511. Beni sakın defnettiğiniz mezarda aramayınız. Ben orada değilim!

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. II, 1054)

• Ey sevgili, ey her işte eşsiz olan güzel! Sen çok kumazsın, fakat seni seven de kurnaz!

• Ecel günü gelip de ben ölünce sakın defnettiğiniz mezarda beni aramayınız, ben orada degilim

"Mevlana'nın bu beyti, bir İsveç şairinin şu beytini hatırlattı:

 Kimsenin görmediği bir güneş vardır.
 Hiç ölüsü olmayan bir mezar vardır!
 Hiç batmayan bir güneş vardır!"      
 1945 Sonrası İsveç Şiiri, Haz. L. Özkök, Peker Yay. 

Hz.Mevlana'nın bir başka beyti de şöyle:

"Öldükten sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayınız, arif kişilerin gönlü bizim mezarımızdır."

• Benim dirilmemi istiyorsan, bu işi vuslat rüzgarına bırak, ona ısmarla!

• Sensiz yaşamanın tadı, zevki, neşesi yoktur. Sen neredeysen biz de oradayız.

• Sensiz bir damarımın bile aklı başında ise, can damarım kopsun.

• Gül bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği beni mest etti. Elimi dikenlere attım, ayağımı dikenlere bastım.

• Ey güzel varlık! Sensiz yaşayış bana haramdır. Sensiz baht uyanmaz.

• Zaten baht sensin, hayat da sensin. Geriye kalan addır, laftan, azardan, incinmeden başka bir şey değildir.

• Ey beni gönlünden çıkaran, beni unutan sevgili! Ne olur beni düşün, beni hatırla!

 

512. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün 

(c. II, 1016)

• Gerçekten de biz sizin gönül gözlerinizi açtık. Siz şimdi gizli şeyleri görmeye bakın! Gerçekten biz şimdi sizinı aranızda bulunmadayız. Yardıma gelenden müjdeyi bekleyin.

• Ey seher vakti esen, ötelerden gelen! Ey hoş haberler getiren rüzgar! Müjdeyi ver de gönlümü al! Ey müjdeci! Elimde bir canım kaldı, o da sana feda olsun, onu da al!

* Senden manevî bir bakışa nail olunca, bizi öldürmek için çekilen kılıçlar bize kalkan olur, zırh olur. Yıkık yerler gül bahçesine döner. Dünyanın gözü aydın olur.

• Ey ısıracak dişleri kalmayan kahır! Ey kötürüm olduğu için yanımıza gelemeven gam! Ey yüzlerce defa güldükçe gülen lütuf! Canlar zafere kavuştuğu için can da gülmede, cihan da!

• Zevkim, sefam göçüp gittiyse de, aklım uykusuzluktan dağıldıysa da Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki yine de ruhum ondan vazgeçmedi. Allah'a yemin ederim ki yine de canım onun lütfunu inkar etmedi.

• Sanki ben onun bulutuyum, o da benim ay'ım! Sanki o benim gündüzüm oldu da, ben de ona geceyim. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim. Velhasıl; o güzelliğe, o parlaklığa ben hayranım. Daima; "Hayranın olayım senin!" diye yalvarıp duruyorum.

• İşiteni, duyanı olmayan, kabul edilmeyen duadan; şefaatçisi bulunmayan günahtan; ilacı, hekimi ele geçmeyen dertten, o gümüş rengi bedenli sevgili olmadığı için yüzün sararıp solmasına ah olsun, yazıklar olsun.

 

513. İnsan öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün

(c. II, 1051)

• Karanlık bastı, gece oldu, oldu ama bu gece benim için değil, yabancılar içindır. Çünkü sevgilimin yüzünün nuru ile benim gecelerim gündüz olarak geçmektedir.

• Butün dünyayı dikenler kaplasa, bütün dünya bahçeleri çiçekler yerine dikenlerle dolsa, fakat sevgilimin sayesinde biz dikenler arasına değil, gül bahçelerine dalmış oluruz.

• Dünya zelzelelerle harap olsa, yahut da baştan başa mamur ve abadan olsa, bunların hiç birisi bizi ilgilendirmez. Çünkü biz kendimiz sevgilinin aşkı ile rnest olmuş, harap olmuş, yerlere serilmişiz. Onun hiç bir şeyden haberi yoktur.

*Çünkü insanın bir şeyden haberi olması, onun büsbütün melül olmasına, bıkmasına, usanmasına sebep olur. Ama haberlerin aslı şu ki, insan ilahî aşkla öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalıdır-

"Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:

"Ben onu bunu bilmem. Ben aşk kadehi ile mestim." diyor.

 

514. Ey bütün aleme güneş olan güzel! Merhaba!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. II, 1066)

*Merhaba ey ölümsüz can, ey muradına ermiş padişah! Ey her tali'i ölmüş kişilere ruh bağışlayan! Ey bütün dünyaya güneş olan güzel!

*Bu dünya da öteki dünya da, her ikisi de senin emrinin kulu, kölesi olmuşlar  sana boyun eğmişlerdir. Eğer istemiyorsan onları birbirine vur, ikisi de dağılsın gitsin! îstiyorsan onları koru, mamur et!

*Varlık alemine yokluk güneşinin nurunu düşür de, herkesi cennet nimetlerini istemez ve cehennem ateşinden korkmaz bir hale getir!

*Yoksulluk ile övünenleri, can korkusundan kurtar! Şu dünyada görünen bütün  fanî güzellikleri, resimleri, nakışlan, onları yapanın uğruna feda et!

*Allah'ım lütuflarındaki, ihsanlarındaki bu sırları herkes anlamaz. Onları ancak  yoklukta mahvolan, varlıktan tamamıyla kurtulan kişiler anlar.

*Kaderin o kıvılcımlı belalar ateşinde, gönlün kırmızı altın gibi güldüğünü ren kişi çekinmeden, tiksinmeden canını feda eder.

*Sen kendin, asıl altın ve inci madenindensin. Artık dünyada kimyalara başvurarak bakırları altın haline getirerek zengin olmaya uğraşmak senin için ayıptır.

 

515. Bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. II, 1063)

• İstemediğimiz halde ayrılık atına eyer vurdun. Bir tatlı ömür gibi gitmek istiyorsun, ama bizi unutma, bizi hatırla!

• Yeryüzünde de, gökyüzünde de sana çok çok temiz dostlar, iyi dostlar bulunur, fakat eski dostla ettiğin ahdi, yemini unutma, hatırla!

• Sana karşı kusurlar etmiştim. Belki bu yüzden bana darıldın, kin gütmeye başladın! Fakat ey kin gütmeyen dost; beraber geçirdiğimiz geceleri unutma!

• Sen her gece yollarda ay değirmisini başına yastık edince, dizimizi yastık ettiğin geceleri unutma, hatırla!

• Senin sevdana kapılmıştım. Ferhat gibi ayrılık dağını delmeye uğraşmıştım. Ey yüzlerce Hüsrev, yüzlerce Şirin gibi nice güzeli kendine kul, köle eden güzel; beni hatırla!

• Bir deniz halini alan gözlerimin kıyısında, safran dalları ile, ağustos gülleri ile dopdolu bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!

• Ateşli dileklerim göklere yükselmede. Cebrail (a.s.) arşa çıkmış, arştan; "Amin, amin!" demede, bunu hatırla!

• Ey Tebrizli Şems! Senin yüzünü gördüğümden beri benim dinim aşktır. Benim dinim senin yüzünle avunur. Bunları unutma, hatırla!

 

516. Bu dünyada gördüğümüz bağlardan, 
bahçelerden başka bağlar, bahçeler de vardır!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün,

(c. III, 1094)

*Sakî şarap kadehini bir kere daha doldur! Dünyada da ahirette de senin gibi sadık bir dost yoktur.

*Sen meclisimize geldin, yüzünü gösterdin de, aklı da fikri de aldın. Artık  can Mansuruna her taraf bir başka darağacı oldu.

*Can senin yüzünden deli divane oldu. Gönül de deniz halini aldı. Artık gönül  nasıl olur da başka bir sevgiliye döner bakar?

*Aşıklar meyhanesinde can, sakîlik etmektedir. Bu yüzdendir ki, aşıklar gibi  mest olmuş, kendinden geçmiş kişiler bulunmaz.

*Aşk yolunda yürür, yol alırsan bilirsin, anlarsın ki, bu dünyada gördüğümüz bu bağlardan, bu gül bahçelerinden başka bağlar, başka gül bahçeleri de vardır.

*Gönül ansızın beni aldı, o tanınmış aşk otağına götürdü. Ben, aşk otağındaki sultanın yüzünü görünce kendimden geçtim. Gonül de bir başka şekilde kendinden geçti.

*Dünyayı güzel eserlerle süsleyen eşsiz sanatkarın aşkı ile geçmeyen ömrü  sen ömür sayma, o kaybolup gitmiştir. Hakk yolunda hakîkate varmak sözle olmaz, inandığını yaşamakla olur.

"Hz.Mevlana bir beytinde aynı görüşü beyan buyurur:

"Aşksız geçen ömrü sen ömür sayma, onu hiç hesaba katma! Aşk ab-ı hayattır. Onu canla ve gönülle kabul et!" (Dîvan-ı Kebîr, c. III, nr. 1129)

• Hak yolunda yürüyen aşık ilahî sevgiyi gönlünde hissedince onun için baht da budur, devlet de budur, zevk de budur, yaşayış da budur. Onun için bu aşktan, bu sevdadan başka bir alış veriş, başka bir kar yoktur.

• Deniz aşk yüzünden coşar köpürür. Kuş bu yüzden öter. Onların hepsinin de dileği bu aşk tuzağına her an yeni bir avın düşmesidir.

• Allah dünyayı gizli bir hazine gibi meydana çıkarınca, sevdalarla dolu olan her baş, boş durmadı. Onu bulmak için dünyada bir başka şeyi meydana getirdi.

• Şu dünyada nerede olursa olsun, bir güzel varsa, o gece gündüz kararsızdır. Kendi güzelliğine bir alıcı arar durur.

• Nerede bir ay yüzlü, nerede bir misk kokulu varsa, kendine ağlayıp inleyen bir aşığı müşteri gibi beklemektedir.

• Şu anda şu nefeste ben, onun mestiyim. Başka bir gün şu ter ü taze perdeden sırlarla dolu başka gazeller söylerim.

 

517. Aşk; kıyısı, dibi olmayan büyük bir denizdir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1096)

• Eğer onun aşk sırrından haberin varsa, canını ver de sevgiliye öyle bak!

• Aşk kıyısı, dibi bulunmayan büyük bir denizdir. 0 denizin suyu baştan başa ateştir, dalgası da incidir.

• Onun incileri sırlardır. 0 sırların her biri de Hakk yolunda yürüyen yolcuyu manalar alemine götüren bir kılavuzdur.

• Dün gece mest olarak uyumuştum. Gece yarısı o ay yüzlü sevgili yanıma geldi.

• Ay ışığında sapsarı yüzümü gördü de acıdı ve sapsarı yüzümü gözyaşları ile ıslattı.

• Merhameti da bana vuslat şerbeti sundu. Bedenimde bulunan kılların her biri ayrı ayrı can buldu.

 

518. Hakk yolunda yürüyenlere, bu sebeplerden başka sebepler hazırlandı.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. III, 1104)

*Aşıklıkta bir başka kapı açıldı. Şimdi Yüsuf(a.s)'ın güzelliğinde bir başka parlaklık, bir başka güzellik var.

*Aşk yolunda gözü kapalı olmayan uyanık olanlara müjdeler olsun! Ben dün gece bambaşka bir rüya gördüm.

*Hakk yolunda yürüyenlere, şu sebeplerden başka sebepler hazırlandı. 

*Bulutlardan şarap yağmasa bile, yaşayış başka bir ab-ı hayat elde etti.

*Dostlar huylarını değiştirdiler, asabî, serkeş oldular da, Allah bize uysal başka dostlar ihsan etti.

*Aşıklara başka münbit bir ova, bir başka su dolabı verildi de, onlar aşk yeşilliklerini yeniden yeşerttiler.

*Eğer aşk senin adını kötüye çıkarırsa gam yeme, aşkın başka adları, başka sanları  da  var!

*Süfî; söz, harf bilmezse bilmesin! Aşk derdinî  anlatan başka bir bab, başka bir bölüm var!

 

519. Dünya onun yüzünden alt üst olmuştur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat

(c.III, 1110)

• Sevgilinin dudaklarından şekerin haberi var mı? Yüzünün nurundan günesin, ayın haberi var mı?

• Onun nefsine karşı gül bahçelerinde esip duran ilkbahar rüzgarı ne söz edebilir?

• Dünya onun yüzünden alt üst olmuş, ayrılık acısı ile perişan olmuş, aşığın bundan haberi olabilir mi?

• Mademki can onun aşk sırlarına mahrem değildir, onun halinden haberi olanların ne haberi olabilir? Çünkü sırları ancak can bilir!

• Nergis bahçeye mahmur mahmur bakar durur ama, çayırlardan, çimenlerden onun ne haberi vardır?

• Her kavim, her toplum, kendi aralarında mest olmuşlardır da; "Başka kavimlerin bizim mest oluşumuzdan ne haberleri var?" diye söylenir dururlar.

• "Nasılsın? Gönlün nasıldır?" diye sordu, ama şu ciğeri yaralanmışın gönlünden ne haberi olacak?

 

520. Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır!

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. III, 1116)

* Ey güzel varlık! Herkes kendi cinsi ile uzlaşmış, kendi cinsi ile kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatine layık birisini dost edinmiştir.

* Fakat gönlünde senin açtığın yara bulunan, hiç kimseyi seçmez. Senin avın olan nasıl olur da başkasına av olabilir?

* Mademki lütfun, ihsanın bizi bizden aldı, kendimizden geçtik, lütfunu esirgeme, bizi sensiz bırakma!

* Cins cins herkes, her şey kendi cinsi ile kaynaşır, herkes, her şey kendi cinsinden birisini seçer, alır.

* Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır. Su ile yağ, katran ile kar bir arada bulunabilir mi?

* Cinsinden olmayandan ayrılıp kendi cinsinden olana kavuşuncaya kadar, bululunduğu yerde susadıkça susar, susuzluğu arttıkça artar.

* Kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim seni bırakır başkası ile karar ederse;

* Kim senin yanında suratını ekşiterek, bulut gibi somurtarak oturur, başkasının yanında ilkbahar gibi gönlü açılır gülerse;

* 0 zaman anla ki; "Gayb alemindeki ay'dan benim nasibim yok, can şarabı, can kadehi ancak başımıza sersemlik veriyor." demek ister.

* 0 ney sesi, o mana şarabı hatırına gelmiyor mu ki, şeytanın elinden hoş bir halde üzüm şarabı içiyorsun?

* Ey zavallı sen şeytanın elinden yüzlerce kadeh şarap içiyorsun, ne fena hale düşeceğini yakında görürsün.

* Burada başın düşük, yüzün asık, halinden memnun değilsin. Fakat bil ki, burada bir de dağ gibi kapkara bir nefis ejderhası var!

* Kendi cinsin ile olunca süsen gibi dil kesilirsin, neşeli neşeli konuşursun. kendi cinsinden gayrısının yanında ise dilsiz olursun, hiç konuşmazsın. Kendi cinsinle olunca gül gibi açılırsın, kendi cinsinden gayrısı ile diken olursun.                                

 

521. Sen bu dünyada nereden geldiğini, 
nereye gideceğini aklına bile getirmedin.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. III, 1128)

• Onu yol başında gördüm, geceleyin ay gökyüzünde nasıl hızlı hızlı giderse, o da öyle hızlı hızlı gidiyordu. "Allah aşkına biraz yavaşla, bir an için olsun yavaş git!" dedim.

• "Ey ay'a benzeyen güzel!" dedim. "Ne olur bir an için olsun atının dizginini çek, yavaşla! Ey güneşe, güne benzeyen dilber! Çabucak geçerek gölgenden bizi mahrum etme!"

• Dedi ki: "Ben bir güneşim, senin gözlerin kamaşır. Beni görmeye gücün yetmez. Eğer sen bir an için beni görebilsen mahvolursun. Işığım seni senden alır, senden eser bile kalmaz."

• Çünkü sen bu tatsız, bu soğuk hayat yolculuğunda devamsız olan mal, mülk sevdasına kapıldın. Nereden geldiğini nereye gittiğini aklına bile getirmedin. Kendini lüzumsuz yere harcadın. Dünya nimetlerine olan susuzluğundan ötürü, dudakların kumdu, gözlerin yaşardı.

• Benim asıl burcum benim asıl nimetlerim, bu dünyada değildir, ötelerdedir. 0 pek acayip bir incidir, coşkunluklarla, hünerlerle doludur.

• Bu kadar çok çeşitli gaflet perdelerinin arkasında yenini yakanı yırtmışsın. Dünya sevgisi uğruna kendini kaybetmişsin.

 

522. Secde senliksiz, benliksiz, neliksiz, niteliksiz dur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1095)

• 0 güzel elime bir süpürge verdi, "Haydi!" dedi, "Bununla denizden toz kopar!"

• Sonra o süpürgeyi ateşe attı yaktı. "Haydi!" dedi, "Ateşten bir süpürge getir!

• Hayretler içinde kaldım da ona secde ettim. Bu halimi görünce dedi ki:   "Bana öyle hoş, öyle candan secde et ki, secde eden olmasın!"

• Ben ona; "Secde eden olmadan nasıl secde edilir?" dedim. 0; "Secde neliksiz, niteliksiz, senliksiz, benliksiz olur." dedi.

• Ben boynumu önüne uzattım ve "Secde edenin başını kılıçla kes!" dedim.

• 0 kılıcını çekti, başımı kesti. Başım onun önüne düşünce, kesilmiş boynumdan yüz binlerce baş çıktı.

• Ben bir çerağ oldum, kandil oldum, her başım da birer fitil halini aldı. 0 zaman her taraf kıvılcımlarla doldu.

• Başımın her birinden mumlu kandiller çıkmaya başladı. Bu mumlar katar katar doğudan batıya kadar her tarafı kapladı, her tarafı nurlandırdı.

• La-mekan da, mekansızlık aleminde doğu, batı nedir? Karanlık bir külhan ile işe yarar bir hamamdan başka bir şey değil!

• Ey soğuk mizaçlı kişi! Senin yıkanmak için hamamda kullanılan gönül tasın nerede? Manevî kirlerini ne ile temizleyeceksin? Zavallı; temizlenemeden bu hamamın yıkanma yerinde ne zamana kadar oturup kalacaksın?

• Haydi hamamın yıkanma yerinden çık, ama büsbütün kirlenmemen için külhan tarafına gitme, çamaşırların bulunduğu soyunma yerine gel! Elbiselerini giyinirken orada bulunan resimleri seyret!

• 0 resimlerdeki gönül alan güzellerin güzelliklerini, lale bahçelerindeki lalelerin renklerini doya doya seyret!

• Onları seyrettikten sonra bir de pencereye bak! Çünkü hamamın soyunma yerinde gördüğün o renkler, o güzellikler pencereden gelen güneşin nuru ile, aksi ile büsbütün güzelleşti. Pencereden ışık gelmeseydi, karanlıklar içinde kalsaydın, o güzel resimleri göremezdin.

• Aslını ararsan, şu dünyadaki altı cihet, altı yön hamamdır. Hamamınsa sonu dur, pencere ise mekansızlık alemidir. Padişahın o güzel yüzü pencereden görünmektedir.

• Toprak ve su, balçıktan yaratılan insan, o cemalin akseden nurundan güzelleşti. Türkili'ne, Zengibar'a hayat yağdıran o yüzün nurudur.

• Gün geçti gitti, ama sözüm bitmedi. Ey gece ve gündüz! 0 güzeller güzelinin sözü bitmeden geçip gitmekten utanın! Yazıklar olsun size!

• Mana padişahı Tebrizli Şems, beni sarhoşluk içinde, sarhoşlukla mest edip bıraktı.

 

523. Sırrı ortaya koy, gizleme!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1106)

• Sırrı ortaya koy, gizleme, kulunu her an yüceltme!

• Sen herşeyin nereden geldiğini, neden olduğunu daha iyi bilirsin. Yanlışlar oldu ise, yapılmayacak işler yapıldıysa onları bizden gizleme!

• Köylü bile olsam, senin köylünüm. Köylünü kaba bulma, hor görme!

• Beni aşkta usta ettin ama yine de usta sayma, çırak olarak bil!

• Feryad etmem, "Oradan tutma!" diye bağırmam için zevkle benim boğazıma sarılıyorsun.

• Ben senin çör çöpünüm. Beni denize doğru sürükle, ama beni rast gele denize layık görme, beni denizine dök!

• Selahaddin tamamıyla elest meclisinden gelmiştir. Sakın onu bugünden, yarından sanma!

 

524. Bahçedeki selviler, gül fidanları neşeden secdeye kapanıyorlar.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. 111, 1130)

• Her an padişahtan elinde bir şarap kadehi ile bir elçi geliyor. Elçi padişahın kadehini sununca, biz içimizde padişaha kavuşma ferahlığı duyuyoruz.

• 0 zaman akl-ı küll el çırpıyor, cüz'ler oynamaya başlıyorlar. Bahçelerdeki selviler, gül fidanları, neşeden secdeye kapanıyorlar.

"Akl-ı küll, Allahın kudretinden ilk önce ortaya çıkan akıl, "Arş-ı a'zam, Cebrail, Hz. Muhammed'in nuru" olarak da duşünülür."

• 0 anda deniz, çırpınıyor, köpürüyor. Dağ bu yüzden la'l elbiseler giyiyor, Nuh bu halden coşuyor, ruh da utanıyor.

• Ey uzakları gören akıl! Şu huri gibi güzel olan sakîye bak! Ey kararsız bir hale gelen can ve gönül! Siz de mansur şarabını içenlerin ne hale geldiklerini seyrediniz.

• Sağdan soldan gelen saadet müjdesini duy, sen seni seçtikçe, sen seni sevdikçe, sen seni buldukça bahtın safalar içinde safalara dalar.

• Gök kubbesi perdesini yırt, hesapsız cennet nimetlerini ye, kevser suları iç rahatla; hurileri kucakla!

• 0 kucağa gelince; ermişlere, hal sahiplerine o geceden hayal gibi görünen her şey, sonunda gerçekleşir, elde edilir.

 

525. Bana üzümden yapılmış yeryüzü şarabı verme! 
Bana sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı ver!

Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlii, Fa'ilat 

(c. III, 1118)

• Ey benim avcılar beyim! Sen beni avladın. Şimdi sensiz ne zevkim ve neşem var, ne uykum, ne kararım!

• Gönlümün sahibi sensin, alış verişimin aslı esası sensin! Bu kadar cevri bu zavallıya reva görme!

• Ey aşk dünyasında bir sevgilisi bile olmayan kişi! Bir de bana bak, cihanı dolaşıyorum. "Ey sevgili, ey sevgili, ey sevgili!" diye bağırıp seni arıyorum, seni çağırıyorum.

• Daha önce sunduğun o şaraptan sun! Sonra bakışınla o mest gözlerinden sunacağın şarapla mahmurluğumu gider!

• Bize üzümden yapılmış yeryüzü şarabı değil, sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı gönder! Gönder de yeryüzünde aklı başında, ayık bir kimse kalmasın!

• Bir günde, bir bakışla binlerce iş başarırsın. Bir de bana bak da, benim bu işimi de başar gitsin!

 

526. Ben, şarapla mest olmadım, senin güzelliğin ile mest oldum.

Müfte-ilün, Müfte'ilün,Fa'ilat 

(c.III, 1167)

• Ben şarapla, afyonla mest olmadım. Senin güzelliğinle mest oldum. Gel kucaklaşma zamanı geldi, kucaklaşma nerede?

• Haydi bahar mevsimi geldi. Mestane bir eda ile ağaç gibi, rüzgar gibi sıçra, sen de bir yer tut!

• Taze dal rüzgar yüzünden bir yere tutundu. Bir kucak buldu da benim gibi kararsız bir halde oynamaya başladı.

• Bu haber gayb alemi güzellerine ulaştı da, gayb aleminden eşi görülmemiş yüzlerce güzel çıktılar, bahçeye geldiler.

• Lale, yüzünü, yanaklarını kızartarak dağdan indi. Sünbül, ayağı balçıklı olarak çimenlikten koştu, geldi.

• Süsen kılıçla, yasemin kalkanla, yeşillik yaya, ter ü taze gül atlı olarak geldiler.

• Fındık ağacı, haşhaş ovaya gelip kondular. Nane ile tere ırmak kıyısını seçtiler.

• Dostun dosttan bir yardım bulması için, bunların hepsinin arkları ayrı ayrıdır.

• Bahan kutlamak arzusu ile şehirdeki bütün helvacılar geldiler. Şekerlerle, fıstıklarla dolu dükkanlar açtılar.

• Meyva satanlar da, tablaları meyvalarla dolu olarak geldiler. Etrafa meyvalar saçtılar, herkesi meyva ile doyurdular.

• Sen onu bunu bırak da, gülden bahset! Çünkü gül sevgilinin eteğindedir. Sevgilinin kokusundadır, durmadan onun güzel kokusunu anlat! Çünkü onun kokusu perilerin yandır. Çünkü periler gül kokusu ile beslenirler.

• Bülbül, kumru, daha yüzlerce kuş baharı kutlamak için bağa, bahçeye geldiler.

• Ey nergis! Ben senin küçük gözün gibi ağzımı kapadım, sustum. Artık çayırlıktaki, çimenlikteki kuşların ötüşlerinin güzelliğini sen anlat, o hoş ötüşlere sen kulak ver!

 

527. Kopuz, kendisine mızrap vurarak çalsın diye 
çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, yalvarır.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün 

(c.III, 1173)

• Doğru haberi, Hz. Peygamber'in sözünden duy! Mümin, yani Allah'a inanan kişi hakkında Peygamberimiz buyurmuştur ki: "Mümin kopuza benzer!"

• 0 peygamber en büyük mana padişahıdır. îşte o geldi. 0 ne güzel padişahtır. 0 ne güzel görüşlüdür. Onun teşrifi, onun gelişi ile dünya misk kokusu ile, anber kokusu ile doldu.

• Mademki mümin feryad edip ağlamada bir kopuzdur, kopuz birisi kendisine mızrap vurmadıkça feryad eder mi, ağlar mı?

• Büyükler büyüğü ferah geldi. Eksilmeyen, her an devam eden kerem geldi. Ayların ayı geldi.

• Kopuz, kendisine mızrap vurulmasını huy edinmiştir. Mızrap yemedikçe yerinde duramaz. Bu yüzden kendisine mızrap vurarak çalsın diye çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, başını kor, yalvarır.

• Ruh da, dünya da, dünyanın süsleri de, yeşillikleri de, kırmızılıkları da, hakkın mana şarabından mest olmuşlardır.

• Sen de sus, mahrem ol da her an Rabbanî mecliste can şarabını ağızsız, dudaksız ve kadehsiz olarak gizlice iç, iç!

 

528. Ey seher vakti hayali gönlüme gelen sevgili!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c. III, 1105)

• Ey her seher vakti hayali gönlüme gelen ve ay gibi baştan başa nur olarak hayal halinde gönlümde dolaşan sevgili!

• Senin güzelliğin bizim canımıza nakış olmuştur. 0 güzellik içimize bir karışık nur, bir ateş düşürür. Bizi yakar yandırır.

• Beni ateşlere atıyorsun, yakıp yandırıyorsun; sonra bana "Sabret!" diyorsun. Bilmiyorum insan ateşlerle dolu tandırın içine atılırsa yanarken nasıl sabreder?

• Hatırladın mı? Dün gece mest olarak gelmiştin, öyle güzeldin ki şaşırıp kaldım. Gelen ay mıdır, peri midir, yoksa hüri mi diye düşündüm.

• Söylediğin o tatlı sözler, o tatlı diller, o uzaktan yaptığın işaretler!..

• Elini dudağına götürüyor, bana hatırım için coşma demek istiyordun.

• Elini ağzına götürüyor; "Sabret!" demek istiyordun. "Hatırım için coşma, köpürme!" Fakat o la'l dudaklara sabredebilecek kişi nerede?

• Yüzünü göğe doğru kaldıryor; "Allah'ım bana göz değdirme, kötü göz benim güzelliğimden uzak olsun!" demek istiyordun.

• Ey şekillerden, nakışlardan pak olan güzelim! Senin yüzünden her an gönül kapılarıma bir Yusuf atılmaktadır.

 

529. Sevgilim, gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor.

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c.IIl, 1117)

• Sevgilim; gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor, yine de seni görmeyi bekliyor. Can, senin gül bahçende mest olmuş. Güller arasında olduğu halde dikenlere dalmış gülü bekliyor.

• Ne tuhaf şey, gönül her an gönle bakmada, onun bakışının ışığından sağda bir huri, solda da çok güzel bir dilber!

• Biz her seher vaktinde gece ile gündüzün tuzağını yırtınca sevgiliden bir öpücük alırız. Ona yüzbinlerce defa secde ederiz.

• Şu aşkla geçen ömür geri gelmezse de ne çıkar? Biz bu yıl aşıkların sevdalarından meydana gelmiş bir halkadayız.

• Sen aşk çengini muvakkat sürecek nağmelerle değil, ebedî olarak devam edecek nağmelerle çal. Can aşk çenginin nağmeleri ile tel tel olmuş.

• Sel nasıl durup dinlenmeden ta denize kadar akıp giderse, can da elest vahdetinin, birliğinin manevî zevkini hatırlayınca mest olur, bedenden çıkar, gider.

• Cüz' küll yanından bir ok gibi fırlar, uçar gider; gider ama onun küllden başka gidecek bir yeri yoktur. Böylece cüz', küllden gider, yine külle gelir.

• Sadıkların, gerçek aşıkların canları o namlı, sanlı cana kavuşmak, ondan murada ermek için hep ona sarılmışlardır. Hep onun eteğini tutmuşlardır.

 

530. Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin!

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1113)

• Ey canların canlarının canı! Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin. Ey madenlerin kimyası! Sen bir madensin ama daha da ileri bir şeysin!

• Ey baki olan, batmak nedir bilmeyen güneş! Ey her yerin çarşısının, pazarının sakîsi! Ey zevk ve neşe kaynağı! Sen güzelliksin, güzellikten de öte "aşka bir güzelliksin, başka bir şeysin!

• Ey Hakk mazharı, ey eşi bulunmaz, şaşılıp kalınacak varlık! Sen her gaybı, her gaibi bilirsin. Daha da neler bilirsin neler.

• Afyona benzeyen aşkla, bazılarını Leyla edersin, bazılarını Mecnun! Ey nuru ile gökleri aydınlatan! Sen daha başka  bir şeysin!

• Ey göğüslere nur, sabırlara ümit olan aziz varlık! Göklerdeki bulutları meçhul ufuklara doğru sürersin. Daha da neler edersin neler!

• Ey peygamberlerin övündükleri aziz varlık, ey velilerin manevî yiyeceği, ey gönül köşkünü yapan! Sen daha da neler yaparsın neler.

• Ey mağfiret hazinesi, ey merhamet denizi! Kapından başka dayanılacak kapı yok! Zaten senin kapından başka kapı yok!