771. Eğer ben sensem, peki sen kimsin?

 Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 
c. III, 1544)

• Bana; "Nasılsın?" diyorsun, nasıl olduğumu ben ne bileyim? "Nerelisin, kimlerdensin?" diye soruyorsun, nereli olduğumu, kimlerden olduğumu ben ne bileyim?

* Bana; "Niçin böyle mest olmuşsun, kendinden geçmişsin, hangi büyük kadehten içtin de bu hale geldin?" diye , ben ne bileyim?

*"0 dudakta ne var ki, o dudak yüzünden böyle tatlı dillisin?" diyorsun,  böyle olduğunu ben ne bileyim?

*Bana; "Şu dünya hayatında sağlıklı yaşamaktan, gençlikten daha hoş, daha  iyi ne gördün?" diye soruyorsun, ben ne bileyim?

*Onun yanağında ab-ı hayat gibi parlak bir ateş gördüm fakat, o nasıl bir şeydi; bilemem!

*Eğer ben sensem, peki sen kimsin? Sen bu musun, yoksa o musun; ben ne bileyim?

*Ben kim oluyorum da böyle düşüncelere dalıyorum? Sen gönlü merhaetle, sevgi ile dolu bir can mısın; ben ne bileyim?

 

772. Ben aşkı, insanı bütün belalardan, felaketlerden koruyan bir kale olarak gördüm.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1548)

*İlkbahara benzeyen yüzünü gördüm. Şunu fark ettim ki; gül senin güzelğini görmüş de kendi güzelliğinden utanmış.

*Geldin gönlüme yerleştin, karar ettin de, ben gönlümü senin yüzünden kararsız bir hale gelmiş gördüm.

*0 mahmur nergis gözlerini gördüğümden beri, baştan başa nergis gibi göz haline geldim.

*Ben aşkı insanı bütün belalardan, felaketlerden koruyan, muhafaza eden bir kale olarak gördüm de, bu yüzden aşka gidiyorum, aşka sığınıyorum.

*Ben bütün dünya mülkünden, dünya zevkinden vazgeçtim de yalnız senin aşkını seçtim.

*Alemin canı sensin. Kainatta görülen binlerce varlık, mal mülk her şey, hepsi hepsi senin yarattığın şeyler. Ben onları çokluk halinde, ayrı ayrı görmüştüm. Meğer onların hepsi de birmiş, senin eserinmiş.

• Şehrimizde niçin sevgili arayayım? Ben padişahlar padişahının dostluğuna ulaştım.

 

773. Biz senin rüzgarının önünde toz gibiyiz.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1528)

• Biz senin rüzgarının önünde toz gibiyiz. Sürüp götürdüğün yere nasıl olur da gitmeyiz?

• Biz senin ilkbaharının nuru ile yeşiliz, hararetliyiz. Sonbaharının tesiri ile de sapsarıyız, soğuğuz.

• Senin hilminin aksi ile baş eğmişiz, teslim olmuşuz. Öfkenizin aksi ile de savaştayız. Onunla bununla çekişir dururuz.

• Bizi yokluğa gönderirsen, yok olur gideriz. Keremini çoğaltırsan, hepimiz adam oluruz.

• Dünyadan da üstün ve ileri olanı görünce, iki dünyayı da kırar geçiririz.

• Aşıkların gözlerine hem canız, hem de cihan! Kötülerin gözlerine ise ölümüz, derdiz!

• Mademki sen bize; "Yeter!" dedin, biz gülün ve gül bahçesinin bülbülü olduğumuz halde, emrine uyarız, susarız.

 

774. Gönül hastalarının hekimi olduğun için hasta olmayı istiyorum.

Mefa'ilün Mefa'îlün, , Fe'ülün 

(c. III, 1545)

• Üzüm şarabı istiyorum. Sarhoş, mahmur bir arkadaş bulmak arzusundayım.

• Fakat bana Hallac-ı Mansur'dan bir koku geldi de, bu yüzden sakîden üzüm şarabı değil de Mansur şarabı istiyorum.

• Ey sakî yanıma gel, bana yaklaş! Bugün ben kendimden kendimi uzaklaştırmak istiyorum.

• Eğer; "Beni mazur gör!" desem, "Evet!" diyor. "Ben seni mazur görmek istiyorum."

• Benim gözüme bir yol ver de senin gözüne gireyim. Ben başkalarının gözlerine görünmek istemiyorum.

• Bir an için olsun elini yüzünden çek! Ben dünyada iken cennet görmek istiyorum, huri görmek istiyorum.

• Gözüm, gönlüm senden başkasını görürse, ben o anda gözlerimin kör olmasını istiyorum.

• Sen gönül hastalarının hekimi olduğun için, hasta olmayı arzu edersem haklıyım.

• Mademki sen ölülere can veriyorsun, mezara girmemi istersem yeridir.

 

775. Aşk ve gönül gibi hem gizliyiz, hem de meydandayız.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1531)

• Gel, biz bugün padişaha av olduk. Ne başımızı, ne de alemi düşünürüz.

• Cüssemizin sivrisinek gibi inceliğine bakma! Biz himmetimizle gururun kanını dökeriz.

• 0 mana arslanının elindeyiz, ağlıyoruz, sızlanıyoruz. Ama arslanlara da, fillere de üstünüz.

• Develer gibi eğri büğrü yaratılmışız ama, deve gibi Kabe yoluna düşmüş gidiyoruz.

• İki günlük devlete gönül bağlamadık, ölümsüz devlete erdik. 0 sayede muradımıza kavuştuk.

• Güneşle ay gibi hem birbirimize yakınız, hem de uzağız. Aşk ve gönül gibi hem gizliyiz, hem de açığız, meydandayız.

• Kanlar için zalim aşkın köpeklerine azık olmak için dağarcındayız.

 

776. Muradımız muratsızlık olunca, daima murada ereriz.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1551)

• Aslında bizim hüriden doğmuş olmamız gerekir ki, daima neşeli olalım.

• Neşenin, zevkin istediğini verelim de aşkın adalet amiri olalım.

• Biliyorsun ya; bizim varlık binamızın temelini aşk attı. 0 yüzden bizim huyumuz iyi olmuş.

•Senin aşkınla gözümü açmışım. 0 yüzden hep onu gözetiyorum. Çünkü ancak aşkınla darlıktan kurtuluyor,  gönlüm rahatlıyor.

• Mademki bizim muradımız muratsızlıktır, bu yüzden biz daima murada ereriz.

"Muratsız olmak, bütün emellerden vazgeçmek, kemal alametidir. Fuzülî merhum bir beytinde şöyle buyuruyor:

"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad 
  Ne verseler ona şakir, ne kılsalar ona şad!"

(Bütün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ne verirseler ona şükrediyor, ne yapsalar memnun, şikayet yok.)

• Biz aşkın kullarına kul olduktan sonra, dünyanın en kudretli, güçlü hükümdarlarından oluruz.

• Mademki Mısır azizinin Yusufuyuz, satmak için bizi mezada çıkarsalar ne önemi var?

• Gönlüne gelelim de, bizi hatırlasın, gönlümüzü Kuyumcu Salahaddin hazretlerine verdik.

 

777. Biz senin güzel ayaklarının altında hasır gibi çiğnenmek istiyoruz.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1573)

• Biz aşığız, gönülsüz, fakiriz. Biz çocuğuz, hem genciz, hem ihtiyarız.

• Barut gibiyiz, kuru ot gibiyiz. Hemen aşk ateşi ile tutuşur, yanarız.

• Aşk ateşi ile parlıyoruz fakat, şimşek gibi çabucak sönüyoruz.

• "Siz hangi eli tutuyorsunuz?" derlerse, de ki: "Biz senin elini tutuyoruz, biz elden tutanlardanız.

• Kendilerine tapanlara biz diken oluruz ama, dostu sevenler için ipek oluruz."

• Mum gibi yanıp yakılan aşıktan ayrılmamıza imkan yoktur. Sanki biz o mumun fitiliyiz, sanki biz o mumun fitiliyiz.

• Bizden kaçma! Çünkü biz seninle sütle şeker gibi birbirimize karışmışız.

• Güzellik tandırın kızmış, biz senin elinde bir hamur gibiyiz. Bizi o tandırda pişir!

• Bizi ayaklarının altına yay! Çünkü biz senin güzel ayaklarının altında bir hasır gibi çiğnenmek istiyoruz.

 

778. Ben yeryüzüne benziyorum, sen de benim baharımsın!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1565)

• Ey benim orucumun, namazımın düşmanı! Ey benim hayatım, ey devam eden saadetim!

• -Hangi perdeyi gerdimse, onu yırttın, attın. Artık perde germek zamanı geldi geçti.

• Ben yeryüzüne benziyorum, sen de benim baharımsın! Bütün sırlarım senin yüzünden meydana çıktı.

• Pervanem muma atıldı yandı. Artık neden çekineyim?

• Sen bana aklımdan da daha yakınsın. Artık ben nasıl sana yönelebilirim?

• Tamamıyla vefadan ümidini kesme! Bir kere daha yalvarışımı yakarışımı duy,

• Bir kere daha bana büyü yap, bir kere daha Mesîh'in ruhu ile beni süsle!

 

779. Ben senin gönlünde bir keder tozu görürsem, onu gözyaşlarımla temizlerim.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün 

(c. III, 1568)

• Ey benim latîf canım! Ey benim cihanım! Şu ağır uykudan seni uyandıracağım.

• Utanmadan, sıkılmadan senden borcumu isteyeceğim. Sen de bilirsin ki, ben, aman bilmez, insafsız bir alacaklıyım.

• Ben senin gönlünde toz görürsem onu gözyaşlarımla yıkar, temizlerim.

• Ey can! Gül fidanı güllerini meclise serpmek için seni bağrıma basmış bulunuyorum.

• Bana bir öpücük ver! Bu yolda ben akîkten bac, yani vergi alıyorum.

• Nice gecelerdir bu aşk yolunda, ben bac almak için yol gözetlemedeyim.

• Mademki aşk kervanlarından bac almak istiyorum; bekçiler gibi geceleri naralar atmalıyım.

• Feryadımdan evinde oturan kaçtı. Komşum da figanım yüzünden benden uzaklaştı.

 

780. Gel seninle ask ilkbaharı olalım.

Mefulü. Mefailün. Fe'ülün 

(c. 111, 1532)

• Gel, gel de yeni baştan aşıklığa başlayalım. Şu toprak dünyayı aşk ile altın haline getirelim.

• Gel seninle aşk ilkbaharı olalım. Ötelerden, can aleminden misk kokuları, anber kokuları getiren rüzgarlarla ferahlayalım.

• Can aleminin yerini, dağını, ovasını, bağını, bahçesini yeşil elbiseler giydirerek süsleyelim.

• Allah'ın bize lütfettiği, içimizdeki nimet dükkanını açalım. Gösterişsiz, sessiz sedasız o nimetten yararlanalım. Bu huyu ilkbaharda uyanan ter ü taze ağaçtan öğrenelim.

• Görmüyor musun? Ağaç sessiz sedasız yiyip içtiği için yapraklandı, meyve verdi. Biz de kendi sırrımızdan yapraklanalım, meyve verelim.

• Aşıklar sevgiliye gönülden yol buldular. Biz de sevgiliye gönülden yol bulalım.

• Senin gamının mermer gibi bir gönlü var, fakat biz o mermerden yüzlerce cevher elde ederiz.

781. Ben senin aşkınla arşa yükselmişim.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1560)

• Aşkın beni öd ağacı gibi yakıp yandırdı. Hayata bağlılığım kalmadı. Varlığım tamamıyla yok oldu.

• Bazen öyle yücelirim ki gök kubbesinin kalesini bile deler geçerim. Güneşin  sikkesini  yakarım.

• Bazen de ay olur, güneşin peşine düşerim, azalırım, eririm, hilal olurum çoğalırım, artarım, dolunay olurum.

• Yüzlerce defa uğraştım, denedim; gönlüm sana doymuyor.

• Aşk kapısının gümüş halkasını yakalamışım. Bu benim gücümden, kuvvetimden değil. Senin lütfun, senin ihsanın!

• İster yücelere yükseleyim, ister aşağılarda kalayım önemi yok! Çünkü ben senin aşkınla arşa yükselmişim.

• Eğer gülüp durursam, bu senin lütfundur. Eğer haset edersem, senin gayretindendir.

 

782. Gölge varlığım bu dünyada ama, ben bu dünyada değilim, o dünyadayım.

Mef'ulü, Mefa'ililn, Fe'ulün 

(c. III, 1566)

• Canım seni tanıdığından, sana yakınlık duyduğundan beri, her nereye gidersem gideyim, kendimi gül bahçesinde buluyorum.

• Senin güzel suratın, şeklin gönlüme yakın olduğundan beri, ben yeryüzünde yaşamıyorum, gökyüzünde yaşıyorum.

• Gölgem, gölge varlığım bu dünyada olsa da gam değil. Çünkü ben bu dünyada değilim, o dünyadayım, mana alemindeyim.

• Hoşuma gitmeyen şey benim için iğretidir. Ne hoşuma giderse, ne ile hoşsam ben oyum.

• Ben aşk gemisinde hoşça bir uykuya dalmışım, ben uyurken yolculuk etmedeyim.

• Bugün cansız sandığımız bütün varlıklar da açılıp saçılmış. Zaten dünyada sansız hiç bir şey yok! Her şey Hakk'ı tesbih etmede. Bu sebeple ben daima canlılar arasındayım.

• Mademki; "Kalemle öğretti." ayetine mazhar oldum. Ben yazılmış levhi de okudum.

" Alak Süresi, 96/4. ayete işaret edilmektedir."

 

783. Sevgilim, nürunla mezarımın içini aydınlat, nürlandır!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün 

(c. III, 1564)

• Sevgilim, mezarımın yanından geçtiğim gün şu feryadımı, şu coşkunluğumu yadet, hatırla!

• Ey benim gözüm, ey benim nurum! Nurunla mezarımın içini aydınlat,  nurla doldur!

• Nurlandır da şu sabırlı bedenim, mezarımda şükür secdesine kapansın.

• Ey gül harmanı! Mezarımın yanından tez geçme, bir an için olsun o güzel kokunla beni sar!

• Geçip gittiğin zaman da sanma ki ben senin pencerenden, kapından uzaktayım.

• Mezarımın üstüne konan taş, toprak bedenimin yolunu bağladı, ama ben hayal yolundan gelir dururum. Seni ziyaret ederim. Bu hususta hiç füturum,  korkum yok!

• Benim atlastan yüzlerce kefenim olsa, hayalen senin giydiğin elbiseye bürünmedikçe ben çırçıplağım.

• Delik delmede galiba karınca olmuşum da, sarayının üstüne doğru tırmanıyorum.

• Ben senin karıncanım, sen de benim Süleyman'ımsın. Ne olur bir an için olsun beni huzurundan ayırma!

• Sustum, kalanını sen söyle! Kendi söyleyip kendi işitmemden artık bıktım!

• Ey Tebrizli Şems! Çağır beni, Sur'un üfürülmesi senin çağırmandır.

 

784. Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün 

(c. 111, 1554)

* Zerreler gibi oynaya oynaya gelelim, senin güneşinin ışığı içine girelim.

• Biz her seher vakti aşk maşrıkından, aşk doğusundan güneş gibi doğalım.

• Ey nur! Biz; "Doğ, parla da altın haline gelelim!" diye feryad eden nice mest olmuş kişilerin feryadını duyduk.

• Onların yalvarışları, onların dertleri yüzünden gök kubbesine çıktık, yıldızlara ulaştık.

• Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz. Haydi biz kırmızı aşk şarabı ile mest olalım.

* Bütün dünyanın zehirini verseler, biz içimizde o zehiri şeker haline getiririz.

* Biz meleküt aleminde, mekansızlık dünyasında gök kubbenin yüz atına bileriz.

 

785. Mezarımın taşına şunu yazınız:"Ben başımı beladan ve imtihandan kurtardım."

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. III, 1546)

• Gittim, ötelere gittim. Dünyadan bir baş ağrısı eksildi. Üzüntüden, gamdan canımı kurtardım.

• En yakınlarıma, dostlarıma; "Dünyada hoşçakalın!" dedim. Canımı aldım, nişansız, ne olduğu bilinmeyen öteki dünyaya götürdüm.

• Dünyadan, şu altı kapılı evden çıktım. Varımı yoğumu mekansızlık alemine taşıdım.-

"-Altı kapılı dünya şunları gösteriyor Sağ, sol, ön, arka, yukarı, aşağı."

• Penceremden şaşılacak bir ay göründü. Dama gittim, merdiven götürdüm.

• Ruhların toplandığı yer olan şu gökyüzü damı, ne de hoş bir yermiş!

• Gül dalım soldu, pörsüdü, döküldü. Onu aldım, tekrar gül bahçesine götürdüm.

• Can dedikleri altın kırpıntısını aldım. Şu kalp para basanlardan kaçırdım. 0 eşsiz kuyumcuya armağan olarak götürdüm.

• Gayb aleminde uçsuz bucaksız bir dünya gördüm. Kara çadırımı o sınırsız yere götürdüm.

• Bana ağlamayın! Ben bu yolculuktan memnunum, neşeliyim. Ben yolumu cennetlerin bulunduğu diyara götürdüm.

• Mezarımın taşına şu derin manalı sözü yazınız: "Ben başımı beladan, sık sık, karşılaştığım imtihandan kurtardım!"

• Ey beden! însanlardan, kavgadan, gürültüden uzak, şu daracık yerde rahat hoş bir şekilde uyu! Senin haberini gökyüzüne ben götürdüm.

• Çeneni bağla, artık sen sus! Feryadlarının, gamlarının hepsini de ben dünyayı yaratana götürdüm.

• Bundan sonra artık gönül gamını da söyleme! Çünkü gönlü de gizli şeyleri bilene götürdüm.

 

786. Söyleyeceklerimi gizlemek için, ben seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe-ulün

 (c. III, 1547)

• Söyleyeceklerimi hazır bulunanlardan gizlemek için, seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.

• Zaten sana söyleyeceklerimi insanların arasında açıkça söylesem de sözlerimi senin kulaklarından başkasının kulakları duymazlar, anlamazlar.

• Hani uykuda dilsiz, dudaksız söz söylerler. îşte ben uyanık iken de sözümü sana öyle söylerim.

• Acılarımı kimsenin duymaması için, ben kuyunun dibinden başka yerde inlemem, feryad etmem. Ben senin gamının sırlarını mekandan da dışarı söylerim.

• Ben rahatça, hoş bir şekilde yeryüzüne oturmuş da yeryüzünün hallerinı gökyüzüne söylemekteyim.

• Her ne kadar alametini, nişanını, yarattığı eserleri anlatıp dursam da sevgilim benden yine de gizlenir durur.

• Ben onun ayrılık gamından feryada başlayınca, latîf canlar da benimle beraber feryada başlarlar.

 

787. Yeryüzüne ait bir bedenle, gökyüzünün üstünde koşuyorum.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. 111, 1567)

• Bilmiyorum, bugün bana ne oldu ise, bugün bir yerde kararım yok, pek tez canlıyım.

• Nedense bugün aklın gözüne yerleşmişim, aşkın gözünde yerim yok.

• Ne yazık ki yeryüzünde oturup kalmışım. insaf edin, ben zamanenin keskin kılıcıyım.

• Şaşılacak şey şu ki: "Yeryüzüne ait bir beden ile gökyüzünün üstünde koşup duruyorum."

• Gökyüzünün çekmediği yükü ben aşkın kuvveti ile çekmedeyim.

"-Ahzab Suresi, 33/72. Ayete işaret var."

• Onun gönlüne düşen aşk ateşinden alıyorum. Taşların, kayaların gönüllerine ulaştırıyorum.

• Şekerindeki lezzetten şu ağzım ballarla doldu.

 

 788. Tur dağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım?
 Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1594)

 

• Ey aşıklar! Bizler yıldızlar gibi tamamıyla ateş halini almışız. Bütün gece o ay parçasının, o güzeller güzelinin etrafında dönüp durmadayız.

• Güneş doğunca yıldızlar görünmez. Bizim güneşimiz görünmezken biz meydana çıktık ama, bil ki biz avareyiz. Başıboş dolaşıp duruyoruz.

• Gelin ey aşıklar, gelin ey iş erleri! îşe yarar şarap burada! Zaten biz de onun için bu işe koyulmuşuz.

• Her seher vakti o güzeller peygamberinden haber gelir: "Gelin ey çaresizler, gelin!" der. Aşıklara dermanda biçareyiz.

• Aşıkların hepsinden de "Lebbeyk, lebbeyk!" sesleri göklere yükselmede, onlar diyorlar ki: "Mana mushafı sensin. Bizler ise otuzar parçaya ayrılmışız, cüz'lerden ibaretiz."

• Dudağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım? Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?

"-A'raf Suresi, 7/142, 143. ayetlere işaret var."

• Biz gökyüzü harmanında yıldızız ama, parça parça kesilsek, her parçamız bir arpa büyüklüğünde olsa, yine de bir zerre kadar sır vermeyiz.

• Biz Hz. îsa gibi şu beden beşiğinde bağlıyız ama, Hz. Meryem gibi Allahın nuruna gebe kalmışız.

"Meryem Suresi, 19/16-24. ayetlere işaret var."

• Bizi bu cüz'î akılda arama! Biz onun aşk ovasına dalmışız, cüz'lerden kurtulmuşuz.

• Aşk delidir, ama biz delinin delisiyiz. Nefs-i emmare kötülükleri emrediyor. Biz onu emrimiz altına almışız.

• Ey Tebriz şehrinin iftihar ettiği Şemseddin! Bu seferden bir kere daha geri dön! Allah aşkına gel, biz bir tek aşka, senin aşkına tutulmuşuz, o aşk ile oyalanmadayız.

 

789. Ben tövbe etmekten tövbe ettim.

Fa'ilatü, Fa'ilatün, Fa'ilatü, Fa'ilatün 

(c. 111, 1619)

• Hoca sen bana şahit ol! Ben tövbe etmekten tövbe ettim. Çünkü aşkın şarabını içince, tövbe kadehi düştü, kırıldı.

• Sevgilim senin eşsiz cemaline arslanları uysallaştıran şarabına andolsun ki, bundan sonra ben ahdin ve tövbenin semtine uğramayacağım.

• Senin şekerler tattıran dudaklarına, senin gaybı bilen gönlüne yemin ederim ki, ben ne cihanın maskarasıyım, ne şarapla kızarmış, ne de aşk ile sararmış yüzün zebunuyum.

• Sabahın saadetine senin sabah şarabının coşkun neşesine yemin ederim ki, ben senin nurunla gökyüzünün sicilini baştan başa dürdüm, ortadan kaldırdım.

• Ey ebedî şah! Kendi sakîne söyle: "Aşıkların toplandığı meclise*kim asık suratlı gelirse, benim şarap tortumun tortusunu versin.

• Haydi ikilik, eskilik, yenilik kalmasın. Zira bu mecliste, bu işret yerinde, o topluluk içinde ben tekim.

• Artık susarım, hep kulak ve şuur kesilirim. Çünkü ben ne bülbülüm, ne duduyum. Ben baştanbaşa şekerim ve gül dalıyım.

 

790. Can alemindekilerle, bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim.

Fa'iluün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. 111. 1590)

• Güneşim, yıldızım süretten, şekilden üstün olduğu için manalar aleminden manalar alemine geçer dururum. Bu yüzden ben pek hoşum, pek mutluyum.

• Böylece manalar aleminde kaybolup gitmem daha hoş olur. Bir daha da ^ekil alemine gelmem, iki dünyaya da bakmam.

• Manalar aleminde, o alemin rengine boyanmak için eriyip gitmedeyim. Çünkü mana suya benzer, ben ise suyun içinde erimiş şeker gibiyim.

• Hiç kimse hayata doymaz, canından bıkmaz. Benimse şu manalar alemi yüzünden şekil aklıma bile gelmiyor.

• Can alemindekilerle bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim. Kırmızı gül gibi latifim, nilüfer gibi tazeyim.

• Beden gemisini dalgalarım tahta tahta kırıp dağıtınca varlığımı söküp attım. Zaten ben kendi kendimi demirlemişim.

• Yüreğimin katılığından işimde bir gevşeklik gösterirsem, hemen denizden aşk ateşimin alevleri çıkar, deniz alev alev yanmaya başlar.

• Onun ateşi içinde ben altın gibi gülüyorum. Mutluyum, hoşum. Çünkü aşk ateşinden çıkarsam tıpkı altın gibi sararır solarım.

• Bir efsun okudu da, yılan gibi onun yazısına baş koydum. Bakalım kardeş, onun kader yazısından başıma neler gelecek?

• Şekle uydum da sıfatlar alemine geldim. Her sıfat diyor ki: "Buraya gel, ben yemyeşil bir denizim, dal bana!"

• Tebrizli Şems bana, îskender gibi tac, taht, saltanat verdi de ben manalar ordusunun baş komutanı oldum.