1131. Yüzlerce çeşit nimetler harmanı sana armağan edilmiş, sen bir tane için didinirsin.
Mef'ülü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. V. 2332)
• Ey bütün varlık aleminden seçtiğimiz güzel! Sen, bizi bırakmışsın da kendine yönelmişsin, kendine bakmaktasın. Kendini seyretmedesin.
• Bu davranışından ötürü, sen utanmıyor musun? Çünkü senin aynan biziz însanı eğri gösteren aynaya bakılmaz ki...
• Ey kendinden haberi olmayan! Gönlünün aksi, canların yanaklarına düştü de, orada güller açıldı, gül bahçeleri meydana geldi.
• Yüzlerce ruh sana gönlünü vermiş, senin kulun, kölen olmuş; sense bir cariye gibi her an süslenerek müşteri bulmak için esir pazarına koşuyorsun.
• Sen dünya işlerine dalmışsın, ihtiyaçların, isteklerin, elde edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm olmuşsun. Halbuki, gökyüzünde senin üstünlüğünün, güzelliğinin neşesiyle düğünler oluyor, gök halkı bayram yapıyor.
• Yüzlerce çeşit nimetler harmanı sana armağan edilmişken, sen bir tek tane için bu ihtiyaç tuzağına düşmüşsün.
• Ey "aşk" sözünü duymuş olan kimse; adını duyduğun aşkı gör! îşitmek nerede? Görünmek nerede?
1132. Aşk köyünün sınırında kesik başlar görürsen ürkme!
Mef'ulü, Mefa'ilün,Fe'ulün
(c. V. 2350)
• Ay ve yıldızlar ordusu gelince, güneş, onlara karşı koyamadı. Bir atlı gibi kaçtı, dağların arkasında kayboldu.
• Gündüzlerden de, gecelerden de ötelerde bulunan o mana ay'ını görecek bir göz var mıdır?
• Minareyi göremeyen bir göz, minarenin üstündeki kuşu görebilir mi?
• Gönül bulutu, o manevî ay'ın aşkı ile bazen toplanıyor, bir araya geliyor. Bazen, parça parça oluyor, dağılıyor.
• Aşkın gönle doğunca, dünyaya karşı duyulan hırs ölür gider. Dünyada yapılacak binlerce işin varken avare olursun, işsiz güçsüz kalırsın.
• Aşk köyü sınırında kesik başlar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci defa dirilmişlerdir, çünkü aşıklar ölümsüz.
1133. Sevgilim! Sensiz yaşayışın bir tadı yoktur.
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. V. 2348)
• Kızan kızgınlıkla, kinle yemin eden sevgiliden feryadlar olsun.
• Bizi de, evi de birbirimize düşürdü, birbirimize kattı. Sonra hamal tuttu, varımızı yoğumuzu aldı götürdü, bizi yoksul bıraktı.
• Gönle kocaman bir kilit vurdu gitti. Anahtarı da beraber götürdü.
• Sevgilim! Sensiz yaşayışın bir tadı yoktur, acıdır. Sensiz zevk çerağı yanmaz.
• Sensiz şarap saflığını kaybeder, tortulaşır. Sensiz sema'ların da zevki yoktur.
• Ey kırmızı yanaklar, ey beyaz ten! Sensiz kaldım da sarardım soldum. Gecem sensiz kapkaranlık oldu.
• Ey aşkı perdeler yırtıp atan sevgili! Ne olur, perdeden bir an için olsun başını dışarı çıkar da o güzel yüzünü bize göster!
1134. Gökyüzü feryaddarı bunaldı da, seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V. 2339)
• Ey Hakk yolunu şaşıranlar, yanlış yola düşenler! Padişahlar padişahı sizi geriye, doğru yola çağırmaktadır.
• Padişahlar padişahı; "Siz bizimsiniz." diyor. Haydi, ey aşk yolunun çavuşları; kapımıza geliniz!
• Zaten diri olan, daima kainatı idare eden Allah'ın dergahına geliniz. Seher vakitlerinde o kapıya baş vurmak, dua etmek pek hoştur.
• Kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah'ın doğru yol ipine sanlın!
• Hz. Yusuf gibi kuyudan, zindandan çıkın; Mısır'ın azîzi ile beraber olun!
• Ey gönül; vakit gecikti, eve dön! Çünkü, o eşsiz, o güzel varlık gece vakti ansızın çadıra gelir.
• Sakî şarap sunmak için hazırlandı. Gönlün istediği, o güzel ise, sevgiden mest olmuş, kendinden geçmiş.
• Görmez misin? Demir kırıntısı, sonunda mıknatısa doğru koşar. Şüphe yok ki, saman çöpü de kehribara doğru uçar.
• Gökyüzü feryaddan, ah'dan bunaldı da seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
• Ey dostum! Gölge gibi secdeler ederek gel ki, o ay minbere çıktı.
• Gerçi görünüşte o bir surete bürünmüştür. Fakat benzerlerinden, ömeklerinden o münezzehtir.
• Can hazînesi gibi, evin köşesine geldi. Çulha gibi çevresini dokuyup durmada.
• Sus da, sana pervasızca, korkmadan bazı sözler söyleyeyim. Fakat bunların manasını benden sorma.
1135. Senin rüzgarın gönül bahçesinin ağaçlarını oynatmada.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ülu, Mefa-îlün
(c. V. 2314)
• Ey yüzü yüzümü ay gibi parlatan sevgili! Senin gözün, senin bakışın bedenimin bütün cüz'lerini görüş, anlayış sahibi yaptı.
• Senin rüzgarın, gönül bahçesinin ağaçlarını oynatmada, adını andığım zaman, ağzım şekerle, ballarla dolmadadır.
• Ey benim ağacımı, dallarımı yapraklarla, meyvelerle dolduran! Bilir misin, benim ağacım neden oynuyor?
• Yapraklarla, meyvelerle dolduğundan ötürü nazlanmıyor, oynamıyor. Senin sevgin benim gönül ağacımın sabrını, kararını alt üst ettiği için oynayıp durmadadır.
1136. Akıl, aşkın korkusundan şaşırmış, evden eve kaçıyor.
Mefülü, Mefa'îlü, Mef'ulü, Fe'ulün
(c. V. 2335)
• Rindlerin hepsi de Deyr-i Muğane'de toplanmışlar. Sen, o tek olan pîre er büyük kadehi sun! 55
55 Deyr-i Muğane: Muğ'ların manastın, mecazi olarak hakîkat meyhanesi manasına gelir.
• Kanlar döken aşk, belki kapıyı da, damı da ele geçirmiş. Akıl ise şaşırmış, aşkın korkusundan o da evden eve kaçmaya çalışıyor.
• 0 eşsiz güzeller şahı yüzünden perdeyi kaldırınca, onu seyretmek için bütün dünya halkı, bütün güzeller perdelerini attılar.
• Aşıklar, aşk denizine öyle bir dalmışlar ki, ne kurtarılmalarına, ne de kurtulmalarına imkan var.
• Aşk kaynamakla soğumaz. Kadınların feryadlarından arslan ürkmez.
• Sen, Hakk şarabından büyük bir kadeh doldur da sun, tabiat erlerini araya sokma!
• Sen o kadehi önce, sonradan yaratılan nefse sun da; artık masal söylemesin hikayeler anlatmasın.
• 0 şarapla mest olduğu için dil tutulunca, ruhtan bir sel boşalır. 0 zaman kevn ü mekan(=oluş ve mekan)dan hiçbirini göremezsin.
1137. Herkes bir başka kadehle mest olmuş, şaşırıp kalmış.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V. 2327)
• Her dal bir başka türlü oynuyor, her dalda ayrı renkte bir meyve var. Herkes, bir başka kadehle mest olmuş, şaşırmış kalmış.
• Yüzlerce kadın, perde arkasına girmişler, üzüntüden yüzlerini yırtmışlar. Her biri bir başka kocadan dul kalmış da yüzüne vurup duruyor.
• Her balığın damağında, bir balıkçının oltası takılı, o, ah diye feryad etmede, bu, eyvah diye sızlanmada.
• Cebrail Hakk'ın güzelliğine hayran olmuş, oynamada, şeytan da, bir başka şeytanın sevgisi ile sıçrayıp durmadadır.
• Ey iştiyak çekenlerin çalgıcısı Tebrizli Şems! Bu perdeden feryad et, aman bu şiveyi bırakma!
1138. Bütün bu şekiller, bu suretler onun yüzünden meydana geliyor.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. V. 2324)
• Bir gün sen beni meyhanede düşmüş, yıkılmış, sarığını rehin vermiş, seccadeden bıkmış, usanmış görürsün.
• Ben de mest olmuşum, sevgili de mest olmuş. Onun güzel saçları da elimde, maşallah ne de güzel sevgili, ne de güzel şarap; nazar değmesin!..
• Benim ağzım da mest olmuş, dudaklarım da. 0 yüzden öpüş yolunu kaybetmişim. Ben mest, ağız mest, dudak mest, öpüş de bize benzemiş, o da mest olmuş, böylece hep mest olanlar bir araya gelmiş.
• Şu fitneci güzel, bir hileye baş vurmuş, yatmış, uyumuş. İşret meclisi ise, bütün gece dağılmadan hazır bir durumda.
• Bütün bu şekiller, suretler onun nurundan meydana geliyor. Yoksa o temiz, o kutsî ruh şekillere, suretlere sığmaz.
• Tebrizli Şems'ül-Hakk'ın bu konulara dair şerhleri vardır. Çünkü o, can aleminin padişahlar padişahıdır. Bunları ancak o anlatabilir, başkaları anlatamaz.
1139. Gül bahçesi, ölü çiçeklerle dolu bir mezarlık gibi oldu.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. V. 2320)
• Gül bahçesinin perişanlığına bak; deli kış geldi, yeşillik güzelleri bahçeyi bıraktılar, eve gittiler.
• 0 güzeller, ayrılıp gittikleri için, üzüntüden bağın, bahçenin rengi sarardı soldu. Gül bahçesi ölü çiçeklerle dolu mezarlık gibi oldu. Köşk zindana benzedi.
• Peri yüzlü güzeller, yabancıların saldırısından kurtulmak için kışlığa gitmeyi hazırlanıyorlar.
• Şu güzeller ne zaman kışlıktan geri dönecekler? Ne zaman viranenin için den, hazîne gibi meydana çıkacaklardır?
• Kış mevsiminin soğuğu ile mest olup kendilerinden geçenler, ne vakit ter ü taze, hoş, hayran halde güle oynaya gül bahçesine gelecekler?
• Ambar boşalır, kap dolar. 0 alem, ambardır. Bu alemse kap!
• Kap boşalınca, doldurmak için, tanenin çürümediği gizli ambarı aramak gerektir.
1140. Onlar, kendi güzel yüzlerinin nurlarıyla süslenirler.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü,
(c. V. 2322)
• Dervişler için "gün" mefhumu yoktur. Onlar için her gün hem bayramdır, hem de Cum'a'dır. Ne bayramları eskir, ne de Cum'a'ları!
• Her gün onlara bayram olunca, onlar bayram gününe layık giyinirler, kuşanırlar; ama yünden örülmüş, süslü elbiseler giymezler. Ey benim canım! Onlar kendi güzelliklerinin, kendi güzel yüzlerinin yüzleri ile süslenirler, nur elbiseleri giyerler.
• Akıl ve din gibi onların içleri de, dışları da tatlıdır. Zaten badem helvasına sarımsak koymazlar.
• Böyle nurdan bir hırka giyen de, dostların meclisinde göğüsteki aydın gönül gibi gezer, dolaşır.
• Akan suda çerçöp durabilir mi? Ey benim canım! Koşup duran canda, nasıl olur da kin bulunur?
• Can gözü, şimdi, ter ü taze dal görmede. Duygu gözü ise, eski bir masala dalmış.
1141. Sen olmadıkça, ben hamamdaki resim gibi cansız bir suretim.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.V. 2323)
• Ey gönül! Sen söyle; ben tavadaki balık gibiyim. Acaba o, öfkesinden mi, yoksa yalvarmasından mı çırpınıp duruyor?
• Hayır, hayır, ey gönül; ağla, feryad et! 0 olmadıkça ben hamamdaki resim gibi, cansız bir suretim, bir gölge varlığım.
• 0 benimle beraber olmadıkça, o bana zindan olur. 0 benimle beraber olmadıkça geceleri uyku nedir bilmem.
• Senin güzelliğin, benim sana karşı duyduğum sevgi, bütün şehre yayıldı. Her çalgıcı sözüyle ve çalgısının ahengiyle, nağmeleriyle aşkımızı anlatıp duruyor.
• Ey güzelim! Şehirde bulunan süfîler de, onların giydikleri hırkalar da, zavallı köleler de, tarih yazan bilginler de hepsi, hepsi senin sevdana kapılmışlar.
1142. Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan!
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. V. 2334)
• Ey ötelere gitmeye hazırlanan! Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan! Ey varını yoğunu, yaptığı iyiliklerin, kötülüklerin karşılığını bu dünyadan öteki dünyaya çekip götüren!
• Ey nergis gözlü, lale yanaklı güzel; neredesin? Bugün senin mezarından nergisler, laleler bitmede.
• Damlarda salına salına, nazlı nazlı yürürdün. Kapılardan koşarak geçerdin Şimdi kapısız, damsız mezarı yurt edinmişsin.
• Nerede kaşlarının cilvesi? Nerede o güzel gözlerinin süzgün bakışları? Ey her ikisine de ölümün gözü değen güzel!
• Ey eli birçok değerli kişilerin öpüş yeri olan azîz varlık! 0 el kesilmiş gibi cansız bir halde yanına düşmüş, faniliğin elinde kalmış.
• Senin gönül kuşun beden tuzağını kırarak kurtulmuş, gökyüzüne uçmuşsa. saydıklarımın hepsi de ona kolay gelir.
•Can tertemiz halde selamete ermiş, esenliğe kavuşmuş ise; bedenin yeryüzünde kalmasının ne önemi vardır? Ayak rahatça çizmeden kurtulduktan sonra çizme yırtılmışsa ne olur?
• Ey can lezzetinden haberi olmayan kişi! Can, şu bedenden kurtulursa; Allah'a yüzlerce şükürlerde bulun!
• Nerede balçığın, çamurlu suyun tadı, nerede ab-ı hayatın tadı? Nerede gök kubbesi, nerede kubbe şeklindeki dam?
• Ya Rabbi! Sanki bir biz büyülenmişiz acılarla, zulümlerle, kötülüklerle dolu şu dünya cehenneminin dibinde oturuyoruz da ebedî hayattan, ölümsüzlükten ürküyor, tiksiniyoruz.
• Halbuki, biz üstün bir varlığız. Gökler bize haset ediyor. Melekler secde ediyor. Fakat kötü himmetimiz yüzünden şeytan bile bizden kaçıyor.
1143. Ben, bu yeryüzüne mensup değilim; göklerin tohumuyum.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c.V. 2319)
• 0 garip, acaib sevgili eve geldi. Sen gel de bugün, evindeki acayip halleri, görülmemiş güzelliği seyret!
• Vefalı dostları gör, tertemiz kardeşleri seyret! Onlar; "0 hazîne yine viraneye geldi." diye oynayıp duruyorlar.
• Ey gözüm; çimenleri seyret! Ey kulak! Onun güzel sözlerini derle topla! Ey güzel aşk hikayeleri anlatan sevgili! 0 tatlı dudaklarını aç, anlatmaya başla!
• Sen de ey sakî; bugün, dünden arta kalan şarabı kısmadan, tükenir diye korkmadan sun! İki üç fazla kadehle denizden ne eksilir?
• Bir kadeh, bir kadeh daha! Bu ayrı ayrı kadehler şarapta ikilik meydana getirir. Bir olmasını istiyorsan, o iki kadehi de kır, ikilikten kurtul!
• Ben, bu yeryüzüne mensup değilim, ben göklerin tohumuyum. Bir müddet toprakta kalırım. Baharın adaleti gelince, o tohum topraktan baş kaldırır, yeşerir.
• Ey bana şu mavi göklerden yüz kat fazla nur veren sevgili! Söyle, bu böyle midir; değil midir?
• Bu baht, gül bahçesinin ta kendisi. Ya Rabbi! Bu nasıl ağaç ki, her an yüzlerce mest olmuş bülbül, geliyor, bu aşk ağaçta yuva yapıyor.
• Can güzel sesler dinlemek için kulağı tutmuş çeke çeke geliyor, gönül de güzellerin bulunduğu yere doğru koşuyor. Çünkü bahar geldi, o yabancı, o zalim kış öldü, gitti.
1144. Gönül, sevgilinin basıp geçtiği eşiğe bir çivi gibi çakılıp kaldı.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V.2351)
• Güzellikte eşsiz olan sevgili ne yaptı, gördün mü? Geçen gün bir bahane buldu.
• Beni de, seni de bir yerlere gönderdi, kendisi iki üç peri ile evde kaldı.
• Sevgili büyüleyici edasıyla bizi aldattı. Biz ona karşı ne yapabiliriz ki?
• Nasıl aldanmayalım? Onun elinde öyle bir zincir var ki, onunla bizi değil, zamanın bile boynunu bağlar.
• Kaşlarını çatınca, zavallı akıl kaçar, kaybolur gider.
• Gönül, onun kapısında tıpkı bir çivi gibidir. Onun basıp geçtiği eşiğe çakılıp kalmıştır.
• Sakî, sen bize kadehte kalmış olan şarabı sun! Biz geceden kalmış mest kişileriz.
• Gönül ateşi alev alev göklere yükselmede, sen onun üstüne su serp!
• Tesbihle meşgul olan ağzımda şimdi şiir var, rubaî var, nağmeler var.
• Nice ibadet yerlerini sel aldı götürdü. Hem de nasıl sel; sanki uçsuz bucaksız bir deniz.
• Rebabdan yaysız nasıl ses çıkmazsa, ben de mest olmadığım zaman, benden aşk hikayeleri duyulmaz.
• Bu sebeple, önce bana şarap sun, beni mest et de; sonra aşk hikayelerini dinle!
• Allah şarabı ile mest olursa, zayıf bir bıldırcın değerli bir doğan kuşu olur.
• Kendinde olanlar tespihleri ile Hakk'ı bulurlar, ama kendinde olmayanlar, kendilerinden geçerler de aşıkane şaraplar içerler.
• Hem de nasıl şarap! Allah şarabı içerler, filan erkeğin, yahut filan kadının küpünde bulunmayan bir şarap.
• Göğün bir tarafından bir ay doğdu, parladı, nurlar saçmaya başladı. Bu arada benim gönlüm de kayboldu gitti.
• Şaşılacak şey şu ki, gönülsüz, cansız kişi, nasıl olur da çeng gibi feryad edip duruyor?
• Aşk derdini, kendinde olan ayık kişiden dinleme! Çünkü ayık kişinin dudağı da soğuktur, canı da.
• Hiç sen, buzluğun ateşten haber verdiğini gördün mü? Yahut kimsecikler görmüş müdür?
1145. Sen henüz bir çocuk gibisin, bu alem de beşiğe benzer.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V. 2306)
• Ey çaresiz aşık! Beri gel, görüş sahibi ol, her şeyin aslını gör! Her şeye bakıp duran, fakat aslını göremeyen kişilerden, bakan körlerden olma!
• Ey yalnız ona aşık olan kişi! Bu huyu yıldızlardan al! Bak güneş doğup parlayınca, yıldızlar yok olur, görünmezler. Sen de, yalnız Allah'a gönül verdiğin için, Allah'tan başka her şey senin gözünde görünmez olmalıdır.
• Güçlü kuvvetli olanlar, neden senin elini bağladılar, bilir misin? Çünkü, sen henüz bir çocuk gibisin, bu alem de bir beşiğe benzer.
• Ey yalnız dünya nimetlerine gönül veren, ey mıh gibi yeryüzüne çakılıp kalan, ötelerden, gönül şehrinden avare olan, uzak düşen zavallı! Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de söz incileri dizerken "Yeryüzünü biz bir beşik olarak halk ettik."56 diye buyurdu.
56 Nebe Süresi, 78/6. ayete işaret var.
• Ey terbiyeli, edepli, yumuşak huylu kul! Sen çocuk gibi bedenin esiri olmuşsun. Esirlikten, zavallılıktan kendini kurtar! Sen artık çocuk değilsin, akıl dişlerin çıktı. Onları göster de, mana dünyasının yemeğini yemeğe hazırlan!
• Padişah çocuk kaldıkça ona bakan dadı çocuğa hayatı zehir eder, zindan eder. Zaten ana sütü emdikçe, çocuk padişah olamaz, şarap içemez.
• Testi taştan korkar, fakat kaya, taş su kaynağı olunca, o taşa her an testiler dolmak için gelirler.
• 0 zaman testi der ki: "Taş bundan sonra beni kırarsa, neşelenirim, mutlu olurum. Çünkü o taştan akan beni doldurdu, doyurdu. Bana yüzlerce can verdi.
• Onun yolunda ölsem ne çıkar? 0 beni diriltti, yine de diriltir. Hatta beni kırıp param parça etse diye ona para, pul veririm."
1146. Ben kendimde değilim, sen de kendinde değilsin, bizi kim eve götürecek?
Mefulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. V. 2309)
• Ben de kendimde değilim, sen de kendinde değilsin, şimdi bizi kim eve götürecek? Sana, kaç defa, iki üç kadeh az iç diye söyledim.
• Şehirde de aklı başında kimseleri göremiyorum. Herkes öbüründen beter, deli divane, öbüründen beter taşkın ve coşkun.
• Sevgili aşk meyhanesine gel de can lezzetini seyret, sevgilinin sohbeti olmadıktan sonra, cana bir hoşluk, bir zevk yoktur.
• Her tarafta elinde şarap testisi, mest olmuş bir kişi var. Güzelliği ile herkesi mest edip coşturan sakî de eline büyük bir kadeh almış dolaşıyor.
• Sen kendini meyhaneye vakfetmişsin. Gelirin de, giderin de şaraptır. Bu vakıftan ayık olanlara, aklı başında olanlara sakın bir habbe bile verme!
• Evden dışarı çıktım. Bir sarhoşa rastladım. 0 öyle güzeldi ki, her bakışında yüzlerce gül bahçesi, yüzlerce köşk gizli idi.
• Ona; "Nerelisin?" dedim. Benimle alay eder gibi; "Benim yarımım Türkistanlı, yarımım Ferganalıyım.
• Yarımım sudan topraktan, yarımım candan gönülden, yarımım deniz, yarımım baştan başa inci." dedi.
• "Bana, arkadaş ol, ben senin yabancın değilim. Senin akrabanım." dedim. Bana dedi ki: "Ben akrabamla yabancıyı, tanıdıkla tanımadığımı ayırdedemiyorum."
• Ben aşığım, sarığım da yok. Meyhanecinin yurdundanım. Her şeyi gören gözlerle dolu bir gönlüm var. Şimdi durumu açıklayayım mı? Susayım mı?
• Böyle bir güzelin mesti olan, nihayet bir ağaçtan, bir direkten de aşağı olmaz. Hannane direğinden bir feryad kopmamış mı idi?
1147. Ey beden elbisesi giymiş ruh! Sana selamlar olsun!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c.V. 2310)
• Ey bizden olan, her zaman bizimle beraber bulunan! Bizden sana Allah'ın selamı olsun! Selamette, huzur içinde kal, mutlu ol! Ey bizden olmayan, aramızda bulunmayan! Sana da Allah'ın selamı olsun, selamette huzur içinde kal, sen de mutlu ol!
• Ey beğenilen nur, ey gözlere sürme olan azîz varlık! Sen her görünen şeylerden daha güzelsin. Sana, bizden Allah'ın selamı olsun! Selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Ey beden elbisesi giymiş ruh! Ey mü'mine de kafire de Allah'ın rahmeti olan azîz varlık. Sana bizden Allah'ın selamı olsun, selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Sen, dolunay doğdun derken, damdan aşağı indin. Ey ayın bile güzelliğine, parlaklığına kul, köle olduğu azîz varlık! Bizden sana, Allah'ın selamı olsun, selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Ey herkesten, her şeyden fazla beliren, her yerde bulunmayan, her halimizi gören, gözeten! Ey incilerle dolu deniz! Bizden sana Allah'ın selamı olsun, selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Ey noksansız güzel! Ruhu neşe içinde oynatıp duran, ey mest olup şu başı döndüren güzel! Bizden sana, Allah'ın selamı olsun, ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Şarap, senin yüzünden coşmada, kamıştaki şeker, senin yüzünden meydana çıkmada, fakat sen, ikisinden de güzelsin. Bizden sana Allah'ın selamı olsun, selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
1148. Altınımız olsa da, olmasa da gamlıyız, gamdan kendimizi kurtaramıyoruz.
Mefülü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. V. 2301)
• Ben sarhoşum, senin de gönlün hoş; bu durum karşısında gam, perişan oldu. Onun ne gönlü kaldı, ne de başı! Bu daha iyi! Sevgiliye gönül ver, onun elinden şarap iç, bu hepsinden daha iyi!
• Dünya, sanki baştanbaşa bir deniz. Beden de sedef gibi. Can ise sedef içindeki inci gibi. Zaten bunların içinde de en iyisi inci!
• Beden, suret çarşafa, örtüye benziyor. Can bu örtüye bürünmüş. Ama, onun sureti, şekli yok. Onun bunların hiç birisine benzememesi daha iyi.
• Sen, beden perdesini görüyorsun, ama gönle ait bir bilgin yok. Onun şekli, sureti hakkında bir şey duymadın. Halbuki gönlün vurduğu o mızrap yok mu; o daha başka bir perdedendir, daha da güzeldir.
• Senin yüzün, altın gibi sapsarı, gamdan sapsarı olmuş şu yüzüne de ki: "Altınımız olsa da, olmasa da gamlıyız. Gamdan kendimizi kurtaramıyoruz. Fakat gamlı olduğumuz halde, altınımız da olsa elbette iyidir."
1149. 0 baharların canlarıdır.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V. 2308)
• Ya Rabbi; o ay yüzlü güzel nasıl bir güzel? Ya Rabbi; o ay yüzlü güze nasıl bir güzel? Onun yüzünün ateşi ile harman da yandı, otağ da yandı.
• Hz. Yusuf'un çenesinde bir kuyu (=çene çukuru) vardır. Fakat o kuyu öyle acayib bir kuyudur ki, yüzlerce Yusuf-ı Kenan, o güzel kuyunun dibindedir.
• Yusuf ne yapsın? 0 kuyudan kendini korusun ki, o kuyu yoldan geçenleri görmüş de onları kapıp içine almıştır. (Yani, kuyuya düşenler, kuyunun yoldan geçenlerden kapıp aldıklarıdır.)
• Görüş ile, bakış ile bile gidenleri çekip alan birisine karşı bir saman çöpü ne yapabilir?
• Aman o bakışlardan canlarınızı sakının, onlar mest olmuşlar, uyumuşlardır, ama herkesin halini bilirler.
• 0, o kadar can bağışlar, o kadar can bağışlar ki, fanilerin evlerine, barklarına hem matem diüşer, hem ah.
• 0 baharların canlarıdır. Ağaçların canlarıdır. Canlar ondan gebe kalırlar. Hem onlara soy verir, hem de boy verir.
1150. Ruhlar, mezarlarda beden elbiselerinden soyunarak mana alemine gitmedeler.
Mefnlü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V. 2311)
• Balıkların çokluğundan ötürü, deniz gizlenmiş, görünmez gelmiş. Bedenler de çoğalınca, cana perde olmuş.
• Mana denizinden ayrı düşen şeker, zehir halini almış, zehirse o denizin sevdasına kapılınca ab-ı hayat olmuş.
• Ey su kuşuna benzeyen canlı; sen o denizin sevdasına kapılmışsın da aşıkane çok güzel sözler söylüyorsun.
• Dün o denizden öyle bir güzel baş gösterdi ki, onun bakışı çok sert bir yaydan atılan ok gibi tesirli idi.
• Gönül, o bakışı görünce dudaklarını kımıldatmadan gizlice "Eyvah" demiş, "Ben bundan canımı nasıl kurtarabilirim?" Gönlün canına yemin ederim ki, sonunda o iş öyle olmuş. Gönül, o bakıştan kendini kurtaramamış, bağrı yaralı bir aşık olmuş.
• Ah, ruhanî hamam, nasıl da perileri davet etmede. Bu dünyada yıkanmak için soyunanlar, o aleme dalıyor. Aslında şu mezarlık da elbiselerin çıkarıldığı bir camekan gibidir. Ruhlar, mezarlarında beden elbiselerinden soyunarak mana alemine gitmedeler. 57
57 Eskilerin inancına göre peri kızları, ya hamamlarda, ya kırlarda çeşme başlarında, yahut harabelerde yaşarlarmış. Fuzulî merhumun oğlu olduğu rivayet edilen Fazlı adındaki bir şairimizin bir müstezatında:
"Her dem perinin menzili virane gerektir
Ya çeşmeler üstü
Gönlüm gibi virane, gözüm gibi bulağa
Gel ey peri peyker!"
(Her zaman perinin yeri viranelerdedir, yahut çeşme başlarındadır. Ey peri kızı gibi güzel olan sevgili, harabe istiyorsan gönlüme gel, çeşme başında oturmak istersen gözüme gel diye yazmıştır.
• Aklını başına al da, bu çeşit sırrı açma, sus! Şu susanlara dikkatle bak! Baştan ayağa dil olmuşlar ama, söylemelerine izin yoktur.
1151. Gönlüme kızgın olarak bakınca, gönül kendinden geçti, kendini bıraktı, yollara düştü.
Mefülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.V. 2313)
• Ey candan canıma gizli haberler gönderen sevgili! Ben, her an seni düşünmedeyim. Her an seni hayal etmedeyim. Her an seninle beraberim. Sen aklın dan neyi geçiriyorsan, neyi düşünüyorsan, onların hepsi bu kuluna malum olmadadır.
• Neyi düşünüyorsan, hatırına ne geliyorsa, onlar, hemen gönlüne de doğmada, aklından da geçmededir.
• Ney, her seher vakti senin dudağını hatırlıyor da feryada başlıyor. Aşkın, şeker kamışının ağzını şekerlerle, ballarla dolduruyor.
• Gönlüme kızgın olarak bakınca, gönlüm alt üst oldu. Öyle bir hale geldi ki kendinden geçti. Kendini bıraktı, yollara düştü, gitti.
1152. Can ile canan arasında bedenin bedenliği kalır mı?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V. 2298)
• Ne muhteşem bir meclis, padişahlara layık şaraplar. Kıpçak Padişahı ne de güzel yağma etmede.
• 0 pek yüce ve nasıl olduğu bilinemeyen Hakk'ın aşkı ile deliren can, şimdi bu efsun ve efsane ile karar mı bulur?
• Zinciri oynatmaktan, şakırdatmaktan delinin çılgınlığının artacağını bildiği için, sevgili de aşığına karşı büklüm büklüm saçlarını çözer.
• 0 kıvırcık siyah büklüm büklüm saçları yüzünden, gönlüm tarak dişleri gibi yanlmış, diş diş olmuştur.
• Gönül arkadaşları, sarhoşlukla nasıl da alt üst olmuşlar, yıkılıp gitmişlerdir. Ey ay yüzlü sevgilim! Canın hakkı için olsun başını uzat da şu evin içine bir bak.
• Ey gönül! Sakî sana şarap vermedi diye mi balçığa düştün? 0 şarap tulumunu açmadı ise kadeh nasıl oldu da şarapla doldu?
• Allah'ım! Bu aşk ormanında düşünce kaybolup gitmiş. Can ile canan arasında bedenin bedenliği kalır mı?
1153. Sayı ile verilen nefesi boş sözlerle tüketme!
Mefulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. V. 2303)
• Ben, cennet köşkünden ve cennet sarayından ansızın aç ve çıplak bir halde, böyle bir dünya kapısının dibine düştüm.
• Bu dünya, benim için sevilecek bir yer, bir bayram yeri olamaz. Çünkü ben, bu dünyanın kötülüğünü, çirkinliğini gördüm. 0, sapsarı suratlı yüzüne allık süren, kendini güzel göstermeye çalışan bir kahpeye benziyor.
• 0 kötü diken ağacını gül renkli allık ne kadar süsler? 0 diken her ciğere, her ayağa batmıştır.
• 0 takma saçlarını bırakmış, kel kafası ile ortaya çıkmış. 0 yaşlı kör kadın; kaşlarını iğneyle damgalayarak karartmış.
• Onun ayak bileğindeki halhallarına bakma, o kapkara baldırını seyret! Geceleyin aşk oyunu hoştur. Ama bu oyun perde arkasında olmalıdır.
• Ey yüzü yıkanmış süfî; yürü; elini de dünyadan yıka, yani ondan uzaklaş! Ey başını usturayla tıraş eden, kazıyan süfî! Gönlünü de onun sevgisinden kazı at!
• Dünyada mutluluk arayan, ona gönül veren kişi bahtsızdır, ağır canlıdır. Dünyada yaşama zevkine düştüğü için kavurma gibi kavrulacaktır.
• Ey sevgili! Ey bizi yoktan, yokluktan yaratıp şu aleme atan azîz varlık! Bizi şu dünyanın acaib işleriyle oynatıp duran; feryadımıza yetiş! Bizi ağır canlılıktan kurtar!
• Sus da, o sonu bulunmayan güzelin diriltici nefesinden bahset! Susarak söz söyle, ne zamana kadar sayı ile verilmiş nefesi boş sözlerle tüketeceksin.
1154. Dün mezarlığa gitmişti. Onun yüzünden ölüler bile birbirlerine girdiler.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. V. 2304)
• Her gün peri gibi bir güzel, perde arkasından çıkar da, bizi ve dostlarımızı neşeyle oynatmaya başlar.
• Süfî, onun sevdasına kapılır da hırkasını yırtar. Bilgin de onun belasıyla şaşırır, telaşından sarığı çözülür, yerlerde sürünür.
• Herkesi aldatan hileci bile, çileye kalkışamaz. Böyle bir rindin elinden rıza kadehini içtikten sonra artık kendini gizleyemez.
• Dün mezarlığa gitmişti. Ölüler bile birbirlerine girdiler. Ben mağdurum ne yapayım, ölüden de aşağı değilim.
• 0 peri kızı her gün, şarap kadehi elinde olarak çıkar gelir de; "Vallahi!" der "Şehirde duygusuz, kalbi donuk bir kimseyi bırakmayacağım."
• Ey benim canım! Sana öyle bir sarılacağım, öyle bir kıvrandıracağım ki, kıvamında sirke iken, tatlılaşacaksın, bal olacaksın, şeker olacaksın.
• Ciğerini yaraladım, bir başka ciğer al, ey pörsümüş kedi! Arslan ciğerlerinden bir ciğer edin.
• Sus, sus, gönül evinin ta içine gir; incinmiş hiçbir gönül yoktur.
1155. Oruç sevdası, bambaşka bir sevdadır.
Mefülü, Mefa'îlün, Mefulü,
(c. V. 2307)
• Artık, ekmeğe karşı ağzını kapa, tatlı oruç geldi. Şimdiye kadar, yemenin, içmenin hünerini gördün. Şimdi de orucun hünerini seyret!
• Oruç, Meryem oğlu İsa'ya zemzem oldu. Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kat göğe yükseldi.
• Kuşların kanat çırpmaları nerede, meleklerin kanat çırpmaları nerede? Kuşlar yem için kanat çırparlar, melekler ise oruca doğru uçarlar.
• Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.
• Oruç, çarşafa girmiş, kendini gizlemiş bir güzeldir. Çarşafını aç da onu seyret; o ne kadar güzelrniş!
• Boynunu inceltir ama, seni ölümden emin eder. Mide dolgunluğu, rahatsızlığı, fazla yiyip içmeden meydana gelir. Oruç ise seni manen mest eder.
• Otuz gün ramazan denizinde bir baştan bir başa, bir uçtan bir uca yüzer durursun. Sonunda oruç incisi elde edersin.
• Şeytanın bütün hileleri, tedbirleri, bütün okları, oruç kalkanına çarpar, kırılır.
1156. Güle ne efsun okudun da böyle gülüp durmada?
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V. 2305)
• Ne zaman, ben varımı yoğumu rehine verip seninle beraber şarap içeceğim"? Sen başını alıp gideceksin, ben meyhanede kalacağım, hırkamı rehin olarak bırakacağım?
• Şaraba gömüleceğim. Kadeh gibi, testi gibi dolup boşalacağım. Perde olmadan, hiç bir engel bulunmadan sevgili ile baş başa olacağım.
• Sen afiyetle yüzlerce kadeh şarap içeceksin. Güzel elbiseler giyeceksin. Şu donuk dünya canlanacak, coşup coşup köpürecek.
• Ay nasıl güneşin nuruyla aydınlanıyorsa, benim de gönlüm, senin nurunla aydınlanacak, imbikten çekilmiş gül yağı, senin gül kokunla hoş, güzel bir hale gelecek.
• Güle ne efsun okudun da, böyle neşelendi, gülüp durmada? Dikene ne cefa ettin ki, güzel rengini kaybetti, soldu, kurudu, diken oldu?
• Ey görülmemiş işler başaran, duyulmamış san'atlar meydana getiren aziz varlık! Sen insanı bir an olur güldürürsün, bir an olur ağlatırsın. Senin işlerine akıl ermez.
• Aklı olan kişi, yaptıklarından ötürü sana gücenmez, senden incinmez Karanlık gecenin aya darılmaya hakkı var mıdır? Hiç diken gülden incinir mi?
• Nice nice düşünceler, adeta deniz gibidir. Hikmetlerse o düşünceler içinde yüzen balıklardır. Düşünürken söz diridir, söylerken ölü!
• Hayır, düşünce ağ gibidir. Deniz de bu ağın arkasındadır. Ağa, balıktan başka ne girebilir?
• Artık. sen, gönlü cennet say; dile gelen sözleri de cehennem farz et! Düşünceler ise günahı ile, sevabı ile bir olanların yeri olan a'raf!
1157. Melek huyuna sahip ol da; şeytana emir ver!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü,
(c. V, 2300)
• Paran olsa da, olmasa da gamdan yakanı kurtaramıyorsun. Hem yaralı, hem gamlı olmadansa, elbette paran varken gamlı olman iyidir.
• Dostların sözlerini dinle, yankesicilerden kaç, topluluktan ayrılma, inatçı olma, bağırıp çağırma!
• Adem neden çırılçıplak kaldı? Dünya neden viran oldu? Nasıl oldu? Neden oldu da tufan koptu? Bu işler, küçüğün büyüğe çekişmesinden, bayağı kişinin yüce kişi ile inada girişmesinden oldu.
• Mum ağlamadıkça, alev gülmez. Beden eriyip zayıflamadıkça can semirmez, kuvvetlenmez.
• Melek huyuna sahip ol da, şeytana emîr ol, ona emir ver! Nefis öküzünü kurban edebilirsen, ayağını gökyüzünün başına basabilirsin.
1158. Senin her köşede bir Eyyüb'un var. Her tarafta bir Yakub gözyaşı döküyor.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V. 2299)
• Gönül yolu ile göze çekinmeden geliyorsun. Tesirli efsunlar okuyorsun. Coşkun, dağınık aşk hikayeleri anlatıyorsun.
• Sen, gökleri nefesinle döndürüyorsun, senin efsununa karşı zayıf bir anlayış ne yapabilir?
• İki dünyanın da günahını bir tövbe ile yıkar, temizlersin. Sonra tutarsın, bir küçük hatamızı parmaklarının arasında evirir çevirir, ovuşturup durursun.
• Senin her köşede bir Eyyüb'un var. Verdiğin belalardan şikayet etmiyor. Her tarafta bir Yakub'un gözyaşı döküp duruyor. Aşk kapıları kırılmış, kumaşlar çalınmış, götürülmüş.
• Salına salına git de; o ölüler bahçesinde bir bağır: "Ey eski ölü kalk!" diye seslen! Kalk ey dökülmüş beden; oynamaya başla!
• 0 anda bütün mezarlık, şehir halini alır. Bütün ölüler mezarlarından çıkarlar. Oynamaya başlarlar. Hepsi de neşelenir, hepsinden de kaza ve kader pençesini çeker.
• Bu sözleri laf olsun diye söylemiyorum. Hayal dokumuyorum. Hayal etmiyorum. Ben bu hali yüzlerce defa görüyorum, görmediğim şeyleri söylemiyorum.
• İnsanlardan kaçtım da kurtuldum diyen kişinin eteği arkadan yırtıldı ise, o, doğruyu söylüyordur.58
58 Yusuf Suresi,12/26.ayete işaret var
• Ey söyleyen! Sus sus da, sevgilinin aşığa söylediklerini dinle! Çünkü, isteyen aradıkça, istenen inat eder.
1159. Gönle gamdan bir peygamber gelince, ötelerden Cebrail gönle iner. Düşünce, Meryem gibi yüzlerce İsa'ya gebe kalır.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. V. 2297)
• Sen, gönle ayak basar basmaz, düşünce gönülden çıktı gitti. Sırlar da bellerini bağlayıp yola düştüler.
• Gönül, canın yanına geldi de ona dedi ki: "Kendinde kalma, kendinle beraber oturup durma! Düşünce de gönlü ağır canlı, tembel gördü de, onu kendi haline bırakıp, kendisi acele gitti."
• Düşünceye aşktan bir casus geldi. "Haydi kalk, yürü git. Önünde yeri öp!" dedi. Bu haberle düşünce kendinden geçti, Hakk'a ulaştı.
• Güzellerin meyhanesi açıldı. Düşünce, şarap küpüyle, kadehle arkadaş oldu. Bu yüzden mest oldu. Aklına ne gelmişse hepsi bir bir ona göründü.
• Düşünce mest olunca, kendinden geçti de, böylece kendini düşünmekten kurtuldu. Kendini öyle kaybetti ki; "Düşünce denilen şey nedir? Siz düşünceyi tanıyormusunuz?" diye başkalarına sormaya başladı.
• Felek, gönlün korkusundan yerlere doğru alçaldı, iki elini birbirine çarptı. "Benden kimsecikler kurtulmadı. Düşünce nasıl kurtuldu?" dedi.
• Düşünceye herkes, önden arkadan tuzak kurar. Düşünceyi tuzağa düşürmek ister.
• Aslında insanın aradığı her şey, her şekil, her suret düşünceden meydana gelir. Sen şekle bağlanma, düşünceye bağlan!
• Gönle gamdan bir peygamber gelince, ötelerden Cebrail gönle iner. Düşünce Meryem gibi yüzlerce İsa'ya gebe kalır.
1160. Şarabı, şarap içmesini bilenlere, gamlı, kederli olanlara ver.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c.V. 2296)
• Bana "Nasılsın?" diye soruyorsun. Nasıl olacağım? Hudutsuz olan lutuf ve ihsanın gibi iyiyim. Sen ise, güzelsin. Semizsin, gençsin, ter ü tazesin.
• Hoş olan şey, tatlılığın; aslında sevgiliye doğru at sürersin. Fakat bu yürüyüş kolay değildir. Bu yolda binlerce at sakatlanır.
• Susmaya çalışıyorum ama, sevgilinin verdiği tatlılıktan onun gamzesinin huyunu almışım da duramıyorum. Hep aşksızları söylüyorum.
• Ey gönül, başın sert, ayağın gevşek. Mest bir haldesin. Bununla beraber, topallaya topallaya yürü! Ama acele et! Sonra kapıyı kapayıverirler.
• 0 kurtuluş sahibine git; o hayat denizine git! Benlik testisine taş at, kır! Varlık kulübesine neft dök, yak, kurtul!
• Sen, şarabı şarap içmesini bilenlere ver! Gamlı, kederli olanlara ver! Çünkü neşeli görünenler. tamamıyla şekilden ibarettir. Bu da laftır, başka bir şey değil!
• Sen hilekar nefsin inadına Hakk'ı özleyenlerin canları için şu hadîsin zevkine var: "Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeyi sevdim, istedim de onun için insanları yarattım."
1161. Benim gönlüm düşünceler yurdu oldu.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V. 2295)
• Ey aşıkların ciğerlerini yakan güzel, korkusuzca geliyorsun. Gönlümü alıp götürüyorsun sen, yine ne getirdin bilmiyorum ki!
• Kurnaz, aldatıcı gözlerinden feryad. Öteden beri işin bu! Yavaş yavaş gelirsın. Param parça olmuş gönlü alır gidersin.
• Neliksiz, niteliksiz ay'ı elde etmek için, feleğin kahrını çekiyorsun. Deliliğin belli oldu. Yaptığın akıl karı değildir. Böyle işe girişilmez.
• 0 ateş dolu kadehi getir de, göklerden de, yıldızlardan da ötede olan o ay yüzlünün aşkı ile bir hoşça içelim.
• Harmancı, yak bizi, herkesin gözünden düşür! Aşkın işi budur. Aşık avare olur.