611. Ey dost! Bana pek yaklaşma, aşk ateşinin alevleri seni de yakmasın!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

c. III, 1282)

• Bu maddî varlığımızın, bu vücudumuzun eserleri fanidir. Fakat bu varlığımızın ötesinde bulunan ruhumuz, manevî varlığımız tamamıyla ondan ibarettir. Ezelde onun aşkıyla içilen ilk kadehle iş tamamlandı.

• Benim aşk yolunda harap olmuş bir gönlüm var. Aşk meyhanesine çok bağlı oluşu, onu birden yıktı, harabın harabı etti.

• Aşka dedi ki: Sana gönül vermiş, sevginle yıkılmış, harap olmuş birini istiyorsan, istediğin aşık düşmüş, yerlere serilmiştir. Gel elinden tut, kaldır!

• Senin aşkınla yıkılmış bu zavallıya sakın pek yakın gelme, onu uzaktan seyret! Çünkü korkuyorum ki içindeki ateşin alevleri seni de yakmasın.

• Eğer onun ateşi seni tutuşturursa, o zaman sen gözlerimin önüne gel, inciler saçan gözlerimden seller gibi yaşlar akmadadır. Göz yaşlarım, senin ateşini söndürebilir.

• Seslen, onun hasta gözleri şifalar veriyor; "Nerede bir hasta varsa gelsin, sıhhat, sağlık zamanı geldi." diye bağır.

• Dağlara çık ve nerede gönlü uyumuş kalmış birisini görürsen, aşkın uyanık  bahtının gönlü uykuda olan herkese görüş, biliş lütfedeceğini haber ver, onlara; "Gelin gelin!" diye seslen!

• "Allah'ın göğsünü Islama açtığı kimse Rabbinden bir nur almadı mı?  " ayetinin nuru öyle bir mumdan gelir ki o mumun nurlarının parıltısı iki dünyaya da sığmaz.

"Zümer Süresi 39/22."

612. Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1247)

• Ariflerin sevgilileri de, manevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir.  Onlar üzüm suyundan yapılmış şarabı içmezler, onlar mana şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar.

• Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!

• Sen eğer "benlik Firavunu"nu "beden Mısır'ından (beden şehrinden) dışarı atabilirsen, gönül evinde Musa'nı da görürsün, Harun'unu da!

• Şarabı gamlılar, kederliler içer. Bizim gönlümüzse insana neşe veren şaraptan da daha neşeli, daha hoş! Ey sakî! Sen git de o sarhoşluk veren nesneni gam mahpuslarına sun!

• Bizim kanımız gama haramdır. Yani gam bize diş geçiremez, kanımızı dökemez. Fakat gamın kanını dökmek bize helaldir. Biz aşkımızla gamı yok ederiz. Bu sebepledir ki, çevremizde dönüp dolaşan gam, bize bir şey yapamaz da kendi kanına girer.

• Ben ölüler gibi dirilip kalkmak için sürun üfürülmesini beklemiyorum. Aşk bana her an üfürüp yeni bir can bağışlamadadır.

 

613. Mana zevki ve safası meclisine varalım.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îliin 

(c. III, 1284)

 

• Kalk mana zevki ve safası meclisine varalım! Bir an için olsun bedensiz can gibi zevk ve safanın kucağına kavuşalım!

• Ben kendi ölümümden, ebedî zevke, ebedî ömre ulaşacağımı haber aldım. 0 ne kudretli, ne büyük bir yaratıcıdır ki: "Ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış da, onunla bizlere sonsuz hayatı müjdeliyor. Biz fanî varlıklar değiliz.

• Bizim varlığımızın göbeğini sonsuz yaşayış adıyla kestiler. Biz manevî zevk ve safa anasından bayram günü doğduk.

• "Mana zevk ve safası nedir?" diye sen bize sor! Insanların peşinde koştukları, unutmak için herşeyi göze aldıkları maddî ve cismanî zevkler. Bu şekle bürünmüş zevk ve safa, gerçek safanın ve zevkin kapısının dış halkasıdır. Mana zevkini terk etmenin ne büyük bir kayıp olduğunu hesap et!

• Şu dünya zevkleri dediğimiz şeyler, gerçek zevklerin, manevî safaların canlarının perdeye vurmuş gölgeleri gibidir. Birer hayal olan zevk ve perdesindeki şekiller, o yüzden görünmededirler.

• Altın gibi çok değerli olan varlığını şu manevî zevk ve safaya ver! Gama, kedere verme! Zevke ve safaya layık olmayan altının toprak başına!

• Gökyüzü neden dönüp duruyor? Nedenini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa yıldızının parıltısı döndürmektedir."

• Deniz neden dalgalanıyor? Neden köpürüp duruyor? Neden hırçınlaşıyor?   Sebebini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa incisinin parıltısı oynatıyor, coşturuyor."

• Toprak, şu yeryüzü, neden huriler, gılmanlar doğurdu; sana söyleyeyim:    Ona zevk ve safa anberinden kopup gelen rüzgar, cennet kokuları verdi de ondan!

• Rüzgar neden eser eser, gelip geçer; sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak gelmeni ister de ondan!

 

 614. Karanlık gece benim geceliği bırakır,gördüğüm rüyayı görseydi,
 geceliği   bırakır gündüz olurdu

 Mefa'îlün, Mefa'îlün ,Mefa'îlün, Mefa'îlün, 
 (c. III,1222)

• 0 hocanın gönlünde ne var ki; yüzü parıl parıl parlıyor, içindeki yüzünden görünüyor? Ne içmiş ki nergis gözleri süzülüp kapanıyor?

• Böyle denizde dile gelen, söyleyen inciden başka ne olabilir? Gökyüzü   incilerle dolu olan bu maddî denize aksetmiş de o yüzden rengi güzelleşmiş, parlamış.

• Kendi dervişliğimle yola düşmüş işime gidiyorum. Ansızın o hoca karşıma çıktı. Onun sarığının büklümünü gördüm.

• Ben usta bir kuşum, ama o hocanın güzelliğinin tuzağına düştüm. Gönlürnü, gözümü ona verdim, onun bir esiri, bir düşkünü oldum.

• Onun kaşları tekbir getirmeye başladı. Gözleri gönlüme ok attı. Böylece takdir oku ile beni yaraladı. Bir anda ona tutuldum, onun kulu kölesi oldum.

• Şu perişan aşığın dün gece gördüğü rüya gerçekleşti, işte bugün uyanık iken onu gördüm.

• Şu zifiri karanlık gece, benim gördüğüm rüyayı görseydi, aydınlanır, öyle parlak bir hale gelirdi ki, gecelikten çıkar, gündüz olurdu.

• Maşallah, maşallah ne de güzel bir hoca! Binlerce hoca onun yüzünün meftunu olmaya, onun aşk tuzağına tutularak onun esiri olmaya değer.

• Can kaydına düşen kişi, nasıl olur da dünya hocası olur? Dünyaya gönül veren kişinin hocalık, efendilik hakkı olamaz. Çünkü o hür değildir, dünyanın kuludur, kölesidir.

 

615. Gönlün hali padişaha gizli değildir.

Fe'ilatün, Fe'ilatun, Fe'ilatü, Fe'ilün 

(c. III, 1253)

• Gönlün hali, iyiliği, kötülüğü padişaha gizli değildir. Nefis, başkaldırır, isyan ederse, kulağını tutar da, onu sürüye sürüye çeker.

• Gönül, onun derdinden ne zevklere dalmıştır, ne hoşluklar elde etmiştir. Onun keremini, onun sayısız lutuflarını, bağışlarını hiç sayıp dökmeye kalkma!

• Allah aşkının gamı, hangi kervanın yolunu vurdu ise, o kervan iki dünyanın da karını öylesine elde etmiştir ki, dile gelmez, sözle anlatılamaz.

• Susam çiçeği onun lütfundan dillendi, dile geldi de onu övmeye, onun ihsanlarını anlatmaya . Selvi azatlığı, boy göstermeyi ondan elde etti. Çünkü ona, boyu, bosu o bağışladı.

• Bülbül, durmadan hep onu över durur. Çünkü bülbüle dili o öğretti. Gül de o yaratıcının yüzünden, onun aşığı olduğu için elbisesini yırtar. Zaten gülün yanağını da o parlattı. Ona o güzel rengi o verdi.

• Güneş, her akşam ona secde eder. Bu secde yüzünden, o padişahtan ne ziyan görür? Ziyan görmek şöyle dursun, onun maddî varlığı, bu secde, bu batış yüzünden can bulur, ertesi gün yine dünyaya nurlar saçmaya başlar.

• Güneş, her akşam secdeler ederek gider, fakat seher vaktinde Allah ona öyle güzel, öyle latif bir yüz bağışlar ki, gökyüzü hasedinden ölür.

• Kim, azgınlık etmez de bugün nefsanî duygusunu, şehvet arzusunu mezara gömerse, o duygu, mezarında ona bir huri olur, o karanlık lahitte ona eş, dost kesilir.

 

616. Gözümden kaçtı gitti, ama yine onu gözümle yakalayacağım.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. III, 1220)

• Onu tutabilmek için başka bir tuzak kurdum, elimden kaçanı, tekrar yakalayacağım.

• Ben gönülden esiri olduğuma, canımı da, gönlümü de veririm. Ömrüm geçti gitti ise de gam yemem, çünkü ben onun sevgisi ile ömrümü yeni baştan elde ederim. Yeni baştan yaşamaya başlarım.

• Gönlüm şeker gibi eridi, ciğer soğudu, buz kesildi. Gözümde ona yer vermiştim, o gözümden kaçtı gitti, yine onu gözümle yakalayacağım.

• Ben geceleri, onun yüzünün nuru ile yol bulur, ona doğru giderim. Mahallesine gidince de onun kapısının halkasına yapışırım.

• Gönlümün derdi arttıkça arttı. Yüzüm sarardı, altına döndü. Yüzümden altın toplamaya koyulursa, belki o zaman onu yakalarım.

• Kemer oldumsa ne oldu? Beter oldumsa ne çıkar? Alt üst oldumsa ne var? Alt üst olurken onu yakalarım.

• Seher vaktine kadar elbette onu tutarım. Tutunca da onu şeker gibi emerim. Kemerinden yakalarım, elbisesinin düğmelerini çözerim.

• Nergis gözlerini uyku bürümüş. Ben de acele arkasından gideyim de daldığı uykudan yararlanarak onu yakalayayım.

 

617. Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıyordu.

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin 

(c. III, 1224)

• Eğer yarın mahşerde, başımı, onun sevda yakasından çıkarmama imkan yoksa, gönlüm onun perişan saçları gibi darmadağın olsun.

• Ey güzellik polisi! Benim canım, senin la'linden çok cevherler çaldı. Onu hırpala, onu hırpala!

• Yüzünü gizledikçe, saçları perişan olsun, darmadağın olsun. Yüzünün gizli kalışı yalnız beni perişan edecek değil ya! Benim gibi niceleri perişan olmakta.

• Aşka düştüm, her şeyimi kaybettim. Onun aşk gül bahçesinin sevdası ile gül gibi elbisemi yırtacağım.

• Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıp duruyordu. "Bu nedir? Bu ne haldir?" dedim. Dedi ki: "Onun ihsanına düştüm de böyle yuvarlanıp duruyorum."

• Onun yanağının üstüne, perişan, zavallı halimi bildiren bir yazı yazacağım. Yanağı onu okusun. Zaten o yanak böyle yazıları okumakta pek ustadır.

• Fakat onun siyah renkli saçlarından korkuyorum. Çünkü nice gönülleri o siyah Hintli kahrederek bağlamıştır.

• Ey gönül! Onun çehresinin çukuruna hayranlıkla bak! Oraya düşmekten korkma! Çünkü o saçlar, ipini gören her gönlün zindanı, işte böyle bir kuyudur.

 

618. Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırır.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülii, Mefa'îlün 

(c.111,1226)

• Şu suratını asmış, yüzünü ekşitmiş dostu bir tarafa çekin de, şu güler yüzlü şaraptan ona bir kadeh sunun!

• Belli ki o, bu şaraptan içmemiş de onun için suratını asmış, yüzünü ekşitmiş, soğuk durumda kalmış. Ne olursa olsun siz, yine de ona bu şaraptan bir kadeh sunun da pişsin, olgunlaşsın!

• Bilir misiniz, o neden sirkeleşiyor, koruklaşıyor? Hepiniz, onun ne olduğunu, mahiyetini bilesiniz diye etrafa soğukluklar, zehirler yağdırıyor.

• Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırmaktan başka bir şey yapmaz. Allah aşkına böyle bir şarabın yanına gitmeyin. Böyle bir şarabı yapmayın, ortaya koymayın.

• 0 bu haliyle mezarda da durgun kalır. Öyle olmaması için onun ağzına bir avuç ab-ı hayat dökünüz.

 

619. Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver!

Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliin 

(c. III, 1223)

• Ey gönülleri kendine çeken güzel! Senin o iki güzel gözün, aya yakın olan iki Merih yıldızıdır. Senin Harut'un Marut'un olan iki gözünle canımı tut, Babil kuyusuna çek!

• Bütün dünya güzellerinin güzelliği sende. Ey Süleyman! Sen, bu güzellik yüzüğü ile bütün devleri, perileri zincirlere vur!

• îhsan hazinesini cinlere de, insanlara da açmışsın. Mahrum dilenciye: "Biz sana verdik." emrini yerine getir, ver!

• Can ile bedeni parlat, aydınlat! Cesedi kökünden sök, at! Gözünü doğrulara  çevir! Aklı sorgula!

• Dudak "Alemlerin Rabbi Allaha hamd" ayetini okuyunca, ona, dudağa manevî şaraplar, mezeler ver! "Sapıkların yoluna değil" deyince ona delil göster!

• Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver! Senin güneşini aramaya başlayınca, onu ay gibi konaklara çek!

• Lutfunla, inayetinle canı kendine çek, ona kabiliyet ver! Kabil'e benzeyen nefse de hediyeler ver, elbiseler ihsan et!

 

620. Seni ağlattığı için çenge teşekkür et, onu öp, kucakla!

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1240)

• Çalgıcımız da güzel, çengi de! Gönül onun sesini duyunca, dünya yaşayışını unutuyor, harap olup gidiyor.

• Çeng çalınırken, güzel sesler çıkararak ağlarken onu seyret, güzelliği ne hal alıyor, beti benzi ne renge giriyor?

• Yaşayışa doymuşsan, hayatın acılıklarını duyuyorsan, için daralmışsa, gözlerin yaşarmışsa kalk çenge teşekkür et! Onu öp, onu kucakla, kollarının arasına  al !

621. Yine mutluluk geldi, eteğimizi çekti.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(Dîvan-ı Kebîr, 1272)

• Yine sultanımızın kapısına geldik, yine can kanadını güzelce açtık.

• Yine mutluluk, saadet geldi, bizim eteğimizi çekti. Yine çadırımızı, eyvanımızı gökyüzüne kurduk.

• Dün sevgili bana; "Bu vefasız dünyanın elinden nicesin?" diye sordu. Gülen devletini, gülen bahtını gören nasıl olur?

• Mısır'ın rüyasında bile göremediği o şekeri, şükürler olsun ki ben, dişimin dibinde buldum.

• Biz zengin olmadığımız, yüksek bir mevkide bulunmadığımız halde, çok üstün, önde gelen bir büyüğüz, maiyyeti, ordusu olmayan bir padişahız. Biz kendi şeker kamışlığımızdan şekerler yemedeyiz.

• Ayın dönüp dolaşması ömrü törpüler, hayatı kısaltır, azaltır. Halbuki sevgilimiz kendi devrine, devranına çok uzun bir ömür ihsan etti.

 

622.  Akıl geldi,  ey aşık gizlen!

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1259)

• Akıl geldi, ey aşık gizlen! Akıldan, fikirden vay bize eyvah bize!

• Ey kusur gören göz, ey düşünen akıl! Bizim topluluğumuzdan çık, git! Yahut da, utancımdan yaptıklarını görmemek için gözsüz, söylediklerini işitmemek için sağır olayım.

• Ey akıl! Sen suya benziyorsun. Ateşimizden uzak dur! Yahut da bizim aramıza karış, kazanımıza gir, bizimle beraber kayna, bizimle beraber köpür, coş!

• Aklının seni kırıp dökmesini, perişan etmesini istemiyorsan, akıl deryasında ölü gibi ol, onun dalgalan ile uğraşma!

• Eğer sen; "Ben aşığım." dersen, bil ki senin için bir çok imtihanlar vardır. Başını eğme, aşıkların kadehinden iç!

• Benim coşkunluğum, aşk mesti olduğumdandır. Çeng gibi coşup köpürüyorsam da; benim bu halden haberim bile yok!

• Ey Tebrizli Şems! Beni harap ettin, sen hem sakîsin, hem şarapsın, hem de şarap satan!

 

623. Zavallı gönlüm saçlarının arasında kayboldu, gönlümü bulmak için o saçları dağıtın!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1229)

• Can denizinde olan, canlar bağışlayan o saçları dağıtın. Çünkü o saçların arasında ruhlara safa veren mi'skler gizlenmiştir. 0 saçları çözün, dağıtın.

• Onun siyah saçlarının gerisinde yüzlerce sabah vardır. 0 saçları her an, her lahza yüzlere çözün,

• Dünyaya devlet ve cennet olan saçları dağıtın, dağıtın ki onların kokusu ile canlarda gül bahçeleri açılsın.

• 0 saçlar dağılınca, şarap gibi kaynar, coşar durur ve onun pek güzel olan yüzünü halktan gizler. 0 saçları çözün, dağıtın, dağıtın da o saçların hoş kokusu ile sarhoş olsun, sarhoşca neşelensin, parlasın.

• Zavallı gönül onun saçlarının kıvrımları arasında kayboldu. Kaybolan gönlü bulabilmek için o saçları dağıtın, perişan edin.

"Fuzulî merhum bir beytinde şöyle der:

"Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır.
  Kande olsam ey peri. gönlüm senin yanındadır."

(Gönül kuşunun yuvası senin dağınık, perişan saçlarının arasındadır./ Ey peri! Nerde olursam olayım, benim gönlüm senin yanındadır.)

 

 

624. Senin aşkınla oynayan her zerre şevke gelseydi, kucağını açsaydı,
güneş zerrelerin kucağına sığmazdı.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'Olün 

(c. III, 1238)

• Bugün, gönlün hali pek hoş. Çünkü sen, dün benim gönlümün kanını içmiştin.

• Dün ay yüzünü göstermiştin, bugünse binlerce şekle bürünüyor, gönlünü binlerce örtülerle örtüyorsun.

• Gönül, o gözün önünde secdeler ediyor. Canımsa onun güzel kulağına, bir halka olmuş asılmış.

• "Her an aklını başına al !" diye işaret ediyorsun. Aklı, fıkri olmayandan, akıl, fikir mi istiyorsun?

• Ben, senin zurnanım, benden söyle; ben sensin. Senin zurnaya üfürdüğün nefesi ben vermedeyim. Coşmayacaksan coşma!

• Senin korkundan arslan bile kedi gibi olmuş, sabır ise fare gibi tuzağa düşmüş, gizlenmiş.

• Senin aşkınla oynayan her zerre, şevke gelseydi de kucağını açsaydı, güneş, zerrelerin kucaklarına sığmazdı.

• Ey zerre! Mademki güneş seni almak istiyor. Veresiye para ile olsa da kendini ona sat gitsin.

 

625. Bizi Hakk'a yükselten sema' merdiveni, göğün damını da aşar geçer.

Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün 

(c. 111, 1295)

• Gel, gel ki sen cansın, sema'ın canının canısın. Gel ki, sen sema' bahçesinin, yürüyen selvisisin.

• Yüz binlerce yıldızın gönlü senin yüzünden aydınlanmıştır. Gel ki, sen sema' göğüne doğan bir aysın.

• Gel ki can da, cihan da güzel yüzüne hayrandır. Gel ki, sen sema' aleminde, sen şaşılacak bir güzelsin, eşi benzeri görülmemiş, aziz bir varlıksın.

• Sen, sema'a girince iki dünyadan da dışarı çıkarsın, zaten bu sema' alemi, iki alemden de dışarıdadır.

• Yedinci kat göğün damı, ötelerde, pek yücelerdedir. Fakat bizi Hakk'a yükselten ' merdiveni, göğün damını da aşar geçer. Bu damdan da yücedir.

• Ondan başka ne varsa ayağınızın altına alın, ayağınızı vurun, ezin. Sema' sizindir, siz de sema'ınsınız.

• Zerrelerin kucakları güneş ışığı ile dolunca, hepsi de sessiz sedasız sema'a başlarlar.

• Gel ki, Şems-i Tebrîzî aşkın süretidir, şeklidir. Zira onun aşkından, sema'ın ağzı, dudağı açıkta kaldı.

 

626. Dediklerinin hepsi yalan!

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefu-îlü, Fa'ilat 

(c. III, 1299)

• "Aşk padişahı vefasızdır." diyorlar. Bu söz yalandır. "Senin çektiğin ızdıraplar bitmez, senin keder gecenin sabahı yoktur. Sen gündüzü göremezsin." diyorlar, bu söz de yalan!

• Aşktan anlamayanlar bana diyorlar ki: "Aşk için ne diye kendini öldürüyorsun? Beden yok olduktan sonra hayat ve aşk da yok olur, gider." Bu görüşler de yalan!

• "Aşk yüzünden gözyaşı dökmen anlamsız, gözünü kapayınca (ölüp gidince), artık sevgiliyi görmek, buluşmak imkansızdır." diyorlar. Böyle sözler de /alan!

• Diyorlar ki: "Zaman geçip gitti. Biz de zamanımızı doldurduk. Yaşamamız )itti. Biz ölünce bizim canımız, ötelere gitmez ki!" Bu söz de yalan!

* Doğru yolu tutmayanlar, aşk yolunda yürümeyenler diyorlar ki: "Kulun hakk'a varmasına da imkan yoktur!" Bu görüş de yalan!

* Diyorlar ki: "Kula, gönül sırrını açmazlar, lütfedip kulu gönüllere almazlar, yukanlara çıkarmazlar." Bu düşünce de yalan!

• "Balçıktan yaratılmış olan insanın, gökyüzünde bulunanlarla, gök ehli ile dostluk kurmasına imkan yoktur." diyorlar. Bu sözler de yalan!

• Diyorlar ki: "İnsanın tertemiz ruhu, şu topraktan yapılmış olan yuvadan, aşk kanatlarını açıp da havalanamaz, ötelere gidemez." Bu söz de yalan!

 

627. Keskin kılıcını çek, haset edenlerin kanlarını dök!

Müfte'ilün, Fa'ilün, Müfte'ilün, Fa'iliin 

(c. III, 1304)

• Bana şarap gerekmez, ben şarabın durusundan da, tortusundan da vazgeçtim. Ben kendi kanıma susamışım, nefisle savaş zamanı geldi.

• Keskin kılıcı kınından çek! Haset edenlerin kanlarını dök, ta ki bedensiz baş kendi bedeni etrafında çırpınarak dönüp dursun!

• însan kellelerinden dağ yap! Dökülen kanımızdan deniz meydana getir, ta ki toprak ve kum, akan kan damlalarını içsin!

• Ey gönlümden haberdar olan! Yürü git, ağzımı tutma, yoksa gönlüm yarılır da yarığından kan fışkırır.

• Bırak söyleyeyim, sözümden belki kavga çıkar ama kavgaya kulak verme, hiç aldırış etme. Bizim saltanatımız ve kahrımız insanlar tarafından meydana gelmez.

• Ateşin gönlüne atılırım, ateşine sevine sevine lokma olurum. Kibrit gibi olan canın göbeğini neyin üstünde kestiler biliyor musunuz?

• Ateş bizim oğlumuzdur ve kanımıza susamıştır. Bizim bağımızla bağlanmıştır. Aramızda ayrılık olmaması için, her ikimiz beraber bulunuruz.

• Ateş oduna der ki: "Git, sen siyahsın, ben beyazım." Odun da der ki: "Sen yanmışsın, ben yanmamışım, kurtulmuşum."

• Ne bu tarafta, ne de o tarafta yüz bulamaz. 0 da iki karanlık arasındaki siyahta gizlenir kalır.

• 0 anka gibi bütün kuşları geçmiştir. Göklere yol bulamadı da o zavallı, Kaf dağında kaldı. 

• Ey fitne, karışıklık arayan, haydi kalk! Sendeki o idrak testisini taşa vur kır,  ta ki hakîkat nehrinin suyunu onunla çekemezsin, taşıyamazsın. Senin kusurunu söyleyeyim. 

• Bedenleri toprak altında uyuyan, toprağı bedenlerine yorgan edinen temiz ruhlar gibi artık biz de susalım.

 

628. Bütün dünya, mevki, servet, şöhret peşinde çırpınıp durmada.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. III, 1301)

* Biz tenhaya çekilmiş iki üç rind, bir tarafta toplandık. Yüz yüze gelmiş ağızlarını ota daldırmış develer gibiyiz.

* Sağdan soldan develer gibi ağzı köpüre köpüre tama' sarhoşu biri gelmede.

* Gam yemeyen her deve, bu ağıla yol bulamaz. Çünkü onlar vadide, aşağıdalar. Bizse yüce dağın tepesinde, en yüksek bir yerdeyiz.

* Dünya deniz kesilse, biz o denizde Nuh'un gemisiyiz. Nuh'un gemisinin atmasına, kaybolmasına imkan var mıdır ?

*Bütün dünya, mevki, servet, şöhret peşinde çırpınıp durmada, dertlere düşmededir. Bizse bu köşede mutluyuz, hoşuz, epeyce de saygılar görmedeyiz, neşe ile mest olmadayız.

• Arifler mest oldular. Ey hünerli, marifetli, güzel sesli çalgıcı! îçeriye gel, defi eline al, acele bir rubaî söyle!

• Ormanda bir rüzgar estir, her selviye, her söğüde bir esinti yolla, yolla da söğütlerle selviler, çınarlar saf saf olarak baş sallasınlar.

 

629. Tebrizli Şems'in ateşi Hallac'ın dükkanına düştüğü için 
Mansur sevinerek darağacına asılmıştır.

Mefa'iliin, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilün 

(c. III, 1306)

• Gel gel ki, sen arslansın, arslanların arslanısın. Sen nefsine esir olmuş hayvanlardan değilsin. Çayırlıktan dışarı çık, gel nefsanî istekler ordusunun saflarını yar!

• Medhinde ne söylerlerse hiçbiri yalan değil, ne derlerse doğrudur, hiçbiri de boş söz değildir.

• Şu dünya aşıkları, canlarını dünya için, dünya malı için feda ettiler. Bense canımı canların canına feda ettim.

• Her ne kadar canım ikbal Ka'besi ise de, binlerce can Ka'besi senin etrafında dönmekte, tavaf etmekteler.

• Sır söylememek için ağzımı kapadım. Ben gam anasının karnındaki çocuk gibiyim. Çünkü çocuklar annelerinin göbekleri ile kan emerek beslenirler.

• Sen aklın aklısın, ben ise mest olmuşum. Sana karşı hata ediyorum, fakat mestin hatası aklın aklı önünde bağışlanırmış, affolunurmuş.

• Hudutsuz olan humarım, denizleri bile içsem geçmez. Çünkü senin aşkınla mest olanlara kaseler, sürahiler yetmez.

• Ben senin aşkından başka bir yere sığamam. Çünkü aşk zümrüd-ı ankasının yeri Kaf dağıdır.

• Ben Şems-i Tebrîzî'nin hallaç yayı yım. Şems'in ateşi bu hallaç dükkanına düştüğü için, Mansur hazretleri o aşkı tatmış da sevine sevine darağacına asılmıştır.

 

630. Aşk devleti

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa-ilat 

(c. III, 1309)

• Ey dünyada gönüller açan, gönüller kazanan aşk devleti! Ey "Allah dilediğini yapar." ayetinin sırrına mazhar olan aşk ikbali!

"İbrahim Süresi, 14/27. ayet."

• Ey aşkın cevrinde, cefasında gizlenen safa ve vefa! Aşk devleti ne de hoş, ne de güzel!

• Ey candan da daha can olan aşk yüzü, aşk didarı! Ey candan da, yüksek mevki'den de üstün olan aşk devleti!

• İhlastan da, gösterişten de kurtuldum da şunu anladım ki: Ihlasın da, gösterişin de canı aşk devletiymiş.

• Eğer güneş dönüp dolaşırsa, bu onun güçsüz oluşundan, ayrı düşüşünden değildir. Aşk devleti yerden yere konup göçmektedir.

• Halk her işte "Sonu hayır olsun." der. Bizim sonumuz aşk devletidir.

• Ben sustum, ağzımı kapadım. Çünkü aşk devleti Allaha gönül vermiş kişilerin gönüllerinde kanat açtı.

• Dua zenbil gibidir. Bu varlık, bu devlet ise Mekke dağlarında el açıp yalvaran Halil îbrahim'dir. Fakat aşk devleti duaya bile çıkmaz.

• Aşk birliktir. Burada iki yok, ya sen varsın, ya aşk, ya da aşk devleti var.