971. Hakk aşığının kanı, gözyaşı oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk aşıklarının canı! Ay senin aşkınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmuş! Sanki, sana karşı duyduğumuz sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Aşk okunun açtığı yaradan, nice bağrı yaralı, nice avlanmış hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Aşığın kanı gözyaşı olmuş da, gözyaşlarından yeşillikler bitmiş ve yeşilliklere de gül yüzünün aksi vurmuş, her taraf güllük gülistanlık olmuş!
• Kış gibi soğuk ayrılık, yolları kesmiş, bağlamıştı! Bu yüzden, bağın bahçen çiçekleri, yer zindanında hapsolup kalmışlardı!
• Baharın adaleti ile yol emin olunca, soğuklar gidip yol açılınca, yeşillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründü; gonca da, eline mızrağını almış, çıkageldi!
• Kalk, dışarı çık; bağa bahçeye gel! Onlar, uzak yoldan geldiler! Kalk! Binek atın var; ona bin ve kırlara sür, gülistanlara sür! Uzak yoldan gelenler karşılanır!..
• Yeşillikler ve çiçekler, yol yüklerini bağlayıp yokluk aleminden geldiler; denizlere ulaştılar, denizlerden göklere yükseldiler!
• Burç burç bütün gökleri dolaştılar; her yıldızdan bir fayda, bir hüner elde ettiler ve nihayet, yağmur halinde toprak alemine düştüler!
• Su ve sıcaklık, her an, onlara gökyüzünden yardım etmektedir! Onlar, birkaç gün şu yeryüzünde misafir olarak kalacaklar, sonra geldikleri yere dönüp gideceklerdir! Bu, hep böyle sürüp gider!..
• Bu misafirlere rüzgarlar, başları üstünde sofralar taşırlar; seher yeli de, elinde kaselerle gelir, ikramda bulunur! Sofraya oturacaklardan başkalarının görmemeleri için, bu yemek kaplarının üstlerinde kapaklar vardır!..
• Can ehlinden, gönül ehlinden başkalarına kapalı olan bu tabakların içindeki yemekleri herkes merak eder; "Bu tabaklarda ne var?" diye sorarlar! Soranlara, hal dili ile derler ki:
• "Eğer herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabağın örtülmesine ne lüzum vardı? Herkes bilirdi ki, can gıdası, can gibi gizlidir; ten gıdası, beden gıdası da, ekmek gibi meydandadır!"
972. Güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmışlar, dallar, senin lutfunla tomurcuklarla dolmuş, meyvelere gebe kalmışlar!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV,1786)
• Sen, benim canımsın; canımın içinde, gönül evimde hırsızlar gibi sessizce gezip dolaşmadasın! Ey bağımın bahçemin aydınlığı! Sen, benim salına salına yürüyen bir selvimsin!
• Mademki gidiyorsun, bensiz gitme! Ey canımın canı; ben, senin bedenin değil miyim? Beni bırakıp bedensiz gitme! Ey parıl parıl parlayan ışığım; benim gözümden çıkma, ayrılma; sen, benim gözümün nuru değil misin?
• Sen, benim başı dönmüş canıma dilberler gibi sevgi ile bakarsan, ben, kabıma sığamam ve yedi kat göğü de yırtarım, yedi denizi de aşarım!
• Beni aldın, başsız ayaksız bir hale getirdin; uykudan, yeme ve içmeden vazgeçirdin! Ey benim Yusufum; mest bir halde gülerek içeri gir!
• Lutfunla kendimden geçtim, maddî varlığımdan kurtuldum; can gibi oldum! Ey varlığı gözlerden silinen, ey varlığı gönlümde gizlenen güzeller güzeli!
• Ey gözleri ile nergisi mest eden güzel; güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmışlar, dallar, senin lütfunla tomurcuklarla dolmuş, meyvelere gebe kalmışlar! Ey benim ucu bucağı bulunmayan bağım bahçem!..
973. İki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî, birinden Ramin yaparsın!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. IV, 1932)
• Ey aklın ve tatlı canın düşmanı, ey Hz. Musa'nın nuru ve Tur-ı Sînası!
• Senin nişanını, izini, nasıl olduğunu anlatmak için canda kudret, cesaret yoktur!
• Sensiz olan her zevk, ham incir şurubudur, ejderha sokmasıdır!
• Balçıktan yapılmış iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî yaparsın birinden Ramin.
• Şekiller yaratan sanatının karşısında şu padişahlar, sanki birer oyuncaktır!
• Geceleyin yolcunun uykusunu bağlarsın! Yani; "Uyuma; kalk, otur!" dersin!
• Gönlün hayal evinde otur, yaptığın çeşit çeşit şekilleri seyr et!
• Seyr et de, yalancı şekilleri gör, doğrusunu gönlünde bul!
• Kalemimi övesin, beğenesin diye bu şekilleri ben, senin için yaptım!
974. Yiğitliği pervaneden öğren!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. IV,1848)
• Aşığın, delilikten başka ne sanatı, ne hüneri vardır?
• Sevgililerin nazlanmaları da, kendilerini aşıklara yabancı gibi göstermekten başka ne olabilir?
• Nurun, ışığın önünde oynamayı, sıçramayı, dönüp dolaşmayı zerrelerden; yiğitlikte bulunmayı, korkmadan kendini ateşe atıp yanmayı da pervaneden öğren!
• Sarhoş arslan gibi sıçra, atıl; ne evveli ne de ahiri, yani ne önü ne de sonu bil! Arslanlara, kedi ile savaşmak ayıptır!
• Sen, sırlar kadehisin; kulağını tıka, gözünü kapa! Çatlak kase, kadehlik edemez!
• Kim, keskin kılıcın önünde kalkan gibi çırçıplak durur da paralanmak ister; kim, altın gibi, kuyumcunun tavasında ateşle bir evde oturabilir?
• Irmağın suyu tatlıdır ama, denizin heybeti nerededir! Nerede şaha vezir olmak, nerede her çeşit kayıttan, bağdan kurtulmak, hür olmak!
• Gece, yıldızlar ve ay yüzünden aydınlık olsa bile, gündüzün yerini tutabilir mi? Boncuk parlak olsa bile, incilik edebilir mi?
975. Allahım; Sen'i, gereği gibi anlıyamıyoruz! Sen, canda ve gönüldesin ama, canın da, gönlün de Sen'den haberi yok!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(Mecalis-i Seb'a,s.34)
Dil ü canda nihansın gerçi her şey bîhaber senden
Cihan zatınla dolmuşken cihan da bîhaber senden
Nasıl bulsun seni can ve gönül senden ibaretken
Gönülde candasın amma ki can da bîhaber senden
Hayalin dilde nakşı varsa da bilmez hayal zatın
Dilimde gerçi namın ah, dilim de bîhaber senden
Bütün mahluk ise nam u nişanın gerçi bilmekde
Fakat gördüm ki ben nam u nişan da bîhaber senden
Ilahî künh-i zatın bilmeye sa'y eyleyen zümre
Yuvarlandı yakîn ile güman da bîhaber senden
Cihan durdukça şerh etsem seni mümkin degil zîra
Seni îzah ve şerh aciz, beyan da bîhaber senden
Sinek Cibrîl kanadından nasıl bahs eyler Allah'ım
Seni ta'rif eden ehl-i cihan da bîhaber senden
• Sen, canımda gizli olduğun halde, canımın Sen'den haberi yoktur! Cihan da zatınla dopdolu; fakat, cihanın Sen'den haberi yok!
• Sen, can ve gönülden ibaret olduğun için, can Sen'i nasıl bulabilir? Sen candasın, gönüldesin ama, canın da, gönlün de Sen'den haberi yok!
• Sen'in manevî hayalinin gönülde nakşı varsa da, hayal, zatını bilemez! Bu yüzden hayalin de Sen'den haberi yoktur. Adın dilimde, Sen'i tesbih ediyorum, zikrediyorum ama, Sen'i zikreden dilimin de Sen'den haberi yoktur!
• Aslında, yarattığın herşey, bütün varlıklar namını nişanını bilmektedirler Fakat ben, şunu gördüm ki, nam ve nişan da Sen'den habersizdir!
• Allahım! Sen'in zatının ne olduğunu anlamak için uğraşan, gayret sarfeden bütün mütefekkirler, bilginler, inanç ve tahminlerinin derinliklerinde kayboldular! Yakîn, yani Sen'i tam olarak gereği gibi bilme de, şüphe de Sen'de !
• Dünya var oldukça bütün insanlar, yaşadıkları ömür boyu Sen'i anlatsalar, Sen'in yaratma gücünü, sanatını, kudretini açıklasalar yine bitiremezler! Çünkü, Sen'i etraflıca anlatma, açıklama Sen'den habersizdir!
• Sinek, Cebrail(a.s.)'ın açtığı zaman gökleri kaplayan, güneşleri göstermeyen kanadından nasıl bahsedebilir? Allahım; Sen'i tarif eden, anlatan insanların hepsinin de Sen'den haberleri yoktur! 14- (14 Dîvan-ı Kebîr'de bulunmayıp Mevlana'nın Mecülis-i Seb'a adlı eserindin 34. sayfasında bulunan ve; ( ... ) mısraı ile başlayan bu gazelini, aslına sadık kalarak ve manzum olarak terceme eden Kitapçı merhum Hulusi Efendi "nun" kafiyesi ile tercerne ettiği için, bendeniz de bu gazeli "dal" kafiyesine almadım, "nun" harfıne tercemesini aldım.)
976. İçimde, alev alev yanıp duran gizli bir ateş var!
Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ul
(c. IV,2087)
• Bu yakıp yandıran aşka bir ömek vereyim: Içimde, alev alev yanıp duran gizli bir ateş var!
• İster ağlayıp inleyeyim, ister ağlamayayım, inlemeyeyim; o ateş, gece gündüz içimde yanmadadır!
• Bütün akıllı kişiler, dünyalık düşünmekte, hırkalarını dikmekteler! Halbuki, aşıkların içlerindeki ateş, hırkaları yakıp durmadadır!
977. Ey sütten daha yeni kesilmiş masum! Sen, Allah'a bizden daha çok yakınsın!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 21271)
• Ey yaşı küçük, bedeni ter-ü-taze olan güzel; ey süt emmekten daha yeni kesilmiş masum! Lekesiz halinle sen, Allah'a bizden daha çok yakınsın!
• O'nun ruhu benim ruhum, benim ruhum da O'nun ruhu; bir bedende iki ruhun yaşadığını kim görmüştür? -15
(15-Hz. Mevlana bir başka gazelde bu Arapça beyti Farsça söylemişti :
Benim canım senin canın, senin canın da benim canım; hiç kimse iki bedende bir can görmüş müdür?" (nr. 2019) Başka bir yerde de; "Senin canınla benim canım birdir; bir tek can, iki bedende gizlenmiştir!" demişti. (nr. 2108) )
• Benim aşık olduğumu herkes anladı; yalnız, kime aşık olduğumu kimse bilmiyor! 16-
16-Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî hazretleri (vefatı 1238) Mevlana'nın bu beytini çok beğenmiş, Fusüsu'l-Hikem adlı eserinin Kelime-i Muhammediyye kısmına aynen almış fakat, o zamanın adeti gereği, kimden aldığını yazmamıştır.
• İster benimle sizin aramızı açın, ayırın, ister ulaştırın, kavuşturun; bence, sizden ne gelirse gelsin; iyidir, güzeldir!
978. Sen, benim canımsın, canımsın, canım!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV,2107)
• Sen, benim canımsın, canımsın, canım; sen, benimsin, benimsin, benim!
• Sen, benim padişahımsın; sen, benim sevdama layıksın; sen, benim dişlerime uygun şekerimsin!
• Sen, benim nurumsun; benim gözümde kal, gitme! Sen, benim gözümsün, ab-ı hayat kaynağımsın!
• Gül, seni görünce, süs çiçeğine dedi ki: "Benim selvi ağacım, gül bahçeme geldi!"
• Sevgilim; şu iki dağınık şey yüzünden nasılsın? Birisi, senin dağınık olan saçların, birisi de, benim perişan ve darmadağınık olan halim!
• İpe benzeyen saçların, benim ayak bağım olmuştur; çenenin çukuru da, benim zindanımdır!
• El çırparak mest bir halde nereye gidiyorsun? Ey benim gülen gönlüm; bana gel!..
979. Sen, ab-ı hayatsın; ben de, susuz kalmış bir zavallıyım!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.IV, 2081)
• Can, senin verdiğin nimetlere bir türlü doymaz! Senin nimetlerin o kadar yok ki, yemek için senin sofranın başına oturanların binlerce boğazı, binlerce ağzı olması gerek!
• Gel! Sen, ab-ı hayatsın; ben de, susuz kalmış bir zavallıyım! Ne ben senin ab-ı hayatını içmekten usanırım, bıkarım; ne de senin ihsanına son vardır!
• Gel! Sen, bir denizsin; bense, senin denizinde bir balığım! Ama, senin denizinin ucunu, kıyısını kim görmüştür ki?
• Şu çamurlu, şu bulanık su, senin denizinden bir damladır! Böyle olduğu halde bu bulanık su, susuzluktan bunalanlara hayattır, candır!
• Gel; gel ki, sen bir güneşsin; ben de, senin yüzünün ışığı içinde bir zerreyim! Zerre, senin ışığında titreyip oynamadadır!
980. Aşığa göre,bir yerden bir yere göçmenin, ölümün, yaşamanın bir farkı yoktur!
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. IV,2102)
• Bilir misin, aşkla aşina olmak, tanışmak nedir? Gönül isteklerinden tamamıyla sıyrılmak, ayrılmaktır! -17
17 Tevfık Fikret, Fuzulî hakkında yazdığı bir şiirde, Fuzulî'nin karakterini anlatırken şöyle yazar:
"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad
Ne verseler ona şakir, ne kılsalar ona şad"
Fuzulî; bütün emelleri, dünyaya ait bütün istekleri gönlünden uzaklaştırmış! Ne verseler ona şükrediyor, ne yaparlarsa yapsınlar, ondan memnun ve asla değil.
• Aşkla aşina olmak, kan olmaktır, gönül kanını içmektir; köpeklerle beraber vefa kapısında beklemektir, bekçilik etmektir!
• Aşık, bir fedaîdir! Aşığa göre, bir yerden bir yere göçmenin, ölümün, yahut yaşamanın hiç bir farkı yoktur!
• Yürü ey müslüman! Kendini kötülüklerden koru, günahtan sakın; sağlıklı ol, zahit olmaya uğraş!
• Çünkü bu şehitler, ölüme sabredemezler; onlar, yok olmaya aşıktır!
• Sen, kaza ve beladan kaçarsın; onların korkusu ise, belasız kalmaktır!
981. Senin canın ile benim canım birdir; bir tek can iki bedende gizlenmiştir!
Müfte'ilün, Miifte'ilün, Fa'ilat
(c. IV,2108)
• Ben, bu evden hiç çıkmam; ben, bu evin içini kendime yurt edindim!
• Bu ev, yabancının değil, sevgilinin evidir! Burası, tam oturulacak, karar kılınacak bir yerdir; burası, iman evidir! Buradan dışarı çıkmak kafirliktir!
• Başımı, mest olduğum yere koyayım; kulağımı da, şu sesin geldiği tarafa tutayım: "Te-nen ten!"
• Burası, Leyla'nın evidir; ben de Mecnun'um! Benim canım buradadır! Yürü git; benim canımı alma!
• Bu eve kim girerse, onun, bu evde benim gibi kalması gerekir!
• Ey her kadının, her erkeğin yüzüne hasret çektiği, özlem duyduğu güzel! Aya benzeyen o güzel yüzünü örtü ile örtme, güzelliğini gizleme!
• Ey kapısı ızdırap çekenlere, belalarla imtihan olunanlara kıble halini alan aziz varlık! Açtığın bu rahmet kapısını kapama!
• Mum da sensin, güzel de sensin, şarap da sensin! Sen, hem Süheyl yıldızısın, hem de Yemen akiki!
• Bundan sonra geri kalan ömrüm boyu senden ayrılmayacağım! Ben, senin kulunum, kölenim; ben, seninim!..
• Sen gülsen, ben de senin dikeninim; yeşillikte dikensiz gül olmaz!
• Ben geceyim, sense aysın; ben, seninle aydınlanırım! Sen, gecenin canısın; geceyi unutma, onu gönlünden çıkarma!
• Senin canınla benim canım birdir; bir tek can, iki bedende gizlenmiştir!
• Senin canınla benim canım, bir tek güneş gibidir! Bu yüzdendir ki, binlerce topluluk, bütün dünya o güneşle aydınlanmaktadır!
982. Ey can Musası; sen, çoban olmuşsun! Sürüyü bırak, Tur Dağı'na çık!
Mef'ülü, Fa'liln, Mefülü, Fa'lün
(c. IV,2095)
• Sevgilim; gönlünü bana ver de benimle birleştir! Eğer huzurunda baş eğmezsem, emirlerini dinlemezsem, o vakit benden şikayet et!
• Mecnun oldum, deli divane oldum; Allah aşkına, o güzel saçlarından bu deliye bir zincir yap!
• Kimsenin bilmediği yere gitme; yol şaşırtan gulyabani ile sakın yok düşme! Kervanla sefer et, toplumdan ayrılma!..
• Ey gönül çalgıcısı; o güzel nağmelerinle içimi doldur!
• Ey Zühre yıldızı, ey ay! Yüzünüzdeki parıltılarla, iki gözümü iki meşale haline getiriniz!
• Ey can Musası; sen, çoban olmuşsun! Sürüyü bırak, Tur Dağı'na çık!..
• Ayağından nalınlarını çıkar, Tuva Sahrası'na yalın ayak yürü!
• Sana dayanak, asa değil, Hakk'tır; asayı elinden at; ondan vazgeç!
• Heva ve heves Firavunu hayvan olunca, onun boynuna çıngırak tak!
983. Sevgili; senin güzel kokun bana ötelerden haberler getirmededir!
Mefulü, Fa'lün, Mefülü, Fa'lün
(c. IV,2093)
• Benim bağım bahçem, meyvelerim, gül dallarım, nilüferlerim, bunların hepsi de, sevgilinin yüzünden tazeleşti!
• Kevserimden coşan ab-ı hayat, vefa deresinde akmaya başladı!
• Ey güzel yüzü benim gönlüm ve dinim olan sevgili; senin güzel kokun bana ötelerden haberler getirmede!..
• Benim ayna yapan ustam, beni, her an güzel yüzünün karşısında ayna haline getirmektedir!
• Kapısında toprak olduğum sevgili, benim gönlümün kapısını çalmada, vurmadadır!
• Ben şarap içmem ama, eğer sevgili benim kadehimi öperse, işte o zaman içerim!
• 0 benim dadımdır, o benim anamdır; vefa memesi süt vermez olur mu?
984. Gecenin karanlığı, benim karanlıklarımın ışığıdır!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV,2112)
• Gecenin karanlığı, benim karanlıklarımın ışığıdır; ayın nuru, benim sevgili ile buluşmamın nurundandır!
• 0 kimya yüzünden, günahlarımla cinayetlerim, ibadet elçisi oldu!
• Gökler bile, benim manevî göklerimi seyretmek arzusuna kapıldı da, kararsız bir hale geldi!
• Ey benim burcumda güneş yüzlüm; ey can padişahı, ey şahları bile mat eden güzelim!
985. Aşk bahçıvanları, kendi gönüllerinden meyveler devşirirler!
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. IV, 2103)
• Her ne kadar ağlayıp feryad etmede biraz kendini görmek varsa da,
• Bu hal, bana göre değildir! Çünkü ben, senin aşkınla ağlamayı, feryad etmeyi huy edinmişimdir!
• Cenab-ı Hakk'a ve O'nun zatının pak oluşuna yemin ederim ki, ben, kendini beğenmekten kurtulmuşum, arınmışım!
• Senin yüzünden başka tarafa bakan göz, baktığı zaman acaba kimi görür?
• Senden başka bir şey görmemek saadetine eren kişinin ölümden korkması ayıptır!
• Senin aşıkların, bütün ölümlere gülerler; bu hal, onlara mahsustur!
• Ağaçların dalları, yaprakları titrer dururlar ama, gövdeleri ve kökleri titreme korkusundan kurtulmuşlardır!
• Aşk bahçıvanları, kendi gönüllerinden meyveler devşirirler!
• Ey aşığın canı! Zahmetlere katlandığın, gamlar ve kederler içinde çırpındığın için, manevî zevkler, nevaleler devşir!
• Ey hoca! Sen, zahid olmaya, bu hususta bilgi edinmeye uğraş! Çünkü sen, aşkı, çalışıp çabalamayla elde edemezsin!
• Bundan önce, Tebrizli Şems, bunları söylemişti; ama işitecek kulak nerede?..
986. Bazan, gönlümde gizli bulunan sevgiliden bir ses gelmededir!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV.2114)
• Gönlümden, canımdan bir ses geldi; bazan da bu ses, gönlümde gizli bulunan sevgiliden gelmededir!
• Benim gönlüm de, elim de ve Kenan Yusufum'un gam eli de yorgundur, bağlanmıştır!
• Elimi gösterdim de; "Söyle; bu kimin yarasıdır?" dedim. Dedi ki: "Bu yara, benim elimden ve benim aşk destanımdan açılmıştır!"
• Ona yaralı gönlümü gösterdim de; "Bak; nasıl kanlar içinde kalmıştır!" dedim! Gönül verdiğim sevgili, gönlümü kanlar içinde görünce bana acıyacağı yerde, gülmeye başladı!
• Sonra, yine gülerek bana; "Ey benim bayramımın kurbanı!" dedi. "Yürü git, bu haline şükret!"
• Ona; "Ben kimin kurbanıyım, kimin kurbanıyım?" dedim! Sevgili; "Benim kurbanımsın, benim kurbanımsın!" dedi!
• Sabah gülüp açılınca, gözlerimden yaşlar akmaya başladı! Padişah, benim ağlayan gözlerimi görünce; "Neden ağlıyorsun?" dedi. Ona dedim ki:
• "Sevgilinin şefkati yüzünden ab-ı hayat kaynağım coştu, suları akmaya başladı!
• Arştan ab-ı hayat akıyordu; iman ağacım, o su ile terütaze kaldı!
• Ben, bu suyun da, bu suyun sahibi emîrin de kuluyum, kölesiyim! Fakat, benim bu hayran kalmış gönlüm, benden daha fazla onun kulu, kölesi olmuş!"
987. Sayısız insan, aşk yüzünden canından olmuştur! Ama, ey gönül; sen, yine de kollarınla onun boynuna sarıl!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. IV,2074)
• Yapma, yapma! Suçsuz adam öldürmek, doğru bir şey değildir! Gitme gitme! Sen, bizim ışığımızsın, aydın gözümüzsün; biz, sensiz karanlıklarda kalırız, gözümüz görmez!
• Lütfedip şarap küpünün ağzını açtın da, başımız mahmurlaştı, mahmurluktan gebe kaldı!
• Mademki açtın, küpün ağzını kese gibi bağlama, örtme; pencere kapanınca, ev karanlık olur!
• Gamlara düşmüş, belalara uğramış adam, kaza ve kader oklarının hedefine benzer; onun, rıza şarabıyla mest olmaktan, kendinden geçmekten başka zırhı yoktur!
• Aşkın iki eli, zırh yapan Davud Peygamber'in ellerine benzer! Onun avucunda, demir bile olsa, mum gibi yumuşar!
• Aşka ait sözleri, yine aşktan dinlemek gerek! Çünkü aşk, aynaya benzer! Ayna, herşeyi olduğu gibi göstererek birçok gerçek sözler konuşur; hem de dilsizdir, susar durur!
• Gerçi halkın kanı aşkın boynundadır, sayısız insan onun yüzünden canından olmuştur ama, ey gönül, yine de sen, kollarınla aşkın boynuna sarıl!
• Çünkü aşk, kan bahası vermekten korkmaz! Aşkın, görünmez defineleri, hazineleri vardır! Bu yüzden, ölü bile dirilir ve kefenini yırtar, kurtulur!
• Uyku, seni kolları arasına aldı! Haydi, gayb alemine uç; seher vakti onun elinden yakan kurtulur! 0 zaman sen, seher vaktinde bulduğun eteğe yapış!
• Haydi uyu da, gazelin arta kalan kısmını yarın söyleyeyim! Zaten halk, gül bahçesine sabahleyin gider, sabahleyin gül devşirir!
988. Kendi içini günahlardan temizle de, gizli ay, perdelerden sıyrılsın, sana görünsün!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. IV,2073)
• Ey gönül! Mideleri bozulmuş hastalara bal yedirme; kör kişilere de, göze ait sözler söyleme!
• 0, kuluna, boynundaki damardan daha yakındır! Fakat, Allah'tan uzak olanlara Allah da onlardan uzaktır! 18- 8 Kaf SOresi 50/16. ayete işaret var.
• Kendi içini günahlardan temizle de, gizli ay, perdelerden sıyrılsın, sana görünsün!
• Kendini de, bu dünyayı da kaybedersen, kendinden de, dünyadan da dışarı çıkarsan, Hakk yolunda tanınmışlardan olursun!
• Eğer sen, buluşma ayı isen, buluştuğuna dair bir nişan, bir belirti göster; hurilerin kollarından, yasemin gibi bembeyaz göğüslerinden, güzel yüzlerinden bir şeyler anlat!
• Eğer sen, altın gibi madeninden ayrı düşmüş isen, nerede ayrılık yarası, ayrılık dağı, ayrılık damgası? Sevgiliden ayrılanların damgalı paraları, böylece donar kalır, kalplaşır!
• Mademki sende aşk yok, onun yerine kulluk etmeye bak! Allah, çalışanların ücretini muhakkak verir!
• Şunu iyi bil ki, "Allah aşkı", Süleyman(a.s.)'ın yüzüğü gibidir! Nerede Süleyman'ın geliri, nerede karıncanın kazancı!
• Düşünce elbiselerinden soyun, onları üstünden at! Çünkü güneş ve ay, çıplakları kucaklar!
989. Allah'ım! Putperest bile, taştan yonttuğu puta secde eder de, Sen'in lütfunla, ondan manevî zevk duyar!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2109)
• Ey mihnetlere düştükleri, belalara uğradıkları zamanlarda bütün insanların başvurdukları, sığındıkları aziz varlık! Ben de, her dertli insan gibi, yine kendimi sana verdim, senden yardım diliyorum!
• Sen, kıyısı olmayan bir sevgi denizisin; erkekle kadının birbirlerine karşı duydukları istek, senin sevgi denizinin sadece küçük bir damlasıdır!
• Arslanlar, o sevgi ile yavrularına süt verirler; padişah, gönlüne o denizden gelen bir acıma duygusu ile fakire; "Sen kimsin?" diye hatır sorar, yardım eder!
• Senin sevgin sebebiyle, ateş Hz. İbrahim'e dadılık eder, gömlek Yakup(a.s.)'ın gözünü açar!
• Senin sevgin yüzündendir ki, göz güneşten nur alır, yasemin yeryüzünden su içer!
• Hatta, seni inkar eden putperest bile, taştan yonttuğu puta secde eder de, senin lütfunla ondan manevî bir zevk duyar!
• Senin lütfunla, kahır bile insanlara dadılık eder! Ama, insan hile yoluna saparsa, dadı ona zehir verir!
• Bir küçük kör kurt olan ipek böceği de, senin sevginden ilham alarak insanlara giyecekler örer, kefenler biçer!
• Yeter, bundan fazla anlatma; sus! Sus da, can bülbülü dalın üstüne konsun, hutbe okusun!
990. Senin çok güzel olan gözlerin, feryadlarıma ve döktüğüm merhamet etmez mi?
Fa'lün, Fa'lün, Fa'lün, Fa'lün
(c. IV, 2092)
• 0 dilber yanıma gelince, ölmüş gibi olan bedenim, baştan başa, tepeden tırnağa kadar dirildi!
• Ona dedim ki: "Ey benim kurnaz sevgilim, ey aşığı çıldırtan, perişan eden güzelim; sen, bu gece benim misafırimsin!"
• 0 benim paşam, o benim canım olan sevgili; "Hayır, olamaz!" dedi. "Çünkü, şehirde beni ilgilendiren önemli bir işim var; ben, oraya gideceğim!"
• Ona; "Allah aşkına!" dedim! "Bu gece bana gelmez de gidersen, şu bedenim cansız kalır, yaşamaz!
• Bir gece olsun, şu altın gibi sararmış yüzümün rengine acımaz mısın?
• Senin çok güzel olan gözlerin benim feryadlarıma ve döktüğüm gözyaşlarına merhamet etmez mi?
• Yüzünün gül bahçesi, kevser gibi hoş bir şekilde akan gözyaşı ırmağına hatıra olarak bir gül olsun atmaz mı?"
• Sevgili; "Ben ne yapabilirim?" dedi! "Kaza ve kader, herkesin kanını benim kadehime doldurdu!
• Hiçbir öd ağacı, benim aşk buhurdanımda yanmadıkça Allah'ın makbulü olmuyor, kokusu bile duyulmuyor!"
• Dedim ki: "Mademki cana kasdetmişsin, benim de kandan başka şarabım, mezem olamaz!
• Sen, selvi ağacısın, gül fidanısın; ben de senin gölgenim! Sen, benim haydarımsın; ben de senin şehidinim!
• Ben aşkım; senin kanını dökersem, mahşerde seni yine diriltirim!
• Aklını başına al da, benim penceremde çırpınma; kendine gel de, hançerimden kaçma!..
• Ölümden korkup yüzünü ekşitme de, kucağım, sana şükürler etsin!
• Ölüm, seni kökünden söküp çıkarınca, gül gibi gül de, seni benim şekerimle yoğursun!
• Aşıklar sürüsünün babası aşktır; benim bütün varlığım, ihtişamım da aşktan doğmuştur!"
• Bu sözleri söyledi ve seher rüzgarı gibi uçtu gitti; benim de, gözlerimden yaşlar boşandı!
• Ben, arkasından seslendim: "Efendim!" dedim! "Durmuyorsun, gidiyorsun! Ne olur, hiç olmazsa birdenbire gitme, yavaş git!..
• Ey benim canım, cihanım; böyle çabuk gitme! Ey benim yüzlerce kanatlım; çabuk uçma, biraz daha yavaş uç!"
• 0, cevap verdi; dedi ki: "Hiç kimse benim çabuk gidişimi görmemiştir; benim en yavaş gidişim budur!
• Şu gökyüzü bile çalışsa çabalasa, peşimden koşsa, yine bana yetişemez!
• Sus!" dedi! "Şu felek kıratı bile benim karşımda topallaya topallaya yürüyebilir!
• Sus artık! Eğer susmazsan, benim bu ateşim dünya ormanına düşer, onu baştan başa yakar!"
• Geri kalanını yarına kadar söyleme! Söyleme de, gönül ağzımdan uçup gitsin!