![]() ![]() ![]() |
Nur Çeşmesi - s.2325 |
O şüpheler kalbe gelmeye ihtimal kalmıyor. Başka münakaşa ve münazaralar gibi münkirlerin şüphelerini göstermeden mahvediyor. Bu hakikatı görmek isteyenleri Risale-i Nura havale edip yalnız nümune için bu Ramazan-ı şerifte o konferansı dinleyen bir kısım (İmam-Hatip) talebelerinden ve Kur'ân hıfzı ile meşgul olan masum gençlerin kalbine vesvese, vehim gelmemek için pek çok âyetlerdeki "seb'a semâvat" cümlesini inkâr eden müsteşrik filozofun inkârından kırk beş sene evvel Risale-i Nur bu gelen cevabı vermiş.
İKİNCİ MESELE-İ MÜHİMMEDİR:1
[Emirdağ Lâhikasından]
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem mânevi bayramlarınızı...2
372 senesi Şevval'in 13. Perşembe günü Üstadımız Samsun Mahkemesi münasebetiyle İstanbul Mahkemesinde mahkemenin suallerine aynen bu şekvayı izahatla okudular.
Üstadımız iki sene evvel Ramazan'da beş vecihle kanunsuz bir taarruza mâruz kaldığı zaman dindar mebuslara ve heyet-i vükelâya bir şekva suretinde hizmetkârına ve bir iki talebesine bu gelen şekvayı söylemiş. Hizmetçisi de Ankara'daki bir iki Nur talebesine göndermiş ki; o şekvayı dindar mebuslara verip heyet-i vükelâya göstersin. Onlara göstermişler. Bazıları neşrini münasip görmüşler. Büyük Cihad'a gönderilmiş. İşte iki seneden ziyade beş vecihle kanunsuz kanun namına üstadımıza azap verdiler. Şiddetli fakr u ihtiyacıyla beraber yüz yirmi lira yalnız bir şahitlik makaleyi kim göndermiş diye verdirmeye mecbur ettiler. Halbuki veren de mahkemede kendi ikrarıyla söylemiş.
Büyük Cihad gazetesinin 20.6.1952 Tarih 67 Nolu nüshasında neşredilmiştir.
Nur Talebeleri namına Zübeyir
Gizli düşmanlarımız bu Ramazan-ı Şerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevk ettiler...3
Urfa kahramanlarının oranın savcılarını susturan müdafaalarıdır.
Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına
URFA
Muhterem Hakimler,
Müsaadenizle bir iki mâruzatımı mecburen söyleyeceğim:
Şimdi bu vatanın her tarafında ve âlem-i İslâmın, hattâ diğer ecnebi memleketlerinin mühim merkezlerinde Kur'ân namına intişar etmiş ve milyonlarla kimselerin imanlarını taklitten tahkike çevirmiş ve bu millete en kıymetli ve büyük tesirini feyizli dersleriyle ispat etmiş, Kur'ân'ın nuru Risale-i Nur'un neşretmemesi ve bizim gibi hayatı tehlikede, imansızlık ve dalalet vadilerinde koşan biçarelerin okumaması için dinimizin gizli düşmanları olan komünist veya tabiiyyun olan farmasonlar türlü desiselerle adliyeleri ve hükûmetleri şaşırtmak için çok çalıştılar. Kaç defa Nurları okuyan mübarek talebeleri ve başta dahî bir mütefekkir ve kahraman-ı İslâm Bediüzzaman Said Nursî'yi mahkemelere verdirdiler. Eskişehir, Isparta, Denizli, Ankara, Afyon, İstanbul Ağır Ceza Mahkemeleri... Neticede gizli ders, tarikatçılık, cemiyet kurmak gibi ithamların tamamen hilâf-ı hakikat olduğu ispat edilerek beraetler verildi. Mahkemelerce tebeyyün etti ki, Risale-i Nur serapa İslâmiyet, Kur'ân, iman hakikatlarından ibarettir ve Nur talebeleri Kur'ân'a kopmaz rabıtalarla bağlanmışlardır. Dini hiçbir şahsî, dünyevî, süflî menfaatlere âlet etmedikleri ve sadece rıza-yı İlâhî için çalıştıkları güneş gibi tezâhür etti. Çünkü, Risale-i Nur bin seneden beri İslâmiyet aleyhine ve insaniyet zararına tahribatçı küllî cereyanlara karşı sarsılmaz delil ve hüccetlerle tam mukabele edip din düşmanlarının temellerini dağıtıyor.
İşte biz de bizim ebedî hayatımızı ve ebedî saadetimizin anahtarı imanımızı bu dalâlet asrında bize kazandıran Risale-i Nur'u okurken ve yazdıklarımızı tashih ederken sanki dinsiz, komünistlerin saçma ve düzmece zehir saçan evraklarını okuyormuşuz gibi yakalanıp mahkemeye veriliyoruz. Masum dindarların aleyhinde olan dinsiz komünistler hem etrafa evham vererek bizim gibi gurbette, yalnız dersleriyle alâkadar, siyasetten hattâ dünyadan habersiz iki üç talebenin bir kaç kişi yanına gelip gitmesiyle ve onların kendi derslerini bir-iki kişinin dinlemesiyle hem bizi, hem adliyeyi, hem zabıtayı mânâsız meşgalelerle uğraştırıyorlar.
Nur Çeşmesi - s.2326
Her asırda en az üç yüz elli milyon mensubu bulunan milyonlarla hafızların lisanında her zaman tekrarlanan Kur'ân'ımızın emsalsiz tefsiri Risale-i Nur talebeleri olan bizleri hayatımızdan daha çok sevdiğimiz imanî derslerimizden mahrum etmek istiyorlar. Habbeyi kubbe yaparak, formalitelere uydurarak, bir isim takarak, lâstikli bir kanun maddesine rastgetirip, bizi kanunen mes'ul göstermek istiyorlar. Fakat âdil, vicdanlı hakimler neticede hakikatı meydana çıkarıyorlar.
Ezcümle: Bu son def'a Afyon Mahkemesi dört sene devam ettiği halde sonunda zaten serbest olan Risale-i Nur yine serbest bırakıldı.
Bütün yüksek makamlara verilen Üstadımız Bediüzzaman Said-i Nursî'nin müdafaasından bir küçük parçası şu ki: "Haşirdeki Mahkeme-i Kübra'ya bir arzuhaldir. Ve dergâh-ı İlâhiyeye bir şekvadır ve bu zamanda Mahkeme-i Temyiz ve istikbaldeki darü'l-fünunların münevver muallim ve talebeleri dahi dinlesinler...
...Ben de bu otuz kırk senelik hayatımı bilenleri ve Nurun binler has şakirtlerini işhad ederek derim: İstanbul'u işgal eden İngilizlerin...4
Böyle bir İslâm kahramanı ve bu asrın ve istikbâlimizin bir hidayet serdarı ve eşine rastlanmayan İslâmiyet fedaisi Bediüzzaman'ın eserlerini okumak dinsizlerin, komünistlerin imandan bîhaberlerin elbette işine gelmez.
Üstadımız Bediüzzaman'ın beyanı ki:
Risale-i Nur koca bir cennetin fiyatı olacak bir servet ve hayat-ı ebediyeyi kazandıracak bir ab-ı hayat ve hakikata muarız bütün filozofları ilzam edip hayrette bırakacak bir keşfiyattır.
Risale-i Nur Sahabe-i Kirâmın âli seciyesini ve Hazret-i Peygamberin (a.s.m.) nuranî meşrebini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesidir.
Risale-i Nur bu asırda Kur'ân-ı Hakîmin bir mucize-i mâneviyesi, hakiki, yüksek ve parlak bir tefsiridir.
Risale-i Nur şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne mâruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğunu yüzbinlerle kimseler tarafından idrâk ve tasdik edilen bir eser külliyatıdır.
Risale-i Nur, veraset-i nübüvvet yoluyla doğrudan doğruya hakikatü'l-hakaika yol açmış cadde-i kübra-ı Kur'âniyedir. Bunun içindir ki, Avrupanın felsefî dalâletlerine galebe ediyor ve cerhedilmez aklî, mantıkî, ilmî hüccetlerle, dünyayı saran komünizmi ve masonluğu kökünden yıkıyor.
Risale-i Nur avamdan en âlim ve en münevvere kadar her sınıfın kendi istidadı nisbetinde istifade edebileceği bir eser külliyatıdır.
İşte bu hakikatler içindir ki, Nur'ları okuyan ve yazan Nurcular dünyanın her tarafında gittikçe çoğalmaktadır.
Muhterem hakimler,
Arkadaşımla tashihat yaparken yakalanıp müsadere edilen, Denizli'de beraat eden ve Temyizin de tasdik ettiği büyük mütefekkir Bediüzzaman Said Nursî'nin Âyetü'l-Kübrâ risalesinin bir yerinde kâinat Hâlıkını ve sahibini arayan dünya seyyahı şöyle söylüyor:
"Bu dünyada hayatın gayesi ve...5
İşte Muhterem Hey'et-i Hâkime! Madem hakikat budur. Ben de Üstadım gibi derim: "Madem kabir kapısı kapanmıyor ve madem gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar. Ve madem Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değildir."
Biz talebeler Risale-i Nur'un güneş gibi hakikatlarını karşı gözümüzü kapayamıyoruz...
Hakikat-ı Kur'âniye güneşi ise üflemekle sönmez. Nur'lananlar da Nur yolundan hiçbir beşerî kuvvetle dönmez. Gizli din düşmanlarımız zâbıtayı, hükûmeti, adliyeyi iğfal etmeye çalışanlar dünyamızı başımıza ateş yapsalar Nur'ları okuyacağız ve yazacağız. İnşaallah adalet namına hareket edenleri o müfsitler aldatamayacaklardır. Diğer mahkemelerde hak namına adalet için çalışanların Kur'ân'ın lemeatı ve tereşşuhatı olan ve beşeri gaflet sersemliğinden ikaz eden Risale-i Nur'u serbest bırakmaları gösteriyor ki; zikrettiğim gibi bu asrın Kur'ân dellalı olan Risale-i Nur'a herkesin çok büyük ihtiyacı vardır. Ve Risale-i Nur, şahsî, süflî, dünyevî menfaatlere alet olamıyor. Bizim gibi masum dindarlara musallat olanlar ve onları imanî derslerinden ayırmayı tevehhüm edenler lâiklik prensibini dinsizliğe ve komünizme âlet etmek isteyenlerdir.
Asrımızın dâhisi büyük mütefekkir Bediüzzaman Said Nursî'nin beyanı vechile, "Ekserî enbiyanın şarkda ve Asya'da zuhurları ve ağleb-i hükemanın Garpta ve Avrupa'da gelmeleri kader-i ezelînin bir işaretidir ki; Asyada din hâkimdir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen Asya'da
Nur Çeşmesi - s.2327
hüküm süren dindar olmasa da din lehine çalışanlara ilişmemeli ve teşvik etmeli.
"Kur'ân-ı Hakim, bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i mütefekkiresidir. El-iyazübillâh, Kur'ân küre-i arzın başından çıksa arz divane olacak akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpmak, bir kıyamet kopmasına sebep olmak akıldan uzak değildir. Evet, Kur'ân ferşi arşla ve arşı ferşle bağlamış bir zincirdir, bir hablüllahdır. Cazibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. İşte bu Kur'ân-ı Azimüşşânın hakiki ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur bu asırda, bu vatanda, bu millete yirmi sekiz senedenberi tesirini göstermiş büyük bir nimet-i ilâhiye ve sönmez bir mucize-i Kur'âniyedir. Hükûmet ona ilişmek ve talebelerini ürkütüp ondan vazgeçirmek değil, himaye etmek ve okumasına teşvik etmek gerektir."
İşte bütün bu cerhedilmez hakikatlardan sonra, yine, evet Risale-i Nur'la meşgûliyete dünyada hiçbir âdil mahkeme suç diyemez, fakat, size bir ad takıp bir bahane ile işkence yapmak istiyorlar, denilse, ben de derim;
17.2.1953. Urfa, Yusuf Paşa Mahallesi
Kadı Oğlu Camii mevkiinde mukim
Abdullah Yeğin
Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına
URFA
Muhterem heyet-i hakime,
Bizlere yapılan gizli mektep zan veya ithamı bütün bütün hakikat hilâfınadır. Çünkü, bulunduğumuz cami önünde çeşmeler var, buraya ve camiye günde iki yüz kişinin gelmesi böyle bir yerin gizli olamayacağı çocukların dahi bileceği bir hakikattır. Hem bizim şehrin en işlek bir yerinde kalmamız gösteriyor ki, gizlilikle ve gizli şeylerle alâkamız yoktur.
"Mektep açmışsınız" sözü de büs bütün yanlış bir şâyiadır. Bunu işitenler gülüyorlar. Biz Kur'ân-ı Kerimin gayet parlak ve yüksek tefsiri Risale-i Nur'a çalışan talebeleriz. Evet, aslâ inkâr etmeyiz, biz okurken gelip dinleyenler oluyor, bu bir mektep midir? Şahitlerin görüşleri doğrudur, fakat hükümleri yanlıştır, hakikat hilâfınadır.
Biz o gün arkadaşımla kendi elimizle yazdığımız iki adet Âyetü'l-Kübrâ risalesini tashih etmek için beraber okuyorduk ve o iki arkadaş da dinliyordu. Bu vaziyette, sanki komünistlerin ve dinsizlerin eserlerini okuyormuşuz gibi hem adliyeyi, hem zabıtayı, hem mahkemeyi bizimle meşgul ederek bir bahane ile mahkemelere sevkettiriyorlar.
Hem sizlerin de bildiğiniz gibi Urfa'nın ekseri evlerinde dinî bir kitabı biri okuyup diğerleri dikkatle dinliyorlar, hem bir yerde yasak olmayan bir eseri okuyup başkalarının dinlemesiyle bir mektep mi açılmış olur? Sadece kitap okumak ve dinlemekten ibarettir.
Bu vaziyetten anlaşılıyor ki, biz yalnız bu asırda Kur'ân'ın yüksek ve parlak bir tefsiri ve kâinatta en yüksek olan iman hakikatlarını beyan eden Risale-i Nur'u okuyoruz. İmanî ve İslâmî kitapları okuyup dinlemeye tedrisat süsü vermek kuvvetli bir icbarla üzerimize mektep açmışsınız, etiketini yapıştırmaya gayret etmek olduğunu, bizim masum, dindar, iman ve âhiretiyle meşgul olan gençler olduğumuzu herkesin bildiği gibi, sizce de malûmdur.
Hem dâhî mütefekkir Üstadımız Bediüzzaman otuz senedenberi siyaseti terk etmiş, "Eûzü billâhimineşşeytani vessiyase" demiş ve talebelerine de, "Biz imanın ceryanındayız, gayemiz rıza-yı İlâhiyedir, siyasî cereyanlara girmeyiniz" diye ders verdiğinden hiçbir siyasî ve dünyevî, süflî şeylerle alâkamız yoktur. Hem altı vilâyetin zabıtası, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî hakkında, "Bediüzzaman ve Risale-i Nur talebeleri imanla kafalara bir yasakçı bırakıp emniyet ve asayişi muhafaza ediyorlar" diye rapor vermişler.
Muhterem hakimler,
Bizim bütün okuyup yazdığımız ve daima meşgul olacağımız Risale-i Nur, bütün mahkemelerde beraat etmiş ve sırf İslâmiyet ve iman ve Kur'ân hakikatlarından ibaret olduğu güneş gibi tezahür ederek kaziye-i muhkeme haline gelmiştir. Son Afyon Mahkemesinde bütün kitap, risale ve mektupları iade etmeye ittifaken karar vermişlerdir.
Risale-i Nur yüz otuz parça harikulâde risalelerden müteşekkil bir şaheser külliyatı ve yirminci asrın fünun-u müsbetesiyle ulûm-u imaniye ve hakaik-ı Kur'âniyeyi mezc ve telif ederek bu asra kadar hiçbir eserde görülmediği ehl-i ilim ve hakikatça filozof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir hususiyete mâlik eserlerinin neşriyatı Anadolu, Arabistan, Mısır, Pakistan, Avrupa ve Amerika'ya kadar inkişaf etmiş müellifi büyük İslâm dâhîsi Bediüzzaman Said-i Nursî Risale-i Nur hakkında şöyle diyor:
Risale-i Nur, mânevî hakikatları ve iman ilmini Avrupa'nın fen ilimleriyle mezcederek gayet kuvvetli burhan ve hüccetlerle aklen ve mantiken ispat eder.
Risale-i Nur, hal ve istikbalin, ilmî, imanî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarına tam cevap verir bir kuvvet ve mahiyet ve hususiyettedir.