1181. Doğudan batıya kadar nur dalgaları gelip durmadadır.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. V. 2358)
• Biz iki gözü de, canı da şaşırmış kalmış kişileriz. Sen dalıp gitmiş, kendilerinden geçmiş aşıkları görmek istiyorsan bize bak!
• Sen bir mana ay'ısın. Bizse senin parlak yüzünün etrafında şaşkın gökyüzü gibi başımız dönmüş bir halde dolaşıp duruyoruz.
• Akıl, senin davranışlarının, yaptığın işlerin etrafında dönüp dolaşan bir çobandır. Ben bu şaşkın çobandan feryad etmedeyim.
• Gözde binlerce mum yanmada, binlerce ışık parlamada, fakat bu göz, şamdan gibi şaşırmış kalmış.
• Doğudan batıya kadar gizli alemden nur dalgaları, şaşkın bir halde baş gösterip durmadadır.
• Bu ölmüş alemden dışarıda bir padişah var. Aşka hayran olmuş kalmış bir başka dünya var.
• Bana o başka dünyadan bir iz ver, haber ver, nerede olduğunu söyle diyorsun. Şaşkın, ancak şaşkının izini gösterebilir.
• Selahaddin'in yüzüne bak da, hayranlığın ifadesini orada bul!
1182. Sen aşkı ateşten bir merdiven yap da gökyüzüne daya!
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c.V. 2359)
• 0 sofrayı getir, ortaya ser! 0 kaseyi de aşıkların önüne koy!
• Ekmeği de çok çok, bol bol getir! Çünkü sofradakilerden birinin "Ekmek yok!" demesi çirkin bir şeydir.
• Sen bedeni ekmekle avla, onun önüne ekmek koy! Canın önüne de can koy!
• Bugün senin kıyametin koptu. Kalk, gökyüzüne ayak bas!
• Sen, aşkı ateşten bir merdiven yap da gökyüzüne daya!
• Eğer gönül aşk yarasından ziyana giriyor da şikayet ediyorsa; o ziyanın üstüne bir başka yara daha aç!
• Mademki göz yolu ile nükteli sözler söylüyorsun, bizim her zaman ağzımızı mühürle, kapat!
• Ey gözyaşı! Mademki, gözümün kapısından çıktın, gidiyorsun, bari sevgilinin kapısına git de, başını onun eşiğine koy!
1183. Elini, gül bahçesi olan güzel yüzünden çek de, oradan deste deste güller devşireyim.
Mef'alü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c.V. 2361)
• Ey mübarek kutlu gün! Biz Hakk aşıkları bir yerde toplanmışız. Sen de gelmişsin, bize katılmışsın, aramızda oturuyorsun.
• Ey aynı havayı beraber teneffüs ettiğimiz sevgili! Yanımıza gel de hasta, kırık, dökük olan nefeslerimiz, senin nefesinle canlansın.
• Söylediğim şu iki üç söz, gönlün sana ulaştırmak istediği haberlerdir, Lütfen şu kırık dökük sözlere kulak ver!
• Bana bir kerecik olsun "Ben senin kulunum." de de; bütün zahmetlerden, eziyetlerden kurtulayım.
• Şu elini gül bahçesi olan yüzünden çek de, oradan deste deste güller devşireyim.
• Bir kerecik olsun, dudaklarını aç, şekerler saç da kafesten kurtulmuş, dudu kuşunu seyret!
1184. Mana denizinin ehli olanlar incileri bile değersiz görürler.
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2370)
• Bu göklerden kopup gelen nasıl bir aşk kasırgasıdır ki, yüz binlerce gemi ondan mest olmuş, başları dönüp duruyor.
• Geminin kurtulması, yelken açıp yol alması rüzgardan olduğu gibi, batması, sulara gömülmesi de rüzgardan. Sanki gemi rüzgarla dirilmiştir, rüzgarla ölmüştür.
• Nefes alma nefes verme nasıl senin emrinde ise, rüzgar da Allah'ın emrindedir. Sen de nefsi methederek, överek, bazen de hakaret ederek, küfrederek harcar durursun.
• Takdir yelpazesi ile esip duran rüzgarların çeşitli olduklarını bil! Seher rüzgarı tatlı tatlı eser, bitkileri geliştirir, meyvelerin oluşmasını sağlar. Dünyayı adeta ma'mur hale getirir. Bazı rüzgarlar şiddetle eser, yıkar, harap eder, etrafa veba salar.
• Ya Rabbi! Rüzgarları gösterdin. Yelpazeyi gizleme! Yelpazeyi görmek temiz kişilerin gönüllerine ışıktır.
• Sebebi gören gerçekten de surette, şekilde kalır. Sebebi yaratanı gören mana nurunu görür.
• Suret ehli bir boncuk arzusu ile can verirler. Mana denizinin ehli ise incileri bile değersiz görürler.
1185. Kadın ve erkek vasıtası olmadan doğan güzellik, aşk bahçesinde kadını da erkeği de büyülemiş.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2365)
• Güzelim; güzellik gül bahçendeki yasemin ayak vurarak oynamaya başlamış. Her sözündeki doğruluk, uygunluk, yüzlerce Hoten ülkesini canlandırmış.
• Kadın ve erkek vasıtası olmadan doğan güzellik, aşk bahçesinde kadını da erkeği de büyülemiş. Onları aşk oyununa sokmuş, oynatmaya başlamıştır.
• Can, onun güzel yüzünden bir pervane getirmiş de, yüz binlerce gönül mumu şamdanlarında yanmaya, oynamaya başlamışlar.
• Aşıkların ağızları, damakları Mansur şarabı ile, o şarabın lezzeti ile dopdolu Böylece yüzlerce Mansur'un, senin aşkınla darağacında ayakları sallanıp durmada.
• Can, senin zevkine kapıldı da zayıflıktan kurtuldu. Öyle semizledi ki, dünya derisine sığmaz oldu. Neşe ile oynayıp durmadadır.
• Hüthütler kafeslerinde aşk Süleyman'ından pek memnun kaldılar. Fakat uçmaya yol bulamadıkları için kendi vatanlarında oynamıyorlar.
• Aşığın canı, mekansızlık alemindedir. Şu beden, canın gölgesidir. Can güneşi, bu bedende raksa girmiştir de oynayıp durur.
• Şems-i Tebrizî'nin yüzü ile gül ile nergisin değerini aksettirir de bedenim, o gülün, o nergisin arasında neşe ile oynayıp durur.
1186. Git de aşk yüzünden yıkılan varlık evinin harabesini seyret!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2363)
• Saçlarının Hindistan'ından yol kesiciler çıkıp aşk kervanının önünü kesince, erkeklerden de, kadınlardan da bir feryad yükseldi.
• Güzel yüzünün ateşi, can ormanını tutuşturdu. Yanan canlardan çıkan duman yedi kat göğü de aştı.
• Manalar aleminden sakîler, can gibi görününce gönüllerden görünmez süt ırmakları, şarap ırmakları akmaya başladı.
• Kafirin gözüne bir iman sürmesi çekince, kafir, mü'minler arasındaki din güzelini görür.
• Beden, duvar gibidir. Bu duvarın arkasında bir gönül yıkılmış kılmıştır. Bu yıkıntı altında kalan gönlün halini anlatmak için dil bu sözlere başlamış.
• Sen git de aşk yüzünden yıkılan varlık evinin harabesini seyret! Evin tavanı çökrnüş, eşiğin izi bile kalmamıştır.
• Her ne kadar o "Aşıklara değer vermem." derse de inanma! 0 her aşık başına yüzlerce merhametli kişi göndermiştir.
1187. Onların gözlerinde gizli tesirler, görünmez ateşler vardır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2362)
• Ey gözleri sihirbazlara nükteler, işveler, nazlar öğreten, canlara canlar katan sevgili!
• Dünyada nerede kapalı bir kapı varsa anahtarı sensin. Aşk, senin talebendir. Gönül kapılarını açmayı ona sen öğrettin.
• Gönülleri temiz süfiler için meclisler kurmuşsun. Sonra da süfilere sıla etmeyi, halkı manevî sofraya çağırmayı öğretmişsin.
• 0 süfiler arasından o süfiyi seçmişsin. Ona gizlice gerçek sevgilinin sırrını öğretmişsin.
• Derken bir başkasını aramışsın, onu da imtihan için ayrılığa atmışsın. Aşk sırlarını öğrenmek isteyenleri belalara uğratmışsın.
• Aşka düşenlerin yarısı yalvararak yakararak aşık olur, yarısı da nazlanır, niyaz nedir bilmez. Bunların dilekleri makbul olmuştur. Öbürlerine de aşk, dua etmeyi öğretmiştir.
• Onun lütuf suyu önünde ateşin diz çöküp yalvardığını gör! 0 Eflatun'un hikmetleri gibi yüzlerce deva öğretmededir.
• Cefa ile dolu olanlar, gönüllerinde kafirlik varken, tutarlar vefalı olanların kulaklarını çeker, cefa öğretirler.
• Onların gözlerinde gizli tesirler, görünmez ateşler vardır. Demirlere bile saf, parlak, tertemiz olmayı onlar öğretirler.
1188. İblis, aşk şarabını içince îblisliği bırakır, Adem olur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.V.2371)
• Ne vakit o güzelin toprağı bizim kanımızla yoğrulacak? Şu bedenlerimizin birbirini seven canlarımızla karışması ne de hoş bir şeydir.
• Bu kadar uzun bir ayrılıktan sonra, gönlümüzün şu sedefleri tertemiz vefal incilerle karışmış.
• Su ile ateş birbirine dost olmuşlar, gece, gündüz bir bedende oturup duruyorlar. Allah'ın lütfuyla kahrı, tortu ile duruluk bir arada bulunuyorlar.
• Vuslat ile hicran birbirleri ile anlaşmışlar, barış halindeler. Küfür de imanla bir olmuş; bizim padişahımızın vuslat kokusu da seher vaktinde esen rüzgarla karışmış.
• Kurt, Yusuf huylu olmuş, onda kurtluk kalmamış, gitmiş. Gömleğin kokusu gelmiş de körlüğe karışmış, gözleri açmış.
• Toprak topraklığı bırakmış, kara renk ondan ayrılmış. Yeryüzündeki sular da şarap olarak akmaya başlamış. Onlarda bulanıklık kalmamış. Duruluk nuru ile karışmış, saf bir hale gelmiş.
• 0 ne mutlu gündür ki, o gün, ölümsüz canların sevgilisi mest olarak meclise gelir de aramıza karışır.
• Herkesi mahmur gözleri ile mest eder, kendilerinden geçirir de yabancılarla aşinaları, bildikleri birbirlerine karıştırır.
• Aşk şarabını fazla içince, îblis bile İblisliğini bırakır, Adem olur. Böylece İblis'e karşı duyulan lanetle, Adem'e karşı duyulan övgü birbirine karışır.
• İblis'e karşı ebedî olarak kapalı bulunan merhamet kapısı, Allah'ın lütuf anahtarı ile açılır. Böylece vefasızlık anahtarı ile vefalılık anahtarı birleşir.
• Kulun Hakk'ın huyu ile birleştiğini göstermek için Şemseddin'in sırrı meydana çıkmıştır.
• Aşıklar yolunda huzur bulunur mu? Onun verdiği her mihnette yüz binlerce lutuf vardır; fakat o lutuflar belalarla karışmıştır.
• Onun bir katre zehrinde yüz binlerce şifa vardır. Hz. İsa'nın devlet nefesi veba ile karışmıştır.
• Orada horlukla yücelik birbirleriyle anlaşmışlar, bir olmuşlar da orada üstünlük ile aşağılık birbirine karışmıştır.
• Canlar canına karşı can, toprak bahasınadır. Burada canlar, pahalılıklara karışmış, ama orada ucuz mu ucuz.
• Canlar, o cana can olanın arkasında öyle bir inci olmuş ki, bakıra benzeyen can kimya gibi canlar canı ile karışmış.
• Baht sarayına, yani Tebriz'e git de, orada bu dünyanın öteki dünyaya karıştığını, birleştiğini gör.
1189. Gözünü aç da bedenlerden kaçmış canları seyret!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2369)
• Gözünü aç da bedenlerden kaçmış canları seyret! Can kafesini kırmış, gönül de bedeni bırakmış, kaçmış gitmiş.
• Canları terbiye eden, yola getiren yüzlerce aklı gör! Kendinden kendine sığınmış binlerce varlığı seyret!
• Yüz binlerce can, yüz binlerce gönül kaçıp gitse aldırış bile etmem, çünki benden kaçanların mest bir halde geri geleceklerini biliyorum.
• Yüz binlerce susuz, susuzluktan can vermiştir. Yüz binlerce bülbül, yeşillikleri, gül bahçelerini bırakmışlar, ötelere, mana gül bahçelerine kaçmışlardır.
1190. Seni övmek benim aklımı, fikrimi aldı, konuşamaz oldum.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2380)
• Ey padişah! Senin hudutsuz olan, sonsuz olan affının coşkunluğuna karşı tövbe etmek günah sayılır.63
63 Bu beyitler yanlış anlaşılmasın. Hz. Mevlana, bizi günah işlemeye teşvik etmiyor. Cenab-ı Hakk'ın hudutsuz olan merhametinden, onun "Errahmanirrahim" (Merhamet edenlerin en çok merhamet edeni) olduğunu anlatmak istiyor. Mesela; Şirazlı merhum Hafız, gönül kırmanın büyük günah olduğunu anlatmak için;
"Kimsenin kalbini kırma da, ne yaparsan yap, bizim şeriatımızda bundan başka günah yoktur." dediği zaman, "Kalp kırma da ne günah işlersen işle!" manası çıkarılmamalıdır. Nitekim Cenab-ı Hakk'ın merhametini anlatmak için şairler bazı beyitler söylemişlerdir: "Ne kadar mücrim isem kesmem ümit kereminden ki, O'dur bahr-ı muhit." (Ne kadar suçlu olursam olayım. Kereminden ümidi kesmem. Çünkü keremin okyanus gibidir.)
"Ger günahım güh-ı Kaf olsa ne gamdır ya Halîl?
Rahmetin bahrına nisbet, 'innehu şey'ün kalîl.'"
(Benim günahım Kaf dağı gibi çok olsa, senin merhamet denizine göre o çok az bir şeydir.)
• Yolunu kaybetmiş kişiye öyle acır, onunla öyle meşgul olursun ki, yol kaybeden kişi, yolunu kaybetmeyen kişiden daha talihli sayılır.
• Senin hayranın olarak, seni övmek, benim aklımı, fikrimi aldı. Konuşamaz oldum. Bir ah etme gücüm kaldı.
• Niçin ah ettiğimi, ah derdimi anlatacak bir mahrem, samîmi, çok yakın bir dost bulamıyorum? Ben de Hz. Ali gibi kuyuya ah ediyorum. 64
64 Bir rivayete göre Peygamberimiz Hz. Ali'ye bazı sırlar söylemiş. Hz. Ali dayanamamış bu sırları bir kuyuya söylemiş. 0 kuyunun ağzında bulunan bir kamış bu sırları duymuş. Onu kesip ney yaptıkları zaman o gizli sırları feryad ederek etrafa yaymış. Bu beyitlerde Hz. Mevlana bu halk hikayesine işaret buyurmaktadır.
• Kuyu, benim ahımdan coşar da, ağzında kamış biter. 0 kamış da ney olur feryada başlar. Benim gönül sırlarımı etrafa yayar.
• Ey ney! Feryad etme, sus! Çünkü biz sana mahrem değiliz. Bu yüzdendir ki, kamıştaki şeker, bizden özür dilemede, kamıştan da özür dilemede.
1191. Ahmaklardan kaç, gözünü zevalsiz nura aç!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI.3091)
• Eğer bir an için olsun heva ve hevesini, şehevî arzularını bırakır, uygunsuz hallerden vazgeçersen; peygamberlerin, velîlerin gördüğünü görürsün.
• Kendine tapmaz, kendini haşa Allah bilmezsen gerçekten kul olursan Mütezile'nin inkar etmesine rağmen Allah'ı görürsün.
• Eğer tam bir rind isen, ahmaklardan kaç, gözünü zevalsiz nura, Allah'a doğru aç!
• İnsanların ayıplarını söyleme, gaybı bilene bak! Bilgisizlik dilini kes! Artık hileye, onu bunu aldatmaya kalkma!
• Gözyaşlarınla abdest al! Sadece seninle bağlı olarak değil candan yalvarıp yakararak namaz kıl! Ezelî şarapla kendinden geç, mest ol, harap ol!
• Gönül; Tur dağına çık da "Allah'ım bana görün." diye nara at! Nefıs kafırinin boynunu vur! Hz. Ali gibi savaş!
• Tebrizli Şems'ten mana şekerinin dükkanını iste! Fakat sen nefse uymuşsun, sirke satan biri olmuşsun. Nasıl mana balına layık olacaksın?
1192. Aşk yolunda başa sahip olmak, düşünmek bir ayıptır.
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat
(c. VI.3001)
• Ey ney! Herkesin bilmediği gizli sırları bildiğin için, pek hoşsun, pek hoş sesler çıkarıyorsun. Zaten duygulu insanlara hoş gelen bu sesleri, bütün işleri, bütün gizli sırları bilen çıkarabilir.
• Ey ney! Sen de bülbül gibi, o eşsiz, o bulunmaz güle aşıksın. Bu yüzden sen de inliyorsun, feryad ediyorsun, bilmiyormuş gibi davranma! Senin dikensiz olan, o benzeri bulunmayan gülden haberin var.
• Neye dedim ki: "Sen muhakkak dostun dostusun, hemdemisin. Bu sebeple, her şeyi biliyorsun. Sırları benden gizleme!" Ney bana dedi ki: "Bu işin üstüne fazla düşme, benim bildiklerimi tamamıyla hissedersen, duyarsan, anlarsan helak olursun, yok olup gidersin."
• Ona dedim ki: "Zaten benim kurtuluşum, perîşan olmam da, helak olmamdadır. Bana iyilik etmek istiyorsan, benim üstüme kıvılcımları, alevleri saldır! Beni ateşlere yak, yandır da, ne duygum kalsın, ne bilgim, ne anlayışım."
• Ney dedi ki: "Ben, yakıcı seslerimle, feryadlarımla aşk kervanının önünü nasıl kesebilirim? Biliyorum ki, kervan başı (=mürşit) her şeyi bilen, anlayan biri."
• Ona dedim ki: "Mademki sevgili, aşk yolunda kaybolanları aramıyor, onlarla ilgilenmiyor, artık bu durumda anlayış bile anlayıştan usanmıştır. Bu yüzden anlamamak, duymamak, bilmemek, görmemek gerek."
• Sen, baştanbaşa göz kesilmişsin, her şeyi görüyorsun, biliyorsun ama, senin kendinden bile haberin yok. Biz aşıklara anlayış, biliş gözümüze perde olmuştur.65
65 Mevlana aşığı, Pakistanlı İkbal merhum bir beytinde şöyle demiş:
"Hakk'ı inkar eden, hocanın nazarında kafirdir. Kendini inkar eden bana göre kafırin kafiridir."
• Ey ney! Senin başını kesmişler de o yüzden ney çalanın (=neyzen) dudağı ile hemdem olmuşsun, arkadaş olmuşsun. Zaten, aşk yolunda başa sahip olmak, düşünmek bir ayıptır, bir kusurdur. Bilgili ve anlayışlı olmak ise utanılacak bir haldir.
• Ey ney! Sen, kendinden sıyrıldın, çıktın, varlıktan, benlikten kurtuldun, için de bomboş. Bu yüzden hiç kimsenin bilmediği sırlarla doldun. Ötelerden aldığın haberlerle ağlıyorsun, inliyorsun, bir şeyler demek istiyorsun. Ama, bizde o sırları anlayacak kulak yok. Sen, bir gölge varlık oldukları halde kendilerine tapanları biliyorsun. Hakk'ı inkar edenleri de!
• Mademki sen, herkese nasip olmayan bir mutluluğa erdin, görünmez sevgili ile buluştun, ona çok yakın oldun. Böyle olduğu halde neden yanık yanık ağlıyorsun, feryad ediyorsun? Bırak da bizim zavallı bilgimiz, anlayışımız Hakkı idrak hususunda acizliğini anlasın da, ağlasın, feryad etsin.
• Hayır hayır, sen, kendin için feryad etmiyorsun, ey kerem sahibi! Bu kesret aleminde, ağyar var zannedenlere, ağyar görenlere vahdetten, birlik görüşünden uzak düşenler için ağlıyorsun, inliyorsun.
1193. Duman ateşten doğduğu halde, ateşe perde olmaktadır.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. VI.2946)
• Aslını ararsan, aşkın bu fanî alemle ilgisi yoktur. Ötelerde, gayb aleminde bir öd ağacı var, yanıyor. Aşk, onun bize ulaşan hoş kokulu bir dumanıdır. Bir de yok rengine boyanmış, kendini yok gibi gösteren çok güçlü bir varlık var Kainatta görülen her şeyi o yaratmıştır, bugün de yaratmaktadır.66
66 Ariflerden biri de: "Dünya, var gibi görünen bir yokluk. Allah, yok gibi görünen bir varlık." demişti.
• Evet, her türlü hatadan, kusurdan münezzeh çok kudretli bir varlık var. 0 gözümüzden gizlenmiş. Fakat gayb aleminde, dumanın arkasına saklanmış ateş gibi yanmada, sanki, yarattığı eserleri kendine perde yaparak kendini bizden gizlemededir.67
67 Hz. Mevlana, Dîvan-ı Kebîr'in II. cildinin 1963 numaralı gazeline şu beyit ile başlamıştı:
Ey benim canıma can katan hayatım, aziz varlık! Perdeyi kaldır, seni görmek istiyorum. Ey benim gamıma, kederime ortak olan, nerede olursam olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim! Ey geceleri bana dost olan sevgili, perdeyi kaldır!" diye buyurmuştu. Yunus Emre hazretleri de;
"Ey beni yoktan yaratan!
Kaldır perdeyi aradan!" demişti.
• Her ne kadar duman, ateşten doğduysa da, yine de ateşe perde oluyor. Sen de varlık dumanından vazgeç, aklını başına al da yok gibi görünen gerçek varlığa kavuşmak için varlık dumanından, benlik dumanından kurtul! Dumandan bir fayda yoktur.
• Can, dumandan vazgeçseydi, nurun ta kendisi olurdu. Yani ruh, kendini kötülüklerden, günahlardan arındırarak, daha ölmeden önce, şu bedenden manen kurtulsaydı, Hakk'a ulaşırdı. Can, muma benzer, beden ise onun üstüne kapatılmış leğen gibidir. Leğen mumun nurunu gizlemektedir. Can, bir sudur. Beden ise, içinde suyun aktığı bir dere yatağıdır.
• Can, benliğe kapılmasaydı, alçalsaydı, alçaldıkça yücelere çıkardı. Felek kursunu (değirmisini) bile kırar, geçerdi. Yokluğa sarılsaydı, varlıklardan da üstün olurdu. Gerçek varlığa kavuşurdu.
1194. Haydi kalk, ölümü kökünden sök at, artık kimsecikler ölmesin.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. VI.2934)
• "Avlanacağım." dedin gittin. Seni avladılar, sen kendin av oldun. "Huzura kavuşacağım" dedin, büsbütün huzursuz oldun.
• Sen ab-ı hayat içtin, bu yüzden nasıl olur da ben sana Hızır diyemem? Senin huzurunda nasıl can vermeyeyim ki, dostun da dostu oldun, sevgilinin de sevgilisi oldun?
• Senin etrafında nasıl dönüp dolaşmayayım ki; sen Allah'ın evi olmuşsun? Yerlere, göklere sığmayan o eşsiz varlık, senin gönlünde yer almış, senin ayağını nasıl öpmeyeyim ki; sen, sonsuzluğa ermişsin?
• Haydi kalk, sen ölümü kökünden sök at! Artık dünyada kimsecikler ölmesin. Çünkü sen, sözün sesisin. Sonbaharı yakala, boynunu vur, onu öldür. Çünkü sen, ebedî ilkbahar oldun.
• Ey melek gibi can! Ey baştan başa Hakk'ın nuruyla yoğrulmuş can! Sen ihtiyardan da, cüz'i iradeden kurtuldun. Çünkü sen, iradenin ve ihtiyarın ta kendisi oldun.
• Kederlere kapılmıştın, gamlara av olmuştun, yardımcın yoktu. Perişan bir halde idin. Hakk'a ulaştın da kederlerden kurtuldun, güç kuvvet sahibi oldun.
1195. Benim aklım başımda olduğu gün çok sinirliyim.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. VI.2602)
• Ey benim aklımın düşmanı! Ey akılsızlığımın devası! Ben bir küpe benziyorum. Sen de, benim içimde şarap gibi kaynamadasın, coşmadasın.
• Evvel de sensin, ahir de. Dışta da varsın, içte de. Hem padişahsın, hem sultansın, hem perdecisin, hem çavuşsun.
• Hem iyi huylusun, hem kötü huylusun. Hem gönlü yakar yandırırsın, hen de gönül alıcısın. Hem kendini göstermezsin, yüzünü örtersin, hem de ay yüzlü Yusufsun.
• Hem uzaksın, yabancısın, hem de çok yakınsın, akrabasın. Hem kötü düşünceli bir dostsun, hem de balsın, şerbetsin.
• Ey kendinden geçenlerin yolunu vuran, yol kesen, hem de dervişlere hazînesin. Ya Rabbi! Ahlak, davranış, huy bakımından birbirlerine zıt olan varlıklar, seni sevdikleri, sana gönül verdikleri, seni gönüllerine aldıkları zaman ne kadar hoş bir hale gelirler. Hepsi de birbirlerini severler, hepsi de birbirlerinin olurlar.
• Benim aklım başımda olduğu gün, çok sinirliyim, çok kavgacıyım. Gürültüler çıkarırım, ortalığı birbirine katarım, fakat sarhoş olup kendimden geçince çok iyi insan olurum. Herkesle iyi geçinirim, sabırlı olurum, susar otururum.
1196. Aklını başına al da onun kendinden değil, güzelliğinden vefa bekle!
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. VI.2569)
• Neden durumlarını anlamak için gönülleri uyanık kişilerin arasına giriyorsun? Göğsünü kapatmazsan sana bir ok saplanabilir. Yani ermişlerin hallerini araştırmak sana zarar verebilir.68
68 Saib merhumun şu beyti akla geldi:
Eğer huzur istiyorsan nazarbazlıktan vazgeç, gönlümdeki bütün üzüntüler, nazarbazlıktan başıma geldi."
• Ermişlerin arasında nazarbazlık etme de başını eğ, gönlünü daha da kuvvetli tut, şuna inan ki, orada kırgın ve hasta gönülleri tedavi eden bir mana padişahı bulunmaktadır.
• Manevî hastalıklardan kurtulmak, her an mest olmak istiyorsan, bazen onun la'l renkli şarabından, bazen de zevkler ve neşeler veren kadehinden içmek arzusunda isen,
• Ağzını aç; fakat şarapta tortu, kusur arama! Ayıklık şarabında tortu bulunur mu?
• Hocam! Neden düşünmeden o sevgiliden vefa ümit edersin, gönül alıcılık beklersin? Onun insanı büyüleyen güzel yüzünün gönlünü alması, canını ok-şaması sana yetmez mi? Aklını başına al da, onun kendisinden değil de güzelliğinden vefa um, sevgi bekle!
• Dün sevgiliden 'bir mektup aldım. Mektubunda benlikten kurtuluştan, kendinden geçişten bahsediyordu. 0 mektubu okuyunca ben de dünyadan bezip usanmaya, dünyadan vazgeçmeye dair yüzlerce mektup yazdım.
• Sevgilim! Senin suretin ile benim suretim yanak yanağa vermişler de, senin suretin kulağıma, ya gönül derdini, ya da can kıssasını (=hikayesini) anlatıp duruyor.
• Sevgilinin aşkı, yüzümün renginde kendi güzelliğinin aksini gördü de, bana yaptığı zulmün, kalbimi kırma günahının özrünü dilemek için ayaklarıma kapandı.
• Ey Tebrizli Hakk güneşi! Sen aramıza gelirsin, seni görmezler. Çünkü sen, can gibi gelirsin, seher rüzgarı gibi renksiz esersin.
1197. Ayrılık savaşında kanlar içindeyim, canımdan yaralanmışım.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. VI.2529)
• Ey cana ve gönle yakın olan dost! Bu çeşit uzaklığı, bize nasıl oluyor da uygun görüyorsun? Vuslatından doğan canı, nasıl olur da ayrılığa atarsın? Sen bu hali bize layık görüyor musun?
• Farzet ki, ben acı bir tohum elde ettim. Bu tohum ne ekmeğe yarar, ne de yemeğe. Sen o kadar tatlılığınla bu acılığı bize reva görürmüsün?
• Sen öyle bir nursun ki, nurunun suyuyla cehennemi bile söndürürsün Gönlümü bu şekilde yakıp yandırmayı reva görür müsün?
• Ayrılık savaşında kanlar içindeyim, canımdan yaralanmışım. Harzem ordusu ile Gur ordusunun savaşı gibi çok çetin bir savaşı bana da reva görür müsün?
• Sen, bana "Bağışlanmışsın. Sen nur kıblesinin sevdiği bir varlıksın." dedin Bağışlayış, suçlarımı örtüşten sonra bu çeşit azapları bana layık görür müsün?
• Ey benim ay yüzlü sevgilim! Senin nurlu gözünü gören gözlerin kem gözlülerin nazarına uğrayıp kör olmasına gönlün razı olur mu?
1198. Edepsiz, terbiyesiz bir adamla görüşüp konuşmak, hem de sevgiliden ayrı düşmek iki çeşit beladır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. VI.3060)
• Manalar, manasız dosttan gizlendi. Yani, hakîkatler, hakîkatsiz olan dosttan gizlendıi Hakîkati anlamak için gönlün temiz olması lazım. Nereye varsam, gitsem, karşıma insan şeklinde bir şeytan çıkıyor.
• Korkuluk olarak, eşek başı dikilmemiş bir bostanı kim görmüştür? Ben, böyle bir bostanı ömür boyu aradım, bir kerecik olsun göremedim. Yani herkes manevî varlığı, dini, imanı üstüne değil de maddî varlığı, malı mülkü üstüne titremektedir .69
69 Bazı yerlerde, bahçeleri, bostanları kuşlardan korumak için, yahut nazar değmesin diye, eşek başını bir sırık üstüne bağlar, bahçeye dikerler. Şeyh Sa'dî hazretleri böyle bir bostan sahibine sormuş: "Bu eşek başını neden bu bostana diktin?" Bostan sahibi; "Kuşlardan bu bahçeyi korusun" cevabını verince; "Bu hayvan sağ iken kuyruğunun altına konan sinekleri kovmaktan acizdi. Şimdi, bu kuru kafa nasıl bekçilik yapacak?" diye bostan sahibine takılmış.
• Ressamın kendisine; "Ey Mani; bundan sonra bu çeşit resim yapma! Böyle hoşa gitmez putlar yontma!" de! 70
70 Mani (Maniche): Manihezm mezhebini kuran, aynı zamanda eski İran'ın en tanınmış ressamlanndan ve heykel yapanlarından birinin adı. Miladın üçüncü asrında, 240 senesinde doğmuş. Kurduğu mezhep, Hıristiyan dini ile Zerdüşt Mezhebi karması. İran hükümdarlarından Behram, Mani'yi diri diri derisini yüzdürerek öldürtmüştür. Bu mezhebin batılılarca adı Manicheans'dır.
• Ressamın yaptığı resimler hep bu cinsten ise, hep böyle biçimsiz resimler, çirkin heykeller yontacaksa, onları görmemek için gören göz istemem. Bu biçimsiz insanları, bu uygunsuz halleri görmeyen kişi ne mutlu kişidir. 71
71 Hz. Mevlana, İnsanlann manayı ihmal ederek, hep madde peşinde koştuklarını görüyor. Mecazî olarak insanları yenilemek istiyor, yeni bir dünya arzu ediyor.
• Edebsiz, terbiyesiz adamla görüşüp konuşmak, aynı zamanda Leyla'dan ayrı düşmek, Mecnun'un canına katmerli eziyettir. İki çeşit beladır.
• Perdenin arkasında çirkin bir şeytan baş çıkardı, ona: "Ölüm sen misin? Sayısız insanın ölümüne sebep olan savaş sen misin?" diye sordum "Evet." dedi.
• Ona dedim ki: "Gönlüm, Allah'ın lütf ve ihsan yurdudur. Allah'ın kahrının orada ne işi var?
• Mahşer günü, çirkinlerin giydikleri elbiseler, üzerlerinden çıkanlınca, onlar yarılçıplak kalınca, yani kendi manevî çirkinliklerinin farkına vardıkları zaman, kaçmaya başlarlar, kimseye görünmek istemezler.
• Ben bu sözleri söylüyorken, ansızın Allah'ın kudreti ile o çirkin şeytan bir huri şekline girdi.
• 0 huri ne kadar da güzeldi. Onun yüzünün allığa, boyaya ihtiyacı yoktu. Kınalanmamış güzel, zarîf bir eli vardır.
• Çirkin bir şeytan güzel bir huri olduğu gibi, ilkbahar gelince de siyah, hoşa gitmez dikenler değişiyor, yaseminlik de gül yüzlülük davasına girişiyor.
1199. Sonunda can alemine uçtun, gittin...
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa-îlün
(c. VI,3051)
* Sonunda uçtun, gizli aleme gittin. Acaba hangi yola düştün de dünyadan
• Beden kafesinde mahpus bir kuş gibiydin, çok kanat çırptın. Nihayet kafesi kırdın da havalandın, can alemine uçup gittin.
• Baykuşların arasında kalmış, aşk sarhoşu bir bülbül gibi idin. Gül bahçesinin kokusunu alınca, dayanamadın, oraya doğru uçup gittin.
• Bu dünyada görülen tatsız hallerden ötürü mahmurluklar içinde idin Cok baş ağrıları çektin. Sonunda ebedîlik meyhanesine gittin. '
• Cihan, yol şaşırtan gulyabanîler gibi seni, yanlış yollara düşürdü. Bu yüzden çok sıkıntılar, ızdıraplar çektin. Sen sonunda Allahın inayeti ile o yanlış yolların hepsini bıraktın. fani olmayan, ebedî olan sevgiliye doğru uçtun gittin.
* Duydum ki sen iki göz olmuşsun, cana bakmadasın. Neden cana bakıyorsun ? Çünkü sen artık cansın, cana kavuştun.
1200. Tamamıyla kendimden geçiş. kendimden kurtuluş pek hoşuma gitti.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI, 2842)
• Sevgilim neşeli bir halde gülerek kapıdan içeri girdi. Onu öyle görünce ben de şu muratsızlık dünyasında gönlümün muradına erdim.
• Mademki geldi, içeri girdi, ona; "Artık hiç dışarıya gitme olmaz mı?" diye sor! Zaten girmek, çıkmak cansız varlıkların sıfatıdır. Onlar ne içeri girerler, ne de dışarı çıkarlar. Giren, çıkan bizim gölge varlıklarımızdır.
• "Bu nasıl oldu? Nereden geldin?" diye sorarak, beni şaşırtma, yanıltma! Zaten niteliksiz alemden çıktı geldi. "Sen nasılsın?" diye hatırını sor! Sen de niteliksiz alemden doğdun geldin.
• Yoklukta nelik, nitelik nasıl olur? Ayak olmayınca hiç ayak izi olur mu? Sen pek iyi huylusun, sen ilk adıma bak!
• Tamamıyla kendimden geçiş, kendimden kurtuluş pek hoşuma gitti. Gönül gibi gülmeye başladım. Mademki bu duyguyu bana verdin, bana böyle bir kapı açtın, bin neşe ile sana kulluğa hazırlandım.
1201. Ne olur gel! Canımın yerine sen benim bedenime gir de, bana can ol!
Mefa'îlü, Fe'ilatün, Mefa'îlü, Fa'îlün
(c. VI,3050)
• Sevgilim sen güzellik hulasasısın, özüsün! Güzelliğin eşsiz padişahısın! Sen her insan gibi balçıktan yaratılmadın, büyük yaratıcı seni akılla, canla yoğurarak yarattı. Bu yüzden sen baştanbaşa cansın, akılsın!
• Gel, gel ki sen halkın hayatısın, canısın, kurtuluşusun! Gel, gel ki sen Hz. yakub'un gözdesisin, gözünün nuru da sensin!
• Suyuma, toprağıma, şu balçık yaratılmış bedenime ayağını bas, beni güzel ayaklarının altında ez! Ez de suyun bulanıklığı, toprağın karanlığı gitsin, su da arınsın, toprak da arınsın, senin sayende kirlilikten kurtulayım, tertemiz insan olayım.
• Senin nurunla taşlar yakut olsun, sana gönül veren, seni arzu eden kişi, senin lütfunla kendisi istenen, gönül verilen bir güzel olsun ve güzeller arasına karışsın.
• Sen bu güzelliğinle yüzlerce cana bedelsin! Ne olur gel, canımın yerine sen bedenime gir de bana can ol!
1202. Gizli dilber.
Mef'ulü, Fa'ilatün, Mef'alü, Fa'ilatün
(c. VI,2931)
• Gözlere görünmeyen, gizlenip duran o sevgiliden eğer can kokusu alırsan, ondan bir iz, bir eser görürsen coşar, taşar, yüzlerce cihana sığamaz olursun.
• Can güneşi görebilirsen, ordusuz bir padişah kesilirsin de, hem gayb mülkünü elde edersin, hem gizli sırları bilene kavuşursun. Duyup, istediğin ve sevdasına kapıldığın hazineyi yer yüzünde göremedi isen, onu gökyüzünde bulursun.
• Aşka hiyanet etmezsen emniyet kazanırsın; nice Çin güzellerini kolayca görür, kolayca elde edersin...
• 0 mübarek gönül aynasında, şüpheden temizlenmiş o berrak aynada, daha bu dünyada iken cennetteki güzelleri, güzellikleri bir bir bulursun, görürsün.
• Aşk oku seni yaraladı, sevgili seni mest etti mi; can elinden giderse kaygılanma! Onun gibi daha yüzlerce can bulursun.
• Eğer gönül vesveselerinin elinden bir an için olsun kurtulursan, çözülmesi pek zor olan tılsımın anahtarını elde eder, o tılsımı bozarsın.
• Can padişahının aşkıyla, putları kır, dök de onları yapanı, onları nakş edeni apaçık gör!