1081. Sakın bizi bırakıp gitme!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün,
(c. V, 2143)
• Evin aydınlığı sensin, evi bırakıp gitme! Bizim zevkimizin, neşemizin tadısın, bizi gözet, gitme!
• Düşmanım seni aldatmaya kalkışır. Onun işvesine, tatlı sözlerine kanma! Canımı, gönlümü gamlar, kederler içinde bırakıp gitme!
•Allah aşkına, senin düşmanını da, benim düşmanımı da sevindirme! Düşmanın hilesine kulak verme, dostu incitme, gitme!
• Ey güzel, ona buna haset eden kişi, hiç kimse için iyi söz söylemez. Sen Keremine ne layıksa, dosta onu yap, gitme! Elinden gelen lütfu, ihsanı dosttan esirgeme!
• Kötü kişiler gibi her nefeste kendini esen rüzgara kaptırma, vesveselerinin hepsini ateşe at, yak! Sakın bizi bırakıp gitme!
1082. Sen, bana gök şarabından, ilahî şaraptan sun!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2154)
• Kendine gel, eğri büğrü yalpa vurarak yürüyorsun. Yine ne içtin; ev ev, mahalle mahalle mest ve harap bir halde dolaşıyorsun?
• Kiminle arkadaş olmuştun? Kimden bir öpücük kapmıştın? Kimin saçlarını halka halka, tel tel çözmüştün?
• Hayır, hayır kim seninle dost olabilir? Ey bütün gözlerin ışığı güzel! Sen havuzdan havuza, dereden dereye gizli gidersin.
• Canın hakkı için doğru söyle! Gönlüm de, canım da senindir. Benim şışeye benzeyen gönlüm, sürahi sürahi şarap içmiştir.
• Doğru söyle; gizleme! Aşıklara arka dönme! Çeşme nerede; söyle de testi testi su taşıyayım.
• Dün gece hayalin aşıklar arasında beni arıyordu. Ne yazık ki, yüz yüze geldiğimiz halde bu kulunu tanıyamadı.
• Sonra kulunu, o eğri büğrü yürüyen kulunu tanıyınca dedi ki: "Hey! Eve gel; ne zamana kadar o tarafa bu tarafa gideceksin?"
• Benim bütün ömrüm odadan odaya, kocadan kocaya giden şaşkın kadınlar gibi; kötü ile, iyi ile, şerle, hayırla beraber yolculukta geçti.
• Ona; "Ey can Peygamberi" dedim. "Ey can ayetinin yeryüzüne inmesine sebep olan aziz varlık! Sen bana, senin içtiğin, sana sunulan gök şarabından, i-lahî şaraptan sun, sun da bu dünya dedikodusundan beni kurtar."
• Can Peygamberi bana dedi ki: "Ezel kıvılcımını ağzına götürürsen, ağzını da yakar, boğazını da. Sonra; 'Ah boğazım, ah boğazım!' diye bağırır durursun.
• Allah, her yiyenin lokmasını, onun kabiliyetine göre vermiştir. Boğazında kalacak lokmayı boş yere arama, arama!"
• Can Peygamberine dedim ki: "Canım da, gönlüm de sana kurban olsun Kusuruma bakma; sen bana can şarabı ver! Ben korkak kişilerden değilim ki, aşıkların hay-huyundan ürkeyim?
• 0 şarapla dost olmayan, o şaraptan ürken kişinin boğazı kesilsin. 0 yolda topallayan kişi bana düşmandır."
1083. Bizi görüşten mahrum etme, gözsüz bırakma! Çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün,
(c. V.2174)
• Ey kalender gönüllü sevgili! Neden üzülüyorsun? Gönlünü sıkıntılara sokuyorsun? Daraltıyorsun? Neden harabelerde yaşayan baykuşla ilgileniyorsun, onu düşünüyorsun? Sen üstün bir varlıksın, devlet kuşunun canısın.
• Salına salına gel, aşk uğrunda canlarım vermekten çekinmeyen aşıkların arasına gir! Sen de canınla oyna! Sen de bu uğurda canını vermeğe hazırlan! ey asıl yerinden yurdundan ayrılıp gelmiş olan aziz varlık! Sen, şimdi neredesin? Şu dünyada gurbette değil misin?
*Senin la'1 dudakların ayrılıp geldiğin madenin zenginliğini, ihtişamını bildirmededir. Sonunda sende bulunan o can incisini göstermeyecek misin?
• Sen pek güzelsin, pek latîfsin, pek zarifsin. Ay gibi parlak bir yüzün var. Aşıklara ne cilveler yaparsın? Ayrılığın ile onları ne belalara sokarsın?
• Öyle parlaksın, öyle güzelsin ki, can güzelliğine hayran olmuş da, bir halka şekline girmiş, gelmiş kulağına takılmış. Fakat sen, aşıklar arasına karışmayacak mısın? Hiç bir halkaya girmeyecek misin?
• Gönülden derdi, gamı aldın, gönlümüzü kederden, gamdan azad ettin. Gönül ilk şarabı yapan efsanevî hükümdar Cem'in küpü gibi oldu. Bu kadeh senin için parlar durur. Ey can! Artık meydana çık!
• Ey Tebrizli Hakk'ın Şemsi! Ey görüşümüzün aslı, temeli! Bizi görüşten mahrum etme! Gözsüz bırakma, çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
1084. Herkes sustu ama, gayb alemi, gizli alem dilsiz, dudaksız konuşmada, hutbe okumada...
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2159)
• Ey güzel! Mademki şarap var, sunmaktan çekinme; olmaz deme! Boş iki elini açıp da gösterme! Çabuk o şarabı testiden doldur, getir!
• Ey gam gideren çalgıcı! Bu testiye taş atma! Hakk kapısından bir testi su almakla onun ihsan deresinin suyu azalmaz.
• Hani Hz. Musa, bir mücize göstermişti. Bu mücizesi ile sihirbazlara bir iman kadehi sunmuştu. Onlar kendilerinden geçmiş, seve seve canlarını feda etmişlerdi. Ey sakî ! Sen de bize sihirbazlara sunulan kadehle şarap sun!
• Açıkça gel, şarabı apaçık olarak sun! Aşk şarabının apaçık sunulması daha iyidir. Ramazan olduğu halde, ilahî aşk şarabı yüzünden bugün herkese bayram günüdür.
• Geçen sene ölen kişi, sevgilinin yüzünden yine dirildi. 0 Mesîh huylu sevgilinin lütfu ile kefeni içinde gülmeğe başladı.
• Ey dirilmeyi, kıyameti inkar eden, aptalca konuşma! Bahar geldi. Onun bahçesinde, selvi boylular, çemen gibi yeniden topraktan bittiler, baş gösterdiler, gel de gör!
• Herkes sustu ama, gizli alem, dilsiz konuşmada, dedikodu nağmeleri ol maksızın dünyaya hutbe okumada...
1085. Mumun sana ışık değil, karanlık saçmadadır.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2155)
• Söyle bakalım, bedeni ile dünyanın bir cüz'ü olan insan, nasıl olur da dünyanın dışında kalabilir? Islaklık ne zaman sudan kurtulabilir? Birincisi nasıl olur da ikincisinden kaçar, ayrılır?
• Ey oğul! Hiç bir ateş, bir başka ateşle sönmez. Benim gönlüm, aşk yüzünden kanlar içinde kalmış. Sen benim kanımı, kanla yıkama!
• Ne kadar kaçtımsa gölgem benden ayrılmadı. Kıl gibi incelsem de, beni vekil eden peşimden gelen yine gölgemdir.
• Gölgeleri ancak güneş giderebilir. 0 bir gölgeyi uzatır, kısaltır. Sen gölge ile oynamak hünerini güneşte ara!
• İki bin yıl gölgenin peşinden koşsan, sonunda geride kaldığını görürsün. Sen yine geridesin, gölge ileridedir.
• Hizmetin, çalışman, çabalaman suç sayılmıştır. Nimetin, sana zahmet olmuştur. Mumun sana ışık değil karanlık saçmadadır. Arayıp taraman senin elini ayağını bağlamıştır.
• Bunların sebebini sana anlatırdım, ama, senin gönlünün beli kırılır diye korkuyorum. Gönül şişesini de kırarsan, senin için o kırıkları tamir etmek yoktur.
• Benden duy, benden işit! Sana gölge de lazımdır, nur da. insana ikisi de gereklidir. "Kötülüklerden sakın (=itteku)" ağacının önüne başını koy da, gölge varlığın uzasın gitsin.
• Sen, Hakk'ın lütuf ağacından yetiştin, geliştin. Kanatların çıktı. Sus artık. Güvercinler gibi "bakara, bakara" demeğe kalkışma!
1086. Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün,
(c. V.2170)
• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.
• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.
• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; "Sen battığın zaman ben doğarım."
• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?
• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.
• Hakk'ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.
• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki'e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?
• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.
• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an "gel" diye çağırdığını duymadayım.
• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?
• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.
• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.
• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.
1087. Benim canım sensin. Ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. V. 2162)
• Yine öyle bir coşkunluk halindeyim ki, canına yemin ederim. Beni ne biçim bağlarla bağlarlarsa bağlasınlar, hepsini koparır atarım.
• Benim aziz ömrüm sensin, ben fanî ömrü istemiyorum. Canına yemin ederim ki, benim canım sensin, ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
• Bir su kabından su içsem, o suyun içinde senin hayalini görürüm. Canına yemin ederim ki, ben sensiz bir nefes alsam; onsuz neden yaşıyorum diye pişman olurum.
• Sen olmadan ben havalara yükselsem, göklere çıksam, siyah bulutlar içime gamlarla dolar, ağlarım. Canına yemin ederim ki, sensiz gül bahçesine girsem, kendimi zindanda hissederim. 42
42 Neşatî merhum beyti söylerken Mevlana'yı hatırladı:,
"Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür,
Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile."
"Sevgilim, ben bağa sensiz bakamam, yalnız gülen gül değil servi ağacı bile gözüme ateşler içinde kalmış gibi görünür."
• Kulağım senin adından başka ses duymaz. Aklımın, fikrimin duyduğu şey, senin kadehinin sesidir. Canına yemin ederim ki, ben çok perişanım, yıkılmışım, gel de beni kaldır, canlandır.
• Ey beni doğru yola götüren azîz varlık! Mabette de maksadım sensin, mescitte de sensin. Sen, nereye yüz çevirirsen, canına yemin ederim ki, ben de yüzümü oraya çeviririm. 43
43 Arif bir şair de;
"Allah'ım; bazen kiliseye gidiyorum bazen mescide. Böylece ev ev seni arıyonım." diye söylemiştir.
• Ben aşkla konuşuyordum, diyordum ki; "Aşk arslandır. Ben de ceylanım." Fakat canına yemin ederim ki, ben arslanlardan kaçmak şöyle dursun, onları ben gözetirim, onlara bekçilik yaparım.
• Ey içten içe inkar eden; gizlice inkar etme! Canına yemin ederim ki, ben alına yazılan gizli yazıyı bile okurum.
• 0 bir türlü anlaşılamayan, neliksiz niteliksiz varlık, acaba şu kanlarla dopdolu gönlüme nasıl bir yakınlık gösterdi ki; canına yemin ederim, bütün yakınlarımdan uzak düştüm.
• Sen, kurbanlık canın bayramısın. Bütün aşıklar, senin kurbanlarındır. Canına yemin ederim ki, ben senin kurbanınım, beni matbahına çek al!
• Geceleri Tebrizli Şems'in aşkı ile uyuyamıyorum. Canına yemin ederim ki onun yüzünden zerreler gibi dağınık bir haldeyim.
1088. İnsanların yüzleri, senin yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım, dağlara sığınırdım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2158)
• Sen'inle buluşma, sana kavuşma arzusuna kapılmıştım da, bu arzuda ısrar etmekte idim. Sen'in vefana erişmek için bu vefalı canımı vereceğim, ölüp gideceğim.
• Gönlümün arzu ettiği lütufta bulundun da gönlümü ferahlandırdın. Fakat bu Sen'in binlerce lütfundan ancak biridir. Ben, sana karşılık olarak ne yapabilirim?
• Bir tat tattırmasaydın, yeşillik yerden bitmezdi; gökyüzü Sen'in çağrını duymazdı da, böyle dönüp durmazdı.
• Gül fidanlarının dünyası, Sen'in kırmızı, yeşil renkli elbiselerine bürünmüştür. Gece yolcularının ümidi de Sen'in gündüzünün uyanmasına bağlanmıştır.
• İnsanlann yüzleri, Sen'in yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım. daglara sığınırdım.
• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?
• Sen'ın; "hay, huy" diye birbiri ardınca çağırman olmasıydı, toprağın gönlünden bu hay, huylar olur muydu? Bu sayısız bitkiler başkaldırır mıydı?
• Eğer sen çağrılmasaydın; bu dünyada senin ne işin vardı? Kendiliğinden bir lütuf gelir, çatar. Onu çeken kimdir? Ey gönül o kendiliğinden geliş de, sana Rabb'inin bir lütfudur.
• Zerre zerreye der ki: "Ne vakte kadar havada titreyerek oradan oraya uçup duracaksın? Zaten, hava da, zerre de hepsi Sen'in havana kapılmışlar, sevdana düşmüşlerdir.
• Şu hava da sabahın erken saatlerinden akşama kadar yüzlerce şekle girer, her şekilde de, her durumda da, Sen'in için çark vururlar, oynar dururlar.
• Havanın oyununu görmüyorsun ama, ağaçların oyunlarına bak! Yahut da, canın Rabb'inin huzurunda secdeye kapanışını seyret!
• Yeter, sen artık sus; sus da varlıkların her biri kendi sözüne dalsın. Bütün huylar, elbette senin dileğine aşık olmazlar.
1089. 0 sana, senden daha yakındır. Ne için onu dışarıda arıyorsun?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün,
(c. V.2172)
• Belki gelir, belki de gelmez diyordum. Ama sevgili ansızın bana misafır olarak geldi. Bu gelişten gönlüm şaşırdı da heyecanla; "İşte geldi." dedi. Can da; "Ne şaşıyorsun, işte o ay yüzlü geldi, burada!" dedi.
• 0, eve geldi ama, biz deliler gibi sokaklara döküldük. Onu arıyoruz. "0 nerede, o ay yüzlü nerede?" diye bağırıp duruyoruz.
• Halbuki, o evin içinde; "Ben buradayım." diye bağırıyordu. Benim ise, evin içinden gelen sesten haberim bile yoktu da "Neredesin?" diye her tarafa bağırıp duruyordum.
• Bizim mest olmuş bülbülümüz, bizim gül bahçemizde ötüp duruyordu da biz kumru gibi "Ku, ku, nerede, nerede?" diye feryad ederek uçuyorduk.
• Sanki gece yarısı, bir çok kişiler yataklarından sıçrayıp kalkmışlar; "Hırsız var, hırsız var!" diye bağırıyorlardı. Halbuki, hırsız orada idi. 0 da onlarla beraber; "Hırsız var!" diye bağırmakta idi.
• Hırsızın kendisinin bağırması, öbürlerinin bağırmaları ile öyle karışmıştı ki onların bağırış ve çağırışlarından sesi bile ayırdedilemiyordu.
• "Nerede olursanız olunuz, o sizinle beraberdir."44 Yani bu arayışta o da sizinle beraber olduğu için arıyorsan asıl onu ara!
44--(57. süre olan Hadîd Suresi'nin şu mealdeki 4. ayetinden iktibas var: "Her nerede bulunursanız bulunun, Allah sizinle beraberdir)"
• 0 sana senden yakmdır.45 Ne için onu dışarıda arıyorsun? Kar gibi eri, yok ol da, kendini kendinde aramaya başla!
45--(50. süre olan Kaf Suresi'nin şu mealdeki 16. ayetinden iktibas var "Biz ona yakın olan şah damarından daha yakınız.)"
• İnsan, aşık olunca süsen gibi dillenir, söze başlar, konuşur durur. Ama, sen dilini tut, sus! Süsenin de huyu budur, dili vardır ama, söylemez, susar.
1090. Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. V. 2265)
• Bugün dostla buluşma rüzgarı, mutlu olma rüzgarı esmededir. Bugün sevgi, verdiği sözde, ahdinde durmuş, vefa göstermededir.
• Rakip gitmiş, artık sevgilinin yanında yok. Sevgili, düşmanın zahmetini çekmeden, aşıkların yalvarışlarını, yakarışlarını duymadadır.
• Ey gönül! Sana sevgili ile buluşma müjdesi, onunla birlikte şarap içme müjdesi veriyorum. Zaman senden neler aldı gitti ise, onların hepsini sana geri verecek.
• Şükürler olsun, düşman def' oldu gitti. Biz de şarap kadehi ile arkadaşız. Bizim neşeden yanaklarımız kırmızı; rakipse kör olmuş, yaslara girmiş.
• Ey sevgi! Ne mutlu sana, buluşma lütfunda bulunarak kendini gösterdin. Senin canına canlar feda olsun. Zaten asıl cömertlik mal ile değil, can ile olur.
• Sevgili, haset edenlerin gönülleri hoş olsun diye, bize cefa etti. Ama bugün onunla başbaşa kaldık da, o bizi methetmeğe başladı.
• 0, öyle bir ay yüzlüdür ki; onun nuru, güneşin ışığından üstündür. Bugün onu gören kişi, güneşi kararmış görür.
• Bugün o, ay gibi olan yüzünden örtüyü kaldırdı. Onun nuru, güneşten de, aydan da, Zühre yıldızından da üstündür.
• Aynrııktan ötürü ne rahat kalmıştı, ne de huzur. Bugün ise, yaşayışımız güzelleşti, tatlılaştı.
• Yeni ay, her zaman güneşten nur alır. Bu ay ise; güneşe kendi nurunu veriyor. Bu ay nasıl şaşılacak bir aydır.
• Ey gönül! Bu halden faydalan, Allah'a şükret! Sevgi sana şefik olmaya, acımaya başladı. Allah da seni seviyor, ne mutlu sana!
• Şu anda aşk ordusu tarafından esip gelen rüzgar hoş bir eda ile el attı, onun büklüm büklüm olan saçlarından bir büklümünü çözüverdi.
• Sevgi, bizim susuzluğumuzu gidermek için meclise geliyor. Kahvenin verdiği sarhoşluk ise, zaman gibi uzadıkça uzuyor, yeniden yeniye sarhoşluklar doğuruyor.
• Aşıkları rahatsız eden gam, şu anda kapının dışında kaldı. Damdan da aşağı indi.
• Bugün o, buluşma ihsan ediyor, şifalar veriyor. Bugün ilahî aşkla kendimizden geçtiğimiz için rüku' ediyoruz, secdelere kapanıyoruz.
• Sen bize o incelmiş kadehi gönül şifası olarak sun! Biz çoktan beri onun zevkinden mahrum kaldık.
• Ey insanlar! Aşka sarılın, onun çağrısına cevap verin. Ona gidin, onu bırakmayın. Çünkü, Allah aşka ölümsüzlük vermiştir.
• 0 uyumayan, daima uyanık olan aşk, gökyüzünden, ötelerden gelen sevgi bugün gafilleri, gönülleri uykuda olanları çağırıyor.
• Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır. Aşksız yaşayış, yaşayış değildir, kabuktur.46
46 Fuzülî merhum; "Aşk imiş her ne varsa alemde" demişti. Hz. Mevlana da bir şiirinde:
"Aşksız geçen ömrü, ömür sayma. Onu hiç hesaba katma."demişti. (Dîvan-ı Kebîr, 3-1129)
• Seni aşktan alıp, dünya sevgisine doğru çeken dost, iyice bil ki senin düşmanındır. 0 sana haset etmededir.
• Aşkta konuşma, aşktan bahsetme yoktur. Aşkı yaşamak vardır. Aşkta inlemek, gözyaşı dökmek vardır. Bu gözyaşları sana kafidir.
• Sus, söyleme; hiç bir şey deme! Deme de aşkın ne olduğunu gözyaşı söylesin. Gönül yanmaya başlayınca öd ağacı gibi koku verir.47
47 Bir şairimiz ;"Sen hamüş ol, macerayı, çeşm-i giryan söylesin." (Sen sus baştan geçeni anlayan göz söylesin.) demişti.
1091. Ben dünyada her şeyden bıktım da senin arzundan başka bir şey istemiyorum.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2229)
• Ey adı benim mest olmuş canıma gıda olan sevgili; gözüm de, aklım da senin günlerinle aydınlanmadadır.
• Senin güzel yüzünü, gözünü, boyunu, posunu, elini, ayağını gümüş renkli bedenini görünce, altı cihet de benim yüzümün ışığı ile altın rengini aldı.
• Bana; "Gönlüm senden bıktı, usandı." demiştin. Ben de o dünyada her şeyden bıktım da, senin arzundan başka bir şey istemiyorum.
• İşte ben de oturdum, bekliyorum. Canıma, beni özlediğine dair bir haber gelinceye kadar bekleyeceğim.
1092. Aşk ehli Tebriz şehrinin topraklarından kokular alır.
Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ul
(c. V. 2274)
• Bir inciye yolum düştü. Denizler onun sevdasına kapılmışlardı. Onu dolunayla cilveleşirken gördüler de şaşırıp kaldılar.
• Bir su gördüm, ruh, o suya aşık oldu. Onunla arınmak, onda sefa bulmak diledi. 0 kirlilikleri temizlerdi ama, ateş değildi.
• Aşkın öyle bir nuru vardır ki, güneşte, ona benzer bir nur yoktur. 0 nur, aşıklara delil olur, kılavuz olur, onları yürütür.
• Sevgi gelini, bir dolunaydır, karanlıklarda parıl parıl parlar. Aşıkların kanları ona mahmurluk verir.
• Sevgiyi elde etmek için dünyaya sırtımı döndüm. Bana kendi diyarımdan başka türlü aydınlandı, göründü.
• Aşk yolunda atlılar gördüm. Atları yaralanmıştı ama, yollarında pek hızlı gidiyorlardı.
• Onlara; "Böyle hızlı hızlı nereye gidiyorsunuz?" dedim. "Sevgi diyarına gidiyoruz, sevgi diyarından kaçan helak olur." dediler.
• Buna tam bir delil, bir örnek istersen "Tebriz" denen şehre git! Orası tam ziyaret edilecek bir şehirdir.
• Aşk ehli o şehrin topraklarından kokular alır. Ruh için orada manevî süsler ziynetler vardır.
• Gider, karanlık bir gece gibi onun havasına girersin. Sonra neşelenmiş bir halde gündüz olursun, geri gelirsin.
1093. Hayalinin etrafında aşıkların dönüp dolaştıkları o kerem sahibi geliyor.
Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül
(c. V. 2272)
• Ey komşu! Müjdeci, müjdeli bir haber verdi. 0 müjdeyi duyunca gönüller kendinden geçti, yandı, tutuştu.
• Sizin evinizin ve çadırınızın yakınında müjdecinin ağzından Hakk'ın sesi duyuldu.
• 0 müjdeci; "Karanlık gecelere, yüzü ay olan ve hayalinin etrafında aşıkların donüp dolaştıkları, o kerem sahibi geliyor, yaklaştı." diyordu.
• Müjdeciyi karşıladılar. Onun etrafında halka oldular. Hepsi de müjdeciye secde ettiler, onu ziyaret ettiler.
• Bela yatıştıktan sonra, gönüller de yatıştı. Ondan baht elbiseleri giydiler ve yürüdüler, gittiler.
1094. Uykudan uyanınca benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, gelir, rüyama girer.
Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ul
(c. V. 2251)
• Yeni bir iş yapmaya başlasam; bana emir veren, yaptırtan odur. Ben gönül aramaya kalkışsam, benim gönlümü alan dilber odur.
• Ben barış arasam, bana barış sağlayan odur. Savaşa girişsem, düşmanı öldürmek için hançerim o olur.
• Eğlenmek için aşıklar meclisine gitsem, mecliste o bana şarap olur, meze olur. Gül bahçesine gitsem, o bana yasemin olur.
• Bir maden ocağına insem, o madeni baştan başa akîk haline getirir, akîk olarak karışma çıkar, denize girsem, denizin incisi olur, avucuma düşer.
• Bir ovaya gitsem, bir bahçe olur gelir beni bulur. Gökyüzüne yükselsem, bu defa bir yıldız olur, karşımda parlar durur.
• Başıma gelen bir belaya sabretmek için bir köşeye çekilsem, bana minder olur, üstüne oturtur; gamdan, kederden yanıp yakılsam, beni içine alır, buhurdanım olur.
• Neşe zamanında, aşıklar arasına katılsam, gelir, hem sakî olur, bana şarap sunmaya başlar, hem mutrib olur, güzel nağmelerle beni büyüler, hem bana şarap sunduğu kadeh olur, şarap içerken kendini bana öptürür.
• Uzakta bulunan dostlara mektup yazmak istesem, bana kağıt olur, kalem olur, mürekkep olur.
• Ben, uykudan uyanınca, benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, bu defa gelir, rüyama girer.
1095. Allah rızası için, bize güzelliğinden bir şeyler ver!
Fa'ilatün, Fa'ilatün,Fa'ilat
(c. V. 2230)
• Biz süffîer, çok uzaklardan geldik. Senin kapında bekliyoruz. Allah rızası için bize yüzünüzün güzelliğinden bir şeyler ver!
• Susuz kaldık. Yanımızda boş ibriklerimiz var. Çünkü, biliyoruz ki; senin ırmağından başka bir ırmakta güzellik suyu yoktur.
• Ey huyu her zaman merhamet ve lütuf, iyilik olan güzel! Haydi, kapında bekleyen bu yoksullarına bir şeyler ver!
• Kıtlık senesinde, Hz. Yusufun güzelliği can gıdası oldu. Biz de kıtlıktan bunaldık, sana geldik.
• Süfîler, yine helva arzu etmekteler. Onların gönüllerinin arayıp özlediği senin o tatlı dudaklarındır. 0 tatlı sözlerindir.
• Dün gece, tekkede bir gürültü kopmuştu. Tekke senin kokunla misklere bürünmüştü, misk kokuları ile dolmuştu.
• Haydi, biz dilencilerin zembiline doğru elini uzat, aç! Senin sadaka veren eline, koluna aferinler.
1096. İnsanın kendini beğenme huyunu bir kokla; onda can kokusu yoktur, toprak kokusu vardır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2203)
• Meyhanenin yolu nerede? Ben meyhaneye yalnız başıma gitmek istiyorum. Benimle beraber beden de gelmesin, can da gelmesin. Böyle nadir bir küfre ait dünyada layık bir zünnar var mıdır?
• Can, ilahî şaraptan esip gelen rüzgarla her an mest olmada ve meyhanenin kapısına kadar koşmada, fakat onun yükü, yani bedeni nerede?
• Kulağın bulunmadığı bir taraftan (ötelerden) bir çeng sesi geliyor. Bu çeng bildiğimiz çeng değil, sevgilinin çengi. 0 çengi yapmak için tahta nerede bulunacak, tel nerede bulunacak.?
• Aşık beden elbisesinden soyununca, ona öyle bir can elbisesi giydirirler ki, onun kumaşını hızlı hızlı çalışan çulhalar dokumamıştır. Peki o nerede dokunuyor? İpliği nerede?
• Aşığın kibrini, kendini beğenme huyunu, bir kokla! Onda can kokusu yoktur. Toprak kokusu vardır. Zaten o koku aslında topraktan yaratılan bedendendir. Böyle uçsuz bucaksız vahdet denizinde kendini beğenmek ayıptır, utanç vericidir.
• Eğer burnun açılır da bir hakîkat kokusu alırsa, o koku burnuna aşk mağarasından gelmededir. 0 koku hiç duyulmamış, hiçbir attarda bulunmayan acayip bir kokudur. Her tarafa koşarsın, mağara nerede bilemezsin.
• Aşığın tertemiz bir halde bulunan yüzünde, renksizlik rengi vardır. Fakat o güzel yüzlü sevgilinin vefası, lütfu, sefası nerede?
• Sermedî olan yani ölümsüz olan ömürden sana bir müjde geldi. Allah'a hamdet! Artık senin ömründe ne bu senenin bir gamı vardır, ne de geçen senenin.
• Artık orada, iyi kişilerle de, kötü kişilerle de konuşup görüşmek ruha yük olur, zahmet verir. İyilerin en iyisinin gölgesindeki halvete kim sığabilir?
• Hakk Şems'i ve din Şems'i ölümsüzlük sefalarında büyükler büyüğüdür. Onun güneşinin parıltısında aklı başında kalmış, bir zerre bulunur mu? Bu zerre nerede?
1097. Senin canının çekişleri olmasaydı, topraktan yaratılmış beden nasıl aşık olabilirdi?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2223)
• Üstün insanların, seçkin kişilerin hepsi senin misafirindir. Güneş bile gökte seni sormada, seni aramadadır.
• Kem göz, senin güzel yüzünden uzak olsun, binlerce can sana feda olsun.
• Sana feda olan canlar ölümsüz olurlar. Çünkü, canlar senin madeninin iksiridir.
• Sen, Hakk'ın ismet, temizlik sarayındasın. Baht ve devlet de gece gündüz sana kapıcılık yapmadalar.
• Allah'ım bu bahçeyi sonsuz baharının lütfu ile daima yeşert, yemyeşil, ter ü taze sakla!
• Sakla da melekler oradan meyve devşirsinler, elmalıklarında gezinsinler.
• Allah'ım, şu aşk ırmağının suyu, senin ihsanın, bu ırmak her tarafa aksın, hiç bulanmasın.
• Allah'ım, bu duaya, sen de amin de! Zaten dua da senin duan, amin de senin aminin.
• Dünya çenginde, dünya kanununda teller var. Her telin feryadı, senin emrine göre, senin arzuna göredir.
• Ben uyumuştum, beni sen uyandırdın. Ben senin çevgeninde bir top gibiyim.
• Senin canının çekişleri olmasaydı; topraktan yaratılmış bu beden, nasıl aşık olabilirdi? Toprak nerede? Aşk nerede?
• Kuru toprak mest oldu da nağmelere başladı. Bu nağmeler senindir, nağmeler senindir, senin!
1098. Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekişten, vah bu işten!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2242)
• Senin nar çiçeği gibi olan yüzün bahçeye gelince, gülün gönlüne ateşin düşer, onu yakar, yandınr.
• Lalelerin gönüllerindeki ateşin dumanı senin can renkli ateşindendir. Senin yükünü çektikleri için, menekşelerin beli bükülmüştür.
• Can gül bahçesinin goncası, senin gül gibi olan yüzünü gördü ve dikeninin sevdasına kapıldı da gözünü hoş bir şekilde açtı.
• Süsen kılıcını çekmiş, yaseminin kanını dökmüştür. Fakat süsene bu kılıcı kim vermiştir? Kim verecek, senin kanını içen, kan dökücü nergis gözlerin vermiştir.
• Bütün çemenler, ham sofular gibi soğuk ve kupkuru idiler. Senin görünmez şaraplar veren meyhaneci dudaklarından mest oldular, yeşerdiler, geliştiler.
• Aşkla mest olduğum için ona; "Sen, benim sevgilim değil misin?" dedim. Yoksa, iki dünyada da şaşıdan başka, kim senin sevgilini görmüştür?
• Gönlümde; "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim? Evet."48 yazısı var. 0 yazıyı inkar etme! İşte yazın, işte ikrarın!
48 A'raf Süresi, 7/172. ayete işaret var.
• Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekiştirenden, vah şu işten!
• Ey can padişahlarının padişahı Tebrizli Şemseddin! Bedenin gönlünde, gönlün aşkı var. Gönlün gönlünde ise, senin aşkın var.
1099. Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan, ben gama yüzlerce gönül verdim.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat
(c. V. 2236)
• Sevgili! Sen Hz. Musa gibisin. Ben de senin elinde asanım. Bazen halkın dayanağı oluyorum. Bazen de senin ejderhan!
• Ey bakî olan, ölümsüz ve sonsuz olan Allah'ım! Senin varlığına ne gün sığar, ne de zaman! Gönlüm de senin sevdana kapılmış, zamanım da!
• Bana yüzlerce gün, yüzlerce zaman bağışlasan,onların hepsi de, senin aşkına, muhabbetine feda olsun.
• Gözlerim, yarattığın güzelleri, güzellikleri, çeşit çeşit hayvanları, bitkileri, gökleri, yıldızları gördü de, senin eşsiz vasıflarını, yaratma gücünü, dilsiz dudaksız olarak gönle söyledi. Gönül, gözün anlattıklarını duyunca, kendisi baştan başa göz oldu.
• Bu gözlerim, senden gönüle haber götüreliden beri, gönül iki gözüme, dua edip durmada.
• Gökyüzü, yüzlerce mumla, senin gönüller alan o güzel gözlerini, gece gündüz aramada, telaşla dönüp durmadadır.
• Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan; ben gama yüzlerce gönül verirdim.
• Beni, senin gam havanında yüzlerce defa döv, ez. Bu ezilişle, senin tutiya'n olurum. Gözlere çekilir, gözleri aydınlatırım.
• Can da nedir? Senin güzelliğinin gül bahçesinden bir yarım bayraktır. Peki gönül dediğin nedir? Senin bağında açılmış bir çiçek.
1101. Birisi aşık olunca, artık ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!
Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. V. 2239)
• Hocanın mahallesine gittim. "Hoca nerede?" diye sordum. Dediler ki; "Hoca aşık olmuş, hoca mest olmuş, yer yer, mahalle mahalle dolaşmadadır."
• Dedim ki; "Ona bir işim düştü. Onun nerede olduğunu söyleyiniz. Ben hocanın dostuyum, ona düşman değilim, onu çok severim."
• Dediler ki; "Hoca birisine aşık oldu. Onu ya bağlarda ara, ya ırmak kıyısında!"
• Mest olmuş kişiler, aşıklar, sevgililerinin bulunduğu yere giderler. Birisi aşık olunca ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!
• Suyu gören balık, kıyıya gelmez. Aşık nasıl olur da renge, kokuya kapılır kalır?
• Donmuş dahi olsa güneşin yüzünü görünce, dayanamaz, erir gider.
• Bilhassa birisi, padişahımıza, o vefalı olmakta eşi bulunmayan, tatlı huylu padişaha aşık olursa;
• 0, hadde hesaba sığmayan, o kıyaslanmasına imkan bulunmayan büyük bir padişahtır. 0 kimya gibi benzeri olmayan varlık, kime dokunursa; "Geri dön!"50 emri ile hemen onu altın haline sokar.
50 Fecr Suresi, 89/27-28. ayetlere işaret var.
• Uykuya dal, dünyadan vazgeç, altı yönden de kaç! Ne zamana kadar, aptalcasına, başıboş, şurada burada dolaşıp duracaksın?
• Nasıl olsa seni çekip götüreceklerdir. Bari sen kendi isteğinle git de, padişahın yanında yüzün olsun, yerin olsun, şerefin olsun.
• Şu dünyada öteye beriye koşan bir serseri olmasaydın, varlığından geçseydin, sırları keşf eden İsa sayılırdın, sana kıl kadar bir şey bile gizli kalmazdı.
• Ben, şu görünen ağzımı kapadım. Gizli ağzımı açtım. Bir kadeh şarapla "Dedi" sevdasından kurtuldum.
1102. Senin utancın dağlara düşünce dağ, kan kesildi, adı da la'l oldu.
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. V. 2238)
• Ey utandığın için, yüzü gül gibi kızaran sevgili! Ben neden çekiniyorum, senden mi? Yoksa utancından mı?
• Gül bahçesi, senin güzel yüzünü gördü de, yüzlerce renge boyandı. Böyle olduğu halde, sen neden, kimden utanıyorsun da yüzün gül gibi kızarıyor?
• Ben sevdadan yüz binlerce hırka diktim. Bir çok çarelere, türlü tedbirlere baş vurdum. Fakat senin utancın bunların hepsini de yaktı.
• Senin utancının saflığı, aslı, sebebi ötelerden geliyor. Senin utancın bu dünyaya ait değil, gayb aleminin perdesinin arkasındadır. Senin şu görünen utancın, gül bahçesine benzeyen yüzüne düşen, ötelerin utanç gölgesidir.
• Duygusuz, taş kesilmiş gönül, senin utancını gördü de eridi, su kesildi. Ya Rabbî, duygulu, uyanık gönül, senin utancını görürse ne olur?
• Senin utancın dağlara düşünce, taştan, topraktan ibaret olan dağ, kan kesildi; adı da la'l oldu.
1103. Aşk ateşi baştan başa yasemin, çayır, çimen oldu.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V. 2217)
• Sararmış yüzümü gör de bana hiçbir şey sorma, başıma gelen sayısız belaları, dertleri seyret de, Allah için olsun bana sebebini sorma!
• Kanlanmış gözlerime, ırmak gibi akıp duran gözyaşlarıma bak! Ne görürser gör; "Ne imiş, ne içinmiş, nasılmış?" diye bana bir şey sorma!
• Dün hayalin gönül evinin kapısına geldi. Kapıyı çaldı. "Gel!" dedi, "Kapıyı aç, fakat bana hiçbir şey söyleme!"
• Ayrılık gamından feryad ederek, elimi ısırdım. Halimi gördü de; "Elini ısırma, hiçbir şey söyleme, işte ben seninim."dedi.
• Dedi ki: "Sen benim zurnamsın, dudağım olmadıkça feryad etme! Sanî çeng gibi nağmeler vermezsem, nağmemden şikayet etme!"
• "Kederlerle dolu şu dünyada, canımı oradan oraya çekip durmadasın. Bu ne zamana kadar sürecek?" dedim. "Nereye çekersem" dedi, "Oraya gel! Hiç bir şey sorma, hiç ses çıkarma !..
• "Hiçbir şey söylemesem, hiç şikayet etmesem, sen bana yaptıklarını reva görüyor musun?" dedim. "Bir ateş yaktın, alevlendirdin, hiçbir şey söyleme, gir içine!" diyorsun.
• Gül gibi güzel bir gülüşle güldü de, "Gir ateşe!" dedi. "Gir de aşk ateşini baştan başa yasemin, yaprak, çayır, çimen olarak gör! Fakat hiçbir şey söyleme!"
• Bütün ateş, söz söyler gül halini aldı da; "Sevgilimizin lütfundan, kereminden başka hiçbir söz söyleme!" dedi.
1104. Senin parlak yüzün can aynasıdır.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2243)
• Senin parlak yüzün, can aynasıdır. Benim canımla senin canın, her ikisi de bir imiş.
• Gökyüzünde parlayan dolunay, senin bir incindir. Gönül evi de benim değil, senindir. Akıl, vaktiyle beden evinin efendisi, sahibi idi. Şimdi senin kulun kölen oldu. Senin kapıcın oldu.
• Ruh, ezelde, "Elest" gününde senin yüzünün güzelliğini görmüş, mest olmuştu. Ezelden gelip bu balçık bedende sürgün hayatı yaşarken, senden ayrı düştüğü için perişan oldu.51
51 Hakk aşıklarından İbn-i Farız hazretleri, Kasîde-i Hamriyye'sine şu beyitle başlamıştı:
"Daha dünyada üzüm çubuğu yaratılmadan önce, biz sevgilinin aşkı ile içtik, mest olduk."
• Bizim maddî varlığımızdan olan toprak aşağı çöktü, oturdu. Su ise şimdi saftır, berraktır. Fakat şimdi benimki de, seninki de ortadan kalktı gitti.
• "Gönül devletin kıyamete kadar yaşasın!" diye Rum Kayseri şimdi zenciler ordusunu bozguna uğrattı.
• Ey yüzü aya benzeyen sevgili! Zaman zaman feryad ediyorum. Çünkü ince nükteleri bilen aşkın bile bana perde oluyor.
1105. Hiç acımayan merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. V. 2247)
• Eğer sen, beni sağda solda arar da bulamazsan, git; beni sevgilinin yanında ara! Beni o cennette, o gül bahçesinde, o yeşillikte ara!
• Tembelim, işsizim. Gölge gibi yere uzanmışım. Sen de beni ebedî olan o selvinin gölgesinde ara!
• Beni yıkılmış, mest olmuş bir halde yerlere serilmiş görmek istersen, gel de o mahmur yüzlerin civarında ara!
• 0 iki mahmur göze, ilahî nurlarla dolu olan, o kıyısız denize dal da büyük yaratıcının sır incilerini ara!
• Hiç ağlamayan, merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara! Hiç solup sararmayan dökülüp saçılmayan gülü de, o baharda ara!
• Aşkın verdiği kararsızlıktan hoşlanmayan, huzur arayan adam soğuk bir adamdır. Sen, sabır, karar nedir bilmeyen mest olmuş aşığın canını ara!
• Çerağın yoksa, ondan çerağ iste! Şarabın yoksa, ondan şarap iste, şarap ara!
• Dün gece kendimden geçtim de bir suç işledimse; zavallı aklımın o güzel yüzden iste, o gül renkli yanaklarda ara!
1106. Ey neşeli gönül! Söyle, söyle!
Fa'lü, Fe'ulün, Fa'lü, Fe'ulün
(c. V. 2246)
• Ey yiğitlerin başı! Söyle, söyle! Ey meydanın padişahı! Söyle, söyle!
• Ey ölümsüz ay, ey sakîlik eden padişah, ey hakîkatleri bilenin canı! Söyle, söyle!
• Sen herkesin kıblesisin. Sen muma ışıksın. Aşıkların hikayelerini söyle, söyle!
• Ey baştanbaşa kurnazlık olan varlık, ey mest olanların sakîsi! Gül bahçesinin sırlarından söyle, söyle!
• Sen her şeyi bilirsin, hem de baştan başa cansın. Sen dîvanın başısın, söyle, söyle!
• Sen ab-ı hayatsın, şeker kamışısın. Sevgiliye ait nükteleri söyle, söyle!
• Gamlanmazsın, öfkelenmezsin, ey neşeli gönül! Söyle, söyle!
• 0 saf şarabı, o büyük kadehi sun, gülerek söyle, söyle!
• Ey rebab çalan dost! Her neyi bulursan, her neyi biliyorsan iman hürmetine söyle, söyle!
• Sen ne kavga edersin, ne de kaçarsın. Söyleyeceklerinin sonu da olmasa, başı da olmasa söyle, söyle!
1107. Ben, senin gönlüne aşık oldum.
Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün
(c. V. 2252)
• Ben senin gönlüne aşık oldum. Senin oturduğun mahallede ev tuttum.
• İlkbahar geldi. Nefsinle bütün dünya yeşerdi. Senden bir emri kabul eder her şey gönle de, cana da kıble oldu.
• Akıl da, fikir de senin deli divanen oldu. Sana ibadet eden kişi, benlikten af dünya işlerinden de vazgeçti.
• Gök kuşlarının, meleklerin senin yüzünden kanatları bağlı, daha ötelere uçamıyorlar. Her akıllı can, sana akıl erdiremez.
• Can; "Boğazlayasın da dirileyim." diye deve gibi boynunu sana uzatmadadır.
• Canın her müşkülü seninle çözüldü. Ama, dünyada çözülmesi gereken bir müşkülün olarak, yalnız ben kaldım.
• Senin ay gibi olan yüzünün ışığı ile bizim gecemiz, gündüzden daha aydınlıktır.
• Geceleyin develer, senin konduğun yere, seni bir an önce götürmek için rehvan olarak yürürler.
1108. Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, , Fe'ilün
(c. V. 2218)
• Hepsi de yediler, içtiler, gittiler. Bir ben kaldım, bir de sen! Beni buldun, artık her ham kişinin sohbetini arama!
• Canın bütün yeşilliği, gençliği, gönül devletindendir. Aklını başına al da, sen de yeşillik gibi, söğüt ağacı gibi, ırmağın kıyısında kal!
• Gönül evi, güzel ay yüzlülerle doludur. Bunların bir kısmı, Züleyha yüzlü, bir kısmı da Yusuf yüzlüdürler.
• Ey aşk! Ben de senin kulunum, sen pek güzelsin, iyi huylusun. Senin yüzün de güzel, huyun da!
• Sen, meclisin neşesisin, heyecanısın. Herkesin ab-ı hayatısın. Senin yüzünden herkes aşağı duygulara, boğaza düşkünlüğü unutmuş, baştan başa gönül halini almıştır.
• Ey gönül Senin gözün benim gözümden daha keskin. Bana söyler misin? Şu sokak başında duran, yüzü güneş gibi, ay gibi parlak olan kimdir?
• Yoksa o, aşk mıdır? 0, zaten insana benzemiyor. Padişahlar bile onun kapısında köle olmuşlardır.
• Güneş de, gök de ondan parıltı çalmışlar, Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.
1109. Sen bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun?
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2245)
• Ey ay ışığı çalgıcısı! Gel de havalarda dolaşırken şu dünyada neler gördüysen, neler duyduysan onları bir bir söyle; korkma biz yabancı değiliz.
• Ey bizim padişahımız, ey bizim zevk alemimiz! Bizim canımızın içinde ne gördüysen söyle!
• Ey sevgilinin nergis gözleri! Allah size yar olsun, Allah sizi korusun. Dün gece onun gül bahçesinden neler derdin, nasıl güller devşirdin, söyle!
• Ey benim elimden mest gönlüm gibi kaçıp kurtulan, ey her şeyi olduğu gibi gören, bilen! Gördüklerinden neler beğendin, seçtin; onları söyle!
• Bayram gelir, geçer, fakat senin bayramın ebedî olarak kalır. Kimseye yardımı dokunmayan şu fanî feleğin cazibesinden kendini nasıl kurtardın; onu söyle!
• Ey şeker gibi tatlı sevgili! Ben can şeker kamışlığında yolumu kaybettim boğuldum. Sen can şeker kamışlığında neler tattın; onu söyle!
• Beni serap sola çekiyor, gönül de sağa. Sevinerek yürü, git! Çünkü bu çeşitli yönlerden çekilmek, sevgi alametleridir, bu da hoş bir şeydir. Peki ama ey zavallı! Sen hayatında neler çektin, onu söyle!
• Meyhanecimizin coşkunluğu, münacatımızın nuru olan güzel! Dilek perdelerimizi sen yırttın. Niçin yırttın söyle? Bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun söyle!
• Gökyüzündeki ay, bulutlar arasına girer, kararır. Işıkları zayıflar. Ey bulutlarla gizlenmeyen, ey bulutlardan uzak olan "can ay"ı; sen bir şeyler söyle!
• Gölgen daimî olsun, ay'ın da daima parlasın dursun. Felek de sana kul köle olsun, neden korktun, ürktün, söyle!
• Aşk, dün gece, bana dedi ki; "Nasıl oldu da, bana aşık oldun?" Ona dedim ki: "Nasılı, nedeni bırak da, ne şekilde gönlünü çaldığını söyle!"
• Ben nefsi ile savaşan kişiydim, akıllıydım, zahittim. Ey zahitlik, ey takva Neden kuş gibi uçup gittiniz? Onu söyle!