651. Ey gönül! Sen aynada kendini eğri görürsen, bu eğrilik sendendir, aynadan değil.

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. 111, 1337)

• Ey yüzünü ekşitmiş sevgili! îşine karışmamam, "Neden yüzünü ekşittin?" dememem için, sanki yüzünün etrafına; "Sirke ne güzel katıktır!" diye yazan dost!

• Yüzünün asıklığını, ekşiliğini, dolayısıyla başına gelenlerden şikayetini bırakır da; kinden, hırstan bir iki adım uzaklaşır da hilme, yumuşaklığa, başa gelenlere razı olmaya doğru yaklaşırsan, bal gibi olursun, kendinle beraber nice kişileri de tatlılaştırırsın. Fakat sen çok tenbelsin, kemale doğru yürüyemiyorsun.

• Aslında ben hata ettim, yanlış gördüm, yanlış söyledim. Zaten ben her zaman yanlış işler yaparım. Ben senin gerçek yüzünü görebilseydim, gözüm böyle şaşı kalır mıydı?

• Ey gönül! Sen aynada kendini eğri görürsen, bu eğrilik sendendir. Eğri alan sensin, ayna eğri değil! Ayna her şeyi doğru gösterir. Önce sen kendini doğrult!

"Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur

"Seni görünce kendimi gördüm. Aferin beni bana gösteren aynaya!" (Mesnevî, c. VI, nr. 1085). Başkaları bizim için ayna gibi olunca, başkalarında gördüğümüz kusur, kendi kusurumuzdur. 0 kusur onlara ait değildir."

• Adamın biri kuyu başına gitmiş de ayı kuyuda görmüş, ayın kuyuya düştüğünü sanmış. Ay ise gökyüzünden ona seslenmiş; "Acele etme, yanlış görme, ben buradayım." demiş.

• Sen ayı şu kirli, alçak yeryüzünde arama! Yoklukta varlık olmaz. Bir adam Ebucehil karpuzu ekse, şeker kamışı biçmez. însan ne ekti ise onu biçer.

• Ey benim canım! Hoşluk, güzellik varlığını, benliğini gidermektedir. Sense güzelliğini varlıkta arıyorsun. 0 burada görünmez. Sen her şeyi elde edebileceğin yerde ara!

 

652. Öteki dünya gönül güneşinden bir parıltı, bu dünya da gönül denizinden bir damla.

 Fa'ilatün. Fa'ilatün, Fa'ilat , 
 (c. III, 1346) 

• Ömrüm gönül sevdası ile geçti gitti. Benim gönül gamından bir korkum yok!

• Gönül benim canıma saldırmak için kalkmış gelmiş. Cansa; "Bakalım gönlün meramı nedir? Ne yapacak?" diye oturmuş kalmış.

• Gönül din halkasından kaçıyor da, güzellerin saçlarının büklümü halkasını yer ediniyor.

"Fuzulî hazretleride:

  "Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır 
  Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır" demişti.

• Gönlümle oynayanın, gönlümü perişan edenin etrafında dönüyorum, onu terk edemiyorum. Çünkü gönül kavgasında benim yardımıma koşacak ancak odur, başkası değil!

• Sabah olsun da gönlün yüzünü bir defa olsun göreyim diye geceleri uykuyu gözlerime haram ettim.

• Gönlün boyunu bosunu göreyim diye eğilmekten boynum yay gibi oldu.

• Öteki dünya gönül güneşinin parıltısından bir parıltı, bu dünya ise gönül denizinden bir damla!

• Ağzını kapa, dudaklarını yum! Çünkü gönlün feryadları dilsiz, dudaksız olarak göklere yükselmede.

 

653. Güllerin güzelliğinden dikenler sarhoş olur, gam gülmeye başlar.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün

 (c. 111, 1356)

• Sevgili hiç beklenmedik bir zamanda, ansızın çıkar gelirse; ne mutluluktur! 0 güzelliğiyle, kendisini çekemeyen güzelleri haset ateşlerine yakarsa ne devlettir.

• Dün sevgili tövbe eden binlerce kişinin tövbelerini güzelliğinin etkisi ile bozdurmuştu. Bugün de aynı şey olursa ne mutluluktur. 

• Ona gönül verenler, onu görmek ümidi ile grup grup kapısının önünde ;oturmuşlar, bekleşiyorlar. Lütufeder de onlara şöyle bir görünürse ne mutluluktur.

• 0 kılıçlar kuşanmış, savaşa hazırlanmış, ayrılık ordusunun içine dalsa da vuslat ordusunu zafere kavuştursa ne mutluluk olur.

• Binlerce güller açılır, onların güzelliğinden dikenler sarhoş olur. Bu durum carşısında gam bile güler, kahkahalar atmaya başlarsa bu ne saadettir.

• Aşk harekete geçince, beden çevikleşir. Acele hemen elsiz, ayaksız gökyüzünün etrafında koşmaya başlar. Bu ne saadettir?

 

654. Develer sarhoş oldular.

Fe'ilatiin, Fe'ilattln, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. 111, 1344)

• Develer sarhoş oldular. Şimdi sen deve oyununu seyret! Kim sarhoş deveden edep, bilgi ve ibadet bekler?

• Bizim bilgimiz onun yani Hakk'ın bilgisi, yolumuz onun caddesi, hararetimiz koç burcundan güneşten değil, onun sıcak nefesi.

•"Ruhumdan ruh üfürdüm." günü nefesi sana can verir.

• Hakkın işi "0l  emri ile oldurmaktır." Yaratışı sebeplere, vasıtalara   bağlı değildir-

"Bu beyitte Bakara Süresi, 2/117. ve Hicr Süresi, 15/29. ayetlerine işaret var. 

• Biz bu Hakk yolunda nesrin ve karanfil çiğneriz. Balçık çiğneyen yani yerden biten otları, dikenleri yiyen bayağı develerden değiliz.

• Balçık çiğneyen develer bu dünyaya, şu balçığa bağlanıp kalmışlardır. Ruhumuzun, gönlümüzün balçıkla ne ilgisi var?

• Din mücizesini göstermek arzusu ile Hz. Salih'in duası dağın bağrından Allah devesini doğdurdu.

"Hud Süresi, 11/64. ayetine işaret var."

• Biz doğu tarafına da gitmeyiz batı tarafına da. Biz durmadan ezel güneşine doğru adımlar atar dururuz.

 

655. Bugün gönlüm yeni bir sevda ile başka bir renge boyandı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün , 

(c. III, 1341)

• Allah'a hamdolsun, şu gönül bugün dünden de daha beter bir halde, bugün gönlüm, yeni bir sevda ile başka bir renge boyandı.

• Dün gönlüm gül fidanının altına oturmuş, durmadan şarap içiyordu. 0 yüzden olacak, bugün bambaşka bir halde.

• Senin aşk "ney"in bu perdesinde bir hayli bekledi. Gönlüm aşk neyinin zevki ile tatlılaştı, şekere döndü.

• Ey ipek kaftanlar giyenen sevgili! Ben senin beline kemer gibi sarıldım.

• Ey tatlılıklar, lezzetler denizi! Senin aşkından bu beden sedefe dönmüştür. Şu gönül de o sedefin içindeki inci.

• Her mü'minin benlik evi mademki senin aşkınla harap oldu, yıkıldı; bu kargaşadan ötürü, bu gönül de her an benlik kapısından çıkıp, varlık damına yükseldi.

• Tebrizli Şems, Hakk güneşi gibi parıldıyor. Onun güneşinin parıltısından şu gönül seher vakti gibi olmuştur.

 

 656. Gözyaşları niçin akıyor;gönül ateşini söndürmek için.

 Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c. III, 1351)

 

• Şaşılacak şeydir ki; bu açık meşrepli güzellere, celal sahibi hakkın hareminde, has bahçelerde, çeşme başlarında, çayırlık çimenlik yerlerde makamlar verildi'. Orada şuhluklar, güzel yüzlere hırsızlamaca bakmalar helal sayıldı.

• Yol kesmeyi, ancak yollan bilen becerir. Eve girmeyi, hile yapmayı güzellikten anlayan başarır.

• Dünya ehli sanki örümcektir. Her biri de sinek avlar durur. Onlardan hiç bahsetme, bana usanç gelmesin.

• Eve gizlenmiş nefis hırsızını kim görür, kim söyler? îlahi aşkla safran çiçeği gibi sararmış bir yüz ile, berrak, duru su gibi olan göz yaşları.

• Gözyaşları neden akıyor? Gönül ateşini söndürmek için. Yüz niçin sararır, solar? îç alemini, gönül derdini anlatmak için.

• Aşıkların yanaklarına akan gözyaşları, seni ayakkabıların çıkarıldığı kapı yanındaki saftan alır; "Buradan hemen kalk, aşkın huzuruna git!" der.

• Aşıkların yüzlerinin sanlığı, sevgilinin elma gibi kırmızı olan yanaklarının aynasıdır. Gözyaşları ise, benlerinin ve yanak sayfalarının üzerine yazılar yazıyor.

• Bu balçıktan, bu kara topraktan yaratılmış yüzündeki bunca güzellikler, bunca eda ve cilveler, gayb alemindeki aydan parlayıp vuran kemal nurunun parıltısıdır.

• Hele bir iki gün sabret, bu parıltı bütün güzellikleri ile, bütün nuru ile yine aslına gider, onunla birleşir.

 

657. Kurak yere düşmüş balığın kulağına dalga sesleri gelince,
 balık hemen sıçrayıp yurdu olan denize atlamaz mı?

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, 

(c. III, 1353)

• Bütün kainatın ve varlıkların yaratıcısından, o celal ve cemal sahibinden ruha çok tatlı bir hitapla; "Gel!" denilince ruh, nasıl olup da kanatlanıp uçmaz?

• Duru, lekesiz denizden ayrılmış, kurak yere düşmüş bir balığın kulağına dalga sesleri gelirse, balık nasıl olur da hemen sıçrayıp asıl yurdu olan denize atlamaz?

• Davuldan ve davula vurulan tokmaktan "Geri dön!" haberini duyunca, doğan, nasıl olur da avı bırakıp gerisin geri sultana doğru uçmaz?

• Bu kadar latif, bu kadar güzel, sevimli ve can bağlayıcı olan eşsiz varlığı bulamayan, tanıyamayan ve sevemeyen kimse cidden ne zavallı, ne kötü, ne sapık bir kimsedir?

• Ey ruh kuşu! Günahlarından temizlendin, nefsinin kafesinden kurtuldun, mana kanatların açıldı. Haydi geldiğin yere, kendi vatanına doğru uç, uç!

• Acı sudan ab-ı hayata doğru yollan! Eşik dibinden, papuçlukta oturanlar arasından ayrıl, can meclisinin baş sedirine geç otur!

• Ey can! Sen git, git ki biz de bu ayrılık cihanından o buluşma cihanına kavuşalım.

 

658. Gönlün vasıflarını saysam aklın almaz.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'fllün 

(c. III, 1342)

• Şu gönülde nasıl bir iş yurdun, nasıl bir tezgahın var? Şu gönülde ne putlar yontuyorsun? Ne putlar yapıyorsun?

• Bahar oldu, ekin zamanı geldi. Kimbilir sen şu gönüle neler ekiyorsun?

• Allah'ım sen zahirde, dışarda yücelik, üstünlük perdesi ile örtündün, ama şu gönülde apaçık meydandasın.

• Gönül göklerden de yüce, göklerden de geniş olmasaydı, şu gönül ata binip gökleri dolaşmazdı.

• Gönül pek büyük bir şehir olmasaydı, bir padişah oraya sığmazdı; o gönülde dolaşmazdı.

• Ey benim canım! Gönül şaşılacak büyük bir ormandır. Sen de bu gönül ormanında av emirisin. Sen orada neler avlayacaksın?

• Gönül denizinden binlerce dalgalar coşar, köpürür. Sen de bu gönül denizinde inciler elde edersin.

• Sustum. Artık gönül hakkında bir şey söylemeyeceğim. Çünkü gönlün vasıflarını saysam, aklın almaz, gönül senin düşüncene sığmaz.

"İbrahim Hakkı Erzurumî hazretleri de:

"Vasf-ı lisan seninledir, vasfedemem gönül seni 
 Nutk-ı beyan seninledir, vasfedemem gönül seni
 Asl-ı cihansın ey gönül, vasla mekansın ey gönül' 
  Kevn n mekan seninledir, vasfedemem gönül seni"
  diye yazmışlardır. (Dîvan-ı Hakkı s. 181)

 

659. Senin güzelliğin ile, ruhlar huzura kavuşur, bedenler de mest olur.

Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. 111, 1361)

• Ey benim biricik güzelim! Senin ömrüne yemin edirim ki, kemal derecelerinde senin eşin ve benzerin yoktur. Ey benim güvendiğim, dayandığım aziz varlık! Çok kederliyim, gamlara batmışım, artık kalk, gel!

• Ey beni dertlerden kurtaranım, feraha çıkaranım! Ey benim enîsim, en yakın dostum! Ey meclisimizin ay'ı! Senin yüzün tam bir bedirdir, dolunaydır. Dudaklarının ıslaklığı bana helal bir şaraptır.

• Senin ruhun vefa denizidir. Rengin ayrılık parıltısı, ömrüne yemin ederirn ki, günaha girmekten korkmasam, sana "Zülcelal sahibi Allah" derdim.

• Alemdekilerin hepsini eritirsin. Hepsinin de kalpleri rahata kavuşur, onların rnana gözleri açılır da görünmeyen şeyleri görürler. Sevgilim senin hayalin bile çok latif, çok güzel!

• Senin güzelliğin ile insanların ruhları huzura kavuşur. Bedenleri de mest olur. Onları  ilahi şarabın büyük kadehlerle içildiği bir meclise oturtursun.

• Aşk hususunda gönle gelen bütün sorular ve cevaplar hep Hakk'tandır. 0 sorar, sonra kendi sorusuna kendisi cevap verir. Ben onun elinde bir rebab gibiyim. 0 bana sık sık mızrap vuruyor. Bana; "İnle, ağla!" diyor.

 

660. Davul çalan olmadıkça, davul nasıl ses verir?

Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün 

(c. III, 1358)

• İlahî rahmet gönlün kulağına gizlice dedi ki: "Ne istersen yap, fakat bizden ayrı düşme, bizi unutma!"

• Tıpkı gözle gündüz gibi; sen bizimsin, biz de seniniz. Ne diye bizden ayrılır, kötü işler yapan, kötü kişilerin yanına gidersin?

• Gönül dedi ki: "Sana darılmaya, senden incinmeye imkan var mıdır? Davul çalan olmadıkça, davul nasıl ses verir?"

• Bütün dünya davuldur, sen de davul çalan! Bütün yollar zaten kapanmış, seni bırakıp da nereye gidebilirler?

• Can kımıldamadıkça şu zavallı beden kımıldayamaz. At hareket etmedikçe üstündeki, çul oynamaz.

• Gönlün Allah arslanıdır, nefsin ise at. Akıl meydanı ata dar geldi de o daracık meydandan sıçradı "Söyle" alanına vardı.-

"Söyle!": Kur'an'da bir çok sürelerin başında geçer. Dünyanın fanî, gelip geçici olduğu ayetlerle haber verilir, .

• Sözden harften geç de su gibi nakışlar kabul eder ol, şekilden şekle gir'. Cünkü harf de dünyadandır, ses de'. Dünya da zaten bir köprüden ibarettir.

 661. Gül, can bahçesinden gelmiş bir habercidir.

Mef'aiü, Fa'iiaiü, Mefa'îlü, Fa'ilat

(c. III, 1348)

• Bugün, bu bahar günü, neşe günü, sevinç günü. Güllerin çok açtığı bir yıl, gül yılı. Bu bahar mevsiminde halimiz, durumumuz çok iyi! Bizim gibi gülün    de hali iyi olsun!

• Ötelerden dostun yüzünün gül bahçesinden güle yardım geldi. Bu sebeple    artık gözlerimiz, gülün solduğunu, dökülüp saçıldığını görmez.

• Gülün güzelliğinden, letafetinden, ihtişamından, renginden, kokusundan nergisin gözleri mest oldu, bahçede ağzını açmış gülüyor.

• Süsen selvinin kulağına, bülbülün aşkının sırlarını ve gülün güzel huylarını    fısıldıyor.

*Gül bize iyilik etmek, lutuflarda bulunmak, bize kokusunu daha iyi duyurmak için elbisesini yırtarak koştu, geldi.

*Biz de güle kavuştuğumuz için, ona daha yakın olmamız için elbisemizi yırtıyoruz.

*Gül ötelerden geldi; o cihandandır. Bu yüzden bu cihana sığmıyor. Gül o kadar latiftir, o kadar güzeldir ki, hayal alemi bile gülü hayal etmeye dar geliyor.

*Gül denilen varlık kimdir? Akıl bostanından, can bahçesinden gelmiş bir haberci. Gül nedir? Solmayan, dökülmeyen, hakîkat gülünün güzelliğini, yüceliğini bildiren bir bilge.

*Gülün eteğini tutalım, ona yol arkadaşı olalım da oynaya, güle gülün aslına. zevalsiz gül fidanına gidelim.

*Gülün aslı, zevalsiz gül fidanı Mustafa(s.a.v.)'in terinden bitti, yetişti, lütfundan meydana geldi. 0 büyük varlığın yüzünden hilal halinde iken, bedir haline geldi.

"Bazılarının mevzu saydıkları bir hadîse işaret var. Hadîs şöyle:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: "Miraç gecesinde gökyüzüne çıktığım zaman terlemiştim. Ter damlalarım yeryüzüne düşünce, topraktan gül fıdanları bitti, yetişti. Kim benim kokumu koklamak isterse, kokumu almak isterse gülleri koklasın."

*Siz gülün yapraklarını yolarsınız, dallarını kırarsınız ama, ona yeniden yeniye can verirler, onu diriltirler, ona yeniden yeniye kol kanat ihsan ederler.

*Gör ki gül baharın davetine nasıl icabet etti. Halil İbrahim'in öldürülmüş dört kuşu gibi ölü iken dirildi, koşarak geldi.

*Ey hoca sus! Dudağını açma! Gülün gölgesinde otur da gonca gibi dudak altından gizlice gülümse!

 

662. Sevgilinin dudakları ile gönlüm ne haldedir, bunu hiç sorma!

Mefa'îlün, Fe'iiatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. III, 1355)

• Visal, buluşma güneşinin iki gözünü açtınsa, hakîkatler göğüne çık, artık hayalden hiç bahsetme!

• Karanlığın ve aydınlığın ötesinde, celal nuru ve içinde zerreler gibi oynaşıp duran yıldızları seyret!

• Her ne kadar zerre güneşe ulaşmazsa da, ışığının parıltısı ile nur kesilir; bu kafi değil mi?

• Aşka hizmet için kaş gibi beli bükülen gönlün bakışından yüzbinlerce kemal gözü açılır.

• Ağzını kapa da sevgilinin dudakları ile gönlümün arasının nasıl olduğunu, gönlümün ne halde olduğunu hiç sorma! 0 hali ancak Allah bilir, başkası bilemez.

• Gönlümü işaret etmeye kalkışma, o gönül senin bildiğin eski gönül değildir. Bu kanatlarla padişahın devlet kuşlarının yanına uçmaya heveslenme!

• Herkes yarasına tuz ekilince feryat eder. Bense onun tuzluğundan uzakta kaldığımdan ötürü, gönül yaram onun tuzundan mahrum kaldığı için feryad ediyorum.

 

663. Ötelere göç var!

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatü 

(c. III, 1347)

• 0 güzeller padişahının bulunduğu yere göç var! 0 sevgilinin güneşinin doğduğu yere göç var!

• Geri kalanların kervanı yola düştü. Haydi ey davrananlar, biraz çabuk olun, göç var!

• 0 erlik ve ölümsüzlük denizine doğru, haydi ey erler erkekçe göçün, ötelere göç var!

• Padişahın yüzünün güneşi doğdu, dünya aydınlandı. Ey bekçiler sabah oldu, göç var!

• Asıllarına, yani can denizine doğru dostlar topluluğu yağmur gibi yağıyor, seller gibi akıyor, ötelere göç var!

• Evi barkı, döşeği, yastığı bırak! Attan katırdan, süslü eğerden, semerden vazgeç, ötelere göç var!

 

664. Ben öyle bir çocuğum ki hocam aşktır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1523)

• Arslan değilim ki düşmanla savaşayım. Ben arslandan daha çetin bir düşman olan kendimle, kendi nefsimle savaşayım, bu bana yeter.

• Mademki aşkın ayakları altında toprak olmuşum. Şunu iyi bil ki; o topraktan ben gül ğibi, süsen gibi bitip boy atacağım.

• Aşkın gamı ile geceler gibi karalar giymişim. Fakat ben bu karanlık gecenin koynundan parlak bir ay gibi doğacağım.

• Ben aşk ateşi ile yanmışım, baştan başa duman haline gelmişim. Duman gibi bu pencereden çıkacağım; göklere yükselecek, ötelere gideceğim.

• Ben öyle bir çocuğum ki, hocam aşktır. Bırakmıyor ki başımı kaldırayım, boyumu göstereyim.

• Aşk gibi daima diri olayım, daima varlık sahibi olayım, yemeden, içmeden, yatmadan, uyumadan kesileyim.

• Kendine gel de Ebu Bekr-i Rebabî gibi sus, sus da ben can olayım, bedenden sıyrılayım.

 

665. Bir damlayım ki, hem damlayım hem deniz!

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'ulün 

(c. III, 1520)

• Bana nasılsın diye soruyorsun? Nasıl olduğumu ben söylemeyeyim, sen bak da gör! Harap bir haldeyim, kendimden geçmişim, deliler gibi aklını başımda değil, sarhoşum.

• Meğer gökyüzü gibi ay'ın evi olmuşum. Sevgilinin aşkı yüzünden gökler gibi kararsızım.

• Yanlış söyledim, ben aşkın mizacına sahibim. Bu yüzden dönüp dolaşmayı da, durup dinlenmeyi de bilmiyorum.

• Sevgiliden ayrıldığım için, sanki dünyanın direği olmuşum gibi ağır bir yük altında eziliyorum.

• Ben görünüşte bir zerrenin yarısından da küçüğüm. Fakat aşk bakımından alemden de genişim, dünyadan da büyüğüm.

• Bir damlayım ki, hem damlayım hem deniz! Çeşitli yönden, çeşitli şekilller ve hadiselerle denenmedeyim, imtihan edilmedeyim.

• Bu sözü ben söylemiyorum. Bu söz aşkın sözü; ben bu ince sözü bilmeyenlerdenim, ben bir hiçim, hiç!

• Bu hikaye, bu aşk macerası binlerce yıllık bir hikaye. Bunu ben nereden bileyim? Ben daha dünkü çocuğum.

• Fakat öyle bir çocuğum ki, ben evveline evvel olmayan, kadîm olan o ezelî büyük varlığa aidim. Beni o yarattı, bu çocuk yüzyıllardan onunladır.

*Bu sözler balçıktan doğan sözler, ormandaki dolambaçlı yollara benziyor kendimi nasıl bir renkte göstereyim ki, ben o dolambaçlı yollardayım.

*Hayır! Yanlış söyledim. Benim güneş gibi bir rengim var. Bu denî, alçak dünyanın bulutlan içinde kalmış.

*Sus, insanın toprağını tozutma! Çünkü ben peri gibi buralarda gizlenmişim.

 

666. Senin verdiğin şeyden başka benim neyim var?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün

 (c. III, 1521)

*Ben bu dünyada dost olarak yalnız seni seçtim. Böyle olmakla beraber, sen benim kederlere kapılmamı, gamlara düşmemi uygun bulur musun?

*Gönlüm kalem gibi senin avucunda, parmaklarının arasında, neşelerim de senden gelmede, hüzünlerim, gamlarım da sendendir.

*Senin dilediğinden başka ne olabilirim ki? Ben senin gösterdiğin şeyden başka ne olabilirim?

*Bazen benden diken bitirirsin, bazen gül. Bu yüzdendir ki ben bazen gül :koklarım, bazen diken toplarım. Bazen çok neşeliyim, bazen çok mahzunum, üzgünüm.

*Beni ne hale getirirsen o halde olurum. Sen mademki benim böyle olmamı istiyorsun, ben de öyleyim, başka türlü değilim.

*Önce de sen varsın, sonra da sen varsın. Sen benim evvelimi de, airimida hayırlı et!

*Sen gizlenirsen, seni manen hissedemezsem, küfür ehlinden olurum. Yarattığın  eserlerle kudretini, yaratma gücünü ortaya koyunca imana gelirim. Bütün  bu haller senin lutfunla, ihsanınla olmaktadır.

*Senin verdiğin şeyden başka benim neyim var? Sen koynumda, yanımda ne arıyorsun?

"Dîvan şairlerimizden Urfalı Nabî merhum bir şiirinde aynen Mevlana gibi düşünmüştü:

"Bu karhanede bilsem neyim, bepim nem var? Varlığım Allah'ın bir armağanı, hayatımı da o bağışlamıs; nefes onun bir Ifltfu, konuşmam onun bir fazlı, ihsanı; beden onun binası, ruh onun nefhası, üfürüğü; kuvvetim, yapma gücüm de ondan; benim hislerimi, duygularımı da o vermiş. Bilsem ki bu dünyada ben neyim, benim nem var?"

 

667. Gönle gelen şekiller, hadiseler misafirlere benzerler;

gelirler, giderler. Ben de onların gelip gittikleri ev!

Mefa'îliin, Mefa'îlün, Fe'ülün 

(c. III, 1519)

• Gel ki ben bugün dünyada değilim. Dünyadan dışarı çıktım. Ben bugün kendimden de gizliyim.

• Ben hançeri aldım, varlığımı kestim, yok ettim. Artık ben ne kendime aidim,  ne de başkasına.

• Yanlış söyledim, ben kendimden kesilmedim; bu işi, bu tedbiri canım "ben"siz yaptı.

• Gönül ateşi ne haldedir; bilmiyorum. Çünkü dilim başka bir şekilde yanıyor.

• Kendimi yüzlerce şekilde gördüm. Her şekli gördükçe: "İşte ben buyum!" diyorum.

• "Kendimi yüzlerce şekilde gördüm" dedim. Belki de ben şekil değilim, benim  izim, nişanım yok!

*Çünkü gönle gelen şekiller misafirlere benzerler; gelirler, giderler. Ben de onların gelip gittikleri ev!

 

668. Körün gözüne göre ben bir hiçten ibaretim;

sağırın kulağına göre de ben dilsizim.

Mefa'îliin, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1518)

*Ben mekansızlık aleminde bulunan bir ay'ım. Beni dışarda arama, ben canın kendisiyim.

*Seni herkes kendi yanına çağırır. Bense seni senden, senin yanından başka  yere çağırmam.

*Bazen dersin ki: "îstediğim gibi değilsin, vefasızsın." Evet, sen öyle oldukça  ben de öyleyim.

*Körün gözüne göre ben bir hiçten ibaretim. îşte öyleyim. Sağırın kulağına  göre de ben bir dilsizim.

*Niçin gözün yaşına gül suyu dökersin? Gözünü yıka; toz toprak gitsin! Ben apaçık ortadayım, görünüyorum.

*Senin giydiğin elbiseler de, yediğin yemekler de hep topraktan gelmede. Hepsi de renkli toprak. Bu yüzden sen toprak yiyorsun. Sen bana misafir olmaya layık değilsin.

*Şu güzel renkli, hoş kokulu gül de topraktan ibaret! Ben ona iğreti olarak verdiğim güzelliği geri alınca, onda başka bir güzelllik, hoş kokulu suyu vardır, o ortaya çıkar; sen onu seyret!

*Ey benim canım! Ben bağın da bağıyım, suyun da suyuyum. Ben binlerce erguvana erguvan olmuşum.

                    

 669.Dünyadaki bütün şehirleri dolaştım. Aşk şehri gibi güzel bir şehir bulamadım.

 Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün

(c- III, 1509)

• Sefer ettim, dünyada bulunan bütün şehirlere uğradım. Fakat aşk şehri gibi güzel bir şehir göremedim, bulamadım.

• Ben ezeldeki aşk şehrinin kıymetini bilmedim de, bilgisizlik yüzünden işbu dünya şehrine sürgün edildim. Böylece gurbete düştüm. Çok kahır çektim, çok belalara uğradım.

• Ben akılsızlığımdan öyle güzel şeker kamışlığını bıraktım da, bu dünyada her otu otladım durdum.

• Bu dünyada aşkın sesinden gayrı duyduğum sesler, davul sesinden başka bir şey değildir.

• 0 davul sesinin yüzünden ben, "küll alemi"nden şu fanî dünyaya düşüp kaldım.

• Ben ezelde tamamıyla candım, candan ibarettim. Canlar aleminde gönül gibi kanatsız, ayaksız uçup duruyordum.

• însana güzellikler veren gülüşler bağışlayan mana şarabından ben de gül gibi boğazsız, dudaksız tadıp duruyordum.

*Derken aşktan bir ses geldi. Aşk; "Ey can!" dedi; "Yola düş, bir mihnet ve ızdırap yurdu yarattım, oraya git!"

*Ben o mihnet yurdunu istemem!" diye çok yalvardım, çok ağladım, çok inledim, çok elbiseler yırttım.

*Şimdi bu dünyadan ötelere gitmekten nasıl korkuyor, kaçıyorsam, oradan gelmekten de öyle kaçıyordum, öyle ürküyordum.

*Ey can, korkma git! Nerede olursan ol, ben seninle beraberim, sana şah damarından daha yakınım.

"Hadid Suresi 57/4. ve Kaf SOresi, 50/6. ayetlerden iktibas var."

*Büyüler yaptı, beni oradan uzaklaştırdı.

*Büyü dünyaları bile yerinden oynatır. Ben kim oluyorom ki; zaten ben göze bile görünmüyorum.

*Beni yolumdan alıkoydu. Sonra da dilediği yola düşürdü. Gerçek yoldan çıkıp da o yola düşmeseydim kurtulurdum.

*Söyleyeyim; asıl yurduna, nasıl dönersin, ulaşırsın; yazayım. Fakat buraya varınca kalemim kırıldı.

 

670. Benim sözümde ben de cana bir aynayım. Can kendi halini benim sözümde bulur.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1516)

*Senin canın benim canıma ne kadar da çok yakın. Çünkü sen ne düşünüyorsan, ben onu biliyorum.

• Zaten dostlar birbirlerinin gönüllerinden geçenleri bilirler. Ben de senin gönlünden geçeni biliyorum. Bilmesem dost sayılmam.

• Dost dosta karşı saf, duru suya benzer. Onun için de dostun hayalıni parmağımla gösterebilirim.

• Adeta herkes aynadır; aynada herkes karını, ziyanını gösterebilir.

• Fakat o ayna her nefeste buğulanır, her an kararır. Çünkü onda benim can cilam yoktur.

• Ama arif kişinin gönlüne, dünyanın tozunu, toprağını atsan yine kararmaz, yine cilası kaybolmaz.

• Sakın bu aynadan yüz çevirme! 0 ayna; "Ben senin canına emanım!" deyip duruyor.

• Benim sözüm de, ben de cana bir aynayım. Can kendi halini benim sözümde bulur ve anlar.

• Sus, sus da, ben kaşla gözle ona binlerce macera okuyayım.