Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.789

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Benim suretimi ve emsalim olan zîhayatların suretlerini basit bir sudan lâtif san'atıyla ve herşeye nüfuz eden kudreti ve hikmetiyle ve herşeyi her şe'niyle ihata eden rububiyetiyle açan Zât, bütün metalibim için bana yeter.

Kezâ, beni inşa eden, kulağımı ve gözümü açan, cismime lisanımı ve kalbimi derc eden, vücuduma ve cihazatıma, rahmet hazinelerinin çeşit çeşit müddeharatını tartacak hesapsız mizanlar yerleştiren ve kezâ lisanıma ve kalbime ve fıtratıma, esmâsının çeşit çeşit definelerini anlamaya yarayacak hesapsız hassas âletler yerleştiren Zât, benim bütün makasıdıma yeter.

Kezâ, bana bütün enva-ı nimetini ihsas etmek ve ekser tecelliyat-ı esmâsını tattırmak için, celîl ulûhiyetiyle ve cemîl rahmetiyle ve kebîr rububiyetiyle ve kerîm re'fetiyle ve azîm kudreti ve lâtif hikmetiyle benim küçük ve hakir şahsımda ve zayıf ve fakir vücudumda bu âzâ ve âlâtı ve bu cevârih ve cihazatı ve bu havâss ve hissiyatı ve bu letaif ve maneviyatı derc eden Zât bana yeter.

BEŞİNCİ NÜKTE

Ben ve herbir fert, halen ve kàlen, müteşekkir ve müftehir olarak, şöyle demeliyiz:

Beni halk eden ve adem zulmetinden çıkararak bana vücut nurunu in'âm eden Zât bana yeter.

Kezâ, sahibine herşeyi veren ve onun elini herşeye uzatan hayat nimetini bana bağışlayarak beni hayat sahibi yapan Zât bana yeter.

Kezâ, insanı, âlem-i kebîrden mânen daha büyük bir küçük âlem yapan insaniyet nimetini bana bağışlayarak beni insan yapan Zât bana yeter.

Kezâ, dünya ve âhireti nimetlerle dolu iki sofra haline getirerek iman eliyle mü'mine takdim eden iman nimetini bana bağışlayarak beni mü'min yapan Zât bana yeter.

Kezâ, beni habibi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmeti yaparak, imanda bulunan ve bütün kemâlât-ı beşeriye meratibinin fevkinde olan muhabbet ve mahbubiyet-i İlâhiye nimetini bana bağışlayan ve bu muhabbet-i imaniye ile, mü'minin istifadesini imkân ve vücub dairelerinin nihayetsiz müştemilâtına kadar genişleten Zât bana yeter.


Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi - s.790 - s.791

Kezâ, beni câmid kılmayıp, hayvan yapmayıp, dalâlette bırakmayarak, cins ve nevi ve din ve iman itibarıyla mahlûkatının pek çoğundan üstün kılan Zât bana yeter ki, hamd de Ona, şükür de Ona mahsustur.

Kezâ, "Ne yere, ne de göğe sığmadım; Ben bir mü'min kulumun kalbime sığdım" meâlindeki hadisin sırrıyla, yani, bütün kâinatta tecellî eden esmâ-i İlâhiyenin bütün tecelliyatına insanın câmi bir mazhar olması sırrıyla, kâinata sığmayan bir nimeti bana bağışlayarak beni esmâsının tecelliyatına câmi bir mazhar yapan Zât bana yeter.

Kezâ, bende bulunan mülkünü muhafaza etmek üzere benden satın alarak sonra bana iade eden ve karşılığında bize Cenneti veren Zât bana yeter. Vücudumun zerrelerinin zerrât-ı kâinatla darbı adedince Ona şükür ve hamd olsun.

Hasbî Rabbî Cellallah.
Nûr Muhammed Sallallah.
Lâilâhe illallah.
Hasbî Rabbî Cellallah.
Sirru kalbî zikrullah.
Zikrü Ahmed Sallallah.
Lâilâhe illallah.