Hüdne,
belli bir müddet için savaşı bırakmak üzere kafirlerle yapılan barışa denir.
imamın
bulunduğu ülkede imam veya varsa naibi kafirlerle hüdne yapar. Hüdne bir
bölgede yapılırsa, o beldenin valisi tarafından yapılması caizdir.
Hüdne;
sayımızın az olması, zayıf durumda bulunmamız, savaşa hazır bulunmamak,
onların İslam'a girme veya cizye verme ümidi bulunması gibi bir maslahat
sebebiyle yapılır.
Hüdne,
müslümanların zayıf bulunmalarından başka bir sebep ile yapılırsa, süresinin
dört ay olması caiz olup bir yıl olması caiz değildir. Keza en zahir kavle
göre, sürenin bir yıldan az olması da caiz değildir. Hüdne zafiyet sebebiyle
yapılırsa, sürenin sadece on yıl olması caizdir. Caiz olan süreye bir ilâve
yapmak gerektiğinde, -bir akidde iki satış bahsinde geçen iki görüşten- en
zahir kavle göre ilâve olunan sürede akid geçersizdir.
Barışın
süresi tayin edilmezse akid fasittir. Keza en sahih kavle göre, batıl bir
şartı koşmak da hüdne akdini bozar. Meselâ, esir müslümanları serbest
bırakmamak, müslümanların ele geçirdiği malların bir kısmını kendilerine iade
etmek veya zimmet akdinin bir dinardan az bir miktarla yapmayı şart koşmak akdi
bozar.
İmam,
"istediği zaman akdi bozmak" şartı ile hüdne akdi yaparsa sahihtir.
Kafirlerle sahih barış akdi yapılırsa, kendilerine eziyet etmekten el çekmek
vacib olur. Bu hüküm, barış müddeti bitinceye kadar veya onlar barışı açıktan
açığa veya savaşla bozmadıkça veya harb ehli müslümanların gizli durumlarını
düşmana yazmadıkça veya müslümanlardan birini öldürmedikçe devam eder. Barış
akdi sona ererse, onlara geceleyin ani baskın yapmak caizdir.
Kafirlerden
bir kısmı akdi bozar da diğerleri sözleri veya fiilleriyle onlara karşı
çıkmazlarsa, her iki gurup için de akid bozulmuş olur. Onlardan ayrılır veya
kendilerine karşı çıkar veya halifeye barış üzerinde olduklarını ilân ederlerse
kendilerinin akdi bozulmuş olmaz. İmam, hıyanet etmelerinden korkarsa, akdi
bozabilir ve onları emin oldukları yere gönderir. Töhmet ile zimmet akdi
bozulmaz.
Kafirler
Müslüman olan kadını kendilerine iade etmeyi şart koşarlarsa, caiz olmayıp
koşulan şart fasittir. Keza en sahih kavle göre akid de fâsid olur.
İmam
müslüman olup yanımıza kaçanı iade ederiz diye şart koşar veya onu iade etmeyi
şart koşmaz da o esnada bir kadın müslüman olup kaçar gelirse, en zahir kavle
göre, kocasına mehir vermek vacib olmaz. Çocuk ve deli olan da iade edilmez.
Keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, köle ve aşiret sahibi
olmayan hür kimse de iade edilmez.
Aşiret
sahibi hür kimse, aşireti tarafından talep edilirse, başkasına değil aşiretine
iade edilir. Ancak talep edilen kişi, talep eden zorba da olsa ondan kaçıp
kurtulmaya muktedir olmalıdır. Onu geri iade etmekten maksat, kendisini ve
talep edeni bu konuda serbest bırakmaktır. Geri gitmesi için kendisine baskı
yapılmaz ve gitmesi zorunlu değildir. İade edilen kişi, kendisini talep edeni
öldürme hakkına sahiptir. "Kendini kurtar." diye kendisine telkinde
bulunabiliriz. Ancak bu telkin alenen yapılmaz.
Mürted
olup kafirlere kaçan müslümanın iade edilmesini imam şart koşarsa, kafirlerin
buna vefa göstermeleri lazımdır. Bu şarta uymazlarsa antlaşma bozulur. En zahir
kavle göre, kafirler mürted olanı geri vermemeyi şart koşarlarsa caizdir.