Zülfikar Mecmuası - s.2322

Ezcümle: Besmele ile Fâtiha'da hemze on sekiz, Besmele'nin makam-ı ebcedîsine inzimam ile on sekiz bin âlemin adedine tevafuk sırrıyla her bir elif'i bir âlemin anahtarına imâdan hâli olamadığı gibi, hemze ile sâkin elif otuz olarak otuz cüz-ü Kur'ân, içinde münderic olduğu ve Besmele'siz hemze on dört olmakla şu Seb'u'l-Mesanî' nin olan yedi adet âyâtını göstererek, iki defa nüzulüne ve namazda tekerrürünü imâ ettiği gibi; sâkin elif on üç, yirmi üç olup, Fâtiha'nın bir hesap ile otuz altı kelimelerine tevafuk sırrıyla beş farz namazda ve revatibinde ve revatib hükmündeki iki rek'at teheccüd namazında, yirmi dört saat zarfında otuz altı defa Fâtiha'nın tekerrürüne imâ etmek, bu kudsî şifre-i İlâhiyenin şe'ninde olduğu gibi; Besmelesiz ile elif ikisi otuz olup, 'ın ebcedî makamı olan otuza tevafuk ederek, Besmele'siz Fâtiha'nın otuz kelimâtına mutabakat ve otuz cüz-ü Kur'ân'ın adedine tevafuk sırrıyla, otuz cüz-ü Kur'ân'ın esasları Fâtiha'da bulunduğuna, bu kudsî şifre-i İlâhiyenin işaratından olmakla beraber, 'ın yirmi üç adedi nüzul-ü vahyin yirmi üç senesine tevafuku, elbette böyle bir kudsî şifrenin işâretidir, denilebilir.

İşte, Fâtiha'da lafzı bu vazifeyi gördüğü gibi, on üç ile-Altıncı Remz'in Fihristesinde beyan edildiği gibi-on üç ile en meşhur suver-i Kur'âniye'nin ile başlayan on üç sûrenin başına tevafukla işârî mucizâne ifade ediyor ki, "Kur'ân bendedir, ben onun fihristesiyim."

Fâtiha'daki beş, beş, beş; hem birbirine, hem beş farza, hem beş erkân-ı İslâmiyeye ve Lafzullah gibi Fâtiha'nın ekser kelimelerinin beşer harflerine ve Fâtiha'da beş Esmâ-i Hüsnâ'nın adedine tevafukları. Hem dört, dört, dört rek'ât namazda dört Fâtiha vücubu ve dörtlükle iştihar eden çok mühim İslâmî dörtleri imâ etmek. üç, üç, üç olmakla; üç defasıyla bin iki yüz adet ederek, Kur'ân'ın bin iki yüz sene kadar gâlibâne vaziyetine ve sonra tedâfüî vaziyetine girmesine âyetinin makam-ı ebcediyle verdiği habere tevafuk sırrıyla işaret etmek, bu kudsî şifre-i İlâhiyenin şe'nindendir.

'in üç tekerrürü makam-ı ebcedisine zammedilse yirmi üç olup, nüzul-ü vahyin yirmi üç senesine tevafukla imâ etmek. ebcedî makamı altmış olup, üç tekerrürü üç olarak zammedilse mehbit-i vahy olan Zât-ı Nebeviyye'nin (a.s.m.) ömrüne tevafukla imâ etmesi, sâir işârâtın te'yidiyle elbette kabul edilir.

Besmelesiz iki, iki, iki, iki, iki olarak birbirine tevafukla beraber, Fâtiha'da besmele ile beraber iki defa Lahfzullah, iki kere , iki kere , iki kere , iki kere , iki kere ikişer adetine ve Seb'u'l-Mesânînin mânâsının te'yidiyle beraber Fâtiha'nın iki defa nüzulünü ve Kur'ân'ın hem evvelinde hem âhirinde iki kere vücub-u tilavetini ve her umur-u hayriyenin hem başında, hem âhirinde iki kere sünnet-i kırâatını imâ etmek, bu kudsî ve parlak şifre-i İlâhiyenin şe'nindendir.

İşte Fâtiha'nın binler esrarından yalnız hurufâtına ait bin esrarından böyle bir nümune olursa, o Fâtiha ne kadar muazzam bir hazine-i esrar olduğunu kıyas edebilirsin. Ve ümmet-i Muhammediye (a.s.m.) bütün namazlarında Fâtiha okumasının hikmetini fehmet.

Rumûzat-ı Semâniyeyi yazdığım zaman hem çok acele telif edilmiş, hem de benim eski mahfuzâtıma itimad ederek takribî iki mikyas yaptım. Onun ile, hem eski ulemânın hesaplarına binâen hurufât-ı Kur'âniyenin i'câz cihetinde esrarını yazdım. Sonra da meşhur Kâmûsü'l-Lüga sahibi Mecdüddîn Firuzâbâdî'nin el-Mikyas namındaki tefsir-i meşhuru ve makbulü, hurufât ve kelimât-ı Kur'âniyeye dâir beyânâtına baktık, yüzde doksanı bizim hesabımıza tevafuk etmiş. Yalnız beş-on yerinde muhalefet gördük. Sonra tahkikî bir hesap yaptık, bizimki doğru, onunki matbaaların sehvi olduğu tahakkuk etti. Madem böyle azîm yekûnlardaki tevafuklara küçük küsurâtlar ve küçük farklar zarar vermez, diye; daha tam tamına tahkîkî bir tarzda bütün Kur'ân'ı bütün hurufâtıyla ve kelâm ve kelimâtıyla hesap etmeye ve letâif-i i'câziyeyi onunla tam takviye etmeye vakit bulamadım. Zalimler bana vakit bırakmadılar. Ben de o takribî mikyaslarımla ve mahfuzâtımla ve eski âlimlerin hesaplarına ve Kenzü'l-Arş duâsındaki adetlerime iktifa eyledim.

Said Nursî


Nur Çeşmesi - s.2323

Üçüncü Zeyil'den Bir Parçadır

[Kızıl Îcâz Nâmındaki Matbu Risaleden Alınmış Bir Parçadır]

Îcâz İle Beyan İ'câz-ı Kur'ân1


[Mesnevî-i Nuriye'den]

İ'lem eyyühe'l-aziz! Kur'ân-ı Kerim, bütün insanlara rahmettir...2


Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı3


Beşinci Zeyl

[On Birinci Şua olan Meyve Risalesinden]

Onuncu Mesele

Emirdağ Çiçeği4


Otuz Birinci Lem'a'nın On Birinci Şua'ı olan Meyve'nin On Birinci Meselesi'nin Hâtimesi5


On Birinci Meselenin haşiyesinin bir lâhikasıdır.6


Zülfikar'ın İkinci Makamı

On Dokuzuncu Mektup ve Zeyilleri

Risâlet ve Mucizât-ı Ahmediye'ye (a.s.m.) dairdir7


Zülfikar'ın üçüncü Makamı

Onuncu söz ve Zeyilleri

Haşir Bahsi8


ZÜLFİKAR'IN HÂTİMESİ

9

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Hizb-i Nurîde, hem 10 sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün...11


Aziz kardeşlerim,

Bu Hizb-i Nuriye benim şahsıma ait pek büyük bir keramet-i mâneviyesi var. Şimdi beyan...12


hadisinin mazharı ve Risale-i Nurun bir burhan-ı enveri ve bir vird-i âzamı ve ekberi ve bir misal-i musağğarı ve fikrî bir zikr-i muazzam ve imânî bir ilm-i muhteşem Arabiyyü'l-ibâre bir risâleciktir. Kur'ân'daki Âyetü'l-Kübrâ'nın azametine ve iki Âyetü'l-Kübra ve hâkikatının iki şâhid-i ekberi ve İmam-ı Ali'nin (r.a.) tesmiyesiyle her ikisi "Âyetü'l-Kübrâ" namında olan Yirmi Dokuzuncu Lem'a-i Arabiye ve Yedinci Şua'nın imtizacından çıkan; ehl-i ilme bir hizb-i ekber hükmündedir ki, Risale-i Nur'un, tam Arabî bilen veyahut Âyetü'l-Kübrâ ve Münâcât ve Yirminci Mektub Risaleleri yanında bulunan ve okuyan şakirtlerine imânî ve tefekkürî, arasıra okunacak bir vird-i âzâm olabilir. On günde bir defa okunsa, imana büyük inkişaf ve kuvvet verir.

Said Nursî


NUR ÇEŞMESİ

RAHMET VE ŞEFKAT İLÂÇLARI


Nur Talebeleri tarafından soruldu ki, Nur Risalerinde denilmiş: "Küfr-ü mutlakın dehşetli tahribatına


Nur Çeşmesi - s.2324

karşı tamirci bir atom bombası Risale-i Nur'dur. Bunun bir nümunesini isteriz.

Elcevap: Asâ-yı Mûsa mecmuaları hususan bir nümunesi Altıncı, Yedinci, Sekizinci Meseleler ve Sekizinci ve On Birinci Hüccet-i İmaniye ki, en derin bir filozofla bir çocuk onlardan en derin hakikatı anlayabilir ve vehim ve vesveseleri bırakmaz.

Said Nursî


ALTINCI MESELE...

YEDİNCİ MESELE...

SEKİZİNCİ MESELENİN BİR HÜLASASI...13


ÜÇÜNCÜ ŞUA14


YİRMİ İKİNCİ SÖZÜN BİRİNCİ MAKAMI15


ÜÇÜNCÜ HÜCCET-İ İMANİYE

Tabiat Risalesi16


OTUZ İKİNCİ SÖZÜN BİRİNCİ MEVKIFI17


[Otuz Üçüncü Sözden|

Otuz Birinci Pencere18


[Otuzuncu Lem'anın Beşinci Nüktesinden]

BİRİNCİ REMİZ

İKİNCİ REMİZ

ÜÇÜNCÜ REMİZ

DÖRDÜNCÜ REMİZ19


[Yirmi İkinci Sözden]

Birinci nükte içinde bir ihtar: Ey esbab-perest gafil! Esbab bir perdedir, çünkü...20


[Yirmi İkinci Sözden]

ÜÇÜNCÜ LEM'A21


[Yirmi İkinci Sözden]

ÜÇÜNCÜ PENCERE: Zerrelerden mürekkep bir parça toprak...22


[Yirmi İkinci Sözden]

BEŞİNCİ LEM'A23


Risale-i Nur'un şimdi vukubulan bir inkâra kırk sene evvel verdiği kati cevap

Mukaddeme

Evvelâ: Bu Ramazan-ı Şerifte Üniversitede ecnebî bir müsteşrik filozof konferansında Kur'ân'a itiraz suretinde cümlesini inkâr tarzında dinleyen safdil Müslüman gençleri şüpheye sevk etmek ihtimaline binaen Birinci Harb-i Umuminin başında Arabî İşârâtü'l-İ'câz tefsirinde ve yirmi beş sene evvel On İkinci Lem'a'da İkinci Mesele-i Mühimme serlevhasiyle, o müşteşrikin inkârına karşı kuvvetli cevabını göstermek lâzım geldi. Tâ çok âyet-i Kur'âniyede bulunan o cümle cümlesine mektepli İslâm yavrularının kalblerine bir şüphe, bir vesvese gelmesin.

Saniyen: Kur'ân-ı Hakim arz ve semavattan bahsi Sani-i Zülcelâli sıfatıyla bildirmek için bahsediyor. Dolayısıyla ve mânâ-yı harfiyle bakıyor, kozmoğrafya, coğrafya dersi vermiyor. San'at ve intizam, hikmet ve mizan ile Halıkı bildiriyor. Mânâ-yı harfiyle o kitab-ı kebir-i kâinata bakıyor, okuyor. Ehl-i fen gibi mânâ-yı ismiyle madde ve tabiat hesabıyla bakmıyor.

Salisen: Madem Kur'ân kâinattan bahsi istidlal suretiyledir, delil zâhir ve malum olmak lâzım geldiğinden örf ve âdetçe malum tabiratı istimal etmek talim ve irşad iktiza ediyor. Onun için bazı zâhir mânâsı ehl-i fennin derin meselelerini bildirmiyor.

Rabian: Risale-i Nurdan Mu'cizat-ı Kur'âniye Zülfikâr Risalesinde, ehl-i fennin anlamadıkları için bütün iliştikleri pek çok âyetlerin herbirinin, aynı iliştikleri yerinde Risale-i Nur birer i'câz lem'asını göstermiş. Medar-ı şüphe ve kusur zannettikleri noktalar, medar-ı i'câz yüksek hakikatlar gösterilmiş, isteyen bakabilir. Fakat münkirlerin şüphelerini zikretmeden cevap vermiş. Tâ zayıf kalpliler de bir iz, bir şüphe bırakmasın. Zaten Risale-i Nur'un mümtaz bir hâsiyeti de şudur ki; hiç şüpheleri itirazları zikretmeden öyle bir tarzda cevap verir ki: