Cihat
Resûlüllah (s.a.)'in döneminde farz-ı kifâye, zayıf kavle göre ise farz-ı ayın
olan bir emirdi. Resûlüllah (s.a.) döneminden sonra kafirlerle ilgili iki durum
ortaya çıkmıştır:
1- Kendi
beldelerinde oturan kafirlerin durumu: Bunlarla cihat etmek farz-ı kifâyedir.
Yeteri miktarda bir grup müslüman bu cihadı yaparsa, diğer müslümanlarm
üzerinden bu cihat kalkmış olur. Farz-ı kifâye olan işlerden bazıları
şunlardır: Ali ah'm varlığım ispat etmek için ilmi delilleri getirmek, dini
problemleri halletmek, tefsir ve hadis gibi dini ilimleri tahsil etmek, dini
hükümlerin icrası için fıkıh ilmini tahsil etmek, iyiliği emretmek ve
kötülükten sakındırmak, her yıl Kabe'yi ziyaret etmek sureti ile onu ihya
etmek. Zekât ve beytü'1-mal yeterli olmadığı takdirde çıplakları giydirmek,
açları doyurmak sureti ile müslümanlara zarar veren şeyleri gidermek, şahadeti
kabul edilen kişilerin şahitlik yapmayı kabul etmeleri, gerektiğinde
şahitlerin şahadette bulunmaları, iş, sanat ve iaşeyi tamamlayacak şeylerle
uğraşmak.
Bir
cemaata verilen selâmı almak farz-ı kifâyedir. Selâm vermek ise sünnettir.
Tuvalet ihtiyacını gidermekte olana, sofrada olana ve hamamda olana selâm
vermek sünnet değildir. Bunlara selâm verilmesi halinde kendilerinin selâmı
almaları vacib değildir.
Çocuğa,
deliye, kadına, hastaya, sakat olduğu belli olana, eli veya ayağı kesik veya
felçli olana, köleye ve savaş masrafı (azık ve silâh) olmayan kişiye cihat farz
değildir.
Vacib
olan hacı eda etmeye mani olan her özür, cihat için de özür sayılır. Ancak
kafirler keza en sahih kavle göre, müslüman hırsızlar sebebiyle olan yol
korkusu cihat için özür sayılmaz.
Borcu
peşin olan kimse, alacaklısının izni olmadan cihat ve sefere çıkması haramdır.
Borcu vadeli olanın sefere çıkması haram değildir. Zayıf kavle göre gidilen
sefer korkulacak bir yol ise, sefere çıkması haramdır.
Kişinin
müslüman olan ana ve babasından izin almadan cihada çıkması haramdır. Farz-ı
ayn olan bir ilmi Öğrenmek için kişinin ana ve babasından izin alması gerekmez.
Keza en sahih kavle göre, farz-ı kifâye olan bir ilmi tahsil etmek için de
onlardan izin almak gerekmez.
Bir kimse
annesinden, babasından ve alacaklısından izin alır ve cihada çıkar da henüz
savaş safına katılmadan izinlerini geri çekerlerse dönmesi vacibtir. Savaşmaya
başlamışsa savaşı bırakıp ayrılması, en zahir kavle göre haramdır.
2-
Kafirlerin müslümanlarm beldesine girmeleri: Bu takdirde belde halkı, mümkün
derecede onları çıkarmaları; savaşa hazırlık yapma imkanları varsa, mümkün
olanı yapmaları; hatta izin almaksızın fakirin, çocuğun, kölenin ve borçlunun
imkanını kullanması vacibtir. Zayıf kavle göre hür kişilerle kafirlere karşı
mukavemet gösterme imkanı varsa, kölenin efendisinden izin alması şarttır.
Savaşa hazırlanma imkanı olmaz da düşman tarafından yakalanan kişi
öldürüleceğini bilirse, imkan dahilinde düşmanı def eder. Öldürülmeyi veya esir
tutulmayı uygun görürse, imkan dahilinde kendini müdafaa ederek teslim
olabilir.
Bir
kimsenin savaş mahalline uzaklığı, namazı kısaltma mesafesinden az ise, savaş
mahallindeki halkın bir ferdi sayılır. Namazı kısaltma mesafesinden uzak bir
mesafede olanların ise, yeteri kadar
savaşa
katılmaları lazımdır. Bu durumda savaş mahallinde bulunan; lar ve onlara
yardıma gelenler savaş için yeterli sayıda olmamalıdır. Zayıf kavle göre her ne
kadar müslümanlar düşmanlarına kafi gelecek sayıda olsalar da, uzak mesafede
olanların kendilerine katılmaları gerekir.
Esir
alman müslümam kurtarma ümidi varsa, en sahih kavle göre düşmana karşı direnmek
vacibtir.
1.
Savaşta İşlenmesi Mekruh ve Haram Olan Şeyler
İmam veya
vekili izin vermedikçe savaşa çıkmak mekruhtur. İmamın savaşa gönderdiği
seriyeye bir komutan tayin etmesi, komutana karşı sabır ve sebat göstermeleri
için askerlerden söz alması sünnettir.
İmam,
hıyanetlerinden emin olduğu kafirlerden yardım isteyebilir. Ancak yardıma gelenler
kafirlerin grubuna katılırlarsa, onlara mukavemet gösterebilecek kuvvette
olmamız şarttır. Efendilerinden izin alarak köle ve buluğ çağma ermemiş
kuvvetli çocuklardan da yardım isteyebilir. İmam bunların masraflarını ve
silâhlarını hazineden veya kendi malından karşılar. Cihada çıkmaları için
imamın müslüman tabaya ücret ödemesi caiz değildir. Zımmi olanlara ücret
ödemesi ise caizdir. Zayıf kavle göre, zımmi olmayanlara da ücret ödemesi
caizdir.
Müslüman
askerin akrabasını öldürmesi mekruhtur. Mahremi olan kimseyi öldürmesi ise
şiddetle mekruhtur. Ben diyorum ki, Allah'a ve Resulüne sövdüğünü duyarsa, onu
öldürmesi mekruh değildir. Allah daha iyi bilir.
Savaşta
çocukları, deliyi, kadınları ve ersel olanı öldürmek haramdır. En zahir kavle
göre rahibi, ücretle çalışanı, yaşlıyı, kör ve sakat olanı öldürmek helaldir.
En zahir kavle göre, savunmaya muktedir olmayan ve savaş hususunda görüş
sahibi olmayanı öldürmek helal değildir. Düşmanın erkekleri köle, kadınları
esir ve malları ganimet olarak alınır.
Şehirde
olsunlar kalede olsunlar, kafirleri muhasara altına almak, üzerlerine su
bırakmak, ateş ve mancınıkla kendilerine ateş etmek ve onları uykuda gafil
avlamak caizdir. Aralarında müslüman esirler ve tüccarlar olsa bile bu
ameliyeyi yapmak mezhep alimlerin-ce kabul edilen rivayete göre caizdir.
Savaş
kızışır da düşman çocuk ve kadınları kendilerine siper ederlerse, onlara ateş
etmek caizdir. Sadece kendilerini müdafaa etmek için onları siper eder ve
onlara ateş etmekte bir zaruret yoksa, en zahir kavle göre kendilerine ateş
edilmez terk edilirler. Şayet müslümanları kendilerine siper eder ve onlara
ateş etmekte bir zaruret yoksa kendilerine ateş açılmaz. Ancak bir zaruret
varsa en sahih kavle göre onlara ateş etmek caizdir.
Savaş
safımdan ayrılıp gitmek haramdır. Kafirin sayısı sayımızın iki katı değilse
hüküm böyledir. Yalnız savaş için bir tarafa dönmek veya diğer bir gruba
katılmak veya yeni bir imkan bulmak için ayrılmak caizdir. En sahih kavle
göre, uzak bir gruba katılmak üzere savaş saffından ayrılmak caizdir. Uzak
gruba katılan asker, ayrıldığı grup kendisinden sonra ganimet elde ederse, bu
ganimete ortak olamaz. Yakın bir gruba katılmışsa, en sahih kavle göre
ayrıldığı grubun ganimetine ortak olur.
Düşmanın
sayısı sayımızın iki katından fazla ise, savaş saffından ayrılmak caizdir.
Ancak bizden zayıf olan iki yüz bir düşman askerine karşılık yüz askeri-nıizin
savaş saffından ayrılması en sahih kavle göre haramdır.
Mübareze
şeklinde savaşmak caizdir. Bir kafir kendisine karşı birinin çıkmasını isterse,
ona karşı çıkmak müstehabtır. İmamın izni ile tecrübeli olanlardan birinin ona
karşı çıkması daha iyidir.
Savaş
sebebiyle ve zafere ulaşmak için düşmanın binalarını telef etmek ve ağaçlarını
kesmek caizdir. Keza zafere ulaşmak ümidi yoksa da ağaçlan kesmek caizdir.
Ağaçları kesmeden zafere ulaşma ümidi varsa, onları kesmemek menduptur.
Hayvanları
telef etmek ise haramdır. Yalnız üzerinde savaştıkları hayvanları, düşmanı def
etmek ve zafere ulaşmak için öldürmek veya ganimet olarak alman hayvanların
onlara geri dönecekleri ve bize zarar verecekleri korkusu varsa, öldürülmeleri
caizdir.
2. Düşman
Esirlerinin ve Mallarının Hükmü
Kafirlerin
kadınları ve çocukları köle keza köleleri de köle olarak esir alınır. İmam
kendi görüşüne göre kamil ve hür esirleri öldürmek, serbest bırakmakla onlara
minnet etmek, müslüman esirlere bedel onları fidye vermek, bir mal karşılığında
serbest bırakmak veya köle olarak bekletmek gibi müslümanlar için faydalı olanı
yapar. Müslümanlar için faydalı olan belli değilse, durum belli oluncaya kadar
onları hapseder. Zayıf kavle göre; puta tapan keza bir kavle göre Arap olan
köle olarak alınmaz.
Bir köle
İslam'ı kabul ederse kanını korumuş olur. Geri kalan diğer durumlarda
muhayyerlik hakkı vardır. Bir kavle göre, ele geçirildikten sonra İslama
girerse köle olarak kalır. Ele geçirilmeden müslüman olan düşman kanını, malını
ve küçük çocuklarını korumuş olur. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete
göre karısını kurtarmış olmaz. Karısı cariye olunca nikahı derhal kesilmiş
olur. Zayıf kavle göre karısı cinsel ilişkiden sonra cariye olmuşsa, iddet
döneminde azad edilir ümidi ile iddeti bitinceye kadar bekletilir.
Müslümanin
esir aldığı zımmi kadını cariye edinmesi caizdir. Keza en sahih kavle göre,
müslümanm harp diyarında azad ettiği köleyi köle edinmesi caizdir. Mezhep
alimlerince kabul edilen rivayete göre, müslümanm harp diyarında azad ettiği
köleyi köle ve karısını cariye edinmesi caiz değildir. Hür olan karı ve koca
veya ikisinden biri esir olursa nikahları fesholur. Bir kavle göre köle
olurlarsa nikahları fesholur.
Harbi
olan köle olur da üzerinde borç varsa, üzerindeki bu borç sakıt olmaz. Köle
olduktan sonra malı ganimet malı olursa, borcu malından ödenir.
Harbi
olan harbiden borç alır veya bir birleri ile alış-veriş yaptıktan sonra ikisi
İslam'a girer veya cizye vermeyi kabul ederlerse, bir birlerine karşı olan
hakları devam eder. Harbi olan, diğer bir harbinin malını telef eder sonra
ikisi İslam'a girerse, en sahih kavle göre tazminat söz konusu olmaz.
Harp
ehlinden zorla alman mal, ganimet malı olur. Keza bir kişinin veya bir
cemaatin hırsızlık yolu ile harp diyarından aldığı mal veya buluntu, en sahih
kavle göre ganimet malı olur. Bu yolla alman bir malı bir müslümanm olması
imkan dahilinde bir seneye kadar ilân edilir.
Gazilerin,
taksim edilmeden önce ganimet malından gıda maddelerini, katık, et, yağ ve
genel olarak yenilmesi adet olan maddeleri yeteri derecede alma hakları
vardır.
Hayvanlarının
yemi için saman ve arpa gibi şeyleri almaları, et temini için eti yenilen
hayvanları kesmeleri caizdir. En sahih kavle göre, ganimet malı olan sebze ve
meyvelerden yemeleri de caizdir. Kestikleri hayvanın kıymetini vermeleri vacib
değildir. Bu harcamanın caiz olmasının hükmü, gıda maddelerine ve hayvan
yemine olan ihtiyaç sebebine bağlı değildir. İhtiyacı olan veya gazi olmayan da
bundan faydalanabilir. Savaştan sonra ve ganimet malı zimmete geçirildikten
sonra orduya katılan gazinin ganimet malından gıda maddesini ve hayvan yemini
alması caiz değildir.
Gazi harp
diyarından İslam diyarına döner ve beraberinde ganimet malı varsa, onu ganimet
malına ekler. Ganimet malından gıda maddesi ihtiyacının giderilmesinin yeri
harp diyarıdır. Keza en sahih kavle göre askerler, İslam diyarına ulaşmadıkça
bu imkandan faydalanırlar.
Ganimeti
hak eden kişi, reşid olup iflasla kısıtlı bulunsa bile, ganimet taksim
edilmeden önce hakkından vazgeçebildiği gibi en sahih kavle göre, reşid olan
kimse de ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra hakkından vazgeçebilir. Bütün
askerlerin ganimetteki haklarından vazgeçmeleri de caizdir. En sahih kavle
göre, yakın akraba veya selbi hak edenin hakkından vazgeçmesi caiz değildir.
Ganimeti
almaktan vazgeçen kişi, savaşa katılmayan kimse hükmündedir. Ölen mücahidin
payı mirasçılarına geçer. Ganimeti temlik etmek yalnız taksimatla olur.
Askerler taksimattan önce de ganimet malını temlik edebilirler. Zayıf kavle
göre ele geçirildikten sonra temlik ederler. Bir başka zayıf kavle göre ise ele
geçirilen ganimet, taksim edilinceye kadar mevcut ise mülkleri sayılır. Telef
olursa, kendileri için mülk sayılmaz.
Menkul
eşyada olduğu gibi akar da istilâ yoluyla mülkiyete geçirilir. Ganimet malı
arasında bir veya birkaç köpek bulunur ve bazıları bunları ister de aralarında
anlaşmazlık çıkmazsa isteyenlere verilir. Aralarında anlaşamazlık çıkar ve
kendilerine taksim etme imkanı varsa taksim edilir. Taksim etme imkanı yoksa,
aralarında kura çekilir ve kurası çıkan alır.
En sahih
kavle göre, Irak sevadı (arazisi) Hz. Ömer (r.a.) döneminde zorla fethedilmiş
ve askerlere taksim edilmiştir. Taksimattan sonra bu arazi Hz. Ömer'e
bırakılmış ve müslümanlar için vakfedil-miştir. Bu arazinin haracı, icare
ücreti olup her yıl müslümanlarm maslahatı için harcanır.
Sevad
arazisinin uzunluğu, Abadan denilen yerden Musul vadisine kadardır. Genişliği
Kadsiyeden Hilvan'a kadardır.
Ben
diyorum ki en sahih kavle göre, her ne kadar Basra sevad arazisi sınırları
dahilinde ise de aynı hükme tabi değildir. Yalnız batısında Dicle ve doğusunda
Fırat olan arazi, sevad arazisi hükmündedir. Sevad arazisinde bulunan ev ve
meskenlerin satılması caizdir. Allah daha iyi bilir.
Mekke
şehri sulh yolu ile fethedilmiştir. Evleri ve arazisi ihya edilmiş olan
mülktür. Bunların satılması kerahetle birlikte caizdir.
3. Eman
Vermek
Mükellef
olan her müslüman, harbi kişiye eman verebilir. Ancak eman verilen kişilerin
sayısı on veya yüz kişiyi geçmemelidir. Kafir ile birlikte olan esire eman
vermek en sahih kavle göre caiz değildir.
Eman
akdi, maksadı ifade eden (seni emin kıldım gibi) bir lafız, yazı veya mektub
ile yapılır. Kafirin eman aldığını bilmesi şarttır. Eğer emanı ret ederse akid
batıl olur. Keza emanı kabul etmezse akid batıl sayılır. Kafirin emanı kabul
ettiğine dair bir işaret vermesi yeterlidir. Ayrıca eman süresinin dört aydan fazla
olmaması vacibtir. Bir kavle göre bir seneyi geçmiyecek bir süre tanımak
caizdir.
Müslümanlara
zarar verecek ajan gibi kimselere eman vermek caiz değildir. Hıyanet
etmelerinden kuşku duymazsa, imam kafirin eman hakkını iptal edemez. Kafirin
ihtiyaç duymadığı küfür di-yarındaki malı ve ailesi oturum hakkı kapsamına
girmez. Keza en sahih kavle göre, beraberinde olsa da malı ve ailesi eman
hakkı kapsamına girmez. Yalnız eman akdi esnasında malının ve ailesinin
yanında bulunduracağını şart koşmuşsa eman hakkı kapsamına girer.
Küfür
diyarında bulunan müslüman, dinini izhar etme imkanına sahipse oradan İslam
diyarına hicret etmesi müstehabtır. Dinini izhar etme imkanına sahip değilse ve
gücü yetiyorsa oradan hicret etmesi vacibtir.
Kaçma
imkanı varsa, kafirin elinde bulunan esirin kaçması lazımdır. Kafir esiri
şartsız serbest bırakırsa kafire hıyanet edebilir. Yalnız eman vererek esiri
serbest bırakırlarsa onlara hıyanet etmesi haramdır. Emanîa serbest bırakılır
da gider ve onu bir grup kafir takip ederek onunla gitmek isterlerse, çatışarak
da olsa onları defeder. Ülkelerini terk etmemek şartı ile serbest bırakılan
esirin bu şarta vefa göstermesi caiz değildir.
İmam,
düşmana karşı güçlü bir kafirle akidleşerek göstereceği düşman kalesine
karşılık kendisine orada bulunan bir cariyeyi vereceğini vad etmesi caizdir.
Kafirin rehberliğiyle kale fethedilirse, kendisine bir cariye verilmesi
lazımdır. Kale başkasının rehberliğiyle fethedilirse, en sahih kavle göre
kendisi ile akid yapılan kafir cariyeyi hak etmiş olmaz. Kale fethedilmezse
yine bir şey hak etmiş olmaz. Zayıf kavle göre koşulan şart, kalenin fethine
bağlanmamış ise kendisi için ücreti misil vardır. Kalede cariye yoksa cariye
veya akidden önce ölürse en zahir kavle göre bir şey hak etmiş olmaz. Cariye,
zaferin kazanılmasından sonra, fakat teslim alınmadan ölürse bedeli verilmesi
vacibtir. Şayet zaferin kazanılmasından önce ölürse kendisi için bir hak olmaz.
Cariye zaferden sonra veya zaferden önce islâm'a girerse, mezhep alimlerince
kabul edilen rivayete göre, cariyenin bedelinin verilmesi vacibtir. Cariyenin
bedeli ise ücreti misildir. Zayıf kavle göre cariyenin değeri verilir.