391. Hakk'ta fanî olmuş kamil insanlar.

FS'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 
(c. II, 730)

• Altın yumurtlayan kuşlar, işte burada! Her seher vakti, dikbaşlı, huysuz felek tayına eğer vuranlar işte buradadır.

• Onlar öyle üstün varlıklardır ki, atlarını sürdükleri zaman yedi kat gök onlara meydan olur. Yattıkları zaman güneşle ay, onlara yastık vazifesini görürler.

• Onlar öyle acaip balıklardır ki, onların her birinin canında Yunus (a.s.) vardır. Onlar öyle gül fidanlarıdır ki, gökyüzünü süslerler, güzelleştirirler. Feleği hoş ve ihtişamlı bir hale sokarlar.

• Kıyamet gününde içinde günahkarlar yanmasın diye cehennemi sömürüp içerler. Cenneti de dileyene bağışlarlar. Onlar buyruk sahibidirler, ama ne dua ederler, ne bir şey isterler, ne de ona buna lanet ederler.

• Güzellikle, iyilikle dağları bile havada oynatırlar, tatlılıkları ile denizleri bile şeker gibi tatlılaştırırlar.

• Bedenleri can haline getirirler, canlan ölümsüz bir hale sokarlar. Taşları la'l madeni yaparlar. Kafirleri, imana getirirler.

• Onlar herkesten daha fazla meydandadırlar, herkesten daha fazla gizlidirler. Onları apaçık görrnek istiyorsan, ayaklarının bastığı toprağı gözlerine sürme diye çek. Çünkü onlar, anadan doğma körün bile gözlerini açarlar, görür hale getirirler.

• Sen hor, hakîr bir kişi bile olsan, onlan arayıp bulmada diken gibi sert ol! Keskin ol da, onlar senin bütün dikenlerini gül haline, nesrin haline soksunlar.

• Kamil insanlar hakkında söz söylemeye, onları anlatmaya gücüm yetseydi, onlara dair gönlümde kalanları söylemeye imkan olsaydı, neler söylerdim, neler söylerdim de, göklerde bulunan ruhlar ve melekler bile benim söyleyeceklerimi beğenirlerdi.

392. Hikmetinden sual olunmaz; Allah zaman zaman insanı şeytan haline,
 şeytanı da insan haline kor.

Fa'ilatün, Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 729)

• Mavi gökyüzünü bir çark gibi döndürüp duran o ırmak işte burada, "ay"ın, Zuhal yıldızının hayran olduğu o güzel yüz de buradadır.

• Gemisi ma'rifet levhi olan, imana gelmeyenleri, gemisine binmeyenleri tufanlara boğan Nüh (a.s.) da buradadır.

• Kim ondan hırka giyerse, feleğin hırkasını çıkarıp atar. Kim ondan mana lokması yerse; "Lokman Hekim" olan buradadır.

• Sen, insan kılığına girmiş, insan şeklindeki şeytana ne diye bakıyorsun? Sen, şuna bak, şuna dikkat et; hikmetinden sual olunmaz; Allah, zaman zaman insanı şeytan haline sokar, şeytanı da insan haline kor.

Mesnevî'nm bir yerinde;

"Dikkat et, etrafında insan yüzlü bir çok şeytan vardır. Bu sebeple, her ele, el vermek, her ele bağlanmak, intisab etmek uygun değildir." (c. I, no: 316) diye buyuran Mevlana aynı konuya temas etmiştir. Şeyh Sa'dî hazretleri de bir beyitinde aynen şöyle
söylemiştir."Her gözü, kulağı, ağzı olan adam değildir. Nice şeytanlar vardır ki, ademoğlu kıyafetinde
görünürler"

• Ab-ı hayata sahip olan Hızır (a.s.) da işte burada! Diriye ölümsüzlük bağışlamada, ölüyü de hayvan yapmada.

"İnsan gibi yaşamayan, hislerine tabi' olan kimseyi de, yaşayan bir ölü gibi dolaşan kişiyi de insan şeklinde bir hayvan yapmadadır.

• 0, bütün varlıkların aynasının özüdür: 0 aynaya hohlama, üstüne nefesini düşürme, o senden kendini gizler.

• Ey insanoğlu, senin de başkalarının da kafirliği ve imanı onun elindedir onun takdiri iledir. Sakın ondan yüz çevirme, çünkü, onun hışmı, gadabı imanı yağma eder.

• Hakk'ın huzurunda kendisinin cahil olduğüna, hiç bir şey bilmediğine inanan kişiyi Hakk, her şeyi bilen bir kişi yapar. Fakat, ona karşı bilgi satmaya kalkışanı; "Ben her şeyi biliyorum." diyeni Hakk'ın gayreti, hiç bir şey bilmez hale sokar.

"Nabî merhum da şöyle der;

"İlim kıyısı olmıyan bir sahildir, Anda alim geçinen cahildir."

(İlim kıyısı olmayan bir deryadır. Kendini alim sanan kişi caahilin biridir.) Meşhur Sokrat'da; (Bir şey biliyorum; o da bir şey bilmediğimdir.) demiştir.

 

393. Her zerre feryadlarla, inleyişlerle dolu. 
Dilleri olmadığı için bu feryadları size duyuramıyorlar.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 
(c. 11, 698)
 

• Senin varlığını ispat edecek bir belgesi, bir nişanı olmayan kişinin güneşi bile olsa önemi yoktur.

• Gönül, çeng gibidir. Aşk da onun mızrabıdır. Bu durumda gönül nasıl olurda feryad etmez?

• Bugün aşıkların feryadlarını duyuver! Bu feryadları işitmekten sana bir ziyan gelmez.

• Her zerre feryadlarla, inleyişlerle dolu, fakat dilleri olmadığı için bu feryadları size duyuramıyorlar.

• Zerrenin dili titreyerek, oynayışıdır. Onun derdini anlatacak, başka türlü bir davranışı yoktur!

• Bu alemin ucu bucağı var benim aşkım ile senin aşkının ucu bucağı yoktur!

• Ben şu dünyada, senin hayaline benzer, hiç bir şey göremedim. Yalnız kaldığım zaman aşkın bana öpücükler veriyor, ama ağızsız veriyor, onun ağzı yok!

 

394. Bağlar, bahçeler su ile değil, aşk ateşi ile yeşermede, gelişmede.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 
(c. 11, 685)
 

• Gönlüm, sevgilinin gönlü ile beraber, dilsiz, dudaksız olarak feryad edip duruyor. "Susarak konuşma", işte böyle olur.

" Eski şairlerimizden birisi; 
"Sen hamüş ol, macerayı çeşm-i giryan söylesin!" (Sen sus, macerayı benim ağlayan gözlerim söylesin.) diye yazmıştır. 

• Ben, sevgiliyle o şekilde konuşayım ki, dilim oynamasın, dudağım kımılda-nıasın. Çünkü kötü niyetli hasetçinin kulağı pusudadır.

"Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in başka bir beyitinde şöyle buyurur:

"Gel de birbirimizle candan konuşalım, kulaklardan, gözlerden gizli olarak söyleşelim.

• Şunu iyi biliyorum ki, dil ve dudak her ikisi de insanlarda ayıp ararlar kimseyi beğenmezler, gizli gizli dedikodu yaparlar, onu bunu çekiştirirler. Bu yüzden ben söyleyeceklerimi, kulağa değil de gönüle söylerim. Çünkü, gönül emindir, ona güvenilir.

• Gönlün aşka dair söylediği o nükteli, derin manalı söz çok tesirliydi. Ateş gibi yakıcıydı. Bu yüzden gözlerimde yüzlerce yakıcı parıltılar var!

• Şaşılacak şey şu ki, aşk ateşinin gönlünde ta içinde güller var, yaseminler var, selviler var!

• "Birbirine zıt olan ateş ile su beraber düşüp kalksınlar, beraber oturup gez
sinler!" diye bağ, bahçe aşk ateşiyle daha da fazla yeşermede, daha da fazla gelişmede.

 

395. Her meyve zamanı gelince baş gösterir. 
Dikkatle bak, her iş nasıl tertiplidir!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
 (c. II, 706)

• Benim günüm kalktı, gecenin hatırını sormaya, ona geçmiş olsun demeye geldi. Canım da dudağımı ziyarete geldi.

• Ben Allah'ıma o kadar çok yalvardım, o kadar çok "Ya Rabbî! Ya Rabbî dedim ki, sonunda gök kubbesi benim yalvarışlarımı duydu da, o da "Ya Rabbî! Ya Rabbî!" demeye başladı.

• Sevgili, elinde içilişi dine aykırı olan şarapla dolu bir kadehle çıkageldi.

• Ben her zaman onun sunduğu şaraptan bir yudum içince mest oluyor, kendimden geçiyordum. Bu defa kadeh ağzına kadar doluydu.

• Onun, ay gibi güzel yüzü, hangi gökte parlasa; güneş, o gökte ufacık bir yıldıza döner.

• Hilal, yeni ay onu ata binmiş görmüş de, güzelliğinin tesiri altında kalarak at nalına dönmüştür.

• 0 rüh olmuştur, dünya da o rüha beden; bu dünyaya, bu şeref yetmez mi?

• Toz toprakla dolu olan bu kirli dünya, gönül ışığıyla güzelleşmiştir. Hoş bir hal almıştır, edep sahibi olmuştur.

• Her meyve, zamanı gelince baş gösterir, gelişir, dikkatle bak, her iş nasıl tertiplidir.

• Yeter artık sus, durmadan söyleyenin karşısında susarak, dilsiz, dudaksız söz söyleyen daha da hoştur, daha da iyidir.

 

396. Gönül, bizi bıraktı kaçtı gitti.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 722)

• Biz mest olduk. Gönül bizi bıraktı kaçtı, gitti. Ama nereye gittiğini bilemiyorum.

• Aklın bağını bırakıp serbest kaldığını görünce gönlüm ona yakalanmaması için hemen kaçmaya başladı.

• Gönül kaçtı ama, her halde o, Allah'ın halvetinden başka bir yere gitmemiştir.

• Sen, gönlü evde arama! 0 havaîdir; hava kuşudur. Bu yüzden o havalanmış, ötelere gitmiştir.

• 0, padişahın beyaz renkli, hünerli doğanıdır. 0 her halde uçmuş,gitmiştir.

 

397. însan, odun değildir ki, kırıldığı zaman ses çıkarsın!

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ülün 
(c. II, 702)

• Dağınıklık, perişanlık, insanların birbirleriyle anlaşamamaları, hep nifaktan, ikiyüzlülükten meydana gelir. Rahatlık, huzur, kutluluksa birlikten doğar. Bir memlekette birlik olmasa, o memleket perişan olur.

" Bu beyitte; "Birlikte rahmet vardır!" hadîsine işaret edilmektedir. Mehmet Akif merhuınun da Safahat'mda imanda birlik üzerinde çok durulmuştur.

• Sen nazlanırsın, sevgilin de nazlanır. Böylece iki taraf da nazlanırsa ayrılık meydana çıkar.

• Fakat sen, sevgiliye naz etmez de, niyaz edersen; yani yalvarır, yakarırsan, bu yalvarıp yakarmadan, yüzlerce buluşma, yüzlerce kucaklaşma elde edersin.

• Gurura kapılmanın, büyüklük taslamanın kanını dökmezsen, o kan coşar da seni boğar.

• Yürü git de nazın bulanıklığını gider. Çünkü neşe, hep arılıktan, duruluktan meydana gelir.

• Senin karşında bulunan sevgilindir. Dikkatli ol da, onu kırma! 0 senin düşünmeden, öfkeyle söylediğin bir sözden, bir davranışından sessizce kırılabilir. însan, sopa değildir ki, kırılınca çat diye bir ses çıkarsın.

" Fransız şairlerinden Sully Prudhomme'un "Le Vase Brise" (Kırılmış Vazo) adlı şiiri, Mevlana'nın bu beytinin şerhi gibidir. 0 şiirin özeti şöyle; içinde mine çiçeğinin bulunduğıı vazo, bir yelpazenin hafif dokunuşuyla çatlar. Kimse bu sesi duymaz. Mine çiçeğini besleyen su oradan sessizce sızar, çiçek de solar, bunun gibi, sevdiğimiz bir kimsenin bir sözü. bir davranışı bizim kalbimizi kırar. Bizim kalbimizi kıranın bundan haberi yoktur. Kalpte gönülde bulunan sevgi çiçeğinin suyu sızar, böylece sevgi ve dostluk ölür.

• Zaten sopamızın kırıldığı zaman çıkardığı "tırak" sesi anlarız ki, firak'tan, ayrılıktan gelmektedir.

 

398. Kaza ve kader gereği Hakk'tan geldiği için ben gamı görmek istiyorum.
 Onu özlüyorum.

Mefa'îlün, Mefa'ilun, Fe'ülün 
(c. II, 674)

• Bilgili gönül, gamdan kederden nasıl kaçarsa, gam da, bizden; bizim aşkla, imanla dolu gönlümüzden iki kat daha kaçar.

• Acaba, gam hırsız, biz de polis miyiz ki, gam, bizi görür görmez kaçacak yer arıyor?

• Aşk arslanı kükreyince, bizim gam sürümüz ceylanlar gibi orada arslandan kaçar, dağılır, giderler.

• Kaza ve kader gereği Hakk'tan geldiği için ben, gamı görmek istiyorum, onu özledim. Fakat, gam durur mu? Anlamadığı için, bu sevdadan, bu özleyişten kaçıp duruyor.

• Bütün dünya, gamın elinde esirdir, zebündur. Bilmiyorum ki, neden herkese doğru giden gam, beni görünce, onu özlediğim halde bana gelmiyor, benden kaçıp gidiyor?

• Gam, benden o kadar korkuyor ki, ben göklere yükselsem, beni orada görünce o aşağılara, yeryüzüne kaçıyor. Ben aşağılara inince, bu defa o göklere yükseliyor.

• Susayım artık, belki gam, kaçmayı bırakır da gelir, benimle savaşa girer. Hayır, yanlış söyledim, gam, zaten söylemeyenden, şikayet etmeyenden kaçar.

 

399. Sevgili acaba nerelere gitti?

Mefa'îlün, Mefa'ilün,

• Acaba, o güzel sevgili ne oldu? Acaba o güzel servi böyle nerelere gitti?

• 0, aramızda nürlar saçan bir mum gibiydi. Bizi aydınlatıyordu. Acaba bizsiz nerelere gitti?

• Gönlüm bütün gün yaprak gibi tir tir titriyor. Acaba o güzel bizleri bırakıp gece yarısı nerelere gitti?

• Durma! Hemen yollara düş, yollardan geçenlere; "Acaba o cana canlar katan yol arkadaşı nerelere gitti?" diye sor

• Bağlara git, bahçıvanları bul, onlara; "Acaba, o kırmızı gül nerelere gitti?" diye sor!

• Deliler, divaneler gibi ovalarda dolaşıp durdum. Şu ovada, o ceylan acaba nerelere gitti?

• 0 kadar çok ağladım ki, iki gözüm iki ırmak oldu da denize doğru koşmaya başladı. Acaba o inci, şu denizde nerelere gitti?

• Bütün gece ay ile zühre yıldızına soruyorum, şu göklerde, o ay yüzlü güzel acaba nerelere gitti?

• 0 bizim dostumuz olduğu halde, nasıl oluyor da başkalarının yanına gider? Madem ki o buralarda, bu dünyada yok! Acaba ötelerde, nerelere gitti?

• Onun gönlü canı madem ki Allah'a ulaşmıştır, şu balçıktan yok olduysa, acaba nerelere gitti?

 

400. Sevgilimin beni azarlayışı da pek hoştu!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün 
(c. II, 670)

• Evvelki gün sevgilimin yüzü, ne kadar da güzeldi. Sevgilimin beni azarlayışı, nazlanışı da hoştu!

• 0 baştan geçenler aklımda değil ama, yalnız şunu hatırlıyorum ki, o baştan geçenler de pek hoştu!

• 0 mecliste, o toplulukta, o zevk aleminde sanki bir bağdaydım. Sanki bir gül bahçesindeydim; her yer, her şey ne de hoştu!

• Ben aşk kadehiyle içtiğim mana şarabından mest olmuştum. Ama mest olmayan, uyanık bulunan sevgilimin yüzü de pek hoştu!

411. Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere uçmaktır.

Mefulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün 
(c. II, 617)

• Göz, görülmemiş, şaşılacak şeyleri görmek için lazımdır. Can da manevî zevke, neşeye dalmak için işe yarar.

• Allah, bu başı bize bir güzelin güzelliğiyle mest olmak için lütfetmiştir. Ayak da, insana Hakk yolunda, sevginin yolunda yürümek, zahmetler çekmek, yorulmak, çilelere girmek, belalara uğramak için verilmiştir.

• Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere doğru uçmak için gereklidir. Akıl, bilgi, edep öğrenmek için lazımdır.

• Sebeplerden dışarı ne sırlar, ne şaşılacak şeyler var! Bu yüzdendir ki, dünyada olup biten işlerde, yalnız sebepleri gören, sebeplere takılıp kalan kişinin gözü perdelidir, kapalıdır.

• Çöllerin kumlarında sıkıntılar çekerek, mihnet ve meşakkatlere katlanarak yol almak, deve sütüyle kanaat etmek, bedevî Arapların yağmasını göze almak hacı olmaya değer.

 

412. Bahar geldi, dünyanın düğünü var, bağlar, bahçeler çeyiz hazırlıyor.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
 (c. II, 589)

• "Kış mevsimi geldi, yapraklan döktü" diye şikayetler ediyordun. Şimdi kalk da gül bahçesine gel! Kış mevsiminin nasıl bozguna uğradığını, kaçıp gittiğini gör!

• Gök gürlemesinden davul seslerini duy! 0 sesler; "Dünyanın düğünü var, bağ, bahçe çeyiz hazırlıyor" demek istiyor.

• Gel de padişahın meclisini gör, toprağın nasıl neşelendiğini, güldüğünü seyret! Miskler kokan bahar rüzgarı yardıma geldi de, dondurucu düşman bozguna uğradı, defolup gitti.

• Bu savaşta süsenin keskin kılıcı ve hançeri çok işe yaradı, Allah'a hamd olsun! Reyhanların, güllerin, gül bahçesinin ordusu, kış mevsiminin ordusunu bozdu.

• Nilüfer, goncanın kulağına; "Ey güzel kokulu gonca!" diyor. "Karnını doyur, savaşa girmek zamanı geldi."

 

413. Karanlık gecede Mustafa (s.a.v.) gibi safa aramaya bak!

Müstefilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
 (c. II, 525)

• Vakit geçti, akşam oldu. Güneş kuyuya girdi, kendini gizledi. Ey bahtlı kişiler, mana ayının doğacağı feyizlerin, rahmetlerin yağacağı zaman geldi.

• Geceleyin rühlar, makamlarına ulaşırlar, istekleri yerine gelir. Gecenin kıymetini, kudretini bilip anlayan kişi, gündüz gibi parlak bir gönül elde eder.

• Ey gündüz, yoksa sen mahçer günü müsün? Çünkü sen gelince bütün in-sanlar uykudan uyandılar, hayatlarını kazanmak için meydanlara döküldüler. Ey gece, sen kadir gecesi misin? Yoksa Hakk'ın tecellîsine mazhar olan Hz.Musanın ağacı mısın?

• Ey Hakk aşığı, beden kuyusunda gaflete dalma, aklını başına al da gökyüzü kovasını tut! Hz. Yüsuf o kovayı tuttu da, kuyudan kurtuldu. Devlete erdi, Mısır'a sultan oldu.

• Karanlık gecede Mustafa (s.a.v.) gibi, safa aramaya bak! Çünkü o mana padişahı bir gece Mîrac etti de eşsiz, benzersiz bir hale geldi.

• Geceleyin herkes sustu. Sen de onun huzuruna çıkman, ona münacatta bulunman, onunla manen buluşman için, abdest al; acele hazırlan; çünkü sesler, gürültüler halvet yerinin huzurunu kaçırır.

 

414. 0 her yerde hazır ve nazırdır, güzel koruyucudur.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c. II, 578)

• Neşeyle sözleştik, neşe benim olacaktır. Sevgiliyle sözleştik, sevgili de benim olacaktır.

• Padişah bana, kendi eliyle yazılmış bir ferman verdi. Baht baht oldukça, taht da taht oldukça o benim padişahım olacak.

• Ayık da olsam, mest de olsam, ondan başkası benim elimden tutmayacaktır. Ben, kazayla elimi yaralarsam, ancak o bana derman olacaktır.

• Kederin, düşüncenin haddine mi düşmüştür ki, benim şehrimin çevresinde dönüp dolaşsın; hakanım o oldukça kim benim mülkümü, saltanatımı elimden almaya kalkışır.

• Ayın cübbesini yırtarım, padişahın kadehini dökerim, yırtıp döktüğümü bana ödetmeye kalkışırsa, o benim yerime öder.

• Ne sevinilecek şeydir ki, o her yerde hazır ve nazırdır. Güzel koruyucudur, hoş yardım edicidir. Yarattığı şeylerde, delil olarak kendi varlığını, birliğinı, gücünü, kudretini, sanatını gösterdikçe, ben onu inkar edenleri kolaylıkla yola getiririm.

• Dünyada bir can vardır ki, o şekle bürünmekten utanmada, çekinmededir. Ama insan şekline bürünmede, benim insanım olmada, yani benim tanıdığım îlahî sanatları haiz "insan-ı kamil" şekline bürünmede.

Burada; "Allah insanı kendi süretinde yarattı" hadîsine işaret var. Bu hadîs "Allah insanı kendi sıfatlan suretinde yarattı
diye yorumlanır.

 

415. Aşık nasıl olmalı?

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c. II, 574)

• Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarmalı, her tarafta kıyametler kopmalıdır.

• Cehennem gibi olacak, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istiyor da, o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası, bir deniz meydana getirsin.

• Gökleri bir mendil gibi dürüp avucuna almalı, sonsuz zevalsiz çerağı bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.

• 0 bir arslan gibi savaşa atılsın, onun timsah gibi bir kalbi olsun! 0 yeryüzünde kendisinden başka kimseyi bırakmasın! Hatta kendisiyle bile savaşa girsin!

• Parlak nüruyla gönlün yedi yüz perdesini.yırtsm da ötelerden, arştan, gök ehlinden ona; "Maşallah, Maşallah!" sesleri gelsin.

 

416. Yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?

Mefa'îlü, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c. II, 567)

• Sormak ayıp olmasın, senin evin nerededir; bir tarif et! Eğer bulabilirsek devlete konduk demektir.

• Sen, dünyanın güneşi olduğun halde, bizden gizlenesin, bu nasıl olur? Bunu sen uygun buluyor musun? Eğer sen uygun bulursan, biz de uygun bulduk.

• Sen; "Ben vefalıyım" demedin, ama yine de senden vefa bekliyorum. Fakat benim yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?

• Ben, bu aşk ateşinde yanıp kavruluyorum. Harap oldum, perişan oldum. Fakat ey güzeller padişahı, bundan, başsız kalırsa ne olur?

• Gönle dedim ki: "Ey miskin gönül, gel yerine otur! Kinlerle dolu ateşten sakın!" Gönlüm bana dedi ki: "Varsın olsun, ben ateşten korkmam!"

• Ey geceleri uykumu alıp götüren sevgili! Gel, tedbirim kar etmedi. Benim o Keşmir padişahımı sor, belki bir tanıdık çıkar.

• Zaten o hem meydanda hem gizlidir. Cihan, bir kalp, yer gölge varlıktan ibaret, o ise candır. Bu nasıl bir padişah, bir düşün bakalım! Acaba, o Hakk'ın nüm mu?

• Gönül evini satın aldın. Artık gönül evi senindir. Bilirsin ki, evde ne varsa, o hep ev sahibinindir.

 

417. Allah'ım, sana karşı duyduğum sevgiyi tesbihçi elimden aldı.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'îlün.
 (c. II, 940)

•Senin aşkın, tesbihi elimden kaptı aldı. Ağzıma türküler, şiirler, beyitler verdi. Çok "La havle" dedim, çok tevbeler ettim. Ama gönül bunların hiç birini işitmedi, duymadı.

• Aşkın tesiriyle ellerimi çırpmaya, gazeller söylemeye koyuldum. Senin aşkın arımı, utanmamı, namusumu, düşüncemi, bütün varımı yoğumu yaktı, yok etti.

• Ben afîfdim, zahittim, dağ gibi ayağımı diremiştim. Fakat hangi dağ var ki, seni zikredince, senin tecellîne mazhar olunca, bir saman çöpü gibi kopup gitmesin.

• Ben dağ bile olsam, hep senin sesinle seslenirim. Saman çöpü kesilsem, hep senin ateşine yanarım. 0 ateşte duman olur, tüterim ben!

• Senin varlığını gördüm de utancımdan yok oldum. Fakat bu yok oluş aşkıyla varlığıma can geldi.

• Nereye yokluk gelse, orada varlık yok olur. Bu ne biçim yokluktur ki, geldi de onun yüzünden varlığım arttıkça arttı.

• Gökyüzü masmavi, bu yeryüzü ise, kör bir dilenci gibi gelmiş yol üstüne oturmuş, senin ay gibi nürlu, güzel yüzünü gören kişi ise, bu kör dilenciden de, bu maddî gökten de kurtuldu.

• 0 tıpkı can gibi dünyanın gözünden gizlenmiş ulu bir erdir. 0, adeta, müşriklerie Yahüdiler arasında Allah'ın gönderdiği Ahmed (s.a.v.) gibidir.

• Ey büyük varlık, seni övmek, gerçekten de insanın kendisini övmesidir. Çünkü güneşi öven, kendi j¦özünü övüyor demektir.

• Seni övmek sanki bir denizdir. Dilimiz ise, o denizde bir gemi olmuştur. Deniz yolcusu yürür gider, sonucunda iyi olur, hayra döner.

• Bana denizin inayeti, uyanık baht gibidir. Gözlerim uykuya dalsa da ne gam!

 

418. Mansur şarabı.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II. 731)

• Dünyada bağ, şarap ve üzüm yaratılmamışken bizim canımız zevalsiz bir şa-rapla, Hakk'ın şarabıyla mest ve mahmurdu.

• Mansur'un o nükteli sözünün kavgası, gürültüsü olmadan önce, biz rüh dünyası Bağdat'ında "Ene'l-Hakk"(=Ben Hakk'ım) diyorduk.

• Nefs-i Küll (=Cenab-ı Hakk), Hz. Adem'i daha balçıktan yaratmadan önce, bu hakîkatler meyhanesinde bizim diriliğimiz mükemmeldi. Biz çok mutluyduk.

• Bizim canımız, o dünyada, güneş gibi can kadehi kesilmişti de, can şarabından, o dünya boğazına kadar nürlara gömülmüştü.

• Ey saki, şu balçık aleminde, kendini üstün görenleri sarhoş et de, onlar nasıl bir devletten, bahttan uzak düştüklerini anlasınlar.

• Can yolundan çıkıp gelerek gizlenmiş, örtülmüş her ne varsa onları ortaya döken, açığa çıkaran sakîye can feda olsun!

 

419. Mest olan gönül susarsa, dilsiz dudaksız olarak daha güzel bir gazel söyler.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
 (c. II, 538)

• Gönül ateşi alevlenince mü'mini de, kafiri de yakar, yandırır. Mana kuşu uçmaya başlayınca, bütün süretler, şekiller ortadan kalkar.

• Bütün alem baştan başa yıkılır, harap olur. Can da tüfana gark olur, batar. Eriyip su olan inciyi, yine o su kucaklar, meydana getirir.

Tasavvufî bir görüşe göre; dünya her an yok olmakta, sonra tekrar var olmaktadır. Bu be-yitte sembolik olarak bu görüş belirtilmektedir. Şöyle ki, can bir damla gibi aşk tüfanına, aşk denizine düşer, su olur. 0 denizde yok olur. Aşk denizi kendinde yok olan canı tekrar sedef içinde inci haline getirir. Böylece can incisi yokluğa döner, yokluktan da tekrar varlığa döner.

• Gizli sırlar meydana çıkar, dünyanın şekilleri yıkılır. Ansızın öyle korkunç bir dalga gelir ki, mavi gök kubbesine kadar yükselir.

• Alev alev yanan güneşten gönle her an; "Şu madde alemindeki ışığı bırak da yine can ışığın uyansın, alemi aydınlatsın!" diye bir ses gelmededir.

• Sen sevgiliye hizmet etmedesin; neden kendini gizliyorsun? Altın, kuyumcunun vuruşlarını seve seve yedikten, onun eliyle dövüldükten sonra, her an daha da hoş, daha da güzel bir hal alır.

• Gönül, ezel şarabıyla mest olmuş, kendinden geçmiş de güzel güzel bu gazeli söylemededir. Fakat şu anda nefesini tutar, susarsa; dilsiz dudaksız olarak bundan da daha güzel blr gazel söylemiş olur.

 

420. Sakın, öldüğüm için bana ağlama!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
 (c. II, 911)

• Ölüm günümde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme!

• Sakın, öldüğüm için bana ağlama; "Yazık oldu, yazık oldu!" deme. Eğer nefse uyup Şeytan'ın tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır!

• Cenazemi görünce; "Ayrılık, ayrılık!" deme! 0 vakit, benim ayrılık vaktim değil, "buluşma, kavuşma" vaktimdir!

• Beni toprağın kucağına verdikleri zaman sakın; "Veda, veda!" deme! Çünkü mezar, öteki alemin, cennetler mekanının perdesidir!

• Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör, düşün Güneş'le Ay batıp gözden kayboldukları zaman bir ziyan gelir mi?

• Bu hal, sana, batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslmda bu hal doğmaktır yeniden hayata kavuşmaktır!

• Mezar, insana hapishane gibi, zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir!

• Hangi tohum yere atıldı, ekildi de tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı? Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna düşersin?

• Hangi kova kuyuya sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusufu neden kuyudan ziyan görsün, niçin feryad etsin?

• Bu dünyaya ağzını yumunca, öte tarafa aç! Artık senin hayhuyun, uğraşmaların mekansızlık alemindedir!