DEVAM: 70- NEBİMİZ
MUHAMMED (S.A.V.)'İN BÜTÜN iNSANLARA RESUL OLARAK GÖNDERiLDİĞİNE
VE ONUN DİNİ iLE DiĞER DİNLERİN NESH EDİLDİĞİNE
İMANIN GEREĞİ BABI
241 - (154) حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا هشيم
عن صالح بن صالح
الهمداني، عن
الشعبي؛ قال:
رأيت رجلا من
أهل خراسان
سأل الشعبي
فقال: يا أبا
عمرو! إن من قبلنا
من أهل خراسان
يقولون، في
الرجل، إذا أعتق
أمته ثم
تزوجها: فهو كالراكب
بدنته. فقال
الشعبي: حدثني
أبو بردة بن
أبي موسى، عن
أبيه؛ أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قال: "ثلاثة
يؤتون أجرهم
مرتين: رجل من
أهل الكتاب آمن
بنبيه وأدرك
النبي صلى
الله عليه
وسلم فآمن به
واتبعه
وصدقه، فله
أجران. وعبد
مملوك أدى حق
الله تعالى
وحق سيده، فله
أجران. ورجل
كانت له أمة
فغذاها فأحسن غذاءها.
ثم أدبها
فأحسن أدبها.
ثم أعتقها
وتزوجها، فله
أجران". ثم قال
الشعبي
للخراساني: خذ
هذا الحديث
بغير شيء فقد
كان الرجل
يرحل فيما دون
هذا إلى
المدينة.
[:-385-:] Bize Yahya b. Yahya et-Temimi tahdis
etti. Bize Huşeym, Salih b. Salih el-Hemdani'den haber verdi. O eş-Şa'bi'den nakletti. Dedi ki: Horasan halkından bir adamın eş-Şabi'ye soru sorarak: Ey Ebu Amr, bizim oralarda bulunan Horasanlılar cariyesini
hürriyete kavuşturduktan sonra onunla evlenen adam hakkında: O kişi kendi
devesine binen kişi gibidir, derler.
Bunun üzerine Şa'bi şöyle dedi: Bana Ebu Burde b. Ebu Musa'nın babasından tahdis ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu:
"Üç kişiye ecirleri
iki defa verilir. Kitap ehlinden olup, kendi nebisine iman etmekle birlikte
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
de yetişip, ona iman eden, ona uyan ve onu tasdik eden bir adama iki ecir
vardır. Mülkiyet altında bulunan ve üzerindeki yüce Allah'ın hakkını da,
efendisinin hakkını da tam olarak yerine getiren bir köleye de iki ecir vardır.
Bir cariyesi bulunup, onu güzel bir şekilde besleyen, sonra da onu güzel bir
şekilde edeplendiren, sonra da onu hürriyetine kavuşturarak onunla evlenen bir
adama da iki ecir vardır."
Sonra Şa'bi Horasanlı o adama şöyle dedi: Sen bu hadisi
karşılığında bir şey vermeksizin al, çünkü önceden bir adam bundan daha azı
için dahi ta Medine'ye kadar giderdi.
Diğer tahric: Buhari, 97, 2547
-muhtasar olarak-, 3011, 3446, 5083; Tirmizi, 1116; Nesai, 3344; İbn Mace, 1956; Tuhfetu'l-Eşraf, 9107
وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا عبدة بن
سليمان. ح
وحدثنا ابن
أبي عمر. حدثنا
سفيان. ح
وحدثنا
عبيدالله بن
معاذ. حدثنا
أبي. حدثنا
شعبة. كلهم عن
صالح بن صالح،
بهذا الإسناد،
نحوه.
[:-386-:] Bunu bize Ebu Bekr
b. Ebi Şeybe de tahdis etti. Bize Abde b.
Süleyman tahdis etti (H). Bize İbn
Ömer de tahdis etti. Bize Süfyan
tahdis etti. (H) Bize Ubeydullah
b. Muaz da tahdis etti,
bize babam tahdis etti, bize Şu'be
tahdis etti. Hepsi de Salih b. Salih'ten bu isnat ile
hadisi buna yakın olarak rivayet etti.
DAVUDOĞLU İZAHI İÇİN buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ : Babta (383) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Benzerine insan/arın iman ettiği. .. hiçbir nebi
yoktur ... umarım" ile
diğer rivayette (384): "Muhammed'in nefsi elinde o/ana yemin ederim ki. .. Cehennemlik/erden o/ur" hadisi ve (385): "Üç
kişiye ecir/eri iki defa verilir" (2/186) hadisi yer almaktadır.
Babtaki
lafızlara gelince: Bu babta (384) Müslim: "Bana
Yunus tahdis edip dedi ki: Bize İbn
Vehb tahdis edip dedi ki:
Bana Amr da haber verdiğine göre Ebu
Yunus kendisine şunu tahdis etti" senedindeki
"bana Amr da haber verdi" ibaresindeki
"bana haber verdi" manasındaki lafzın başında vav
vardır ve bu vav'ın bulunması güzeldir. Onda oldukça nefis bir
incelik ve latif bir fayda vardır. Çünkü Yunus, İbn Vehb'den aralarında bu hadisin bulunduğu birtakım hadisler
dinlemiştir ki, bu onun dinlediği hadislerin ilki değildir. Bundan dolayı İbn Vehb ilk hadisi rivayetinin
başında: "Bana Amr şunu haber verdi"
dedikten sonra: "Bana Amr şunu da haber verdi.
Bana Amr şunu da haber verdi" deyip, bütün o
hadisleri nakletti. Buna göre Yunus, İbn Vehb' den ilk hadisten başka bir hadisi rivayet edecek
olursa şöyle demesi gerekir: "İbn Vehb dedi ki: Bana Amr şunu da
haber verdi" böyle diyerek başa bir vav
getirmelidir; çünkü o bu hadisi böylece dinlemiştir. Bu vav'ı
zikretmeyecek olsa da caiz olur. Ama daha uygun olanı, duyduğu gibi rivayet
eden bir kişi olması için bu vav'ı söylemesidir.
Allah en iyi bilendir.
Ebu Yunus'un adı ise Suleym b. Cubeyr'dir.
Yine
bu babta (385) "Huşeym,
Salih b. Salih el-Hemdanl'den ... ey Ebu
Amr dedi." Huşeym
isminde he harfi ötrelidir, tedlis yapan bir ravi olup burada "Salih'ten" (an lafzını
kullanarak) rivayette bulunmuştur. Daha önce sahihte bunun gibi bir rivayetin
görülmesi halinde Huşeym'in bu hadisi Salih'ten sema
yoluyla dinlediğinin sabit olduğuna yorumlanacağı açıklaması geçmişti.
Salih'in
kimliğine gelince, o Salih b. Salih b. Müslim b. Hayyan'dır.
Hayyan'ın lakabı Hayy'dır.
Bu Ebu Ali el-Gassani ve
başkalarının dediğidir. "el-Hemdatıt" nisbetinde mim harfi sakindir. "eş-Şabi"
nisbetinde ise şın harfi
fethalı olup, adı Amir'dir.
Bu
isnatta benzeri tekrar edilen bir incelik vardır. Bu daha önceden açıklanmıştı.
Bu incelik, "Salih'ten, oŞabi' den dedi. Dedi
ki: Bir adamı eşŞabi'ye soru sorarken gördüm"
ibaresindedir. Bu söz zahiren muntazam görülmemektedir, ama bunun takdiri de
şöyledir: Salih, eş-Şabi' den tahdis
ederek dedi ki: Ben bir adamı eş-Şabi'ye soru
sorarken gördüm deyip, hadisi ve uzunca kıssayı nakletti, bu rivayetinde de
Salih dedi ki: (2/187) Ben eşŞabi'ye soru soran bir
adam gördüm şeklindedir. Allah en iyi bilendir.
Aynı
hadisin senedinde "Ebu Burde,
Ebu Musa'dan" rivayeti vardır ki Ebu Burde'nin adı Amir'dir. Haris
olduğu da söylenmiştir. Ebu Musa'nın adı Abdullah b. Kays' dır.
Hadislerin
Anlamları
Birinci
hadis ile ilgili olarak farklı görüşler vardır. Birincisine göre her nebiye
kendisinden önceki nebilere verilen mucizelerin benzeri mucizeler verilmiş,
insanlar da ona iman etmiştir. Benim açıkça görülen büyük mucizem ise benzeri
kimseye verilmemiş olan Kur'an-ı Kerim'dir. İşte
bundan dolayı ben kendisine uyanları, en çok olanlarıyım, buyurmuştur.
İkinci
açıklamaya göre anlamı şudur: Benden başkalarının mucizelerinin aksine, bana
verilen mucizeye göz boyama ve sihir şüphesi karışamaz. Halbuki
benden öncekilerin mucizelerinin şekline yakın bir şeyleri bir sihirbaz hayalolarak gösterebilirdi. Sihirbazların Musa (aIeyhisselam)'ın şekle n asasını
canlandırmaları gibi. Bu şekilde hayali bir canlandırma ise bazı avamı
etkileyebilir. Mucize ile sihir ve hayali gösterme arasındaki farkın
anlaşılması için düşünmeye ve incelemeye ihtiyacı vardır. Düşünen kişi bazen
hata ederek her ikisinin aynı olduğuna inanabilir.
Üçüncü
görüşe göre anlamı şudur: Önceki nebilerin mucizeleri çağlarının geçmesi ile
kaybolup gitmiştir. O mucizelere ancak onların gösterildiği sırada orada
bulunanlar tanık olmuşlardır. Nebimizin (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) mucizesi ise kıyamet gününe kadar
sürekli kalacak olan Kur'an-ı Kerim'dir. Aynı zamanda
o üslubu, belağati, gayb
olan hususları haber verişi bakımdan olağanüstüdür. Cinler de, insanlar da
ister bir arada olsunlar, ister dağınık bulunsunlar ona karşı çıkarak benzerini
ortaya koymaya çokça itina göstermiş olsalar dahi, onun bir suresinin dahi
benzerini meydana getirmekten aciz kalmışlar, (çağdaşı olan Araplar) asırların
en fasih olanları oldukları halde benzerini ortaya koyamamışlardır. Bunun
yanında bu kitabın icazının bilinen daha başka şekilleri de vardır. Allah en
iyi bilendir.
Resulullah (s.a.v.)'in: "Kendisine uyanları en çok
alanlarının kendim olacağımı ümit ederim. " Bu ifade nübuwetin
belgelerinden bir belgedir. O Müslümanların az oldukları bir zamanda böyle bir
haberi vermiş sonra yüce Allah lutfederek
Müslümanlara ülkeleri fethetmeyi kolaylaşhrmış ve
onları bereketlendirip, çoğaltmışhr. Öyle ki, din en
ileri dereceye kadar ulaşmış, İslam Müslümanlar arasında bilinen bu ileri
sınırlarına kadar ulaşmıştır. Hem bu nimete, hem onun sayılamayacak kadar çok
diğer nimetleri dolayısıyla hamd yalnız Allah'adır.
Allah en iyi bilendir.
(384)
İkinci hadise gelince, bu hadiste Nebimizin (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) risaleti
ile bütün dinlerin nesh edilmiş olduğu
bildirilmektedir. Hadisin mefhumundan İslam davetinin kendisine ulaşmadığı
kimsenin mazeretinin geçerli olacağına delalet bulunmaktadır. Bu da daha önce
asli kurallar arasında açıkladığımız sahih olan kanaate göre "şeriat
gelmeden önce hüküm de yoktur" ilkesine göre geçerlidir. Allah en iyi
bilendir.
Resulullah (sallallfıhu
a1eyhi ve selleml'in: "Bu ümmetten bir kimse
beni işitir de" buyruğu, benim çağdaşlarımdan olsun, kıyamet gününe kadar
benden sonra gelecekler arasından olsun, (duyanlann)
hepsinin onun itaatine girmesi icab etmektedir.
Yahudi ve hristiyanı sözkonusu
etmesi ise onların dışındakilere de dikkat çekmek içindir; çünkü Yahudilerle
Hıristiyanların bir kitabı vardır. Kitapları olmakla birlikte, durumları bu
olduğuna göre kitapları olmayan diğerlerinin böyle olmaları öncelikle sözkonusudur. Allah en iyi bilendir.
(385)
Üçüncü hadise gelince:
1-
Kitap ehlinden Nebimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e iman edenlerin fazileti ve onlara iki ecir
verileceği beyan edilmektedir. (2/188) Bunun birinci sebebi neshten
önce kendi nebisine ve ikinci olarak da bizim nebimize iman etmiş olmasıdır.
2-
Yüce Allah'ın haklarını ve efendisinin haklarını yerine getiren mülkiyet alhndaki kölenin faziletine ve sahip olduğu cariyesini
hürriyete kavuşturup, onunla evlenen kimsenin faziletine dikkat çekilmekte ve
böyle bir işin sadakadan geri dönmekle hiçbir ilgisinin olmadığına, aksine
bunun o cariyeye iyilik üstüne iyilik yapmak olduğuna dikkat çekilmektedir.
Şa'bi'nin: "Sen bu hadisi hiçbir karşılık
vermeksizin al, çünkü daha önce bir adam bundan daha azı için bineğine binip,
Medine'ye yolculuk yapardı" sözlerinden alim bir
kimsenin dinleyeni söylediklerini daha iyi bellemeye teşvik etmek kastıyla bu
gibi sözleri söylemesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır.
3-
Selefin -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine- tek bir hadis yahut tek bir mesele
öğrenmek için uzak ülkelere yolculuk yaptıkları beyan edilmektedir. Allah en
iyi bilendir.