591. Ben ölümden ebedî zevk ve safaya ulaşacağımı haber aldım.
 Allah ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış, onunla ölümsüzlüğü müjdeliyor.

Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îlün 

(c. III, 1284)

• Başını kaldır da bak! Haydi zevk ve safa meclisine varalım. Bedensiz can gibi bir an olsun zevk ve safanın kucağına kavuşalım. Onunla kucaklaşalım.

• Ben ölümden ebedî zevke, ebedî ömre ulaşacağımı haber aldım. Cenab-ı Hakk'ın lütfuna bakınız ki, ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış, onunla ölümsüzlüğü müjdeliyor.

• Varlığımızın göbeğini ebedî zevk ve safa ile kestiler. Biz zevk ve safa anasından bayram günü doğduk.

• însanların peşinde koştukları zevk ve safa nedir, diye bana sor, söyleyeyim:

"Zevk ve safa şu dünyadaki zevk ve safayı terk etmektir. Aslında şu dünyada çekici, hoş bir şekle bürünerek karşımıza çıkan zevk ve safa, gelecek zevkin, gelecek safanın kapısının ancak dış halkasıdır."

• Ötelerde şu gördüğümüz hayat perdesinin ardında temiz rühlar zevk ve safadadır. Nefsanî isteklere kapılarak şu dünyada arzu ettiğimiz zevk ve safa, onların zevk ve safalarının gölgeleridir.

• Aklını başına al da, altına benzeyen varlığını gerçek, ebedî zevk ve safaya ver, gama, kedere verme! Manevî zevk ve safaya layık olmayan altının toprak başına olsun!

• Dur! Şu gök neden dönüp duruyor, sana söyleyeyim: Onu zevk, safa yıldızının parıltısı döndürüyor.

• Dur! Deniz neden dalgalanıyor, köpürüyor, coşuyor sana söyleyeyim: Onu zevk ve safa incisinin nuru oynatıyor da ondan!

• Şu yeryüzü, toprak neden hüriler, gılmanlar doğuruyor, sana söyleyeyim:

Ona zevk ve safa anberinden kopup gelen rüzgar cennet kokuları verdi de ondan!

• Dur, dur! neden eser eser, gelir geçer sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak gelmeni ister de ondan!

• Dur! Gece neden siyah perdeler geriyor, sana söyleyeyim: Ötelerde düğün var, demek var! Zevk ve safa çarşafına sarıl da düğüne gel, demek ister de ondan!

* Sana beşin de, dördün de, yedinin de sırrını söylerdim ama, zevk ve safa tavlasında bir iki oyunla yenildim de bu yüzden söyleyemiyorum, susuyorum.

"Bu gazelde Hz. Mevlana, milattan asırlarca önce gelen Epikoros(341-370)'un felsefî görüşlerini hoş bir ifade ile hülasa etmiştir. Bilindiği gibi Epikoros, "İnsanlar dünyada zevk ve safa için yaşarlar" görüşünü benimseyen "Zevkiyyeci doktirini"ni ortaya atmıştı. Epikoros bütün dünyevî zevklerden kendisini mahrum ederek manevî zevki duymuş, gelip geçici fanî zevklere sırtını çevirmiş bir bahçe içinde, bir kulübede yaşayarak nefsine hakim olma şerefine ermiştir."

 

592. Hz. Süleyman gönül gözüyle, can gözüyle gördü de,
 bu yüzden bütün kuşların dillerini bildi.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. III, 1281)

* Düşünce hüdhüdlerinden mademki onun nişanı, izi, belirtisi göründü; artık Süleyman'ın mülkü benimdir!

"Neml Suresi, 27/20. ayete işaret var.

* Hz. Süleyman'ın yüksek tahtının yerini peri ile dev bilmezler. Çünkü onun ahtı gözdür, bakıştır. Dünyası ise basiret, gönül gözü ile görüştür.

* Çünkü o, gönül gözüyle, can gözüyle görür de bu yüzden bütün kuşların dillerini bilir. Fakat hiç bir kuş onun diline yol bulamaz. Hiç bir kuş kendi anlayışı ile onun dilini bilemez.

* Onu ancak rindlerin arasında görebilirsin. Çünkü aşk araya girer, onu alır, rindlerin arasına sokar.

* Ötelerden uçup gelen gönül onun okudur. Yoksa onun çok güçlü olan ayını hangi yiğit çekebilir?

 • Aşkının sakîsi kime şarap sunduysa, kim o sakînin elinden şarap içtiyse, sen yine ona o şarabı sun, kadehi doldur, ver!

                                

 593. Kimi ekşi suratlı görürsen, bil ki o aşk ateşinden kaçmıştır.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. 111, 1274)

• Ey hoca! Neden yüzünü ekşitmişsin? Sen bu şeker ülkesinden, bu tatlılıklar diyarından git, burada herkes güleryüzlüdür. Burada kimse ekşi suratlı değildir.

• Ezel alemindeki gönül ülkesindeki tattan, şeker bile utanır. Sen böyle kaşın asık, çehren ekşi nereden geldin? Belli ki sen ötelerden, o neşe 'diyarından gelmemişsin.

• Dudu kuşları yani ermişler, gökyüzünde şekerler yemedeler. Sen niçin göklere uçmazsın, niçin bu kirli dünyada sürünür durursun? Niçin suratını asmışsın? Yüceleri, geldiğin yerleri hiç düşünmez misin? Yoksa oraları inkar mı ediyorsun?

• Seher vaktinde şarap içen, yani seher vaktini ibadetle geçiren, gündüz arslan avlar. Yani manen güçlü olduğu için hayatın zorluklarını yener. Fakat ayran içen kimsenin, yani dinî ve insanî vazifesini yapmayan kişinin bu dünyada da suratı asıktır, yarın ahirette de.

• îman sahibi de, iman da, din de zevklidir, tatlıdır. Helva tablasının ekşi olduğunu sen nerede gördün?

• Bu ekşiliğin hepsi cinsi cinsine gider. Ekşi, ekşi ile birlikte gider olduğundan ötürü, ekşilik de senin önünde ve yüzünde toplanmıştır.

• îlahî güneşin ışığı ile, sıcaklığı ile olgunlaşmayan meyve, şeker kamışı bile olsa ekşidir.

• Aşk güneşinin yakışına sabır gerektir. Sabret, şu uygunsuz hallerine, ekşi davranışlarına bak da bir iki gün sabret, olgunlaş, piş!

• Kimi ekşi suratlı görüsen bil ki o, aşk ateşinden kaçmıştır. Hep gölge içinde kalan koruk, salkım, baştanbaşa ekşidir.

 

594. Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1241)

• Her kulağa gitmesin, ham adamlar duymasın diye, biz geceleri susarak inleriz, dilsiz, dudaksız feryad ederiz.

• Her ham kişinin burnuna kokusu gitmesin diye vefa tenceresinin kapağını örtüyoruz.

• Gece oldu, halkın coşkunluğu durdu. Kalk şimdi coşkunluğa başlamak sırası bizimdir.

• Bir müddet çalgı dinledik. Şimdi de kendinden geçen canın çalgısını dinleyelim.

• Can arslanını avladı da, tavşan avından bezdi, usandı.

• Şerden kaç, geceye dost olmaya bak! Çünkü gecenin örtüsünü gecenin başına örterler.

• Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!

* Uyku nedir bilmeyen sevgilinin yüzünü hayal ettikçe, uykuyu unuttuk.

* Gece nedir; maksat yüzünün örtüsü! 0 yüze rahmetler, aferinler.

 

595. Sana susamış kişiye kim su verebilir?

Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ul 

(c. III, 1289)

• Senin aşkınla yanıp tutuşan kişinin devası ne olabilir? Sana susamış kişiye kim su verebilir?

• Seni seven hastalanır da çarşıda, pazarda dolaşır. Şekerler çiğneyerek senin dükkanını arar durur.

• Bağ sensin, gül bahçesi sensin, parlak gündüz de sensin. Gönlünü demir gibi katılaştırma, yüzünü görmekten bizi mahrum etme!

• Dertlerle, feryadlarla, mihnetlerle, horluklarla ne vakte kadar bizi sarayının dışında bekleteceksin.

• Ey ay! Sen gölgeni onun başı üstünden çekersen hümanın gölgesinden ona ne fayda vardır, ne de rahat!

• Bir an cemalini ve celalini görmezse canı da elemlere uğrar, dünyadan usanır, oturduğu yeri de elemler kaplar.

• Dünya onun güzelliği yüzünden cennete döner, çayırlar, çimenler dilsiz dudaksız onu överler.

• înciler bağışlayan kimdir? Onun denize benzeyen eli, avucu.. Cana canlar katan kimdir? Yanağı, yüzü..

• Dünya senin gölgendir. Sen yürüyünce o da yürür. Var oluşu da senin nurundandır, yok oluşu da!

• Edep yolunu tutayım, iki dudağımı da kapayayım da sırlar açan dudakları söze gelsin. Artık o söylesin

                                              

596. Aşk Allah'ın Burak'ıdır. Onu yukarılara doğru koştur!

Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'îlün 

(c. III, 1283)

• Aşığa onun sırlar aleminden şöyle bir ses geldi: "Aşk Allah'ın Burak'ıdır. Onu yukarılara doğru koştur!"

• Allah kutlu etsin, yeryüzünde toprakta yaşayanlara nasıl bir rüzgar esti ki, onun nazındaki ateşten bile su gibi lütuflar coşup fışkırmada?

• Dünyada ay'dan balığa kadar ne varsa her şey Hakk'ın doğanının pençesine düşmüşün aşkıyla birer güvercin oldu.

• Aşıkların çehreleri kuyumcuların aşkından ve elindeki maharetin zevkinden altın rengine ve basılmış sikkelere döndü.

• Nefsanî istekleri tozduran o havada gönül kuşu acaba bizden ne gördü? Neden böyle uçup duruyor?

• Söyleme, kıskançlık her an elini ısırıyor da: "Sevgiliden utanacağına onun işvesinden, edasından, aşkından utan." diyor.

 

597. O'nun derdini tanıyan deva istemez.

Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'îliin 

(c. III, 1287)

*O'nun beğenmesi, övmesi de, kusur görmesi, hatta sövmesi de başkasının değil benim olsun. Çünkü O'nun her iki hali de; olgunu da, hamı da benim  için ab-ı hayattır.

*Şarabının mahmurluğu mu daha hoş, mestlik verişi mi? Ne olursa olsun canlarımız ebediyyen O'nun şarabının kadehi olsun.

*Ben O'nun sitemiyle, zulmüyle öyle mestim ki sitemi ile lütfunu, adaletini ayırdedemiyorum.

• Cefası, kaçıp giden canımı, yemle, tuzakla tuttu da, beni vefa kuşuna arkadaş etti.

• Canım gitmemek için çok bahaneler buldu. Ama baht 0 bahtsızı adım adım yanına çekti.

• Onun derdini tanıyan deva istemez. Gönlünde O'nu hisseden, can kulağı ile O'nun adını duyan da kendinden geçer, kendinden nişan kalmaz, iz kalmaz.

"Fuzülî merhum da:

"Aşk derdiyle hoşum el çek ilacımdan tabip,
 Kılma derman kim, helakim zehir-i dermanındadır."

(Ey hekim' Ben aşk derdinden memnunum, hoşum. Bana ilaç verme! Çünkü benim helakim , senin vereceğin dermandadır.) diye yazmış.

 

598. Bu gördüğün tamamıyla odur! Çünkü onda maddî varlık kalmamıştır.

Mefa'îlün, Fe-ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün 

(c. III, 1282)

• Şu gördüğün tamamıyla odur. Çünkü onda maddî varlık kalmamıştır. Daha ilk dostluğunda işi bitti.

• Benim aşk yolunda pek harap olmuş bir gönlüm var! Bir harabat ehli, bir  meyhane dostu onu harap etti gitti.

• Aşka dedi ki: Düşkün ve perişan birisini görmek istiyorsan gel, benim gönlümü gör! 0 tıpkı senin istediğin gibi bir düşkündür. Gel bu düşkünü, yerlere serilmiş olan zavallıyı yerinden kaldır!

• Ona pek yaklaşma, uzaktan bak, içindeki ateşin alevleri seni de yakar.

• Seni ateş sararsa, gözlerimin önüne gel de durumu gör! inciler saçan gözlerimden yaşlar sel gibi akmaktadır.

• Hz. Musa'nın asasını taşa vurarak akıttığı kaynak suyunun örneğini bu kulun akan gözyaşlarında görürsün.

"Bakara Süresi 2/60. ayete işaret var."

• Seslen, "Onun hasta gözleri şifalar dağıtıyor. Nerede bir hasta varsa gelsin, sağlık dağıtma vakti geldi!" diye bağır!

• Dağa çık da nerede gönlü uykuya dalmış biri varsa; "Onun uyanık bahtı ona görüş verecek. Geliniz, geliniz!" diye seslen!

            

 599. Beden ötelerden can şarabı içince, başına gelecek şeyler de o taraftan olur.

Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'iiat 

(c. III, 1290)

• Sevgilinin sövmesi zevkinden mest oldum. Allah'ım aşk şarabı mı daha iyidir, yoksa kadehi mi?

* Onun acı sözleri, hakaretleri, sövmeleri bile insana şaraptan daha fazla zevk vermede ve neşelendirmededir.

• Ben tuzağa yem için gitmiyorum, tuzağının muhabbetine, ızdırabına olan ışkımdan ötürü gidiyorum.

• Doğulu, batılı olmayan ay yüzü ile sevgili, geceleri de gündüzler gibi aydınlatıyor, nurlandınyor.

• Hz. Adem'in toprağı neden akik ile dolu? Tutsun da onu madenine kadar çeksin götürsün diye!

• Gözün de, gönlün de incisi, Allah'ın Peygamberidir. 0 incinin getirdiği haberleri kulağına küpe yap!

• Beden ötelerden can şarabı içince, burada başına gelecek şeyler de aslında ötelerden olur.

• Nimetleri verenin güzelliği önünde dünya nimetleri gönüle soğuk geliyor.

 

600. Gül yüzlülerin hevesine düşmüşsün, ahmakça sözler söylersin.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. III, 1277)

• Hocam! Sen sevgilinin huyunu, vasfını yanlış anlamışsın. îşin sonucu hakkında gevşek bir zanna, kötü bir şüpheye kapılmışsın.

• Gülyüzlülerin hevesine düşmüş, ahmakça sözler söylüyorsun. Ne olurdu, bir de nar çiçeğine benzeyen kendi güzel yüzünü görseydik.

• Korkudan topallıyasın da yolundan kalasın diye, yol kesenler aşka ölüm adını taktılar.

• Bana kulak ver ki, sözümü senin kulağına küpe yapayım. îşte ben kulağıma küpe ettiğim sözlerden ötürü söze doydum.

• Yanıma gel, ben hoşum, güzelim, seni bağrıma basayım. Çünkü benim gelirim, varım yoğum hep senden gelmededir.

601.Aşk  ve  akıl!

Mufte'iliin, Fa'ilatü, Müfte'ilün, 

(c. III, 1276)

• Dün sevgili kendinden geçmiş, mest bir yoldan geldi. Ey tevbe edenler! Dün sevgiliyi bu halde görünce, sizin tevbelerinizi sel aldı götürdü.

• Dün aşk, elinde bir demir tokmakla geldi. Aklın kafasını ezdi ise ne oldu? Aşkın yüceliğinden başımız göklere erdi.

• Dün yeni bir devlet belirdi de, dünya tuzağını yırttı. Şükürler olsun ki güzel aşk kuşu kafesinden kurtuldu.

• Yedi kat göğe sığmayan, meleklerden bile gizlenen aziz varlık, dün bu kirli toprakta, yeryüzünde kendini gösterdi.

• Elsiz, ayaksız olan aşk, dün arslanların bile boyunlarını koparan aklı tuttu da boynunu bağladı.

• Gökyüzünün şişesi, güneşin alevli ışıkları ile canlandı da, gölgesi olmayan birisinin gölgesini gördü. Dün dayanamadı kırıldı.

• Aşıklar gibi güneşin peşinde koşup duran ay, uzun bir ayrılıktan sonra dün sevgiliyi görünce gizleniverdi.

 

602. Herkesin gönlüne gelen aşk, nasıl bir ateştir?

Müfte'ilün, Fa'ilatil, Müfte'ilün, Fa'ilat

 (c. III, 1273)

• Bizim Süleyman ile aramız pek hoş, devler, periler varsın olmasın! Güzelliğin haddi aştı. Edan, cilven olmasa ne olur?

• Ey ömrümün hasılı, ey benim varım, yoğum! Senin sevgin gönlümün sağlığıdır. Altın gibi değerli olan canım bana yeter. Altın mühürüm varsın olmasın, ne çıkar.

• Herkesin gönlüne gelen aşk nasıl bir ateştir? Ona kul köle olmak ne kadar da güzeldir, ne kadar da hoştur. Mülküm, saltanatım yokmuş, olmasın ne çıkar?

• Sen istersen elini birdenbire işten çek, sözden vazgeç! Dudağını istersen kuru bırak, varsın ıslaklığı hiç olmasın, ben sana minnet etmek istemiyorum.

• Benim canım aşkın canının yüzünden baştan başa aşk madeni kesildi. Aşk yolunda yürüyenlere yol arkadaşı olan erkek de, dişi de olmasa ne çıkar?

• Gölgen önümde, arkamda canıma yardımcıdır. Fidanın gölgesi yeter. Meyvesi yokmuş, olmayıversin!

 

603. Dün gece ben yedinci kat gökten aşıkların feryadlarını duydum.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. III, 1270)

• Bugünkü sarhoşluğun dünküne benzemiyor. Bana inanmıyorsan şarap kasesini al, iç!

• Ben şarap içmedim. Sanki şaraba battım, gark oldum. Aklımı sel aldı gitti. Akıl bana; "Elveda, Allaha ısmarladık!" dedi. Ben bir daha kendime gelemedim, akıllanamadım.

• Akıl da, fikir de delirdi. Dünyalara sığmaz oldu. Dünyadan da dışarı çıktı. Üzerinde yaşadığı dünyayı da bıraktı, gitti. Tencere kaynadı, baştan çıktı, coşkunluk haddi aştı.

• Şu divane sarhoş gönül, delilik bağını koparıp fırladı. Ey gönül, sarhoşların dolaşıp durma; yürü, sus hiçbir şey de söyleme! Çünkü bu hal anlatılamaz.

• Dama çıkan gece bekçisi, seher vakti merdivenden bana şöyle seslendi:

"Dün gece, ben yedinci kat gökten aşıkların feryadlarını, coşkunluklarını duydum."

• Gözünü aç da her tarafta, altı yönde de parıl parıl parlayan nuru gör! Ey gözü, kulağı keskin kişi! Gökyüzüne kulak ver! Ötelerden gelen coşkunluk seslerini duy!

• Canın selamlarını duy da, artık sözden kurtul! "0l !" kelamının manasına bak da şekillere kapılıp kalmaktan kendini kurtar!

 

604. Kim aşıkların gözlerinde gözbebeği olursa, o bakış, onu insanın özüne çeker.

Fe'ilatiin, Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. III, 1252)

• Eyer örtüsünü ayın köle gibi taşıdığı o güzel sevgiliyi, belki bizim himmetimiz bahçeye doğru çeker getirir.

• Canda o güç kuvvet yoktur. Onda o cüret olamaz. Ama belki de bu işi sevgilinin yardımı sayesinde yapabilir.

• Ermiş kişiler, varlarını yoklarını "yokluk" diyarına çekerler de "varlık" da lütfeder, onları kendine doğru çeker.

• Nice canlar Yakub (a.s.) gibi daima zehirler tadarlar da sonunda can Yusufu onları tutar, şeker diyarına; tatlılıklar, hoşluklar yurduna çeker götürür.

• Kim aşıkların gözlerinde gözbebeği olursa, o bakış onu alır, insanın özüne doğru çeker götürür.

 

605. Sen kendi güzelliğine aşıksın, fakat kendinden de gizlisin.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. III, 1271)

• Yine hekim hastasının kapısından içeri girdi. Elini kendisinden ayrılmış aşığının başına koydu.

• Yine o sevgili bir defa daha o garibin yanına geldi de, onun ciğeri bol bol deva şerbeti içti.

• 0 şerbeti dostun elinden kapıp içince varlığından geçti. Bakan da, bakılan da, vahdet sakisi de hepsi bir oldu.

• Onun tatlı şerbetinde acılık yoktur. Olsa bile ben razıyım. Bal yiyenin arının iğnesine katlanması gerek.

• Bu ayrılık gecesi neden uzundur? Sana söyleyeyim: 0 güneş örtünmekle kendi örtülü yüzüne sıkıntı oldu da ondan.

• Her güzelin kendi yüzünden, gözünden, kendi güzelliğinden gafleti, haberi olmayışı bir rahmettir. Yoksa ortada görünüp duran yüzünü himmeti örtü altında gizlerdi.

• Sen kendi güzelliğine aşıksın, fakat kendinden de gizlisin. Şu çıplak bedenine buluşma elbisesi giyiver.

• Ey sakî, bu şiiri tamamlamamı istiyorsan, mahmur dudağıma bir söyletici şarap sun!

 

606. Biz şekeri, şekerin özünü, şeker kamışlığından değil, 
kendi şeker alemimizden yiyip dururuz.

Müfte'iliin, Fa'ilatii, Müfte'ilün, Fa'ilat.

(c. III, 1272)

• Yine padişahımızın kapısına geldik. Yine can kolunu, can kanadını bir hoşça açtık.

• Yine mutluluk geldi, eteğimizi çekti. Biz yine çadırımızı gökyüzüne kurduk.

• Devin de, perinin de yüzü gözü sayemizde yüceldi, şereflendi. Can hüdhüdü döndü, Süleyman'a kavuştu.

• Sarhoşlarımızın sakîsi bizim şeker yurdumuz oldu. Can Yusufu dağınık saçlannı açtı, salıverdi.

• Dün sevgili bana dedi ki: "Dünya ile aran nasıl?" "Gülen bahtını gören kişi dünyada nasıl olursa, biz de öyleyiz." dedim.

• Mısır'ın bile göremediği o şekeri, şükürler olsun ki ben dişimin dibinde buldum.

• Biz altınsız, ihtişamsız ölü bir kişiyiz. Ordusuz, ihtişamsız büyük bir varlığız. Şekeri, şekerin özünü, şeker kamışlığından değil, kendi şeker alemimizden yiyip duruyoruz.

• Sen eşi bulunmaz nadir bir altınsın. Kimse cesaret edip de sana müşteri alamaz. Sen ancak o kuyumcunun işine yararsın. 0 kuyumcunun güzel eserisin. Senin bu dünya pazarında ne işin var? Yürü; aslına, madenine git!

 

607. 0 benim suyumdur, o benim ekmeğimdir.

Müfte'ilün, Fa', Müfte'ilün, Fa' 

(c. 111, 1280)

• 0 benim canımdır, onu yanımdan almayın. 0 benimdir, onu benden almayın.

• 0 benim suyumdur, o benim ekmeğimdir, Onun ümit bağı eşsizdir.

• Onun gül bahçeleri, onun cennetleri, onun akar suları, onun elmalarının kırmızılığı, onun söğüt ağaçlarının yeşilliği nerede vardır?

• 0 ayrı değildir, bitişiktir. 0 mutedildir. 0 gönlün ışığıdır, onu bağrınıza basınız.

• Kavgasından, sevdasından ötürü o burada. Ona baş çekenin, ondan yüz çevirenin başını kesiniz.

• Kırmızı şaraptan zevk almayanın önüne köpeğin yemek çanağını koyunuz.

• Avamdan, bilgisiz kişilerden birisi onu bilgili ve aydın kişi yapsın. Ham adam gelirse onu pişkinleştirirsin.

• İşte o hidayet şahı, o şah tarafından, sevinç tarafının müjdesini verdi.

• Ab-ı hayattan zekat verdi. Ansınlar diye şeker kamışından bir dal uzattı.

 

 608. 0, zamanın Nuh(a.s.)'dır. Ebedî aşk da onun gemisidir.

Fe'ilatü, Fa'ilatiin, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. III, 1250)

• Tatlı gülüşü ile canı bile alsa değer. Büyülü bakışları ile imanı bile alıp götürse bir şey söylemez.

• Dev ve peri orduları onun fermanına boyun eğerler. Bu üstünlükle, bu güçle Hz. Süleyman'ın saltanatını bile ele geçirse yerindedir.

• Onda Kenan İli'nin Yusufuna yaraşan öyle bir şeref, öyle bir üstünlük var ki, yüzbinlerce mahzun gönülleri onunla canlıdır, neşelidir.

*Hz.İsa vasıflı dudağı, nefesi ile ölüyü diriltir. Eğer can kanatlarını açıp ;uçarsa zuhal yıldızına ulaşır.

O ,zamanın Nuh(a.s.)'dır. Ebedî aşk onun gemisidir. Tufan bütün cihanı kaplasa bile o aşıkları kurtarır.

 

 609. Bu aşk yolunda İsmail gibi kurban ol!

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'uliin 

(c. III, 1237)

* Ey doğru yolda yürüyen dost, benden bir öğüt duy; "Dervişin işi gönül  kanı ile başa çıkar, gönül kanı ile elde edilir."

*Bunu  iyi bil ve inan ki, Allah gönlü yaralı dervişin duasını duyar, ve kabul eder,

*Ne olduğu bir türlü bilinemeyen o padişahı gönlünde bulunca, zenginleştin, azdan çoktan kurtuldun demektir.

*Bu aşk yolunda İsmail gibi kurban ol, sen koyun değilsen bir ermişe, bir bağlan! Ona gönül ver!

* Sen Tebrizli Şems'in havasında yetiştiğin için boş yere şu hamları düşünme, kendi hallerine bırak!

 

 610. Kendini başkası sanma, kendini bırakıp da gitme!

Fe'ilatii, Fa'iiatün, Fe'ilatii, Fa'ilatiin

 (c. III, 1254)

• Ey dost! Ben, senim. Sen de bensin. Kendini bırakıp da kendinden gitme! kendini başkası sanarak kapına geleni kapıdan kovma!

• Gölge gibi senden hiç ayrılmayan biri varsa o da benim. Dostum, kendi hançerini kendi gölgene çekme!

• Ey mana ağacı! Her yana binlerce gölgen serilmiş. Gölgelerini okşa. Aslından onları ayırma!

• İlahî nurunda gölgelerin hepsini gizle! Onları yok et, parlak güneşe benzeyen yüzünü aç, göster!

• Gönül ülkesi, senin iki gönüllülüğün yüzünden perişan olmuş, çık, tahtına kendi minberinden ayak çekme!

• "Akıl tacdır." Hz. Ali temsil yolu ile böyle buyurmuştur. Sen de kendi için ile, kendi özün ile taca bir başka güzellik ver, yeni bir parlaklık bağışla!