1231. Bizler ağaçlar gibiyiz. San'atın, esip gelen dönüp giden rüzgardır.

Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulün

 (c.VI.2959 )

• Cümle alem, senin varlığının bir eseridir. Ama bu eseri öyle bir yaraladın ki, bunun sebebini ancak sen bilirsin.

• İstersen bir kere daha yarala, ben senden merhem istemem. Bütün alem yok olursa ne gam? Sen yüzlerce alemsin.

• Seni anlatmaya imkan yok. Çünkü sen, Cenab-ı Hakk'ın sırrının açıklanmasısın. Sen canın canının canı olduğun halde neden cana gelmezsin?

• Bizler ağaçlar gibiyiz, san'atın esip gelen, dönüp giden rüzgardır. Rüzgar göze görünmez ama, isterse ağaçları kırar geçirir.

• Bizler o rüzgar yüzünden tohumlandık, yeşerdik. 0 rüzgar yüzünden sarardık. Sen yaprakları dökersen nasıl olur da meyve elde edersin?

• Görünüşte bahçe önce gelir, ama bahçeden maksat meyvedir. Sen ilk önce inciyi, sonra gümüşü seversin.

• İsterim ki, hep senden bahsedeyim. Başkalarından bahsetmeyeyim. Fakat sen gizlenirsin de, bizi ileri sürersin.

 

1232. Bu gidişle menzile nasıl varırsın?

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'îlün

 (c. VI,2894)

• Bu gidişle menzile, varacağın yere nasıl varacaksın? Bu tenbellikle, bu huyla dilediğine nasıl ulaşabileceksin?

• Bu sırrı çözmek, bu sırra mahrem olmak sana nasip olmamış, müşkül sırrı açmayı nasıl başaracaksın?

• Su gibi, şu çamur içinde hapsolup kaldın! Bedeninin aslı olan bu balçıktan ne vakit tertemiz, arınmış olarak çıkıp kurtulacaksın?

• 0 lütuf ve ihsan denizinin yardımı olmadıkça, bu kirlilik, bu günah dalgasından nasıl kurtulup mutluluk sahiline varacaksın?

• Aşk burağı Cebrail(a.s.)'ın gayreti, kılavuzluğu olmadıkça, Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz gibi nasıl olur da o en yüksek makama yükselebilirsin?

• Sen tutuyor, fanî varlıklara güveniyorsun, sığınacağı olmayanlara sığınıyorsun. Devlet ve ikbal sahibi padişahlar padişahına nasıl sığınacaksın?

 

1233. Her zerre, hayat bulmak için koşmada, çırpınmada.

Müstefilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. VI,2961)

• Ey yaşayışların ayıbı! Sevgilinin rengine bak da, yaşayışın rengini gör! Yani yaşamak nasılmış anla! Senin yüzüne de yaşayış rengi gelsin, konsun.

• Her zerre hayat bulmak için koşmada, çırpınmada. Sende zerre kadar yaşayış arzusu yok mu?

• Yaşayış, mesela bir taş gibi olsaydı. 0 yaşayış taşından çok hoş çeşmeler fişkırır akardı.

• Aynaya baktım, aynada geçici bir hayal gördüm. "Sen nesin? Kimsin?" diye sordum. 0 hayal dile geldi de bana cevap verdi. Dedi ki: "Ben yaşayışın rengiyim."

• Aslında sen gerçekten yaşayanları ebedî hayatta bulursun. Bu yaşayanlar kimdir? Yaşayış aleminde gönülleri daralanlar, gönülleri kırılanlar.

• Barışı arayanlar, huzur içinde yaşamak isteyenler, bu dünya hayatındaki savaşları bıraktılar, didinmekten vazgeçtiler. Adam olmayanlar ise, hayat mücadelesıni devam ettirdiler, dünya nimetleri için çırpınıp durdular.

1234. Gözünde hastalık yoksa, gözünü aç da O'nun yarattıklarını seyret!

Mefülü, Fa'îlat, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. VI,2995)

• Kainatta bulunan bütün varlıkların arasındaki 0 tek varlık, nasıl bir candır? Ben benzeri bulunmayan 0 eşsiz varlığa tek bir can diyemem. 0 bütün canların canı olan bir cihandır. Bütün canlara 0 can vermiştir.

• O'nun güzelliğine, benzeri olmayan bir güzel olduğuna, kemaline, olgunluğuna yemin ederim ki; 0 tek varlık, kendi gözünden bile gizlenir.

• O'nun aşkı yeryüzüne şu kadar toprağa rahmet suyunu akıttı da bağlar, bahçeler meydana geldi. 0, aşk bahçesinde salına salına yürüyen selvi boylu, eşsiz bir varlıkdır.

• Bütün dünya güzelleri, O'nun bahçesinin çiçekleridir. 0 bahçenin meyvesini, tohumunu 0 yarattı, o güzellerin hepsi de altın gümüş kırıntılarıdır. Onların madenini de 0 tek eşsiz varlık yarattı.

• Gönül sessizce O'nun huylarından, sıfatlarından dalgalanıp durmadadır. Çünkü 0 tek varlık açıklanmaktan üstündür. Şerh ve beyana sığmaz. Kelimelerle 0 anlatılamaz, anlatışa sığmaz.

• Şu kadar söyleyeyim ki, 0 varken ne yer vardı, ne gök! Ne kainat vardı, ne zaman! 0 tek varlık, yerlerden de, göklerden de, zamandan da, mekandan da üstündür.

• Hakk aşıklarının kıskançlığı yüzünden ağzıma kilit vurulmuştur. Bu yüzden ben "0 eşsiz varlık fılandır!" diye söyleyemem.

• Her an göz ucu ile, onun yarattığı güzelleri, güzellikleri görürüm de "Allah'ım" derim, "Yaratmakta, sen eşsizsin, senin benzerin yoktur. Sen tek bir varlıksın."

• Gözünde hastalık yoksa, aç gözünü de onun yarattıklarını seyret! Çünkü O tek varlık güneş gibi ortada parlamaktadır. Her zerrede, her şeyde kendi varlığını, sıfatını yaratma gücünü göstermededir.86

  86 Hz- Ali (r-a.) "Ben görmediğim Allah'a ibadet etmem." diye buyurmuştu. "Ya Ali; sen bu baş gözü ile Allah'ı nasıl görebilirsin?" diye soranlara; "Her şeyde, her zerrede onun kudretini sıfatını görüyorum." diye cevap vermişti.

• Aklını başına al! Huzurunda candan secde et de, mana padişahı ol! Çünkü 0 tek, 0 eşsiz, varlık padişahlar padişahıdır. Padişahlığı da istediğine 0 verir.

• Şu dünyada yüz binlerce imansız insan, senin yolunu kesseler de sana;

"Allah yoktur!" deseler, onların sözüne inanma, şüpheye bile düşme! îyi bil ki, o eşsiz 0 tek varlık vardır.

• Tebrîz şehrinin kendisi ile iftihar ettiği büyük varlık(şahs)a "O'na bir bak!" dedim, dedi ki: "Şaşırıp kalma, 0 eşsiz varlık, 0 tek varlık, işte öyledir."

 

1235. Ey dostlar ağlayın, yağmur gibi gözyaşı dökün de ferahlayın!

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. VI, 2964)

• Dün gece sevgilinin eteğini tuttum da; "Ey kerem cevheri!" dedim. "'Gecen hayırlı olsun' diyerek beni yalnız bırakıp gitme; bu gece lütfet, bizimle beraber kal!"

 

• Onun güzel yüzü parladı, ateş gibi kızardı, öfkelendi. "Yeter, benden elini çek!" dedi, "Beni rahatsız etme! Bu yüzsüzlük, bu dilencilik ne zamana kadar sürecek?"

• Ona dedim ki: "Peygamber Efendimiz 'Bir şey isteyeceksen onu güzellerden, güzel yüzlülerden iste!' diye buyurmadı mı?"87

  87 Hz. Mevlana'nın yukarıdaki beyte aldığı hadîsin aslı şöyle:

"Hayrı güzel yüzlülerden isteyiniz." Cami'u's-Sağîr, c. I, s. 43.

• "Evet öyle buyurdu ama, güzel kişi, güzelliği ile benliğe kapılır da başkasını düşünmez, ancak kendini düşünür. Bu sebeple onun huyu da serttir. Nazlansa da, cevr etse de insana dokunmaması gerekir."

• Dedim ki: "İş böyle ise, onun cevri cana can bağışlar, dene de gör. Göreceksin ki denediğin her şey bir defınenin tılsımı gibidir."

• Dayanamadım ağlamaya başladım; "Hüküm senindir." dedim. Ey insanı ızdırabın karanlığından kurtaracak olan nurun kaynağı! Benim feryadıma yetiş, bana yardım et! '

• 0 göz yaşlarımı görünce bana acıyacağı, teselli edeceği yerde gülmeye başladı. 0 güzel varlığın acılarımı görmemezlikten gelerek gülmesi, onun bana yakınlığının belirtisi, bir lütuf olarak göründü de, o lütuftan, doğu tarafı da batı tarafı da dirildi.

• Ey aşk yolu arkadaşları! Ey dostlar! Ağlayın, ağlayın, yağmurlar gibi gözyaşı dökün! Dökün de güzeller, yeşilliklerde size de gönül alıcı güzel yüzlü dilber ihsan etsinler.

1236. Sen bedende can gibisin.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. VI,2889)

• Sevgilim sen ab-ı hayat çeşmesisin. İlkbaharsın, yeşilliksin. Sen tıpkı bensin. Kim kendi kendine; "Sen tıpkı bensin." diyebilir?

• Ben geceyim, sen aysın. Senin olan, seni başının üstünde dolaştıran geceden kaçma! Ay da kim oluyor? Sen yüzlerce topluluğun güneşisin.

• Ay ömrün kadehidir. 0 kadeh bazen doludur. Bazen da boş. Sen kadehe sığmazsın. Çünkü zamanın ömrüsün.

• Şu zaman da tıpkı beden gibidir, sen ise o bedende cansın. Senin gibi bir can bedenin canı olunca, beden de artık bedenlikten çıkar, can olur.

• Melekler Hz. Adem'in bedeninde senin can ışığını gördüler de hemen secdeye kapandılar.

• Şeytan ise, onun balçıktan yaratıldığını gördüğü için secde etmedi. Bunun üzerine "Yürü git; sen şeytansın!" diye Hakk'ın cezasına uğradı.

 

1237. Senin ayaklarının altına toprak olurum.

Miistef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. VI,2951)

• Benim zavallı halime acıyasın, inciler gibi gözyaşları dökesin diye senir ayaklarının altına toprak oldum. Güzel parmaklarınla başımı kaşıyasın da saçlarıma dokunasın arzusu ile yemeden içmeden kesildim, zayıfladım, kıl gibi inceldim.

• Bana değer vererek elimi tutmak lütfunda bulunmanız için nefsimle savaşa giriştim. Benliğimden, varlığımdan kurtuldum. Sonra gönlüme gelesin diye hayale döndüm.

• Gönül maşrıkından (=doğusundan) ay gibi doğasın, başını gösteresin diye aşka düştüm. Gece gündüz aşkla pençeleştim, yakalar yırttım.

• Senin güzelliğin, ilkbaharın beni de bahara döndürür ümidine kapıldım da, bahar bulutlan gibi gözyaşları döktüm.

• Lütfun yardım eder diye düşündüm, ona güvendim de göklerin bile kabul etmedikleri emaneti kabul ettim, yüklendim. 88

 88 Bu beyitte 33. Ahzab Suresi'nin şu mealdeki 72. ayetinden iktibas var: "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara vermek istedik, onu yüklenmekten kaçındılar (onun sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. (Bununla beraber onun hakkını tam yerine getiremedi.) Çünkü insan çok zalim, çok cahildir."

• Padişahım; acırsın da gerçek sevgiliyi bulamayan puta tapanlar için (yani seni değil de fanî varlıkları sevenler için) her an gönül levhasına, bir şekil, bir suret yapar, onları oyalarsın.

• Allah'ım sen çok güçlüsün, her şeye kadirsin. Lütfet; gönüle sığmayacak bir varlık, bir şekil, manevî bir suret hissettir de puta tapanlar da tapmaktan kurtulsun, put yapan da yapmaktan vazgeçsin. 89

89 Bu beyitte de "Ben yerlere sığmadım mü'min kulumun gönlüne sığdım" hadîsine işaret var.

 

1238. Bütün güzellerden ve güzellikten maksat senin güzelliğindir, öbürleri bir bahane.

Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat 

(c. VI,2973)

Ey bütün dünya güzellerinde kendi güzelliğinden birer zerre bulunan! Hepsi de kendi eserin, kendi yarattıkların olan büyük yaratıcı! Dünyada görülen bütün güzellerden, güzelliklerden maksat senin güzelliğindir. Öbürleri hep birer bahanedir. 90

90 İbn-i Fariz hazretlerinin Kasîde-i Taiyye'sinin 242 numaralı beyti, Hz. Mevlana'nın bu beytini açıklamakta:

"Her güzel gencin ve her güzel kadının güzelliği hep onun güzelliğinden muvakkat bir zaman için insanlara verilmiştir." Hz. Mevlana da bir rubaisinde şöyle buyurur:

                                 "Her nereye başımı koysam, secde edilen ancak O'dur. 

                                  Altı cihette ve altı cihetten dışarıda da ma'büd ancak O'dur.

                                  Bağ, gül, bülbül, güzel hep birer bahanedir.

                                  Bunların hepsinden de maksat hep O'dur."

• Güzel resimler, tablolar, bütün güzel eserler meydana getiren büyük san'atkarlar, eğer senin güzelliğini göz önünde bulundurmazlarsa, onların ortaya koydukları eserlerin ne değeri olur?

• Tek bir alev, tek bir ışık meydana getirmek için, yüz binlerce mum, senin aşkının tandırı etrafında yanmadadır.

• Ey halka halka saçları ile bizi bağlayan, köleleştiren güzel! Ne olur o güzel saçlarının arasında gönül kuşuna bir yuva yap! 91

91  Fuzülî merhum bir beytinde

                                "Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır 

                                 Kande olsam ey perî gönlüm senin yanındadır." 

Gönül kuşunun yuvası senin dağınık, perişan olan saçlarının arasındadır. Ey güzel sevgili;  ben nereye gidersem gideyim gönlüm senin yanındadır.) diyerek aynı düşünceyi belirtmişti.

• Diyorsun ki: "Haddi hududu olmayan, yeri yurdu bulunmayan, mekandan münezzeh olan o eşsiz padişahın meclisine ben nasıl varabilirim?"

• Bu lütfu sana kim verebilir? Seni manen oraya kim ulaştırabilir? Ancak Tebrîz şehrinin övündüğü bir tohumdan bir ağaç ihsan eden Şemseddin seni oraya, o meclise ulaştırır.

 

1239. Sevgili gönlüne gelse onu tanır mısın?

Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulun

(c. VI,2938)

• 0 ay yüzlü, eşi benzeri olmayan güzel gönlüne gelse, acaba onu tanır mısın? "0 gönle nasıl gelir?" diye sorarsan, derim ki: "Umulmadık bir zamanda, beklenilmeyen bir yoldan gelir."

• "Ben görsem O'nu tanırım." dersen, büyük bir laf etmiş olursun. Çünkü onu kimse tanıyamaz. "Ben O'nu ne bileyim?" dersen, kafir olursun. Çünkü O'nu bilmemek, tanımamak küfürdür.

• Zaten insanlar, O'nu bilirim, O'nu bilmem görüşü ile dönüp durmadalar. Sesi, nefesi çıkmayan katırlar gibi gözleri bağlı dönüp dolaşmadalar.

• Sessiz sadasız olarak istesen de, istemesen de dön dur! Sakın'dayanma, kadr yolunda inada kalkma! Çünkü sen zaten bağlısın, zaten onun elindesin, onun kulusun.

• Satanın körlüğü, esircinin hasedi yüzünden bir kör Yusufu onsekiz akçeye satın aldı.

• Sen de beden kuyusuna düşmüş Yusuflardansın. İşte ip şurada; sarıl da dışarı çık! Beden kapısından dışarı çıkınca yeryüzünde gamlardan, elemlerden kurtulursun.

• Ey nefs-i mutma'inne, Allah sıfatlan ile sıfatlan! İşte baha biçilmez elbiseler şurada! Ne zamana kadar o yırtık pırtık hırkayı giyip duracaksın? 92

  92 Nefs-i mutma'inne: Kötü sıfatlardan kurtulmuş, iyiden iyiye inanmış, şüphesi kalmamış, huzur ve süküna kavuşmuş nefis.

 

1240. Allah'ım sen iyilikler, ihsanlar, lütuflar kaynağısın.

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI,2853)

• Sen kendini sevmeyi sormuyorsun? Sen çok güzelsin. Sen çok gönül alıcı sın, sen yüzünü göstersen iki dünya birbirine girer.

• Sen şarap gibisin, biz de testiyiz. Seninle doluyuz. Sen suya benzersin, bizde arkız, sen bizim içimizde akmadasın. Senin ne yerin var, ne yurdun, her yerde bizimle berabersin.

• Gönül sana doğru nasıl heyecanla, telaşla koşsun? Bakışı, görüşü nasıl ara sın, bulsun? Söz ne cesaretle ağzımdan çıksın da sana "Nerdesin?" diye sorsun?

• Sen gönlün kulağına ne söyledin ki gülmeğe başladı? Şeker kamışının ağzına ne verdin ki şekerler çiğnemeye başladı?

• Şaraba nasıl bir coşkunluk verdin? Bala ne çeşit bir tat bağışladın, akla nasıl  bir güç verdin de yeni yeni keşiflerde, icatlarda bulundu; hakîkati anlamak için derin düşüncelere daldı?

• Senin yüzünden, yeryüzü; ormanlarla, göllerle, derelerle, çayırlarla, çimenlerle, çiçeklerle süslenmiş, yeryüzünde yaşayanların gönülleri halden hale girmiş, hoş olmayanlar bile senin yüzünden hoş olmuş. Sen ne kadar da hoş sun ve hoşluğu artırıp durursun?

• Neşe seninle neşelendi. İnsanları şaşırtan şeyler senin yüzünden şaşılacak şey oldular. Lütuf, ihsan, cömertlik, iyilik duygusu senin sayende gönle geldi. Sen kerem sahibisin, durmadan bağışlarda bulunursun.

• Yorgun, hasta, yaralı gönlü sen arar sorarsın, hadiselerin üzüntüsünden onu sen kurtarırsın. Ona dertli bir söz söylersin, ama o söz ona deva olur.

• Bulut, göklerde senin yüzünden ağlamakta, şimşek senin yüzünden ışıklarla  gülmede, daha saymakla bitmez binlerce çeşit işler senin lütfun ile olup durmada. Sen ihsanlar, iyilikler kaynağı, vefa madenisin.

1241. Sen merhametsiz, insafsız ayrılığın boynunu vur, sen zamanın adalet kılıcısın.

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün

 (c. VI, 2852)

• Gönül iyiden iyiye anladı ki, sen canın canının canısın. Yardım kapısını aç! Sen pek güçlüsün! Her şey senin elindedir. Dünyalar senin üzerinde duruyor, sen yüzlerce dünyanın direğisin.

• Ayrılık; merhametsiz, insafsız, emir dinlemiyor, serkeş aşıklarının kanlarına kısas olarak onun boynunu vur. Çünkü sen zamanın adalet kılıcısın.

• Can bahçesinde ne çalgılar çalınmada, ne semalar olmada, testilerden, kaplardan neler dolup boşalmada, kulağa def sesleri, ud sesleri, şarkı sesleri gelmede.

• Şu gül bahçesi aşk destanları okuyan bülbüllerin sesleri ile dolu, sarhoşların hay huylarından kadehle şarabı birbirinden ayırdedemiyorsunuz.

• Bütün dalların çiçeklerle dolu. Mana padişahları, velîler ellerine kadehleri almışlar, hepsi de gökyüzü şarabıyla kendilerinden geçmişler.

• Sen benim can selamımı o mana padişahlarına ulaştır. Ulaştır ama kimseyi aklı başında bulamazsın ki, canın selamını onlara söyleyesin.

• Sivrisinek bile o gökyüzü şarabını içmiş de kendini kaybetmiş, Nemrud'un burnuna girerek onun varlığını yok etmiş.

• Bir sivrisineğe bu gücü veren şarap, fil'e verilirse, fil sarhoş olursa neler yapar? Ben ne bileyim? Mekansızlık aleminin şarabının neler yaptığı anlatılamaz ki...

• İşte bu can şarabını içtiği içindir ki Ashab-ı Kehfin köpeği köpeklikten çıkmış, arslan kesilmişti de Hakk sarhoşları mağarasının etrafında bekçilikten başka bir şey yapmıyor.

• Bir köpek bile bu hale gelirse, kudurmuş arslan ona vefalı olursa, o şarap yüzünden insan neler elde etmez, artık sen düşün!

                 

                     242. Ateş seni görse ateşliği bırakır, erir, tatlı su olur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün 

(c.VI,2823 )


• Maddî yönden sen fakirsin, fakirsin, fakir oğlu fakirsin ama, manevî yönden, taşıdığın ilahî emanet sebebiyle büyüksün, büyüksün, büyük oğlu büyüksün.

• Ey şekle bürünmüş, beden elbisesini giymiş can! Sen kat kat talihsin. devletsin. Aslında sen ne topraktansın, ne suretsin, ne göktensin; sen ezelden, göklerin bile ötesinden gelmişsin.

• Sen o gizli ezel şehrindensin, varlığımızı da o gizli şehre çeker, götürürsün. Sen ne şey'e aldanırsın, ne de birinin özrünü kabul edersin.

• Sen baştanbaşa ab-ı hayatsın, baştanbaşa şekersin, şeker kamışısın. Herkese şükürsün, kurtuluşsun, ne mahmursun ne de mahmurluk verirsin.

• Degersiz, küçük bir kurda, bir böceğe ipekler, atlaslar dokutursun, sana hiç bir kimse ziyan vermez. Şükredersin, şükürlerde bulunursun.

• Yokluğa baktım da dertlerden, elemlerden kurtulmuş, senin aşk kanadınla uçan zerreler gördüm.

• Ateş seni görse, ateşliğini bırakır, erir, tatlı su olur. İnkar eden seni görse, İnkarından kurtulur, mümin, inanan bir kişi olur.

 

1243. Senin güzelliğin beni büyüledi, canıma kasdetti.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün

(c. VI,2823)

• Ey yüce meclis sen nerdensin? Senin yerin neresidir? Bir an daralmış gönüldesin, bir an damın üstündesin.

• Ey benim canım, ey benim cihanım sen gökyüzünün de, yeryüzünün de direğisin. Yüce kişiler de seni istemede, aşağılık kişiler de...

• 0 parıl parıl parlayan nedir? Yoksa güzel yüzün mü perde arkasından parlıyor? Ay da güneş de onun emrine boyun eğmişler, O'na kul köle olmuşlar. O'nun hizmetine girmişler, gökyüzünde dönüp duruyorlar. 93

  93 Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur:

"Yüzünü, yüzündeki beni, kaşlarını, akik gibi dudaklarını seyredince, sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül pedesinden tecellî etmiş gibi idi." (Mesnevî, c. V, 963).

• Aşığın gözü senin güzelliğinin gül bahçesini görünce artık o kalkar da ömrü az olan, çabucak solan güllerin bahçesine gelir mi? Fanî olan dünya bahçelerine ancak gafıl kişiler, ham kişiler gelir.

• Ey efendim! Sen nerelisin? Neredensin? Senin güzelliğin beni büyüledi, canıma kasdetti.

• Güzellikte benzeri olmayan bir ay doğdu. Bizleri nurlara gark etti. Artık O'nu sevmek bize farz oldu. Aşk etrafımızda yükseldi. Bizi ışığının içine aldı. Aşk uykumuzu kovdu, bizden uzaklaştırdı.

• Meyveleri pek tatlı olan bir aşk ağacı var. Ölümsüzlük ağacı bile ona feda olsun. Gönül umduğunu onda buldu ey aziz dostlarım. Bu ağacın meyvelerinden yeyin yeyin!

1244. Mısırlı kadınlar, Hz. Yusuf'un güzelliğini gördüler de ellerini kestiler, ya senin güzelliğini görselerdi?

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'iiatün 

(c. VI, 2820) .

• Ben senin şehrine geldim, sen benden kaçtın, bir köşeye gizlendi Şehrinden çıkıp gittim, veda için beni görmeye bile tenezzül edip gelmedin.

• Sen bana ister lütuflarda bulun, ister kin besle! Her ne yaparsan yap; sen benim canımsın, hayatımsın. Hayatımın bütün huzuru, mutluluğu sendendir Çünkü ben ancak seninle yaşarım; bayramımın süsü, neşesi bile sensin. Sensiz bayramı ben ne yapayım?

• Senin gizli oluşun, gözlere görünmeyişin kendini kıskandığın içindir.

Yoksa apaçık güneş gibi meydandasın. Sen her şeyden, her zerreden görün durursun.

• İmansızın gönlü senin yüzünden dağınık, perişan, huzursuz. Sana inananı seni gönlünde bulanın, hissedenin başı da aşk şarabıyla mest olmuş. Ne şaşılacak şeydir ki, sen hem herkesin aklını fıkrini aldın, hem de onların akılını, fikirlerini başlarına getirdin. Onları doğru yola düşürdün.

• Bütün güller kışa rehin, bütün başlar da şaraba rehin. Sen ise hem gülle ölümün elinden alıp kurtardın, hem de başlarını şaraba rehin olmaktan halı ettin.

• Mısırlı bazı kadınlar, Hz. Yusufun güzelliğine hayran oldular. Kendileri kaybettiler de ellerini kestiler. Ya senin güzelliğini görselerdi? Sen yüzlerce Yusufun ellerini değil, akıllarını, fikirlerini kestirirdin.

• Bir pisliğin kokusundan insan uzaklara kaçar. Halbuki sen herkesin iğrendiği bir pis damladan, bir pis şeyden, bir kan pıhtısından bir insan yarattın.

• Sonra tutarsın yarattığın insanı toprağa lokma olarak verirsin. Onun çürüyen bedeninden tertemiz bitkiler, hoş kokulu çiçekler bitirirsin. Ona can verirsin, nebatî ruh bağışlarsın, pisi, pis kalmaktan kurtarırsın  94

  94 Kur'an-ı Kerîm'in haber verdiğine göre herşey canlıdır. Her şey Allah'ı tesbîh etmektedir "İnsanda insanî ruh, hayvanda hayvanî ruh, bitkide nebatî ruh, cansız sandığımız şeyler de cemadî ruh vardır." Atomlar ilmî olarak Kur'an'ın bu haberini doğrulamışlardır.

• Ey gönül! Bir de tutar göklere doğru yükselirsin, hayvanların yaylasında yayıldığın yer yaylasından göklerde Allah yaylasına ulaşırsın, orada yer alırsın.

 

1245. Güzel kanatlı kuşa bak, hatip gibi minbere çıkmış hoş ötüşlerle Allah'ı övüyor.

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI, 2854)

• Can leyleği geldi. Nerdesiniz? Bahan görmüyor musunuz? diye bize seslendi. Bütün dünya açıldı, saçıldı. Ağaçlar yapraklandı, cana canlar katan güller açıldı.

• Gel de Yusuflann yüzlerini gör, hepsi de kuyudan baş gösterdiler. Gül yanaklıları seyret! Hepsi de kendilerini göstermedeler.

• Gönül meyveleri kırılmıştı, toprak içinde mahpus kalmışlardı. Gözlerini açtılar da Allah'ın lütfu ile kış belasından kurtulduklarını gördüler.

• Çayırlar, çimenler de kış zindanının kapısını kırdılar, görmüyor musunuz? Güller, laleler Allah'ın ihsanıyla süslenmişler; neş'eli neş'eli gülüp duruyorlar.

• Meyve ağaçlarının dallarına çiçeklerden sonra gelen olgunlaşmış Meryemler, kendilerine dokunulmamışken gebe kalmışlar, arifler de ağaçların altlarına oturmuşlar. Allah'ın yaratma gücünü, büyüklüğünü, kudretini düşünerek gönüllerini ona vermişler, ona yüz çevirmişler.

• Güzel kanatlı kuşa bak! Hatip gibi minbere çıkmış, hoş ötüşlerle Allah'ı övüyor.

 

1246. Aşk yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün

(c. VI,2817)

• Yapma dostum, yapma! Seni çağırdıkları halde gelmezlik ediyorsun. Geldiğin zaman da hemen gitmek istiyorsun. Ey aziz dost! Bu hali sana yakıştıramıyorum.

• Ey benim iki gözüm! Ey benim nurum ışığım; coşacağım, kabıma sığmayacağım zaman geldi. Senin gönlünün Musa'sına Tur Dağı oldum, fakat sen Tur Dağı'nı bıraktın gittin. Neredesin? Gel bana seslen; seslen de aşk yolunda benim parça parça olmama yardım et!

• Bana ne yaparsan yap, yemin ederim ki ben senden yüz çevirmeyeceğim dönmeyeceğim, coşup köpüreceğim, eşsiz olan, benzeri bulunmayan Allah'a sığınacağım.

• Ey dost! Bir çerağ ol, bizi aydınlat! Çünkü sen yıldızlardan da, gökyüzün den de üstünsün, nurlusun. Ey dost! Gel gel de biz hastalara, biz dertlileri hekimlik et! Çünkü sen her derdin devasısın.

• Harap olan gönlüme yolunu şaşırıp da bir baykuş gelip girse, onun üstüne senin nurun düşünce o baykuş bir zümrüd-i anka, bir devlet kuşu olur.

• Yaşadığımız şu zamanda hayat şartlarının başımıza getirdiği belalar, sıkıntılar kötülükler, iyilikler, hoşluklar, aşkı gönül evinden dışarı atamaz. Çünkü aşk masal değildir. Kötülüklerle dolu bu kirli dünya ile onun bir ilgisi yoktur Aşk ötelerdendir, göklerdendir. 95

95 Merhume Fevziye Çamseven Hanım Efendi, "Ey Aşk" başlığı taşıyan şiirinde:

                            "Aşktır ibadet, aşktır namazım 

                             Sazımda aşktır, ruh ihtizarım 

                             Mihrab dilde en çok niyazım 

                             En son du'amın tekrarı sensin" diye yazmıştı.

• Aşk yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu. Bu yeryüzü günahlarla cinayetlerle, kötülüklerle dolu yeryüzü olmaktan çıktı da, iyiliklerle, güzelliklerle dolu gökyüzü haline geldi. Artık ben "Ömrü uzadıkça uzasın." du'asını ne yapayım?

1247. Sen canlara can katan bir güzelsin.

Fe'ilatii, Fa'ilatün, Fe'ilatiı, Fa'ilatün 

(c. VI,2857)

• Sen canlara can katan bir güzelsin. Sen bizim canımızdasın, canımızın içindesin. Canımıza neler göstermedesin? Ne manevî zevkler vermedesin? Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• Sen bir yol bulup da gönle gelince, bir ay gibi değil bin ay gibi parlarsın, nurlar saçarsın? Gönlün gözünü kamaştırırsın. Sen dört unsurdan yaratılmamışsın, ne ateşsin, ne de su! Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• Senin aşkının gamı, atlı olarak değil, yaya olarak sadece nur ordusu ile sefere çıkmış, bir çok gönül kalelerini ele geçirmiş. Sen neden bu kadar hoşsun;  neden bu kadar tatlısın?

• Sen Tur Dağı'nın çerağısın. Sen binlerce denizsin, binlerce göksün. İstiyorum ki canım dünyada senden başka bir şey, senden başka birisini görmesin. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• Senin hayalin gönlüme gelince içime sanki bir ateş düşer. Gönül evini ateşler kaplar, tutuşup yanmaya başlar. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• Yüzünde, o güzel yanaklarında nasıl bir güç var? Etkisi ile binlerce aşığın aklını, fıkrini alır gider. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• 0 güzel gülüşün herkesi kendine kul eder. Senin nefesinle ölü bile dirilir, kalkar. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

• Sende Allah'ın güzelliği var. Senin terinden bir damla denize düşse, deniz aşk delisi olur da çırpınmaya başlar, coşar köpürür. Binlerce dalga meydana getirir. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?

1248. Kendini ucuza satma, senin değerin pek ağırdır.

Fe'ilatü, Fa'ilatn, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI, 2840)

• Her dilenciye bakma! Sen kendini de bir dilenci gibi görme! Sen bizim en gözde, en has bir adamımızsın. Kendini ucuza satma, senin değerin pek ağırdır.

• Sen bizim Müsa'mızsın. Kendini göster, asa ile denizi ikiye ayır; sen Hz. Mustafa'nın nurundansın, sende onun gücü var. Elini göğe uzat, ay'ın kaftanını  yırt  gitsin!

• Güzellerin testilerini kır, onların güzelliklerinin değeri kalmadı. Çünkü sen güzellikte bir Yusufsun. İsa nefesinin te'sîrini göster; ölü gönülleri dirilt! Sen de o havadansın.

• Sen ruh bakımından ölümsüzsün, iç alemin de pek güzel. Sen celal sahibi Allah'ın sevgili bir kulusun, onun nurundansın.

• Sen henüz görünmüyorsun, gizlisin, perdeler ardındasın. Kendi güzelliğini de göremiyorsun. Allah lütfeder de, bir seher vakti kendi içinden bir güneş gibi doğarsın.

• Ne yazık ki, sen bulut arkasında gizlenmiş bir ay gibisin. Görünmüyorsun ve halbuki senin çok parlak, çok güzel bir yüzün var. Ten bulutunu yırt, dağıt da güzelliğini ortaya koy, göster!

• Sen Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar gibisin. Bedenin de tahta bir kındır. 0 kın kırılırsa senin gönlün neden kırılsın?

• Kardeşim, aşk ateşinin alevlerinden kaçma! İmtihan için onun içine girersen ne olur? Kıyamet mi kopar?

• Allah'a yemin ederim ki aşk ateşi seni yakmaz. Çünkü sen Halil İbrahim'in oğlusun. Zaten eskiden beri o ateşe yabancı değilsin. Gir o ateşe, kirliliklerden arınırsan yüzün altın gibi parlar.

 

1249. Yusuf senin içinde, neden Mısır'a gidip Yusuf arıyacaksın?

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI,2839)

• Bu gece sevgili; "Sen bizimsin." diye kulağımı çekti. Kulağımı çekiyorsun ama sevgilim sen nerdesin? Ben seni göremiyorum. Bana kendini gösterir misin?

• Kendini gizlemek hususundaki bahaneyi bırakır da, onun yolunu bana gösterirsen; ayaklarımla değil, başımla, gözlerimle yürüyerek gelir, seni bulurum. Çünkü sen paha biçilmez bir kimyanın madenisin.

• Gecem karanlığı senin saçlarından aldı. Gündüzümün aydınlığı, parlaklığı da senin yüzünün nüurundandır. Yüzündeki örtüyü bir kaldırsan ay gökden yere düşer.

• Güzelim, sen bir arslansın, bense senin eline düşmüş bir ahuyum. Senin esîrinim. Esîrin olduğum halde beni serbest bırakırsın diye ödüm kopuyor. Dünyada kurtulmaktan korkan bir avı, bir esîri kim görmüştür?

• Uykumun yolunu kestin. Hiç olmazsa sevgin ile mest olma yolunu kesme! Beni herkesten, her şeyden ayırdın, barî kendinden ayırma!

• Aşıklarının hepsi de dükkanlarını dağıtmışlar, kırıp dökmüşler. Uykunun, yiyip içmenin yolunu bağlamışlar. Bir köşeden çıkar gelirsin diye oturmuşlar, seni bekliyorlar.

• Sana karşı bir kişinin ümidinin ne önemi vardır? Sen herkesin, bütün dünyanın ümidisin. Neden şarap elde etmeye çalışıyorsun? Sen kendin lütuf ve ihsan şarabısın.

• Yusuf senin içinde. Neden Mısır'a gidip Yusuf arayacaksın. Perdeyi kaldır içeri gir de ne kadar güzel bir yüzün olduğunu gör!

• Çalgıcı da senin içinde, başka yerde değil. Bedenin ney'den değersiz değildir. Can da ney üfleyenden aşağı değil!

 

1250. Akıllar, kendi evlerini bıraktılar da deliliğin evine taşındılar

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. VI,2803)

• Ey sakî! Aklın bir işe yaramadığı anlaşıldı da akıllar kendi evlerini bıraktılar, deliliğin evine taşındılar, onunla beraber yaşayacaklar. Ortada akıl kalmadığı için çok kişi aşık olacak ve aşk yolunda çok kanlar dökülecektir. Bu yüzden delilik kadehi ağzına kadar kanla doldu.

• Akıllarını kaybedip çılgına dönen delilik yiğitleri aşka susamış yüzlerce erkeğin, kadının varlık evlerini ateşe verdiler, yaktılar.

• Delilik tarağı sevgilinin aşıklarını zincire vuran saçlarını taradı, onu süsledi de, biz kıskançlıktan tarak gibi şerha şerha iki başlı olduk.

• Yanarak ağlayan, tükenen, eriyen aşk mumunun alevlerine aşk padişahından zaman zaman delilik pervanesi geliyor. Kendini alevlere atıp yanıyor. Sen bunu görmüyor musun?

• Akıldan delilik efsanesini duyduklarından beri; can da, gönül de iki dünyanın varoluş masalına karşı kulaklarını pamukla tıkadılar, dinlemez oldular