991. Can Musam, Tur Dağı'na çıktı; benim buluşma zamanım geldi!
Müfte'ilün, Müfte'ilün,
(c. IV, 2111)
• Meyhanemden bir ses geldi; sevgili, benim hatırımı sormaya geldi!
• Çok nurlu olan ay yüzlümü görünce, münacatımın zevki arttı, haddi aştı!
• Can Musam, Tur Dağı'na çıktı; benim buluşma zamanım geldi!
• Tur Dağı; "Buluşma ve görüşme yerime gelen o yorgun argın kişi kimdir?" diye nida etti!
• "Şimşek gibi parlayan o aydın nefes kimindir? Göklerim, ta kubbesine kadar o ışıkla doldu!
• Onun gönlü, bizim mest olmuş aşığımızdır; o, benim ayrılığımdan ve afetlerimden kurtuldu!
• Yanıp yakılarak, binlerce yalvarışlarla benim lütfumu istemeye geldi!
• Daha yakına gel, daha yakına gel! Benim lütuflarımı, ihsanlarımı, benim neler bağışladığımı gör!
• Beni istemede, bana vuslatta yok oldun; benim varlığımda ölümsüz ömrü buldun!
• Vahdet küpünden bir kadeh şarap iç, mest ol; bu kerametlerim, hep vahdet şarabındandır!"
992. Halkın hayalleri kendilerine perde olmasaydı, hepsi de benim hayallerimden yanardı!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2110)
• Benim gönül meyhanemden bir ses geldi; Cenab-ı Hakk'a münacatımdan, samimi yakarışlarımdan gökyüzü iki kat oldu!
• Cenab-ı Hakk'a hamd ü senalar olsun; sonunda, zafer nasip oldu! Sevgili, hatırımı sormaya geldi ve bize riayetlerde bulundu!
• Ya Rabbi, ya Rabbi! Ey eşsiz, örneksiz güzel varlık! Benim çektiğim belalara, sıkıntılara karşılık ne lütuflarda, ne ihsanlarda bulundun!
• 0 aziz varlık, o kimya, sonsuz lütufları ile benim gafletimi, inkarımı, cinayetlerimi ibadete çevirdi!
• Ettiğim kusurlarıma karşılık, bana köşk verdi; ayağımın kaymasına, yanlış yollara sapmasına karşılık bağışlarda bulundu!
• Onunla buluştuğum günün manevî zevki, harareti, denizin de, dağın da gönüllerini coşturdu!
• Halkın hayalleri kendilerine perde olmasaydı, hepsi de benim hayallerimden yanardı!
• Benim aşkla, imanla kükreyişim, davulum, sancağım, naralarım, can ordusunu zelzelelere düşürdü!
• Gece yarıları sevgili ile buluşmanın ateşi, tan yerini aydınlatır, ışıklandırır!
993. Neyi istersen yak yık; yalnız ayrılıktan bahsetme!
Mefa'îlün, Fa'ilün Mefa'îlün, Fe'ilatün
(c. IV, 2076)
• Canın için olsun, bu aşıktan uzaklaşma; bu zavallı ile birlikte otur da, eve gitmeye kalkışma!
• Bahaneler bulmaya uğraşma, özür getirmeyi bırak! Beni aşağı, hor, hakir görme; kendini üstün görerek gurura kapılma!..
• Şarap hazır, herşey yerinde; devlet, varlık.. Dostumuz, sakîmiz de sensin! Artık, şarap sun; sakîlik nazlarına girişme, sakinin hilelerine başvurma!
• Arkadaşlarının yüzlerine bak; hepsi de senin güzelliğin ile mest olmuşlar! Onlar yanında iken pencereye, dehlize, aralığa, eşiğe bakma!
• Aşıkların arasından başka yerde ömür sürme, meyhaneden başka bir yerde oturma!
• Etrafına dikkatle bak da gör ki, dünya bir tuzaktır; dünyaya ait arzularımız, isteklerimizse o tuzakta bulunan birer yemdir! Dünya tuzağına koşma, yem hevasına düşme!
• Dünya tuzağından kurtulunca, gökyüzüne ayak bas; gökten başka bir eşiğe ayak basma!
• Güneşe, mehtaba iltifat etme, yüz verme! Çünkü sen, bu dünyaya ait değilsin! Sen, ötelerden geldin; o eşsiz güzelden başkasını dileme!
• Kase nasıl suyun üstünde durmaz çalkalanırsa, sen de o olmayınca bir yerde karar kılma, sen de çırpın dur! Eline kaseyi alıp her mutfağa koşma!
• Hava, zaman olur aydınlanır, zaman olur kararır; bazan sıcak olur, bazan soğuk olur! Sen, zamanların kaynağına git ve o kaynağın başından ayrılma!
• Fakat ne çare ki, güzellerin işleri güçleri hep böyledir! Ne olur, ateş alevi gibi konuşma; ne olur, yakıp yandırma!..
• Söyle; neyi istersen yak yık! Yalnız, ayrılıktan bahsetme! Ben, ayrılık sitemini haketmedim; bu, bana layık değil! Bana ayrılığı reva görme de, ne yaparsan yap!..
994. Haydi; güzellik ile vefayı birbirine nikah et!
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. IV,2100)
• Hoş geçinmemiz için, arada sırada birkaç öpücük vermeyi iş edin; bizi, tatlı bir gülüşle tatlılaştır!
• "Allah, gönlünü yatıştırsın, huzura kavuştursun!" duası, hoş bir duadır; bu duaya, sen de; "Amîn!" de!
• Galiba, senin dizini yastık edineceğim zamanı rüyada göreceğim!
• Senin dudağından ayrı düşmek, ecel efsunudur! Sen, şimdi git de, Hz. Mesih'in usulüne göre bir efsun oku!
• Sen olmayınca, göklerin alanı aşığa dar gelir! Haydi; vuslat burağına eyer vur da, aşığın önüne getir!
• Sen güzelsin; güzelliğe yakışan huy da, vefalı olmaktır! Haydi; güzellik ile vefayı birbiri ile evlendir, onları birbirine nikahla!
• Muhakkak ki, aşıklar ölünce acıyacaksın! Haydi; bu merhameti, onlara ölmeden önce şimdi göster!
995. Cennette bile olsam, altına gümüşe gark olsam, sen olmayınca ben, bir yetim sayılırım!
Müstef'ilatün, Müstefilatün, Müstef'ilatün, Müstef'ilatiın
(c. IV, 2091)
• Ey yedi deniz; inci bağışla ve şu bakırları kimya ile doldur!
• Ey mest olmuş kişiler topluluğunun ışığı, ey bağın bahçenin selvisi! Ne vakte kadar bizi lafla oyalayacaksın? Artık, vefa göster!
• Her mermer, her granit kaya, bizim halimize ağladı! Ey sevgili; sen de bize acı da, şu derdimize derman ol!
• Ey öfkelenip de yüzünü bizden çeviren, gizleyen dost! Ne olur, bu maceraya bir an için olsun son ver; artık bize görün!
• Bize pek çok ihsanlarda, lütuflarda bulundun; o lütufları, ihsanları şimdi de esirgeme bizden!
• Ey yolu ve davranışı güzel varlık, ey yıldız, ey ay! Gece karanlığında ay gibi cömertlik et, ışığınla bizi aydınlat!
• Eski derdi gider, hastalığımızı iyileştir, sıkıntılarımızı ferahlığa çevir; bize, yetimliğimizi unuttur! Çünkü ben, hiçbir şeyi, hiçbir kimsesi olmayan bir yetimim!
• Cennette bile olsam, altına gümüşe gark olsam, sen olmayınca ben, bir yetim sayılırım!
• Ben, ağzımı kapadım; gamlar içinde otura kaldım! Yüzümdeki ellerimi aç da, kendini bana göster!
996. Yeryüzünde gökyüzünün bile göremediği şeyleri seyretmek istiyorsan, bir an için olsun, kendini görme!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV,2057)
• Sevgili ol da, sevgiliyi gör; gönül ol da, dostu gör! Yürüyen selvinin peşine düş, kaynağı ve gül bahçesini seyret!
• Geçim derdini düşünen aklın yolunda tembel davranma; sıçra, ileri atıl! Büyüğüne bir kumaş armağan et de, tüccarın ticaretteki parlaklığını gör!
• Bizim bütün tüccarlarımız aşıklardır, gönül ehli kişilerdir, peygamberlerdir! Bu tüccar kervanının yoldaşı da, cümle suçları bağışlayan, günahları örten, gizleyen yaratıcıdır, Allah'tır! Sen, O'nun hikmetlerini gör!
• Yine Sultan Mahmud, Ayaz'ın odasına geldi! Aşkı seç, aşkla oyuna dal da, o zevalsiz devleti, o tükenmez ikbali seyret!
• Ben, Ayaz'ın ayağı altındaki toprağım! Çünkü, o da benim gibi aşkı huy edinmişti! Sen de aşık ol, aşkı dile ve kurnaz sevgiliyi gör!
• Bu çarıkla bu posta bağlanmak, aslı unutmamak iyi bir adettir! Bu adeti kıble edin de, onun lütfunun gerisini seyret!..
• Eziyete düşüp belalara uğradın mı, çarığı görmeye başlıyorsun! Hiçbir illete uğramamış gibi, hiç hasta olmamış gibi kendini yorgun say, hasta gör!
• Bizim çarığımızı, erlik suyu gibi düşün; postumuzu da, ana karnındaki kan say! Akıl ve görüş incisini ise, padişahın ihsanından bil!
• Padişahın önüne inciyi koy ki, seni köy ağası yapsın! Eskileri ver, yenileri al; taneleri ver de ambarı gör!
• Yeryüzünde gökyüzünün bile görmediği şeyleri seyretmek istiyorsan, bir an için olsun, kendini görme ve onun vereceği görüş elbisesini giy!
• İnciler saçan bu sözü de, sözleri verene bağışla! Ondan sonra, varlığının her tarafından coşup fışkıran nükteleri gör, sözlere bak!
997. Beden ressamı, gönül güzellerinin yanına gelip onların güzelliğini görünce, ağzı açık kaldı!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2061)
• Ey gümüş bedenli güzel! Kendini öp; yanılıp da güzelleri ile meşhur olan Hoten ilinde kendini arama!.
• Hatta, senin gibi bir gümüş bedenliyi bağrına basarsan, sana bir can öpücüğü vermek gerekiyorsa, sen, yine kendi ağzını öp!..
• Huriler ne yapıyorlarsa, senin için, senin güzelliğin için yapıyorlar! Her er-ceğin, her kadının güzelliği, senin güzelliğindendir, senin güzelliğinin aksin-iendir!
• Ey çenesi güzel sevgili; senin güzelliğini örten, yine senin saçlarındır! yoksa, senin güzel yüzünün nuru, alemi çoktan aydınlatırdı!
• Beden ressamı, gönül güzellerinin yanına gelip onların güzelliğini görünce eli kırıldı, gönlü mahzun oldu, ağzı açık kaldı!.
• Bu şekillerle, nakışlarla dolu beden kafesi, gönül kuşunun perdesidir! Fakat sen, şekle, kafesin nakışlarına kapıldın da gönlü göremedin!
• Gönül, Hz. Adem'in toprağından perdeyi öyle kaldırdı ki, melekler, o güzelliğe, o ihtişama hayran oldular; dayanamadılar ve hemen secdeye kapandılar!
998. Ney'in ayrılık hikayesi, dille anlatılamaz; dilsiz söylenir!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2063)
• Ey gülen yüzü yüzlerce gül bahçesinin aslı olan güzel! Sen, Allah bahçesisin; senin dikenlerin bile güllerden ibarettir! içeri gir de, diken ver, gül al!
• Bu kadar canın karşısında dilsiz değilsin ya! Birşeyler söyle! Fakat, ney'in ayrılık hikayesi, dille anlatılamaz; dilsiz söylenir! Aşkla yanan yakılan canın feryadı, narası da ağızsız atılır!
• Bugün sevgili geldi de; "Sana selamlar olsun!" dedi! işte sen o zaman, yeryüzünü de, gökyüzünü de onun nefesinde ara, bul!
• Güzeller padişahı geldi ve güzellerden, vergi olarak başlarını vermelerini istedi! Bu istek karşısında gökyüzü isyan etti; aya karşı; "Yazıklar olsun!" narasını attı!
• Aşk gammazı geldi de, kulağıma; "Sevgili başka yerde değil, sizin aranızdadır! 0 güzeldir, latiftir ama gizlidir!" diye fısıldadı!
• Sevgili geldi, gönlün eteğini tutup çekti ve onu bir yere götürdü! Yedi kat göğün ötesinde bulunan o yer, çok şaşılacak bir yerdir!
• 0 bana dedi ki: "Ben, seninim ama, kim benden söz ederse, benim dudağımın lezzetinden bahsedecek olursa, iki elinle onun ağzına vur, onu söyletme!
• Senden bahseden, beni de aldı götürdü, seni de! Fakat benden bahseden, ikimizden de uzaklaştı!"
999. Ey beden! Sus; sus da, artık can söylesin!
Fe'ulün, Fe'ulün, Fe-ulün, Fe'ül
(c. IV,2088)
• Gönlümü aldın da, kargalara verdin! Ben de buna karşılık senin hayalini tuttum, rehin aldım!
• Gelirsen gelirim, tutarsan tutarım; söylersen, ben de, mest olmuş kişilerin hallerini söylerim!
• Yenimi yakamı yırtmam, eteğimi çekip gömleğimi parçalamam; bana sitem etmek yakışmaz!..
• Bahsettiğin şarabı getir; getir, incitme; söylemedim deme!
• Perişan olmuş gönlü derleyip toparlayan şarabı getir, sun! Gönül derlenip toparlanınca, beden darmadağın olur!
• Ben, parayla pulla alınan, değer biçilen şarabı istemem! Sen, bana kıyısı olmayan, sonu bulunmayan vahdet denizinden şarap sun!..
• Senden şarap sunmak, benden secde etmek; benden şükretmek, senden inciler saçmak!..
• Ey can; beni öyle bir hale getir ki, şükrüm kalmasın; lütfunu, ihsanını da iki kat, üç kat artır!
• 0 şarabı gönülden coştur; gam sonbaharının döktüğü yapraklardan bir aşk ikbaharı meydana getir!
• Ey benim canım; beni yık, harab et! Çünkü, harab olmuş bir şehirden sultan vergi alamaz!
• Ey beden! Sus; sus da, artık can söylesin! Hz. Osman'ın devri geçti gitti; şimdi, Hz. Ali emîrdir!
• Ey can! Ben sustum; konuşma sırası sana geldi! Sen, bizim Yusufumuzsun; sen, bizim Kenan güzelimizsin!
1000. Seher vaktinde içim yanarak sana dertli bir mektup yazdım!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. IV,2084)
• Gel; gel ki, senin ayrılığın yüzünden bende ne akıl kaldı, ne de din! Bu zavallı, bu kimsesiz gönülden sabır da gitti, karar da!
• Yüzümün sararmasını, gönlümün derdini, içimin yanışını sorup durma! Onların halleri anlatılamaz, anlatışa sığmaz! Gel de, ne halde olduklarını kendi gözlerinle gör!
• Senin hararetinle, senin ateşinle pişmiş somun gibi kızarmış yüzüm, şimdi, bayat ekmek gibi ufalanmada, yerlere saçılmadadır!
• Ben, önceden, senin güzel yüzünden ayna gibi hayaller toplar, hayallere dalardım! Gel de, sararmış benzime bak, bumburuşuk olmuş yüzümü seyret!
• Derede eğri büğrü, sağa sola akıp duran su gibiyim! Ayrılık, peşimi bırakmıyor; sağımda solumda pusu kurmuş, beni gözlüyor!
• Yerlere ve göklere sığmayan güzelliğine aşık olduğum için, yüzümü, yeryüzü gibi, gece ve gündüz göklere çevirmişim!
• "Allah aşkına, bu seferden dön ve bize doğru gel!" diye seher vaktinde içim yanarak dertli bir mektup yazdım ve götürüp sana vermesi için onu seher rüzgarına verdim!
• 0 mektubumda dedim ki: "Başında kil bile olsa yıkama, gel! Ayağına diken bile batsa, onu çıkarmak için oturma, vakit kaybetme!"19
19-Eski devirlerde insanlar sabun bilmedikleri için hamamlarda bir çeşit beyaz renkli, yağlı çamur olan kili kullanıyorlardı. Şeyh Sadî de Gülistan'ında;
"Bir gün hamamda hoş kokulu bir kil parçası, bir dostun elinden bana geldi!" der.
1001. Zaten dünyada garipsin; seni candan seven kimsen yok!
Mefülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV, 2054)
• İşittim ki, sefere çıkmayı düşünüyormuşsun; bu düşünceden vazgeç! Bir başkasını sevmeye, bir başkasını dost edinmeye niyet ediyormuşsun; bunu yapma!..
• Zaten dünyada garipsin, yalnızsın; seni candan seven kimsen yok! Böyle olduğu halde neden gurbete düşeceksin; hangi zavallıya, hangi dertliye kasdediyorsun? Bunu yapma!..
• Bizden ayrılıp yabancılara gitme! Gizlice başkalarına bakıyorsun; bakma!..
• Ey ay yüzlü sevgili; gök bile, senin aşkınla alt üst olmuş! Bizi yıkıyor, yerlere seriyor, alt üst ediyorsun; etme!..
• Neden vaadlerde bulunuyorsun? Niçin yeminler ediyor, yemin ve işveyi kendine kalkan ediniyorsun? Böyle yapma!..
• Bana verdiğin söz, benimle ettiğin ahid nerede? Bu kulla ettiğin ahdi bozuyorsun; bozma!.. Verdiğin sözden dönüyorsun; dönme!..
• Ey kapısı varlıktan da, yokluktan da üstün olan sevgili! Sen, varlık ülkesinden geçip gidiyorsun; gitme!..
• Cennet de, cehennem de senin elinde, senin emrinde; sana kul köle olmuşlar! Sen, cenneti bize cehennem ediyorsun; etme!..
• Senin şeker yurdunda zehirden kurtulmuşuz ama, sen, o zehiri şekere katıyorsun; katma!..
• Canım, sanki ateşlerle dolu bir ocak; bu yaptığın, yakıp yandırdığın yetmez mi? Ayrılıkla yüzümüzü sararttın, soldurdun; soldurma, etme!..
• Sen yüzünü gizleyince, ay bile derdinle kararır! Ayın tutulmasını mı istiyorsun, kastın bu mu; yapma!..
• Sen bize kırılıp darılınca, bizim dudaklarımız kurur! Neden gözlerimizi gözyaşları ile ıslatırsın; bu işi yapma!..
• Mademki aşıklar topluluğuna tahammülün yok, neden aklını şaşırırsın? Sen, aşıklara hiç bakma, onları görme!..
• Perhiz yüzünden hastaya helva vermiyorsun, tatlı bir yüz göstermiyorsun ama, hastayı daha fazla hasta ediyorsun; etme!..
• Şu haramlar yemeye alışmış gözüm, senin güzelliğinin hırsızı! Ey benim canım sevgilim! Sen, göz hırsızına ceza veriyorsun; verme!..
• Ey yol arkadaşı; söz söyleme sırası değil! Zaten, aşkın başı yok! Hal böyleyken, neden başını kesmeye kalkışıyorsun; yapma bu işi, kesme!..
1002. Kendinden geçmeyen kişi hoş olmaz!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV,2060)
• Ey yüzü muma benzeyen, mum gibi ışık saçan güzel! Kalk, aramıza gel; şurada hazır olanlar hakkında, onları anlatan bir gazele başla!..
• Nurlar saçan iki yanağınla, ortalığı aydınlatan muma nur bağışla; cana benzeyen kadehinle bu topluluğu canlandır!..
• Elini kadehe uzat; hepimizi o sevgi şarabıyla mest et! Kendinden geçmeyen kimse hoş olmaz, iyi adam sayılmaz!
• Kendini bırakıp kendinden geçince, hemen şu kirli ve kötülüklerle dolu olan dünyadan kaç; aklını başına al ve bir daha yüzünü geriye çevirme!
• Ey düşünce; yeter artık, yeter! Her nefeste; "Acaba ona ne oldu?" "Ah, o filanı ne edeyim?" diye endişeye kapılma! Sevgili, sana herşeyi söyler!
1003. Kendini görmediğin halde ne zamana kadar başkalarının peşinde koşacaksın?
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2059)
• Dudağımdan, ansızın, güle ve gül bahçesine ait bir laf çıktı da, o gül yanaklı yanıma gelip ağzıma bir tokat attı!
• Dedi ki: "Padişah da benim, gül bahçesinin canı da benim! Benim gibi bir padişahın huzurunda filandan bahsediyorsun! 20
- 20 Mevlana, bir rubaisinden de şöyle buyuruyor:"Sevgili ile gül bahçesinden geçiyordum; habersizliğimden, dalgınlığımdan dolayı gözüm güle baktı. Sevgilim bana; 'Yazıklar olsun sana! Benim yanağım burada iken sen güle bakıyorsun!" (dedi).
• Sen, benim defimsim; kendine gel de, her adam olmayanın tokadını yeme! Sen, benim neyimsin; aklını başına al da, herkesin nefesi ile feryad etme!..
• Kem gözler benden uzak olsun! Benim gibi bir hükümdarın, benim gibi bir padişahlar padişahının huzurunda değersiz kişilerden bahseden utanmaz mı?
• Gül bahçesinde harabeleri, ancak baykuş yad eder; bahar mevsiminde de karga hatırlar sonbaharı!..
• Sen, benim kucağımda çengimsin! Mızrap vurulan tel gevşer; sen de, bari gevşe!..
• Dünyanın arkasını görmüşsün; bir de yüzünü gör! Bir de kendine arka çevir de, dünyanın yüzünü seyret!.."
• Ey bulut altında gizlenen ay; yazıklar olsun sana! Kendini görmediğin halde ne zamana kadar başkalarının peşinde gölge gibi koşup duracaksın?
• Yeter artık; şiir tuzağı bir hile yaptı! Av, ansızın elimden fırlayıp ormana kaçtı!
1004. Benim mevki ve şerefim, iki dünyada da aşktır!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 2062)
• Padişahıma bakmaya, onun güzelliğini seyretmeye göz de, gönül de doymadı! Sen de, benim şu uyanık gönlümün güzelliğine doyma!
• Ne zamana kadar yeryüzü gözyaşlarıyla ıslanacak; ne zamana kadar gökyüzü benim ahlarımın, feryadlarımın harareti ile tutuşacak, yanacak?
• Ne vakte kadar gönlüm; "Vay gönül, vay gönül!" deyip duracak; ne vakte kadar dudaklarım benim padişahlar padişahımın sırlarını söyleyecek?
• Her an dalga dalga coşup gelen ve benim çadırımı, varımı yoğumu kapıp götüren o büyük, sonsuz denize doğru yürü, yürü!..
• Dün gece yarısı evimden hoşça bir dalga coştu, köpürdü! Ansızın, güzellik Yusufu kuyuya düştü!..
• Bu Yusufun yanağından coşup gelen bir sel, benim harmanımı aldı götürdü; gönülden ateşli bir ah yükseldi ve sabrımın samanı yandı gitti!..
• Harmanımın yanıp kül olmasından benim korkum yok! Çünkü, o ay yüzlümün harmanı, benim gibi yüzlercesine yeter!
• Aklım yok ama, ben akıl istemiyorum; sevgilinin bilgisi ve hüneri bana yeter! Vakitsiz gelip beni karanlıklar içinde bırakan geceme de, onun yüzünün nuru aydınlık olarak yeter!
• Birisi bana dedi ki: "Bu güzel sesler, mevkii kaybettirir, edebi giderir!" Ben, mevki istemiyorum; iki dünya da da benim mevkiim ve şerefim aşktır!
• 0 uyanık, herşeyden haberi olan padişahım sözü aklımdan alıp götürüyor da, bu yüzden ben, her beyti söyleyince; "Sonu geldi!" deyip duruyorum!
1005. Beden ne iş yaparsa yapsın, o işi asıl yapan candır!
Fa'lü, Fe'ulün, Fa'lü, Fe-ulün
(c. IV, 2071)
• Sen, her ne yapıyorsan bil ki, o benim işimdir; beden ne iş yaparsa yapsın, o işi asıl yapan candır!
• Sen, benim gözümsün; sen, benim kulağımsın! Ben, sadece bu ikisini söyledim; ötesini sen bil, sen anla!..
• 0 gizli hazine dünyada olmasaydı, dünyada yıkık bir ev olur muydu? Çünkü hazineler, daima yıkık yerlerde bulunur!
• Babacığım; sen, define iste! Elini oynat, elini oynat!..
• Onun güzel kokusu, bizim yol göstericimiz oldu; güllere, fesleğenlere kadar bize yol gösterdi!
• Varlık alemi, zerre zerre sana müşteridir; aklını başına al da, sende bulunan inciyi ucuza satma!
• Aşk olunca, can kaybolmaz! Sevgilinin gölgesi, başımızdan uzaklaşmasın!
1006. Yüzlerce karakış ötesinden sen, bize bir can baharı ihsan ettin!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. IV, 2075)
• Sen, bazan yol göstericisin, bazan yol kesicisin! Sen, hem bizim manevî sahire harmanımızsın, hem de harmanımıza afet olur, ateş düşürür yakarsın!
• Aşkla sevdiklerine, binlerce elbise dikensin! Sonra da tutar, bu diktiğin elbiseleri yırtıp suçu benim defterime yazarsın!..
• Sen, kıyısı olmayan bir denizsin; iki alem de senin denizinden bir damladır! Sen, yüzlerce altın madenisin; iki dünya da, o altın madeninden bir parça altın kırıntısıdır!
• Emir ve hüküm senindir! Kör bir kişiye; "Gözünü aç!" dersin ve söz söyleme kudreti bağışlar, söyletirsin! Sonra da; "0 dilsiz, o pepe konuştu!" dersin!..
• Hevesle, yüzlerce mıknatıs yaparsın! Fakat her mıknatıs, o halis çakmak taşına layık bile değildir!
• Beni, mest bir halde, o çakmak taşı ile mıknatısa doğru çekersin! Ben, aydın can mıyım, beden miyim, haberim bile yok; bunlarla benim ne işim var?.
• Şarap sensin; mahmurluk, mestlik sensin! Düşman sensin, dost sensin! Bu düşmana, binlerce mukaddes can feda olsun!..
• Gerçekten de sen, Şemseddin'sin, dinin güneşisin, Tebriz'in övündüğü cansın! Yüzlerce karakış ötesinden sen, bize bir can baharı ihsan ettin!
1007. Kulakların duyduğu, ancak benim dudaklarımdan dökülen sözlerdir; candan attığım feryadı kimsecikler duymuyor!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. IV, 2077)
• Bana bak; şu safran gibi sararmış iki yanağımı seyret! Benim yüzümde, bırakıp geldiğim o aleme ait türlü alametler var; onları gör!
• Gönlümdeki kadîm olan, evveline evvel olmayan pîrin canına yemin ederim ki, dileğim; "Gençliğim toprak olsun da, onun ayakları altına serilsin!"dir!
• Gözlerini iyi aç da, gözlerime bak; şu benim gönüller alan dilberimden gönlünü sakın!
• 0 bahttan, o talihten dudağıma hayalî bir öpücük geldi de, tatlı dilimden hoş şekerler taştı!
• Kulakların duyduğu, ancak benim dudaklarımdan dökülen sözlerimden ibarettir! Fakat, candan attığım feryadları kimsecikler duymuyor!
• Bu nefesten dünyada, nice ateşler yanıyor, parlıyor; şu fanî sözlerimden, alemde nice ebedilikler coşuyor!
1008. Canın ve gönlün çaldıkları çengi, aşkla nağmelendir!
Müstefilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ülün
(c. IV, 2042)
• Ey taş yürekli sevgili; canı, değerli incilerle dolu bir deniz haline getir! Ey sevgilinin karanlık geceye benzeyen siyah saçları; gece yarısında bir seher vakti ortaya koy!
• Canın ve gönlün çaldıkları çengi, aşkla nağmelendir; dilsiz dudaksız neyleri, o tatlı güzelin aşkı ile şekerlerle doldur!
• Kulağında ve gözünde, Cenab-ı Hakk'ın lütfettiği inciler gibi binlerce meziyetlere, vasıflara maliksin! Bu yüzden, başkalarının görmediklerini görüyor, duymadıklarını duyuyorsun! Eteğine o incileri doldur da, dünyadaki körlere ve sağırlara dağıt!
• Canlar, çok çeşitli yollara düştüler fakat, bir türlü yol alamadılar! Ey canların dertlerine çare bulan; onlara, başka bir yolu, aşkın nurlu yolunu göster!
• Su kuşlarının da, karada uçan kuşların da kanatları, balçığa saplandı kaldı! ey devlet kuşu; aşk kanatlarını aç ve onlara doğru uç!
• Karınca ayağı gibi olan canı, onun huzuruna armağan olarak götür; o Süleyman'ın geçeceği her yol ağzında dur, onu bekle!..
• Deniz, acı bir sudur ama, içinde inciler vardır! Sen, acı sudan vazgeç de, inci elde etmek için derinlere dal!
1009. Senin mestin olmayan, senin güzelliğin ile büyülenmeyen kim vardır?
Müfte'ilün, Fa'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilün
(c. IV, 2055)
• Sonunda, mest olup ortaya çıktın; fakat, şarapla mest olmadın! Sen, kendi kendinin, kendinde bulunanın mesti olmuşsun! Dünyada kendinden başka sevecek kimse yok mu, şu yeryüzünde sen yalnız başına mı yaşıyorsun?
• Aslında sen, elestten mest olarak geldin! Bak; yine elestten bir ses geldi, yine iş işten geçti! Mestlik gizlenemez; ağzın kokusu ve davranışların, senin mest olduğunu herkese bildirir!
• Toprağın her zerresi ruh oldu, tertemiz can kesildi! Artık ona "toprak dünyası" deme; ona "herşeyi altın haline getiren iksirin, ilahî aşkın mayası" de!
• Senin gibi bir varlığı kimsecikler görmedi! Zaten ey benim canım; herşey senindir! Kimse dediğimiz de, ancak sensin! Dünyada eşi örneği olmayan, görülmeyen birisin! Sen, dünyada fışkırıp akan vefa suyusun!
• Aşk, gerçi bir alemdir ama, alemin de canıdır! Sevgili gizlidir; ama o, gizliliklerin de başıdır!
• Senin gözün benim gözüme dedi ki: "Sen ne kadar da tamahkarsın; hem şeker yemiyorsun, hem de armağan olarak alıp götürüyorsun!"
• Alemde bulunan her beden, her can, senin topraktan yarattıklarının mesti olmuşlardır! Ey nişansız olan, ey izi belli olmayan güzel; seni görmesinler diye herkesi gaflete düşürmüşsün!
• Kimseye kafir, mümin deme; iyiyi, kötüyü arama! Hepsi de senin yüzünden, senin aşkınla yıkılmış, kendilerinden geçmişlerdir! Kendilerine gelmeleri için bir efsun oku!
• Senin mestin olmayan, senin güzelliğin ile büyülenmeyen kim vardır? Senin elinde bir tavla zarı olmayan kimse var mı? Ne olur, kerem elini aç