631. Aziz Peygamberim, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum.
Ben hangi çareye baş vurayım?Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1310)
• Ey Hakk'ın ilhamı ile konuşan, ey hakîkatler gözü, ey şu ateşlerle denizde, yani kötülüklerle, zulümle, belalarla dolu dünyada insanların kurtulmasına çare olan aziz varlık!
• Sen çok kadim bir pîrsin. Senin evveline evvel yok! Sen eşi ve benzeri olmayan bir mana padişahısın! Canların elinden tutan, onları dünya sevgisinden, nefsanî arzular afetinden kurtulmalarına yardım eden sensin!
• Can verme yolunda canlan avlayan sensin. Ah! Bir bilinse ki şu avlar arasında avlanmaya layık olan kimin canıdır?
• Mahluk da kim oluyor ki senin aşkından bahsetsin. Allah'ın celal, ululuk nuru bile senin cemaline, senin güzelliğine aşık!
• Diyorsun ki: "Ben o aşka avlandım, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum. Ey nazik, ey hünerli hekim! Ben hangi çareye baş vurayım?"
• Lutfun; "Gel!" diyor, kahrın "Git!" diyor. Bu ikisinden hangisi daha doğru, hangisi doğru sözlü, hangisi gerçek; bize bir haber ver!
632. Ey aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1307)
• Ey aşığın en yakın dostu, ey aşığın derdini dert edinen, gamını gam edinen dost, ey aşığın gözü, çerağı ve yarı!
• Ey aşığın sağlığının ilacı, ey zayıflamış bedenine deva olan sevgili!
• Ey rahmet padişahlığı, ey aşıkların gönlünü kapan, kararını alan güzel!
• Ey hayalini aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
• Aşığın hüngür hüngür ağlayışı senin onu çekişindendir.
• Aşığın bütün işi, gücü, davranışı senin buyruğunla, senin dileğinledir.
• Nice zamandan beri geceleri aşığın utangaç gözünde uyku karar kılmamıştır.
• Nice zamandan beri aşığın kucağı göz yaşlarından denize dönmüştür.
• Fakat aşığın derdine çare bulan, gamı ile gamlanan sen olduktan sonra bunlann ne ziyanı var?
633. Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
Müfte'ilün, Fa'iliin, Müfte'iliin, Fa'ilün
(c. III, 1311)
• Yine Kaf dağından aşk ankası geldi. Yine candan aşkın naraları, hey heyleri yükselmeye başladı.
• Aşk, akıl sandalını aşk denizinde kırmak için timsah gibi yine başını dışarı çıkardı.
• Yokluk temiz gönüllere göğsünü açmıştır. Sen Tur dağının içinde, aşkın parlak sinesini gör!
• Aşıkların gönül kuşları, yine kanatlarını açtılar. Gönül kafesi içindeki uçsuz bucaksız aşk aleminde uçmaya başladılar.
• Fitne, ayaklanma, karışıklık çıkarma aklın alameti idi. Akıl gitti, bir tarafa oturdu. Sen şimdi her tarafta aşkın ayaklanmasını, aşkın fitnelerini gör!
• Akıl bir ateş gördü: "İşte bu aşktır." dedi. Hayır! Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
• Aşk ağızsız, dilsiz, sessiz sedasız feryad ederek dedi ki: "Ey gönül! Sen yükseklerde uç da, aşkın yüksekliğini gör!"
634. 0 yakut şarabı getir ki, kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün.
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, , Fe'ilün
(c. III, 1312)
• 0 tatlı dilli sevgili, bir yolunu bulup beni aldattı. Dedi ki: "Kalk, akik kadehi eline al, bana yeni bir şiir söyle!"
• Ben kendi sakimin kölesiyim. îşvelerinin tutkunuyum. Çünkü şükür hoş yaşayışın lezzetidir. Şarap da güzel arkadaştır.
• Aşıklıkla, mestlikle seçilmiş kişiler ne güzel kişilerdir. Onlar çerağ gibi geceleri aydınlatırlar, gündüzleri de güneş gibidirler.
• Siz ve iyiden, kötüden ne murad ettinizse, neyi diledinizse onların hepsi sizin olsun. Sakînin kaldığı yer ve şarap kadehleri de benim olsun.
• 0 yakut şarabı getir ki kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün, yüz binlerce coşkun yangınlar olsun.
• Aşkın kemali sevgili ile içli dışlı olmaktır. Kavrulmuş un ile yağın birleşmesi gibi.
• Toprak Allah'ın lütfettiği tertemiz hakîkatlerle içli dışlı olunca, o başarıyı daima şükran secdeleri ile karşılar ve canlılara çeşitli nimetler doğurur, bağışlar.
635. Sevgilim, ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan sonra gelen ayrılık!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1313)
• Canına ve başına and veriyorum, doğru söyle! Lütufta, güzellikte neden dünyada sen teksin; eşin benzerin yok?
• Senin güneş gibi parlak olan yüzün insana ayrılığı olmayan kavuşma gülünü bağışlar.
• Ben senin için herkesten gönlümü çekeyim, herkesi gönlümden söküp atayım. Senin vefana kavuşmak için kendimi tamamıyla sana vereyim, sana hizmet edeyim.
• Fakat bana kızıp da: "Yürü, git, sabret!" dersen, işte o zaman bu emri yerine getirmeye gücüm, kuvvetim yetmez. Bu yerine getirilmesi imkansız olan bir teklif olur.
• Ey sevgili! Ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan, dudak dudağa öpüştükten sonra gelen ayrılık!
• Mademki ruh aklın babası ve annesidir, ben senin gönlüne girip sevgini kazanırsam, benim aklım da, ruhum da sen olursun.
• Bütün aşıklar seni hayal ederler. Bu yüzdendir ki sen bir tane değilsin, bu yüzdendir ki aşıklarının gönül perdeleri ardında nice ay yüzlü, şeker dudaklı, gümüş baldırlı güzellerin hepsi de sensin.
636. Elini ağzımın üstüne koydu; "Sus" demek istedi. Ama gözleri;
"Aşık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse sen de gizlice onu yap!" diyordu.Mefa'îlün, Mefa'îliın, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1314)
• Sevgilim gönül alıcı, sevimli edalarla gizlice içeri girdi. Aşıkların kanlarını döken, o güzeller geceleyin gizlice yanıma geldi.
• Elini ağzımın üstüne koydu: "Sus, sesini çıkarma!" demek istedi. Gözleri ise: "Aşık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse, sen de gizlice onu yap!" diyordu.
• Onun bu lütfu beni sarhoş etti. Dayanamadım, onun gül bahçesinin kapısnı kırdım, bahçeye girdim, o bahçeden gizlice çok hoş kokulu güller çalıp duruldum.
• Sonra ona dedim ki: "Sevgılim sen mademki bu kadar kurnaz ve gönül alıcısın, ne olur gizlice bir kurnazlık yap!"
• 0 güzel dudaklarını kulağımın üstüne koy! Gerçi şimdi gecedir, tenhayız kimse duymaz ama yine sen dudaklarını kulağıma o kadar sıkı yapıştırır ki' rüzgar bile gizlice o sırları duymasın.
• Ey ay parçası ne olur! Aşığı kendinden geçiren, öldüren o sırları bu gece söyle, susma, gönüldeki işret çenginin neva tellerine gizlice dokun!
• Ey gülüp duran sevgili, ey cana can katan dilber. Şekerler saçan o iki yakut dudağından sadaka olarak gizlice bir öpücük ver!
• Bütün dedi koducuların hepsi de sarhoş olmuşlar, hepsi de uyuyup kalmışlar. "Evet" dedi ama, bu sarhoşların arasında biri var ki, o gizlice uyanıktır.
637. Ey nazlı dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak!
Maldan mülkten ayrıldığın zaman seninle yalnız gönül kalacaktır.Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. 111, 1316)
* Ey perçem,;ey yüzündeki ben, ey göz, ey bilezikli nazik ayak! Gidiniz, ğidiniz, siz mademki aşık değilsiniz, sizi sevmiyorum, istemiyorum.
*Siz bu halde iken, aşktan haberiniz yokken, o saçların, o kıvrım kıvrım kaküller nasıl olur da ölüm korkusu ile kıvranacak? 0 kollar, o kanatlar, nasıl olur da göğe uçup havalanacak?
*Ev nazlı, ey nazik gönüllü dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak! Mal, mülk altın ve gümüşten ayrıldığın zaman seninle yalnız "gönül" kalır. ne diye kırık dökük bir hale gelirsin, ne diye gönlünü daraltırsın. Ey gönlü igne gözü gibi daralmış kişi, beli bükülmüş kişi!
• Ben gece seni rüyamda gördüm, mest bir halde, hoş bir halde idin. Gökvüzünde gezip duruyordun. Hem de öyle olacak, bu rüya doğru çıkacak.
• Gökte hem geziyordun hem de: "Ey zühre yıldızı" diyordun, "Bana bak, beni seyret. Mest bir haldeyim. Senin tesirinden kurtuldum. Artık sen bana bir şey yapamazsın"
• Hem dervişlik, aynı zamanda dert, elem! Şarap da az mı az. Yürü git, erkekçesine bir ay yüzlüye bir sene olsun hizmet et de şu dertlerden kurtul!
638. Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. 111, 1315)
*İşte gözlerden yakut gibi yaşlar döküldü. Ne olduğu bir türlü bilinemeyen aşkın, ne olduğu bilinemeyen hali budur. Bu göz yaşları niçin akıyor, bilinemez.
*Sevilenlerin rengini gör, sevenlerin rengine bak! Bu iki güzel renk, işte o rengi olmayan candan .
• Gökyüzü de her an yeryüzüne, şu kara toprağa binlerce renk bağışlar, ama bu renkler ne yeryüzünün rengine benzer, ne de gökyüzünün.
• Çünkü rengin aslı renksizdir. Nakışın aslı nakışsızdır. Çünkü harfin aslı harfsizdir, nakdin aslı madendir.
• Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun. Bu her ikisini de arayan, isteyen de sensin, aranan istenen de sen! Ama ona buna hasedinden ötürü kat kat olmuşsun da durumu anlayamıyorsun.
• Sen ab-ı hayat kırbasısın, ama hasedin kırbanın ağzını bağlamış, işte bu yüzdendir ki amansız aşkın tesiri ile can inlemede, ağız da susmadadır.
• Seher vaktinde kuşların feryadları, susanlardan, mezarlarda uyuyanlardan gelen bir elçidir. Cihan da sessizce inliyor. işte ağız o iniltinin bir nişanıdır.
• Eğer sen sevgiliye av olmadınsa, söyle senin bu kararsızlığın nedendir? Bir su değirmenini döner gördün mü; bil ki işte orada akar bir su vardır.
• Canım, bana; "Sus, beni incitme!" diye işaret ediyor. Susuyorum, ben canımın fermanının kölesiyim. îşte sözü bıraktım.
639. Bedenimle yanında değilim ama, ruhum ve gönlüm senin yanındalar.
Fa'ilatün, Mefu'îlün, Fe'ilün
(c. III, 1323)
• Ey cihanın zarif, kibar, nazik, güzel varlığı! Sana selamlar olsun, esenlikler olsun. Senin hastalığın da sendendir, sağlığın da sendendir, bundan şüphe etme!
• Derde düşmüş kulunun devası nedir? Söyle: "Lütfedip dudaklarından bir öpücük bağışlamak!"
• Senden harfsiz, sözsüz bir ses seda çıkmıyorsa da, dünya nasıl oluyor da "Lebbeyk" (=Ne istiyorsun) sedaları ile dolu?
• Bedenimle yanında değilim, sana hizmette bulunamıyorum, ama ruhum ile gönlüm senin yanındadır, sendedirler.
640. Şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelerek
hayvanlar gibi cansız yaşama!Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1317)
• Şu yalancı beye bak! Süslü eğerini vurmuş, ata kurulmuş, gösteriş peşinde. Başına da altınlarla süslenmiş bir sarık sarmış.
• 0 kendini öyle güçlü görüyor ki ölümü bile inkar ediyor da; "Ecel neredeymiş, gelsin bakalım!" diye söylenip duruyor. Ölüm ise; "îşte ben buradayım!" diyor ve altı yönden ona koşup geliyor.
• Ecel ona der ki: "Ey eşek! Nerede o debdebe, nerede o şatafat, nerede o ihtişamlı yürüyüşün? Nerede o büyük burun, o kendini büyük görüşün? Nerede o kinin, nefretin?"
• "Nerede o etrafını alan güzeller, nerede zevk ve safa, o cümbüşler, o kuş tüyünden yatak, halıyı kilimi kimlere verdin? Şimdi yastığın da toprak, döşeğin de."
• Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt! Gerçek dini ara da debdebeden, ihtişamdan, gösterişli merasimlerden uzak, ebedîliğe eriş!
• Ey ilahi! înciyi gübre içine düşürmüş zavallı, şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmemezlikten gelip hayvanlar gibi cansız yaşama! Allah'ın verdiği şu ekmeği gübre haline sokma!
• Biz inci aramak için şu gübreliğe girmişiz, kapanmışız. Ey kendini gören, kendini beğenen, ey baş çekip gururlanan gafil! Sen de başını, belini bük de inci ara!
• Allah erini görünce, insanlıkta bulun, ona yardım et, eziyete, sıkıntıya, belalara uğrayınca sabret, yüzünü !
• Ey beden! Benim bu sözlerim, kendimi kınamam içindir. Şiirin başında geçen bey de benim. Bilmiyorum ki ben, ne zamana kadar şundan bundan, iyiden kötüden bahsedip duracağım.
641 Sana selamlar olsun!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. III, 1318)
• Ey can! Her günün başlangıcında sana yüzlerce selam! Sevgilim söylerken de, susarken de sana esenlikler, selamlar olsun!
• Can bakımından baştanbaşa tertemizsin ama, beden bakımından tamamıyla gösterişten, hileden ibaretsin. Sen gülsün, dertlere devasın, dikenden sana esenlikler, selamlar olsun!
• Ben bir Türküm, sarhoşum. Türk gibi silah kuşandım, köye girdim, köy ağasına dedim ki: "Sana esenlikler, selamlar olsun"
• 0 elime bir kadeh şarap verdi ve dedi ki: "Bu tanınmış, sevilmiş emaneti iyi tut, aklını başına al, bunun kıymetini bil, sana esenlikler, selamlar olsun!"
• Ben deliyim, divaneyim. Halil îbrahim (a.s.) gibi ateşler içinde yandığım halde, durumdan şikayetçi değilim. Cehennemin kapıcısı Malik'e; "Sana esen-ikler, selamlar olsun!" derim.
• Dışarda iken herkese selamlar ediyorum, alem selamımla doldu. Sevgili ile mağraya girince de; "Sana esenlikler, selamlar olsun!" derim.
• Dünyada görünen bütün şekillerde, süretlerde büyük sanatkarlar tarafından ortaya konmuş bütün şaheserlerde onun sanatı var, herşey onun ilhamıyla vapılmıştır. Dolayısıyla onun eseridir. Ey yuvasında istirahata çekilmiş çalışkan karınca! Gecen hayırlı olsun, hoş geçsin. Ey yılan! Sana da esenlikler, selamlar olsun'.
• Bütün yarattıklarını sevdiğin, onlara çeşitli ihsanlarda, lütuflarda bulunduğun gibi, yarattıkların, bütün varlıklar seni sevmekte ve tesbih etmektedirler. Davud (a.s.) tahtı üstünde; "Canım sana feda olsun!" der. Hallac-ı Mansur hazretleri de darağacında; "Sana esenlikler olsun, selamlar olsun Rabbim!" diye seslenir.
• Sana müştak olan, seni çok özleyen, senden hiçbir şey istemeksizin, hiçbir şeyi arzu etmeksizin sana candan selam verir. îhtiyacı olan da çaresizlik içinde: "Sana selamlar olsun!" der.
• Padişahlar merasimler tertip ederler; davullarla, bayraklarla sana selam verirler. Hastalar ızdıraplar içinde, ateşler içinde kurumuş ağızlarında dillerini zorluklarla oynatarak seni hatırlarlar, sana selamlar yollarlar.
• Can şarabını içince, meyhaneciye elbisemi rehin olarak verdim. Senin aşkınla mest olmuş biri beni görüp: "Sana selamlar olsun!" demesi üzerine ben bütün varımdan, yoğumdan soyundum.
• Bu sene senin ay yüzünden öyle hoş, öyle mutlu ki, gurura kapılmış da geçen seneye yüzünü döndürüp: "Sana selamlar olsun!" diyemiyor.
• Senin mızrabının vuruşundan duyduğu zevkten ötürü feleğin çengi öyle kendinden geçmiş ki, her an başını çengin üstüne eğiyor da: "Ey tel!" diyor "Sana esenlikler, sana selamlar olsun!"
642. Akıl, dîvane gönlü kendisi ile savaşta görünce dışarı fırladı.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilün
(c. III, 1332)
• Tövbe, topal ayakla sefere çıktı. Sabır da dar bir kuyunun içine baş aşağı düştü.
• Çeng, sesler çıkarmaya başlayınca, ben ve sakîden başka kimse kalmadı.
• Akıl, dîvane gönlü kendisi ile savaşta görünce, dışarı fırlayıp gitti.
• Aşk meyhanesinin sadrı, en yüksek yeri, yüksek makam hırsından, namdan şöhretten kendisini kurtaranlar içindir.
• Gönlünü dünya hırsından, düşünceden kurtarıp da onu rahata kavuşturan kimse, timsahın sırtını kendisine gemi yapar.
643. Akıl, aşka karşı şaşırır kalır, can ise abdallaşır.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1331)
• Kimin gönlünde bu aşktan eser yoksa, o Allahın nazarında çer çöptür, taştır, topraktır.
"Esrar Dede merhum:
"Bir sînede kim nar-ı nnuhabbet eseri yok!
Zulmettedir ol nür-ı Hüdadan haberi yok!"(Bir gönülde sevgi ateşi, aşk yoksa, o gönül karanlıklarda kalmıştır. Allahın nurundan haberi yoktur!) diye söylemişlir.
• Aşk taşın gönlünden su fışkırtır. Aşk gönül aynasındaki tozu, toprağı giderir.
• Kafirlik Hakk'ın. "Celal" isminin tecellîsi gereği savaşmaya, insanları birbirine kırdırmaya geldi. îman ise Hakk'ın "Cemal" isminin tecellîsi gereği barışmaya, insanları birbirine sevdirmeye geldi. Fakat aşk, savaşı da, barışı da ateşe vermek için geldi.
• Aşk gönül denizinden baş kaldırır, ağzını açarsa, timsah gibi iki dünyayı da yutuverir.
• Aşk arslan gibidir. Ne hîledir, ne de kurnazlıktır. 0 bazen tilkileşip, bazen kaplanlaşmaz.
• Aşktan yardım üstüne yardım gelince, can kapkaranlık, dapdaracık bedenden kurtulur.
• Aşk daha başlangıçta bile baştan başa şaşkınlıktır, hayran olmaktır. Akıl aşka karşı şaşırır kalır. Can ise abdallaşır.
• Ey seher rüzgarı! Benim gönlüm bende değil Tebriz'dedir. Daima eserek Şems hazretlerine bizim hizmetimizi bildir.
644. Karanlık gecenin zenci sakîsinin sunduğu görünmez uyku kadehi ile insanlar
kendilerinden geçmişlerdir.Fe'ulün, Fe'ulün, Pe'ülün, Fe'ul
(c. 111, 1330)
• Ey güzel varlık! Durmadan, dinlenmeden şarap kadehini döndür, bizlere sun! Meclis kurulmuş, çeng çalmada, sazlar nağmelenmede, inlemede.
• Fakat bu meclis üzüm şarabı içenlerin meclisi değildir. Bu meclis ruhların rneclisi, sakîmiz de gayb aleminin sakîsi, meclistekiler gayb aleminin kokusunu almada, fakat bir renk görmemedeler.
• Sen bu meclise gel de bir katre kanda gönül sahrasını seyret 0 daracık yerde uçsuz bucaksız bir sahra.
• Hakk'ın aşkı ile mest olmuş kişilere durmadan şarap sun! Çünkü orada kavga yoktur, sevgi vardır.
• Ezel meclisinde elest gününde, Allah, onlara öyle bir sevgi kadehi göstermiştir ki; onlar bu dünya güneşinin kadehini, yani üzüm suyu şarabının kadehini ellerine almayı ayıp bilirler, günah sayarlar.
• Sen diyorsun ki: "Elsiz şişesiz sunulan şarabı kim görmüştür? Böyle şarap olur mu?"
• Sen şu gece yarısında düşün, seyret de gör! Karanlık gecenin zenci sakisinin sunduğu uyku kadehi ile insanlar sarhoş olmuşlar, kendilerinden geçmişler, yataklara serilmişler.
645. Düşünce ile gönül birbirlerine öfkeli oldukları halde, beden şehrinde beraber kalıyorlar.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1324)
• Uykudan uyan kalk, çengi düzene koy! 0 ay yüzlü, gül renkli fitneyi yürüt!
• Aşk ne uyku bıraktı, ne sabır. Aşk ne nam bıraktı, ne de ar!
• Akıl binlerce hırkayı yırttı. Edep binlerce fersah uzaklara kaçtı.
• Düşünce ile gönül öfkeli oldukları halde beden şehrinde beraber kalıyorlar. Halbuki ay ve yıldızlar kıskançlıklarından ötürü birbirleri ile savaşa girdiler.
• Yıldız savaşa girmiş, ayrılığı yüzünden bu alem ona dar gelmeye başlamış.
* Ay diyor ki: "Onun güneşi olmadıktan sonra, ben neden boşuboşuna gökyüzünde solgun hüzünlü ışıklar yayarak gezip duracağım."
• Varlık pazarı onun akiki olamadıktan sonra, varsın harap olsun, taş üstüne taş kalmasın.
• Ey binlerce ada, sana sahip, ey kadehi güzel aşk, binlerce fikir sahibine, hünerli kişilere fikir bağışlayan, hüner ihsan eden aşk! Bütün dünya sanatkarları senden ilham almada, senin tesirinle eserler ortaya koymaktadırlar. Bütün güzel şaheserlerin ortaya konulmasına sebep olan sensin.
646. Bütün kainat, bütün varlıklar gönlün mestidir.
Müfte'ilün, Mefa'îlun, Müfte'ilün, Mefu'îlün
(c. III, 1336)
• Bir gece gönlün selamını almak arzusu ile kapısını çaldım. îçerden; "Kimdir o?" sesi geldi. "Kapıyı çalan senin gönlünün kölesidir!" dedim.
• 0 içerdeki ay yüzlünün nurunun şu'lesi; "Kapının aralığından yol üstüne, gönüle, göze düştü.
• Gönül mahallesi gönlün yüzünün dalga dalga nuru ile doldu. Her taraf nurlandı. Güneş ile ay, gönlün değersiz birer kadehi oldular.
• Gönülden bir haber gelince, gökyüzüne bir gürültü düştü. Varlık, kainat eline bir meşale aldı. Halk, duygularının zincirinden kurtuldu.
• Her tarafı göz kamaştıran, şaşılacak bir nur kapladı. Kürsü de, arş da gönlün nuru ile aydınlandı. Ruh gönlün selamını almak için kapısının önüne oturmuş, gönül damını gözlüyordu.
• Kalender, insan değildir. İşte sana kısa, özlü bir söz: 0 baştan başa bakıştır, görüştür. Gönül susarak konuşur.
• Bütün kainat, varlıklar, gönlün sarhoşu, gönlün ! Dokuz göğün konakları, gönle ancak iki adımlık yoldur.
647. Ey gönül! Canlar senin parıltından meydana gelmiş gölgelerdir.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. III, 1359)
• Ey gönül, ben o tertemiz yüze, o güzel yüze bakınca kendimden geçtim. Ona dedim ki: "Ne kadar da güzelsin! Sende ilahî bir güzellik var."
• Binlerce güneş, binlerce göz, binlerce çerağ senin kulundur, kölendir. Ey gönül! Canlar senin parıltından meydana gelmiş gölgelerdir.
• Ey gönül! Güzellik zamanla gelir geçer, sonu yoktur. Halbuki senin güzelliğin zamanı da aştı, sonu da aştı.
• Ey gönül! Periler, cinler önüne geldiler, sana hizmet etmek istediler. Melek de, yıldız da, gökyüzü de sana secde ediyorlar.
• Hangi gönülde senin kulun ve kölen olduğuna dair bir damga, bir işaret yok? Hangi dert, hangi gam vardır ki sen ona derman olmayasın?
• Ey gönül! Zevallı olmayan hazineler senin emrinde. Yokluk aleminde hangi hazine vardır ki senin olmasın?
• Ey gönül! Senin aşkınla yanıp yakılanlara bak! Onlardan yüz çevirme! çünkü bakışlarında yanıp yakılmayı gideren, ne gözler, ne devalar vardır.
648. Şu kara topraktan biten çiçeklerde onun güzelliğinin akisleri vardır.
Mefa'îlün. Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. 111, 1339)
• Ey gönül! Ay yüzlü güzelim, lütuf üstüne lütuflarda bulunuyor. Bu yüzden bir yerde duramıyorum, kararsızım. Gönlüm ab-ı hayat kaynağında, bedenim lale bahçesinde.
• Ey gönül! Gel de gör! 0 bahçede her ağacın gölgesi altında gönülleri çeken ay yüzlü bir güzel, gül yanaklı sevimli bir dilber; oturmuş, padişahın yüzünü görmek için bekliyorlar.
• Ey gönül! 0 öyle bir padişah ki, ruh güzellerinin de, beden güzellerinin de kendi güzelliğinin aşkından sevda kıvılcımları düşürmüş.
• Ey gönül! 0 büyük yaratıcı, narın içindeki taneler gibi kullarının gönüllerine neşeler, ümitler doldurmuş.
• Ey gönül! Padişahın güzellere, kendi öz kadehi ile şarap sunduğu o halvette Ruhulemin bekçidir, Hızır da perdecidir.
• Ey gönül! Onun en değersiz kulu, o meclisten mest olarak çıkınca, artık o dünya malına, zenginliğe, mevkiye, şöhrete yukardan bakar, onlara hiç önem vermez.
• Ey gönül! Sen bu cihanı onun bahçesi olarak bil! Herkes, her varlık bu bahçede rızkını, nasibini bulmaktadır. Bu alemi de onun pek büyük bir mağarası say! Onun lütfu, ihsanı geldiği zaman seni o karanlık mağradan dışarı çıkarır.
• Çıkarır da "toprak-su-hava-ateş" birleşiği içinde sana ne gül bahçeleri, reyhanları, türlü türlü şakayık çiçekleri, menekşeler, laleler hazırlar.
• Şu kara topraktan biten, başkaldıran çiçeklerde onun güzelliğinin akisleri vardır. Onların hepsi de onun lütfu ile bitmedeler. Sen burada topraktan çıkan mahsülleri yemekle meşgulsün. Sanki toprak yiyorsun. Halbuki senin rızkın göklerdedir. Ey gönül! Senin burada ne işin ?
• Ey gönül! 0 padişahlar padişahının aşkı ile el çırp, oyna! Onun bir öpücüğüne nail olabilirsen, dünyanın bütün belaları, bütün felaketleri def olur gider.
• Ey gönül! Şimdi ayağımda ayrılık ateşinden bir bağ var! Çok da zayıf düştüm. Ama sevgiliyi andığım zaman, onun aşkı ile mest olurum.
• Ey gönül! Onun aşk koparan şivesiyle ağlayıp inlemeye başlar, çeng gibi binlerce nağme çıkarırım.
649. Göklerden gelen ordunun saflar yaran saldınsı yüzünden,
beden şeytanlarının başları ezildi.Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün
(c. III, 1333)
• Ey gönlü ihsan eden aziz varlık! Sen lütuflar sahibisin, ihsanlar sahibisin, gönüller avlıyorsun. Benim gönlüm senin yarattığın güzellikler ile huzura kavuşuyor.
• Ey iki alemin de kendisine kul, köle olduğu üstün varlık! Biz senin ikramınla diriyiz. Ey adının verdiği hayatla gönlün adına can olan, onu dirilten aziz varlık!
• Gönül, bedenin etrafında bir halka oldu, onu sardı. Gönlüm bedenimin hırkasını giydi. Sonunda her ikisi de sende gark oldu. Ey gönle lütuflarda bulunan güzel!
• Ey gönül deryasının incisi! Senin karşında, canın da, gönlün de ne önemi var? Gönül geceleri seninle aydınlıktır; gönlün gündüzleri de seninle mutludur.
• "Akl-ı küll"ün dergahından davul sesleri geliyor. "Şimdi gönlün fermanı hüküm sürmededir." deniyor. Ötelerden gökyüzü ordusu gelmede.
"Akl-ı küll: Allahın kudretinden ilk önce ortaya çıkan akıl. Buna Hz nuru da denilir.
• 0 ordunun kılıç vuruşundan, padişahın düşmanlarını öldürüşünden ötürü, ovalar kanla doldu, yollarda kan akıyor.
• Gök ordusunun saflar yaran saldırısı yüzünden beden şeytanlarının başları ezildi. Padişahın namına hutbe okunmaya başlandı. Dîvan gönlün fermanları ile doldu.
650. Ben can'ın boynunu bağladım, sevgilinin kapısına götürdüm de; "Bu, aşk suçlusudur;
sakın bunun suçunu bağışlama!" dedim.Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. III, 1335)
• "Bu gönül evinde bulunan kimdir?" diye gece yarısı bağırdım. Bir ses; "îşte benim!" dedi. "Sen kimsin?" dedim. "Ay'ın da, güneşin de yüzümü görüp utandıkları güzel benim!" dedi.
• Bana; "Neden bu gönül evi böyle çeşitli şekillerle, hayallerle dolu?" dedi,. "Ey ay yüzüne dünya güzelinin bile hayran kaldığı, haset ettiği dilber!" dedim. "0 gördüğün şekillerin, hayallerin hepsi de oraya senden aksetmiş."
• "Peki!" dedi. "Şu benim ciğerimin kanına bulanmış olan şekil de nedir?" "Bu" dedim, "Benim şeklim. Gönlü yaralı, ayağı beden balçığına saplanmış bu değersiz kulunun şekli."
• Ben can'ın boynunu bağladım, sevgilinin kapısına götürdüm de; "Bu, aşk suçlusudur, sakın bunun suçunu bağışlama!" dedim.
• Sevgili bana bir ip ucu verdi. "Bu aşk ipidir. Ucu fıtnelerle, hilelerle doludur. Bunu tut, çek, ben de çekeyim. Hem çek, hem de koparma!" dedi.