![]() ![]() ![]() |
Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.765 |
Bütün meyve ve tohumlar, birer hikmet mucizesi, birer san'at harikası, birer rahmet hediyesi, birer vahdet burhanı, dâr-ı âhiretteki eltâf-ı İlâhiyenin birer şahididir. Onlar birer şahid-i sadık olarak ilân ederler ki, kendilerinin Hallâkı herşeye kadîr ve herşeye alîmdir. Onun rahmeti ve ilmi ve halk ve tedbiri ve sun' ve tasviri herşeyi ihata etmiştir. Onun halk ve tedbirine ve sun' ve tasvirine nisbetle güneş bir tohumcuk gibi, yıldız bir çiçek gibi, arz bir habbe gibidir; hiçbir şey Ona ağır gelmez.
Meyve ve tohumlar, âlem-i kesretin aktârında vahdetin aynaları, kaderin işaretleri, kudretin remizleridir ki, bu kesretli mevcudatın menbalarının vahdetini gösterirler. Onlar, bir menbadan sudurları sırasında Fâtırlarının sun' ve tedbirdeki vahdetine şehadet ettikleri gibi, tekrar vahdette nihayet bulmalarıyla da Sânilerinin halk ve tedbirindeki hikmetini zikrederler.
Hem o meyve ve tohumlar hikmet-i Rabbâniyenin telvihâtıdır ki, Hâlık-ı Külli Şeyin, o cüz'î mevcutlara müteveccih küllî nazarının, onların cüzlerine dahi baktığını gösterir. Çünkü o ağacın halk edilmesinden en zâhir maksat, onun meyvesidir. İşte, beşer de şu kâinatın meyvesidir ve Hâlık-ı Kâinat nazarında en zâhir maksut odur. Kalb de bir tohumcuk gibidir ve Sâni-i Mahlûkatın en münevver aynası odur. İşte şu hikmettendir ki, bu kâinattaki şu küçücük insan, bu mevcudatta haşir ve neşir gibi muazzam inkılâplara ve kâinatın tahrip ve tebdil ve tahvil ve tecdidine en zâhir bir medar olur.
Allahu ekber. Sen, akılların künh-ü azametine erişemediği bir Zât-ı Zülcelâlsin, ey Kebîr!
Çünkü: Bütün eşya deyip kâinatın azîm halka-i
zikrinde beraber zikrederek çalışıyorlar.
Vakit-bevakit lisan-ı istidat ile Cenâb-ı Haktan hukuk-u hayatını "Yâ Hak" deyip hazine-i rahmetten istiyorlar. Baştan başa da hayata mazhariyetleri lisaniyle "Yâ Hayy" ismini zikrediyorlar.
Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.766
ÜÇÜNCÜ MERTEBEHAŞİYE 1
İzahı, Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başındadır.
Allahü Teâlâ ilim ve kudretiyle herşeyden nihayet derecede büyüktür. Zira o öyle bir Kadîr, Mukaddir, Alîm, Hakîm, Musavvir, Kerîm, Lâtif, Müzeyyin, Mün'im, Vedûd, Mütearrif, Rahmân, Rahîm, Mütehannin, Cemîl-i Zülcelâl, Kâmil-i Mutlak ve Nakkaş-ı Ezelîdir ki, bu kâinatın sahaif ve tabakatıyla, küll ve cüz olarak hakikati ve bu mevcudatın külliyet ve cüz'iyet ve vücut ve beka itibarıyla hakikati,
Evet, aynaların fâniliği ve mevcudatın zevaliyle beraber tecelliyâtın ve füyuzâtın devam etmesi, bütün zuhurattan daha zâhir bir surette, onlarda görünen cemâlin mazharlara ait olmadığına delâlet eder ve en fasih bir lisanla ve en vâzıh bir burhanla gösterir ki, o tecelliyat, Vâcibü'l-Vücudun ve Bâkî-i Vedûdun mücerred cemâlinin ve mazharlar üzerinde daimî yenilenen ihsânâtının cilveleridir.
Evet, eserin mükemmelliği, akıl sahipleri için, fiilin mükemmelliğine delâlet eder. Mükemmel fiil ise, fehim sahipleri için, ismin mükemmelliğine delâlet eder. İsmin mükemmelliği, bilbedâhe sıfatın mükemmelliğine; sıfatın mükemmelliği ise, bizzarure şe'nin mükemmelliğine; şe'nin mükemmelliği ise, hakkalyakîn derecesinde bir kat'iyetle ve o zâta lâyık bir şekilde, zâtın mükemmelliğine delâlet eder.
Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.767
DÖRDÜNCÜ MERTEBE
Celâli yüce olan Allah, herşeyden nihayet derecede büyüktür. Zira O öyle bir Adl-i Âdil ve Hakem-i Hâkim-i Hakîm-i Ezelîdir ki, şu kâinat şeceresinin binasını, meşiet ve hikmetinin asılları üzerinde altı günde tesis etmiş; ve onu kazâ ve kaderinin düsturlarıyla tafsil etmiş; ve âdet ve sünnetinin kanunlarıyla tanzim etmiş; ve inâyet ve rahmetinin namuslarıyla tezyin etmiş; ve, masnuatındaki intizamatın, mevcudatındaki tezyinatın, kâinatın eczasındaki teşabüh, tenasüb, tecavüb, teâvün ve teânukun, ve herşeyde o şeyin kamet-i kabiliyetine göre kader tarafından şuurlu bir şekilde takdir edilmiş itkan-ı san'atın şehadetiyle sabit olduğu üzere, esmâ ve sıfâtının cilveleriyle tenvir etmiştir.