ey hacca gidenler! Neredesiniz, neredesiniz? Sevgiliniz buradadır; geliniz, geliniz!

• Sevgiliniz, sizin komşunuz; hem de duvarı duvarınıza bitişik komşunuz! Hal böyle iken siz, çöllerde sersem sersem dolaşıyorsunuz! Hangi hevaya

• Eğer sevgilinin manevî olan suretini, yüzünü görseydiniz, ev sahibi de siz! olurdunuz, ev de siz olurdunuz, Kabe de siz olurdunuz!

• On keredir o yoldan o eve gittiniz; bir kere de şu evden şu dama çıkınız!

• Evet, çöller aşarak gittiğiniz o ev çok latiftir, hoşdur, mübarektir! 0 evin vasıflarını anlattınız, güzelliklerinden bahsettiniz ama, o evin sahibinden söz etmediniz, bir haber vermediniz!

• Eğer o gül bahçesini gördünüzse, hani bir gül demeti? Eğer Allah denizine daldınızsa, hani bir can incisi?

• Böyle olmakla beraber, çektiğiniz sıkıntılar, eziyetler dilerim ki size bir hazine olsun! Fakat ne yazık ki kendiniz, kendi varlığınız kendi hazinenize perde olmuştur!

 

433. Gizli peygamberler geldiler; onları içeri alınız, dışarıda bırakmayınız!

Mefa'îlü, Mefa'îlii, Mefa'îlü, Mefa'îlü 
(c. 11, 637)

• Atlarınızı sürünüz; sürünüz ki, hakikat yollarında geri kalmayasınız! Bilinız. biliniz ki, açıkça görünüşün ta kendisisiniz; olduğunuz gibi görünüyorsunuz.

• Koşunuz, koşunuz; siz, hantal süvari değilsiniz, çabuk süvarisiniz! Halkı olarak nazlanın, nazlanın; çünkü siz, dünya güzellerisiniz!

• Allah'ın, üzüm suyundan yapılmayan öyle gizli bir şarabı vardır ki, dünya ve sizler, ondan bir katresiniz!

• Ananızın rahminden bir defa doğduğunuz gibi, ikinci defa da, dünyadan, ukbadan ve kendinizden geçip kendinizden de doğuverin!

• Sabahları aydınlatan nür, şimdi; "Bu manevî sofraya buyurun!" diye seslendi. Eğer sizde tembellik ve ağırlık varsa, onun şarabı sizi rahatlatır, ruhunuzu ağırlıktan kurtarır!

• Gizli peygamberler geldiler; onları içeri alınız, dışarda bırakmayınız! Onlara yazıktır, yazık!

• Onları içeri alınız dedim ama, onlar bu eve sığmazlar! Çünkü onlar, baştan başa hakikat madenidirler, mekansızdırlar; siz ise mekana bağlısımz!

• Dikkat edin de onlar, başlarını alıp gitmesinler! Çünkü onlar, baştan başa candırlar; sizlerse bedava ekmeğe konmuşsunuzdur!

• Eğer siz insansanız, çalışın; çalışın da, bu beden baştan başa can olsun! Bu beden ekmekten gelmedi mi? Yani bu beden, anamızın babamızın yedikleri ekmekten rahimlerde meydana gelmedi mi?

• Susunuz, susunuz; susarak içiniz! Örtününüz, örtününüz; siz gizli hazinesi-niz!

• 0, yüzünü sizden gizlemiştir. Kendini göstermiyor ama, eserleri ile kendi varlığını apaçık göstermektedir. Yüzü ile gizlenmiştir ama, eserleri ile kendini açığa vurmuştur. Görünensiniz, görünmeyensiniz; siz, can cevherisiniz!

• Siz, akıl gibisiniz; hem binlercesiniz hem birsiniz! Siz, güneş gibisiniz; dağınık ışıklarınızla her eve koşuyorsunuz!

• Bu aşk denizine öyle bir cevher sığmaz! Korkmayınız, korkmayımz; yakanızı yırtmayınız!

• Ahmaklaşıp şaşkın kalmamanız içindir ki, gönlümüz bu açıklamalardan vazgeçti, ağzını kapadı!

 

434. Bütün insanlar, ölüm hapishanesinde ölümü beklemektedirler!

Mef'ülü, Mefa'îlii. Mefa'îlü,
(c. II, 652)

 • Kul, tedbirde bulunur fakat, takdiri bilemez; Allah'ın takdiri gelince, tedbir işe yaramaz!

• Kul, düşünür fakat, görebileceği meydandadır; hileler düşünür ama, takdiri değiştirecek güçte değildir! »

• înat etme, dünyalık isteğine kapılma; aşk memleketi, aşk padişahlığı iste!  Aşk, seni ölüm meleğinden kurtarır! -

• Bir defa olsun kendi nefsanî isteklerini bırak da, aklın isteğine uy! Çünkü nefsin isteği, seni, ümitsizliğe götürür!

• Sen, padişaha av ol; avcılığı bırak! Çünkü, avladığın avı ecel doğanı senden geri alır!

• Bugün, padişahtan daha vefalı kimse yok; sen, ona doğru git! 0, seni yanın-dan hiç ayırmaz!

• Şunu iyi bil ki, bütün insanlar, ölüm hapishanesindedirler! Hapis olan kimse, seni zindandan kurtaramaz!

• Sen biliyor musun; rıza kapısından girerek razılık köyüne ulaştığın zaman orada duyduğun köpek sesleri de ne oluyor? 0 sesler, korkak ve ruhen aşağı olan insanları ürkütür!

• Haşa, bu köpek havlamaları, Hakk yolunun aşığı olan cesur kişinin yüreğini bile hoplatmaz!

 

435. Sen'in hayalin, nakşın gönlümüze yerleştiğinden beri
 bizim için her yer cennet oldu.

Mef'ülü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün 
(c. II, 644)

• Sen'in nakşın, hayalin gönlümüze yerleştiğinden beri, nereye oturursak oturalım, Sen'inle beraber olduğumuz için, orası cennet olur!

• Yüceler, gökler, baştan başa bağ bahçe olur; aşağılar, yeryüzünün her tarafı definelerle, hazinelerle dolar! Sen nasıl güçlü ve kudretli bir varlıksın ki, alem Sen'in yüzünden bu hale geldi?

• O'nu gördüğümüz günden beri ömrümüz arttı! O'nu arayan, O'nu isteyen her diken, iman gül bahçesi oldu!

• Her koruk, güneşin tesiri ile üzüm oldu, şekerlerle doldu! Kara taş bile O'nun yüzünden la'l oldu!

• Ortalığa bir gönül karanlığı çökmüştü; şimdi gönül penceresi haline geldi.

 

 436. Aşık olan nefis, bir daha nefs-i emmare olamaz!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'alü, Mefa'îlün 
(c. II, 610)

• Sen, benden bir ekmek parçası al! Çünkü, can parçalanamaz, bölünemez! Aşkımıza düşüp avare olan, asla avare sayılmaz!

• Ben birisinin hırkası olursam, o, asla çıplak kalmaz; ben birisinin çaresi olunca, o, çaresiz kalmaz!

• Ben birisine mevki olursam, o, nasıl olur da azl edilebilir? Cevher olan karataş, bir daha taş olamaz!

• Şu gözlerim, gözyaşları sakîsi olur ama, sevgilinin mahmur gözleri olmadıkça ne sarhoş olur, ne de kimseye gözyaşı şarabı sunabilir!

• Aşık hasta olur ama, ölmez; ay zayıflar, hilal olur ama, yıldız olmaz!

• Sus artık; bu kadar kederlenme, gam yeme! Aşık olan nefis, artık nefs-i emmare olmaz; insanı kötülüğe götürmez,meyl ettirmez!

 

437. Beni ötelere götürünce, ben kendime baktım, kendimi göremedim!

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'alün
 (c. II, 649)

• Seher vaktinde gökyüzünde bir ay göründü. 0 ay, gökten aşağı indi de, bize yakından baktı.

• Sonra, bir doğan avını nasıl kaparsa, o ay da beni o şekilde kaptı, göğe, ötelere doğru uçtu.

• 0 zaman tuhaf bir hal oldu; beni kapıp ötelere götürünce, ben kendime baktım da, kendimi göremedim! Çünkü, o ay lütf etti de, bedenim can oldu!

• Ezelî tecellî sırrı tamamıyla anlaşılınca, ben, can alemine sefer ettin ve o "ay"dan başka bir şey göremedim!

• Dokuz kat gök de, o "ay"a karşı başını eğdi. Bu varlık gemim de o denize battı, yok oldu.

• Deniz dalgalanınca, akıl tekrar geldi. Ortalığa da; "Şöyle idi, böyle idi." diye bir ses yayıldı.

• 0 deniz köpürdü; köpüğünün her biri de filanın şekli, filanın bedeni oldu.

• Sonra, o denizden beliren her beden köpüğü, hemen eridi ve denize karıştı, yok oldu.

 

438. Göz kamaşmadan, zahmet çekmeden kim güneşi görebilir.

Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
 (c. II, 642)

• Kimin evinde oynak bir sevgili oturmaktadır? Kimin ay yüzlü, tatlı sözlü bir sevgilisi vardır?

• Göz kamaşmadan, zahmet çekmeden güneşi kim görebilir? Perdesiz, apaçık, onun yüzüne kim bakabilir?

• Dedin ki: "Harabatta benim başka bir işim yok!" Zaten asıl iş, senin işindir! Kimin senden başka bir işi olabilir?

• Sabah şarabı içmek için rindlerin hepsi de mest olmuş, kendilerinden geç-mişlerdir. Ey Zühre! Meyhane kapısının anahtarı kimdedir?

• Sevgilinin bir bakışı, etek dolusu paradan daha iyidir! Sevgilinin güzel yüzü varken, kim para derdi çeker?

• 0 vefalı güzelin tatlı bakışı varken, şu gaddar dünyayı artık kim düşünür?

• Dedin ki: "Aziz dostlardan bir haber ver!" Senin haberin varken, başka ha-berler ne işe yarar? Kimin kimden haberi olur?

• Bugün, senin sevgin yüzünden, kimselerde baş derdi, baş kaygısı yok;kimse başını düşünmüyor! Artık kim sarık düşünür, kimde sarık sevdası kalır?

 

439. Dünya bir leştir; aklınızı başınıza alın da, akbaba gibi leşe göz dikmeyin!

Mef'ulü, Mefa-îlü, Mefa'îlü,
(c. II, 655)

• Allah aşkına, bir başka aşka düşmeyin; can meclisinde aşktan başka bir düşünceye dalmayın!

• Aşktan başka bir dost edinmek, aşktan başka bir işe girişmek, anlatılması kolay olmayan bir küfürdür! Din meclisinde, ilahî aşk meclisinde olduğunuz halde aşkı inkar edenlerin yolunda yürümeyin!

• 0 gönül bekçisi, o cana şerefler veren eşsiz varlık, pek kıskançtır! Onun kıskançlığına karşılık siz de yüzünüzü ondan başkasına, yabancılara çevirmeyiniz!

• Her vesveseden bahs etmeyin, her vesveseyi konuşmayın, her sapık kişiyi kendinize başkan yapmayın, kılavuz etmeyin!

• Allah'ın bir olduğu, eşi ve ortağı bulunmadığını söyletince, yani şehadet getirince, bu mübarek sözün alevi, inkarı yakar, yandırır. Allah'ın güzelliğine, gerçek güzelliğe karşı inkarın kötülüğüne sarılmayın!

• Dünyanın yansı akbabadır, yarısı leştir! Aklınızı başınıza alın da, akbaba gibi leşe göz dikmeyin!

• 0 aldatan nefıs; kibirden, gururdan, benlikten, aldatıştan ve aldatılıştan iba-rettir! Kendinize geliniz de, o aldatıcıya gönül vermeyin!

• Nefis, insana dost değildir! Onun izzeti yoktur, zilleti vardır! Onun vefası yoktur; insanı dosttan ayırır! 0 on gönüllü alçağa sırlarınızı açmayınız!

• Ruh; öğüt verme, anlatma minberine çıkınca, artık kendinizi söz perdesi arkasında tutmayınız!

 

440. Aşk uğrunda ölürseniz, bedenle yaşamaktan kurtulur,
 baştan başa ruh olursunuz!

Mefa'îlü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Mefa'îlü 
(c. 11, 636)

Ölünüz, ölünüz; bu aşk uğrunda ölünüz! Aşk uğrunda ölürseniz, bedenle yaşamaktan kurtulur, baştan başa ruh olursunuz!

• Ölünüz, ölünüz; bu ölümden korkmayınız! Çünkü, ölümle şu kirli topraktan kurtulur, göklere, ötelere yükselirsiniz!

• Ölünüz, ölünüz; bu nefs-i emmareden yakanızı sıyırınız! Çünkü bu nefis, bağ gibidir, zencir gibidir; siz de, o zencir ile bağlanmış birer esir gibisiniz!

• Zindanı delmek için elinize bir kazma alınız! Zindanı delebilirseniz, padişah da siz olursunuz, emîr de siz olursunuz!

• Güzel padişahın önünde ölünüz, ölünüz! Padişahın önünde ölürseniz, padişah da siz olursunuz, emîr de siz olursunuz!

• Ölünüz, ölünüz de, sizi aşkın nürundan mahrum bırakan günah bulutlarından dışarı çıkınız! Buluttan dışarı çıkınca, ayın ondördü gibi parlak bir mana "ay"ı olursunuz!

• Susunuz, susunuz; susmak, ölümün nefesidir! Aslında, bu susuşunuzda, yani ölüşünüzde bir dirilik vardır!