791. Sevgilinin yüzünü görmezsem lale gibi gönlüme ateş düşer, yanar kararırım.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1592)

• Sen; "0 cefalı dilberin cefasına kırılmam, onun aşkı ile bütün dünyayı birbirine katarım!" dememiş miydin?

• Sen onun elini sıkıca tutup; "0 canın, o gönlün uğruna canımı, gönlümü feda ederim!" diye söz vermemiş, ahitte bulunmamış mıydın?

• Ey gözümün nuru! Ben mademki senin gözünün nuruyum. Beni uzak görme, başını kaldır da yukarıya bir bak, ben penceredeyim!

• Ey benim kurtarıcım! Neşelere dal, sen zamanın Hz. îsa'sısın! Gerçi ben dikiş iğnesine benzerim, her yere girerim ama, sen pencereden başını çıkar da aşağılara bak!

• Derler ki: "Kıyamet gününde aşkın bir ateşi olacak, bir de dumanı!" îşte o ateşin nuru sensin, dumanı da ben!..

• Sevgilinin yüzlerce ilkbaharın gül bahçelerine benzeyen yüzünü görmezsem, lale gibi gönlüme ateş düşer yanar, kararırım. Süsen gibi şikayet edecek yüzlerce delilim olur.

• Ey Tebrizli mana padişahı Şemseddin! Sana bir tek aşık olarak ben yeterim. Toplantı günlerinde mum gibi yanar, meclisi nüurlandırırım. Nefisle savaş gününde ise demir gibi dayanır dururum.

 

792. Gönülden bir feryat koptu. biz de o feryada uyduk, yükseldik, ötelere gittik.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, 

(c. III, 1601)

• Bir kere gönülden de olduk, akıldan da olduk, candan da olduk. sevgili geldi, biz artık aradan çıktık gittik. Gönül de, akıl da, can da onun oldu.

• Yokluktan yüz çevirdik, varlığa yöneldik. Nişansız olanı, iz bulunmayanı bulduk. Nişan aramaktan, iz aramaktan vazgeçtik.

* îmkansız olanı yaptık, deniz altından toz kaldırdık. Dokuz göğü aştık, zamanı da bıraktık, yeryüzünü de, gökyüzünü de bıraktık.

• İşte Hakk aşkı ile mest olan kişiler geldi. Yoldan çekilin, onlara yol verin! fok yanlış söyledim, biz aslında yolu da bıraktık yolcuları da!..

* Can ateşi beden yeryüzünden baş kaldırdı, yüceldi, gönülden bir feryad coptu. Biz de o feryada uyduk, yükseldik, ötelere gittik.

• Sözü az söyleyelim, söylesek bile sözümüzü er kişi olan anlasın. Sen aşk .arabını fazlaca sunmaya bak, biz yoldan çıktık, gittik.

* Varlık, benlik kadınların işidir. Yokluk da erkeklerin işidir. Şükürler olsun bize, yokluğa pehlivanlar gibi daldık, yok olduk.

 

793. Ben aşık olmayan kişinin insanlığını inkar ederim.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün 

(c. III, 1610)

• Ben senin aşkına aşığım. Bundan başka benim işim yoktur. Ben aşık olmayan kişinin insanlığını inkar ederim.

• Senin gönlünden başkasını aramam. Senden başkasının yanına koşmam. Her bahçenin gülünü koklamam, her dikeni düşünmem.

• Sana inandım da gönlüm müslüman oldu. Gönül sana dedi ki: "Ey benim canım! Benim asla senin gibi güzel bir sevgilim olmadı."

• Senin gözün ve dilin, benim gözüm ve dilim oldu. Aramızda artık ikilik kalmadı. Benim yalnız bir canım var ki, o da sensin. Benim o candan başkasına inancım, ikrarım yok.

• Mademki ben senin balından yiyorum. Neden ekşi suratlı olayım? Senden akıl almaz gelirim var. Artık ne diye kazanç peşinde koşayım?

• Gam yemem, gam yemem, riyazattan da dem vurmam. Çok altınım yok ama, altın gibi sapsarı yüzüm var. Yüzüme bak da altın yığınını seyret!

• Her korkana, her emin olana hakîkati açıklardım ama içimin konuşmasından bana söz düşmüyor.

• Sen delilik dağı ile dağlanmışsın. Bana haber ver, nasılsın? Ben ise öyle bir haldeyim ki, kendime ancak; "Nasılsın, ne haldesin?" demekten başka bir şey yapamıyorum.

 

794. Çenginin teli gibi feryad edip duruyorum.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün 

(c. III, 1617)

• Ey şekli olmayan, ey güzelliği güzelliğe sığmayan güzelim! Senden başka sevgilim yok. Gönlüm ancak seninle huzur bulur. Ey benim dostum! Benim huzurumu ve kararımı alma!

• Senin cefan sebebiyle mahzunum. Aşkından başka seçtiğim bir şey yok! Aşkından başka ne işim var, ne de gücüm!

• Yanağın ay gibi nurlu parlak. Sen ne de latifsin! Ne de güzel ! Sen benim güvendiğim en aziz bir varlıksın, işim gücüm senin himmetinle yoluna girer.

• Aşkından başka hiç bir şey kabul etmem. Saçından başka hiç birşeye el atmam. Bu ahitte ok gibi dosdoğruyum. Çengin teli gibi feryad edip duruyorum.

• Bedenimizi tamamıyla can haline koy, hepimizi hakîkat madenindeki inciye çevir; bağımı, bahçemi neşelerle sulayan bir çeşme lütfet!

 

795. Mademki değer bakımından güneşe benziyorum, yıkık yerleri aydınlatmalıyım.

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. III, 1621)

• Mademki güneşin kuluyum, hep güneşe ait sözler söylemeliyim. Ben ne geceyim, ne de geceyi sevmedeyim. Böyle olunca rüyadan bahsetmem gerekir mi?

• Mademki güneşin elçisiyim, onun tercümanı olayım, ona sorayım da size cevap vereyim.

• Mademki değer bakımından güneşe benziyorum, yıkık yerleri aydınlatmalıyım, mamur yerlerden kaçınmalıyım, harap sözler söylemeliyim.

• Mademki gönlüm senin toprağının kokusunu almıştır, sudan bahsedersem, civarındaki topraktan utanırım.

• Yüzündeki örtüyü kaldır, yüzünü aç! Çünkü senin yüzün çok kutludur. Yüzün örtülü olarak konuşmamı bana reva görme!

• Hasetçi halimi sorarsa, gönlüm şükretmeden bile korkar da, hemen şikayete başlarım. Çektiğim ızdırapları söylemeye koyulurum.

• Dilimi susturdum. Çünkü kitap gibi bir gönlüm var. Yanıp kavrulmuş gönlümün dertlerini söylemeye başlasam, senin gönlün yanar yakılır.

 

796. Ben pek büyük bir şehir olan hakîkat şehrindenim.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün 

(c. III, 1615)

• Elimi çırpmıyorsam, bu çırpış kadınlar yüzünden değildir. Aslında ben ne bundanım, ne de ondanım. Ben pek büyük bir şehir olan hakîkat şehrindenim.

• Ben ne oyunun, ne kumarın, ne de içkinin, şarabın peşindeyim. Ben ne hamur gibi yoğrulmuşum, ne de mahmurluğa düşmüşüm. Ne öyleyim, ne de böyleyim.

• Ben eğer mest isem, harap bir hale gelmişsem, yıkılmışsam, benim bu mest oluşum, harap oluşum, seninki gibi, şaraptan değildir. Ben ne topraktanım, ne de sudanım, ne de şu zamanenin ehlindenim.

• Ademoğlunun aklı, fikri bu ilahî nefesten ne haber alabilir? Ben yüzlerce perde arkasındayım. Ben bütün cihandan gizlenmişim.

• Bu sözü benden duyma, işitme! Benim parlak hatırımdan böyle bir söz kabul etme! Ben bu sözü şu görünen şekilden de, görünmeyenden de alıp kabul etmiyorum.

• Gerçi yüzün çok güzel, fakat ruhunun kafesi tahtadandır. Bu sebeple sen, benden kaç git! Çünkü benim dilim, sözüm bir alev gibidir. Seni yakmasın!

• Ben cennetlerin gül bahçesi gibi olmuşum. Dünyanın neşe, zevk yurdu halini almışım. Bütün erlerin canlarına yemin ederim ki, canım candır. Bir yere takılıp kalmamaktadır. Hep yürüyüp gitmededir.

•Ey aşk, sen de şaşılacak bir eşsin, ne de şaşılacak teksin! Eşin benzerin yok!  Agzımı tuttun da, söyleyeceklerim içimde kaldı.

• Fakat can, Tebriz'e Hakk'ın Şemseddin'ine giderse, sözlerimdeki bütün sırları sona erdirir.

 

797. Artık ben hastalıklarla, dertlerle çırpınıp duran bu beden zahmetini istemem.

Mefülü, Mefa'ilün, Fe'uliin 

(c. III, 1578)

• Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Allah'tan başka, kimsecikleri istemem! Ölümsüzlük mülkünden gayrı hiç bir şey istemem!

• Kulağına gider diye korkarım da, onsuz yaşayış düşüncesini bile istemem!

• Şarap testimi güneş bile taşısa, ben onsuz işret istemem!

• Ben üzüm cıbrasıyım, üzüm gibi yumruktan, tekmeden başka bir şey istemem!

• Canım, onun gönlümde açtığı yaraların lezzetinden, bir an bile olsa kurtulmak istese, ben onu istemem!

• Halis can olma zamanı geldi çattı. Artık ben hastalıklarla, dertlerle çırpınıp duran bu beden zahmetini istemem!

• Hakîkati örtsün, kapatsın, herkes açıkça görmesin diye Peygamber Efendimize "Ahmed" demiş, ben "Ahmed"den, "Ahad"dan başkasını istemem.

 

 798. Canım, manalar diyarına öyle bir sefer etti ki, gökler ve ay; 
"Biz böyle bir sefer yapmadık" dediler.

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'iiatü, Fa'ilatün, 

(c. III, 1620)

*Beser sevdası olmayan başımda, bir heves var! Bir sevda var! Bu sevda yüzünden öyle bir haldeyim ki, kendimden bile haberim yok!

*Ask padişahı, bana her zaman binlerce memleket bağışlar. Benim ise, ondan, onun cemalinden başka hiç bir isteğim yok!

*Bana  iki cihanda da onun aşkının kemeri ve külahı yeter! Benim kendi külahım  başımdan düşse, belimde de kemerim olmasa, benim için tasa değil, hiç  üzülmem

• Seher vakti onun aşkı, benim hasta gönlümü öyle bir yere götürdü ki, ben  orada nice geceler, gündüzler geçirdim de seherlerden haberim bile olmadı.

• Canım ise manalar diyarına öyle bir sefer etti ki, gökler ve ay; "Biz ömrürnüzde böyle bir sefer yapmadık." dediler.

• Ayrılıktan ötürü canım, iki gözünden kanlı yaşlar saçıyorsa da, sen, bunu gördüğün halde, incilerle dolu bir gönlüm yok sanma!

• 0 eşsiz varlığın cemalinden, güzelliğinden bir nişane, bir iz gösterirdim ama, iki cihan bir araya gelirdi. Ben kavga ve gürültü çıkarmak niyetinde değilim.

 

799. Başıma her ne getirirsen nasıl olur da razı olmam, nasıl olur da onu kabul etmem?

  Fe'ilatü, Fa'ilatün,Fe'ilatü,Fa'ilatün.
(c.III,1622)

• Sen, benden bıktın, usandın ama, ben senden kaçmıyorum. Sevgilim; sen benden niçin kaçıyorsun? Bu kaçışınla beni öldürüyorsun.

• Sen başkansın, sen emîrsin. Hiç kimseye minnetin, hiç bir şeye ihtiyacın yok! Hiç kimsenin öğüdüne de kulak asmazsın. Sevgilim, benden ne kadar  çabuk bıktın, ne çabuk aşkına doydun. Bu doymandan ben harap oldum, perişan oldum.

• Ne olur, bir zaman için olsun bana aman versen de, ne şiş yansa ne kebabım yansa, ziyan olsa!

• Sen ne kadar ayrılığa aşıksın? Ne kadar bezginsin? Ne kadar vaadini geriye   bırakırsın? Bütün bunlara rağmen, senden başkasının elinden içtiğim şarap bana sevinç vermiyor.

• Ey ay yüzlü sevgili, odama birdenbire gireceksin diye gönlüm çarpıyor. Güneşim gizlenince ben iki gözümle buluta dönerim.

• Ben hürsem de, acizlikte zerreler gibiyim. Ne yapayım, güneşim doğmakta vefasızdır.

• Gökten yağanı, hiç yer kabul etmez olur mu? Sen, önüme her ne korsan,   başıma her ne getirirsen, nasıl olur da ona razı olmam? Nasıl olur da onu  kabul etmem?-

 "Fikret merhum, Fuzulî merhumu anlatırken şöyle yazar;

"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad,
 Ne verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad."

"Fuzülî, bütün emelleri gönlünden uzaklaştırmıştır. Ne verseler ona şükreder. Ne yapsalar ondan memnundur."

• Sen benim gibi birisini ararsan, kum sayısınca çokça bulursun. Ama, ben  seni çıralarla arasam da bulamam. 

• Ancak sana secde ettiğim zamandır ki, kendimde bir varlık bulurum. Var   olduğumu anlarım. Sevgilim, sana secde etmek imkanını bulmam dualarımın kabul edilişindendir. :

• Bana; "Herkesi gönlünden çıkar at! Gönlünü cihan halkından yıka,  temizle!" demiştin. Gönlümü nasıl yıkayayım? Ayrılık ateşin bende su bıraktı mı?

• Senin yolunda hiç olmakta, can feda etmekte benim gibisi az bulunur. Seni sevmekte yanık gönüllüyüm. Göz yaşlarımla ise bulut gibiyim.

• Seher vaktinde sabah şarabım sensin. Seferde başarım sendendir. Benim için cennet gibisin. îbadetlerimin sevabı da sensin.

 

800. Canı tuttum, ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1589)

• Gözünü aç da dikkatle cana bak! Ben onu tuttum. Ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.

• Mademki her şey sevine sevine aslına gider. Ben de canı o yüzden aslına götürüyorum.

• Şeker kamışının, diş altına düşmedikçe hiç tadı meydana çıkar mı? Bu yüzdendir ki şeker kamışına benzeyen canı, dişin altına götürüyorum.

• Altın madende bulundukça parlaklık elde edemez. Onu azar azar madenden alıyor, çabucak kuyumcuya götürüyorum.

• Ateşin dumanı küfürdür. Nur da imandır. Ben ise can mumunu alıyor, küfrün de, imanın da ötesine götürüyorum.

• Güneşi etkimin altına almış, onu delil olarak güneşi inkar eden her buluta götürüyorum.

• Ey Tebrizli Şems! Sana armağanım, gönül denizinin incileridir. Fakat tertemiz canından utanıyorum da onları deniz gibi gizlice getiriyorum.

801. Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakı idi.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. 111, 1595)

• Başımızı ayak edindik de, sonunda hakîkat ırmağını aştık, kainatı birbirine vurduk, biz dışarı fırladık, bizim kainatla bir ilgimiz kalmadı.

• Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakıydı. Bu yüzden bir sıçrayışta gökyüzüne vardık.

• Ne olduğunu, nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız, o eşsiz padişahın tahtının önüne varmak için, alemi zerreler gibi birbirine vurduk, birbirine kattık.

• İlk menzil olarak kanlarla dolu bir deniz göründü. Kanlı ayaklarımızla dalgaları aşıp geçtik.

* Hakk yolunda ilerlerken, insan anlayışı, insan vehmi, insan aklı, hepsi de yolda dökülüp saçıldı. Çünkü biz, insanın etrafını saran altı yönü de aştık, çerilerde bıraktık.

* 0 eşsiz Leyla'nın Mecnun'larının bulunduğu sınıra gelince, atımız serkeşlik etti, zapt edemedik. Mecnun'un sınırını da aştık.

* Yaptığımız ibadetlerle, iyiliklerle gurura kapılıp Karun'a benzeyen nefs, yerin dibine geçti. Ondan sonra ercesine onun hazinelerine doğru at sürdük.

* Çöllerde, ovalarda onun aşk nuruyla aştığımız yollardan bir zerresini bulsaydı, çöl de, ova da canlanırdı.

 

802. Biz nefs Firavun'unu yakalar, îmran oğlu Hz. Musa yaparız.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1598)

• Sevgilinin bize misafir olarak geldiği gün, ne hoş bir gündür. Gözümüz, onun güzel yüzünü görünce, bir güzellikler diyarı olur.

• Gönlümüzde ayrılık derdi varsa, onun güneş gibi parlak olan yüzünden o derde derman bulunur.

• 0, gönlümüzü nasıl incitmek isterse öyle incitir. Ne dilerse, biz, onu yaparız.

• Onun dilediğini yapmak canımıza minnettir. Biz ona, canla, gönülle hizmet ederiz, o padişahın hizmetinde bulunuruz.

• Rahmetinin güneşi, toprağımıza vurunca, toprağımızın bütün zerreleri, onun güneşinin nuru içinde oynar durur.

• Kapkara zerrelerimizi onun nuruyla aydınlatırız. Şaşırıp kalan gözlerimizi onun güzel yüzüyle aydınlatırız.

• Kupkuru bir dal halini alan bedenimizi, bir asa gibi onun aşk Musa'sının eline veririz de, mücizeler gösterir, onu bir ejderha yaparız.

• Dünyadaki bütün şaşılacak şeyler bize şaşsa yeridir. Çünkü, biz nefs Firavununu yakalar, onu îmran oğlu Musa yaparız.

• Ben yarım söyledim, sözümün gerisi bu söylediklerimden anlaşılır ama, gizlilik günü söylemek üzere yarısını gizleyeyim.

 

803. îslam'ın binası beş direk üzerine kurulmuştur. Allah'a yemin ederim ki, 
bu direklerin en büyüğü oruçtur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,

(c. III, 1602)

• Sen, orucu, şaşılacak acaip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş!

• Sen, göklere çıkmak, Mi'rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.

• Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakîkati göstermiyor.

• Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur.

• Aşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. îşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi.

• Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı?

• Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazîfe verilmiş, çabucak faydalı olan, kar bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç!

• Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştirmez.

• Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.

• İslam'ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: "Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruç, Namaz." Allah'a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur!

* Cenab-ı Hakk, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir.

• Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur.

• Oruç, Allah'ın has kullarına Hz. Süleyman'ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür, yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir.

• Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman'ın sofrasma oturtacaktır.

• Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevî kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler.

• Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!

• Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? îşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır.

• Nefsinle savaşa girişince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!" diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!

• Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem'dir ama, oruç, onu gül yaprağı gibi tir tir titretir.

• İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur.

• Sen, canının içinde Kur'an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur'an'ın tertemiz nurunun sırrıdır.

• Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir.

• Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır.

• Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk'a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.

 

804. Bütün dostlarımız gittiler, biz yapayalnız kaldık.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, 

(c. III, 1596)

• Bütün dostlarımız gittiler, biz yapayalnız kaldık. Kimsesizler kimsesi, yalnız kalanların dostunu, her an çağırıp duruyoruz.

• Bütün dostlar, hayal gibi gözümüzden çekilip gittiler. Biz de yalnız kalınca bütün dostlar bizi bırakıp gidince, bizler de sevgilinin hayalini gözümüzün önüne aldık.

• Bir zaman geliyordu, sevgilinin ırmağından sular alıyor, kaplarımızı dolduruyorduk. Ayrılık ateşiyle tutuşmuş olan gönlümüze serpeliyorduk. Zaman oluyordu, aşk ağacının altında meyve silkiyorduk.

• Bir an oluyordu, bize şekerler, inciler saçıyordu. Bir an oluyordu, şekerlerine üşüşen sinekleri kovuyorduk.

• Sevgilinin hayali, evinin kapısından çıkınca, onun kapısına kapıcı olduk. Hayali kapıdan çıkıp gidince, biz o kapıda kaldık, ayrılmadık.

 

805. "Beden'den kaçtım, kurtuldum ama, "can"dan çekiniyorum.

Mef'ulü, Mefa'ilü, Mefa'ilü, Fe'ulün 

(c. III, 1486)

• Canım, sırlar gösteren ayna gibi olunca, ağzımı tutmaya, söz söylememeye gücüm yeter, ama görmemeye, bilmemeye gücüm yetmez.

• "Beden"den kaçtım kurtuldum. Ama "can"dan çekiniyorum. Yemin etmesini bilmem! Şu kadar söyleyeyim ki: "Ben ne bundanım, ne de ondan!".

• Ey benden bir hakîkat kokusu almak isteyen, bu uğurda benlikten ölmek şart! Diri iken bana bakma, ben gördüğün gibi değilim!

• Sen benim eğriliğime bakma, şu doğru söze bak! Ben yay gibiyim ama, sözüm oktur!

• Şu baş, sanki bir kabak gibi gelmiş tepeme konmuş. Şu hırka da bedenim! Ben bu dünya pazarında kime benziyorum? Bilmiyorum ki, kime benziyorum.

"Bu beyit Ahmet Haşim merhumun "Başım" başlıklı şiirini hatırlatıyor; Duygularla, düşünceler arasındaki fark açıklanır."

"Bî haber gövdeme gelmiş konmuş, 
 Müteheyyic, mütefellis bir baş, 
 Ayırır sanki bu baştan tenimi, 
 Emr-i ihrama muadil bir yaş."

(Heyecanlı, asık suratlı bu baş, benim haberim olmadan gelmiş gövdeme konmuş. Benim düşüncelerimle duygularımı ihramın ömrü gibi binlerce sene birbirinden .)

 

806. Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. 111, 1522)

• Ben onu istiyorum. Başka bir dost istemiyorum! Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum!

• Senin başka bir dostun varsa, ona git, ben başka dost istemiyorum!

• Onun güzel yüzünden başka bir baht aramıyorum. Onun işinden başka bir iş istemiyorum!

• Ben, doğan kuşları gibi padişahın bileğini seçtim. Akbaba gibi leş kokusunu istemiyorum!

• Gönül ehli arasına, gönülden haşka bir şey sığmaz. Sevgiliden de gönül alıcılıktan başka bir şey beklemiyurum!

 

807. Sen bana; "Neden kendine gelmiyorsun?" diyorsun. Sen, kendimi,
 ne olduğumu bana göster de kendime geleyim.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1526)

• Bilmiyorum o ilahî aşk şarabıyla nasıl yok olup gitmişim? 0 mekansız güzellik yüzünden neredeyim? Ne haldeyim, haberim yok!

• Zaman oldu, denizin dibine düştüm. Zaman oldu, güneş gibi doğdum.

• Bir zaman olur, dünya benden gebe kalır. Bir zaman da dünya gibi doğar, meydana gelirim.

• Bir yere varmışım ki, dünyaya sığmıyorum. Ben artık o mekanı bulunmayan, eşsiz sevgiliden başkasına yaraşmam.

• Ben mest olmuş, kendinden geçmiş öyle bir rindim ki, bütün rindlerin arasında "Hay Hay" demekteyim. ;

• Sen bana diyorsun ki; "Neden kendine gelmiyorsun?" Sen, kendimi, ne olduğumu bana göster de kendime geleyim.

• Ben, güzelliği mest olmuş gördüm. Kendi kendine; "Ben belayım, ben belayım, ben belayım!" deyip duruyordu.

• Ona her taraftan, yüzlerce canla cevap geldi.: "Ben seninim, ben seninim, ben seninim!" diyorlardı.

• Ey güzellik, sen öyle bir türsün ki, Hz. Musa'ya; "Ben Allah'ım, ben Allah'ım!" diye seslenmiştin.

 

808. Gel, gel de birbirimizin kıymetini, kadrini bilelim.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1535)

• Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini bilelim, çünkü, belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz.

• Mademki Peygamber Efendimiz; "Mü'min mü'minin aynasıdır." diye buyurdu. Ne diye aynadan yüz çeviriyoruz?

• Kerim olan kişiler, dostları uğruna canlarını feda ederler. Köpekliği bırak, biz de kerim insanlardanız!

• "Kul e'uzü"leri, "Kul hüvallah"! neden birbirimizi sevmek için okumuyoruz?

• Garazlar, kinler dostluğu karartır, gönlü yaralar. Ne diye garazları, kinleri gönlümüzden söküp atmıyoruz.

• Bazen, ben öleceğim, şu dünyadaki uygunsuz hallerden kurtulacağım diye seviniriz, ölümü isteriz. Bazen de birbirimizin canlarına düşman oluruz.

 

809. Allah küpünden verilen şarap haram olmaz.

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'dlün 

(c. III, 1542)

*Şu anda öyle mestim, öyle kendimden geçmişim ki, Havva'yı Adem'den yani kadını erkekten ayırdedemiyorum.

• Deniz, benim coşkunluğumdan dalgalandı, köpürdü. Dünya, beni mest bir halde görünce o da mest oldu.

• İçtiğim şarap nasıl bir şaraptır ki, cellat onu içince mest olmuş, kendinden geçmiş, insan başı kesemez olmuş da dünya artık yastan, matemden kurtulmuş.

• Bu şarap haram değildir. Helal içinde helaldir. Helalin ta kendisidir. Allah   küpünden verilen şarap haram olamaz.

• İhtiyar felek, bu genç şaraptan içseydi beli bükülmezdi.

• Eğer yeryüzü bu şaraptan içseydi, bulutlardan yağmur dilenmezdi.

• Eğer dünyada sır saklayan yan mahrem bir dost bulunsaydı, akılsız gönül,  bu sırrı ona açıklardı. 

• Eğer ayağınız sağlam olsaydı, bu şarap sizi balçıktan çeker, çıkarırdı.

 

810. Şu anda, bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün

 (c. III, 1553)

• Birbirimizle sohbet etmeyi seçelim, adet edinelim, birbirimizden uzak durmayalım, birbirimizin eteğine oturalım.

• Dostlar; "İşimiz var" diye bizi bırakıp gitmeyiniz. Hepiniz de biraz fazla   oturun, oturun da birbirimizin yüzünü daha çokça görelim.

• Bazen birbirimizden ayrı düşüyorsak da, aslında biz ayrı değiliz. Bizi böyle sanma, biz iç yüzümüzden birbirimizle dostuz, birbirimizle uzlaşmış, anlaşmışız. Biz, birbirimize yabancı değiliz.

• Şu anda Hakk aşıkları beraberce oturmuşuz, elimizde mana şarabı kadehi, göğsümüzde gül var!

• Şu anda bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.

• Biz evden sevgi bağına, bahçesine yol bulduk. Biz selvi ile, yasemin ile komşu olduk.

• Eve kapanmayalım, her gün bağa, bahçeye gidelim. Açılmış gülleri seyredelim.

• Aşıkların başlarına saçmak için etek etek güller toplayalım.

• Bahçeden topladıklarımızın hepsini de önümüze yığalım, içlerinden güzelleri seçelim.

• Haberimiz olmadan hırsızlar gibi bizim gönlümüzü çalmayın, biz hırsız değiliz. Emin kişileriz.

• İşte gülün kokusu buradan, bizim nefesimizden geliyor. Çünkü biz, gerçek  iman gül bahçesinin gül fidanıyız.

• Dünya o gülden esip gelen rüzgarın getirdiği kokuyla doldu.

• Mademki, rüzgardan onun kokusunu aldık, elbette bizim kokumuzu da oraya götürür de, biz köhneleşmiş olduğumuz halde onun kokusuyla iyileşiriz, gençleşiriz..

• Bizler aşkın değersiz kuluyuz, kölesiyiz, ama, tıpkı aşk gibi pusudayız.